nones
Bayan Üye
Ruhbilimin babası, kurucusu ve duayeni olan Sigmund Freud, yaşamı boyunca normal ile normalötesi arasındaki çelişkiyi yaşadı. Yale Üniversitesi´nde yapılan bu araştırmada, Freud´un doğaüstü olaylara olan ilgisi ve araştırmaları ele alınıyor. Hemen tüm doğaüstü kavrama açık olan Freud, zaman zaman kuşku duysa da, yıllar boyunca doğaüstü olayları araştırdı ve yorumlamaya çalıştı. Bu yazıda bir sonucun oluşmadığını ve hatta daha da büyük bir karmaşanın oluştuğunu farkedeceksiniz ama amaç budur; çünkü bu araştırma Freud´un doğaüstü evren karşısında düştüğü kavram karmaşasını yansıtmak için yapılmıştır.
Freud ve paranormal yani normalötesi hakkındaki bu yazının amacı Freud’un araştırdığı fenomenlerin gerçekten paranormal bir olay olup, olmadığını ortaya çıkartmaktır. Olaylar daha ziyade psikoanalitik te*orilerle açıklanabilir. Profesör Sigmund Freud yaşadığı günlerde sorunları çok olan bir insandı. Hayranları ona tapıyordu ve ona düşüncenin “Kolomb”u diye hitap ediyorlardı. Öte yandan karşıt görüşte olan düşmanları da, hayranları kadar çoktu ve onlar Freud’un düşüncelerini saçma buluyorlardı. Hatta ona “sahtekarların en mükemmeli” diyenler bile vardı. Günümüzde dahi, onun hakkındaki düşünceler zaman zaman aşırıya kaçıyor ve hatta ortası bulunamıyor. Yazıda "Occult" sözcüğünün tam Türkçe karşılığı olmadığı için, okurun bu sözcüğü gizem, normalötesi olaylar veya maji anlamlarında bir bütün olarak düşünmesi önerilir;
İnanmak istiyor ama karar veremiyordu...
Freud’un marjinal birisi olduğunu düşünenler Occult araştıramları yüzünden şüphesiz daha da artmıştır. Büyük ustanın profesyonel yaşamının büyük bir kısmını paranormal fenomenleri araştırmayla geçirdiği bugün bize inanılmaz gibi geliyor. Üç ciltlik biografisinde Ernest Jones Freud’un paranormale karşı olan ilgisini anlatırken açıkça hakaret ediyor: Ona göre “çok yüksek derecede gelişmiş olan eleştir yeteneği ile beklenilmeyen bir saflık” aynı insanda bulunabilir. Geleneksel psikoanalistler onun kariyerindeki bu bö*lümü görmezden gelseler de yine de söz edilmesi gerekiyor çünkü ancak bu şekilde, Freud’un kişiliği hakkında dört dörtlük bir resim elde edebiliriz. İnanması güç ama Freud çok zaman harcadığı occult fe*nomenlere gerçekten inanıyordu. Çoğu bilginler onun bu konulara şüpheyle baktığına inanıyorlar ama be*lirli olaylara karşı açık olduğu da biliniyor. Bir diğer önemli Freud biografı olan Peter Gay kitabında Fre*ud’un çeşitli “doğa üstü” fenomenlerin doğal yollardan açıklanabileceğini düşündüğünü iddia ediyor, be*lirli şartlar altında düşünce naklinin gerçekleşebileceğine inanıyordu. Freud’un occult konulara inanması konusunda Ernest Jones değişik bir düşünceye sahip. Freud’un saflığından söz etmesine karşın başka birşey de iddia ediyor; Jones’un düşüncesine göre Freud’un paranormale olan inancını destekleyen ve*ya yalanlayan kanıtlar aynı sayıda; davranışını “Şüphe ile saflık arasında şahane bir tereddüt” olarak nitelendiriyor. Jones’un düşüncesini şöyle özetlenebilir; "Freud’un inanç isteği ile inançsızlığı devamlı bir savaş içersindeydi ve kararsızlığı bu konuda yazdığı yazılarda belli olmaktadır." Yazımızın amacı Fre*ud’un ne dereceye kadar paranormal fenomenlere inandığını ortaya çıkarmak değil, demiştik. Böyle spe*külasyonları bilginlere ve biografi yazanlara bırakıyoruz.Yazımızın amacı, Freud’un doğa üstü olaylar ola*rak nitelendirdikleri eğer modern psikoanalitik yaklaşımlarla daha açıklansaydı Freud örneğin büyüye i*nanmazdı şeklindedir.
"Telepati ancak duygusal bağları olan insanlar arasında mümkün olabilir." Freud paranormal ile ilk defa 1905 yılında ilgilendi. Bu konu üzerindeki son yazısı ise1932´de yayınlandı. Aradaki yıllarda meslektaşla*rı ile birlikte (öncelikle Carl Gustav Jung ve Sandor Ferenczi) occult´u araştırmak için çok zaman ve e*nerji harcadı. O yıllarda çok kullandığı bir cümle vardı; “Gökyüzünde ve dünyada düşünebildiğimizden çok daha fazla şey var.” OYsa, ne olursa olsun o zaman tanık olunan veye duyulan hiçbir olay bu*günün önemli parapsikologları tarafından ciddiye alınmaz çünkü günümüzde bu olaylar farklı yaklaşımlarla değerlendiriliyorlar. Freud´un özel konuşmalarında ve yayınlanmış olan yazılarında tarif et*tiği occult fenomeni iki büyük gruba ayırmak mümkün: Rüya ile bağlantılı fenomenler ve uyanık haldeki fenomenler. Bu iki grup “kehanet” ve “telepati” diye alt gruplara ayrılıyor. Freud aynı zamanda batıl inançlarla da ilgilenmiş, yani raslantısal olayların gizli bir anlam taşıdıklarını ve geleceği gösterebildikleri ile ilgili inançları da araştırmıştı. Batıl inançlar occult fenomene dahil olmamasına rağmen yine de gözardı edilmemesi gerekiyor çünkü doğaüstü birşeyle bağlantılı; Freud telepatiyi şöyle yorumluyordu; "Bir olay iki insan beyni arasında bir anda naklediliyor, telepati ile birbirine bağlı olan insanların arasında çok kuvvetli duyusal bağların olması lazım ve nakledilen olay negatif duygularla dolu olmalı". Bu tanımla*ma güncel parapsikologlar tarafından yapılan tanımdan çok farklı; onlara göre telepati “bir başka insan zihninin içeriğini ve durumunu olağandışı anlama duygusudur.” Freud telepatinin (eğer gerçekten böyle birşey varsa) analitik ortamda çok yararlı olacağına inanıyordu. Teknik hakkındaki yazılarında Freud şu*nu diyordu; ”Bir analist kendi bilinçsizliğini, hastanın bilinçsizliğine doğru karşılıyıcı bir organ gibi kullan*malı.” Başka psiko-analistler de aynı düşüncededir. Helene Deutsch ve İstvun Hollus (Freud’un yaşıtla*rı) occult´un psiko-analizdeki rolü hakkında kuramlar ileri sürerer, yayınladılar. Freud ile ilgisi olmayan psiko analistler bile bu konuyla ilgilendiler. Öte yandan, Freud hiçbir zaman düşünsel fenomenin bilimsel açıklamasına karşı eğilimli olduğunu inkar etmedi. Ne olursa olsun ilk önce tıp eğitimi almış bir doktordu; psiko-analizin kendi üzerinde materyalist ve mekanik etkiler oluşturduğunu belirtiyordu. Buna rağmen düşüncenin ve ruhun bilinmeyen yönlerini aramaya razı ve hazırdı. Mantıklı açıklamalara karşın, occult´a yönelmeye ses çıkarmıyordu. Örneğin, Freud telefona benzeterek, düşünce nakline fiziksel bir temel oluşturmaya çalıştı. Belki bu örnek, telepatide de kullanılabilir. Freud nakledilen düşüncelerin yada zi*hinsel süreçlerin bir fiziksel süreç içersinde dalgalara ya da ışınlara dönüştürülebileceğini iddia etti. Işık*lar veya dalgalar hedeflerine ulaştıktan sonra orada yine orjinal durumlarına dönüşüyorlar veya çevirili*yorlardı.
Batıl inançlarla paranoyanın buluştuğu kavşak;
Freud’un occult´un fiziksel bir temeli olduğuna dair olan inancının bir başka kanıtı arkadaşı Ferenczi’ye yazdığı bir mektupta bulunuyor; bu mektupta, ziyaret etmiş olduğu bir kahinden bahsediyor. Freud ka*dının “fizyolojik bir yeteneği” olduğunu anlatıyor, bu yetenek başkaların düşüncelerine girme şeklindeymiş. Ama artık asıl occult fenomenlerden bahsetmek gerekiyor; Ama öncelikle batıl inançlarla bir göz atacağız;i batıl inançlar “Doğa üstü” ile ilgili görünseler de bilinç altının ürünleri oldukları kanıtla*nabilir. Bu şekilde de, Freud’un araştırdığı diğer doğaüstü olayları anlamlandırmak daha basit olacak. Freud’un yazılarının büyük bir kısmı batıl inançları araştırmaya adanmıştı. “Gerekircilik, tesadüfe ve batı*la olan inanç” adlı yazısında Freud batıl inanç fenomenini tarif ediyor ve göre insanlar psiko-analitik kuram hakkında çok az şey biliyorlardı. Bu nedenle o kişi kendi başına gelen raslantısal olayların önemi*nin farkında olmuyordu. Yine de bu raslantısal olaylar bilinçsiz motivasyon ile onlara karşı bilinçli eşitleş*me bulmaya çalışıyordu. İnsan gizlenmiş istekleri başka türlü açıklıyamadığı için onları dış dünyaya yan*sıtıyor ve böylece de dünyada meydana gelen ve normalde fark etmeyeceği raslantıların farkına varı*yordu. Normalde sevdiği bir kişinin ölmesi isteğini baskı altında tutuyordu. Her insan için bir kişiyi sev*mek ve aynı zamanda da nefret etmek çok doğaldı. Nefret genelde bilinç altına kitleniyordu çünkü in*sanlar eğitimlerinde olumsuz düşüncelerin inkar edilmesi gerektiğini öğreniyorlardu. Batıl genelde kötü tanımlandığı için bunun kötü düşüncelere karşı bilinçsiz bir ceza olduğunu düşünebiliriz. İlginç olan Fre*ud’un batıla inanan insanları paranoidlerle karşılaştırmasıdır. Ona göre her iki grup da bilinçsiz süreçleri ve ilişkileri açıklayabilmek için doğa üstü bir gerçek yaratıyorlar.
Kehanet yerine telepatinin varlığı;
Bunu araştırmak ve bilinçaltı psikolojisine yansıtmak bilimin işi olacak. Freud batıla karşı ne kadar şüp*heli olduysa da yine de düştü. Bilhassa sayılarla ilgili inançlara çok inanıyordu yani belirli sayıların bir anlam taşıdıklarını düşünüyordu. 1899 yılında telefon numarası 14362’ydi. Son iki rakamın ölüm yaşının olduğundan emindi. Bu sayı Freud’a her zaman ölümlülüğü hatırlatyor, kendi batıl inancını bilinç altında*ki ölümsüzlük isteğine bağlıyordu. Freud çalışmalarının büyük bir kısmını rüyalardaki gizemsel fenomenle*re ayırmış ve bu konu hakkında bir kaç yazı yazmıştı. Devamlı olarak, doğa üstü fenomenlerin rüyalar*dan farklı olduğunu tekrarlıyordu. Birlikte oluştukları için hep aynı kategoriye sokuluyorlardı, ama doğa üstünün rüya kuramlarında hiç bir yeri yoktu. Önemli olan soru şudur: Neden normalüstü olaylar her za*man rüya ortamında ortaya çıkıyor ve bu fenomenler gerçekten normal dışı mı? Gizem, olayların rüyalar*la bağlı olmasında belki de ikisinin de gizeminin daha hala çözülmemiş olmasından kaynaklanıyor. Freud yazılarının birinde rüyaların “gizem dünyasına giriş kapısı” olarak nitelendirildiğini söylemişti ve bunların eğitimsiz biri için bir çeşit gizemsel fenomen olduğunu iddia etmişti. Ama buna karşın şöyle yazıyordu; "Rüyalar ve içerikleri (gizemli veya sıradan olmaları hiç bir şey fark etmiyor) sadece bilimsel bir araştır*ma ile çözülebilir. Gizemciliğin rüya araştırmasında hiç bir işi yoktur." Yazdıkları ve söyledikleri arasında tüm çelişkiye rağmen Freud’un “gizem rüyaları” olarak araştırdığı genelde telepatik rüyalardı. Kehanet rüyaları ile çok ender ilgileniyordu. Telepati ile rüya arasında bir bağlantı kurma nedeni uykunun sanki telepatik komünikasyonları karşılamaya neden olduğudur. Freud’a göre telepatik mesajlar beyin tarafın*dan bütün uyku konuları gibi idare ediliyordu çünkü rüyaların temeli telepati ile ilgiliydi. Freud’un rüya kuramına göre rüyaların içerikleri iki gruba ayrılır. Birincisi gelişmemiş rüya içeriğidir ve bu içerik, rüya*nın arkasındaki psikolojik maddeden oluşur. Diğeri ise belli rüya içeriğidir, bu da o an rüya gören kişi ta*rafından hatırlanan maddedir. “Rüya çalışması” diye anılan bir olay bu gelişmemiş durumu belli bir duru*ma çevirir ve Freud’a göre telepatik bir mesaj gelişmemiş rüya içeriğine benzer. Mesaj rüya sürecin*den değişir ve bu nedenle komünikasyonun tabiatını tam olarak yansıtmaz. Sonuç olarak Freud´un ağzından şunu söylemek gerekiyor; "Sadece ciddi bir analiz, telepatik rüyayı telepatik olmayan rüyalar*dan ayırabilir."
İsteklerin rüya yoluyla gerçekleştirilmesi...
Freud aynı zamanda psikoanalizin, büyü olaylarını çözmeye yardımcı olabileceğini de umud ediyordu. Bu noktada Freud’un telepati fenomenini açıklamasında bir hatayı ortaya çıkarmak gerekiyor; telepatik me*sajlar rüya içersinde değişiyorsa o zaman gerçekten telepatik olduklarını nasıl kanıtlıyabiliriz? Acaba on*lar anında tanımlanmanın arkasında saklanan değişken imajlar mıdırlar ve bu nedenle biz onları telepati olarak mı görüyoruz? Eğer bu böyleyse, doğa üstünü kapsamayan rüya yorumlarının getirilmesi lazım. Telepatik bir rüyanın en iyi örneği Freud’un 1922 yılında “Rüya ve Telepati” adlı çalışmasında görülür; Bu rüya bir mektupla Freud’a bildirilmişti, yazanı tanımadığı için rüya gören kişiyle konuşması mümkün değildi. Rüyayı gören olgun yaşda, yeniden evlenmiş olan bir dul kadındı. Rüyayı gördüğü zaman ilk evli*liğinden olan kızı hamileydi ve doğuma bir ay vardı. Rüyasında kocasının ikinci karısını ve doğurmuş oldu*ğu ikizleri görmüştü, iki çocuğu da çok iyi tarif ediyor, birinin kız diğerinin erkek olduğunu ve saç renk*lerini bile söylüyordu. Rüyadan iki gün sonra kocasına bir telgraf geldi; telgrafta kızının rüya sırasında i*ki cinsiyetten olan ikiz doğurduğu yazıyordu. Adam, kızıyla bütün hamileliği boyunca mektuplaşmıştı. Bu nedenle rüyayı gören kızının doğum sırasında onu düşündüğünden emindi. Ayrıca rüyayı gören ikinci karısı ile ilk karısı çocuklara çok düşkündüler. Erkek ikinci karısının çocuk büyütecek bir yetenekte olma*dığını düşünüyordu. Bu rüya, baba tarafından belki bastırılmış bir isteğin belirtisi olabilirdi. Bu istek ta*buları yıkmak ve kızının onun çocuklarını doğurmasını istemek olabilirdi. Freud’a göre adamın ikinci karısı*nı çocukların annesi olarak görmesinin tek nedeni kızının ikinci karısı olması isteğiydi. Rüya belki de do*ğum ağrısının telepatik bir mesajı da değildi. Adam bilinç altında kızının hamileliğini bir ay için yanlış he*saplamış olabilir. Belki çocukların doğum zamanı bir ay sonra değil de tam rüya görüldüğü zamandı. Bir çocuk yerine ikiz görmesi de başka bir şeyle açıklanabilir. Adam birinci karısının hayatta olması halinde bir torundan fazlasına sahip olacağını düşünüyordu. Bu telepatik rüya belki sadece rüya gören tarafın*dan isteklerin yerine gelmesinin hayali olabilir. Bu yorumlara rağmen Freud telepatinin tam olarak olup olmadığının kanıtlanmadığını da söylüyor. “Dreams and Occult” da telepatinin olup olmadığını sadece o*layın bütün şartlarını araştırdıktan sonra söyleyebileceğini yazıyordu ama bunu da rüyayı gören kişiyi tanımadığı için yapamıyacağını belirtiyordu.
Ekran belleklerin sürprizi;
Freud’un analiz ettiği ikinci occult rüya tipik bir kehanet rüyasıdır, bu tip rüyaları bilinç ile bilinçaltı a*rasındaki sansürün aktivitesine bağlıyordu. Freud rüyayı gören kadına Bayan B. diye hitap ediyordu. Ba*yan B. rüyasında Viyana’nın ana caddesinde arkadaşı ve geçmişteki psikiyatristi Dr. K.’ye rastladığını görmüş. Ertesi gün kadın aynı yerde gerçekten Dr. K.’ye rastlamış. İlk bakışta bu rüya insana kehanet gibi görünüyor çünkü sonradan olan bir olayı önceden gösteriyor. Bayan B. rüyayı uyanır uyanmaz bir yere yazmamıştı ve olayı meydana gelmeden önce hatırladığına dair bir kanıt yoktu. Bu nokta Freud’un durumu açıklamasında çok önemli bir rol oynuyor. Bayan B. iki kere evlenmişti, ilk evliliğini yaşlı ve zen*gin bir adamlaydı. Evlendiklerinden bir kaç yıl sonra adam parasını kaybettikten sonra veremden öldü. Gecinebilmek için Bayan B. müzik dersleri vermeye başladı. İşte o dönemde, Dr. K. ona çok büyük des*tek olmuş ve öğrenci bulmasına yardım etmişti. Aile avukatı Dr. K.’nin o zamanlar Bay B.’nin maddi işle*riyle de ilgilendiğini söylüyordu. O zamanlar bayan B. ile de, iş dışı bir ilişkisi olmuştu ama Bayan B.’nin tereddütleri bu ilişkide mutlu olmamasına neden olmuştu. Aşk ilişkisinin başarılı olmamasına rağmen a*vukat ona manevi destek olmuştu; Bayan B. bir keresinde ağlayıp Dr. K.’nin yanında olmasını istediğini hatırladı. Bu istek sırasında Dr. K. içeri girmişti. Freud bunun kehanetle ilgili olduğuna inanmıyordu çün*kü kadın adamı sık sık düşünüyor ve Dr. K. da onu sık sık ziyaret ediyordu. İşte söz konusu rüya bu o*laylardan 25 yıl sonra meydana geldi. Bayan B. geçen zaman içersinde yeniden evlenmiş ve dul kal*mıştı. Bu seferki kocası ona hem para hem de bir çocuk bıraktı. Aynı avukat yine onun işleri ile ilgilen*meye devam ediyordu. Bütün bu bilgilere dayanarak Freud bu rüya için bir yorum yaptı. Bayan B. Dr. K.’nin ziyaretini daima bekliyordu ve bilinmeyen bir sonuç olarak onun gelmesini hayal edip ve gerçek*ten geldiği günü hayal etmeye başlamıştı. Geçmişteki dönem mutsuz bir dönemdi ve geçmişteki aşk iliş*kisini düşünmek onu rahatsız ediyordu. Bu nedenle rüyasını bastırdı ve sabah kalktığında onu hatırlıya*madı, o gün dolaşmaya çıktı ve Dr. K.’ye rastladı. O noktada rüyanın belirli parçaları değişmiş bir şeki*lde kadının bilincine girdi. Freud’un bastırılma üzerine değişik bir teorisi vardır: Bastırılma yüzünden ana fikrin değiştirilmiş bir şekli bilince girebilir. Tarafsız kişi olan doktor açıklanmamış hislerle dolu olan avu*katın yerini alıyor. İki kişinin de adı Dr. K. olduğu için Bayan B. gerçek randevuyu önceden gördüğüne inanıyor. Freud’a göre Bayan B. gerçek olaya benzer bir rüya yarattı. Bu olay "ekran bellek" olarak tanımlanan psikolojik bir olaydır ve bilhassa çocukların gelişmesinde görülür. Ekran bellekler genelde in*sanın ilk yıllarının hatıraları ile tanımlanabilir ve yılların getirdiği duygularla şekillendirilir, fabrikasyon de*ğildirler çünkü gerçek hatıralar üzerine kurulmuşlardır ama bilinç altına bastırılmış maddeler oldukları için çok önemlidirler. Bayan B.’nin rüyası, çocukluğu ile ilgili olmamasına rağmen yine de bir ekran belleği i*masını veriyor.
Falcılar, geleceği değil, bilinçaltı istekleri hissediyorlar...
Rüyalara bağlı olan occult fenomenleri araştırmasının yanı sıra Freud bilinçli zamanda meydana gelen fenomenlerle de uğraşıyordu. Kendi başına bir kaç deney yaptı: Düşünce naklini Ferenczi ve kızı ile de*nedi ve bir keresinde Jung’u belirli eşyaların kendilerinden hareket etmelerini sağlarken seyretti. Ama sonuç ne olursa olsun bu deneyler genelde bir açıklamaya ulaşamamıştır. Asıl yararlı olan Freud’un ken*disinin hastaları ve arkadaşlarıyla yaptığı ani deneylerdir. Freud, böyle bir kaç olayı açıklıyordu. Bilhas*sa falcıların gelecek için söyledikleriyle ve daha da önemlisi gerçekleşmeyen kehanetlerle uğraşmayı se*viyordu. Kehanetlere, geleceği gösterdikleri için değil, telepatik bir olayın meydana gelmesi olarak önem veriyordu. Böyle bir yanlış kehanet Freud’un 43 yaşındaki bir bayan hastası tarafından anlatılmış*tır. Psiko-analiz döneminde çocuğu olmamıştı ama sonraları çocuk istemeye başladı. (Freud’a göre, ço*cuk isteği kadındaki babasının kocasının yerini alma isteğiydi. Babasından olacak çocuğunu bilinç altın*da ömür boyu istemişti.) Çocuk olmama nedeni kocasının geçirdiği bir hastalıktan sonra kısırlaşmış ol*masıydı. Kadın, Freud’a gelmeden yıllar önce 27 yaşındayken, Paris’de bir otelin lobisinde bir falcı ile bu*luşmuş ve nikah yüzüğünü o gün takmamış. Falcı, ona evleneceğini ve 32 yaşında iki çocuk sahibi ola*cağını söylemiş. Kehanet hiçbir zaman yerine gelmemiş ama yıllar sonra Freud´a olayı anlatırken bütün o deneyi eğlenceli bir olay olarak anlatmış. Freud uzun süreli bir araştırmadan sonra, kadının annesinin yaşamının falcının söylediği şekilde geçtiğini öğrendi. Geç evlenmiş ve 32 yaşında iki çocuk sahibi ol*muştu. Böylece falcının söyledikleri doğru çıksaydı kadın aynen annesinin hayatını yaşamış olurdu. Has*tanın gözünde annesi ile eşdeğerde olmak, onu babası karşısında eşit duruma düşürür. Tabii ki falcının anlattıkları ona hoş geliyordu çünkü içindeki en büyük isteğinin yerine gelmesi anlamına geliyordu. Bir kuram, hastanın çok şiddetli bilinçaltı isteğini falcıya nakletmesi şeklinde olabilir. Freud’un inancına gö*re duygu dolu düşünceler çok basit bir şekilde nakledilebiliyor bilhassa bunlar bilinç ile bilinçaltı arasın*da yer alıyorlarsa. Freud’un başka bir kuramı hastanın kendisinin kehanete sayıları sokmasıdır. Çünkü a*nalizden yıllar önce olan bir olayı anlatıyordu. Freud bilinç altında belleği yanıltma imkanının olduğunu söylüyor. Bu açıklama bize daha mantıklı geliyor çünkü belirli bir tip ekran belleği ile ilgili. Bu yaklaşım, Freud’un yazılarında kanıtlanmıştır. Gerekircilik ve raslantı hakkında Freud özel bir derleme yapmıştı ve bu tür bir olayda bilinçaltının çalışması dışında bir başka paranormal fenomenin simgelendiğini ve üst dü*zeyde bir kehanet gibi göründüğünü belirtiyordu. Bir örnek daha veriyor;
"Doğaüstü olayların çok basit açıklamaları vardır."
Bir akşam profesör ünvanını aldıktan sonra dolaşmaya çıktığında eski bir anı aklına geliyor. Anı, kızla*rının tedavi edilmesini istemeyen bir anne-babayla ilgiliydi, daha genç bir okutmanken bu çift tarafından reddedilmişti. Fakat Freud, olayı hatırlarken hayalinde değiştiriyordu; Anne ve baba bütün diğer tedavi*ler başarısız geçtiğinden sonra ona gelip yardım için yalvarıyorlar, kendisi ise şu cevabı verdiğini hayal ediyordu: “Benim mesleki yeteneklerim okutmanlığımdan beri değişmedi. O zamanlar yardımımı istemedi*ğinize göre bugün de istemeyin”. Tam o anda hayali yüksek bir sesle kesildi. Birisi ona “İyi günler Pro*fesör” diyordu. Freud baktığında düşünmekte olduğu çifti gördü acaba gerçekten düşüncelerinde gele*ceği mi görmüştü? Herhalde öyle değildi daha basit bir açıklama yapılabilir. Freud bomboş bir sokakta yürüyordu, belki baktığında uzaktan gelen çifti görmüştü, geçmiyteki düşmanlık nedeniyle gördüğünü bi*linç altına bastırmış ve bunun yerine spontan görünen bir hayale kaçmıştı. Tüm bunlar bizlere, Freud’un occult fenomenlerinin çok doğal bir açıklaması olabileceğini düşündüğünü gösteriyor belki de bütün di*ğer doğaüstü olaylar için böyle basit açıklamalar vardır. Ama soracağımız asıl soru, şimdi insanların ne*den occulta inandıklarıdır. Dr. George Devereux’e göre telepati çocukçadır doğaüstü güçleri başarabil*me fantazilerine bağlıdır. Helene Deutsch’un dediği gibi belki de erkekler “kendilerini gördükleri ilahlık” derecesine occult güçleri olduklarını iddia ederek yüceltmek istiyorlar. Paranormale olan inanç belki de bir çeşit narsizim de olabilir. Freud narsizim ile ilgili araştırmalarını çocuklar ve basit insanlar üzerinde yapmıştı çünkü her iki grup da, doğaüstüne ve düşüncelerin kaynağının ilahi olduğuna inanırlar. İnsanla*rın neden telepatiye inandıkları Freud tarafından "Psychoanalysis and Telepathy" de açıklanmıştır. Belki bunun nedeni “yaşamın bu dünyada çekiciliğini kaybetmiş” olması olabilir. Bu bize, “Miniver Cheevy” i yani E. A. Robinson’un yanlış zamanda doğduğu için yaşama sevincini bulamayan bir adamın öyküsünü hatırlatıyor; “Miniver Cheevy çok geç doğdu. Kafasını kaşıyıp kader dedi ve içmeye devam etti.” Ve belki de fanatik derecede occult´ta inananlar da çok geç doğdular...
Freud ve paranormal yani normalötesi hakkındaki bu yazının amacı Freud’un araştırdığı fenomenlerin gerçekten paranormal bir olay olup, olmadığını ortaya çıkartmaktır. Olaylar daha ziyade psikoanalitik te*orilerle açıklanabilir. Profesör Sigmund Freud yaşadığı günlerde sorunları çok olan bir insandı. Hayranları ona tapıyordu ve ona düşüncenin “Kolomb”u diye hitap ediyorlardı. Öte yandan karşıt görüşte olan düşmanları da, hayranları kadar çoktu ve onlar Freud’un düşüncelerini saçma buluyorlardı. Hatta ona “sahtekarların en mükemmeli” diyenler bile vardı. Günümüzde dahi, onun hakkındaki düşünceler zaman zaman aşırıya kaçıyor ve hatta ortası bulunamıyor. Yazıda "Occult" sözcüğünün tam Türkçe karşılığı olmadığı için, okurun bu sözcüğü gizem, normalötesi olaylar veya maji anlamlarında bir bütün olarak düşünmesi önerilir;
İnanmak istiyor ama karar veremiyordu...
Freud’un marjinal birisi olduğunu düşünenler Occult araştıramları yüzünden şüphesiz daha da artmıştır. Büyük ustanın profesyonel yaşamının büyük bir kısmını paranormal fenomenleri araştırmayla geçirdiği bugün bize inanılmaz gibi geliyor. Üç ciltlik biografisinde Ernest Jones Freud’un paranormale karşı olan ilgisini anlatırken açıkça hakaret ediyor: Ona göre “çok yüksek derecede gelişmiş olan eleştir yeteneği ile beklenilmeyen bir saflık” aynı insanda bulunabilir. Geleneksel psikoanalistler onun kariyerindeki bu bö*lümü görmezden gelseler de yine de söz edilmesi gerekiyor çünkü ancak bu şekilde, Freud’un kişiliği hakkında dört dörtlük bir resim elde edebiliriz. İnanması güç ama Freud çok zaman harcadığı occult fe*nomenlere gerçekten inanıyordu. Çoğu bilginler onun bu konulara şüpheyle baktığına inanıyorlar ama be*lirli olaylara karşı açık olduğu da biliniyor. Bir diğer önemli Freud biografı olan Peter Gay kitabında Fre*ud’un çeşitli “doğa üstü” fenomenlerin doğal yollardan açıklanabileceğini düşündüğünü iddia ediyor, be*lirli şartlar altında düşünce naklinin gerçekleşebileceğine inanıyordu. Freud’un occult konulara inanması konusunda Ernest Jones değişik bir düşünceye sahip. Freud’un saflığından söz etmesine karşın başka birşey de iddia ediyor; Jones’un düşüncesine göre Freud’un paranormale olan inancını destekleyen ve*ya yalanlayan kanıtlar aynı sayıda; davranışını “Şüphe ile saflık arasında şahane bir tereddüt” olarak nitelendiriyor. Jones’un düşüncesini şöyle özetlenebilir; "Freud’un inanç isteği ile inançsızlığı devamlı bir savaş içersindeydi ve kararsızlığı bu konuda yazdığı yazılarda belli olmaktadır." Yazımızın amacı Fre*ud’un ne dereceye kadar paranormal fenomenlere inandığını ortaya çıkarmak değil, demiştik. Böyle spe*külasyonları bilginlere ve biografi yazanlara bırakıyoruz.Yazımızın amacı, Freud’un doğa üstü olaylar ola*rak nitelendirdikleri eğer modern psikoanalitik yaklaşımlarla daha açıklansaydı Freud örneğin büyüye i*nanmazdı şeklindedir.
"Telepati ancak duygusal bağları olan insanlar arasında mümkün olabilir." Freud paranormal ile ilk defa 1905 yılında ilgilendi. Bu konu üzerindeki son yazısı ise1932´de yayınlandı. Aradaki yıllarda meslektaşla*rı ile birlikte (öncelikle Carl Gustav Jung ve Sandor Ferenczi) occult´u araştırmak için çok zaman ve e*nerji harcadı. O yıllarda çok kullandığı bir cümle vardı; “Gökyüzünde ve dünyada düşünebildiğimizden çok daha fazla şey var.” OYsa, ne olursa olsun o zaman tanık olunan veye duyulan hiçbir olay bu*günün önemli parapsikologları tarafından ciddiye alınmaz çünkü günümüzde bu olaylar farklı yaklaşımlarla değerlendiriliyorlar. Freud´un özel konuşmalarında ve yayınlanmış olan yazılarında tarif et*tiği occult fenomeni iki büyük gruba ayırmak mümkün: Rüya ile bağlantılı fenomenler ve uyanık haldeki fenomenler. Bu iki grup “kehanet” ve “telepati” diye alt gruplara ayrılıyor. Freud aynı zamanda batıl inançlarla da ilgilenmiş, yani raslantısal olayların gizli bir anlam taşıdıklarını ve geleceği gösterebildikleri ile ilgili inançları da araştırmıştı. Batıl inançlar occult fenomene dahil olmamasına rağmen yine de gözardı edilmemesi gerekiyor çünkü doğaüstü birşeyle bağlantılı; Freud telepatiyi şöyle yorumluyordu; "Bir olay iki insan beyni arasında bir anda naklediliyor, telepati ile birbirine bağlı olan insanların arasında çok kuvvetli duyusal bağların olması lazım ve nakledilen olay negatif duygularla dolu olmalı". Bu tanımla*ma güncel parapsikologlar tarafından yapılan tanımdan çok farklı; onlara göre telepati “bir başka insan zihninin içeriğini ve durumunu olağandışı anlama duygusudur.” Freud telepatinin (eğer gerçekten böyle birşey varsa) analitik ortamda çok yararlı olacağına inanıyordu. Teknik hakkındaki yazılarında Freud şu*nu diyordu; ”Bir analist kendi bilinçsizliğini, hastanın bilinçsizliğine doğru karşılıyıcı bir organ gibi kullan*malı.” Başka psiko-analistler de aynı düşüncededir. Helene Deutsch ve İstvun Hollus (Freud’un yaşıtla*rı) occult´un psiko-analizdeki rolü hakkında kuramlar ileri sürerer, yayınladılar. Freud ile ilgisi olmayan psiko analistler bile bu konuyla ilgilendiler. Öte yandan, Freud hiçbir zaman düşünsel fenomenin bilimsel açıklamasına karşı eğilimli olduğunu inkar etmedi. Ne olursa olsun ilk önce tıp eğitimi almış bir doktordu; psiko-analizin kendi üzerinde materyalist ve mekanik etkiler oluşturduğunu belirtiyordu. Buna rağmen düşüncenin ve ruhun bilinmeyen yönlerini aramaya razı ve hazırdı. Mantıklı açıklamalara karşın, occult´a yönelmeye ses çıkarmıyordu. Örneğin, Freud telefona benzeterek, düşünce nakline fiziksel bir temel oluşturmaya çalıştı. Belki bu örnek, telepatide de kullanılabilir. Freud nakledilen düşüncelerin yada zi*hinsel süreçlerin bir fiziksel süreç içersinde dalgalara ya da ışınlara dönüştürülebileceğini iddia etti. Işık*lar veya dalgalar hedeflerine ulaştıktan sonra orada yine orjinal durumlarına dönüşüyorlar veya çevirili*yorlardı.
Batıl inançlarla paranoyanın buluştuğu kavşak;
Freud’un occult´un fiziksel bir temeli olduğuna dair olan inancının bir başka kanıtı arkadaşı Ferenczi’ye yazdığı bir mektupta bulunuyor; bu mektupta, ziyaret etmiş olduğu bir kahinden bahsediyor. Freud ka*dının “fizyolojik bir yeteneği” olduğunu anlatıyor, bu yetenek başkaların düşüncelerine girme şeklindeymiş. Ama artık asıl occult fenomenlerden bahsetmek gerekiyor; Ama öncelikle batıl inançlarla bir göz atacağız;i batıl inançlar “Doğa üstü” ile ilgili görünseler de bilinç altının ürünleri oldukları kanıtla*nabilir. Bu şekilde de, Freud’un araştırdığı diğer doğaüstü olayları anlamlandırmak daha basit olacak. Freud’un yazılarının büyük bir kısmı batıl inançları araştırmaya adanmıştı. “Gerekircilik, tesadüfe ve batı*la olan inanç” adlı yazısında Freud batıl inanç fenomenini tarif ediyor ve göre insanlar psiko-analitik kuram hakkında çok az şey biliyorlardı. Bu nedenle o kişi kendi başına gelen raslantısal olayların önemi*nin farkında olmuyordu. Yine de bu raslantısal olaylar bilinçsiz motivasyon ile onlara karşı bilinçli eşitleş*me bulmaya çalışıyordu. İnsan gizlenmiş istekleri başka türlü açıklıyamadığı için onları dış dünyaya yan*sıtıyor ve böylece de dünyada meydana gelen ve normalde fark etmeyeceği raslantıların farkına varı*yordu. Normalde sevdiği bir kişinin ölmesi isteğini baskı altında tutuyordu. Her insan için bir kişiyi sev*mek ve aynı zamanda da nefret etmek çok doğaldı. Nefret genelde bilinç altına kitleniyordu çünkü in*sanlar eğitimlerinde olumsuz düşüncelerin inkar edilmesi gerektiğini öğreniyorlardu. Batıl genelde kötü tanımlandığı için bunun kötü düşüncelere karşı bilinçsiz bir ceza olduğunu düşünebiliriz. İlginç olan Fre*ud’un batıla inanan insanları paranoidlerle karşılaştırmasıdır. Ona göre her iki grup da bilinçsiz süreçleri ve ilişkileri açıklayabilmek için doğa üstü bir gerçek yaratıyorlar.
Kehanet yerine telepatinin varlığı;
Bunu araştırmak ve bilinçaltı psikolojisine yansıtmak bilimin işi olacak. Freud batıla karşı ne kadar şüp*heli olduysa da yine de düştü. Bilhassa sayılarla ilgili inançlara çok inanıyordu yani belirli sayıların bir anlam taşıdıklarını düşünüyordu. 1899 yılında telefon numarası 14362’ydi. Son iki rakamın ölüm yaşının olduğundan emindi. Bu sayı Freud’a her zaman ölümlülüğü hatırlatyor, kendi batıl inancını bilinç altında*ki ölümsüzlük isteğine bağlıyordu. Freud çalışmalarının büyük bir kısmını rüyalardaki gizemsel fenomenle*re ayırmış ve bu konu hakkında bir kaç yazı yazmıştı. Devamlı olarak, doğa üstü fenomenlerin rüyalar*dan farklı olduğunu tekrarlıyordu. Birlikte oluştukları için hep aynı kategoriye sokuluyorlardı, ama doğa üstünün rüya kuramlarında hiç bir yeri yoktu. Önemli olan soru şudur: Neden normalüstü olaylar her za*man rüya ortamında ortaya çıkıyor ve bu fenomenler gerçekten normal dışı mı? Gizem, olayların rüyalar*la bağlı olmasında belki de ikisinin de gizeminin daha hala çözülmemiş olmasından kaynaklanıyor. Freud yazılarının birinde rüyaların “gizem dünyasına giriş kapısı” olarak nitelendirildiğini söylemişti ve bunların eğitimsiz biri için bir çeşit gizemsel fenomen olduğunu iddia etmişti. Ama buna karşın şöyle yazıyordu; "Rüyalar ve içerikleri (gizemli veya sıradan olmaları hiç bir şey fark etmiyor) sadece bilimsel bir araştır*ma ile çözülebilir. Gizemciliğin rüya araştırmasında hiç bir işi yoktur." Yazdıkları ve söyledikleri arasında tüm çelişkiye rağmen Freud’un “gizem rüyaları” olarak araştırdığı genelde telepatik rüyalardı. Kehanet rüyaları ile çok ender ilgileniyordu. Telepati ile rüya arasında bir bağlantı kurma nedeni uykunun sanki telepatik komünikasyonları karşılamaya neden olduğudur. Freud’a göre telepatik mesajlar beyin tarafın*dan bütün uyku konuları gibi idare ediliyordu çünkü rüyaların temeli telepati ile ilgiliydi. Freud’un rüya kuramına göre rüyaların içerikleri iki gruba ayrılır. Birincisi gelişmemiş rüya içeriğidir ve bu içerik, rüya*nın arkasındaki psikolojik maddeden oluşur. Diğeri ise belli rüya içeriğidir, bu da o an rüya gören kişi ta*rafından hatırlanan maddedir. “Rüya çalışması” diye anılan bir olay bu gelişmemiş durumu belli bir duru*ma çevirir ve Freud’a göre telepatik bir mesaj gelişmemiş rüya içeriğine benzer. Mesaj rüya sürecin*den değişir ve bu nedenle komünikasyonun tabiatını tam olarak yansıtmaz. Sonuç olarak Freud´un ağzından şunu söylemek gerekiyor; "Sadece ciddi bir analiz, telepatik rüyayı telepatik olmayan rüyalar*dan ayırabilir."
İsteklerin rüya yoluyla gerçekleştirilmesi...
Freud aynı zamanda psikoanalizin, büyü olaylarını çözmeye yardımcı olabileceğini de umud ediyordu. Bu noktada Freud’un telepati fenomenini açıklamasında bir hatayı ortaya çıkarmak gerekiyor; telepatik me*sajlar rüya içersinde değişiyorsa o zaman gerçekten telepatik olduklarını nasıl kanıtlıyabiliriz? Acaba on*lar anında tanımlanmanın arkasında saklanan değişken imajlar mıdırlar ve bu nedenle biz onları telepati olarak mı görüyoruz? Eğer bu böyleyse, doğa üstünü kapsamayan rüya yorumlarının getirilmesi lazım. Telepatik bir rüyanın en iyi örneği Freud’un 1922 yılında “Rüya ve Telepati” adlı çalışmasında görülür; Bu rüya bir mektupla Freud’a bildirilmişti, yazanı tanımadığı için rüya gören kişiyle konuşması mümkün değildi. Rüyayı gören olgun yaşda, yeniden evlenmiş olan bir dul kadındı. Rüyayı gördüğü zaman ilk evli*liğinden olan kızı hamileydi ve doğuma bir ay vardı. Rüyasında kocasının ikinci karısını ve doğurmuş oldu*ğu ikizleri görmüştü, iki çocuğu da çok iyi tarif ediyor, birinin kız diğerinin erkek olduğunu ve saç renk*lerini bile söylüyordu. Rüyadan iki gün sonra kocasına bir telgraf geldi; telgrafta kızının rüya sırasında i*ki cinsiyetten olan ikiz doğurduğu yazıyordu. Adam, kızıyla bütün hamileliği boyunca mektuplaşmıştı. Bu nedenle rüyayı gören kızının doğum sırasında onu düşündüğünden emindi. Ayrıca rüyayı gören ikinci karısı ile ilk karısı çocuklara çok düşkündüler. Erkek ikinci karısının çocuk büyütecek bir yetenekte olma*dığını düşünüyordu. Bu rüya, baba tarafından belki bastırılmış bir isteğin belirtisi olabilirdi. Bu istek ta*buları yıkmak ve kızının onun çocuklarını doğurmasını istemek olabilirdi. Freud’a göre adamın ikinci karısı*nı çocukların annesi olarak görmesinin tek nedeni kızının ikinci karısı olması isteğiydi. Rüya belki de do*ğum ağrısının telepatik bir mesajı da değildi. Adam bilinç altında kızının hamileliğini bir ay için yanlış he*saplamış olabilir. Belki çocukların doğum zamanı bir ay sonra değil de tam rüya görüldüğü zamandı. Bir çocuk yerine ikiz görmesi de başka bir şeyle açıklanabilir. Adam birinci karısının hayatta olması halinde bir torundan fazlasına sahip olacağını düşünüyordu. Bu telepatik rüya belki sadece rüya gören tarafın*dan isteklerin yerine gelmesinin hayali olabilir. Bu yorumlara rağmen Freud telepatinin tam olarak olup olmadığının kanıtlanmadığını da söylüyor. “Dreams and Occult” da telepatinin olup olmadığını sadece o*layın bütün şartlarını araştırdıktan sonra söyleyebileceğini yazıyordu ama bunu da rüyayı gören kişiyi tanımadığı için yapamıyacağını belirtiyordu.
Ekran belleklerin sürprizi;
Freud’un analiz ettiği ikinci occult rüya tipik bir kehanet rüyasıdır, bu tip rüyaları bilinç ile bilinçaltı a*rasındaki sansürün aktivitesine bağlıyordu. Freud rüyayı gören kadına Bayan B. diye hitap ediyordu. Ba*yan B. rüyasında Viyana’nın ana caddesinde arkadaşı ve geçmişteki psikiyatristi Dr. K.’ye rastladığını görmüş. Ertesi gün kadın aynı yerde gerçekten Dr. K.’ye rastlamış. İlk bakışta bu rüya insana kehanet gibi görünüyor çünkü sonradan olan bir olayı önceden gösteriyor. Bayan B. rüyayı uyanır uyanmaz bir yere yazmamıştı ve olayı meydana gelmeden önce hatırladığına dair bir kanıt yoktu. Bu nokta Freud’un durumu açıklamasında çok önemli bir rol oynuyor. Bayan B. iki kere evlenmişti, ilk evliliğini yaşlı ve zen*gin bir adamlaydı. Evlendiklerinden bir kaç yıl sonra adam parasını kaybettikten sonra veremden öldü. Gecinebilmek için Bayan B. müzik dersleri vermeye başladı. İşte o dönemde, Dr. K. ona çok büyük des*tek olmuş ve öğrenci bulmasına yardım etmişti. Aile avukatı Dr. K.’nin o zamanlar Bay B.’nin maddi işle*riyle de ilgilendiğini söylüyordu. O zamanlar bayan B. ile de, iş dışı bir ilişkisi olmuştu ama Bayan B.’nin tereddütleri bu ilişkide mutlu olmamasına neden olmuştu. Aşk ilişkisinin başarılı olmamasına rağmen a*vukat ona manevi destek olmuştu; Bayan B. bir keresinde ağlayıp Dr. K.’nin yanında olmasını istediğini hatırladı. Bu istek sırasında Dr. K. içeri girmişti. Freud bunun kehanetle ilgili olduğuna inanmıyordu çün*kü kadın adamı sık sık düşünüyor ve Dr. K. da onu sık sık ziyaret ediyordu. İşte söz konusu rüya bu o*laylardan 25 yıl sonra meydana geldi. Bayan B. geçen zaman içersinde yeniden evlenmiş ve dul kal*mıştı. Bu seferki kocası ona hem para hem de bir çocuk bıraktı. Aynı avukat yine onun işleri ile ilgilen*meye devam ediyordu. Bütün bu bilgilere dayanarak Freud bu rüya için bir yorum yaptı. Bayan B. Dr. K.’nin ziyaretini daima bekliyordu ve bilinmeyen bir sonuç olarak onun gelmesini hayal edip ve gerçek*ten geldiği günü hayal etmeye başlamıştı. Geçmişteki dönem mutsuz bir dönemdi ve geçmişteki aşk iliş*kisini düşünmek onu rahatsız ediyordu. Bu nedenle rüyasını bastırdı ve sabah kalktığında onu hatırlıya*madı, o gün dolaşmaya çıktı ve Dr. K.’ye rastladı. O noktada rüyanın belirli parçaları değişmiş bir şeki*lde kadının bilincine girdi. Freud’un bastırılma üzerine değişik bir teorisi vardır: Bastırılma yüzünden ana fikrin değiştirilmiş bir şekli bilince girebilir. Tarafsız kişi olan doktor açıklanmamış hislerle dolu olan avu*katın yerini alıyor. İki kişinin de adı Dr. K. olduğu için Bayan B. gerçek randevuyu önceden gördüğüne inanıyor. Freud’a göre Bayan B. gerçek olaya benzer bir rüya yarattı. Bu olay "ekran bellek" olarak tanımlanan psikolojik bir olaydır ve bilhassa çocukların gelişmesinde görülür. Ekran bellekler genelde in*sanın ilk yıllarının hatıraları ile tanımlanabilir ve yılların getirdiği duygularla şekillendirilir, fabrikasyon de*ğildirler çünkü gerçek hatıralar üzerine kurulmuşlardır ama bilinç altına bastırılmış maddeler oldukları için çok önemlidirler. Bayan B.’nin rüyası, çocukluğu ile ilgili olmamasına rağmen yine de bir ekran belleği i*masını veriyor.
Falcılar, geleceği değil, bilinçaltı istekleri hissediyorlar...
Rüyalara bağlı olan occult fenomenleri araştırmasının yanı sıra Freud bilinçli zamanda meydana gelen fenomenlerle de uğraşıyordu. Kendi başına bir kaç deney yaptı: Düşünce naklini Ferenczi ve kızı ile de*nedi ve bir keresinde Jung’u belirli eşyaların kendilerinden hareket etmelerini sağlarken seyretti. Ama sonuç ne olursa olsun bu deneyler genelde bir açıklamaya ulaşamamıştır. Asıl yararlı olan Freud’un ken*disinin hastaları ve arkadaşlarıyla yaptığı ani deneylerdir. Freud, böyle bir kaç olayı açıklıyordu. Bilhas*sa falcıların gelecek için söyledikleriyle ve daha da önemlisi gerçekleşmeyen kehanetlerle uğraşmayı se*viyordu. Kehanetlere, geleceği gösterdikleri için değil, telepatik bir olayın meydana gelmesi olarak önem veriyordu. Böyle bir yanlış kehanet Freud’un 43 yaşındaki bir bayan hastası tarafından anlatılmış*tır. Psiko-analiz döneminde çocuğu olmamıştı ama sonraları çocuk istemeye başladı. (Freud’a göre, ço*cuk isteği kadındaki babasının kocasının yerini alma isteğiydi. Babasından olacak çocuğunu bilinç altın*da ömür boyu istemişti.) Çocuk olmama nedeni kocasının geçirdiği bir hastalıktan sonra kısırlaşmış ol*masıydı. Kadın, Freud’a gelmeden yıllar önce 27 yaşındayken, Paris’de bir otelin lobisinde bir falcı ile bu*luşmuş ve nikah yüzüğünü o gün takmamış. Falcı, ona evleneceğini ve 32 yaşında iki çocuk sahibi ola*cağını söylemiş. Kehanet hiçbir zaman yerine gelmemiş ama yıllar sonra Freud´a olayı anlatırken bütün o deneyi eğlenceli bir olay olarak anlatmış. Freud uzun süreli bir araştırmadan sonra, kadının annesinin yaşamının falcının söylediği şekilde geçtiğini öğrendi. Geç evlenmiş ve 32 yaşında iki çocuk sahibi ol*muştu. Böylece falcının söyledikleri doğru çıksaydı kadın aynen annesinin hayatını yaşamış olurdu. Has*tanın gözünde annesi ile eşdeğerde olmak, onu babası karşısında eşit duruma düşürür. Tabii ki falcının anlattıkları ona hoş geliyordu çünkü içindeki en büyük isteğinin yerine gelmesi anlamına geliyordu. Bir kuram, hastanın çok şiddetli bilinçaltı isteğini falcıya nakletmesi şeklinde olabilir. Freud’un inancına gö*re duygu dolu düşünceler çok basit bir şekilde nakledilebiliyor bilhassa bunlar bilinç ile bilinçaltı arasın*da yer alıyorlarsa. Freud’un başka bir kuramı hastanın kendisinin kehanete sayıları sokmasıdır. Çünkü a*nalizden yıllar önce olan bir olayı anlatıyordu. Freud bilinç altında belleği yanıltma imkanının olduğunu söylüyor. Bu açıklama bize daha mantıklı geliyor çünkü belirli bir tip ekran belleği ile ilgili. Bu yaklaşım, Freud’un yazılarında kanıtlanmıştır. Gerekircilik ve raslantı hakkında Freud özel bir derleme yapmıştı ve bu tür bir olayda bilinçaltının çalışması dışında bir başka paranormal fenomenin simgelendiğini ve üst dü*zeyde bir kehanet gibi göründüğünü belirtiyordu. Bir örnek daha veriyor;
"Doğaüstü olayların çok basit açıklamaları vardır."
Bir akşam profesör ünvanını aldıktan sonra dolaşmaya çıktığında eski bir anı aklına geliyor. Anı, kızla*rının tedavi edilmesini istemeyen bir anne-babayla ilgiliydi, daha genç bir okutmanken bu çift tarafından reddedilmişti. Fakat Freud, olayı hatırlarken hayalinde değiştiriyordu; Anne ve baba bütün diğer tedavi*ler başarısız geçtiğinden sonra ona gelip yardım için yalvarıyorlar, kendisi ise şu cevabı verdiğini hayal ediyordu: “Benim mesleki yeteneklerim okutmanlığımdan beri değişmedi. O zamanlar yardımımı istemedi*ğinize göre bugün de istemeyin”. Tam o anda hayali yüksek bir sesle kesildi. Birisi ona “İyi günler Pro*fesör” diyordu. Freud baktığında düşünmekte olduğu çifti gördü acaba gerçekten düşüncelerinde gele*ceği mi görmüştü? Herhalde öyle değildi daha basit bir açıklama yapılabilir. Freud bomboş bir sokakta yürüyordu, belki baktığında uzaktan gelen çifti görmüştü, geçmiyteki düşmanlık nedeniyle gördüğünü bi*linç altına bastırmış ve bunun yerine spontan görünen bir hayale kaçmıştı. Tüm bunlar bizlere, Freud’un occult fenomenlerinin çok doğal bir açıklaması olabileceğini düşündüğünü gösteriyor belki de bütün di*ğer doğaüstü olaylar için böyle basit açıklamalar vardır. Ama soracağımız asıl soru, şimdi insanların ne*den occulta inandıklarıdır. Dr. George Devereux’e göre telepati çocukçadır doğaüstü güçleri başarabil*me fantazilerine bağlıdır. Helene Deutsch’un dediği gibi belki de erkekler “kendilerini gördükleri ilahlık” derecesine occult güçleri olduklarını iddia ederek yüceltmek istiyorlar. Paranormale olan inanç belki de bir çeşit narsizim de olabilir. Freud narsizim ile ilgili araştırmalarını çocuklar ve basit insanlar üzerinde yapmıştı çünkü her iki grup da, doğaüstüne ve düşüncelerin kaynağının ilahi olduğuna inanırlar. İnsanla*rın neden telepatiye inandıkları Freud tarafından "Psychoanalysis and Telepathy" de açıklanmıştır. Belki bunun nedeni “yaşamın bu dünyada çekiciliğini kaybetmiş” olması olabilir. Bu bize, “Miniver Cheevy” i yani E. A. Robinson’un yanlış zamanda doğduğu için yaşama sevincini bulamayan bir adamın öyküsünü hatırlatıyor; “Miniver Cheevy çok geç doğdu. Kafasını kaşıyıp kader dedi ve içmeye devam etti.” Ve belki de fanatik derecede occult´ta inananlar da çok geç doğdular...