Önce transfer haberleri verelim.
Schuster okey...
Bilica neden olmasın!...
Saviola olmaz!
Pizarro olmaz!
Büyük bir sürpriz olur.
* * *
Galatasaray'da iyi gitmeyen bir şeyler var...
İyi bir kadro var ama Şampiyonlar Ligi yok!
Yetenek çok ama şampiyonluk yok...
O halde nedir eksik olan?
Disiplin!
Bugün transferi bir kenara bırakıp yaşanmışlık turu yapacağım...
Galatasaray'da eksik olan hocanın otoritesi değil, yönetimin otoritesidir. Eğer otorite kurulsaydı o zaman despot hocaya da ihtiyaç duyulmazdı.
Disiplin sağlansaydı Galatasaray'ın elindeki kadroyu Skibbe de şampiyon yapardı Bülent Korkmaz da.
Takıma çok kişi karışınca araba raydan çıktı!
Yöneticiler, hoca, futbolcular ve de profesyoneller arası orantı kurulamadı.
Futbolcuya dayalı düzen çöktü...
Adnan Polat da çok iyi niyetli' olması yüzünden kimseye müdahale etmeyince iş sarpa sardı.
Oysa Başkan'ın daha baştan tavrını ortaya koyması ve yol haritasını' kesin hatlarıyla belirlemesi gerekirdi.
Haldun Üstünel, Murat Yalçındağ, Adnan Sezgin, sonraları Kalli, Cevat Güler, Burak Dilmen, Skibbe, Yardımcısı, Ümit Davala, yine Kalli, tekrar Burak Dilmen, Bülent Korkmaz ve tekrar Cevat Güler... Bir buçuk senedeki trafiğe bakın! Bu arada Lincoln başlı başına bir sorun... Yıllanmış takımda yenilenme sürecindeki sancılar, eski takım formatındaki elemanlar, kontrolsuz Sabri... Arda'nın asabi halleri... Sakatlıklardan doğan sıkıntı, Haldun Üstünel'in tavizleri, Adnan Polat'ın kendini tüketen Ümit Karan'a sahip çıkması, takımın mağlup oluşundan sonra futbolculara gözdağı yerine, hakemlere çatış... Federasyona kafa tutuş... Parasızlığın getirdiği birkaç aylık maaş ödeyemeyiş...
Adnan Polat'ın para ödeyemediğim oyuncuma ceza vererek haksızlık edemem' dediğini de biliyorum...
Ama Lincoln'e 285 bin euro ceza verildiğini de biliyorum...
Bunların hepsi (haklı da olunsa) hataydı...
Arif olan Adnan Sezgin'i anlar...
Bunlar birikince karmaşa çıktı! Ligden düşen Hacettepe'ye yenilene kadarki aymazlık sürecinde şampiyonluk kaçtı...
Bunların hepsi bir tarafa kabak da Adnan Sezgin'in başına patladı.
Acaba Adnan Sezgin gibi formasyona sahip' kaç kişi var Türkiye'de bu işle uğraşan!
Ama Galatasaray her melaneti ondan biliyor...
Sezgin'i iyi tanıdığımı sanıyorum... Eskiden beri, şöyle böyle 20 senedir...
Futbolun hatta dünya futbolunun bütün inceliklerini bilir. Mevzuatı yutmuştur. Dünya iletişimi mükemmeldir. Lisan bilir. Mülkiyelidir, eski futbolcudur, teknik direktör diplomalıdır, eski TFF Genel Sekreteridir. Velhasıl futbolun içinden gelen biridir.
Kusurları da var; iletişimi zordur, laubalilik istemez, abus yüzlüdür, fiyakası yoktur, marka kravat kullanmaz! Dinlenmeden çalışır... Ketumdur, dedikodu yapmaz, flaş haber vermez, medya onu sevmez.
Sezgin bile Galatasaray'da sevk ve idarede yetersiz kalıyorsa demek işleyiş hatası vardır.
Bana kalırsa da böyle giderse Adnan Sezgin, istifasını cebinden çıkartır.
Çünkü onun için prensipler daha önde gelir. Yetemediği ortamda kalmaz.
Adnan Polat'la da aralarında asla geçimsizlik olmaz ama olaylardan onların da dostluğu yara alır, bundan da Galatasaray zarar görür.
Adnan Polat mutlaka dengeleri korumalıdır.
Anlatmaya çalıştım. Arif olanlar anlar...
Aslında Kalli'ye duyulan ihtiyaç da futbol takımındaki disiplinsizlik'ten doğdu.
Çünkü Galatasaray'da son yıllarda takım içi disiplin yoktu, ya da onu bozanlar vardı.
Hattızatında UEFA'dan sonra Galatasaray'da kuvvet dengeleri bir hayli bozulmuş, herkes; futbolcusundan yöneticisine, hocasından başkanına başarıyı kendinden menkul saydığı için iş çığırından çıkmıştı!
Bu hala sürüyor...
Büyük kulüp yöneticiliği sendromu
Bir futbol takımında yöneticiler fazla meydanda olmamalı. Takımla hoca arasına, hocayla profesyonel yönetici arasına idareciler girmemeli. Ancak Türkiye'de büyük kulüp yöneticiliği' çok cazip bir iş olduğundan seçilerek gelmiş futboldan sorumlu yöneticiler takım üzerinde fazla etkin olmakta, dolayısıyle takım içi otorite' sarsılmaktadır.
Seçilmiş yöneticiler maaşlı porofesyonelleri' emir kulu olarak gördükleri için onları daima kendilerine bağlı köle zannederler. Medya bile buna çanak tutar ve o takımın dengesi bozulur...
Bir takımın başarısı, (kadro yeterli ise) doğrudan takım içi disiplinle ilgilidir.
Burada önemli bir faktör de futbolculardır.
Futbolcular da gerçek profesyoneller' olarak ikaza ve cezai tedbirlere meydan vermeyecek davranışlar içinde görevlerini sürdürmelidirler.
Bütün bu şartlar sağlanmışsa otoriter' hocaya da ihtiyaç yoktur.
Zaten futbol takımları da esir kampı değil ruh ve beden sağlığı'nın gerçek mekanıdır.
Herkes görevini bilirse başarı kendiliğinden gelir...
Alp Yalman'ın başkanlığı döneminde Galatasaray futbol takımı Kalli'yle de parlak bir dönem yaşamış ve o yönetimde Adnan Polat'la profesyonel yönetici Adnan Sezgin tam 6.5 sene birlikte olmuşlar ve aralarından su sızmamıştı. Adnan Polat o dönemler futbol şubesi sorumlusu' olarak görev yapmaktaydı...
Galatasaray da iki Adnan'la başarılı yıllar geçirmekteydi...
Ne oldu da bu kez;
Adnan Polat Başkan, Adnan Sezgin yine profesyonel yönetici olmasına rağmen işler iyi gitmedi?
Ya Alp Yalman'ın eksikliği hissedildi,
Ya Adnan Polat gibi futbol sorumlusu' bulunamadı...
Zira Adnan Sezgin hep aynı Adnan Sezgin ve de hep aynı görevde;
Barcelona'ya Ada'da ziyafet
Hiç unutmam, sonrasındaki yıllarda ben o zaman Galatasaraylılar Derneği yönetim Kurulu'nda Genel Sekreterim, sevgili kardeşim Cengiz Ergani de Muhasip üye. Bir Galatasaray-Barcelona maçı öncesi, kulüp yönetimi misafir takımı ağırlama görevini ikimize verdi. Cengiz'le beraber Barcelonalı 8-10 kişiyi aldık Galatasaray Adası'na götürdük. Tam Boğaz'ın ortasında bir ada, bir yanda Asya bir yanda Avrupa... Barçalılar küçük dillerini yuttu... Bir ön konuşma yaptım ve sözü Barcelona Başkanı'na bırakmak istedim.
-Kimdir bu mösyö, dedim...
-Aa o mu? Gelmez ki... O şimdi seksen yaşında Barcelona'da malikanesinde oturuyordur, dediler...
Peki dedim; İkinci Başkan?
-O da gelmez, dediler...
Futboldan sorumlu yönetim kurulu üyeniz, demeye kalktım...
-Yok öyle bir şey... Bu masanın etrafında gördüğünüz herkes profesyonel yöneticidir' dediler.
Cengiz'le ikimiz şiştik!
Belli etmedik ama bir tarafımıza yazdık!
Oradakilerin hepsi birer Adnan Sezgin'di...
Allah'ın kulu bir tek yönetici yoktu.
Sonra yemekte epey muhabbet ettik. Onların yöneticileri karar organıymış... Yürütme ise profesyonellerin işiymiş.
Bizde hala futbolcu bakmaya giden yöneticiler var...
Sonra da Meira'yı kim aldı?
Simic neden olmadı?
Lincoln'ü kim başımıza sardı?
De Sanctis mi yoksa başkası mı olmalıydı...
Skibbe neden geldi? O daha bir amatör. Hatta çok da gevşek, dedikoduları bitmiyor ve kim sorumlu belli olmuyor!
Bu keşmekeşin bir de medya bölümü var...
Yöneticilerin medyada kuş'ları var... Ya da kurşun askerleri... Onların kulaklarına üflüyorlar onlar da kayırmacı politikayla' sahibinin sesi olarak haber yayınlıyorlar...
Ne kadarı gerçek bilinemez...
Okuyucuya sesleniyorum.
Haberin kimden çıktığına ve kimin yazdığına lütfen dikkat edin. Her kuşun etini yemeyin!
Dünkü ses getiren '10 futbolcu gidiyor' adlı Galatasaray haberleri Yeni Şafak Gazetesi ve sporx.com un özel haberiydi...
Birileri özel haberi başkalarına da sızdırdı...
Böyle yazıları sizleri bilgilendirmek için yazıyorum...
Her zaman da maç ya da transfer haberi olmaz ya...
Bir anekdot daha...
Sene galiba 1993 veya 94... Posta Gazetesi'ndeyim... Galatasaray hoca arıyor.
Bir telefon ettim Adnan Polat o kalın sesiyle aloo' dedi...
-Nasılsın Adnanım, neredesin, n'oluyor hoca işi dedim...
Bi dakka diyerek telefonu yanındakine verdi...
Alp Yalman!
İkisi beraber İtalya'da Milano'dan hareketlenmişler arabayla o bin bir tünelin olduğu dağların tepesindeki yoldan Monaco'ya doğru gidiyorlar...
Aynı soruyu Sayın Başkan Yalman'a da sordum.
-Tanburacı seni severim, tam zamanında sordun şimdi Fransa'ya geçiyoruz oradaPerreira'yla randevulaştık... Muhtemelen imzayı atacağız.
Yazayım mı Başkan, kesin mi? dedim...
Tipik Alp Bey;
-Ben yaz-yazma öyle bir şey söylemem takdirinize kalmış, dedi ve selam-sabah telefonu kapadık!...
Yanımda Spor Müdürü Necil Ülgen var...
Baba dedi... Yıkalım sayfayı...
Yıktık!
Perreira resimleri bulundu, kulakları çınlasın İsmet Tongo'nun aşkı depreşti bir sayfa çizdi Perreira göbekte... Tam sayfa; Perreira Galatasaray'da...
Saat beş falan sayfalar gidecek...
Telefonum çaldı!
Arayan Alp Yalman...
-Bak Tanburacı, Perreira'ya Fenerbahçe de talip, fiyat artırıyor. Ben teklifimi daha önceden yapmıştım... Bir kuruş daha üstüne çıkmam. Brezilyalılar açtır, anında çok paraya koşar. Sen bilirsin. Sonra ikimiz de açık düşeriz. İstersen haberi kullanma!...
Başkan dedim... Sayfa hazır. Mükemmel yaptık... Saat beş... Vakit bitti!
-Sen bilirsin Tanburacı ama ikimiz de zorda kalırız ben huylandım, rahatsız oldum, gel sen bu işten vaz geç... Seni severim...
Bir an sessizlik oldu,
Telefonu kapattık.
Necil Müdür aldı çizilmiş sayfayı cart curt yırttı!
Hiç unutmam;
-Bana Tanburacı lazım. Bu kadar güzel gazeteciliği kimse yapamaz. Riskli bir iş için seni Alp Yalman'la karşı karşıya bırakmam, nasıl olsa daha nice haberler yaparız, dedi...
Bu anımı ve Necil'in o efendi ve kıvrak zekasını hiç unutamam...
O sene Perreira Fenerbahçe'ye geldi.
Biz de madara olmaktan kurtulduk. Alp Yalman ve Polat'la da dostluğum artarak, pekişerek bugünlere geldi...
O yıllar Posta Gazetesi'nde çok güzel işler yaptık...
Yıktık ortalığı...
Sonra kıskandılar Necil'le de aramızı bozdular...
Sonra benim Galatasaray'la bu kadar iç içe oluşumdan rahatsızlık duyanlar da oldu...
Sonra onlar Galatasaray'a başkan da oldu...
Bunları bir kitapta toplayayım mı?
Ne dersiniz?
Osman TANBURACI..
Schuster okey...
Bilica neden olmasın!...
Saviola olmaz!
Pizarro olmaz!
Büyük bir sürpriz olur.
* * *
Galatasaray'da iyi gitmeyen bir şeyler var...
İyi bir kadro var ama Şampiyonlar Ligi yok!
Yetenek çok ama şampiyonluk yok...
O halde nedir eksik olan?
Disiplin!
Bugün transferi bir kenara bırakıp yaşanmışlık turu yapacağım...
Galatasaray'da eksik olan hocanın otoritesi değil, yönetimin otoritesidir. Eğer otorite kurulsaydı o zaman despot hocaya da ihtiyaç duyulmazdı.
Disiplin sağlansaydı Galatasaray'ın elindeki kadroyu Skibbe de şampiyon yapardı Bülent Korkmaz da.
Takıma çok kişi karışınca araba raydan çıktı!
Yöneticiler, hoca, futbolcular ve de profesyoneller arası orantı kurulamadı.
Futbolcuya dayalı düzen çöktü...
Adnan Polat da çok iyi niyetli' olması yüzünden kimseye müdahale etmeyince iş sarpa sardı.
Oysa Başkan'ın daha baştan tavrını ortaya koyması ve yol haritasını' kesin hatlarıyla belirlemesi gerekirdi.
Haldun Üstünel, Murat Yalçındağ, Adnan Sezgin, sonraları Kalli, Cevat Güler, Burak Dilmen, Skibbe, Yardımcısı, Ümit Davala, yine Kalli, tekrar Burak Dilmen, Bülent Korkmaz ve tekrar Cevat Güler... Bir buçuk senedeki trafiğe bakın! Bu arada Lincoln başlı başına bir sorun... Yıllanmış takımda yenilenme sürecindeki sancılar, eski takım formatındaki elemanlar, kontrolsuz Sabri... Arda'nın asabi halleri... Sakatlıklardan doğan sıkıntı, Haldun Üstünel'in tavizleri, Adnan Polat'ın kendini tüketen Ümit Karan'a sahip çıkması, takımın mağlup oluşundan sonra futbolculara gözdağı yerine, hakemlere çatış... Federasyona kafa tutuş... Parasızlığın getirdiği birkaç aylık maaş ödeyemeyiş...
Adnan Polat'ın para ödeyemediğim oyuncuma ceza vererek haksızlık edemem' dediğini de biliyorum...
Ama Lincoln'e 285 bin euro ceza verildiğini de biliyorum...
Bunların hepsi (haklı da olunsa) hataydı...
Arif olan Adnan Sezgin'i anlar...
Bunlar birikince karmaşa çıktı! Ligden düşen Hacettepe'ye yenilene kadarki aymazlık sürecinde şampiyonluk kaçtı...
Bunların hepsi bir tarafa kabak da Adnan Sezgin'in başına patladı.
Acaba Adnan Sezgin gibi formasyona sahip' kaç kişi var Türkiye'de bu işle uğraşan!
Ama Galatasaray her melaneti ondan biliyor...
Sezgin'i iyi tanıdığımı sanıyorum... Eskiden beri, şöyle böyle 20 senedir...
Futbolun hatta dünya futbolunun bütün inceliklerini bilir. Mevzuatı yutmuştur. Dünya iletişimi mükemmeldir. Lisan bilir. Mülkiyelidir, eski futbolcudur, teknik direktör diplomalıdır, eski TFF Genel Sekreteridir. Velhasıl futbolun içinden gelen biridir.
Kusurları da var; iletişimi zordur, laubalilik istemez, abus yüzlüdür, fiyakası yoktur, marka kravat kullanmaz! Dinlenmeden çalışır... Ketumdur, dedikodu yapmaz, flaş haber vermez, medya onu sevmez.
Sezgin bile Galatasaray'da sevk ve idarede yetersiz kalıyorsa demek işleyiş hatası vardır.
Bana kalırsa da böyle giderse Adnan Sezgin, istifasını cebinden çıkartır.
Çünkü onun için prensipler daha önde gelir. Yetemediği ortamda kalmaz.
Adnan Polat'la da aralarında asla geçimsizlik olmaz ama olaylardan onların da dostluğu yara alır, bundan da Galatasaray zarar görür.
Adnan Polat mutlaka dengeleri korumalıdır.
Anlatmaya çalıştım. Arif olanlar anlar...
Aslında Kalli'ye duyulan ihtiyaç da futbol takımındaki disiplinsizlik'ten doğdu.
Çünkü Galatasaray'da son yıllarda takım içi disiplin yoktu, ya da onu bozanlar vardı.
Hattızatında UEFA'dan sonra Galatasaray'da kuvvet dengeleri bir hayli bozulmuş, herkes; futbolcusundan yöneticisine, hocasından başkanına başarıyı kendinden menkul saydığı için iş çığırından çıkmıştı!
Bu hala sürüyor...
Büyük kulüp yöneticiliği sendromu
Bir futbol takımında yöneticiler fazla meydanda olmamalı. Takımla hoca arasına, hocayla profesyonel yönetici arasına idareciler girmemeli. Ancak Türkiye'de büyük kulüp yöneticiliği' çok cazip bir iş olduğundan seçilerek gelmiş futboldan sorumlu yöneticiler takım üzerinde fazla etkin olmakta, dolayısıyle takım içi otorite' sarsılmaktadır.
Seçilmiş yöneticiler maaşlı porofesyonelleri' emir kulu olarak gördükleri için onları daima kendilerine bağlı köle zannederler. Medya bile buna çanak tutar ve o takımın dengesi bozulur...
Bir takımın başarısı, (kadro yeterli ise) doğrudan takım içi disiplinle ilgilidir.
Burada önemli bir faktör de futbolculardır.
Futbolcular da gerçek profesyoneller' olarak ikaza ve cezai tedbirlere meydan vermeyecek davranışlar içinde görevlerini sürdürmelidirler.
Bütün bu şartlar sağlanmışsa otoriter' hocaya da ihtiyaç yoktur.
Zaten futbol takımları da esir kampı değil ruh ve beden sağlığı'nın gerçek mekanıdır.
Herkes görevini bilirse başarı kendiliğinden gelir...
Alp Yalman'ın başkanlığı döneminde Galatasaray futbol takımı Kalli'yle de parlak bir dönem yaşamış ve o yönetimde Adnan Polat'la profesyonel yönetici Adnan Sezgin tam 6.5 sene birlikte olmuşlar ve aralarından su sızmamıştı. Adnan Polat o dönemler futbol şubesi sorumlusu' olarak görev yapmaktaydı...
Galatasaray da iki Adnan'la başarılı yıllar geçirmekteydi...
Ne oldu da bu kez;
Adnan Polat Başkan, Adnan Sezgin yine profesyonel yönetici olmasına rağmen işler iyi gitmedi?
Ya Alp Yalman'ın eksikliği hissedildi,
Ya Adnan Polat gibi futbol sorumlusu' bulunamadı...
Zira Adnan Sezgin hep aynı Adnan Sezgin ve de hep aynı görevde;
Barcelona'ya Ada'da ziyafet
Hiç unutmam, sonrasındaki yıllarda ben o zaman Galatasaraylılar Derneği yönetim Kurulu'nda Genel Sekreterim, sevgili kardeşim Cengiz Ergani de Muhasip üye. Bir Galatasaray-Barcelona maçı öncesi, kulüp yönetimi misafir takımı ağırlama görevini ikimize verdi. Cengiz'le beraber Barcelonalı 8-10 kişiyi aldık Galatasaray Adası'na götürdük. Tam Boğaz'ın ortasında bir ada, bir yanda Asya bir yanda Avrupa... Barçalılar küçük dillerini yuttu... Bir ön konuşma yaptım ve sözü Barcelona Başkanı'na bırakmak istedim.
-Kimdir bu mösyö, dedim...
-Aa o mu? Gelmez ki... O şimdi seksen yaşında Barcelona'da malikanesinde oturuyordur, dediler...
Peki dedim; İkinci Başkan?
-O da gelmez, dediler...
Futboldan sorumlu yönetim kurulu üyeniz, demeye kalktım...
-Yok öyle bir şey... Bu masanın etrafında gördüğünüz herkes profesyonel yöneticidir' dediler.
Cengiz'le ikimiz şiştik!
Belli etmedik ama bir tarafımıza yazdık!
Oradakilerin hepsi birer Adnan Sezgin'di...
Allah'ın kulu bir tek yönetici yoktu.
Sonra yemekte epey muhabbet ettik. Onların yöneticileri karar organıymış... Yürütme ise profesyonellerin işiymiş.
Bizde hala futbolcu bakmaya giden yöneticiler var...
Sonra da Meira'yı kim aldı?
Simic neden olmadı?
Lincoln'ü kim başımıza sardı?
De Sanctis mi yoksa başkası mı olmalıydı...
Skibbe neden geldi? O daha bir amatör. Hatta çok da gevşek, dedikoduları bitmiyor ve kim sorumlu belli olmuyor!
Bu keşmekeşin bir de medya bölümü var...
Yöneticilerin medyada kuş'ları var... Ya da kurşun askerleri... Onların kulaklarına üflüyorlar onlar da kayırmacı politikayla' sahibinin sesi olarak haber yayınlıyorlar...
Ne kadarı gerçek bilinemez...
Okuyucuya sesleniyorum.
Haberin kimden çıktığına ve kimin yazdığına lütfen dikkat edin. Her kuşun etini yemeyin!
Dünkü ses getiren '10 futbolcu gidiyor' adlı Galatasaray haberleri Yeni Şafak Gazetesi ve sporx.com un özel haberiydi...
Birileri özel haberi başkalarına da sızdırdı...
Böyle yazıları sizleri bilgilendirmek için yazıyorum...
Her zaman da maç ya da transfer haberi olmaz ya...
Bir anekdot daha...
Sene galiba 1993 veya 94... Posta Gazetesi'ndeyim... Galatasaray hoca arıyor.
Bir telefon ettim Adnan Polat o kalın sesiyle aloo' dedi...
-Nasılsın Adnanım, neredesin, n'oluyor hoca işi dedim...
Bi dakka diyerek telefonu yanındakine verdi...
Alp Yalman!
İkisi beraber İtalya'da Milano'dan hareketlenmişler arabayla o bin bir tünelin olduğu dağların tepesindeki yoldan Monaco'ya doğru gidiyorlar...
Aynı soruyu Sayın Başkan Yalman'a da sordum.
-Tanburacı seni severim, tam zamanında sordun şimdi Fransa'ya geçiyoruz oradaPerreira'yla randevulaştık... Muhtemelen imzayı atacağız.
Yazayım mı Başkan, kesin mi? dedim...
Tipik Alp Bey;
-Ben yaz-yazma öyle bir şey söylemem takdirinize kalmış, dedi ve selam-sabah telefonu kapadık!...
Yanımda Spor Müdürü Necil Ülgen var...
Baba dedi... Yıkalım sayfayı...
Yıktık!
Perreira resimleri bulundu, kulakları çınlasın İsmet Tongo'nun aşkı depreşti bir sayfa çizdi Perreira göbekte... Tam sayfa; Perreira Galatasaray'da...
Saat beş falan sayfalar gidecek...
Telefonum çaldı!
Arayan Alp Yalman...
-Bak Tanburacı, Perreira'ya Fenerbahçe de talip, fiyat artırıyor. Ben teklifimi daha önceden yapmıştım... Bir kuruş daha üstüne çıkmam. Brezilyalılar açtır, anında çok paraya koşar. Sen bilirsin. Sonra ikimiz de açık düşeriz. İstersen haberi kullanma!...
Başkan dedim... Sayfa hazır. Mükemmel yaptık... Saat beş... Vakit bitti!
-Sen bilirsin Tanburacı ama ikimiz de zorda kalırız ben huylandım, rahatsız oldum, gel sen bu işten vaz geç... Seni severim...
Bir an sessizlik oldu,
Telefonu kapattık.
Necil Müdür aldı çizilmiş sayfayı cart curt yırttı!
Hiç unutmam;
-Bana Tanburacı lazım. Bu kadar güzel gazeteciliği kimse yapamaz. Riskli bir iş için seni Alp Yalman'la karşı karşıya bırakmam, nasıl olsa daha nice haberler yaparız, dedi...
Bu anımı ve Necil'in o efendi ve kıvrak zekasını hiç unutamam...
O sene Perreira Fenerbahçe'ye geldi.
Biz de madara olmaktan kurtulduk. Alp Yalman ve Polat'la da dostluğum artarak, pekişerek bugünlere geldi...
O yıllar Posta Gazetesi'nde çok güzel işler yaptık...
Yıktık ortalığı...
Sonra kıskandılar Necil'le de aramızı bozdular...
Sonra benim Galatasaray'la bu kadar iç içe oluşumdan rahatsızlık duyanlar da oldu...
Sonra onlar Galatasaray'a başkan da oldu...
Bunları bir kitapta toplayayım mı?
Ne dersiniz?
Osman TANBURACI..