Geç Gelen Aşk

-oZKan-

Ceo
Admin
Cesaretimi toplar toplamaz buradayım demiştim ya? İşte ben geldim...
Size duvar ilanlarıyla afişe ettiğim o yüz yıllık aşk masalını anlatmaya geldim...
Benimki özeldi ,güzeldi, eşsizdi demiyeceğim , ama anlattığımda siz de fark edeceksiniz ki farklıydı benim aşkım.Ben işte duyduğum aşktan daha da çok bu farklılığı sevdim..
Yüz yıl evvel doğuda, adı bana doğu kadar uzak soguk bir köy ögretmeni sevmiştim...
Birden bire damdan düşer gibi sevmedim tabi..Yine aynı şeyi yapıyorum, son cümleyi en başta yazıyorum . Ama yapım bu benim dostlar, inanın nasıl yazıyorsam öyle de yaşıyorum noktasız ,virgülsüz...Hiç bir imla kuralı yok hayatımın hiçbir noktasında.

Yüz yıl önce birgün, isimsiz bir kentin, isimsiz bir semtinin, isimsiz bir trikosunda, overlok makinasının başında kazak yakası dikerken ve hayatı hiç bilmezken, daha uzak yolculuklardan gelmiş bir ablam, bir adres verdi bana ve dedi ki
Senin İkizini buldum gittigim yerde. Konuşurken, gülerken , yüzüne her bakışımda seni hatırlattı bana...İşte bu da onun adresi...yaz
Yazdım, batıdan doğuya kocaman bir merhaba yazdım.
Cevabı geldi bir süre sonra. Garip bir hisse kapıldım okurken ,sanki kendim kendime mektup yazmıştım da çok uzaklardan, yazdığım mektup geri gelmiş gibiydi. Şaşırmıştım, bir o kadar da heyecanlanmıştım.Ya oradaki bendim, ya da buradaki o.

O günden sonra ,sayfalar dolusu mektuplaşmaya başladık...Haftalarca ,aylarca , sınırsız ,yalansız ama benim sayemde çok yanlışlı mektuplar yazdık...Hani imla kurallarım yok ya? Eee… nokta ,virgül hak getire bende. Kızardı bazen bana ,”mektubunla sen de gel bari, çözemiyorum çogu yazdıgını yaaaa!!” derdi.

Mektuplar ve içindeki hayaller bile çakışmaya başladı bir süre sonra...O yazıyordu bana yetmiyordu...Ben yazıyordum , lanet koşullardan onun eline geç geciyordu...Kavga bile ettik biz mektuplarla. Ama hiçbir zaman yazdığımızın cevabını beklemezdik, günlük işimiz gibi her gün yazar, biriktirir ve gönderirdik.
Koskoca ama bana kısacık gelen bir yıl geçirdik...Aşklarımı, acılarımı ,yoklugumu , çaresizligimi hatta balkonumuzu istila eden karıncaları bile yazıyordum ona. Sayfalar durmadan uzarken ve ben her defasında daha çok yazarken, içimde gün geçtikçe kocaman bir boşluk oluşuyordu...
Sonra bir geceydi, çok net hatırlıyorum bir mektup yazdım ona ama asla tekrar okumadım. Asla noktasına , virgülüne dokunmadım. İlk ne çokmışsa elimden ,ilk o aşkı nasıl anlatabilmişsem o haliyle yolladım, merakla beklemeye başladım.
Sonraki günlerde agrılar girdi karnıma, beklemek ölüm gibi geldi
Keşke hep bekleseydim diyorum şimdi düşününce , beklerken mutluydum çünkü...
Bir asır kadar uzun zamandan sonra cevabı geldi.

“ Artık cennet kuşunun uçma zamanı geldi çılgınım “ yazmıştı. Bazen kendi adımı unuttugum oldu ama bu cümleyi hep hatırladım, her hatırlayışta o en eski yaralarım kanadı.
Cevap yazdım ona ,gitme dedim gidersen nefes alamam...Sana kocaman bir sevdayı yükleyip yolladıgım bu yürek, sıgmaz bir daha bedenime...Gidersen ölürüm, ben sana bir daga güvenir gibi güvendim ,yıkma daglarımı yazdım...
Evet yazdım bunları ama okuyamadı arkadaşım, çünkü gönderemedim yazdığım mektubu.
Onuru kırılınca çok çabuk büyüyor insan, bunu ögrendim...Bişey daha ögrendim , sizi koruyan dagınız yıkılırken içinizde bir yer parçalanıyor , bogulmak gibi bir his bu, nefes alamıyorsunuz, cigerleriniz yırtılıyor.
Sonra yatagıma yattım o gece uyumusum....Uyudum ve büyüdüm bir gecede , acı çok çabuk büyütürmüş insanı bunu anladım.
Dünya yerle bir olmadı , seller ,depremler beklemiştim oysa ,yalnızca sustum....Eskisi kadar güzel gelmiyordu konuşmak..
Neyse, daha sonra birini sevdim ve evlendim , çocuklarım oldu...İnanılmaz ama mutlu bile oldum.
Ben sevdigimi kaybettigim gece tanrıyı da yitirdim...
Garip ,gülünesi bir olay ama, ugrunda ölünesi yeni sevdalarım olmadı diyemem . Yaşadıgınız sürece sevmek zorundasınız , başka türlü hayata tutunamıyor insan.
Oglumu dogururken bir hastane odasında ve aglarken feryat figan ,yüregimdeki son çılgınlıgı ,mutlulugu ,aşkı kapıda bana bakan bir eskiciye verdim...Yerine çokca huzur ve şefkat istedim.
Şimdi yaşım kırka yaklaşmışken huzurla ve çocuklarımla yaşarken niye yazdım size bu hikayeyi bilmiyorsunuz değil mi?...bende bilmiyorum
kafam biraz karışık dostlar...anlatmaya çalışayım yinede nerden çıktı bu hikaye

Bir kaç hafta öncesine kadar garip bir degişim yaşıyordum, yaşlanmak gibi ,yavaşlamak gibi , evim dedigim şu dört duvara sıgmaya çalışmak , sıradanlaşmak gibi.
Kalbimin kapısı çaldı bir gün, çok derinlerden hiç tanımadıgım bir ses duydum. O’ydu, sesini hiç duymadığım, sadece yazılarından sevdiğim uzak ülkedeki masal prensesimdi .
Konuşmak yerine yazsaydı eger bana, hemen tanırdım onu. Çünkü o, benim için yalnızca yazıydı,
ben onu sevmekten daha fazlasını yapmıştım..Gelen zarflara , içinden çıkan sigaralara ,o uzak ülkedeki şimdi sahipsiz olduguna inandıgım posta kutusuna da aşık olmuştum.


Sizin hiç dagınız yıkıldı mı?
Benim yıkıldı yüz yıl önce.
Gençtim , çıktım o devrilen dagın altından...Yaşadım mı ? evet nefes aldım en azından, hala da alıyorum anladıgınız üzere.
Bu bir masaldı,
Bu masalı tak başıma ben yaşadım yıllarca...İstedim ki yazanı da ben olayım.
Ben, sesini bile yıllar sonra duydugum bir adamı sevdim. “yok o kadarı da olmaz artık” diyeceksiniz biliyorum çogunuz...ama dedim ya bu bir masal.
Yıllardır bir göçügün altında kalmış masalcıyım ben....Güneşi görünce heyecandan aklıma gelen ilk masalı yazdım size.
Gökten üç elma henüz düşmedi
Bu masal bitmedi dostlar...bitmiyecek

alıntıdır-
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst