Fatih Terim kimdir,resimleri,biyografisi

-Ediz1912-

Türkiye'nin üç büyükleri; Mustafa,Kemal,ATATÜRK!
Webmaster
Fatih Terim



Fatih Terim kimdir?

1953 yılında fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelir. Altı yaşından itibaren, bir ayağı aksak olduğu için "Topal Talat" lakabıyla çağrılan babasıyla birlikte birçok ağır işte çalışır.

Bir yandan da mahalle arasında futbol topunu ayağına değdirmeden yapamamaya başlamıştır. Okul hayatı, futbol kadar cazip gelmez. Babasının isteği üzerine Motor Sanat Enstitüsüne girer fakat 2. sınıfta devamsızlıktan okulu bırakmak zorunda kalır. 1969'da henüz 16 yaşındayken formasını giymeğe başladığı Adanademirspor'la futbol hayatı başlar.

Adanademirspor genç takımında kimse para almazken bir tek Fatih Terim maaş almaktadır. Maaşı 150 liradır ve diğer futbolcular görmesin diye bu para Fatih'e gizlice verilmektedir. Üç yıl içerisinde Adanademirspor'da takım kaptanlığına kadar yükselir. İlk kez kaptanlık pazubentini koluna geçirdiği andaki heyecanını hiç bir zaman unutmayacaktır. Takım çıkış tüneline geldiğinde, arkadaşlarına 'bir kaptanın söylemesi gerektiğini söyleyerek' sahaya son sürat koşar. Bir an duraksar, çünkü arkasında kimse yoktur: " Öyle hızlı koşmuşum ki kimse bana yetişememiş." Fatih Terim 6 yıl daha Adanademirspor formasını giyer.

1972 yılında, Santrafor Fatih, yeşil sahalarda fırtına gibi eserken, futbol otoritesi Fatih Somer ve Genç Milli Takım Antrenörü Gündüz Tekin Onay'ın dikkatini çekmekte gecikmez. Milli takıma çağrılır. Futbolculuk döneminde hayatını değiştiren en önemli maç ise Adanademirspor'un Galatasaray'ı 1-0 yendiği maç olur.

Doksan dakika boyunca oynadığı futbolla göz doldurur. Milli takımla birlikte gittiği Romanya maçı sonrası yıldırım hızıyla nasıl Galatasaray'lı olduğunu şöyle anlatır. "Romanya milli maçından sonra İstanbul'a dönmüştük. Galatasaray'lılar beni havaalanından alıp kulübe götürdüler. Bu arada Adanademirspor'lular araya girmek istediler ama ben kararımı vermiştim. Galatasaray'a gönülden 'evet' dedim." Ve Galatasaray Kulübü'ne 1 milyon 650 bin liraya transfer olur. O artık Galatasaray'lı Fatih'tir.

FUTBOLCUYKEN DE ÇOK BAŞARILIYDI

Sahalarda çizdiği lider, hırçın futbolcu portresi, bir maçta hakeme tükürmesiyle daha da sert bir görünüm alır. Galatasaray taraftarı Fatih'ten memnundur. Formasının hakkını verir, başarıya kodlanmış hırsını sarı-kırmızı renkler için döktüğü terlerle akıtır. Fakat bu onbir sene boyunca Fatih Terim hiç şampiyonluk yaşayamaz.



Şampiyonluk yaşayamasa da milli takımda çizdiği grafik onu takın değişmez oyuncusu yapmıştır. 51 kez milli formayı giyer, A Milli Takımı'nda oynama rekorunu 1984 yılından 1995'e kadar elinde tutar. İlk milli maçına İsviçre ile deplasmanda 1-1 berabere kalınan 20 Nisan 1975 tarihinde çıkar. Son milli maçının skoru da yine beraberlik olacaktır. 4 Nisan 1984'te oynanan Türkiye-Macaristan maçı golsüz berabere bitecektir. Rekorunun kırılmasını görmesi için 11 yıllık müddetin geçmesi gerekecektir

6 Eylül 1995 tarihinde İstanbul'da Macaristan'a karşı oynadığımız Avrupa Futbol Şampiyonası grup maçında Oğuz Çetin bu rekoru ele geçirir. Fatih Terim ise 1995'te teknik direktör olarak ay-yıldızlı takımın başına çoktan geçmiş olacaktır. Yani, rekorunun takımda yer verdiği bir futbolcusu tarafından kırılışına tanıklık edecektir.



Fatih Terim jübilesi için sahaya helikopterle inerek, futbolculuk hayatına son noktasını renkli kalemle atmış oldu.

Fatih Terim isminin çevresinde dönmeye başladığımızda futbolla uzaktan yakından alakalı herkesin aklında kalan 'muhteşem jübile'nin unutulur gibi olmadığını fark etmeniz uzun sürmüyor. 18 yıllık futbol yaşamının 11 koca yılını verdiği Galatasaray'dan, yeşil sahalardan, tezahüratların çarpıştığı statlardan, tezahüratların çarpıştığı statlardan ayrılma zamanıdır. Havasından geçilmez bir futbol şovunun en şatafatlı vedası... Sarı-kırmızı konfetiler uçuşurken sahada Galatasaray-Trabzonspor maçı oynanır... Sadece sahayı değil kırmızı karanfilleri de birbirine katar helikopterin sesi ve nefesi... Santra noktasına inen helikopter de kaptan Fatih gözükür, alkış kıyamet... "Formam gözüksün diye kapıyı da açacaktık. Çok korktum, yanımdakinin omzunu çürütmüşümdür herhalde. Bu arada maç devam ediyordu ama halk toplanmıştı, polis de. Biz tur atıyorduk, hiçbir şey görünmüyordu maçta. Tam helikopterle o kalabalığın üzerine geliyorduk, bir rüzgar! Herkesin şapkası uçtu tabii. Ve böylelikle boşaldı saha içindeki kalabalık."



TEKNİKDREKTÖRLÜK HAYATI

Terim utbolu bıraktıktan sonra antrenörlük kurslarına gider. Ankaragücü'nü iki Göztepe'yi bir yıl çalıştırır.

1990-1993 tarihleri arasında Ümit Milli Takım hocalığını A Milli Takım Teknik Direktörlüğü izler. A Milli Takım Teknik Direktörü olarak ilk maçına Ekim 1993'te çıkar. Türk futboluna attığı başarı imzaları birbiri ardına sıralanmaya başlar. Dönüm noktası olarak ise İnönü Stadı'nda oynanan ve 2-1 Türkiye'nin galibiyetiyle sonuçlanan İsveç maçını gösterir. Türk milli takımını 1996 Haziran'ında İngiltere'de oynanan Avrupa Futbol Şampiyonası finallerine taşıyan hoca odur.

Daha sonra Galatasaray?ın başına geçen İmparator, takımı dört yıl üst üste şampiyon yapar. Takımın mali problemlerinden futbolcunun psikolojisine kadar ilgilenen bir teknik drektördür Fatih Terim. Karizmatik kişiliğiyle ödenmeyen paralar karşısında tavır takınan futbolcularını ikna eder ve takımda tek sorumlunun kendisi olduğuna inandırır. Bu istikrar en nihayetinde Türk Futbol tarihinde bir ilkin daha gerçekleşmesini sağlar. Galatasaray?ı UEFA kupasını kazandırır.



1999-2000 Sezonu'nda Galatasaray'a UEFA Kupası'nı kazandıran Fatih Terim, kariyerini İtalya Futbol 1.Lig takımlarından Fiorentina'nın Teknik Direktörü olarak sürdürdü. Bu takımdaki başarılarıyla İtalyan futbol kamuoyunun dikkatlerini üzerine topladı. 2001-2002 futbol sezonunda ise dünyaca ünlü Milan takımı ile anlaştı. Fakat ilk yarının ortasında görevinden ayrılmak zorunda kaldı.



Fatih Terim'in yaşamından kesitler...

Adana Demirspor Günleri...
Yıl 1953. Baba Talat Terim, oğlunun futbolcu olması için dualar eder. Terim ailesine Fatih'ten sonra iki yeni üye daha katılır, iki kız kardeş. Terimin "Adana'nın göbeğinde topraksız bir emekçi çocuğuydum dediği günler... Altı yaşından itibaren, bir ayağı aksak olduğu için "Topal Talat" lakabıyla çağrılan babasıyla birlikte birçok ağır işte çalışır. Ayakta kalmanın yollarını küçük yaşlarda öğrenmeye başlar. Böylece ileride, meydan okumaktan usanmayan, kaybetme korkusu olmayan, gücünü sabırdan ve çalışma hırsından alan Fatih Terim'in karakterinin temelleri atılır.

Bir yandan da mahalle arasında futbol topunu ayağına değdirmeden yapamamaya başlamıştır. Okul hayatı, futbol kadar cazip gelmez. Babasının isteği üzerine Motor Sanat Enstitüsüne girer fakat 2. sınıfta devamsızlıktan okulu bırakmak zorunda kalır. 1969'da henüz 16 yaşındayken formasını giymeğe başladığı Adanademirspor'la futbol hayatı başlar. Adanademirspor genç takımında kimse para almazken bir tek Fatih Terim maaş almaktadır. Maaşı 150 liradır ve diğer futbolcular görmesin diye bu para Fatih'e gizlice verilmektedir. Üç yıl içerisinde Adanademirspor'da takım kaptanlığına kadar yükselir. İlk kez kaptanlık pazubentini koluna geçirdiği andaki heyecanını hiç bir zaman unutmayacaktır. Takım çıkış tüneline geldiğinde, arkadaşlarına 'bir kaptanın söylemesi gerektiğini söyleyerek' sahaya son sürat koşar. Bir an duraksar, çünkü arkasında kimse yoktur: " Öyle hızlı koşmuşum ki kimse bana yetişememiş." Fatih Terim 6 yıl daha Adanademirspor formasını giyer.

1972 yılında, Santrafor Fatih, yeşil sahalarda fırtına gibi eserken, futbol otoritesi Fatih Somer ve Genç Milli Takım Antrenörü Gündüz Tekin Onay'ın dikkatini çekmekte gecikmez. Milli takıma çağrılır. Futbolculuk döneminde hayatını değiştiren en önemli maç ise Adanademirspor'un Galatasaray'ı 1-0 yendiği maç olur.



Doksan dakika boyunca oynadığı futbolla göz doldurur. Milli takımla birlikte gittiği Romanya maçı sonrası yıldırım hızıyla nasıl Galatasaray'lı olduğunu şöyle anlatır. "Romanya milli maçından sonra İstanbul'a dönmüştük. Galatasaray'lılar beni havaalanından alıp kulübe götürdüler. Bu arada Adanademirspor'lular araya girmek istediler ama ben kararımı vermiştim. Galatasaray'a gönülden 'evet' dedim." Ve Galatasaray Kulübü'ne 1 milyon 650 bin liraya transfer olur. O artık Galatasaray'lı Fatih'tir.

***

1953 yılının 14/Eylül 'ünde Adana 'nın eski mahallelerinden Çınarlı 'da dünyaya gelmiş Fatih Terim... Üç çocuklu, fakir bir ailenin en büyük çocuğu olduğu için, kendini bildi bileli çalışmak zorunda kalmış... İki tekerlekli el arabasında Antep fıstığı satan babasının yanında başlamış çalışma hayatı...Ama bir gün, başında figürler yaptığı arabayı elinden kaçırıp fıstıkları dağıtınca, babsından hiç unutamadığı o müthiş tokadı yemiş...

Bir anlamda, 'Şımarıklığa paydos' olmuş butokat Fatih'in hayatında... Ondan sonra herşeyi ciddiye almayı öğrenmiş...Zaten hayatının en ciddi işiyle de o yaşlarda tanışmış: Futbol...

Futbola başladığı Adana Demirspor'un altyapı teknik sorumlusu Coral Aydınoğlu 'na göre, Fatih 'in sadece iyi futbolcu değil, lider futbolcu olacağı o günlerden belliymiş...1973-74 sezonunda Adana Demirspor 'dan Galatasaray 'a transfer olduğu zaman da liderlik yönünü hemen ortaya çıkarmış Fatih Terim...Bir dönem birlikte futbol oynadığı Cüneyt Tanman 'ın deyişiyle, dah o zamandan liderliğe soyunarak, takımın ağabeyleri arasında yer edinmeye çalışmış... Fatih 'le 6 yıl aynı takımda oynayan Gökmen Özdenak ise daha açık konuşuyor: Fatih 'in liderlik yönü şöylede yorumlana bilir: O, insanları yönlendirmeyi ve kullanmayı çok sever. Birlikte oynadığımız altı yıl boyunca getir götür işlerini yaptırdığı kendinden küçüklerden biri de, şimdiki yardımcısı Müfit Erkasap 'tı...

Kafa yaran topçu

Hayatı kavgalarla dolu futbolcu Fatih 'in... Şişli'de bir gece kulübünde Emniyet Müdürü Gündüz Alp 'in burnunu kırmış...Bir pek yakından ilgilendiği Müjde Ar 'ın çevresinde dolaşıyor diye bozulduğu Turgay Canyurt adında bir delikanlının gazinoda kafasını yarmış...Kendinden çok uzun boylu olan Fenerli Erol TOGAY'ı bir kafa darbesiyle yere sermiş...Stad içinde görevli polislerin üzerine yürümüş...Takım arkadaşına kırmızı kart gösteren hakeme kafayı yapıştırmış...Bir başka maçta yan hakemin suratına tükürmüş...Bütün bunların cezasını çekmiş tabii; ama uslanması 1982 yılında eşi Fulya Hanım 'la evlenmesinden sonra gerçekleşmiş...

Fatih Hoca da Paris 'te okumuş...Adana 'dan gelip, ceketi omuzunda, tesbihi elinde, pavyon muhabbeti dilinde dolaşan bir delikanlının: Paris 'te eğitim görmüş bir genç kızla mutlu bir evlilik sürdürebileceğine kimse ihtimal vermemiş önceleri...Fatih Terim, bu çelişkiye bir espri getiriyor:

'N'olmuş yani; biz de Paris 'te okuduk. Adana'da Güneyin Paris'i değil mi?...'

Aradaki kültür farkı hiç sorun olmamış...Fulya Hanım Fatih'in doğallığından etkilenmiş, Fatih de onun birikiminden...Sonuçta konuşarak,tartışarak ve kendi deyişleriyle 'Birlikte büyüyerek' halletmişler herşeyi...Şimdi kızları Merve ve Buse'yle mutlu bir hayatları var...Ailesinden çok futbolcuılarına vakit ayıran Fatih Hoca, 'Biz realist bir aileyiz. Ben ekmeğimi bu işten kazanıyorum. Ayrıca, zaman zaman olan ayrılıklar bir özlem doğuruyor. Dönüşümüzde sevgimiz daha da pekişiyor' diyor...Fulya Hanım 'da bu görüşe katılıyor olmalı ki, eşinden manevi desteğini hiç esirgememiş yıllar boyu...

Fatih bir megaloman mı?

11 yıl futbol oynadığı Galatasaray forması altında tek lig şampiyonluğu bile yaşayamayan Fatih Terim, şimdi bu takımı teknik direktör olarak başarından başarıya koşturuyor...Kırılması çok güç rekorlara imza atıyor...Kimine göre, Fatih futbolculuğundaki kupasızlığın acısını çıkarıyor şimdi...Kendisine 'Uğursuz' diyenlerden öcünü alıyor...Ve bu olağanüstü başarıyı sergilerken, 'Ben tarihe geçtiğimi bilecek kadar Türk futbolundaki zeki adamlardan biriyim' diyor...Peki kendisi bir megaloman mı? Bunu kendiside kabul ediyor zaten...'Eee, kolay değil tabii...Hep lider olmaya alışmışız bir kere' diyor...



Fatih Terim. Namıdiğer “imparator”. İşte Türk futbol tarihine altın harflerle imzasını atan ve dünya futboluna da damgasını vuran bir teknik adam. İşte Fatih Terim’in her zaman önüne koyduğu hedeflere göre yönlendirdiği bir hırsın ve yükselişin hikayesi.
18 Mayıs— Türk futbol tarihinde büyük bir başarıya imza atarak UEFA Kupası’nı kazanan Galatasaray’ın başarılı teknik direktörü Fatih Terim’in, Adana Demirspor’da başlayıp Galatasaray’da süren futbol yaşamının kısa hikayesi...

Yıl 1969, 16 yaşındaki Fatih Terim Adanademirspor’da futbol yaş***** başlar. O zamanlar genç takımda kimseya para verilmezken, bir tek o maaş almaktadır. Maaş 150 liradır ve diğer futbolcular görmesin diye bu para gizli gizli verilir. Santrafor mevkiindeki başarılı futbolu ve geçen üç yıl sonunda kaptanlık pazubentini koluna geçirir. Ve altı yıl Adanademirspor formasını giyer.
1972 yılında futbol otoritesi Fatih Somer ve genç milli takım antrenörü Gündüz Tekin Onay’ın dikkatini çeker. Fatih Terim böylece milli takıma çağrılır. Onun hayatını değiştiren en önemli maçsa Adanademirspor’un Galatasaray’ı 1-0 yendiği karşılaşma olur. Ortaya koyduğu başarılı futbolla göz dolduran Terim, milli takımla birlikte gittiği romanya maçı sonrası Galatasaraylı olur. 1996 yılında aldığı transfer ücretiyse 1 milyon 650 bin liradır. O artık Galatasaraylı Fatih’tir.
Sarı-kırmızılı ekipte kendisine libero görevi verilir. Formasının hakkını her maçta ortaya koyduğu futbolla tüm sporseverlere gösterir. Sahadaki hırçın futbolu, liderlik vasfı ve bir maçta hakeme tükürmesiyle sahaların zapdedilmez bir oyuncusu olur. Günler, aylar, yıllar derken zaman akıp gider. Ancak oynadığı dönemde hiç lig şampiyonluğu yaşayamaz. Türkiye kupası, cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, TSYD ve Donanma kupalarında teselli bulur. Fatih Terim Galatasaray’daki başarısını milli takımda da sürdürür. 51 kez milli olarak 1984’ten 1995’e kadar o dönemin rekorunu uzun süre elinde tutar.
18 yıllık futbol yaşamının, 11 yılını verdiği Galatasaray’dan, yeşil sahalardan ve tezahuratlardan ayrılma zamanı gelmiştir. Terim Galatasaray-Trabzonspor maçıyla futbol hayatına son noktayı koyar.
Futbolu bıraktıktan sonra antrenörlük kurslarına giden Fatih Terim, 1988-89 sezonunda ilk teknik adamlık görevini Ankaragücü’nde yaptı. Göztepe’yi bir yıl çalıştırdı. 1990-1993 tarihleri arasında Ümit Milli Takım hocalığını, A Milli Takım teknik direktörlüğü izler. İlk maçına da Ekim 1993 yılında çıkar. Millilerimiz ilk kez 1996 yılında Avrupa Futbol Şampiyonasına katılır. Elemelerde ortaya koyduğu başarılı futbolla göz doldurur.
1996 yılı 1 temmuz itibariyle Galatasaray’da ikinci Fatih Terim dönemi başlar. Bu dönem sadece sarı-kırmızılı takım için değil, Türk futbol tarihinde de önemlidir. Teknik direktör Fatih Terim’li Galatasaray bu dönemde lig şampiyonu olur. Cumhurbaşkanlığı kupasını da müzesine götürür. Başarı sadece bunlarla sınırlı kalmaz. Avrupa kupalarında da başarılı futboluyla göz doldurur.



1997-98, 1998,99, 1999,2000 sezonlarında da sarı-kırmızılı ekip Türkiye ligine damgasını vururken, Avrupa’da da başarılar birbirini izler. Şampiyonlar Ligi’nde aldığı sonuçlarla Türk futbolunun çıkışını kıtalara taşır.
Sarı-kırmızılı ekip birbiri ardına bu başarılara imza atarken, taraftar da teknik direktörleri Fatih Terim’i “imparator” ünvanıyla ödüllendirir.
Bu sezon Şampiyonlar Ligi’nde grubunda Milan’ı son maçta yenerek UEFA Kupas’ına katılmaya hak kazanan Fatih Terim’li Galatasaray, zorlu maçlar sonrası UEFA Kupası finalini Arsenal’la oynama hakkını kazandı. Uzatmalarla birlikte 120 dakika golsüz sonuçlandı. Ve penaltı atışları sonrasında Türk futbol tarihinde ilkkez bir Türk takımı UEFA Kupası’na damgasını vuruyordu.
Sarı-kırmızılıların olduğu kadar, herkesin gönlünde taht kuran “İmparator Fatih Terim” böylece Avrupa’ya da damgasını vurmuş oluyordu.



JUPP DERWALL'DEN

Terim'e övgü

"... takımın kaptanı Fatih (Terim) kişilikli bir insan, tepeden tırnağa bir spor adamıydı. Herzaman başkalarına yardıma hazırdı. Onu zor etki altına alabilir, ancak doğru bir dava adına her zaman yanınıza çekebilirdiniz. Herkes için iyi bir örnek, cana yakın bir dost ve can yoldaşıydı...
Sporun kurallarına uymayanların ise ondan çekecekleri vardı. Yüksek görev bilinci, aklı ve hayalperestliğe düşmeyişi, başka bir şeye müsaade etmiyordu.

Sanırım, ondan pek hoşlanmayanlar da vardı. Bazıları onu pek saydam bulmuyorlar ve ayrıca kendini beğenmiş biri olarak tanımlıyorlardı.
Ben ise onu yeterince tanıyordum ve çevresine koruyucu bir kalkan ördüğünü, bu şekilde, özellikle kaybedilmiş ya da kötü oynanmış maçlardan sonra karmaşık duygular içinde futbola sırtını dönenlere cansıkıntısını yansıtmamak adına, herkese, alçakgönüllü ve ağırbaşlı tarafını göstermediğini biliyordum."

Türkiye Anıları kitabında Terimden böyle bahsetmiş büyük usta Dewall



Galatasaray kariyeri:

Türkiye Profesyonel Birinci Futbol Ligi 1996-97
Şampiyon : Galatasaray
Şampiyonun kadrosu : Hayrettin Demirbaş, Cengiz Dülgeroğlu, Mehmet Duymazer, Volkan Kilimci, Ulrich Van Gobbel, Bülent Korkmaz, Feti Okuroğlu, Tugay Kerimoğlu, Vedat İnceefe, Ümit Davala, Hakan Ünsal, Hakan Şükür, Gheorghe Hagi, Sebastian Filipescu, Adrian Knup, Bekir Gür, Arif Erdem, Suat Kaya, İlyas Kahraman, Ergün Penbe, Okan Buruk, Mert Korkmaz, Ufuk Talay, Evren Turhan, Emre Belözoğlu, Adrien İlie
Teknik Direktör : Fatih Terim
Gol kralı : Hakan Şükür (GS) 38 gol


Puan Cetveli O G B M A Y P
Galatasaray 34 25 7 2 90 30 82
Beşiktaş 34 22 8 4 88 26 74
Fenerbahçe 34 22 7 5 79 25 73


Türkiye Profesyonel Birinci Futbol Ligi 1997-98
Şampiyon : Galatasaray
Şampiyonun kadrosu : Volkan Kilimci, Mehmet Bölükbaşı, Bülent Korkmaz, Vedat İnceefe, Ümit Davala, Suat Kaya, Tugay Kerimoğlu, Hakan Şükür, Ergün Penbe, Fatih Akyel, Osman Coşkun, Okan Buruk, Arif Erdem, Hakan Ünsal, Emre Belözoğlu, Gheorghe Hagi, Sebastian Filipescu, Gheorghe Popescu, Adnan İlgin, Feti Okuroğlu, Mehmet Gönülaçar, Cengiz Dülgeroğlu, Adrien İlie, Ceyhun Eriş, Ion Lutu, Ufuk Talay, Serkan Boyar, Kerem İnan
Teknik Direktör : Fatih Terim
Gol kralı : Hakan Şükür (GS) 32 gol



Puan Cetveli O G B M A Y P
Galatasaray 34 23 6 5 86 43 75
Fenerbahçe 34 21 8 5 61 25 71
Trabzon 34 19 9 6 68 42 66


Türkiye Profesyonel Birinci Futbol Ligi 1998-99
Şampiyon : Galatasaray
Şampiyonun kadrosu : Taffarel, Fatih, Popescu, Bülent, Ufuk, K.Hakan, Suat, Tolunay, Tugay, Emre, Hagi, Ergun, B.Hakan, Arif
Teknik Direktör : Fatih Terim
Gol kralı : Hakan Şükür (GS) 19 gol


Puan Cetveli O G B M A Y P
Galatasaray 34 23 8 3 85 30 77
Beşiktaş 34 22 8 4 55 26 74
Fenerbahçe 34 21 6 7 80 28 69


Türkiye Profesyonel Birinci Futbol Ligi 1999-2000
Şampiyon : Galatasaray
Şampiyonun kadrosu : Taffarel, Fatih, Popescu, Capone, Bülent, Okan, Ümit, K.Hakan, Suat, Ahmet, Tugay (yarım sezon), Emre, Hagi, Ergün, Marcio, B.Hakan, Arif
Teknik Direktör : Fatih Terim
Gol kralı : Serkan Aykut (Samsunspor) 30 gol


Puan Cetveli O G B M A Y P
Galatasaray 34 24 7 3 77 23 79
Beşiktaş 34 23 6 5 74 27 75
G.Antep 34 17 11 6 49 27 62


Türkiye kupası

1999-00 Galatasaray Antalyaspor 5-3 Galatasaray
1998-99 Galatasaray Beşiktaş 0-0 2-0 Galatasaray


UEFA kupası


1999 - 2000 Sezonu Şampiyonlar Ligi'ni 3. sırada bitiren Galatasaray, UEFA Kupası'na 3. Tur'dan devam etme hakkını kazandı.

Tur UEFA Kupası Skor Tarih
3. Tur 1. Maç Bologna Galatasaray 1-1 23.11.1999
3. Tur 2. Maç Galatasaray Bologna 2-1 09.12.1999
4. Tur 1. Maç B.Dortmund Galatasaray 0-2 02.02.2000
4. Tur 2. Maç Galatasaray B.Dortmund 0-0 09.02.2000
Çeyrek Final 1. Maç R. Mallorca Galatasaray 1-4 16.02.2000
Çeyrek Final 2. Maç Galatasaray R. Mallorca 2-1 23.02.2000
Yarı Final 1. Maç Galatasaray Leeds United 2-0 06.04.2000
Yarı Final 2. Maç Leeds United Galatasaray 2-2 20.04.2000
FİNAL Galatasaray Arsenal 4-1 17.05.2000

Normal süresi ve uzatma dakikaları 0-0 eşitlikle sona eren Galatasaray - Arsenal UEFA Kupası Final Maçı'nda, penaltı atışları sonucu İngiliz temsilcisine 4-1'lik üstünlük sağlayan Galatasaray, 1999 - 2000 Sezonu UEFA Kupası Şampiyonu oldu.
KUPA BİZİİİİİİİM!!!!!!!
00:30 UEFA Kupası kaptan Bülent'in ellerinde
Ve kupa biziiiiiiim...
Dördüncü atışlar:GALATASARAY:4-ARSENAL:1
Popescu attı;
Üçüncü atışlar: GALATASARAY:3-ARSENAL:1
Ümit attı; Vieira kaçırdı
İkinci atışlar: GALATASARAY:2-ARSENAL:1
Hakan ve Bergkamp attı
İlk atışlar: GALATASARAY:1-ARSENAL:0
Ergün attı; Suker kaçırdı








UEFA Kupası
Kimler kazandı
Wenger: Şanslar yüzde 50Arsenal logosu Arsenal Teknik Direktörü Arsen Wenger, Her iki takımın kupa için şanslarının eşit olduğunu söyledi. Wenger, "iki ekip de şu an çok formda. Galatasaray Türkiye'de lig ve kupa şampiyonluğunu kazandı. Biz de İngiltere Ligi'nde iyi bir sezon geçirdik. Finalde her şey olabilir" dedi.

FİNALE NASIL GELDİ

ŞAMPİYONLAR LİGİ
2. Eleme Turu
R. Wien-G.Saray 0-3
G.Saray-R. Wien 1-0
G.Saray-H. Berlin 2-2
Milan-G.Saray 2-1
Chelsea-G.Saray 1-0
G.Saray-Chelsea 0-5
H. Berlin-G.Saray 1-4
G.Saray-Milan 3-2
UEFA KUPASI
3. TUR
Bologna-G.Saray 1-1
G.Saray-Bologna 2-1
4. TUR
B.Dortmund-G.S. 0-2
G.S.-B.Dortmund 0-0
ÇEYREK FİNAL
R.Mallorca-G.Saray 1-4
G.Saray-R.Mallorca 2-1
YARI FİNAL
G.Saray-Leeds U. 2-0
Leed U.-G.Saray 2-2

FİNALE NASIL GELDİ

ŞAMPİYONLAR LİGİ
Fiorentina-Arsenal 0-0
Arsenal-AIK 3-1
Barcelona-Arsenal 1-1
Arsenal-Barcelona 2-4
Arsenal-Fiorentina 0-1
AIK-Arsenal 2-3
UEFA KUPASI
3.TUR
Arsenal-Nantes 3-0
Nantes-Arsenal 3-3
4.TUR
Arsenal-Deportivo 5-1
Deportivo-Arsenal 2-1
ÇEYREK FİNAL
Arsenal-W.Bremen 2-0
W.Bremen-Arsenal 2-4
YARI FİNAL
Arsenal-Lens 1-0
Lens-Arsenal 1-2


DK:120 Uzatma dakikaları sona erdi. Kupanın sahibini penaltı atışları belirleyecek.
DK:117 Hasan Şaş sarı kart gördü.
DK:115 Arsenal'de oyuncu değişikliği, Overmars çıktı; yerine Suker girdi.
DK:114 Hakan Şükür, cezasahası içinde önünden geçen topa dokunamadı.
DK:112 Taffarel kalesinde adete devleşti; üst üste iki mutlak gol pozisyonunda müthiş kurtarışlar yaptı.
DK:109 Taffarel, inanılmaz bir kurtarış yaptı. Henry'nın bom boş pozisyonda vurduğu kafa vuruşunda ağlara giden topu kale çizgisinden çıkardı.
DK:106 Galatasaray oyuncu değiştirme haklarını kullandığı için sakatlanan Kaptan Bülent, kolu bandajlı olarak oyuna devam edecek.
DK:105 Uzatma devrelerinin ikincisi başladı.
DK:105 Uzatma devrelerinin ilki sona erdi; durum 0-0
DK:104 Galatasaray sahada 9 kişi; Bülent sakatlığı nediniyle saha kenarına alındı.
DK:100 Galatasaray 10 kişi kaldıktan sonra kalesinde daha çok tehlike yaşıyor. Kale sahası içindeki karanbolde, Arsenal ileri uç oyuncularının vuruşunda top savunma oyuncularından kornere çıktı.
DK:95 Galatasaray'da oyuncu değişikliği; Arif'in yerine Hasan Şaş oyunda.
DK:94 Hagi'nin kırmızı kart gördüğü pozisyon sonrasında, Adams da sarı kart gördü.
DK:94 Galatasaray'da Hagi, Adams ile girdiği mücadele sonrasında kırmızı kart gördü; Galatasaray 10 kişi.
DK:90 Uzatma devrelerinin ilki, İspanyol hakemin çalan düdüğü ile başladı.
DK:90 Karşılaşmanın normal süresi 0-0 sona erdi. Şimdi "altın gol" kuralının uygulanacağı uzatma dakikaları oynanacak. 15'er dakikalık iki devre halinde oynanacak uzatma dakikalarında, golü atan Kupa'nın sahibi olacak.
DK:90 Karşılaşmanın uzatma dakikaları oynanırken, Galatasaray Hakan Şükür ile kullandığı serbest vuruştan sonuç alamadı. Top kale direğinin yanından auta çıktı.
DK:86 Son dakikalar oynanırken top bir o kalede bir ötekinde. Önce Arsenal Galatasaray kalesinde pozisyon buldu; Galatasaray'ın geliştirdiği kontra atakta Hakan Şükür, savunma oyuncusundan sıyrıldı; kaleci ile karşı karşıya kaldı. Ama dengesini kaybetti; etkisiz vuruşunda top kaleci Seaman'da kaldı.
DK:81 Galatasaray Okan'la mutlak bir gol pozisyonundan daha yaralanamadı. Kaleyi tam karşıdan gören pozisyonda iyi vurdu; top defansa çarparak kornere çıktı.
DK:77 Arsenal'in yine etkili olduğu dakikalar... Ceza sahası dışından Henry çok düzgün ve sert vurdu; Taffarel kornere çeldi.
DK:75 Arsenal'de oyuncu değişikliği Bergkamp çıktı; Kanu oyunda.
DK:74 Arsenal savunmasının uzaklaştıramadığı topla Ümit buluştu; topun gelişine vurdu ama isabet kaydedemedi. Top kale direğinin oldukça uzağından auta çıktı.
DK:73 Capone sarı kart gördü.
DK:70 Arsenal savunmasından seken topa cezasahası ön çizgisi üzerinden Capone çok sert vurdu; Seaman kornere çeldi.
DK:69 Arsenal, bu dakikalarda topla daha çok oynayan ve etkili olan taraf. Son iki dakikada 3 gol pozisyonu yakaladı.
DK:68 Arsenal çok tehlikeli geldi; Overmars, uzun topla sağ çaprazda Parlour'u gördü. Bu oyuncu, topun gelişine çok iyi vurdu; top yandan auta çıktı.
DK:65 Arif, ceza sahası ön çizgisi üzerinden çok iyi vurdu; kaleci Seaman başarılıydı.
DK:64 Popescu, gelişen Arsenal ani atağında Parlour'a yaptığı hareket sonrasında sarı kart gördü.
DK:63 Sol kanattan Hagi ortaladı, savunma Hakan Şükür'ün ceza sahası içinde topla buluşmasına izin vermedi.
DK:55 Arif'in uzun taç atışı sonrasında, Hagi sağ çaprazda topla buluştu; sert vurdu; korner.
DK:52 Arif, sarı kart gördü.
DK:51 Bu kez Arsenal tehlikeli geldi. Sol kanattan ortalanan topla Henry buluştu; vuruşunda top üstten auta çıktı.
DK:48 Okan'ın pasında cezasahasına giren Hakan çok iyi vurdu; Arsenal savunmasına çarpan top kale direğinden oyun sahasına döndü.
DK:46 Karşılaşmanın normal süresinde eşitlik bozulmassa uzatma dakikalarına geçilecek. Bu bölümde de "altın gol" uygulanacak. Golü atan kupanın sahibi olacak. Her iki taraf gol atamazsa penaltı vuruşlarına geçilecek.
DK:45 Karşılaşmanın ikinci yarısı başladı; HAYDİ ASLANLAR...
DK:45 Karşılaşmanın ilk yarısı sona erdi; Galatasaray:0-Arsenal:0
DK:42 Arif, mutlak bir gol pozisyonundan yararlanamadı. Hafif sol çaprazda kaleci ile karşı karşıya kaldı; topu auta attı.
DK:40 Arsenal'de Keown sarı kart gördü.
DK:38 Yine Overmars bir uzun topla cezasahası içinde buluştu; çapraz pozisyondaki vuruşunda top Taffarel'in kontrolünde auta çıktı.
DK:35 Cezasahası sol çaprazında Overmars topla buluştu; müsait pozisyonda çok sert vurdu; kale direği dibinde Taffarel kurtardı.
DK:32 Karşılaşmanın 32. dakikası oynanırken topla oynama yüzdesi lehimize; Galatasaray: %56, Arsenal %44.
DK:27 Arif'in ortasında ceza sahası içinde Hakan topla buluştu; düşerken çok güzel bir rövaşata yaptı; top auta çıktı.
DK:23 Arsenal'da Vieira; Okan'a yaptığı faul sonrasında sarı kart gördü.
DK:19 Arsenal orta sahadan hızlı çıktı; gelişen çok tehlikeli atağı Bülent önledi; korner.
DK:17 Bülent sarı kart gördü.
DK:15 Kullanılan serbest vuruş sonrasında Arif, cezahası ön çizgisinden çok sert vurdu; kaleci Seaman topu kornere çeldi.
DK:10 Okan, Vieira'ya yaptığı faul sonrasında sarı kart gördü.
DK:9 Bol faullü bir karşılaşma oluyor; 10. dakikaya girilirken her iki takım oyuncuları da rakiplerine oldukça sert giriyor.
DK:6 Arsenal şu dakikalarda etkili geliyor; cezasahası içine giren Bergkamp'ın pozisyonunu Popescu ve Bülent birlikte bozdu; top kornere çıktı.
DK:3 Karşılaşmanın ilk tehlikeli atağını Galatasaray geliştirdi; Arif'in vuruşunda savunmaya çarpan top kornere çıktı.
DK:00 Ve final İspanyol Hakem Antonio Lopez Nieto'nun çalan düdüğü ile başladı; BAŞARILAR GALATASARAY...
21:40 Her iki takım oyuncuları Parken Stadı'na şu anda çıkıyor. Bir dostluk gösterisi olarak, her iki takım oyuncuları, diğer takımın formasını giyen maskot çocukların ellerinden tutarak sahaya çıktı.
Nefesler tutuldu, şimdi başlama vuruşu bekleniyor...


Cevad Prekazi

(doğumu 1957), 1985-86 sezonunda Galatasaray'da forma giymeye başladı. Frikik ustası olan Prekazi, Tanju ve Mirsad ikilisine yaptığı asistlerle sayısız golü hazırladı. Galatasaray'da 1987 ve 1988 yıllarında lig şampiyonluğu yaşadı. 1988/89 sezonunda Şampiyon Kulüpler Kupasında yarı finale kadar çıkan G.Saray' ın en önemli oyuncularındandı. Özellikle Köln' de Monaco' ya 40 metreden attığı gol bugün bile sporseverler tarafından hayranlıkla hatırlanmaktadır. Arnavut asıllı oyuncu 1991 yılında Galatasaray'a veda etti. Bir süre Altay ve Bakırköyspor'da top oynadıktan sonra ülkesine geri döndü.



Ropörtaj

''Denizli beni dinlese G.Saray Milan’la final oynardı''

Türk futbolunun doğum sancıları çektiği 1980’li yılların ortasında önce Jupp Derwall, ardından da Cevad Prekazi geldi ülkemize. Derwall, bir müddet sonra koltuğunu yardımcısı Mustafa Denizli’ye devretti. Prekazi ise 6 yıl boyunca Sarı-Kırmızılı formayı sırtından çıkarmadı. 6 sezonda tam 315 resmi maçta oynayan Prekazi, G.Saray tarihine en çok forma giyen oyuncu olarak geçti. 1991 yılında G.Saray’dan ayrıldı; ama hâlâ onun bu rekoru kırılamadı. 5-0’lık Neuchatel zaferinde de, Monaco ile oynanan çeyrek final serisinde de hep Prekazi’nin imzası vardı. Sıska ama usta sol ayağın Şampiyon Kulüpler Kupası çeyrek finalinde Monaco’ya 40 metreden attığı o inanılmaz frikik de hâlâ hafızalarımızdaki tazeliğini koruyor.


Bir dönemin efsanesi şimdi kendini Belgrad’da futbolcu yetiştirmeye adamış. Sincelic Kulübü’nün futbol okulunda geleceğin yıldızlarını arayan Prekazi, onca emeğine rağmen kendisini 12 yıldır G.Saray camiasından hiç kimsenin aramamasına fena içerlemiş. Monaco ile oynanan rövanş maçında attığı golden sonra kendisini oyundan alan Mustafa Denizli ile aralarında o gün başlayan kırgınlık hâlâ devam ediyor. Üstelik Prekazi’nin G.Saray’dan ayrılmasında da Denizli’nin rolü büyükmüş. 12 yıldır ortalarda görünmeyen efsaneyi Belgrad’da bulmamız hiç de zor olmadı. Zira bütün taksi şoförleri onu tanıyor. Sincelic Kulübü’nde başlayıp Tuna ile Sava Nehri’nin buluşma noktasında biten yarım günlük röportajımızda, Prekazi, Neuchatel zaferinden Monaco’ya attığı gole, Alp Yalman’dan Mustafa Denizli’ye kadar bütün ayrıntıları anlattı.

Sizi G.Saray’a Simoviç mi getirmişti?

1985’in haziran ayında Simoviç beni aradı. Çünkü, kendisi bir sene önce G.Saray’a gelmişti. Biz Simoviç ile birbuçuk sene Split’te oynamıştık. Onlar Pesiç ile birlikte Türkiye’ye gitmişlerdi. G.Saray’ın o zamanki futbol sorumlusu Selçuk Uygun beni aradı ve anlaştık.

Türk futbolunu Derwall ve ben çıkışa geçirdim diyebilir misiniz?

Evet. Biraz öyle oldu. İlk büyük başarılar bizim dönemimizde geldi. İlk sezon Jupp Derwall’le birlikte namağlup ikinci olduk. Şampiyonluğu Beşiktaş’a kaptırmıştık. 1986-87 sezonunda Tanju, Uğur, Savaş geldi. O sene şampiyon olduk. Ertesi sezon da biz şampiyonluğa ulaştık. Derwall görevi bıraktı ve yardımcısı Denizli göreve devam etti.


5-0’lık Neuchatel maçı hâlâ akıllarda...

1988-89 sezonunda Şampiyon Kulüpler Kupası’nda ilk turda Rapid Wien’i eledik. Ardından o unutulmaz Neuchatel Xamax maçlarını oynadık. Sanki dün oynamış kadar iyi hatırlıyorum. Neuchatel’de benim Belgrad’dan arkadaşım Admir Simajiç oynuyordu. Maçtan önce bizim otele ziyarete geldi. Bir de Kovaçeviç vardı. Simajiç zor maç olacak dedi. Bense turu kolay geçeriz dedim.

Ama kolay geçemediniz...

Maç başladı. Çok basit bir gol yedik. Bitime 12 dakika filan vardı, sahaya PKK’lılar girdi. Oyun 20 dakika durdu ve hepimiz soğuduk. Ardından 10 dakikada 2 gol birden yedik. Sonra Simajiç tekrar otele geldi ve kendilerinin de çok şaşırdığını ve böyle bir galibiyet beklemediklerini söyledi. Maçtan sonra ben uçakta arkadaşlara, “Eğer bunları elemezsek biz futbolu bilmiyoruz.” dedim.

Güvenceniz neydi?

Ali Sami Yen’deki rövanştan önce bir gazeteye röportaj verdim. Hatta elimi de gösterip 5 atacağız dedim. O gazeteyi hâlâ saklıyorum. Arkadaşlarım benimle uzun süre dalga geçtiler. Zaten ben o zamanlar bizim futbolcuların güvensizliğine çok şaşırıyordum. Gittim Mustafa Denizli’nin yanına, “Ya hocam ben kimlerle oynuyorum. Bunlarla maç kazanamayız.” dedim. Ali Sami Yen’e neredeyse 50 bin kişi gelmiş. İnanın gollerin nasıl geldiğini hiç hatırlamıyorum. Yalnızca 4 tanesinin asistini ben yaptım, onu biliyorum.

Neuchatel maçı, Monaco zaferinin habercisi gibiydi sanki...

Evet, Neuchatel maçı bize büyük güven vermişti. Monaco’da sahaya ayaklarımız titremeden çıktık. Ancak Mustafa Denizli kendine hep daha fazla güvendiği için bizi açık oynattı. Bir kontratakta Uğur topu bana verdi. Soldan indim, bir orta kestim, Tanju uçtu ve inanılmaz bir gol attı.

Köln’deki rövanşta 40 metreden frikik golünüz gözümün önünde canlanıyor. Nasıl bir cesaretti o mesafeden vurmak?

Rövanşı Neuchatel maçındaki ceza sebebiyle Köln’de oynadık. Ama orada daha çok seyircimiz vardı. Orta sahanın biraz ilerisinde Muhammed’e faul yaptılar. Topun başına ben geçtim. Etrafıma baktım, yakınımda kimseyi göremedim. Ben de toptan 7-8 metre geriye açılmışım hiç farkında değilim. Hatta yedek kulübesinden bizim arkadaşlar, ne yapıyor bu diye konuşmuşlar. Monaco’nun kalecisi barajı kurdururken hakem işaretini verdi. Topa sol ayağımla gözümü kapatıp öyle bir vurdum ki ben bile giderken hayretler içinde kaldım. Çünkü, kariyerimde belki de 100’ün üzerinde frikik golüm var; ama hiç birisi böyle gitmedi. Top yerden bir metre kalktı ve 40 metre boyunca hiç yükseklik değiştirmedi. Kalecinin solundan ağlara gitti. O golü izledikçe hâlâ gözlerim doluyor.

Mustafa Denizli, 10 sayfalık raporumu dikkate almadı

Ama sonra Denizli seni çıkarmıştı?

Denizli açık futbolu severdi. Bitime 20 dakika vardı. Monaco feci şekilde bastırıyor, biz ise hâlâ Tanju ve Uğur’la oynuyorduk. Mustafa hocaya döndüm, “Hoca değiştir şu forvetleri, bize defans lazım.” dedim. İki dakika sonra Metin hazırlandı oyuna girecek, tabela bir kalktı, 8 numara. Ben inanamadım. Çünkü, sahanın en iyisiyim. Ben çıktım, birkaç dakika sonra George Weah golü attı. Hele son 10 dakika bizim kaleyi Allah korudu.

Steau Bükreş ile oynadığınız yarı finalde neden hüsrana uğradınız?

Niye olacak, Denizli’nin yüzünden tabii. Benim en çok yandığım Steau Bükreş maçıdır. Bizim Mustafa hoca gitti, onların lig maçını izledi, geldi. Bize, “Bu iş tamam, kesin eleriz. Hücum oynayacağız.” dedi. Ben de Steau’nun maçlarını videodan izleyip 10 sayfalık rapor hazırladım. “Hoca, Bükreş’te Tanju oynamaz, Uğur ile çıkalım. Defansa adam koyalım.” dedim. Bana kulak vermedi. Üstelik Muhammed de oynamadı. Oynasa Hagi’yi tutardı.

Hagi o zaman takımın yıldızıydı...

Steau, Çavuşesku’nun takımıydı. Hagi de takımın patronu. İlk yarı 2-0 geri düştük. 2. yarının başında gol attık; ama hakem ofsayt diye saymadı. Halbuki alâkası yok. Belli ki hakemi bağlamışlar. İzmir’deki rövanşta da berabere kaldık ve elendik. Steau finalde gitti Milan’a 4-0 yenildi. Halbuki Denizli beni dinlese finali biz oynardık.

Aynı sezon bir de 3-0’dan 4-3 verdiğiniz bir F.Bahçe maçını hatırlıyorum.

O maçı ben de unutamam. Bizim için herşey Avrupa’ydı. İlk yarıyı Beşiktaş’ın 5 puan önünde bitirdik. Ama sonradan dağıldık. İşte o dönemlere denk geldi F.Bahçe maçı. Ali Sami Yen’de ilk yarı en az 10 pozisyon bulduk, sadece üçünü atabildik. 2. yarı başladı, Denizli yine bize hücum oynatıyor. Sanki tarihi fark yakalayacağız. Rıdvan korner çizgisine inip vurdu, gitti gol oldu. Az sonra da 3-2 oldu. Orada hepimiz nakavt olduk. Benim de hatam oldu. Veselinoviç tam bir şeytandı. Baktı ki bütün toplar benden çıkıyor, başıma dikti Taygun’u. Bana vurmaya başlayınca dayamadım. Taygun’a bir kafa attım ve yere düştük. Hakem Sadık Deda’ydı. Yardımcısı görmüş ve bana gelip, “Kusura bakma Cevad, yardımcı görmüş.” dedi ve kırmızıyı gösterdi. Sonra iki gol daha yedik ve 4-3 maçı kaybettik.


Kosecki bizi rezil etti

Avrupa’da yarı final oynadınız; ama ligde dağıldınız...

Evet, o dönemlerde bizim yöneticiler Polonyalı Kosecki’yi devre arasında bulup getirdiler. Biz süper giderken bütün oyunu Kosecki’ye bağladık. O da bizim oyunu resmen rezil etti. Zaten çok terbiyesiz biriydi ve takım içindeki arkadaşlığı da bozdu. Biz o sene onun ve Denizli’nin yüzünden şampiyonluğu kaçırdık.

Denizli’ye çok yükleniyorsun, G.Saray’dan ayrılmana da o mu sebep olmuştu?

O dönemde Alp Yalman ve yanındakiler kendilerini G.Saraylı saymasın. Ben sırf G.Saray’a değil, Türk futboluna hizmet ettim. Benim kalbim kırık. Onlar G.Saray’ı kendi malları zannediyorlardı. Mustafa Denizli de gönderilmeme onay verdi. Mustafa Denizli, G.Saray’da kalmak için yönetim ne derse onu yapıyordu. Resmen beni harcadı.

Sonra bir daha hiç görüşmediniz mi?

2000 yılında bir gece telefonum çaldı. Açtım, birisi bana, “Oğlum Cevad neredesin sen.” dedi. “Allah Allah!” dedim. “Ben Mustafa hocan” dedi. Hiç seslenmedim. Sonra, “Cevad ben F.Bahçe’nin antrenörü oldum. Başkanla birlikte bu hafta Belgrad’a gelip oyuncu bakacağız. Partizan’da oynayan Kezman ve İviç’i seyredeceğiz.” dedi.

Peki, karşıladınız mı onları?

Valla ben de şaşırdım; ama ben Prekazi değildim o anda. Geldiler, maça götürdüm, kulübe götürdüm. Oyuncularla tanıştırdım.

Barıştınız o zaman...

Ama içten bir barış değil. Ben sonra İstanbul’a gittim. Denizli’yle buluştuk, yemeğe gittik. Eskilerden konuştuk.


G.Saray camiasıyla nasıl aranız?

Alp Yalman gitti, yerine Faruk Süren geldi. Süren’le çok iyi diyaloğumuz vardı. 97 veya 98 olabilir, Ali Sami Yen’de bir maça gittim. Süren beni görünce yanıma kadar geldi ve boynuma sarıldı. “Ben sana ne yapıldığını biliyorum. Ama sen gerçek G.Saraylısın.” dedi. O zaman tekrar camiayla buzlarımız eridi.

Jübile yapılmadığı için kırgın mısınız?

Ben G.Saray’dan ayrılalı 12 yıl oldu. Tarihte G.Saray’ın en uzun süre oynayan ve başarılı olan yabancı oyuncusu olarak Cevad Prekazi yazıyor. Sonra da Gheorghe Hagi. Beni bugüne kadar bir tane bile G.Saraylı yönetici arayıp da hatırımı sormadı. En azından bir jübile yapabilirlerdi. Ama yapmadılar.

G.Saray’dan sonra neler yaptınız?

Belgrad’da iki yıl amatör olarak futbol oynadıktan sonra antrenörlük kursunu bitirdim. 1. Lig takımlarından Zeleznik’i çalıştırdım ve oldukça da başarılı oldum. Ama bir gün başkan bana üç tane futbolcu getirip bunları oynatmamı söyledi. Ben de, “Hadi size iyi günler.” deyip işi bıraktım.

Türk futbolunu takip ediyor musun?

Ediyorum. Bana birkaç kulüpten antrenörlük teklifi de geldi. Türkiye Ligi’ni uydudan izliyorum.

Terim-Lucescu çekişmesini de izliyorsunuz yani.

Lucescu’ya G.Saray çok ayıp etti. Takımı şampiyon yaptığının ertesi günü kapıyı gösterdiler, yerine Terim’i getirdiler. Böyle bir rezillik olmaz. Aynı şeyi Beşiktaş da yaptı. Scala takımın başındayken Daum’u getirdiler. Terim, iyi neticeler aldı; ama tamamen psikolojik motivasyonla bunu başardı. Ama Lucescu futbol bilgisiyle ve taktikleriyle bir yerlere geldi. O yüzden Lucescu her zaman başarılı olur.

Bir şeyi çok merak ediyorum. Çok sıskaydınız. O şutlar o bacaklardan nasıl çıkıyordu?

Herkes bunu merak ediyor. Benim iki ağabeyim vardı. Onlar da futbolcuydu. Ben onlarla birlikte idman yapardım ve sürekli şut çalışırdım. Allah vergisi bir yetenektir bu. Roberto Carlos da topa çok iyi vuruyor; ama benim attığım frikikleri atamıyor.




 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber ankara nakliyat
bypuff
Geri
Üst