Fotoğrafa Amatörce Yaklaşımın Ufukları - Gültekin Çizgen
Profesyonel – Amatör
Sözcükleri kavramsal karşılıklarıyla, anlamlarıyla düşünürüz. Profesyonelin anlamını “Bir işi kazanç sağlamak üzere meslek edinen kimse” olarak biliriz. Amatörü ise “Bir işi para kazanmak için değil, yalnız zevki için yapan (kimse), özengen, özenci, profesyonel karşıtı.” diye anlarız. Sözlükler böyle yazıyor.
Fotoğrafın iki ayak üstünde yükseldiğini belirtelim, bir ayak fotoğrafın “Sanatsal Söylemi”dir, diğeri ise “Meslek Uygulamaları”dır. Meslek deyince de, profesyonellik akla gelir. Amatörlerin o tarakta bezleri yoktur. Sözün tam burasında, bu klasik kavramların yanında başka bazı şeylere de eğilmek lazım. Temel kavramlarda elbette ayrım “kazanç” noktasında. Ancak fotoğraf söyleminin “Fotoğraf Eseri” haline dönüşmesi, sergilenmesi, değerlenmesi de bir anlamda profesyonel bir eylemdir. Bu ortamın doğru yapılanması için de “Koleksiyoner” denen bizde “Zümrüt-ü Anka Kuşu” gibi tek bir örneği bulunan henüz çoğalıp, kurumlaşmamış bir kişi veya kurum vardır. Bizdeki tek profesyonel koleksiyoncunun adı, Nejat Türkmen’dir.
Profesyoneller bizde, genelde meslek uygulamaları içinde hapis ve fotoğrafı sanat bağlamında çok fazla değerlendirmeyen, kabullenmeyen, temelde vergi mükellefi olarak kalan bir kitledir. Elbette istisnalar var ama geneli stüdyo, teknik fotoğrafçılık, basın – yayın, serbest fotoğrafçılık şemsiyesi altında da; tanıtım fotoğrafı, moda, sanayi, mimari, mühendislik ve audiovisual gibi alanların kadrolarıdır. Elbette onların yapıp etmelerinde, ürünlerinde de sanatsal değerler vardır ve de olmalıdır. Ancak bizim sanatsal söylem deyince altını çizdiğimiz kavram, “Doğrudan Fotoğraf”ın bir ürün olarak kabulü ve değerlendirilmesidir.
Fotoğrafa gönül verenler
İşte bu işin bana göre amatörü, profesyoneli olmuyor. Eğer fotoğrafın sanat söylemi içinde “Fotoğrafça”yı keşfeden kim varsa o artık bir fotoğraf eridir ve onu fotoğraftan söküp çıkarmak mümkün değildir. Gönül gözüyle dünyayı izleyen ve bunu fotoğrafça ürünleştiren kişilerin cemaati tektir.
Elbette hiç kimse doğuştan fotoğrafçı, sanatçı olarak dünyaya gelmiyor. O kişinin doğru işler, güzel işler üretebilmesi için bir bilgi yoluyla “Fotoğrafça”ya ulaşması gerekiyor.
Fotoğrafça
Peki bu “Fotoğrafça” denen şey neyin nesi? Fotoğrafça aynen Türkçe, İngilizce, Çince gibi bir “Dil”. Sanatta “Fotoğrafın Dili”. Fotoğrafta biçimin dili, her görsel sanattaki temel değerlerin, işlevlerin yürüdüğünü anlatan “Biçim Dünyası”. Fotoğrafın, çok üretken bir alan olduğunu biliyoruz. Her yıl, hele artık telefonlara bile yerleştirilen sayısal fotoğraf, temelde anonim olan bu alanı tarifsiz bir yaygınlığa ulaştırdı. Şimdi tüm bu görüntü dünyasının hepsinin sanatsal değeri olduğunu düşünebilir miyiz? Kuşkusuz hayır.
Önce genel kabul, sanat sanatçıların yaptığıdır. Hiç bir şey kendinden sanat olmaz. 1839’da fotoğraf sadece teknik olarak icat edildi. Onu sanatlı bir iş haline getirenler bu teknik aracı, fiziği ve kimyayı sanat bilgisiyle, sanatçı kimliğiyle yoğurup ürünleştiren, sanatlaştıranlardır.
Benim ölçüm şu; tüm görselliklerin içinde yani resim, grafik, video ve bilgisayar ekranlarında önümüze gelen yüzey dünyasının ürünleri içinde, fotoğrafın tüm değerleriyle varolduğu, becerilmiş, çözümlenmiş alana “Fotoğrafça” diyorum. Bundan muradım yalnız bir takım kompozisyon değerleri değil. Fotoğraftan başka şekilde anlatılmayacak değerler yumağı.
Ne yapmalı?
Bu alanın erleri için, herşey “Fotoğrafça”da başlayıp bittiğine göre, biz bu fotoğraf dilini nasıl öğreneceğiz, ona nasıl hakim olacağız? İşte tüm sorun bu, yani “To be or not to be”. Bu çetin yol nasıl aşılır? Önce niyet lazım. Yani malum, topal karıncanın hikayesi. Bilenler bilir bilmeyenlere ben anlatayım. Topal karınca yolda gidiyormuş, sormuşlar nereye? Demiş ki “Hacca”. Ya nasıl olur da sen bu kadar yola, hele bu topal bacağınla çıkarsın demişler. Karıncanın cevabı “ siz niyete bakın” olmuş.
Bir olayın hedefe varması için doğru hedef ve kararlılık şart. Ancak ondan sonra herşeyi bir sistem, program, organizasyon içinde sonuçlandırabiliriz. Amatör bir fotoğrafçı bence öncelikle hedefini iyi koymalı. Soru, ben ne yapmalıyım, nasıl yapmalıyım? Hep örneklerim; “Fotoğrafça”ya amatör yaklaşım, elbette temelde programlı çalışmakla olacaktır. Bu işin sermayesi kamera falan değil, tamamen zamandır, çok çalışmaktır. Soru şu olmalıdır; “Benim her hafta bu konuya ayırabileceğim süre nedir?” Bunda gerçekçi olmak lazım, yarım günse yarım gün, bir günse bir gün. Buradan hareketle düşünelim. Bir çalışma parantezi olarak her hafta analog ölçeğinde bir şerit yani 36 adet fotoğraf çekilse, kabaca bu yılda 1.500 kare eder. Bunun yüzde onu seçilse ve bu eylem beş sene devam etse, ortada 150 x 5 = 750 karelik bir arşiv oluşur. Yine bunun yüzde onunun sadece 75 adetinin daha seçkin ve kaliteli “Fotoğrafça” niteliği olan fotoğraflardan oluştuğunu düşünelim. Az şey mi? Pek çok profesyonelin bile o yapıda, o çapta portfolyosu yok. Ama temel gerçek, fotoğrafçının ancak “Portfolyo Sahibi” bir kişi olması gerekliliğidir. Pirinçsiz pilav olmayacağı gibi “Portfolyosuz” da fotoğrafçı olmaz.
“Fotoğrafça” nasıl öğrenilecek? Elbette bu ciddi bir bilgi, görgü, çaba işi. Ülkemizde artık yeterince yayın, eğitim ayakları, pek çok dernek fotoğraf için seçkin ortamların kolaylıkları var. Ancak fotoğraf, temelde bireysel bir işlemdir. Her kameranın vizörünün – penceresinin arkasından sadece bir kişi bakar. Fotoğrafçı aynen bir dağcı gibi ele aldığı konuyla başbaşadır, yalnızdır. Deklanşöre basıldığı zaman, aynen yazar kasalardaki toplam tuşuna basıldığı gibi tüm bilgi, görgü, birikim bir ışık perisine binip objektifinizden geçerek kameranın karanlık odasına hapsolur. Çektiğiniz görüntü ne ise, o artık önünüzdedir. Ve onu mükemmelleştirmek sadece onu çekenin görevidir. Unutmayalım ki fotoğraf, hep iyi fotoğraflardan öğrenilir.
Ve hiç unutmamamız gereken şey de fotoğrafın mekanik bir olay olmadığı, sadece ve sadece bir “Kültür Alanı” olduğudur. Amatör yaklaşımlar için söylüyorum; “Fotoğrafı sevin çünkü o sizler için bir hayat kaynağıdır”.
Gültekin ÇİZGEN
Profesyonel – Amatör
Sözcükleri kavramsal karşılıklarıyla, anlamlarıyla düşünürüz. Profesyonelin anlamını “Bir işi kazanç sağlamak üzere meslek edinen kimse” olarak biliriz. Amatörü ise “Bir işi para kazanmak için değil, yalnız zevki için yapan (kimse), özengen, özenci, profesyonel karşıtı.” diye anlarız. Sözlükler böyle yazıyor.
Fotoğrafın iki ayak üstünde yükseldiğini belirtelim, bir ayak fotoğrafın “Sanatsal Söylemi”dir, diğeri ise “Meslek Uygulamaları”dır. Meslek deyince de, profesyonellik akla gelir. Amatörlerin o tarakta bezleri yoktur. Sözün tam burasında, bu klasik kavramların yanında başka bazı şeylere de eğilmek lazım. Temel kavramlarda elbette ayrım “kazanç” noktasında. Ancak fotoğraf söyleminin “Fotoğraf Eseri” haline dönüşmesi, sergilenmesi, değerlenmesi de bir anlamda profesyonel bir eylemdir. Bu ortamın doğru yapılanması için de “Koleksiyoner” denen bizde “Zümrüt-ü Anka Kuşu” gibi tek bir örneği bulunan henüz çoğalıp, kurumlaşmamış bir kişi veya kurum vardır. Bizdeki tek profesyonel koleksiyoncunun adı, Nejat Türkmen’dir.
Profesyoneller bizde, genelde meslek uygulamaları içinde hapis ve fotoğrafı sanat bağlamında çok fazla değerlendirmeyen, kabullenmeyen, temelde vergi mükellefi olarak kalan bir kitledir. Elbette istisnalar var ama geneli stüdyo, teknik fotoğrafçılık, basın – yayın, serbest fotoğrafçılık şemsiyesi altında da; tanıtım fotoğrafı, moda, sanayi, mimari, mühendislik ve audiovisual gibi alanların kadrolarıdır. Elbette onların yapıp etmelerinde, ürünlerinde de sanatsal değerler vardır ve de olmalıdır. Ancak bizim sanatsal söylem deyince altını çizdiğimiz kavram, “Doğrudan Fotoğraf”ın bir ürün olarak kabulü ve değerlendirilmesidir.
Fotoğrafa gönül verenler
İşte bu işin bana göre amatörü, profesyoneli olmuyor. Eğer fotoğrafın sanat söylemi içinde “Fotoğrafça”yı keşfeden kim varsa o artık bir fotoğraf eridir ve onu fotoğraftan söküp çıkarmak mümkün değildir. Gönül gözüyle dünyayı izleyen ve bunu fotoğrafça ürünleştiren kişilerin cemaati tektir.
Elbette hiç kimse doğuştan fotoğrafçı, sanatçı olarak dünyaya gelmiyor. O kişinin doğru işler, güzel işler üretebilmesi için bir bilgi yoluyla “Fotoğrafça”ya ulaşması gerekiyor.
Fotoğrafça
Peki bu “Fotoğrafça” denen şey neyin nesi? Fotoğrafça aynen Türkçe, İngilizce, Çince gibi bir “Dil”. Sanatta “Fotoğrafın Dili”. Fotoğrafta biçimin dili, her görsel sanattaki temel değerlerin, işlevlerin yürüdüğünü anlatan “Biçim Dünyası”. Fotoğrafın, çok üretken bir alan olduğunu biliyoruz. Her yıl, hele artık telefonlara bile yerleştirilen sayısal fotoğraf, temelde anonim olan bu alanı tarifsiz bir yaygınlığa ulaştırdı. Şimdi tüm bu görüntü dünyasının hepsinin sanatsal değeri olduğunu düşünebilir miyiz? Kuşkusuz hayır.
Önce genel kabul, sanat sanatçıların yaptığıdır. Hiç bir şey kendinden sanat olmaz. 1839’da fotoğraf sadece teknik olarak icat edildi. Onu sanatlı bir iş haline getirenler bu teknik aracı, fiziği ve kimyayı sanat bilgisiyle, sanatçı kimliğiyle yoğurup ürünleştiren, sanatlaştıranlardır.
Benim ölçüm şu; tüm görselliklerin içinde yani resim, grafik, video ve bilgisayar ekranlarında önümüze gelen yüzey dünyasının ürünleri içinde, fotoğrafın tüm değerleriyle varolduğu, becerilmiş, çözümlenmiş alana “Fotoğrafça” diyorum. Bundan muradım yalnız bir takım kompozisyon değerleri değil. Fotoğraftan başka şekilde anlatılmayacak değerler yumağı.
Ne yapmalı?
Bu alanın erleri için, herşey “Fotoğrafça”da başlayıp bittiğine göre, biz bu fotoğraf dilini nasıl öğreneceğiz, ona nasıl hakim olacağız? İşte tüm sorun bu, yani “To be or not to be”. Bu çetin yol nasıl aşılır? Önce niyet lazım. Yani malum, topal karıncanın hikayesi. Bilenler bilir bilmeyenlere ben anlatayım. Topal karınca yolda gidiyormuş, sormuşlar nereye? Demiş ki “Hacca”. Ya nasıl olur da sen bu kadar yola, hele bu topal bacağınla çıkarsın demişler. Karıncanın cevabı “ siz niyete bakın” olmuş.
Bir olayın hedefe varması için doğru hedef ve kararlılık şart. Ancak ondan sonra herşeyi bir sistem, program, organizasyon içinde sonuçlandırabiliriz. Amatör bir fotoğrafçı bence öncelikle hedefini iyi koymalı. Soru, ben ne yapmalıyım, nasıl yapmalıyım? Hep örneklerim; “Fotoğrafça”ya amatör yaklaşım, elbette temelde programlı çalışmakla olacaktır. Bu işin sermayesi kamera falan değil, tamamen zamandır, çok çalışmaktır. Soru şu olmalıdır; “Benim her hafta bu konuya ayırabileceğim süre nedir?” Bunda gerçekçi olmak lazım, yarım günse yarım gün, bir günse bir gün. Buradan hareketle düşünelim. Bir çalışma parantezi olarak her hafta analog ölçeğinde bir şerit yani 36 adet fotoğraf çekilse, kabaca bu yılda 1.500 kare eder. Bunun yüzde onu seçilse ve bu eylem beş sene devam etse, ortada 150 x 5 = 750 karelik bir arşiv oluşur. Yine bunun yüzde onunun sadece 75 adetinin daha seçkin ve kaliteli “Fotoğrafça” niteliği olan fotoğraflardan oluştuğunu düşünelim. Az şey mi? Pek çok profesyonelin bile o yapıda, o çapta portfolyosu yok. Ama temel gerçek, fotoğrafçının ancak “Portfolyo Sahibi” bir kişi olması gerekliliğidir. Pirinçsiz pilav olmayacağı gibi “Portfolyosuz” da fotoğrafçı olmaz.
“Fotoğrafça” nasıl öğrenilecek? Elbette bu ciddi bir bilgi, görgü, çaba işi. Ülkemizde artık yeterince yayın, eğitim ayakları, pek çok dernek fotoğraf için seçkin ortamların kolaylıkları var. Ancak fotoğraf, temelde bireysel bir işlemdir. Her kameranın vizörünün – penceresinin arkasından sadece bir kişi bakar. Fotoğrafçı aynen bir dağcı gibi ele aldığı konuyla başbaşadır, yalnızdır. Deklanşöre basıldığı zaman, aynen yazar kasalardaki toplam tuşuna basıldığı gibi tüm bilgi, görgü, birikim bir ışık perisine binip objektifinizden geçerek kameranın karanlık odasına hapsolur. Çektiğiniz görüntü ne ise, o artık önünüzdedir. Ve onu mükemmelleştirmek sadece onu çekenin görevidir. Unutmayalım ki fotoğraf, hep iyi fotoğraflardan öğrenilir.
Ve hiç unutmamamız gereken şey de fotoğrafın mekanik bir olay olmadığı, sadece ve sadece bir “Kültür Alanı” olduğudur. Amatör yaklaşımlar için söylüyorum; “Fotoğrafı sevin çünkü o sizler için bir hayat kaynağıdır”.
Gültekin ÇİZGEN