Futbol FAn Clup

LucaTonii

Banned
İnsanoğlunun "top" ile oynamaya başlamasının tarihi çok eskilere dayanıyor. Mısır'da mezarlardaki duvar resimlerinde ayakla top oynayan insan figürlerine rastlanmıştır. Hatta bu zamandan kalma, 7.5 cm çapında deri veya ketenden yapılmış toplar 2500 yıl önceden günümüze kadar ulaşmıştır ve kimi müzelerde sergilenmektedir. Homeros da "Odiesa"da top oyunlarından bahseder. M.Ö 2500 yıllarında da Çin'de yere dikilmiş iki mızrak arasından bir topu tekmelemek suretiyle geçirmeye çalışarak talim yapıldığı bilinmektedir.

Orta Asya Türklerinin de kız ve erkeklerden kurulu karma takımlarla, topa elle dokunmadan, sadece ayak ve kafa ile vurularak rakip kaleden içeri atmaya çalışarak bir oyun oynadıklari kaynaklarda yer alıyor. İçlerinde Kaşgarlı Mahmut'un da bulundugu pek çok tarihçinin kitaplarında da Türklerin oynadığı "Tepük" isimli bir oyundan bahsedilir. Bu oyunun söylenen kuralları günümüz futbolununkilere oldukça benzer. Elle oynamak yasaktır, faullü hareketler tespit edilmiştir, top oyun alanının dışına çıkamaz...

Futbol tarih boyunca hemen hemen bütün medeniyetlerde benzer biçimlerde boy gösterdikten sonra bugünkü haline en yakin şeklini 17. yüzyılda İngiltere'de almıştır. Daha sonraki gelişimi ise şöyle gösterilebilir:

1841 - Futbol topunun tam bir küre biçiminde olmasının kabulü

1848 - "Cambridge kuralları" adı altında futbol kuralları toplanmış ve bu kurallarla ilk futbol maçı Cambridge'de ögrenciler arasında ilk futbol maçının oynanması.

1855 - Bir İngiliz takımının ilk kez yurt dışına çıkarak futbol oynaması ve böylece Almanya'da futbolun temelini atması

1857 - İngiltere'de ilk futbol kulübü Sheffield Club'in kurulması.

1863 - İngiltere Futbol Federasyonu'nun ve böylece modern futbolun doğuşu.

1870 - Portekiz'de oturan İngilizlerin burada futbolu yaymaya başlamaları.

1871 - "Kral Kupası" veya "İngiltere Federasyon Kupası" nın başlaması

1872 - "İngiltere-Iskoçya" : ilk milli maç.

1875 - Kalelere üst direk konulması ve topa kafayla vurulmasına izin verilmesi

1876 - Korner kuralının kabulü

1879 - Glasgow'dan Darwen'e para teklifiyle futbolcu getirilerek profesyonellik yolunun açılması.

1882 - Futbol kurallarında değişiklik yapmaya yetkili "International Board"un kurulması

1885 - Profesyonelliğin İngiltere'de resmen kabulü

1886 - Ofsayt kuralının kabulü

1889 - Danimarka ve Hollanda'da futbol federasyonlarının kurulması

1890 - Futbol maçlarında tam yetkinin hakemlere verilmesi

1891 - Penaltının kabulü

1893 - Amerika'da ilk futbol federasyonunun Arjantin'de kurulması

1895 - İngiltere'de bayanların ilk futbol maçını oynaması

1899 - Sürenin 90 dakika, ölçülerin 118.4 x 91.4 olarak belirlenmesi

1901 - Sheffield United - Tottenham Hotspur federasyon kupası finalini 110.802 kişinin izlemesi.

1902 - İngiltere dışında oynanan ilk milli maçta Avusturya'nın Macaristan'ı 5-0 yenişi.

1903 - Averajın kabulü

1904 - Belçika, Fransa, Danimarka, Hollanda, İspanya, İsveç, İsviçre'nin FIFA'yı kurması

1906 - Kıtalar arasi ilk milli maçta Güney Afrika'nın Brezilya'yı Brezilya'da 5-0 yenişi.

1907 - Kendi sahasında bulunan bir futbolcunun ofsayt sayılmamasının kabulü

1908 - Londra Olimpiyat Oyunları'nda futbolun ilk kez olimpiyat oyunlarında yer alması.

FUTBOLUN TÜRKİYE'YE GELİŞİ

Modern futbolun İngiltere'den çıkarak yayılması sırasında Osmanlı İmparatorluğu'nun belli başlı ticaret limanlarındaki kentlere yerleşen İngilizler futbolu ülkemize sokan kişiler olmuşlardır. İstanbul, İzmir, Selanik futbolun oynandığı ilk 3 şehir olmuştur. Buralarda İngilizler futbol oynarken Rumlar da onlara katılmışlar ve hem futbol oynayanlar hem de takımlar önemli sayıda artmıştır. Osmanlı topraklarında ilk futbol maçının 1875'te Selanik'te oynandığı bilinmektedir. 1877 yılında ise İzmir'in Bornova çayırlarında futbol maçları yapılmıştır. Ancak, bu sıralarda Müslüman gençlerin futbol oynamaları hoş karşılanmayacağı için Türklerin futbol oynamaları için biraz daha süre geçmesi gerekmiştir. İzmir'de ilk futbol kulübü 1894 yılında İngilizler tarafındanFootball Club Smyrnakurulmuş ve adı "Football Club Smyrna" olmuştur. İstanbul'da futbol oynanmaya başlanması ise ancak 1895 yılında Kadıköy ve Moda'da olmuştur. İzmir'den İstanbul'a göçen İngilizler burada futbol oynamışlardır. Buradaki Rumlar da futbola merak salmışlardır ve futbol İstanbul'da çok büyük bir hızla yayılmıştır. 1897, 1898, 1899, 1904 yıllarında İzmir karması ve İstanbul karması 4 maç oynamışlar ve bunların tümünü İzmir karması kazanmıştır. 1906 yılında Atina'da düzenlenen "Ara Olimpiyat"ta İzmir karması ve Selanik karması yer almıştır. İzmir karması bu turnuvada 2., Selanik karması da 3. olmuştur. İzmir karması İngilizlerden, Selanik karması ise Rumlardan oluşuyordu.

TÜRKLERIN FUTBOL OYNAMASI

Futbol oynayan ilk Türk 1898 yılında İzmir'de İngilizlerle beraber futbol oynayan Selim Sırrı Tarcan olmuştur. Ancak kendisine "İlk Türk futbolcusu" diyemeyiz. İlk Turk futbolcusu Fuat Hüsnü Bey'dir. İstanbul'da futbolu İngilizlerden görerek merak salan Fuat Hüsnü Bey, daha sonra arkadaşlarını ikna ederek ilk Türk futbol takımını kurmuştur. "Black Stocking" adı alan takım Rumlarla bir maç yapmış ve bu maçı 5-1 kaybetmiştir. Kaçabilenler kaçmış, kaçamayanlar yakalanmıştır ve böylece ilk Türk futbol takımının ömrü uzun olmamıştır. Fuat Hüsnü Bey daha sonra İngilizlerin kurduğu Kadıköy takımında "Bobby" takma adıyla oynamıştır.

TÜRK FUTBOLUNDA İLK KULÜPLER

"Black Stocking" takımının başarısızlığından sonra Türkler uzun süre futbol oynayamamışlardır. Ancak, kimse de bu oyunun cazibesinden kendilerini kurtaramamışlardı. Türkiye'de kurulan kulüplerin hemen hemen hepsi futbol kulübü olarak kurulmuştur. Bir önemli istisna "Beşiktaş Jimnastik Kulübü"dür. İlk futbol kulübü ise "Galatasaray"dır.

İSTANBUL KULÜPLERİ :

FENERBAHÇE SPOR KULÜBÜFenerbahçe-1956

1907'de Kadıköy'de kurulmuştur. İlk olarak Sarı-Beyaz renkleri seçen Fenerbahçe daha sonra Sarı-Lacivert renkleri kullanmıştır. 1908-1909 sezonunda İstanbul Ligine katılan Fenerbahçe ilk şampiyonluğunu 1911-1912 sezonunda kazanmıştır. İşgal yıllarında düşman askerlerin takımlarına karşı aldığı başarılarla gönüllerde taht kuran Fenerbahçe Galatasaray'la birlikte en çok taraftara sahip iki takımdan biri olmuştur.

GALATASARAY SPOR KULÜBÜ

Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) ögrencileri tarafindan 1905'te kurulmuştur. İlk başlarda Kırmızı-Beyaz renkleri seçen Galatasaray, daha sonra Sarı-Siyah ve son olarak da Sarı-Kırmızı renklerle sahaya çıkmıştır. İlk maçını Barhau İngiliz gemisiyle yapan Galatasaray 1906-1907 sezonunda İstanbul Futbol Ligine katılmıştır. 1908-1909 sezonunda da bu ligde şampiyon olmuştur. 1911 yılında Romanya ve Macaristan'a giderık yurt dışında Türk futbolunu temsil eden ilk takım olmuştur. Bükreş'te Bükreş karmasını 11-1 yenmiştir.

BEŞİKTAŞ JİMNASTİK KULÜBÜ

1903 yılında "Beşiktaş Bereket Jimnastik Kulübü" adıyla kuruldu. Barfiks, paralel, halter, güreş, boks ve aletli jimnastik, eskrim dallarında faaliyet göstermişlerdir. Bir süre sonra adı "Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü" olmuştur. Futbolun oynanması ise 1910'lu yıllarda başlamıştır. Önceleri Kırmızı-Beyaz olan renkleri daha sonra Siyah-Beyaz olarak değiştirilmiştir. Çeşitli dallarda büyük başarılar kazanmasına rağmen Beşiktaş futbolda 1920'li yıllarda aldığı seri başarılarla adını duyurmuştur.


KADIKÖY FUTBOL KULÜBÜ

İngilizlerin kurduğu Kadıköy, İstanbul'un ilk futbol kulübüdür. 1905-1906 ve 1906-1907 yıllarında İstanbul Liginde şampiyon olmuştur.

MODA FUTBOL KULÜBÜ

1903 yılında İngilizlerce kurulmuş, 1907-1908'de şampiyon olmuştur.

ELPIS FUTBOL KULÜBÜ

1904 yılında Kadıköylü Rumlar tarafından kurulmuş, ligde hiç bir zaman başarılı olamamıştır. IMOGENE FUTBOL TAKIMI İngilizlerin aynı adı taşıyan gezi gemisinin mürettebatının oluşturduğu bir takımdı. 1904-1905 şampiyonu oldu.

TATAVLA HERAKLIS JIMNASTIK KULÜBÜ

1896 yılında önceleri jimnastik, atletizm, güreş dallarında faaliyet göstermek üzere kurulmuştur, 1910'lu yılların sonunda futbol da oynanmaya başlanmıştı. Halen "Kurtuluş Gençlik Kulübü" olarak faaliyetini sürdürmektedir.

ANADOLU SPOR KULÜBÜ

1908 yılında Burhan Felek ve arkadaşlarının girişimiyle kurulmuştu. Halen faaliyetlerini sürdürmektedir.

VEFA TERBİYE-İ BEDENİYYE KULÜBÜ

1908'de, üç takımın birleşmesiyle oluşan kulüp İstanbul'un belli başlı kulüplerinden biri olmuştur.

BEYKOZ ZİNDELER İDMAN YURDU

Beykoz Sark İdman Yurdu ve Beykoz Zindeler Yurdu'nun birleşmesiyle oluşan kulüp, uzun yıllar başarılar kazanmıştır.

SÜLEYMANİYE TERBİYE-İ BEDENİYE KULÜBÜ

1911 yılında kurulmuştur.

ANADOLUHİSARI İDMAN YURDU

1912 yılında kurulmuştur.

HİLAL SPOR KULÜBÜ

1912 yılında kurulmuştur.

TELEFONCULAR

İstanbul Telefon Şirketinin İngiliz teknisyen ve işçileri 1912'de kurmuştur, 1914'te harp hali nedeniyle hükümetçe kapatılmıştır.

ALTINORDU İDMAN YURDU

1910 yılında Galatasaray'a kardeş kulüp olarak kurulan Progress International, 1914 yılında bu adı almıştır. Dahiliye Naziri'ni başkanlığa getirerek hem mali destek sağlamış hem de hükümetten destek alarak cepheye asker yollamayan tek kulüp olmuştur. Mali yönden kuvvetlenince yaptığı transferlerle İstanbul liginde şampiyonluk da kazanmıştır.

PERA SPOR KULÜBÜ

1914 yılında bir Rum kulübü olarak kurulmuştur. Kurtuluş Savaşı sonunda kaçmayan Rumlar "Beyoğluspor" adıyla kulübün yaşamını sürdürmüşlerdir.

İTTİHAT SPOR KULÜBÜ

1920'de Altınordu'dan ayrılanlar tarafından kurulmuştur. Ömrü pek uzun olmamıştır.

DARÜŞŞAFAKA

Darüşşafaka Lisesi öğrencileri tarafından kurulmuştur.

BEYLERBEYİ SPOR KULÜBÜ

1919 yılında kurulmuştur.

MAKABİ SPOR KULÜBÜ

1913 yılında Museviler tarafından kurulmuştur. 1930'lu yılların sonunda faaliyetini bitirmiştir.

EYÜP SPOR KULÜBÜ

1917'de kurulmuştur. Halen faaliyetlerini sürdürmektedir.

KASIMPAŞA SPOR KULÜBÜ

1921'de kurulmuştur. Halen faaliyetlerini sürdürmektedir.

TOPKAPI İDMAN YURDU

1921'de kurulmuştur.

ARMSTRONG-VICKERS

1912'de aynı adlı İngiliz firmasının memur, teknisyen ve işçileri tarafından kurulmuştur. 1914'te hükümetçe kapatılmıştır.

TÜRK İDMAN OCAGI

1912'de kurulmuştur. 1.Dünya Savaşı sırasında kapanmıştır.

SARIYER SPOR KULÜBÜ

1923'te kurulmuştur.

İSTANBUL SPOR KULÜBÜ

İstanbul Erkek Lisesi öğrencileri tarafşndan 1926'da kurulmuştur.

KARAGÜMRÜK SPOR KULÜBÜ

1926'da kurulmuştur. Halen faaliyetini sürdüren kulüp büyük başarılar kazanmıştır.

FERİKÖY SPOR KULÜBÜ

1927'de kuruldu.

GÜNEŞ SPOR KULÜBÜ

1923'te çok güçlü futbolcularla kurulan kulüp 10 yıldan fazla bir süre varlığını sürdürdü.


İZMİR KULÜPLERİ

KARŞIYAKA SPOR KULÜBÜ

1912 yılında "Karşıyaka Terbiye-i Bedeniyye Kulübü" adıyla kuruldu. İzmir'in işgali sırasında tüm İzmir takımları gibi faaliyetini bir süre kestikten sonra yeniden canlanan Karşıyaka , öncelikle "Karşıyaka Gençlerbirliği" , daha sonra "Karşıyaka Spor Kulübü" adlarını aldı. 'K' , 'S' , 'K' harflerinin eski dilde okunuşlarından oluşan "KAF-SİN-KAF" sözüyle ölümsüzleşti ve Türk futbolunun en başarılı kulüplerinden oldu.

ALTAY SPOR KULÜBÜ

1914'te "Hilal" adıyla kuruldu. Kısa süre sonra "Altay" adını aldı. İşgal sırasında faaliyetlerine ara verdikten sonra yeniden çok güçlü bir şekilde futbola başlayan Altay, 1923-1924 sezonunda ilk İzmir Futbol Ligi'nin şampiyonluğunu kazandı. Daha sonraki yıllarda da başarılarına devam eden Altay 1. Profesyonel Futbol Ligi'nde 3 büyüklerden sonra en çok kalan takım ünvanına sahiptir. 2. lige düştüğü 2 sezonda da hemen o sene 2.lig sampiyonluğunu kazanarak 1. lige dönmüştür.

İZMİR İDMAN YURDU

1919'da Yunan işgali sırasında işgalcilere karşı bır hırsla kurulan kulüp, Rum takımlarına karşı aldığı başarılarla adını duyurmuştur. Çok ünlü kişilerin oynadığı futbol takımında eski başbakanlarımızdan Adnan Menderes de yer almıştır. İzmir kurtulduktan kısa süre sonra dağılmıştır.

ALTINORDU SPOR KULÜBÜ

1923'te Altay'dan ayrılan bazı futbolcular tarafından kuruldu ve kısa sürede büyük başarılar kazandı. İzmir'in en başarılı kulüplerinden biri olan Altınordu, günümüzde yaşadığı bazı sorunlara rağmen Türk futbolunda çok önemli bir yere sahiptir.

İZMİRSPOR

Türkiye'de futbol ilk defa 1900 yılında İzmir'de başlamıştır. Bu tarihte ülkemizde kurulan ilk kulüpler ise azınlıkların İzmir'de kurmuş olduğu Panoinios, Apollon ve Peleops kulüpleridir. Azınlıkların kurduğu bu takımlar sayesinde futbolla tanışan İzmir halkı 1912 yılında Karşıyaka Kulübü'nü 1914 yılında da Altay Kulübü'nü kurarak Türk Futbolu'nun temellerini atmışlardır. Bunun ardından yine azınlıkların kurduğu Garibaldi ve Maccabi takımlarıyla birlikte kulüp sayısı da hızla artarak, ülkenin diğer yörelerindeki futbol hareketlerine öncülük edilmiştir. Türkiye'de futbolun resmi organizasyonu ise 1923 yılında Türkiye Futbol Federasyonu'nun kurulmasıyla sağlanmıştır. İşte İzmirspor Kulübü'nün kuruluşu da bu döneme isabet eder.

Bugünki adıyla İzmirspor Kulübü, 1923 yılında Eşrefpaşa semtinin ileri gelenleri tarafından, muhitin gençlerine yararlı faaliyetler kazandırmak amacıyla Turuncu-Siyah renklerle ve Altınay Kulübü adıyla kurulur. Bundan birkaç ay sonra Eşrefpaşa semtinin alt tarafında Altıntaş'ta kurulan Kırmızı-Siyah renklere sahip Sakarya Kulübü ile Altınay Kulübü zamanla semt içi sıkı bir rekabete girişirler. İki kardeş ekibin arasındaki bu tatlı rekabetin gittikçe sertleşmesi üzerine camianın ileri gelenleri bunları ortak bir çatı altında birleştirmeyi uygun görürler. Yapılan ortak çalışmalar sonucunda, 28 Kasım 1930 tarihinde, Altınay ve Sakarya kulüpleri bir çatı altında birleştirilerek İZMİRSPOR kurulur. Bu yeni takımın renkleri de çekirdeğini oluşturan eski kulüplerden tamamen farklı olarak MAVİ-BEYAZ 'dır. Oluşturulan bu karma ekip, aynı zamanda iki camianın bir araya getirilmesinin gücünü de kendisinde toplayarak, başarılı ve güçlü bir ekip olmuştur.

İzmirspor adıyla yapılan ilk resmi maç ise, 23 Ocak 1931 tarihinde Alsancak Stadı'nda o zamanın yine bir İzmir ekibi olan Türkspor ile yapılmış ve bu maç da 5-0 gibi farklı bir sonuçla kazanılmıştır. Daha sonra İzmirspor takımı, 30 Mayıs 1931 yılında Yunanistan'ın Sakız Adası'na giderek burada ilk dış temaslarını gerçekleştirir. Burada, adanın güçlü ekiplerinden Lelaps ve Astrips takımlarıyla bir dizi maçlar yapılır.

Yine aynı yıl 29 Ekim 1931 tarihinde İzmirspor için diğer önemli bir olay daha gerçekleşecektir. Bu tarihte, Malül Gaziler Kupası'nda Karşıyaka futbol takımı ile yapılacak olan bir maç için, zamanın Birinci Ordu Komutanı olan, Fahrettin Altay Paşa, diğer askeri erkan ve yine zamanın İzmir Valisi Kazım Dirik Paşa da maçı seyretmeye gelirler. Soyunma odasında futbolculara moral vermek isteyen Fahrettin Altay Paşa, yurt dışından getirilen Mavi-Beyaz çubuklu formaları görünce, bunların yıllarca karşısında savaşlar verilen Yunan bayrağına benzediğini düşünmüş ve bu renklerin acilen değiştirilmesini istemiştir. Bunun üzerine takım, acilen İzmir (Atatürk) Lisesi' nden getirilen Sarı-Mor formalarla maça çıkmış, daha sonra da takımın forma renginde küçük bir değişiklik yapılarak bugünkü renkleri olan LACİVERT-BEYAZ renkler kabul edilmiştir.

Türkiye'de futbolun diğer yörelerde de hızla gelişmeye başlamasıyla, hepsi birer semt takımları halinde olan İzmir takımlarının diğer illerle rekabet gücünü arttırmak amacıyla 1937 yılında birleştirilmesi fikri ortaya atılır. Bu fikir çerçevesinde kulüplerin ileri gelenleri bir araya gelerek yaptıkları bir dizi çalışmalar sonucunda; İzmirspor ve Göztepe birleşerek DOĞANSPOR, Altınordu-Altay ve Bucaspor bierleşerek ÜÇOK, Bornovaspor ve Karşıyaka birleşerek YAMANLAR kulüplerini oluştururlar. Fakat bu birleşme de çok verimli olmaz ve ekipler kendi kimliklerinde bir türlü feragat edemedikleri için sezon sonunda birleşme tekrar dağılır. Bu dağılmadan sonra İzmirspor, kısa bir süre ATEŞSPOR adıyla faaliyetine devam ettiyse de sonunda bu gün kadar İzmir'imizin adını taşıyan tek ekip olarak yaşamını sürdürmeyi başarmıştır.

Önceleri mahalli ligler halinde oynanan Türkiye Ligi karşılaşmalarının Milli Lig haline getirilmesiyle, Türkiye Futbol Ligleri kurulur. Türkiye Birinci Futbol Ligi tarihinde ilk resmi lig maçı, İzmirspor ile Beykoz kulüpleri arasında oynanmış ve hakem olarak Osman YEŞEREN tarafından yönetilmiştir. 21 Şubat 1959 tarihinde oynanan bu tarihi maçta İzmirspor Beykoz'u 2-1 yenerek Türk futbol ligi tarihine geçer. Ayrıca resmi liglerdeki atılan ilk gol de yine bu maçta İzmirspor'lu Özcan ALTUĞ tarafından, Beykoz kalecisi Sıtkı'ya atılan goldür.

İzmirspor futbol takımı, o yıllardan beri yıllarca Türkiye Birinci, İkinci ve Üçüncü liglerinde mücadeleler vermektedir. Bunların içinde sevinçili ve üzüntülü çeşitli dönemler geçirmiştir. Türkiye Birini Ligi'nde 9 yıl mücadele etmiş ve ligde zaman zaman ses getirecek başarılara da imzalar atabilmiştir.

1946-1948 yılları arasında kulübün bu günki merkez yönetim binası, spor okulları, halı sahalar ve spor ve düğün salonlarının bulunduğu arazi İzmir Belediyesi'nden satın alınmıştır. Buraya o yıllarda sadece bir semt sahası ve kulüp binası yapılabilmiş daha sonra 1973 yılında bugünkü modern binalar ve tesisler kurulmuştur. Eski idman tesislerinin bulunduğu yıllardaki adıyla " Talebe Çayırı " denilen bu tesislerden seneler boyunca Metin Oktay, Tarık Gencay, Seyfi Talay, Samiz Özok, B.Mustafa ve onlar gibi unutulmaz futbolcular yetişmiştir. Bunlardan Metin Oktay futbolda bütün Türkiye'nin gururu olmuştur. İzmirspor ve Galatasaray formaları altında sadece lig maçlarında toplam 217 gol gibi bir rekorun da sahibidir.

Talebe Çayırı'nın imara açılmasıyla aynı yere çevre halkının Gökdelen adını verdiği apartman siteleri ve bugünki merkez binalar yapılır. Daha sonra bu apartmanların önemli bir bölümünün satılmasıyla da 1975 yılında, bu gün için paha biçilemeyen İnciraltı arazisi satın alınır. Daha sonra buraya kurulan ve yakın tarihimize kadar bir çok bölümünün yapımı devam etmiş olan bu arazide bugün, İzmirspor'un tüm ekibiyle konaklama ve kamp yapabileceği meşhur İnciraltı tesisleri mevcuttur. Bu sayede İzmirspor kulübü çok sayıda sporcusunu bir arada kampa alabileceği, konaklama ve beslenme ihtiyaçlarını karşılayabileceği, ayrıca tertemiz bir havada yeşillikler içinde idman yapabileceği Türkiye'de çok az kulübün sahip olabildiği bir ayrıcalığa sahiptir. İzmirspor camiası bu sayede, kulüplerin kendi kamp ve idman tesislerine sahip olması konusunda ülke çapında da bir ilke imza atmış olmanın haklı gururunu yaşamaktadır. Resmi anlamda ilk defa 1978 yılında oluşturulan Spor Okulları çatısında, kulübün Hatay-Bahçelievler ve İnciraltı'ndaki tesislerinde her yıl çeşitli branşlarda 1700 kadar sporcu eğitim görmektedir. Spor okulları, amatör ve genç alt yapılar ve profesyonel futbol takımlarındaki bu kadar çok sayıdaki sporcunun yetiştiği bir kulüp olması İzmirspor'un İzmir ve Türk Sporu'ndaki yerinin öneminin bir kanıtıdır. Bu amatör ve genç branşlardan yetişen sporcular özellikle futbol alanında Türkiye'nin dört bir yanındaki kulüplerde ve milli takımlarda yaygın olarak spor yapmaktadır. Her yıl transfer dönemlerinde İzmirspor'lu futbolcular; Fenerbahçe , Beşiktaş ve Galatasaray gibi liglerin kaderini belirleyen takımların ve İzmirspor'daki sporcu verimliliğinin farkına varan zengin takımların takibindedir.
NOT: İzmirspor tarihi bilgilerindeki katkılarından dolayı Sayın Selahattin Aryal'a teşekkür ederim.

GÖZTEPE SPOR KULÜBÜ

1925'te Altay'dan ayrılan bazı futbolcular tarafından Göztepe semtinde, Sarı-Kırmızı renklerle kuruldu. Kazandığı sayısız şampiyonlukların yanı sıra Avrupa Kupalarında da çok büyük başarılar elde etti. Türk futbolunun en güçlü kulüplerinden biri olan Göztepe son yıllarda 2. ligden 1. lige çıkma uğraşı vermektedir.

ÜÇOK SPOR KULÜBÜ

1937'de Altay, Altınordu, Buca kulüplerinin birleşmesiyle oluştu, 2 yıl sonra kapandı.

DOĞANSPOR KULÜBÜ

1937'de Göztepe, İzmirspor, Egespor kulüplerinin birleşmesiyle oluştu, 2 yıl sonra kapandı
Dünya Kupası tarihi
2006 Dünya Kupası maçları 9 Haziran’da Almanya-Kostarika maçı ile başlıyor. Neredeyse yeryüzündeki tüm ülkeleri ilgilendiren Dünya Kupası Finallerine Almanya ev sahipliği yapacak.
Dünya Kupası Finalleri ilk kez 1930 yılında Uruguay’da düzenlenmişti. Bu tarihten itibaren her 4 yılda bir organize edilen Dünya Kupası maçları, İkinci Dünya Savaşı nedeniyle 1942 ve 1946 yıllarında oynanmamıştır.
Futbol, ortaya çıkışından günümüze değin dünya gezegeninin her yerinde büyük ilgi görmüştür. Dünya üzerinde yaşayan herkes, ırkına, diline, dinine, kültürüne bakılmaksızın; zengini, fakiri, kadını, erkeği, eğitimlisi, eğitimsizi ve bunun gibi birçok farklı değişik insan gruplarının belki de sadece futbol maçlarında bu bütün özellikleriyle bir araya gelmesi futbolun birliğini, birleştiriciliğini ve kardeşlerini en bariz şekilde göstermektedir. İşte futbolun gerçek sihiri de budur.
Futbolun bu kadar kolayca kitleler tarafından kabul görmesinin başka bir nedeni de oyunun basit kurallarla kolayca ve her yerde oynanmasıdır. Futbol, çeşitli sınıflara sahip insanlar tarafından aynı oranda ilgi görmesine karşın daha çok ezilen, sömürülen işçi sınıfının emekçileri için bu oyun kendilerini ispatlama, gösterme, bir yerde de başkaldırı olarak görmeleri nedeniyle futbolu daha çok sahiplenirler.
Dünyanın gelmiş-geçmiş en önemli futbolcularından sayılan Pele, Maradona, Ortega gibi yıldızların ortaya çıktığı mekan dar gelirli insanların binbir güçlükle ayakta kalmayı başardığı gecekondu mahalleleriydi. Bu yüzden de ezilenler futbola canlarını verebilecek kadar sevgi ve saygı duyarlar.
Futbolun bu manada güzelliğini fark edemeyenler, oyunu küçümseyenler veya afyon gibi görenlerin anlaması gereken bir olgudur diye düşünmekteyiz.
Futbol çarkı, egemen güçlerin kontrolünde olması, sömürü düzeninin varlığı, oyunun gerçek baş aktörü futbolcuyu da bu çarkın içerisine sokmaktadır. Sermaye için ahlak değil para önemlidir.
O yüzden sporun gerçek ruhuna uygun amatör anlayış kenara itilmiş, profesyonellikle birlikte para ön plana çıkmıştır.
Ancak sahada mücadele eden gerçek sporcular kazanmak için ter akıtırken parayı da ikinci plana atarlar veya düşünmezler. İşte her şeye rağmen, her türlü sömürü ve kandırmaya rağmen, futbol vazgeçilmez bir alışkanlıktır.
Dünya Kupası Finalleri ise futbolseverler tarafından kaçırılmayacak bir seyir zevkidir. Ayrıca gelişen teknolojiler sayesinde futbol maçlarını izlemek için mutlaka maça gitmeye de gerek yoktur. Televizyonlar, “aptal kutusu”nun dışında, bu anlamda parası olmayanların da beyaz ekrandan futbol maçlarını seyrettikleri görsel bir güzelliktir.
Dünya Kupası Finallerine geçmeden önce futbolun tarihine kısaca bir göz atmak gerekir: Futbolun tarihi çok eskilere gitmekle birlikte, futbolla ilgili kurallar 1848 yılında “Cambridge Kuralları” içerisinde şekillenip günümüze kadar gelmiştir.
Futbolun anavatanı İngiltere olarak gösterilmekle birlikte, İtalyanlar 17. yüzyılda “Givocco del Calcio” adını verdikleri oyun, bir saha ve 27’şer kişilik iki takımın topu rakip kaleye sokmasıyla elde edilen sayıların günümüzdeki “gol”le aynı şeyi ifade ettiğini ileri sürerek futbolun anavatanı olarak kendilerini göstermektedir.
Futbolun doğuşu ile daha birçok iddia bulunmaktadır.
Çinlilere göre bu oyunu ilk kez kendileri oynamıştır.
Biz Türkler de 4. yüzyılda Orta Asya steplerinde bu oyuna “Tepük” veya “Tekmelik” ismini vererek oynadığımızı öne sürmekteyiz.
Futbolun doğuşu, gelişimi için daha çok söz söylenebilir. Ancak, amacımız bu değil.
Dünya Kupası Finallerine dönersek ilk önce kupanın nasıl doğduğu ile başlamak gerekir…
Fransız Jules Rimet, 1920 yılında Belçika’da yapılan “Uluslararası Futbol Federasyonu Başkanlığı”na seçilince ileriyi gören ufkuyla “Dünya Kupası” fikrini ortaya koymuştu. Ancak bu hiç de kolay olmadı.
İlk Dünya Kupası çeşitli zorluklara ve ulaşım güçlüğüne rağmen Uruguay’da düzenlendi. Avrupa’dan 4 takım (Fransa, Belçika, Yugoslavya ve Romanya), Amerika’dan 9 takım (Brezilya, Arjantin, Uruguay, Şili, Meksika, Peru, Paraguay, Bolivya, ABD) kupaya katıldılar.
Dünya Kupası’na katılan 13 takım gruplara ayrılıp maçlar yaptıktan sonra finalde Uruguay ve Arjantin karşı karşıya geldiler.
Ancak finalden önce kupadaki ilk golün Fransa-Meksika maçında, Fransız oyuncu Lucien Lavrent’ten geldiğini belirtmeliyiz.
Bu maçı Fransa 4-1 kazanmıştı. Finalde Uruguay, Arjantin’i 4-2 yenerek Dünya Kupası’nı ilk kazanan takım oldu.
Turnuvanın gol kralı ise, 8 golle, Arjantinli Stabile olmuştu…
1934’te İtalya’da düzenlenen Dünya Kupası’nda futbol faşizme alet olmuştu.
İtalya’nın faşist diktatörü Benito Mussolini’nin hayali gerçekleşmiş, finalde İtalya, Çekoslavakya’yı uzatmada da olsa 2-1 yenerek kupayı almıştı.
1938’de Fransa’da düzenlenen kupayı yine İtalya, finalde Macaristan’ı 4-2 yenerek üst üste ikinci kez kazanmıştı.
Bundan sonra, daha öncede söz ettiğimiz gibi, İkinci Dünya Savaşı nedeniyle Dünya Kupası finalleri oynanamamıştı.
Hemen eklemek gerekir ki, Dünya Kupası’nın ilk ismi “Jules Rimet Kupası” idi.
Daha önce de sözünü ettiğimiz Fransız avukat Jules Rimet’nin Dünya Kupası’nın organize edilmesinde büyük bir payı bulunuyordu.
Kupanın ismi 1930 ile 1974’e kadar “Jules Rimet Kupası” olarak söylenmiş, 1974’te Almanya’da düzenlenen kupa bu tarihle birlikte “Dünya Kupası” olarak değişmiştir...
1950’de Brezilya’da düzenlenen Dünya Kupası Finallerinde, Brezilya ve Uruguay karşı karşıya gelmişti, maçı 2-1 kazanan Uruguay, kupayı ikinci kez ülkesine getirmişti.
1954’te İsviçre’de oynanan Dünya Kupası’nda, o dönemdeki adıyla, Batı Almanya, finalde Macaristan’ı 3-2 yenerek kupayı kazanmıştı.
İki takım finalden önce ilk turda aynı grupta oldukları için karşılaşmışlar ve maçı Macaristan 8-3 kazanmıştı.
İki takım finalde bir kez daha karşı karşıya gelmişler ve Macaristan 2-0 öne geçtiği maçı 3-2 kaybederek büyük bir sürpriz yapmıştı.
Türkiye ise ilk kez Dünya Kupası’na katılmış, ilk maçta 1-0 öne geçtiği Batı Almanya maçını 4-1 kaybetmişti. İkinci maçta Güney Kore’yi 7-0 yenerek tarihimizdeki en farklı galibiyeti alan millilerimiz o dönemdeki statü gereği Batı Almanya ile bir kez daha karşılaşmış ve sahadan 7-2 yenilgiyle ayrılarak ilk turda elenmişti.
1958’de İsveç’te yapılan Dünya Kupası’nda Brezilya ve dünyanın gelmiş geçmiş en iyi futbolcusu sayılan Pele ortaya çıkmıştı. Brezilya takımı maçları rahatça kazanarak, ev sahibi İsveç’le finalde karşı karşıya geldi. Pele’li, Zogolo’lu, Didi’li (Didi, 1970’li yıllarda Fenerbahçe’yi çalıştırmış, sarı-lacivertlileri iki defa üst üste şampiyon yapmıştı) Brezilya, İsveç’i 5-2 yenerek ilk kez Dünya Kupası’nı kazanmıştı…
Bu arada, Fransız futbolcu Fontaine attığı 13 golle gol kralı olmuş ve günümüze kadar da devam eden, bir turnuvada en çok gol atan fubolcu olmuştu…
1962 Dünya Kupası, Şili’de gerçekleşmiş, kupayı ise Çekoslavakya’yı 3-1 yenen Brezilya ikinci kez üst üste kazanmıştı. Fakat Pele, turnuvanın ikinci maçında Çekoslovak oyuncu tarafından sakatlanarak turnuvaya veda etmişti.
1966 Dünya Kupası’nı evsahibi İngiltere, finalde Batı Almanya’yı 4-2 yenerek kazanmıştı.
Efsaneler
Champions dergisinin son sayısında yer alan ve dünyayı (dünya futbolunu) değiştirdiği iddia edilen 19 futbolcu ve bir hakeme geçebiliriz artık:
1) Jimmy Hogan
Bu listeye girmiş olmasını belki abartılı bulabilirsiniz ama Hogan’ın burada anılmasını sağlayan özelliği, İngiltere liglerinde unutulup giden forvet oyunculuğundan ziyade antrenörlüğü döneminde yaptıklarıdır. Macarlara, Avusturyalılara ve Almanlara top kontrolünün ve oyun içinde kısa pasların önemini öğretmekle bir nevi devrim başlatmıştır Hogan.
Muazzam top tekniğiyle topa nasıl hakim olunacağını çalıştırdığı her takıma ve yardımcılarına öğretmeye çabalamıştır. Hatta bir keresinde, 1952 yılında Londra’nın batısında bir meydanda kalabalığa gösteri yaparken uzaktan attığı şutlarla bir duvarın üzerinde işaretlenmiş bir noktaya arka arkaya 7 kez isabet kaydettiği iddia ediliyor ki o yıl Hogan 60’lı yaşlarını sürmekteymiş.
Birinci Dünya Savaşı sırasında hapis yatan Hogan daha sonra serbest kaldığında önce Macarları, daha sonra da Almanları çalıştırır. Kendisinden çok şey öğrenen ve etkilenenler arasında sonradan ünlenecek 3 de futbol adamı olmuş: Meisl, Seben ve Helmut Schön.
2) Andrea Pirlo
Milan’da herkesin bir yedeği olabilir ama onun yedeği olamayacağı iddia edilmekte. Pirlo için dergi “yeni tarz futbolcunun prototipi” tanımını kullanmakta. Sürekli hücumu düşünen ileriye dönük oyun anlayışıyla ve top dağıtış şekliyle Cruyff’u bile kendine hayran bırakan bu oyuncunun tarzının ve futbolunun taklit edilemeyecek kadar “tekil” olduğu da iddia edilmekte. Başkan Galliani, “belki ‘en iyi’ oyuncumuz değil ama o olmadı mı da, olmuyor işte…” diyor ve ekliyormuş; geçen sezon iki kez takımda yerini alamadı ve ikisinde de Milan çuvalladı.” Pirlo’yu genç yaşta bu kadar önemli kılan ve futbolda yeni bir çığır açacağına inandırtan şey onun gizli 10 numara gibi, ikinci bir oyun kurucu olarak sahada olmadık boşluklar bularak takımını etkili biçimde atağa kaldırması gösteriliyor.
3) Oleg Blokhin
Bir Hristo Stoichkov kadar ün kazanmamış olmasını 25 yıl erken dünyaya gelmişliğine bağlayanlar var. Dinamo Kiev’in efsane hocası ‘total futbol’ üstadlarından Valery Lobanovsky’nin elinde yetişen Blokhin’e S.S.C.B dışında futbol oynama izni verildiğine (Avusturya’ya gitmesine izin verilmiştir) zaten 36 yaşındaymış.
Les Yashin’den sonraki yıllarda uzunca bir süre Rus futbolunun tek yıldızı olarak görülen Blokhin, Dinamo Kiev’e de altın çağını yaşatan oyuncu olmuştur. İçgüdüsel yetenekleri, oyun içindeki doğru karar verme özelliği ve tekniği sayesinde Dinamo Kiev Avrupa’da da başarıdan başarıya koşmuş, 1975 yılında Kupa Galipleri Kupası’nın kazanmış, iki kez çeyrek finale, bir kez de yarı finale kalmayı başarmıştır. Eski Sovyet Futbol Ligi’nde 200’den fazla gol atmayı başaran tek isimdir. Ulusal formayla da 109 maçta 39 gole imza atan Blokhin, 100 metreyi 11 saniyenin altında koşabilen ender futbolculardandı ki, o dönem, olimpiyat rekortmeni Blokhin’den sadece 1 saniye daha hızlıydı.
Almanların Kicker dergisince kendisine “futbolun kozmonotu” lakabı takılan Blokhin’in kaç yaşına kadar top oynadığını biliyor muydunuz? 45 !
Bu uzun futbol yaşamına sığdırdığı başarılar ise : 1975 yılında Avrupa’nın futbolcusu, 1973, 74, 75 yıllarında Sovyetler Birliği’nde Yılın Futbolcusu, 1972, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 80 ve 81’de Ukrayna’da yılın oyuncusu unvanları.
4) Gerd Müller
Bazı oyuncular daha iyi hatırlansınlar diye statların dışına onların heykelleri dikilir. Gerd Müller için buna gerek yok; çünkü Bayern Münih var olduğu sürece Gerd Müller hatırlanacaktır. Çünkü bu kulüp Avrupa’da sahip olduğu süper güce ilk, onun döneminde kavuşmuştur. O dönem Gerd’e biraz Franz Beckenbauer biraz da Sepp Maier yardımcı olmuştur ama başarıya giden yolda bütün golleri Gerd Müller kaydetmiştir. Hocası Helmut Schön onun için “küçük gollerimizin golcüsü” dermiş. Ama ona başka her türlü lakap uygun görülmüş. “İnfazcı”, “Hayalet”, “Penaltı Bölgesi Hayaleti” “Bombacı” bunlardan birkaçı.
Kısa boyu ve içgüdülerindeki yatkınlık onun büyük bir golcü olmasına yardımcı oluyordu elbette ama asıl meziyeti profesyonelliğiydi. 1966’dan 1978’e kadar Bundesliga’da tam 7 kez gol kralı olduğu gibi, Avrupa’da da 1973, 74, 75 ve 77 yıllarında “En Skorer Golcü” olmayı başaran Gerd Müller aynı zamanda 1970’de hem Avrupa’da Yılın Futbolcusu seçilmiş hem de aynı yıl Dünya Kupası’nda ‘Altın Ayakkabı’nın sahibi olmuş.
5) Giaginto Facchetti
İtalyan futbolseverlerin “Il Capitano”su… O, 1960’lı yıllarda İtalya takımında defansa geçtiğinde Cary Grant’ın romantik komedilerinden biri başlıyor sanırdınız. Çünkü Facchetti ilk yıllarında ayağına topu aldığında adeta bir defans oyuncusunun her defasında illa da ileriye çıkması gerekmediğini bilmezmiş gibi davranırmış. Neyse ki, o dönem İnter’deki hocası Arjantinli Herrera ona güvenmiş ve nasıl defans yapılacağını ona göstermiş. Genç Facchetti, o günlerden itibaren hayat boyu devam edecek olan spora ve sporcu sağlığına dair ne varsa okuma öğrenme alışkanlığını geliştirmiş, tabii bu arada topu tutmayı, defans yapmayı da öğrenmiş! Kendini o kadar iyi geliştirmiş olmalı ki, İnter’le iki kez, 1968’de kaptanlığına yükseldiği İtalyan milli takımıyla da bir kez Avrupa Şampiyonu olmayı başarmış. Zamanla bir defans oyuncusunun en doğru anda atağa nasıl çıkacağını, kanatlarda nasıl etkili olunacağını, hangi durumlarda sahayı içe kat edip kaleyi ne zaman şut bombardımanına tutacağını çok iyi öğrenmişti. Öyle ki, her hoca Herrera’dan da etkilenmiş olarak Serie A’yı tam bir defans ligi yapmaya uğraşırken onun, bir defans oyuncusu olarak bir sezonda 10 gol atmayı bile başardığı olmuş.
İl Capitano, hücuma çıkan ilk defans oyuncusu değildi elbet ama en etkili olanların başında geliyordu. Daha sonra “süpürücü” görevine soyundu ve bunu da başarıyla yaptı, Arrigo Sacchi’nin taktiklerine de bu özelliğiyle ilham kaynağı oldu.
6) Zinedine Zidane
Zinedine Zidane’ın gerçek “galactico” olduğu herkesçe malum. En pahalı, en “ikon” ve de “en iyi galactico” Zinedine. Ve Zidane’ın hünerleri yaşa bağlı olarak azaldıkça Real Madrdi’in de “tanrıların futbolu” yerine yine “ölümlülerin futbolu”nu oynamaya başladığını fark etmek mümkün.
1998 Dünya Kupası şampiyonluğu ve kutlamalara kadar yansıyan liderlik vasıfları Zidane’a o dönem bir Fransız gazetesi tarafından “En Popüler Fransız” unvanını bile kazandırdı. Tabii aynı zamanda en politik futbolcu olma özelliğini de. Cezayir asıllı olması sebebiyle farklı ırkların entegrasyonunda Fransa’nın sağladığı başarı için de sembol olarak kullanıldı Zidane. O ise kendini bu anlamda şöyle tarif ediyor. “Önce Kabilliyim, sonra Marsilyalı bir Cezayirli, sonra da bir Fransız ve bu halimden gurur duyuyorum”. 1998’de hem Avrupa’nın hem de dünyanın, 2000 ve 2003 yıllarında dünyanın 1998 ve 2002’de de gurur duyduğu Fransa’nın “en iyi oyuncusu” seçilmişti. Zidane’ı anlatmak için çok söze de gerek yok gibi.
7) Raymond Kopa
Bir Fransız futbolcu olarak kimse kolay kolay Napoleon unvanını alamaz; ancak 1) çok iyiyseniz ve 2)bir şeyleri fethederseniz durum değişebilir.
Kopa kömür madenlerinden yetişme bir oyuncuydu ve “maden hayatı olmasa ben, sadece iyi bir oyuncu olarak kalırdım” der. Kopa, Polonya soyundan gelmedir ve asıl adı Kopasewski’dir. Maden hayatından kurtulmak için futboldan başka bir şeyim yoktu diyen Kopa, daha sonra ismini değiştirir ve Fransa’ya futbol oynamak için başvurur. Fransa milli takımına kadar yükselir ve 1958 Dünya Kupası’nda yarı final oynar. Aynı yıl Avrupa’da “Yılın Futbolcusu” seçilir. Daha sonra Real Madrid’e geçer ve orada Avrupa Şampiyonluğunu tadar. Şık top sürüşüyle sağ açıkta ve forvette rakip defansı geçişleri, Kopa’yı çok başarılı yapan özelliklerindendir. Real Madrid’deki başarısından sonra ülkesine döner ve o dönem Fransız kulüpleri en az 35 yaşına kadar oyuncuların bonservislerini ellerinde tutmakta ve bu süre zarfında onlara sabit ücret ödemektedir. Kopa bu sistemi bir gazeteye verdiği demeçte “kölelik” olarak nitelendirince 6 ay sahalardan men edilme cezası alır ve bu olaydan sonra futbolu bırakır ama onun sayesinde Fransız Futbolcu Sendikası kurulmuş olur. Onunla başlayan hareket böylece adil olmayan bir sistemin sonunu getirir.
8) Roberto Baggio
İtalyan futbolunun herkes tarafından bilinen özelliği, tamamen skora odaklanılmış defans futbolu olmasıdır. Bu durum da en güzel Johan Cruyff tarafından özetlenmiştir: İtalyanlar sizi yenemezler, siz onlara yenilirsiniz.
Buna rağmen Baggio’nun durumu özeldir. Simon Kuper’in dediği gibi o her İtalyan’ın en sevdiği ev hayvanı gibidir. Herkes onu at kuyruğu saçları ve kaçırdığı o penaltıyla da hatırlar. İtalyan futbolu bizlere Fachetti, Baressi, Maldini gibilerini armağan etmiş olabilir ama Baggio’nun yeri hepsinden farklıdır.
İtalya’da Baggio sevgisinin büyüklüğü ilk kez onun Fiorentina’dan Juventus’a gönderildiği sezon çok net görülür. 1990 yılında Fiorentina’daki son maçına çıktığında Azzuri Stadı’nda 30,000 taraftar ellerinde pankartlarla bu gidişi protesto etmek için tribündeki yerlerini almıştır.
Baggio UEFA Kupası, Serie A ve İtalya Kupası şampiyonlukları yaşamıştır. Juve’den Milan’a transfer olan Baggio’yu oradan da Bologna’ya yollayan antrenörü Oscar Tabarez onun için şu ifadeyi kullanmıştır: Futbolda şairlere yer yok.
Yine de şiir gibi futboluna 56 kez milli olma, milli formayla 27, Serie A formasıyla 100′ün üzerinde gol sığdırmıştır Baggio.
993’te Dünyanın ve Avrupa’nın En İyi Futbolcusu seçilen ve İtalyanlara futbolu daha çok sevdiren Baggio gibi (Roberto gibi, Dino değil) futbolculara aslında her ülkenin ihtiyacı var.
9) Petar Radenkovic
Münih 1860’ın süper yetenekli kalecilerinden Radenkovic, topla oynamayı da çok seven, ayağına aldığında ileri çıkan bir kaleciydi. Kendisinden 30 yıl sonra dünyaya gelen Higuita, Campos ya da Chilavert’a benzer bir tarzı vardı. Bundesliga’nın ilk “yabancı kahramanı” sayılır. Onun sitili sayesinde kalecilerin de oyun anlayışı değişmiş, hatta Sepp Maier gibileri daha sonra onun stiline özenmişlerdir.
1965′teki Kupa Galipleri Kupası finaline giden yolda Radenkovic’in Münih’ine yenilen Torino’nun yıldızı Meroni maçtan sonra onun için “o bir insan değil, adeta şeytan” demiştir. Hem çekilen şutları tutmakta hem de çalım atıp oyun kurmakta çok başarılı olan Petar aynı zamanda Almanya’da popstarlığa kadar uzanan ilk futbolcu olmuştur ve her zaman futbolun eğlenceli bir oyun olduğunu iddia etmiştir.
10) Paolo Maldini
Uzun futbol kariyerinde son Şampiyonlar Ligi finalinde attığı golün bu organizasyonlarda kaydettiği sadece ikinci gol olmasına rağmen Maldini’nin bir forvet olarak futbola başladığını biliyor muydunuz? Kendisinden önce her defans oyuncusunun örnek aldığı Ron Harris, Gentile gibi oyuncuları seyrederek büyümesine rağmenMilan’da forma giymeye başladığında (ki o dönem hocası, babası Cesare Maldini olmuştur) Gullit ve Rijkaard’da Maldini’yle aynı takımdadır

edit by SpY
edıt sebebı=yazı rengını kımse okuyamıyor
 
Moderatör tarafında düzenlendi:
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst