G.B ve Türk Deri Sanayiinin Rekabet Gücü

Salvo

Kayıtlı Üye
GÜMRÜK BİRLİĞİ VE TÜRK DERİ SANAYİNİN REKABET GÜCÜ

1996 yılı başında AB ile gerçekleştirilen gümrük birliği ile Türkiye, AB’ne karşı deri ve deri mamullerinin de içinde olduğu diğer sanayi ürünlerinde gümrük vergilerini sıfırlarken, üçüncü ülkelere karşı ise hassas ürünler hariç, AB’nin Ortak Gümrük tarifesi (OGT) haddini gümrük verileri olarak adapte etmiştir. Bu çerçevede, 1995 yılında AB’ne karşı 1995 yılı itibarıyla yüzde 3,3 gümrük vergisi + CIF bedelinin yüzde 12’si oranında Toplu Konut Fonu olarak yaklaşık yüzde 15 koruma uygulanırken,1.1.1996’dan itibaren sıfır koruma söz konusudur. Aynı şekilde, üçüncü ülkelere karşı AB’nin OGT haddi adapte edilmek suretiyle, 1995 yılında öncesi yüzde 22 oranında koruma uygulanırken, gümrük birliği sonrasında koruma yüzde 5,8’e düşürülmüştür. Böylelikle, gümrük birliği sonrası hem AB ülkelerine karşı hem de üçüncü ülkelere karşı ithalatta ciddi bir pazar açılması yaratıldı. AT ile Gümrük Birliği, Ortak Gümrük tarifesi (OGT) oranları, ayakkabı ve deri eşya sanayiinde güçlü üçüncü ülkelere karşı bu sanayiimizi korumakta yetersiz kalıyor.

Pazar açılmasıyla birlikte tahmin edildiği üzere deri konfeksiyon ürünleri ithalatından bir patlama yaşandı. Gümrük birliğinin gerçekleştirildiği 1996 yılında deri konfeksiyon ithalatı, bir yıl öncesine göre, AB ülkelerinden yüzde 858,3 oranında artarken AB dışı üçüncü ülkelerden yapılan deri konfeksiyon ithalatı yüzde 2033,9 gibi olağanüstü oranda bir artış gösterdi.

Yukarıdaki tabloda AB ve AB dışı ülkelerden yapılan deri konfeksiyon ithalatında yaşanan eğilim detaylı bir şekilde görülüyor. Bununla beraber, deri konfeksiyonda gümrük birliği öncesi ithalat başlangıç oranlarının çok düşük düzeylerde olması, yukarıda bahsedilen muazzam artış oranlarına rağmen ithalatın çok büyük miktarlarda gerçekleşmemesini sağlamıştır. 1995 yılında AB ülkelerinden yapılan ithalat 392 bin dolar ve AB dışı ülkelerinden yapılan ithalat 228 bin dolar düzeylerindeyken; 1996 yılındaki büyük artışlara rağmen AB ülkelerinden yapılan ithalat 3,75 milyon dolar, AB dışı ülkelerden gerçekleştirilen ithalat 4,87 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir.

Buradan da anlaşıldığı üzere gümrük birliği sonrası deri konfeksiyon ithalat eğilimlerine göre bir değerlendirme yapıldığında: Türkiye’nin pazar açılmasından AB ülkelerinden ziyade AB dışı ülkelerin yararlandığı ortaya çıkmaktadır. Nitekim 1995 yılında AB’nden yapılan deri konfeksiyon ithalatı 1995 yılında yüzde 63,2 iken, bu pay 1996 yılında yüzde 43,5’e, 1997 yılında yüzde 24’e düşmüş, 1998 yılında ise küçük bir yükselmeyle yüzde 28,3 olarak gerçekleşmiştir. Buna karşılık, 1995 yılında yüzde 36,8 olan AB dışı ülkelerden yapılan deri konfeksiyon ithalatının toplam içindeki payı 1996 yılında yüzde 56,5’e, 1997 yılında ise yüzde 76,0’ya yükselmiş, 1998 yılında ise küçük bir düşmeyle yüzde 71,7 olarak gerçekleşmiştir.

Ülkeler bazında bir değerlendirme yapmak gerekirse, AB dışı ülkelerden Hindistan, Çin ve Pakistan, AB ülkelerinden ise Almanya, İtalya, İspanya ve Fransa gümrük birliği sonrası Türkiye’de gerçekleştirilen pazar açılımından en fazla yararlanan ülkeler olmuşlardır. Gümrük birliği sonrası ihracat açısından bir değerlendirme yapmak gerekirse, AB ülkelerine yapılan ihracatta gümrük birliğine bağlı bir etkiden söz etmek mümkün değildir.

Tablodan da görüldüğü üzere, AB’ne yönelik deri konfeksiyon ihracatı, 1995-1998 yılları arasında sürekli bir düşüş içerisindedir.1995 yılında 284 milyon dolar olan AB’ne yönelik deri konfeksiyon ihracatı, 1996 yılında yüzde 16,4 oranında düşerek 237.4 milyon dolara, 1997 yılında yüzde 18,5 oranında düşerek 193,6 milyon dolara, 1998 yılında ise yüzde 0,2 oranında düşerek 193,2 milyon dolar düzeyinde gerçekleşmiştir. Bununla beraber, söz konusu dönemde yalnızca AB ülkelerine yönelik ihracatta değil, genel ihracat eğiliminde de sürekli bir düşüş söz konusudur.

1995-1998 yıllarında hem AB’ne hem de toplam ihracatta sürekli düşüşün nedeni, ihracatın çoğunlukla başta Rusya olmak üzere BDT ülkelerine yönelmiş olmasıdır. Ancak bu ülkelere yönelen ihracat "bavul ihracatı" ağırlıklı olması sebebiyle resmi ihracat eğilimine yansımadığından resmi kayıtlı ihracatın düşme eğiliminde olduğu şeklinde bir izlenim uyanmaktadır. Diğer taraftan, 1996 yılı başında uygulamaya geçilen AB-Türkiye Gümrük Birliğinin ihracat yönünden bir etkisi rakamlara yansıdığı şekliyle görülmese de, Gümrük Birliği çerçevesinde AB’nin tercihli ülkeleri ile imzalanmış olan serbest ticaret anlaşmaları, orta vadede Türkiye’nin deri konfeksiyon ihracat açısından fırsatlar vaadetmektedir.

Türkiye, 1.1.1996 tarihinde AB ile gerçekleştirilen gümrük birliği çerçevesinde, EFTA (İsviçre, Norveç, İzlanda, Lihtenstein) ile yapılan serbest ticaret anlaşması, 1 Nisan 1992 tarihinde İsrail ile, 1 Mayıs 1997 tarihinde Romanya ile, 1 Şubat 1998 Litvanya ile, 1 Mart 1998, Macaristan ile, 1 Nisan 1998 Estonya ile, 1 Temmuz 1998 Çek ve Slovak Cumhuriyetleri ile, 1 Eylül 1998 ve Bulgaristan ile, 1 Ocak 1999 tarihinde olmak üzere yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Slovenya, Letonya, Polonya ve Makedonya ile imzalanan serbest ticaret anlaşmaları ise henüz yürürlüğe girmemiştir.

EFTA ve İsrail haricinde aşamalı geçiş takviminin devam ettiği söz konusu tercihli ticaret anlaşmalarının geçiş dönemlerinin sona ermesiyle bu ülkelere olan deri konfeksiyon ihracatında yeni fırsatlar çıkabileceği düşünülmektedir. Örneğin bu ülkelerden İsrail ile yapılan serbest ticaret anlaşmasının 1.5.1997 tarihinde yürürlüğe girmesi sonrasında 1997 yılında 483 bin dolar olan söz konusu ülkeye yönelik deri ihracatı, 1998 yılında 875 bin dolara yükselmiş, 1999 yılının 10 aylık döneminde ise 657,4 bin dolar düzeyinde gerçekleşmiştir. Ayrıca, İsrail örneği için bu ülke ile ticari ilişkilerin gelişmesi ABD pazarına açılmada da etkili olabilecektir. İsrail dışındaki ülkelerin birçoğu ile yapılan anlaşmaların 1998 yılı içinde yürürlüğe girmiş olması, bu anlaşmaların değerlendirmesinin ancak 2000 yılı sonunda yapılabileceğini göstermektedir.

1996 yılı başında Avrupa Birliği ile gümrük birliği gerçekleştirilmesini takiben hem Avrupa Birliği hem de üçüncü ülkelere yönelik pazar açılımının sağlanması çerçevesinde ithalat, yüzde 1200’ler civarında artışlar olmuştur ancak, deri konfeksiyon ithalatı 1998 yılı itibarıyla 12 milyon dolar düzeyindedir ki bu oldukça düşük bir değerdir.

Global krizin yarattığı ağır şartlar ayakkabı sanayiini ciddi şekilde etkilerken, Avrupa’ya yakınlaşma süreci ile devreye giren AB’ye uyum çerçevesinde gümrük vergi oranlarının sıfırlanması, AB dışı ülkeler içinse uygulanan gümrük oranları sonucunda özellikle AB ülkelerinden ithalat ciddi oranda artmakta, AB dışında ise gümrük duvarları nedeniyle haksız rekabet yaşanmaktadır. 1996 yılında ayakkabı ithalatının Gümrük Birliği çerçevesinde gümrük vergilerinin sıfırlanması, üçüncü ülkelere karşı ise AB’nin ortak gümrük tarifesi (OGT)’nin adapte edilmesi nedeniyle, mevcut gümrük vergilerinde yüzde 60-70’ler oranında indirim yapılmak durumunda kalınmasıdır. Diğer bir ifade ile 1996 yılında Türkiye pazarı önemli bir oranda ithalata açık hale gelmiştir. İthalatı özendirici bir nitelik taşıyan bu uygulama, ithalat rakamlarında ciddi bir artışı beraberinde getirmiştir. 1996 yılından itibaren büyük artışlar gösteren deriden mamul ayakkabılar ve diğer ayakkabı türleri ithalatı, Türk ayakkabı sektörünü olumsuz etkilemektedir. Henüz sanayileşme sürecini tam bitirememiş, doğal savunma mekanizmalarını bizzat kendisi uygulamaya hazır olmayan ayakkabı sektörünün üretimde olsun, ihracatta olsun bu en önemli ve hayati kalemlerinin önünün ithalatla kesilmesi çok ciddi sıkıntılar yaratabilmektedir.

Ayrıca, Dünya Ticaret Örgütü Anlaşması kapsamındaki 2005 yılında uygulanması planlanan gümrüklerin sıfırlanması sonucunda; çağdaş anlamda gelişmesini tamamlayamayan Türk ayakkabı sektöründe ciddi bir sıkıntı yaşanacağı bekleniyor. Ancak sanayileşmesini tamamlamış ve dünya pazarları içinde yer alabilecek pazarlama organizasyonlarını kurmuş işletmeler için eğer göreceli avantaj yaratabilecek, yüksek teknolojili makina parkı yatırımları yaptıkları oranda rekabet şansı yükselecektir. Küçük ve orta büyüklükteki işletmelerin esnek davranmamaları halinde ciddi sorunlar beklenmektedir.

Türk deri sektörü ihracatçı olduğu kadar hammadde yönünden önemli bir ithalat hacmine sahiptir. Bununla birlikte, üçüncü ülkelerden gelen sübvansiyonlu ve kalitesiz malların girişi, hem sektörde kalite problemlerine neden olmakta hem de sübvansiyonlu fiyatlarla ithal edildiklerinden haksız rekabete neden olmaktadır. Uzakdoğu’dan özellikle ayakkabı ve saraciye ürünleri ithalatında bir artış gözleniyor. Diğer taraftan haksız rekabete hassasiyetle yaklaşan AB, Uzakdoğu ülkelerinden yapılan sübvansiyonlu ve düşük fiyatlı malların girişine kayıtsız kalmaktadır. AB’nin haksız rekabet yaratan bu ürünlere karşı, herhangi bir önlem alma yoluna gitmemesi, Gümrük Birliği ile birlikte uygulamaya geçilen serbest dolaşım nedeniyle, Türkiye’deki deri üreticilerini zor durumda bırakmaktadır.

Gümrük birliği ile birlikte rekabet artmıştır. Gümrük birliğinin ardından talepte de değişiklik olmuş, bazı yerli imalatçılar değişen talebe teknik olarak cevap vermekte yetersiz kalmış ve oluşan yeni pazarlarda aktif rol almakta geri kalmışlardır. Bugün deri kimyasalları sektöründe faaliyet gösteren kuruluşlar, rekabet güçlerini artırabilmek için, yeni teknolojileri yakından takip etmekte, otomasyon, rasyonalizasyon, verimlilik ve modernizasyon çalışmalarını yoğunlaştırmakta ve uygulu geliştirme laboratuarları faaliyetlerine ağırlık vermektedirler.

SEKTÖRÜN REKABET GÜCÜ

Deri sektörünü incelediğimizde emek yoğun bir sanayi dalı olduğunu görüyoruz. AT ülkelerine göre bu karakter daha belirgindir. Gerek üretim değerleri ve gerekse ihracat potansiyeli bakımından deri sektörü ülkemizin sürükleyici sektörüdür. Geçirmiş bulunduğu deneyimlerle, yeniden yapılanma sürecini hızla tamamlayarak yüksek üretim gücüne sahip olan bu sektör, ülkemizin vazgeçemeyeceği, dünyada da, İtalya’dan sonra söz sahibi bir ülke konumundadır. Bilhassa küçükbaş bakımından dünyada üretilen derinin yüzde 22’ni, Türk deri sektörü işlemektedir. İmalat sanayiindeki yüzde 2.2’lik payı ve istihdamdaki yüzde 1,5’lik payı ile ülkemizin ilk 10 sektörü arasında yer almaktadır. Bilgi ve yan sanayi bakımından da oldukça geniş bir kapasiteye sahip olan bu sektörün, Ortadoğu ile Balkanlar ve Doğu ile Batı Avrupa arasında bir köprü olduğu unutulmamalıdır.

Türk deri konfeksiyon sektörü, veri yetersizliği nedeniyle somut olarak hesaplanamamışsa da, ithalat/ihracat oranı karşılaştırılması, uzmanlaşma katsayısı, dünya ihracatı içindeki payı gibi rekabet gücü göstergeleri bakımından önemli rekabet üstünlüklerine sahiptir. Deri konfeksiyon, deri ve deri mamulleri ihracatımızın yüzde 80’ni oluşturmaktadır. Önümüzdeki 5 yıllık plan döneminde sektörün pazar arayışları ve tanıtım seferberliğinin sonuç vermeye başlamasıyla, ihracatta yıllık ortalama yüzde 15’ düzeyinde bir artış sağlanacağı; bu bağlamda yukarıdaki rekabet gücü göstergelerine olumlu anlamda yansıyacağı düşünülmektedir. Bunun dışında, DTÖ ve AB taahhütleri çerçevesinde,Türkiye’nin ticari politikalarını serbest rekabet kuralları çerçevesinde düzenlemesi nedeniyle , konfeksiyon sektörü, serbest rekabet koşullarına uyum sağlamamış olan Çin, Hindistan ve Pakistan gibi ülkelerin haksız rekabetine maruz kalmaktadır. Yeni plan döneminde Çin’in, DTÖ üyeliği ve DTÖ kurallarının Hindistan ve Pakistan nezrinde daha geçerli hale gelmesiyle bu ülkelerin haksız rekabet baskısı sektörün üzerinden kalkmış olacaktır. Bu da sektörün ihracat kabiliyetine olumlu yansıyacaktır. Ayrıca Türkiye’nin, AB’ne tam üyeliğinin gerçekleşme aşamasına gelmesi, gümrük birliği çerçevesinde imzalanan serbest ticaret anlaşmalarının sona ermesi, ABD ile imzalanan Ticaret ve Yatırım Antlaşması’nın sektörün menfaatine belli düzenlemeler gibi etkilerin de sektörün rekabet gücünü artıracak önemli gelişmeler olarak değerlendiriliyor.

Saraciye kaleminin rekabet gücüne baktığımız da; kaliteli saraciye mamulleri üretiminde, İtalya, orta ve daha düşük kalitelerde ise üçüncü ülkeler olarak adlandırılan Hindistan, Tayvan, Brezilya, Güney Kore ve Pakistan dünya pazarlarında başlıca rakipler olarak göze çarpıyor. Bu ülkelerde ucuz işgücü kullanılmaktadır. Türkiye’deki işçiliğin toplam maliyet içindeki payı, üçüncü ülkelere göre oldukça yüksektir. Bu durum dış piyasalardaki rekabette, haksızlık yaratan önemli konuların başında geliyor. Ayrıca Uzakdoğu ülkelerinde mevcut olan akıl almaz teşvikler de rekabet açısından haksız bir durum yaratıyor. Yurtiçi piyasalarda da rekabet yönünden haksızlık yaratan durumlar söz konusudur. Türk deri sanayiinde bugün iki büyük yatırım vardır. Bunlardan biri İstanbul’da Tuzla Organize Sanayi Bölgesi; diğeri ise İzmir Menemen Organize Deri Sanayi Bölgesidir. Ancak, Tuzla Organize Deri Sanayi Bölgesi’nde halen faaliyette bulunan ve örnek gösterilen bir arıtma tesisi mevcuttur. Arıtma tesisinin çalıştırılmasının maliyeti, bu bölgedeki üreticilere de yansımakta ve üretim maliyetlerini yükseltmektedir. Dolayısıyla saraciye sektörü de aradığı kaliteli malın üretildiği,Tuzla Organize Sanayi Bölgesi’nden pahalıya mal etmektedir. Sektörel Dış Ticaret şirketlerinin 1998/3 sayılı tebliği ile “Franchise” anlaşmalarına ilişkin grup muafiyeti koşullarından yararlandırılması, KOBİ’lerin rekabet kurallarının uygulamaları dışında tutulması gerekmektedir. ABD ve Çin pazarı için fuar navlun desteklerinin verilmesi, teknoloji transferi ile yapılacak devlet destekleri, sektörün yeni pazarlarda ve mevcut Almanya ve Rusya pazarına rekabet gücünü artıracaktır.


Ham deri arzı talepten çok düşük olan bir maddedir. Bu nedenle satış açısından pazar darlığı bulunmaktadır ve bu anlamda da rekabet ortamı yoktur. Ancak fiyat belirlemesinde kalite büyük önem taşımaktadır. Fiyata etki eden en önemli unsur, ırk ve standarda uygunluktur. Bu husus dikkate alındığında; ülkeye özgü koyun ırklarının üstün kalitede oluşu ülke için avantajdır. Buna karşılık kesim ve yüzüm öncelikli olmak üzere standartta uygunluğun sağlanamaması ve buna bağlı olarak derilerden azami boyutlarda yararlanılamaması bir dezavantajdır. Diğer bir ifade ile doğal kaynak olan ham deriden olması gereken kalite ve miktarda işlenmiş deri ve buna bağlı olarak deri eşya üretilememektedir. Sonuç olarak ham deri, deri eşya üretim ve rekabetini çok yakından etkilemektedir.

Ayakkabı da yurtiçi rekabet söz konusu değildir. İtalya, İspanya ve Portekiz dış pazarlarda sektörün en önemli rakipleri. Türkiye bu rekabette, kalite standardını artırmak şartıyla daha avantajlı durumdadır. Kalite standardı tutturulamadığı için, dış pazarlarda rekabet çok zordur. Sektörün rekabet sorunu, fiyatlardan değil kaliteden kaynaklanmaktadır. Yapıştırıcılarda, ithalat karşısında rekabet gücü vardır. Yapıştırıcı ithalatı asgari düzeydedir. Sektör, ayakkabıda dünya ölçeğinde rekabet edebilecek, dünya markaları yaratabilecek güçte. Bunu için, kalitesini Avrupa standartlarında gerçekleştirmesi gerekiyor. Ayakkabı sektörü, Doğu Avrupa üreticileri (Romanya, Bulgaristan, Macaristan, Slovenya), Uzakdoğu, Çin, Tayland, Afrika, Tunus ve Fas ile rekabet ediyor. Ayakkabı üretim maliyetleri incelendiğinde; Avrupa’ya nazaran yüzde 25 daha ucuz, Uzakdoğu’ya nazaran yüzde 70 daha pahalı, Kuzey Afrika’ya nazaran yüzde 10 daha pahalı. Moda gereksinimini algılama ve uygulanması açısından Doğu Avrupa ve Kuzey Avrupa ülkelerine göre daha avantajlı durumda.

AB süreci ve gümrük birliği ile rekabet artmıştır. Gümrük birliğinin ardından talepte de değişiklik olmuş, bazı yerli imalatçılar değişen talebe teknik olarak cevap vermekte yetersiz kalmış ve oluşan yeni pazarlarda aktif rol almakta geri kalmışlardır. Bugün faaliyet gösteren kuruluşlar rekabet güçlerini artırabilmek için yeni teknolojileri yakından takip etmekte, otomasyon, rasyonalizasyon, verimlilik ve modernizasyon çalışmalarını yoğunlaştırmakta ve uygulama geliştirme laboratuarları faaliyetlerine ağırlık vermektedirler. AR-GE’ye daha fazla ağırlık verilmektedir.

Rekabette çevre unsuru

Çevresel konuların önemli olduğundan hareket eden Deri Sanayii, Çevre Bakanlığı ile 1994 yılında bir "Çevre Protokolü" imzalanmasını sağlamıştır. Söz konusu Çevre Protokolü ile deri sanayiinde faaliyet gösteren işletmelerin en geç 1998 yılı sonuna kadar ya arıtma sistemine sahip herhangi bir organize sanayii bölgesinde yer almaları ya da kendi arıtma sistemlerini kurmaları benimsenmişti. Bu protokolle deri sanayicileri, belli bir geçiş süreci elde ederek uyum sağlama çalışmalarına başlamışlardır. Deri sanayiinin çevreye uyum çabaları sonucunda halihazırda deri konfeksiyon sektöründe üretilen malların yüzde 70’i çevreye duyarlı yöntemlerle uygulanır durumdadır. Bunun için ileriki dönemlerde, DTÖ kurallarının ve ISO 14000 gibi toplumsal standartların yaygınlık kazanmasıyla, en azından sektöre yönelik haksız rekabet yaratan diğer ülke sektörlerinin bu haksız rekabetini önlenmiş olacaktır. Bu durumda, geleneksel pazarlarda ve iç pazarda haksız rekabete maruz kalmayan sektörün ihracat performansı yükselecektir.


alıntı...
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst