yesil83
Bayan Üye
Seyyid Abdülhakîm Arvâsî hazretleri, Namaz Risalesi’nde buyuruyor ki:
Hadis-i şerifte gelmiştir ki:
Her farz namazını kıldıktan sonra, Âyet-el-kürsiyi okuyanın, Cennete girmesine mani’ yoktur. Sadece ölüm vardır.
Hadis-i şerifte beyan buyurulduğu üzere, farz namazından sonra okunan, 33’er kere okunan tesbih, tehlil ve tekbirin, imam-ı Rabbani müceddid-i elf-i sani radıyallahü anh’ın indinde, sırrı budur ki, namazın kılınması zamanında meydana gelen kusurların telafisi, o tesbih ve tekbirledir. Binaenaleyh, namazı lâyıkıyla kılamadığını ve ibadetinin noksan olduğunu o tesbihlerle itiraf etmek gerektir. Allahü teâlânın tevfikiyle ibadetin yapılması nasip olunca, o nimetin şükrünü Elhamdülillah diyerek yerine getirmek ve ondan başka ibadete müstahak yoktur diye bilmek lazımdır. Namaz, edeplerine ve şartlarına uygun olarak kılınıp, sonra, samimi kalb ile tesbihler yapılıp ve nimetin şükrü yerine getirilip ve Allahü teâlâdan başka ibadete hakkı olan olmadığı bildirilirse, ümit edilir ki, o namaz, Allahü teâlânın kabulüne şayan olur ve o namazın sahibi olan kişi kurtulur. Onun için, tesbihleri terk etmemek icab eder.
Ne zaman ki, namaza durmaya irade edilince, önce dünya fikirlerini, masivayı zihninden silip, Allahü teâlânın azametini göz önüne getirmeye uğraşmak lazımdır. Çünkü namaz huzur-ı Rabbilâlemindir “celle celalüh”. Yani namaz kılmak, Allahü teâlânın huzuruna çıkmaktır ve Seyyid-ül Mürselin’in “aleyhi ve ala alihissalevatü vetteslimat” miracıdır ve Musa aleyhisselâmın Tur Dağı’ndaki müşahedesidir. Her namazda, veya her günde veya her haftada bir kere olsun Allahü teâlânın korkusundan bir miktar gözyaşı dökmelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ne mutlu o kişiye, namazı içinde, Allah korkusundan ağlar. Hangi namazda gözyaşı dökülmezse, o namazın faydası pek azdır.)
İmam-ı Gazali “rahmetullahi aleyh” buyuruyor ki:
Hangi namaz ki, gönül hazır olmayarak gafletle kılınırsa, o namaza sevab yerine ceza verilebilir. Resul-i Ekrem “sallallahü aleyhi ve sellem” (Namazın ancak, gönül hazır olduğu yeri yazılır, gerisi yazılmaz) buyurmuştur. Bunun için namazın cemaatle kılınması lüzumunun hikmeti ve fazileti çok olduğunun sebebi budur ki, cemaatten herbirinin gönlü hazır olduğu yerler toplanırsa, belki bir kâmil namaz olup, dergâha yükselir. Veya cemaatten birinin namazı makbul olursa, onun hürmetine diğerlerinin namazları da makbul olur. Bir kişinin haccı makbul olmakla bütün hacıların haccı makbul olduğu gibi... Hadis-i şerif bunun üzerinedir. (Feveylün lil ... ) âyet-i kerimesinin manası şöyledir:
(Veyl, azab şol kimse içindir ki, namazını kayırmaz. Yani vaktinde kılmaz. Cemaati kaçırır. Birinci tekbire yetişmez. Tadil-i erkâna ve adaba riayet eylemez. Allahü teâlânın hazır ve nazırlığını anlamaz. Kur’an-ı kerimin mânasını düşünmez. Bu gibi hususlara riayet etmeyenler, namazı hiç kılmayanlar gibi, Kıyamet gününde ilahi azaba hazır olsunlar.)
O hâlde, şöyle itikat edesin ki, Allahü teâlâ bizim idrakimizin ötesinde olan bir huzur ve nazarla, hazır ve nazırdır. Her ne amelde olursan ol, bilir ve görür. Gönlünden geçeni senden daha iyi bilir. Sen de Allahü teâlâyı sanki görür gibi ibadet edesin! Sen Onu görmezsin ama O seni gördüğü heybet üzerine amel edesin.
Malum olsun ki; namazda ilk tekbir, kulların ibadetinden ve namaz kılanların namazından Hak sübhanehü ve teâlânın müstagni olduğuna işarettir. [Yani kulların ibadetine Allahü teâlânın ihtiyacı yoktur.] Rükünlerinden sonraki tekbirler, Hak sübhanehü ve teâlâya ibadet için, her rekâtı yerine getirmeye liyakati olmadığına işarettir. Rükû’ tesbihinde tekbirin manası anlaşıldığından rükûdan sonra tekbir söylemek emir buyurulmadı. Ama iki secde onun hilafıdır ki, onlarda tesbih söylemekle beraber, öncesinde ve sonrasında tekbir getirmek emredildi. Tâ ki, zilletin neticesi ve nihâyet yeri olan secdelerde hakkıyla ibadet etmek vehmine kimse düşmesin. Bu vehmi def’ için secde tesbihinde (a’lâ) lafzı vardır
Hadis-i şerifte gelmiştir ki:
Her farz namazını kıldıktan sonra, Âyet-el-kürsiyi okuyanın, Cennete girmesine mani’ yoktur. Sadece ölüm vardır.
Hadis-i şerifte beyan buyurulduğu üzere, farz namazından sonra okunan, 33’er kere okunan tesbih, tehlil ve tekbirin, imam-ı Rabbani müceddid-i elf-i sani radıyallahü anh’ın indinde, sırrı budur ki, namazın kılınması zamanında meydana gelen kusurların telafisi, o tesbih ve tekbirledir. Binaenaleyh, namazı lâyıkıyla kılamadığını ve ibadetinin noksan olduğunu o tesbihlerle itiraf etmek gerektir. Allahü teâlânın tevfikiyle ibadetin yapılması nasip olunca, o nimetin şükrünü Elhamdülillah diyerek yerine getirmek ve ondan başka ibadete müstahak yoktur diye bilmek lazımdır. Namaz, edeplerine ve şartlarına uygun olarak kılınıp, sonra, samimi kalb ile tesbihler yapılıp ve nimetin şükrü yerine getirilip ve Allahü teâlâdan başka ibadete hakkı olan olmadığı bildirilirse, ümit edilir ki, o namaz, Allahü teâlânın kabulüne şayan olur ve o namazın sahibi olan kişi kurtulur. Onun için, tesbihleri terk etmemek icab eder.
Ne zaman ki, namaza durmaya irade edilince, önce dünya fikirlerini, masivayı zihninden silip, Allahü teâlânın azametini göz önüne getirmeye uğraşmak lazımdır. Çünkü namaz huzur-ı Rabbilâlemindir “celle celalüh”. Yani namaz kılmak, Allahü teâlânın huzuruna çıkmaktır ve Seyyid-ül Mürselin’in “aleyhi ve ala alihissalevatü vetteslimat” miracıdır ve Musa aleyhisselâmın Tur Dağı’ndaki müşahedesidir. Her namazda, veya her günde veya her haftada bir kere olsun Allahü teâlânın korkusundan bir miktar gözyaşı dökmelidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Ne mutlu o kişiye, namazı içinde, Allah korkusundan ağlar. Hangi namazda gözyaşı dökülmezse, o namazın faydası pek azdır.)
İmam-ı Gazali “rahmetullahi aleyh” buyuruyor ki:
Hangi namaz ki, gönül hazır olmayarak gafletle kılınırsa, o namaza sevab yerine ceza verilebilir. Resul-i Ekrem “sallallahü aleyhi ve sellem” (Namazın ancak, gönül hazır olduğu yeri yazılır, gerisi yazılmaz) buyurmuştur. Bunun için namazın cemaatle kılınması lüzumunun hikmeti ve fazileti çok olduğunun sebebi budur ki, cemaatten herbirinin gönlü hazır olduğu yerler toplanırsa, belki bir kâmil namaz olup, dergâha yükselir. Veya cemaatten birinin namazı makbul olursa, onun hürmetine diğerlerinin namazları da makbul olur. Bir kişinin haccı makbul olmakla bütün hacıların haccı makbul olduğu gibi... Hadis-i şerif bunun üzerinedir. (Feveylün lil ... ) âyet-i kerimesinin manası şöyledir:
(Veyl, azab şol kimse içindir ki, namazını kayırmaz. Yani vaktinde kılmaz. Cemaati kaçırır. Birinci tekbire yetişmez. Tadil-i erkâna ve adaba riayet eylemez. Allahü teâlânın hazır ve nazırlığını anlamaz. Kur’an-ı kerimin mânasını düşünmez. Bu gibi hususlara riayet etmeyenler, namazı hiç kılmayanlar gibi, Kıyamet gününde ilahi azaba hazır olsunlar.)
O hâlde, şöyle itikat edesin ki, Allahü teâlâ bizim idrakimizin ötesinde olan bir huzur ve nazarla, hazır ve nazırdır. Her ne amelde olursan ol, bilir ve görür. Gönlünden geçeni senden daha iyi bilir. Sen de Allahü teâlâyı sanki görür gibi ibadet edesin! Sen Onu görmezsin ama O seni gördüğü heybet üzerine amel edesin.
Malum olsun ki; namazda ilk tekbir, kulların ibadetinden ve namaz kılanların namazından Hak sübhanehü ve teâlânın müstagni olduğuna işarettir. [Yani kulların ibadetine Allahü teâlânın ihtiyacı yoktur.] Rükünlerinden sonraki tekbirler, Hak sübhanehü ve teâlâya ibadet için, her rekâtı yerine getirmeye liyakati olmadığına işarettir. Rükû’ tesbihinde tekbirin manası anlaşıldığından rükûdan sonra tekbir söylemek emir buyurulmadı. Ama iki secde onun hilafıdır ki, onlarda tesbih söylemekle beraber, öncesinde ve sonrasında tekbir getirmek emredildi. Tâ ki, zilletin neticesi ve nihâyet yeri olan secdelerde hakkıyla ibadet etmek vehmine kimse düşmesin. Bu vehmi def’ için secde tesbihinde (a’lâ) lafzı vardır