wiper
Kayıtlı Üye
Fenerbahçe Orduevi mezarlık mıdır?
2007 yılıydı. Cumhuriyeti yıkan karşıdevrim ile Cumhuriyet Devriminin göğüs göğüse çarpıştığı yıl. Hesaplaşma yılıydı! Türkiye için kader yılıydı! Milletin her kesimini cepheye çağırıyoruz, mevziye sokma çabasındayız. İşçisini, çiftçisini, gencini, aydınını, kamu emekçisini, esnafını, zanaatkarını, milli sanayici ve tüccarını, herkesi ama herkesi.
Bir duruş göstermezler miydi?
Eski Genelkurmay başkanlarımızdan E. Org. Doğan Güreşi de aradım. Eski Genelkurmay başkanları bir araya gelip, Cumhuriyete yönelen bu hayasız saldırıya karşı üç cümle söylemezler miydi? Hepsi üç cümle. Bir duruş göstermek. O zaman hayatta olan emekliye ayrılmış Genelkurmay başkanlarının Kenan Evren dışında isimlerini de saydım: Org. Necdet Üruğ, Org. Necip Toruntay, Org. Doğan Güreş, Org. İsmail Hakkı Karadayı, Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu.
Org. Güreş, Onları bir araya getiremezsin dedi. Peki o zaman nasıl savaşacaklardı, tek tek mi savaşacaklardı? Atatürk Devrimi boğulurken de bir araya gelmezler miydi?
Sayın Komutan, üzgün bir sesle, Hayır bir araya gelmezler, getiremeyiz diye yanıtladı.
Birkaç kez yineleyerek şunu söyledim:
Fenerbahçe Orduevi bir mezarlık mıdır.
Sustu.
O sırada bir tedavi görüyordu. Ayağa kalkınca, sizi ziyaret edeceğim dedi. Bir süre sonra tutuklandık.
26 Ağustosta olmak
Bu yazıyı 26 Ağustos günü için düşünmüştüm. Çok fark etmez. Çünkü şu sıra her gün 26 Ağustostur.
26 Ağustosta mevzide olmaktır bütün mesele. Çünkü ne olacağı belli değildir. Ölüm-kalım saatindesiniz. Belki de şu adımınız, son adımınızdır. Şu sesiniz, son sesinizdir.
Herkes 30 Ağustostan sonra sizinle birliktedir. Çünkü zafer kazanılmıştır. Mesele 26 Ağustos günü taarruza hazır olmaktır.
Sevinçlerini millete armağan ettiler
O dört gün hayatını verenlerin hayranıyım. Onları örnek alıyorum. İki-üç gün daha yaşasalar, zaferin sevincini tadacaklar. Ama bütün sevinçler, o dört gün ölümü göze alanlar sayesinde yaşanmıştır. Onlar sevinçlerini, millete armağan etmişlerdir.
Bir komutan için yaşamak nedir?
Bir komutan için yaşamak nedir?
Vatan parçalanırken sabah koşusunu bitirip serin serin duş almak mıdır? Sonra şezlonga uzanıp kahve içmek midir?
Nasıl bir yaşamaktır bu?
Çok merak ediyorum, millet ortaçağ karanlığına gömülüp kadınlar kafese tıkılırken, tavlada zar düşe gelince, severler güzeli genç ise diyerek gülüşmek midir yaşamak?
Çok yazık!
Ben buna yaşamak diyemiyorum.
İki yüzyılın soruları
Şu sorular, iki yüzyıldır her subayın önündedir:
Vatanseverlikte emeklilik var mıdır?
Türk Devriminin hürriyet ve Cumhuriyet savaşında çürüğe ayrılmak mümkün müdür?
Biliyorum, mümkündür diyenler var:
O devirler denen devirler, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Cumhuriyeti ve vatanı savunduğu devirlerdir.
Devir değişmiştir, herkes bunun farkında.
Atatürk Cumhuriyetinin kurumları yıkılırken, bu hengâmeden TSK hasar almadan çıkamazdı. Bunu da biliyoruz.
Bu operasyonun bir Atlantik uygulaması olduğu da artık apaçık ortadadır.
NATO bize ne verdi ne aldı?
NATO, bize silah verdi, ordumuzu modernleştirdi diye bir efsane var.
Oysa gerçek şudur:
NATO, biz modern silahlar verdi, ancak bizden komutanlarımızı aldı. O modern silahları vatan bütünlüğü için kullanamıyoruz. Atatürk Cumhuriyetini savunmak için de kullanamadık. NATO, Kemalist Devrimi ve vatanı silahsızlandırdı. Silahlar modern ama Türk komutanı artık bizim bildiğimiz Mustafa Kemalin komutanı değil.
Atlantik döneminde komutanın beyni esir alındı. Komutandaki o millet fedaisi ruhu çürütüldü. O devrimci kararlılık yok edildi.
Mustafa Kemalin askeri ve NATO komutanı
Mustafa Kemalin askeriyiz diyen Türk genci, biber gazına, copuna, mermisine, sopasına, palasına meydan okuyor. Ama gereğinde ölme eğitimi almış olan komutanın canı tatlı. Veya sırmalarını ve yaldızlarını vatandan ve Cumhuriyetten daha çok seviyor. İkisi aynı şey.
Dikkat buyurunuz, komutandan söz ediyorum, Türk subayından değil.
Türk subayı ya devrimcidir
ya da subay değildir
Türk subayı, ya devrimcidir, ya da subay değildir. O devrimci subayın soyu tükenmez. Mustafa Kemal Paşanın 31 Temmuz 1920 günü Afyonkarahisar Kolordu Dairesinde hitap ettiği devrimci subay hâlâ vardır (Bkz. Atatürkün Bütün Eserleri, c.9, s:112 vd). Hele bugün, Haziran Ayaklanmasından sonra Mustafa Kemalin subayı da ayağa kalkıyor, bundan kimsenin kuşkusu olmasın.
Cumhuriyet yıkılırken neyin modernleşmesi?
Atlantikte biz Cumhuriyetimizi kaybettik ve vatanımızı kaybetme tehdidiyle karşı karşıyayız. Bizi yok eden bir strateji içinde, modernleşme olmaz.
,
Türkiye, ABDye bağlanırken, ancak modern köle, modern cariye olursunuz. Ordu, Atlantik sisteminde, adım adım ruhunu kaybetmiştir.
Sakarya Savaşında bir alayın bütün subayları şehit olmuş ve kumandayı bir yedek teğmen almıştı. Atlantikte kaybedilen budur! Ölmeyi göze alamayan askerin eline en modern silahları versen, ne olur?
26 Ağustostayız
Mustafa Kemalin askeriyiz
Türk subayı, geldiğimiz noktada bu dersleri çıkarıyor.
Mustafa Kemalin subayı, Fenerbahçe Orduevinde değil, 26 Ağustos mevzisindedir.
26 Ağustosta mevzilenmek, 30 Ağustosta ve 29 Ekimde mevzilenmektir.
Türkiye, milleti ve ordusuyla Atlantik esaretinden çıkacağı yeni bir devrin eşiğine gelmiştir.
26 Ağustostayız.
Mustafa Kemalin askeriyiz.
YARIN: KOMUTAN KİMDİR
Mustafa Kemal de Mustafa Kemal'di haa
23 Haziran 2013 günlü Rotada, yazıya Çarşı da çarşıymış haaa diye son verirken, Fazıl Hüsnü Dağlarca ustaya gönderme yaptık.
Çok değer verdiğim bir arkadaşım, Edip Canseverin Masa da masaymış haa dizesini hatırlatarak uyardı.
Fazıl Hüsnünün Mustafa Kemalin Kartalı şiiri, Edip Canseverin Masa şiirinden çok eskidir. Canseverin Dağlarcadan esinlendiği görülüyor. Ancak haa diye biten bu söylem, zaten halk dilinde bulunuyor.
Doğu Perinçek
Aydınlık / ROTA
2007 yılıydı. Cumhuriyeti yıkan karşıdevrim ile Cumhuriyet Devriminin göğüs göğüse çarpıştığı yıl. Hesaplaşma yılıydı! Türkiye için kader yılıydı! Milletin her kesimini cepheye çağırıyoruz, mevziye sokma çabasındayız. İşçisini, çiftçisini, gencini, aydınını, kamu emekçisini, esnafını, zanaatkarını, milli sanayici ve tüccarını, herkesi ama herkesi.
Bir duruş göstermezler miydi?
Eski Genelkurmay başkanlarımızdan E. Org. Doğan Güreşi de aradım. Eski Genelkurmay başkanları bir araya gelip, Cumhuriyete yönelen bu hayasız saldırıya karşı üç cümle söylemezler miydi? Hepsi üç cümle. Bir duruş göstermek. O zaman hayatta olan emekliye ayrılmış Genelkurmay başkanlarının Kenan Evren dışında isimlerini de saydım: Org. Necdet Üruğ, Org. Necip Toruntay, Org. Doğan Güreş, Org. İsmail Hakkı Karadayı, Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu.
Org. Güreş, Onları bir araya getiremezsin dedi. Peki o zaman nasıl savaşacaklardı, tek tek mi savaşacaklardı? Atatürk Devrimi boğulurken de bir araya gelmezler miydi?
Sayın Komutan, üzgün bir sesle, Hayır bir araya gelmezler, getiremeyiz diye yanıtladı.
Birkaç kez yineleyerek şunu söyledim:
Fenerbahçe Orduevi bir mezarlık mıdır.
Sustu.
O sırada bir tedavi görüyordu. Ayağa kalkınca, sizi ziyaret edeceğim dedi. Bir süre sonra tutuklandık.
26 Ağustosta olmak
Bu yazıyı 26 Ağustos günü için düşünmüştüm. Çok fark etmez. Çünkü şu sıra her gün 26 Ağustostur.
26 Ağustosta mevzide olmaktır bütün mesele. Çünkü ne olacağı belli değildir. Ölüm-kalım saatindesiniz. Belki de şu adımınız, son adımınızdır. Şu sesiniz, son sesinizdir.
Herkes 30 Ağustostan sonra sizinle birliktedir. Çünkü zafer kazanılmıştır. Mesele 26 Ağustos günü taarruza hazır olmaktır.
Sevinçlerini millete armağan ettiler
O dört gün hayatını verenlerin hayranıyım. Onları örnek alıyorum. İki-üç gün daha yaşasalar, zaferin sevincini tadacaklar. Ama bütün sevinçler, o dört gün ölümü göze alanlar sayesinde yaşanmıştır. Onlar sevinçlerini, millete armağan etmişlerdir.
Bir komutan için yaşamak nedir?
Bir komutan için yaşamak nedir?
Vatan parçalanırken sabah koşusunu bitirip serin serin duş almak mıdır? Sonra şezlonga uzanıp kahve içmek midir?
Nasıl bir yaşamaktır bu?
Çok merak ediyorum, millet ortaçağ karanlığına gömülüp kadınlar kafese tıkılırken, tavlada zar düşe gelince, severler güzeli genç ise diyerek gülüşmek midir yaşamak?
Çok yazık!
Ben buna yaşamak diyemiyorum.
İki yüzyılın soruları
Şu sorular, iki yüzyıldır her subayın önündedir:
Vatanseverlikte emeklilik var mıdır?
Türk Devriminin hürriyet ve Cumhuriyet savaşında çürüğe ayrılmak mümkün müdür?
Biliyorum, mümkündür diyenler var:
O devirler denen devirler, Türk Silahlı Kuvvetlerinin Cumhuriyeti ve vatanı savunduğu devirlerdir.
Devir değişmiştir, herkes bunun farkında.
Atatürk Cumhuriyetinin kurumları yıkılırken, bu hengâmeden TSK hasar almadan çıkamazdı. Bunu da biliyoruz.
Bu operasyonun bir Atlantik uygulaması olduğu da artık apaçık ortadadır.
NATO bize ne verdi ne aldı?
NATO, bize silah verdi, ordumuzu modernleştirdi diye bir efsane var.
Oysa gerçek şudur:
NATO, biz modern silahlar verdi, ancak bizden komutanlarımızı aldı. O modern silahları vatan bütünlüğü için kullanamıyoruz. Atatürk Cumhuriyetini savunmak için de kullanamadık. NATO, Kemalist Devrimi ve vatanı silahsızlandırdı. Silahlar modern ama Türk komutanı artık bizim bildiğimiz Mustafa Kemalin komutanı değil.
Atlantik döneminde komutanın beyni esir alındı. Komutandaki o millet fedaisi ruhu çürütüldü. O devrimci kararlılık yok edildi.
Mustafa Kemalin askeri ve NATO komutanı
Mustafa Kemalin askeriyiz diyen Türk genci, biber gazına, copuna, mermisine, sopasına, palasına meydan okuyor. Ama gereğinde ölme eğitimi almış olan komutanın canı tatlı. Veya sırmalarını ve yaldızlarını vatandan ve Cumhuriyetten daha çok seviyor. İkisi aynı şey.
Dikkat buyurunuz, komutandan söz ediyorum, Türk subayından değil.
Türk subayı ya devrimcidir
ya da subay değildir
Türk subayı, ya devrimcidir, ya da subay değildir. O devrimci subayın soyu tükenmez. Mustafa Kemal Paşanın 31 Temmuz 1920 günü Afyonkarahisar Kolordu Dairesinde hitap ettiği devrimci subay hâlâ vardır (Bkz. Atatürkün Bütün Eserleri, c.9, s:112 vd). Hele bugün, Haziran Ayaklanmasından sonra Mustafa Kemalin subayı da ayağa kalkıyor, bundan kimsenin kuşkusu olmasın.
Cumhuriyet yıkılırken neyin modernleşmesi?
Atlantikte biz Cumhuriyetimizi kaybettik ve vatanımızı kaybetme tehdidiyle karşı karşıyayız. Bizi yok eden bir strateji içinde, modernleşme olmaz.
,
Türkiye, ABDye bağlanırken, ancak modern köle, modern cariye olursunuz. Ordu, Atlantik sisteminde, adım adım ruhunu kaybetmiştir.
Sakarya Savaşında bir alayın bütün subayları şehit olmuş ve kumandayı bir yedek teğmen almıştı. Atlantikte kaybedilen budur! Ölmeyi göze alamayan askerin eline en modern silahları versen, ne olur?
26 Ağustostayız
Mustafa Kemalin askeriyiz
Türk subayı, geldiğimiz noktada bu dersleri çıkarıyor.
Mustafa Kemalin subayı, Fenerbahçe Orduevinde değil, 26 Ağustos mevzisindedir.
26 Ağustosta mevzilenmek, 30 Ağustosta ve 29 Ekimde mevzilenmektir.
Türkiye, milleti ve ordusuyla Atlantik esaretinden çıkacağı yeni bir devrin eşiğine gelmiştir.
26 Ağustostayız.
Mustafa Kemalin askeriyiz.
YARIN: KOMUTAN KİMDİR
Mustafa Kemal de Mustafa Kemal'di haa
23 Haziran 2013 günlü Rotada, yazıya Çarşı da çarşıymış haaa diye son verirken, Fazıl Hüsnü Dağlarca ustaya gönderme yaptık.
Çok değer verdiğim bir arkadaşım, Edip Canseverin Masa da masaymış haa dizesini hatırlatarak uyardı.
Fazıl Hüsnünün Mustafa Kemalin Kartalı şiiri, Edip Canseverin Masa şiirinden çok eskidir. Canseverin Dağlarcadan esinlendiği görülüyor. Ancak haa diye biten bu söylem, zaten halk dilinde bulunuyor.
Doğu Perinçek
Aydınlık / ROTA