Salvo
Kayıtlı Üye
I. BÖLÜM
1. FASON VE FASON ÜRETİM MODELİ
Günümüzdeki ekonomik gelişmeler gerek ulusal, gerekse uluslararası düzeyde rekabeti ön plana çıkarmıştır. Rekabet, bazı yenilikleri de beraberinde getirmiştir. Bunun sonucunda üretim biçimleri de değişim göstermiş, geçen yüzyılda fason gibi bilinmeyen yeni bazı kavramlar gündeme gelmiştir.
1.1 Fason Üretim
Fason üretimi en geniş anlamıyla iki firma arasındaki bir değişim ilişkisi biçiminde tanımlamak mümkündür.
Öncelikle Avrupa olmak üzere tüm dünyada 1960’lı yıllarda başlayan işçi eylemleri ve 1970’lerdeki petrol krizi çoğu ülkede önemli ekonomik sıkıntılar yaratmıştı. İşgücü piyasası da bundan payını almış,işçiler sık sık greve gitmişlerdi. Grevlerde geçen süre, üretimin sürekliliği önündeki en büyük engeldi. Bunun etkisi büyük üretim yapan firmalar üzerinde daha da fazlaydı.
Fason üretim bu gelişmeler üzerine ortaya çıktı. Kriz süresince zarara uğrayan büyük firmalar, özellikle tekstilciler, güvendikleri işçilerine biraz makine ya da sermaye vererek onların küçük atölyeler açmalarını sağladılar. Böylece hem maliyeti düşürmüş oldular , hem üretimde sürekliliği sağladılar. Maliyet düşmesinin nedeni atölye sahibi işçinin, üretimi çoğunlukla kendi ailesiyle birlikte gerçekleştirip, ayrıca bir işçilik ücreti ödememesinden kaynaklanıyordu. Fason üretim günümüzde de aynı biçimde işlemektedir.
Fason üretim; ”biri diğerine göre ekonomik üstünlüğe sahip iki firma arsındaki ilişki sonucu, küçük firmanın büyük firma için anlaştıkları türde , miktarda ve kalitede sürekli olacak şekilde üretim yapması ve bu üretimi anlaştıkları tarihte teslim etmesidir”şeklinde tanımlanabilir.
1.2 Kapsamı ve Önemi
Tekstil ve konfeksiyon sektöründe ülkemizde ağırlıklı üretim biçimi olan fason üretim, genellikle küçük ölçekli firmalar tarafından gerçekleştirilmektedir. Türkiye’de olduğu gibi dünyanın çoğu ülkesinde üretim, istihdam, toplam işyeri sayısı, yaratılan katma değer gibi ekonominin başlıca göstergeleri içinde küçük ve orta boy işletmelerin ağırlıklı paya sahip olması, fason üretimin de ne derece önemli olduğunu göstermektedir. Bir yandan fason üretimin, öte yandan ise küçük işletmelerin önemi gün geçtikçe daha çok artmaktadır. Buna paralel olarak toplam işletmeler içindeki sayıları artmakta, istihdam içindeki payları da yükselmektedir. Böylece özelde fason, genelde küçük işletmeler hem büyümeyi sağlamakta hem de istihdam yaratmaktadırlar.
Fason üretiminde önce iki firmanın anlaşması gerekmektedir. Bu da,aralarında sürekli ilişki olacağı anlamına gelmektedir. Yani iki firma arasındaki ilişki bir kalıcılık kazanmış olur. Bunun nedeni siparişlerin daha sonra yenilenmesinden kaynaklanmaktadır. Bu olmadığında, yani sürekliliği belli olmayan, yalnızca bir kerelik siparişi, fason olarak tanımlamak doğru olmaz. Fason çalışan bir firma, sözleşmede belirtilen türde, ,miktarda ve kalitede üretim yapmak durumundadır. Ayrıca sözleşmede,üzerinde anlaşılan bir teslim tarihi de söz konusu olabilir. Buna karşılık, “fason veren firma” sözleşmede kararlaştırılan miktarlarda ve zamanlarda ödeme yapmak durumundadır.
Fason üretimde, ana firma ile fason üretim yapan uydu firmalar arasındaki teknolojik düzey ve emek verimliliği açısından çok büyük farklar olmaması gerekmektedir. Yoksa, gelişmiş teknoloji kullanan bir firmanın, geri ve emek yoğun teknoloji ile çalışan bir başka firma ile kuracağı fason ilişkisinden karlı çıkması beklenemez.
Çünkü ileri teknolojiye sahip olan firma, ek yatırıma gitmemek ve fazla işçi tutmamak amacıyla,kendi ihtiyacı olan bir malı dışarıda fason olarak ürettirmektedir. Geri teknoloji ile çalışan küçük firmalara bu işi yaptırmaya yöneldiğinde, aynı anda kendi üretim kapasitesini besleyebilecek çok sayıda firmaya fason iş verir. Günümüzde fason üretim ilişkisi tüm dünyada ve Türkiye’de bu biçimde yürümektedir.
Fason üretimin ortaya çıkışı son yıllardaki yeni üretim biçimlerinden esnek uzmanlaşma modeline dayanmaktadır. 1960 ve 70’li yılların bir dönemini yoğun işçi hareketleriyle geçiren İtalya’da, işverenler işçilerle uğraşmak yerine üretim aşamalarını taşeronlara vermektedirler. Aynı mekanı paylaşan küçük üretim birimleri, ana sanayiye fason üretim yaparak, İtalya’ya özgü bir esneklik modeli oluşturmaktadır.
Bu modele örnek, ünlü Benetton firmasıdır. Benetton, Türkiye dahil çeşitli ülkelerde ve İtalya’da binlerce küçük atölyeye fason üretim yaptırmaktadır. Fakat bugün bu sistemi çalıştırmak,ancak büyük bir bilgisayar ağıyla mümkündür. Örneğin satış yapılır yapılmaz, merkeze bütün bilgiler; örneğin hangi kazağın, hangi bedeninin, hangi renginin satıldığı bildirilir. Tüketicinin tercihleri ve satış merkezindeki stok durumu anında tespit edilip, derhal üretime geçilir.
Bir esnek üretim modeli olarak, fason üretimin yaygın olarak kullanılan “esnek üretim”den temel farkı, esnek üretimin büyük işletmeler içindeki bir organizasyon biçimi iken fason üretimin küçük atölye üretimine dayanmasından kaynaklanmaktadır. İkinci önemli fark ise teknolojinin bu iki sistemdeki yeridir.
Fason üretimde, ileri teknoloji ayırt edici bir rol oynamaz. Fason üretimin mutlaka emek-yoğun ya da teknoloji-yoğun bir üretim modeli olması zaten gerekmemektedir. Sektörlerde bazı üretim aşamaları sermaye/teknoloji-yoğun, bazı aşamalar ise emek-yoğun olabilir. Örneğin hazır giyimin tasarım ve biçki aşamaları teknoloji-yoğun iken; dikim, emek-yoğun bir biçimde gerçekleşmektedir.
* * *
II. BÖLÜM
2. TÜRKİYE’DE TEKSTİL VE HAZIR GİYİMDE FASON ÜRETİM
Türkiye’de fason üretimin boyutları üzerinde konuşmak için veri bulunması gerekir. Ancak bu konu üzerinde araştırma yapılmadığından fason üretimin, fason mal üreten ve ürettiren firma açısından boyutları kesin olarak bilinmemektedir. Yine de fikir verecek bazı saptamalarda bulunacak olursak; tekstil ve hazır giyim sektöründe bugün fason üretim yaptırmayan firmanın olmadığı söylenebilir. Halen fason üretim yaptırıyor olmasa da, bütün tekstil ve hazır giyim firmaları, zaman zaman fason üretim yoluna başvurmaktadır.
Konfeksiyon şirketlerinin ihracat başarısında, dünya markalarına üretim yapmasının rolü büyüktü. Onlar dünyaya ürettiler, yurt içinde ise kendileri başka şirketlerle çalıştılar. Ortaya çıkan bu “fason zinciri”, büyümenin motoru oldu. Ardından beyaz eşya, elektronik, otomotiv ve diğerleri geldi. Tanımı ve işleyişi farklı olsa bile, sistem aynıydı. DİE’nin araştırmaları da ekonominin lokomotifi olan bu uygulamanın, son yıllarda arttığını ortaya koyuyor. Dünyadaki trendler de gelişmeyi destekliyor.
DİE’nin bu konuyla ilgili yaptığı değerlendirmede veriler iki kategoriye dayanıyor: Birinci kategoride “Bir anlaşma gereğince yaptırılan imalat ”var. İkinci kategori ise ”Başka şirketin malzemesiyle onlar için yapılan imalat” yer alıyor. 1996 yılında yaptığı bu değerlendirme, Türkiye’de fason üretimin boyutunu yaklaşık 3 milyon dolar olarak ortaya koyuyor.
Fason üretim yapan atölyeler açısından bakıldığında ise, salt fason üretim yapmak için kurulmuş atölye miktarını saptamak yukarıda değinildiği gibi mümkün değildir. Ancak tekstil ve hazır giyim ihracatının patlama yaptığı 1990’ların başında, küçük atölye sayısının da %20’lere varan bir artış gösterdiği göz önüne alınırsa, fason üretime bağlı olarak küçük işyerlerinin arttığı söylenebilir.
Yapılan anketlerde, küçük işletmelerin ortalama %40’nın, aynı zamanda fason üretim de yaptığı ortaya çıkmaktadır. Bu oran tekstil ve hazır giyim sektöründe %50 ile en yüksek noktaya ulaşmaktadır. Bu gerçekten şu sonuca ulaşabiliriz: tekstil ve hazır giyimde faaliyet gösteren her küçük işletme kazancının yarısını fason üretimden sağlamaktadır.
Ekonomik bunalım ve sermaye yetersizliği nedeniyle son zamanlara kadar makine parklarını yenileyemediği gibi, yeni teknolojiye de yatırım yapmayan tekstil ve hazır giyim sektörlerinin, bugüne kadar maliyet düşürücü unsur olarak ucuz işgücünü kullandığı ortadadır. Fason üretim modelinde kadın,çocuk, yabancı işgücü kullanılarak bu maliyeti düşürülmeye çalışılır. Ancak bu konuda da sınıra yaklaşılmış bulunmaktadır. Artık fason üretimin de sektöre daha ucuz işgücü sağlaması mümkün görünmediğinden, bu noktada sektörün teknolojiye yatırımını arttırması gerekmektedir.
Türkiye’de dışarıya yapılan üretim giderek yaygınlaşıyor. Birçok firma büyümek için bu sistemi kullanıyor.
Tekstilde hazır giyimde ise sektörde faaliyet gösteren ihracatçı firmaların %70-80’i bu sistemi kullanıyor.
2.1 Fason Üretimin Boyutları
Fason üretimin boyutları konusunda, daha önce değinildiği gibi ne Türkiye’de ne de dünyada kesin rakamlar bulunmamaktadır. Ancak, yaklaşık olarak konuşmak mümkündür. Ayrıca makine sektöründe düne kadar yan sanayi olarak adlandıran küçük işletmelerin, artık esnek üretim felsefesi çerçevesinde fason üretime geçtiği görülmektedir. Fason üretimin, daha çok gelişmekte olan ülkelerde arttığı gözlenmektedir
Örneğin ABD, Almanya,Fransa, Japonya gibi ülkelerde esnek üretim büyük işlet-melerin bünyesinde gerçekleştirilmektedir. Böylesi gelişmiş ülkelerde üretim kitlesel boyutlarda yapılmakta ve pazar sorunu yaşanmamaktadır. Ayrıca, seri üretim hayli gelişmiştir. Fason üretim ise görece düşük olmakla birlikte, önemli bir yer tutmaktadır. Ancak bu ülkelerde küçük işletmeye dönüş yönünde bir eğilim, görülmekte kitlesel üretimi sağlayacak yalın üretime doğru bir dönüşüm söz konusu olmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde ise, işgücü ucuz ve fazla olduğundan fason üretimin daha uzun bir süre maliyet düşürücü unsur olmaya devam edeceği söylenebilir. Doğaldır ki, fason üretim atölyeleri, maliyet etkisinin yanında esnek üretimin de önemli bir ayağını oluşturmaktadır.
Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletlerin ekonomik birimleri, özellikle azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde son 10 yıldır küçük işletmelere ve buna bağlı olarak fason üretime dayalı bir kalkınmayı teşvik etmekte, bunun için büyük bütçeler ayırmaktadır .Yine genel olarak ABD ve Avrupa’da, dışardan satın alınan veya fason olarak ürettiren parça oranı %50’ye ulaşmamakla birlikte Japonya’da bu oranın %75’lerde olduğu tahmin edilmektedir.
Bugün dünyada görülen globalizm, tek tip seri mamul üretiminden kaçış ve butik tipi imalata yöneliş gibi eğilimler gelecekte, fason üretimin daha da artacağını göstermektedir. Ancak gelecekte kitlesel üretim de göz önüne alındığında, özellikle hazır giyimde fason üretim yapan görece daha büyük ölçekli üretim yapacağı söylenebilir .
2.2 Türkiye’de Fason Üretim
Türkiye’de “fason” üretimine öncülüğü tekstil ve konfeksiyon sektörü yaptı. Bunun ilk temelleri de 1980’lerde başlanan, dışa açılma süreciyle atıldı. İşte o dönemde arayış içinde olan Türk şirketleri, aralarında dünyanın dev markalarını da üreten şirketlerle “fason” üretim anlaşmasına gittiler. Zaten sektörün ivme kazanması da bu anlaşmalardan sonra gerçekleşti. Türk tekstil ve konfeksiyon sektörünün ihracatı da bu yıllarda hızla büyüme sürecine girdi.
Türkiye’de küçük konfeksiyon atölyelerinin, ihraç edilen konfeksiyon ürünlerinin yaklaşık %78’ini ürettiği, küçük konfeksiyon atölyelerinin sayısının 7 bine ulaştığı, tekstil ve hazır giyim fason üretiminde çalışan işçi sayısının ise 230 bin olduğu tahmin edilmektedir. Ayrıca tekstil ve hazır giyim sektöründe, toplam üretimin yarı yarıya bölümünü sipariş ve fason üretimin oluşturduğu tahmin edilmektedir. Diğer yarısı ise sürekli üretimdir.
Özellikle hazır giyim sektöründe, fason üretim düzeyinde Türkiye’de de “esnek uzmanlaşma” bulunduğu ve üreticilerin özellikle kriz dönemlerinde, bunun oldukça yararını gördükleri söylenebilir. Bu da, Türkiye’de mal farklılaşması ve uzmanlığın bulunduğunu göstermektedir .Küçük üreticiler varlıklarını bu biçimde de sürdürmektedirler.
Ayrıca, Körfez Krizi kendi imalatını yapan birçok büyük firmayı, fason üretim yoluna yöneltmiştir. Bir başka deyişle, dağınık ve kendiliğinden gelişen Türkiye’deki fason üretim sistemi, 1989 Körfez Krizi’nden sonra belli bir düzene oturmaya başlamıştır. Yani bu tarih tekstil ve hazır giyim açısından bir dönüm noktası olmuştur.
Türkiye 1980’li yılların başlarından itibaren ihracata dayalı bir sanayileşme stratejisi izlemeye başlamıştır. Körfez Krizi, özellikle ihracat ağırlıklı çalışan sektörleri ve firmaları olumsuz biçimde etkilemiş, bir kısım işletme kapanmak zorunda kalmıştır. Normal koşullarda, işletmeler dış pazarda iç pazara göre daha büyük talep dalgalanmalarıyla karşı karşıya bulunmaktadırlar. Burada fason üretimin önemi ortaya çıkmaktadır. Esnek uzmanlığa dayanan bir üretim biçimi olan fason üretim, büyük hacimlerde standart ürünlerden çok, küçük hacimlerde çeşitli mallar üreten bir model olduğu için gerekli görülmektedir.
Gümrük Birliğine girdiğimiz bu dönemde, uluslararası alanda rekabet edebilmek için işgücü maliyetinin olabildiğince düşürülmesi gerekir. Bu durumda firmalar, yeni üretim biçimlerine ağırlıklı olarak yönelip, ücretleri daha da aşağı çekmeye ve böylece en azından daha ucuz maliyetle daha fazla rekabet gücü yakalamaya çalışmaktadırlar. Bu da işletmeleri doğal olarak, içinde böyle bir potansiyeli barındıran fason üretim modeline yöneltmektedir. (Bundan başka büyük işletmelerin talepteki dalgalanmalara karşı durabilmeleri için, eğer tüm dünya pazarı için büyük hacimli üretim yapıyorlarsa önlerinde iki yol bulunmaktadır. İlk olarak firmalar gelişmiş teknoloji kullanarak üretime gitme yolunu seçebilirler. Ya da esnek uzmanlaşmaya gidebilirler. Bu, küçük üretim yerlerinde mal çeşitlemesini sağlayarak fason üretime yönelmeleri şeklinde gerçekleşebilir. İşletmeler böylece verimliliklerini arttırıp,maliyetleri düşürdükleri gibi, riski de azaltmaktadırlar. Her iki yöntem de işletmelere bu avantajları sağlamaktadır. )
Fason sistemi tekstil ve konfeksiyonda farklı işliyor. Markalar önce kendi dizaynır ve stilistlerine ürünün numunesini hazırlatıyorlar. Ardından bunları istenen kalitede ve maliyette üretebilecek tesis arayışı başlıyor.
Seçilen tesise bazen yalnızca dizayn verilip, ürün isteniyor. Bazı şirketler ise farklı bir yöntem izliyor. Onlar ürünün, kendi malzeme ve aksesuarlarıyla hazırlanmasını istiyor. Ancak kaliteyi yükseltmek için, marka ve üretici şirketin ortak bir organizasyon halinde üretim yaptıkları da oluyor.
İşte bu sistem Türkiye’de çok yaygın bir şekilde kullanılıyor. Yabancı markadan siparişini alan şirketi yaratıcılık kısmı hariç, bütün üretim süreçlerini kendi tesislerinde yapıyor. Ancak kapasitesinin yetersiz kaldığı bölümlerde, üretim süreçlerinin belirli bir kısmını üçüncü şirketlere de aktarabiliyor
Daha önceden de belirttiğimiz gibi Türkiye’de tekstil ve konfeksiyonun ve Türk konfeksiyon sanayinin neredeyse tamamı fason üretim yapan işletmelerden oluşmaktadır. Ancak son yıllarda bazı büyük işletmeler yeni yeni kendi koleksiyonlarını hazırlayıp pazarlayarak dışa bağımlı üretim kıskacından kurtulmaya başlamışlardır ki sektörün geleceği de buradadır. Yurtiçi pazara hitab eden firmalara ise bu durum daha farklıdır. Bu firmalar gerek kendi tasarımlarıyla (büyük işletmeler) gerekse kopya ve çalıntı tasarımlarla (küçük ve orta ölçekli işletmeler) üretim yapıp pazar bulma yarışındadırlar.
Yurtdışı bağlantılı çalışan ihracatçı firmalara gerek sadece dikim gerekse kesim + dikim + ambalaj işlemlerini kapsayacak şekilde fason konfeksiyon üretimi yapanlar genelde küçük ve orta ölçekli konfeksiyon işletmeleridir. Bu işletmeler kendi üretimlerini yapmayıp büyük işletmelerin siparişlerini kendi tesislerinde işleyerek (kesim-dikim-ambalaj) konfeksiyon ürünü haline getiren işletmeleredir.
.2.1 Araştırmanın Kapsamı:
İzmir bölgesinde faaliyet gösteren fason atölyelerinin incelenmesi sonucunda bu işletmelerin tamamıyla küçük ve orta ölçekli sanayi işletmeleri olduğu görülmüştür.
Küçük ve orta ölçekli işletme tanımında ise gerek ulusal gerekse uluslararası platformda üzerinde görüş birliğine varılmış bir ölçüt bulunamamıştır.
Bu nedenle İzmir bölgesinin incelendiği bu araştırmada Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) ve E.Ü. Tekstil ve Konfeksiyon Araştırma ve Uygulama merkezinin tanımlamaları göz önüne alınmıştır
2.2.2 İşletmelerin Kuruluş Yıllarına Göre İncelenmesi:
Kuruluş yıllarına baktığımızda işletmelerin % 15.7’sinin 1986-1990 ve %73.58’inin ise 1990’dan sonra kurulmuş olduğunu görüyoruz. Özellikle 1990’dan sonra büyük bir patlama gözlenmektedir. Bunun başlıca birkaç nedeni vardır.
Türkiye’nin Gümrük Birliğine girmesiyle rekabet şansımızın olduğu en önemli sektör olan Tekstil ve konfeksiyon sektöründen beklentilerin büyüklüğü,uygulanan kredi ve teşvik politikaları yatırımların hızlanmasını sağlamıştır.
Ayrıca İzmir’in son yıllarda çok fazla göç almasıyla ortaya çıkan işgücünün emek yoğun bir sektör olan konfeksiyon sektöründeki işçilik maliyetlerinin düşmesine sebep olması teşvik edici bir unsur olmuştur. Ancak bu avantaj yaşam koşullarının ağırlaşması nedeniyle gün geçtikçe azalmaktadır.
Bunun yanında 1990’dan sonra küçük işletme sayısında görülen büyük artışın sebeplerinden biriside 1989’dan sonra Bulgaristan’dan göç eden soydaşlarımıza T.C. ve B.M.’nin işbirliği ile karşılıksız konfeksiyon makineleri verilmiş olması ve bunların ortak girişimcilikle küçük atölyelere dönüştürülmüş olmasıdır.
2.2.3 İşletmelerin Faaliyet Alanlarının Büyüklüğüne Göre Değerlendirilmesi:
Araştırmaya alınan işletmelerin faaliyet alanları incelendiğinde büyük çoğunluğunun gerek işletme verimliliği, gerekse ergonomik kullanım alanı açısından kısıtlı olanaklarda çalıştıkları gözlenmiştir. Bunun nedenleri ise altyapı eksikliği,plansız yapılaşma,bina ve kira maliyetlerinin yüksekliği olarak tespit edilmiştir.
2.2.4 İşletmelerin Aylık Üretim Kapasitelerinin Büyüklüğüne Göre Dağılımı:
Üretim kapasitelerinin adet olarak büyüklüğü işletmenin verimliliği ve kapasite kullanımı hakkında çok da doğru bir fikir vermemektedir .Bunun nedeni ise üretilen ürünün niteliğinin çok değişken olmasıdır. Ancak yine de bir fikir verebilmesi açısından incelemeye alınmıştır.
2.2.5 Araştırma Kapsamındaki Fason Konfeksiyon İşletmelerinin Karşılaştıkları Sorunlar :
E.Ü. Tekstil ve Konfeksiyon Araştırma ve Uygulama Merkezinin bir araştırmasına göre küçük ve orta ölçekli konfeksiyon işletmelerinin karşılaştıkları en önemli sorunlar tablo 5’te verilmiştir. En önemli sorun olarak %51.9 ile kalifiye eleman yetersizliği gösterilmiştir. Bunun %44.7 ile ekonomik,%41.8 ile politik iktidarsızlık ve %28.9 ile de finansman sorununu izlemektedir. Aynı araştırmaya göre işletmelerin %10.17 oranında önemli bir sorun olarak nitelenmiştir
2.2.6 Sonuç:
İzmir bölgesinde faaliyet gösteren fason konfeksiyon işletmelerinin genel olarak incelenmesinde şu sonuçlara varılmıştır.
İşletmelerin en önemli sorunu kalifiye eleman yetersizliğidir. Hemen hemen tamamının finansal sorunu vardır. Fason atölyelerinin yöneticisi, çoğu zaman ustası atölyenin sahibidir. Bu kişilerde genellikle orta öğretim seviyesinde ve sektörün içinden yetişmiş ve hayatını daha iyi şartlarda devam ettirebilmek için girişimde bulunmuş insanlardır .
İşletme yönetimlerinde, yatırım programlarının ve hedeflerinin belirlenmesinde, uzun vadeli strateji ve büyüme programı tespitinde önemli bir yetersizlik vardır.
Araştırma kapsamındaki işletmelerde yeni teknoloji kullanımı alt seviyelerdedir. Daha çok geri teknoloji ve eleman ustalığını ve çabukluğunu gerektiren makine, teçhizat ve aparatlar kullanılmaktadır.
Bunun başlıca nedeni finansal güçlük olduğu gibi (yeni teknoloji ile üretilen makine ve ekipmanların fiyatı diğerlerinden çok çok yüksektir.) işletme sahiplerinin teknoloji kullanımı hakkında gerekli ve yeterli bilgiye sahip olmamaları da çok önemli bir faktör olarak göze çarpmaktadır.
Ayrıca işletme sahiplerinin çoğu mevcut şartlarda hayatlarını devam ettirmek düşüncesinde oldukları için yatırım kararı almak ve uygulamak konusunda pek istekli değildirler.
Ancak teknolojik yatırımların getirisi düşünülerek gerek devlet politikası ile gerekse mesleki örgütlemelerin teşvikiyle işletmeler yönlendirilirse çok olumlu gelişmeler olacağı düşünülmektedir.
Ekonomik olan her şeyde bir modernizasyon söz konusu olmalıdır. İşletmelerin kendi iç modernizasyonları yönetim, bina ve makineleşme konularındadır. Bu konuları temel olarak göremeyen işletmeler üretim birim fiyatlarının yükselmesine, Pazar paylarının düşmesine engel olamayacaklardır. Bunu engellemek için ise en genel olarak:
a)Modernizasyona
b)Otomasyona
c)Rasyonalizasyona
d)Verimliliğe
ihtiyaç vardır.
Makineler açısından önemli olan ise;
a)Verimliliği
b)Fiyat uygunluğu
c)Kullanım kolaylığı
d)Yedek parça temin kolaylığı ’dır
Tekstil sektörünün emek-yoğun bölümü olan konfeksiyon bölümü dezavantajlı sayılabilir. Ancak işletmelerin bu durumda bile daha fazla verim, kalite ve ekonomiklik için hangi alanda işletmeyi modernize edeceklerini bilmeleri gerekir.
İşletmeler ancak bu karaları alıp uygulamaya geçirmeleri halinde bir adım öne çıkacak ve gelişerek hayatlarını devam ettirebileceklerdir.
2.3 Fason Üretimde Türkiye’nin Dünyadaki Konumu
Türkiye , 28 milyon marklık kayba uğradı…
Fason üretimde ilk 20 ülke arasında yer alan Makedonya , en büyük artışı gösterirken Çin en büyük düşüşü yaşadı , Türkiye ise toplam fason üretiminde 7.1 gerileme gösterdi…
Türkiye , sırasını Slovakya ’ya kaptırdı…
Polonya geçen yıl içerisinde hazır giyim ve tekstil fason üretiminde gerçekleştirdiği %7.7’lik ve %21.1’lik artışlarla toplam fason üretiminde %10.1’lik artış sağladı. Bu başarısıyla sıralamada birinci durumda olan Polonya yaklaşık 2.3 milyar marklık üretim gerçekleştirdi. Romanya 2. , Çek Cumhuriyeti 3. sırada yer alırken Akdeniz ülkelerinden biri olan Tunus ise 4. sırada yer aldı. Fason üretiminde 1998 yılında %7.1’lik düşüş yaşayan ve bu yüzden yaklaşık 28 milyon marklık ihracat kaybı olan Türkiye , 1997 yılında 9. sırada iken , 1998 yılında sırasını Slovakya’ya kaptırdı ve 10.sıraya geriledi.
2.4 Fason Üretimde Teknoloji, Organizasyon ve Kalite
Tekstil ve konfeksiyon sektörü, yapısı gereği talep dalgalanmalarının önceden öngörülemeyecek kadar fazla olduğu bir sektördür. Büyük işletmeler, dış ülkelerden bir sipariş geldiğinde ve buna hazırlıksız yakalandıklarında, siparişi nasıl yetiştireceklerini düşünürler. Ertesi dönem siparişler kesildiğinde, İşletmenin işçilik ücretini ödemekte bile zorlanırlar.
Küçük işletmeler için bu durum fazla söz konusu değildir. Bu işletmeler, bir yandan büyük işletmelerin gönderdiği işleri yaparken, öte yandan kendi küçük imalatlarını yaparlar. Bu sayede kapasite kullanım oranlarını arttırabilirler. Sektörün yapısı gereği bütün üreticiler kendilerini talebe göre esnetmek durumuyla karşı karşıyadır. Bu esnekliği sağlayabilmek için hem kendi üretimlerinden, hem de dışardan, yani fason üretimden yararlanmak zorundadırlar. Talep piyasasının esnek olmasının, işgücü maliyetinden daha önemli görülmesi, fason üretimin yaygınlaşmasını sağlamıştır. Aşırı talep dalgalanmalarının firmaları kârlı olmayan yatırımlara yöneltmesinden kaynaklanan bu durumun önlenmesi için, bazı firmalar talepteki dalgalanma fazla olduğunda da fason üretim yoluna başvurmaktadırlar.
Örneğin bazı büyük firmalar kendi içlerinde kurdukları bölümleri talep esnekliklerine göre kapatmak zorunda kalabilmektedirler. Çünkü talebin çok düştüğü durumlarda işletmeler için birkaç çözüm yolu belirmektedir. Ya işçi çıkarımı ya da atıl kapasiteyle çalışma riskini göze almak zorunda kalmakta, ancak duruma göre departmanlarını bile kapatabilmektedirler. Bu da işletmelerde organizasyonun önemini ortaya koymaktadır.
Kendi departmanlarını dağıtan çoğu büyük şirket günümüzde sadece organizasyona yönelmektedir. Bunu yaparken bilgisayarlaşma çok önem taşımaktadır. Bu yolla fason üretilen malın kalitesi kontrol edilmektedir. Fason üretimde, üretimin kendisi kadar önemli bir nokta olan organizasyon aşamasında, büyük firmalar onlarca atölye ile işbirliği içinde çalışmaktadırlar. Ülkemizde tekstil ve hazır giyim firmalarının 100-150 fason üretim atölyesi ile çalıştıkları görülmektedir.
Bilgisayar, sözü edilen organizasyonun gerçekleştirilmesi için gereklidir. Firmaların her an çıktı alması gerekmekte, yani sürekli işleyen bir programlamanın varlığı söz konusu olmaktadır. Bilgisayarlarla, hangi atölyede kaç tane siparişin olduğu, gelen ve kalite kontrolden geçen sipariş sayısının hemen bilinmesi gerekir. Ayrıca bu siparişlerin kaç tanesinin reddedildiği, kaç tanesinin bu atölyelere gitmek üzere bekletildiği ve gidiş tarihi gibi bilgilerin elde edilmesi işletmelerde organizasyonun devamlılığının sağlanması bakımından önemlidir.
Bilgisayarda yer alan bu bilgiler fason üretimin gerçekleşmesini mümkün kılmaktadır. Aksi taktirde günümüzde fason üretimi gerçekleştirmek zordur. Büyük hacimli üretim söz konusu olduğundan, ayrıca atölyeler arasında da ilişki gerektiğinden, fason üretimin oldukça karışık bir süreç olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden bilgisayar, önemli bir rol oynamaktadır. Ayrıca büyük sipariş geldikçe daha fazla atölyeyle çalışmak ve kaliteye daha fazla önem vermek zorunlu olmaktadır.
Bu aşamada kullanılan teknoloji ve kalite konusundan bahsetmek gerekir. Büyük firmalar gelişen teknolojiyi kullanmak konusunda doğaldır ki, oldukça avantajlı durumdadırlar. Zaten çoğu ileri teknolojiyi kullanmaktadırlar. Hazır giyim sektöründe üretim aşamalarına baktığımızda, ilk başlarda teknolojinin yoğun olduğu gözlenmektedir.
Dizayn, biçtikten sonra parçaların bir araya getirilmesi ve dikimde, emek-yoğun bir üretim olduğu söylenebilir. Teknoloji ağırlığı bulunmamaktadır. Etek kıvırmaları, düğme gibi aşamalar için dikiş makineleri gerekmektedir. Yalnızca kaliteyi artırmak için özel makineler alınmaktadır. Hazır giyim şirketleri mali desteklerle atölyelere bunu kazandırmaktadır. Siparişi alan büyük firma olduğundan, kaliteyi çok sıkı kontrol altında tutmak da onun yararınadır. O yüzden de birtakım mali desteklerle o kalite düzeyini yakalamaya çalışmaktadırlar.
Günümüzde müşteri, artık kalite ile birlikte isim ve marka da satın almaktadır. Küçük işletmeler ancak fason üretim yoluna giderek varlıklarını devam ettirmektedirler. İstenen kaliteyi tutturdukları sürece, Türkiye’deki fason üretim atölyeleri, uluslararası markaları üretebilmektedir. Kalite kadar, iş düzeni ve teslimat programlarına da uyulduğu sürece bunun devam etmesi olası görünmektedir.
Fason takibini iyi yapan firmalar, maliyetlerin düşmesinden dolayı bu durumdan maksimum fayda sağlamaktadırlar. Ancak, üretimi her aşamada kontrol altında tutmak zorundadırlar. Bu olmadığında, kalitenin istenen standartlarda olmaması ve teslim tarihlerinde yaşanacak problemler kaçınılmaz olacaktır.
2.5 Fason Üretimin Olumlu Yönleri
- Tekstil ve hazır giyim sektörü yoğun bir şekilde emek kullanımını gerektirmektedir. İstihdam bakımından ülke önemli bir yere sahiptir. Son yıllarda hızla gelişen teknolojiler, özellikle iplik ve dokuma alt sektörlerinde doğrudan istihdamı azaltmakta ise de, bu sektörlerdeki dolaylı ve doğrudan etkileri nedeniyle istihdamın artmasında önemli rol oynamaktadırlar.
İşgücü maliyeti diğer işletmelere oranla çok daha düşüktür. Tekstil ve hazır giyimde kadın ve çocuk işçi kullanılabilmesi, ayrıca toplam çalışanlar içinde vasıflı işçi oranının az olması, maliyetin düşük tutulmasının en önemli unsurlarıdır. Büyük işletmelerde işçiler genellikle sendikalı ve sözleşmeli çalışmaktadırlar. Fason işletmede ise işverenin sigorta pirimi, gelir vergisi, izin ücreti, kreş, yemek gibi ödemelerden kaçınılmakta, bu nedenle maliyet düşmektedir. Dolayısıyla tekstil ve hazır giyim gibi emeğin yoğun olduğu sektörlerde üretimde birim maliyet de düşük olmaktadır.
Ülkemizde özellikle tekstil ve konfeksiyon sektöründeki fason üretim, ekonominin itici gücü olduğundan, genel ekonomi üzerinde olumlu etkilerde bulunmaktadır. Türkiye’nin çoğu yerinde bulunan fason üretim atölyeleri, bölgeler arası ekonomik ve sosyal dengesizliğin giderilmesinde de önemli rol oynamaktadırlar.
Fason üretimde çalışanlar, yönetenler ve işveren aynı mekânda yer almaktadırlar. Bu arada çoğu kişi aynı işi yapmakta olduğundan, çalışanlar arasında iletişim kolaylığı söz konusudur. Dolayısıyla üretim ve verimlilikte önemli bir etken olan motivasyon daha kolay artırılabilir. Ayrıca kararlar çoğunlukla çalışanlarla birlikte verilir. Böylece işletmenin yönetimi kısmen ortaklaşa gerçekleştirildiğinden başarı şansı da artmaktadır.
Yukarıda sözü edilen, büyük işletmelerde çalışanların sendikalı ve sözleşmeli çalışmalarının yanı sıra, fason üretim yapan işletmelerde çalışanlar grev yapamaz. Olsa bile böyle bir olay uzun süreli ve sürekli değildir.
Fason üretimde, genellikle üretimin belli yönleri üzerinde yoğunlaşıldığı için uzmanlaşmaya daha açık bir yapı vardır. Bu uzmanlaşma, fason üretim yapan birçok atölye bulunduğundan, büyük hacimli üretim yapan işletmelerin talep esnekliklerinden olumsuz biçimde etkilenme olasılıklarının da azalmasına yardımcı olacaktır. Yine buna paralel olarak fason üretimin tüketicinin taleplerine kolaylıkla yanıt verebilme avantajını da göz ardı etmemek gerekir.
Fason üretim atölyelerinin gerek bölgesel, gerekse yurt çapında çok olması, bu üretimin istihdam artırıcı özelliğine bağlı olarak, gelir dağılımını dengeleyici özelliğini de göstermektedir.
Bu işletmeleri, büyük işletmelerin küçük ve belli alanda üretim yapan mikro kopyası olarak düşünmek gerekir. Teknolojik yenilikleri belli miktarda harcama ile büyük işletmelere oranla kolaylıkla uygulayabilirler. Bu konuda uyum ve hareket kabiliyetleri daha fazladır. Böylece teknik gelişmeleri daha hızlı uygulayarak, büyük işletmelerin söz konusu yeniliklerden yararlanmasını kolaylaştırırlar.
Fason üretim elastikiyet sağlar:
Aktif Tekstil Avrupa’da satış ağı kuruyor:
Üretimini fason olarak gerçekleştiren Aktif Tekstil’in sahibi Yakup Yakuppur bu sayede müşterilerine en kısa terminler ve en uygun fiyatlarla hizmet götürebildiğini belirtiyor ve hizmetlerini şöyle açıklıyor:
”Üretimin bizim dışımızda olmasının en önemli avantajı bize sağladığı elastikiyet. Müşteriler daha kısa termin,daha cazip fiyat istekleriyle neredeyse her siparişte imkansızın peşinde koşuyor. Bu durumda, kendi üretiminiz avantaj değil, dezavantaj haline geliyor. Kendi üretiminizdeki en küçücük bir aksaklık bile müşterinize mahcup olmanızı doğurabilir. Üstelik, kendi üretiminin olması firmaya ister istemez bir hantallık katabiliyor. Bir yandan üretimin bitmez tükenmez sorunlarıyla uğraşıp, diğer yandan da pazarlamanızı en iyi şekilde gerçekleştirmeniz çok zor.
Örneğin ben aynı anda 3-4 boyahane ile birden çalışıyorum. Boyahanelerin herhangi birinde sorun çıkarsa,hemen diğer boyahaneye gidip,malımı müşterime mümkün olan en kısa zamanda teslim edebilirim. Ama,eğer kendi boyahanem olsa o sorunu biran önce gidermeye çalışmak veya iyi ya da kötü boyahanenin kapasitesini pazarlamak durumunda kalırım.”
- Fason üretim büyümeyi kolaylaştırır:
Sonbay Triko Tekstil San. Ve Tic. Ltd. Şti. Genel Müdürü Burhan Sonbay:
“Fason üretim sayesinde kapasitemizi arttırıyoruz.”
Ankara Akyurt’ta faaliyet gösteren Sonbay Triko Tekstil San. Ve Tic. Ltd. 1997 yılında kurulup, 1998 yılında gerekli makineleri ithal ederek fason üretime başlamıştır. Genel Müdür Burhan Sonbay, ilk yıl Benetton A:Ş. İçin 30 adet fason üretimi gerçekleştirdiklerini ve bu sayede de kapasitelerini her geçen gün artırdıklarını söyledi.
- Küçük ve orta ölçekli işletmelerin hammadde tedariğini kolaylaştırır.
Küçük ve orta ölçekli konfeksiyon imalatçıları, talep miktarının düşük olması nedeniyle hammadde ve aramalı satıcıları karşısına tek tek çıktıkları için önemli bir pazarlık gücü yaratamadıklarından hammadde tedarik maliyetleri büyük ölçekli işletmelere kıyasla daha yüksek olmaktadır. Hammadde, yardımcı madde fiyatları dünya fiyatları seviyesinden yüksek olduğu durumlarda KOBİ’ler dünya piyasalarını takip ederek, alternatif kaynaklar bulacak organik yapıdan uzaktır. Bu bilgilere ulaşılsa bile çoğunlukla yurt dışından bu malları getirebilecek kredibilite veya teknik bilgiden yoksun bulunmaktadırlar. Bu durum konfeksiyon ihracatçımızın bir kısmının ihracatını fason şekle çevirmesinin nedenlerinden biri olmuştur.
2.6 Fason Üretimin Olumsuz Yönleri
Fason üretim yapan atölyelerde işçilik ücretleri düşüktür. Çoğu işveren asgari ücret verme, sigortasız işçi çalıştırma eğilimindedir. Bu nedenle çalışanların önemli bir kısmı vasıfsızdır. Tüm bunlar, işletmelerde işgücü veriminin düşük olmasına yol açmaktadır.
Yukarıda sayılan nedenlere bağlı olarak ve özellikle düşük ücret politikası sosyal barışı zedeleyici bir etkendir.
Genellikle finansman sorunu görüldüğünden ve üretimlerini belli ölçüde tutabildiklerinden, fazla büyüyememektedirler. Ayrıca ekonomik gelişmelere kolay adapte olabilmekle birlikte, olumsuz gelişmelerden de kolay etkilendiklerinden iflasa kadar sürüklenebilmektedirler.
Fason üretimin ülke ekonomisine en olumsuz etkisi kayıtdışı ekonomiyi körüklemesidir. Özellikle sigortasız işçi çalıştırma eğiliminin yüksek olması ve belge sistemine uymamaları bu sonucu doğurmaktadır.
Fason üretimin en büyük zararı ise şüphesiz markalaşmayı, dünya çapında isim olmayı engellemesidir. Günümüzün rekabet koşulları eskisinden çok daha ağır ve çok daha acımasızdır. Bu da piyasada ayakta kalmayı ve sürekli olmayı zorlaştırmıştır. Bu zorluğu aşmanın en etkili yolu ise firmanın kendine ait bir markası olmasıdır. “Coca-cola içiyor, ceketinizi Beymen’den alıyor, Vakko gömlek giyiyorsunuz. Alış-veriş için Migros yada Akmerkez’e gidiyor, ayakkabı alırken Hotiç’ten vazgeçemiyorsunuz. Şöyle bir durun ve çevrenize bakın! Markasız bir ürünün, fason üretim yapan bir şirketin 21. yüzyılda başarılı olma şansı yok.” Power dergisinin şubat 2000 sayısındaki markayla ilgili bir haberde geçen bu paragraf günümüzdeki marka bağımlılığını en iyi şekilde anlatmaktadır. Ancak ülkemizde işletme sahipleri zoru seçip büyük fedakarlıklar göstererek uzun süren ve sonunda hedefe ulaşmanın hiçbir zaman garanti olmadığı marka yaratma macerasına atılmak yerine marka sahibi dev firmalara fason üretim yapmayı tercih etmektedirler. Kısa vadede ciddi avantajları olan bu seçim, işletmenin dışa bağımlılığını mutlak kıldığı için uzun vadede işletmeye büyük zararlar verebilmektedir.
Yaratım aşamasındaki zorluklar ve fason üretimin çok cazip avantajları bir süre daha markalaşmayı küçük ve orta ölçekli işletmelerin gündeminin dışında bırakacaktır. Ama daha büyük işletmeler için artık bu bir zorunluluktur. Ülkemiz tekstil sektöründe konunun önemi yavaş yavaş anlaşılmaya başlamıştır. 1980 sonrası dönemde uygulanan liberal politikalar sonucunda çeşitli markalar Türkiye’ye gelmiş ve franchasing yoluyla hızlanan bu sürece bağlı olarak halkımız marka olayını tanımıştır. Ardından hızlı kapasite artışı ve ucuz emek gibi faktörler nedeniyle yabancı firmalar ihracat ağırlıklı üretim için Türkiye’ye gelmiştir. Bu firmalara hizmet veren çok sayıdaki yerli firma sayesinde tekstil ve konfeksiyon sektöründe kalite anlayışında önemli gelişmeler yaşanmıştır. Diğer taraftan yabancı firmalar için fason üretim yapan yerli firmalar, bir süre sonra ihraç fiyatıyla ihraç edilen ürünün perakende fiyatı arasındaki farkı görmüş, markanın yarattığı katma değeri daha iyi anlamıştır. Markalaşmanın önemini yaşayarak gören firmalar, yurt dışında yaptıkları satışlar için yabancı stilistlerle çalıştıktan sonra moda ve marka konusunda daha da bilinçlenmişlerdir. Ancak geç kalınmıştır. Bunun da tek sebebi fason üretimdir.
CAT araştırma ekibinin direktörü Asya Rudkovskaya kendisi ile yapılan röportajda tekstille ilgili şunları söylüyor:
-Türkiye’nin gurur kaynağı hazır giyim sektöründen iç giyimi küme olarak belirlemişsiniz. İç giyimi öne çıkaran nedir ve bu alandaki çalışmalarınız ne yönde?
-Şüphesiz hazır giyim bir bütün olarak Türkiye’nin ihracatında çok önemli bir yere sahip. İç giyim iç çamaşırının ise hazır giyim ihracatındaki payı üçte bire yaklaşıyor. Seçimimizin ekonomik temeli buna dayanıyor.
Ayrıca iç giyimin, diğerlerine göre gelişim sürecinin daha başlangıcında olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla başarı şansı olan, yurt dışında başarı şansını yakalayabilecek bir küme.
-Bununla ilgili ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
-Bu doğrultuda çeşitli stratejiler geliştirmeye çalışıyoruz. Örneğin marka geliştirmek söz konusu olabilir mi? Yine bu alt küme için geçerli olan bir olgu, üretimin düşük katma değerli ürünlerde yoğunlaşması... “Daha yüksek katma değerli ürünlere kayıp, daha fazla para kazanılabilir mi, uzun vadede Türkiye’nin marka yaratması mümkün olabilir mi” gibi konular üzerinde duruyoruz.
Türkiye’de hazır giyimciler fason üretim yapan şirketler olarak çalışıyorlar. Başlıca amaçları, yurt dışında mal verebilecekleri büyük bir perakende zinciri veya başka bir kanal bulabilmek. Eğer Mark&Spencer gibi büyük bir isme üretim yapabiliyorlarsa, bunu da büyük bir başarı olarak kabul ediyorlar.
Oysa değer zincirini incelediğimizde, paranın üretimde değil, daha sonraki aşamalarda kazanıldığını görüyoruz. Türkiye’nin dışında, Türkiye’de yapılan bir üründen hayli para kazanan insanlar var. Türkiye’de üretilip, dışarıya 3 dolara satılan bir gecelik, ABD’de Victoria’s Secret mağazasında 25 dolara satılıyor. İşte bu paradan daha fazla pay kapabilmek için ne yapılması gerekiyorsa, örneğin marka yaratmak mağaza açmak gibi, bunları bulmaya çalışıyoruz.
-Marka yaratmak ve yurt dışında mağaza açmak yeni fikirler değil. Sektörde zaten bu konular üzerinde tartışılıyor. Bizim ürünlerimizden aslan payını başkalarının aldığını da biliyoruz... Sizin katkınız nedir bu aşamada?
-İşte sorun da bu noktada... Herkes konuşuyor ama yapıcı bir çözüm konusunda bir adım atılmıyor. Örneğin benim şahsi fikrim de, yurt dışında mağazalar açılmasının çok gerçekçi bir yaklaşım olmadığı şeklinde. Yapılması gereken, sektördeki herkesin tüketiciyi daha yakından tanımanın gerekliliğini idrak etmesi. Eğer tüketicinin ihtiyaçlarını izleyebilirseniz, geleceğe de daha iyi hazırlanabilirsiniz.
Örneğin iç çamaşırını üretiyorsunuz, Marks&Spencer’a satıyorsunuz. Ondan sonrasıyla da fazla ilgilenmiyorsunuz, en fazla size gelen bilgi hangi modellerin ya da renklerin daha fazla tercih edildiği şeklinde olabilir. Oysa tüm iç çamaşırları arasında, kendi ürünlerinizin konumunu görebilmelisiniz. Belki Çinlilerin ürettikleri bu yıl sizinkilerden daha fazla talep gördü ve Mark&Spencer önümüzdeki sene tüm fason işini Çin’e aktarabilir. Eğer Türkiye’yi tercih etmesi için başka etkenler yoksa, bunu yapmaması için de hiçbir neden yoktur.
Dolayısıyla perakende cephesinde olanları, tüketim trendindeki değişimleri çok yakından izlemelisiniz ki, hazırlıklı olabilesiniz. Bugün bu ürünleri ihraç ederek ne kadar para kazandığımız önemli değil, önemli olan nihai tüketiciyi dikkate almadığımızdan dolayı kaybettiğimiz paralar. Bir kere, Türk hazır giyimcisinin bu zihniyet değişimini gerçekleştirmesi şart.
Şimdi mağaza açma hayalini bir kenara bırakıp neler yapılabileceği konusuna odaklanabiliriz. Örneğin ürün kalitesini arttırmak için neler yapılabilir, üretim süreçleri nasıl iyileştirilebilir, daha yüksek katma değerli ürünler nasıl yaratılabilir gibi konular üzerinde çalışılmalı ki, rakipleriniz bir gün sizin yerinizi almasın.
Bu çalışma da bir iç giyim şirketinin tek başına yapabileceği bir iş değil... Kumaşı veren tekstilcisinden akreditif kuran bankaya kadar, iç giyim kümesine dahil olan bütün tarafları ilgilendiren bir konu.
-Bir anlamda güçlerin birleştirilmesi gerekiyor...
-Tamamıyla doğru. Kümeyi oluşturan şirketlerin elele verip, her birinin ne yapabileceğini ortaya koyması ve kümenin belli hedefler doğrultusunda ortak hareket etmesi gerekiyor.
- Tasarımcılığın önünde bir engeldir:
Cemil İpekçi: “Türkiye fasonculuktan kurtulmalı”
Türkiye’de tekstil ve konfeksiyon sanayiinin tasarıma, moda ve markaya önem vermemesini eleştiren İpekçi, sektörün içinde bulunduğu krizi de buna bağlıyor. “Gelişirken tasarıma hiç önem vermediler, kendilerini fason atölyesi haline getirdiler. Pahalı bir fason atölyesi haline gelince de insanlar onları istemez oldular” diyen İpekçi, firmaların krizden tek kurtuluşunun moda ve marka olduğunu savundu. Firmaların kopya ürünlere milyarlar ödeyip aldığını ve taklit ettiklerini ifade eden İpekçi, tasarımcılara ise bir lirayı fazla gördüklerini vurguladı. İpekçi sözlerine şöyle devam etti: “Şimdi çok acı bir bedel ödüyorlar. Herhalde tasarımın gücünü kavramak için daha büyük bedeller ödemeleri gerekiyor. Fabrikalar boşu boşuna kapanmaz. Kar marjlarını çok yüksek tutuyorlar. Marka yaratmıyorlar, tasarımcılara destek olmuyorlar. Şimdi onlar için daha büyük bir tehlike belirdi. Artık onların sahip çıkmadığı tasarımcılara yabancılar sahip çıkmaya başladılar. Yabancılar tasarımcılara Türkiye’de kendileri için çalışmaları yönünde teklifler götürüyorlar. Yakın zamanda da bir çok tasarımcıyı kendi bünyelerine çekecekler. Ama hala Türk sanayicisi bunun farkında değil.”
Tekstil ve moda tasarımcısı Ayşen Erdem’e göre:
“Eğitimsiz insanlar sektörde çoğunlukta olduğundan hep Avrupa’nın gerisinde kalıyoruz. Daha ileri düşünceli, daha uygar ve geleceği gören insanlar bu işi devraldıkları zaman sektör olarak çok büyük gelişmeler yaşayacağız. Avrupa’yla başa baş gidebilecek boyutta iken sadece onların fasoncusu olmamalıyız. Türkiye fasonculuğu mutlaka aşmalı. Fasonculukla bir yere varılamayacağı gerçeği kabul edilmeli. Uzakdoğu’nun ucuz işgücü bizi rahatlıkla geçebilir. Zaten, eğitim düzeyi yüksek tekstilciler bu gerçeği görerek tasarıma önem vermeye başladı. Piyasanın şartları böyle olduğu için fasonculukla işe başlayanlar kendi markalarını yaratmaya yöneliyorlar. Ama çoğunluk hala tasarımcıya para vermeyi gereksiz görmekte...”
“Taklitçilik ve Fasonculukla Hiçbir Yere Varılmaz”
Murat Aytulun; birçok firma için free-lance çalışmalar yapan ,deriyi tutku derecesinde seven,bu yüzden de diğer dallarda da zaman zaman çalışmalarda bulunmasına rağmen,deriden asla ,vazgeçemeyen genç bir tasarımcı…
Tasarımın deri konfeksiyonda son derece önemli olduğunu ancak dericilerin bunun bilincine ulaşamadıklarını söyleyen Aytulun; ”Konfeksiyon sektöründe tasarımın önemi anlaşılmış durumda .Ne yazık ki dericilerin çoğu bu bilinç noktasına gelebilmiş değil. Eğer, tasarımcıya ve tasarıma önem vermemekte inat ederlerse krizlerden hiç kurtulamazlar. Uluslararası pazarlara ve sektör olarak iyi bir konuma ulaşabilmek için kesinlikle bu zihniyetlerini değiştirmeliler. Birbirlerinin modellerini çalarak,fasonculuk yaparak hiç bir yere varamazlar!”
* * *
1. FASON VE FASON ÜRETİM MODELİ
Günümüzdeki ekonomik gelişmeler gerek ulusal, gerekse uluslararası düzeyde rekabeti ön plana çıkarmıştır. Rekabet, bazı yenilikleri de beraberinde getirmiştir. Bunun sonucunda üretim biçimleri de değişim göstermiş, geçen yüzyılda fason gibi bilinmeyen yeni bazı kavramlar gündeme gelmiştir.
1.1 Fason Üretim
Fason üretimi en geniş anlamıyla iki firma arasındaki bir değişim ilişkisi biçiminde tanımlamak mümkündür.
Öncelikle Avrupa olmak üzere tüm dünyada 1960’lı yıllarda başlayan işçi eylemleri ve 1970’lerdeki petrol krizi çoğu ülkede önemli ekonomik sıkıntılar yaratmıştı. İşgücü piyasası da bundan payını almış,işçiler sık sık greve gitmişlerdi. Grevlerde geçen süre, üretimin sürekliliği önündeki en büyük engeldi. Bunun etkisi büyük üretim yapan firmalar üzerinde daha da fazlaydı.
Fason üretim bu gelişmeler üzerine ortaya çıktı. Kriz süresince zarara uğrayan büyük firmalar, özellikle tekstilciler, güvendikleri işçilerine biraz makine ya da sermaye vererek onların küçük atölyeler açmalarını sağladılar. Böylece hem maliyeti düşürmüş oldular , hem üretimde sürekliliği sağladılar. Maliyet düşmesinin nedeni atölye sahibi işçinin, üretimi çoğunlukla kendi ailesiyle birlikte gerçekleştirip, ayrıca bir işçilik ücreti ödememesinden kaynaklanıyordu. Fason üretim günümüzde de aynı biçimde işlemektedir.
Fason üretim; ”biri diğerine göre ekonomik üstünlüğe sahip iki firma arsındaki ilişki sonucu, küçük firmanın büyük firma için anlaştıkları türde , miktarda ve kalitede sürekli olacak şekilde üretim yapması ve bu üretimi anlaştıkları tarihte teslim etmesidir”şeklinde tanımlanabilir.
1.2 Kapsamı ve Önemi
Tekstil ve konfeksiyon sektöründe ülkemizde ağırlıklı üretim biçimi olan fason üretim, genellikle küçük ölçekli firmalar tarafından gerçekleştirilmektedir. Türkiye’de olduğu gibi dünyanın çoğu ülkesinde üretim, istihdam, toplam işyeri sayısı, yaratılan katma değer gibi ekonominin başlıca göstergeleri içinde küçük ve orta boy işletmelerin ağırlıklı paya sahip olması, fason üretimin de ne derece önemli olduğunu göstermektedir. Bir yandan fason üretimin, öte yandan ise küçük işletmelerin önemi gün geçtikçe daha çok artmaktadır. Buna paralel olarak toplam işletmeler içindeki sayıları artmakta, istihdam içindeki payları da yükselmektedir. Böylece özelde fason, genelde küçük işletmeler hem büyümeyi sağlamakta hem de istihdam yaratmaktadırlar.
Fason üretiminde önce iki firmanın anlaşması gerekmektedir. Bu da,aralarında sürekli ilişki olacağı anlamına gelmektedir. Yani iki firma arasındaki ilişki bir kalıcılık kazanmış olur. Bunun nedeni siparişlerin daha sonra yenilenmesinden kaynaklanmaktadır. Bu olmadığında, yani sürekliliği belli olmayan, yalnızca bir kerelik siparişi, fason olarak tanımlamak doğru olmaz. Fason çalışan bir firma, sözleşmede belirtilen türde, ,miktarda ve kalitede üretim yapmak durumundadır. Ayrıca sözleşmede,üzerinde anlaşılan bir teslim tarihi de söz konusu olabilir. Buna karşılık, “fason veren firma” sözleşmede kararlaştırılan miktarlarda ve zamanlarda ödeme yapmak durumundadır.
Fason üretimde, ana firma ile fason üretim yapan uydu firmalar arasındaki teknolojik düzey ve emek verimliliği açısından çok büyük farklar olmaması gerekmektedir. Yoksa, gelişmiş teknoloji kullanan bir firmanın, geri ve emek yoğun teknoloji ile çalışan bir başka firma ile kuracağı fason ilişkisinden karlı çıkması beklenemez.
Çünkü ileri teknolojiye sahip olan firma, ek yatırıma gitmemek ve fazla işçi tutmamak amacıyla,kendi ihtiyacı olan bir malı dışarıda fason olarak ürettirmektedir. Geri teknoloji ile çalışan küçük firmalara bu işi yaptırmaya yöneldiğinde, aynı anda kendi üretim kapasitesini besleyebilecek çok sayıda firmaya fason iş verir. Günümüzde fason üretim ilişkisi tüm dünyada ve Türkiye’de bu biçimde yürümektedir.
Fason üretimin ortaya çıkışı son yıllardaki yeni üretim biçimlerinden esnek uzmanlaşma modeline dayanmaktadır. 1960 ve 70’li yılların bir dönemini yoğun işçi hareketleriyle geçiren İtalya’da, işverenler işçilerle uğraşmak yerine üretim aşamalarını taşeronlara vermektedirler. Aynı mekanı paylaşan küçük üretim birimleri, ana sanayiye fason üretim yaparak, İtalya’ya özgü bir esneklik modeli oluşturmaktadır.
Bu modele örnek, ünlü Benetton firmasıdır. Benetton, Türkiye dahil çeşitli ülkelerde ve İtalya’da binlerce küçük atölyeye fason üretim yaptırmaktadır. Fakat bugün bu sistemi çalıştırmak,ancak büyük bir bilgisayar ağıyla mümkündür. Örneğin satış yapılır yapılmaz, merkeze bütün bilgiler; örneğin hangi kazağın, hangi bedeninin, hangi renginin satıldığı bildirilir. Tüketicinin tercihleri ve satış merkezindeki stok durumu anında tespit edilip, derhal üretime geçilir.
Bir esnek üretim modeli olarak, fason üretimin yaygın olarak kullanılan “esnek üretim”den temel farkı, esnek üretimin büyük işletmeler içindeki bir organizasyon biçimi iken fason üretimin küçük atölye üretimine dayanmasından kaynaklanmaktadır. İkinci önemli fark ise teknolojinin bu iki sistemdeki yeridir.
Fason üretimde, ileri teknoloji ayırt edici bir rol oynamaz. Fason üretimin mutlaka emek-yoğun ya da teknoloji-yoğun bir üretim modeli olması zaten gerekmemektedir. Sektörlerde bazı üretim aşamaları sermaye/teknoloji-yoğun, bazı aşamalar ise emek-yoğun olabilir. Örneğin hazır giyimin tasarım ve biçki aşamaları teknoloji-yoğun iken; dikim, emek-yoğun bir biçimde gerçekleşmektedir.
* * *
II. BÖLÜM
2. TÜRKİYE’DE TEKSTİL VE HAZIR GİYİMDE FASON ÜRETİM
Türkiye’de fason üretimin boyutları üzerinde konuşmak için veri bulunması gerekir. Ancak bu konu üzerinde araştırma yapılmadığından fason üretimin, fason mal üreten ve ürettiren firma açısından boyutları kesin olarak bilinmemektedir. Yine de fikir verecek bazı saptamalarda bulunacak olursak; tekstil ve hazır giyim sektöründe bugün fason üretim yaptırmayan firmanın olmadığı söylenebilir. Halen fason üretim yaptırıyor olmasa da, bütün tekstil ve hazır giyim firmaları, zaman zaman fason üretim yoluna başvurmaktadır.
Konfeksiyon şirketlerinin ihracat başarısında, dünya markalarına üretim yapmasının rolü büyüktü. Onlar dünyaya ürettiler, yurt içinde ise kendileri başka şirketlerle çalıştılar. Ortaya çıkan bu “fason zinciri”, büyümenin motoru oldu. Ardından beyaz eşya, elektronik, otomotiv ve diğerleri geldi. Tanımı ve işleyişi farklı olsa bile, sistem aynıydı. DİE’nin araştırmaları da ekonominin lokomotifi olan bu uygulamanın, son yıllarda arttığını ortaya koyuyor. Dünyadaki trendler de gelişmeyi destekliyor.
DİE’nin bu konuyla ilgili yaptığı değerlendirmede veriler iki kategoriye dayanıyor: Birinci kategoride “Bir anlaşma gereğince yaptırılan imalat ”var. İkinci kategori ise ”Başka şirketin malzemesiyle onlar için yapılan imalat” yer alıyor. 1996 yılında yaptığı bu değerlendirme, Türkiye’de fason üretimin boyutunu yaklaşık 3 milyon dolar olarak ortaya koyuyor.
Fason üretim yapan atölyeler açısından bakıldığında ise, salt fason üretim yapmak için kurulmuş atölye miktarını saptamak yukarıda değinildiği gibi mümkün değildir. Ancak tekstil ve hazır giyim ihracatının patlama yaptığı 1990’ların başında, küçük atölye sayısının da %20’lere varan bir artış gösterdiği göz önüne alınırsa, fason üretime bağlı olarak küçük işyerlerinin arttığı söylenebilir.
Yapılan anketlerde, küçük işletmelerin ortalama %40’nın, aynı zamanda fason üretim de yaptığı ortaya çıkmaktadır. Bu oran tekstil ve hazır giyim sektöründe %50 ile en yüksek noktaya ulaşmaktadır. Bu gerçekten şu sonuca ulaşabiliriz: tekstil ve hazır giyimde faaliyet gösteren her küçük işletme kazancının yarısını fason üretimden sağlamaktadır.
Ekonomik bunalım ve sermaye yetersizliği nedeniyle son zamanlara kadar makine parklarını yenileyemediği gibi, yeni teknolojiye de yatırım yapmayan tekstil ve hazır giyim sektörlerinin, bugüne kadar maliyet düşürücü unsur olarak ucuz işgücünü kullandığı ortadadır. Fason üretim modelinde kadın,çocuk, yabancı işgücü kullanılarak bu maliyeti düşürülmeye çalışılır. Ancak bu konuda da sınıra yaklaşılmış bulunmaktadır. Artık fason üretimin de sektöre daha ucuz işgücü sağlaması mümkün görünmediğinden, bu noktada sektörün teknolojiye yatırımını arttırması gerekmektedir.
Türkiye’de dışarıya yapılan üretim giderek yaygınlaşıyor. Birçok firma büyümek için bu sistemi kullanıyor.
Tekstilde hazır giyimde ise sektörde faaliyet gösteren ihracatçı firmaların %70-80’i bu sistemi kullanıyor.
2.1 Fason Üretimin Boyutları
Fason üretimin boyutları konusunda, daha önce değinildiği gibi ne Türkiye’de ne de dünyada kesin rakamlar bulunmamaktadır. Ancak, yaklaşık olarak konuşmak mümkündür. Ayrıca makine sektöründe düne kadar yan sanayi olarak adlandıran küçük işletmelerin, artık esnek üretim felsefesi çerçevesinde fason üretime geçtiği görülmektedir. Fason üretimin, daha çok gelişmekte olan ülkelerde arttığı gözlenmektedir
Örneğin ABD, Almanya,Fransa, Japonya gibi ülkelerde esnek üretim büyük işlet-melerin bünyesinde gerçekleştirilmektedir. Böylesi gelişmiş ülkelerde üretim kitlesel boyutlarda yapılmakta ve pazar sorunu yaşanmamaktadır. Ayrıca, seri üretim hayli gelişmiştir. Fason üretim ise görece düşük olmakla birlikte, önemli bir yer tutmaktadır. Ancak bu ülkelerde küçük işletmeye dönüş yönünde bir eğilim, görülmekte kitlesel üretimi sağlayacak yalın üretime doğru bir dönüşüm söz konusu olmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerde ise, işgücü ucuz ve fazla olduğundan fason üretimin daha uzun bir süre maliyet düşürücü unsur olmaya devam edeceği söylenebilir. Doğaldır ki, fason üretim atölyeleri, maliyet etkisinin yanında esnek üretimin de önemli bir ayağını oluşturmaktadır.
Dünya Bankası ve Birleşmiş Milletlerin ekonomik birimleri, özellikle azgelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde son 10 yıldır küçük işletmelere ve buna bağlı olarak fason üretime dayalı bir kalkınmayı teşvik etmekte, bunun için büyük bütçeler ayırmaktadır .Yine genel olarak ABD ve Avrupa’da, dışardan satın alınan veya fason olarak ürettiren parça oranı %50’ye ulaşmamakla birlikte Japonya’da bu oranın %75’lerde olduğu tahmin edilmektedir.
Bugün dünyada görülen globalizm, tek tip seri mamul üretiminden kaçış ve butik tipi imalata yöneliş gibi eğilimler gelecekte, fason üretimin daha da artacağını göstermektedir. Ancak gelecekte kitlesel üretim de göz önüne alındığında, özellikle hazır giyimde fason üretim yapan görece daha büyük ölçekli üretim yapacağı söylenebilir .
2.2 Türkiye’de Fason Üretim
Türkiye’de “fason” üretimine öncülüğü tekstil ve konfeksiyon sektörü yaptı. Bunun ilk temelleri de 1980’lerde başlanan, dışa açılma süreciyle atıldı. İşte o dönemde arayış içinde olan Türk şirketleri, aralarında dünyanın dev markalarını da üreten şirketlerle “fason” üretim anlaşmasına gittiler. Zaten sektörün ivme kazanması da bu anlaşmalardan sonra gerçekleşti. Türk tekstil ve konfeksiyon sektörünün ihracatı da bu yıllarda hızla büyüme sürecine girdi.
Türkiye’de küçük konfeksiyon atölyelerinin, ihraç edilen konfeksiyon ürünlerinin yaklaşık %78’ini ürettiği, küçük konfeksiyon atölyelerinin sayısının 7 bine ulaştığı, tekstil ve hazır giyim fason üretiminde çalışan işçi sayısının ise 230 bin olduğu tahmin edilmektedir. Ayrıca tekstil ve hazır giyim sektöründe, toplam üretimin yarı yarıya bölümünü sipariş ve fason üretimin oluşturduğu tahmin edilmektedir. Diğer yarısı ise sürekli üretimdir.
Özellikle hazır giyim sektöründe, fason üretim düzeyinde Türkiye’de de “esnek uzmanlaşma” bulunduğu ve üreticilerin özellikle kriz dönemlerinde, bunun oldukça yararını gördükleri söylenebilir. Bu da, Türkiye’de mal farklılaşması ve uzmanlığın bulunduğunu göstermektedir .Küçük üreticiler varlıklarını bu biçimde de sürdürmektedirler.
Ayrıca, Körfez Krizi kendi imalatını yapan birçok büyük firmayı, fason üretim yoluna yöneltmiştir. Bir başka deyişle, dağınık ve kendiliğinden gelişen Türkiye’deki fason üretim sistemi, 1989 Körfez Krizi’nden sonra belli bir düzene oturmaya başlamıştır. Yani bu tarih tekstil ve hazır giyim açısından bir dönüm noktası olmuştur.
Türkiye 1980’li yılların başlarından itibaren ihracata dayalı bir sanayileşme stratejisi izlemeye başlamıştır. Körfez Krizi, özellikle ihracat ağırlıklı çalışan sektörleri ve firmaları olumsuz biçimde etkilemiş, bir kısım işletme kapanmak zorunda kalmıştır. Normal koşullarda, işletmeler dış pazarda iç pazara göre daha büyük talep dalgalanmalarıyla karşı karşıya bulunmaktadırlar. Burada fason üretimin önemi ortaya çıkmaktadır. Esnek uzmanlığa dayanan bir üretim biçimi olan fason üretim, büyük hacimlerde standart ürünlerden çok, küçük hacimlerde çeşitli mallar üreten bir model olduğu için gerekli görülmektedir.
Gümrük Birliğine girdiğimiz bu dönemde, uluslararası alanda rekabet edebilmek için işgücü maliyetinin olabildiğince düşürülmesi gerekir. Bu durumda firmalar, yeni üretim biçimlerine ağırlıklı olarak yönelip, ücretleri daha da aşağı çekmeye ve böylece en azından daha ucuz maliyetle daha fazla rekabet gücü yakalamaya çalışmaktadırlar. Bu da işletmeleri doğal olarak, içinde böyle bir potansiyeli barındıran fason üretim modeline yöneltmektedir. (Bundan başka büyük işletmelerin talepteki dalgalanmalara karşı durabilmeleri için, eğer tüm dünya pazarı için büyük hacimli üretim yapıyorlarsa önlerinde iki yol bulunmaktadır. İlk olarak firmalar gelişmiş teknoloji kullanarak üretime gitme yolunu seçebilirler. Ya da esnek uzmanlaşmaya gidebilirler. Bu, küçük üretim yerlerinde mal çeşitlemesini sağlayarak fason üretime yönelmeleri şeklinde gerçekleşebilir. İşletmeler böylece verimliliklerini arttırıp,maliyetleri düşürdükleri gibi, riski de azaltmaktadırlar. Her iki yöntem de işletmelere bu avantajları sağlamaktadır. )
Fason sistemi tekstil ve konfeksiyonda farklı işliyor. Markalar önce kendi dizaynır ve stilistlerine ürünün numunesini hazırlatıyorlar. Ardından bunları istenen kalitede ve maliyette üretebilecek tesis arayışı başlıyor.
Seçilen tesise bazen yalnızca dizayn verilip, ürün isteniyor. Bazı şirketler ise farklı bir yöntem izliyor. Onlar ürünün, kendi malzeme ve aksesuarlarıyla hazırlanmasını istiyor. Ancak kaliteyi yükseltmek için, marka ve üretici şirketin ortak bir organizasyon halinde üretim yaptıkları da oluyor.
İşte bu sistem Türkiye’de çok yaygın bir şekilde kullanılıyor. Yabancı markadan siparişini alan şirketi yaratıcılık kısmı hariç, bütün üretim süreçlerini kendi tesislerinde yapıyor. Ancak kapasitesinin yetersiz kaldığı bölümlerde, üretim süreçlerinin belirli bir kısmını üçüncü şirketlere de aktarabiliyor
Daha önceden de belirttiğimiz gibi Türkiye’de tekstil ve konfeksiyonun ve Türk konfeksiyon sanayinin neredeyse tamamı fason üretim yapan işletmelerden oluşmaktadır. Ancak son yıllarda bazı büyük işletmeler yeni yeni kendi koleksiyonlarını hazırlayıp pazarlayarak dışa bağımlı üretim kıskacından kurtulmaya başlamışlardır ki sektörün geleceği de buradadır. Yurtiçi pazara hitab eden firmalara ise bu durum daha farklıdır. Bu firmalar gerek kendi tasarımlarıyla (büyük işletmeler) gerekse kopya ve çalıntı tasarımlarla (küçük ve orta ölçekli işletmeler) üretim yapıp pazar bulma yarışındadırlar.
Yurtdışı bağlantılı çalışan ihracatçı firmalara gerek sadece dikim gerekse kesim + dikim + ambalaj işlemlerini kapsayacak şekilde fason konfeksiyon üretimi yapanlar genelde küçük ve orta ölçekli konfeksiyon işletmeleridir. Bu işletmeler kendi üretimlerini yapmayıp büyük işletmelerin siparişlerini kendi tesislerinde işleyerek (kesim-dikim-ambalaj) konfeksiyon ürünü haline getiren işletmeleredir.
.2.1 Araştırmanın Kapsamı:
İzmir bölgesinde faaliyet gösteren fason atölyelerinin incelenmesi sonucunda bu işletmelerin tamamıyla küçük ve orta ölçekli sanayi işletmeleri olduğu görülmüştür.
Küçük ve orta ölçekli işletme tanımında ise gerek ulusal gerekse uluslararası platformda üzerinde görüş birliğine varılmış bir ölçüt bulunamamıştır.
Bu nedenle İzmir bölgesinin incelendiği bu araştırmada Ege Bölgesi Sanayi Odası (EBSO) ve E.Ü. Tekstil ve Konfeksiyon Araştırma ve Uygulama merkezinin tanımlamaları göz önüne alınmıştır
2.2.2 İşletmelerin Kuruluş Yıllarına Göre İncelenmesi:
Kuruluş yıllarına baktığımızda işletmelerin % 15.7’sinin 1986-1990 ve %73.58’inin ise 1990’dan sonra kurulmuş olduğunu görüyoruz. Özellikle 1990’dan sonra büyük bir patlama gözlenmektedir. Bunun başlıca birkaç nedeni vardır.
Türkiye’nin Gümrük Birliğine girmesiyle rekabet şansımızın olduğu en önemli sektör olan Tekstil ve konfeksiyon sektöründen beklentilerin büyüklüğü,uygulanan kredi ve teşvik politikaları yatırımların hızlanmasını sağlamıştır.
Ayrıca İzmir’in son yıllarda çok fazla göç almasıyla ortaya çıkan işgücünün emek yoğun bir sektör olan konfeksiyon sektöründeki işçilik maliyetlerinin düşmesine sebep olması teşvik edici bir unsur olmuştur. Ancak bu avantaj yaşam koşullarının ağırlaşması nedeniyle gün geçtikçe azalmaktadır.
Bunun yanında 1990’dan sonra küçük işletme sayısında görülen büyük artışın sebeplerinden biriside 1989’dan sonra Bulgaristan’dan göç eden soydaşlarımıza T.C. ve B.M.’nin işbirliği ile karşılıksız konfeksiyon makineleri verilmiş olması ve bunların ortak girişimcilikle küçük atölyelere dönüştürülmüş olmasıdır.
2.2.3 İşletmelerin Faaliyet Alanlarının Büyüklüğüne Göre Değerlendirilmesi:
Araştırmaya alınan işletmelerin faaliyet alanları incelendiğinde büyük çoğunluğunun gerek işletme verimliliği, gerekse ergonomik kullanım alanı açısından kısıtlı olanaklarda çalıştıkları gözlenmiştir. Bunun nedenleri ise altyapı eksikliği,plansız yapılaşma,bina ve kira maliyetlerinin yüksekliği olarak tespit edilmiştir.
2.2.4 İşletmelerin Aylık Üretim Kapasitelerinin Büyüklüğüne Göre Dağılımı:
Üretim kapasitelerinin adet olarak büyüklüğü işletmenin verimliliği ve kapasite kullanımı hakkında çok da doğru bir fikir vermemektedir .Bunun nedeni ise üretilen ürünün niteliğinin çok değişken olmasıdır. Ancak yine de bir fikir verebilmesi açısından incelemeye alınmıştır.
2.2.5 Araştırma Kapsamındaki Fason Konfeksiyon İşletmelerinin Karşılaştıkları Sorunlar :
E.Ü. Tekstil ve Konfeksiyon Araştırma ve Uygulama Merkezinin bir araştırmasına göre küçük ve orta ölçekli konfeksiyon işletmelerinin karşılaştıkları en önemli sorunlar tablo 5’te verilmiştir. En önemli sorun olarak %51.9 ile kalifiye eleman yetersizliği gösterilmiştir. Bunun %44.7 ile ekonomik,%41.8 ile politik iktidarsızlık ve %28.9 ile de finansman sorununu izlemektedir. Aynı araştırmaya göre işletmelerin %10.17 oranında önemli bir sorun olarak nitelenmiştir
2.2.6 Sonuç:
İzmir bölgesinde faaliyet gösteren fason konfeksiyon işletmelerinin genel olarak incelenmesinde şu sonuçlara varılmıştır.
İşletmelerin en önemli sorunu kalifiye eleman yetersizliğidir. Hemen hemen tamamının finansal sorunu vardır. Fason atölyelerinin yöneticisi, çoğu zaman ustası atölyenin sahibidir. Bu kişilerde genellikle orta öğretim seviyesinde ve sektörün içinden yetişmiş ve hayatını daha iyi şartlarda devam ettirebilmek için girişimde bulunmuş insanlardır .
İşletme yönetimlerinde, yatırım programlarının ve hedeflerinin belirlenmesinde, uzun vadeli strateji ve büyüme programı tespitinde önemli bir yetersizlik vardır.
Araştırma kapsamındaki işletmelerde yeni teknoloji kullanımı alt seviyelerdedir. Daha çok geri teknoloji ve eleman ustalığını ve çabukluğunu gerektiren makine, teçhizat ve aparatlar kullanılmaktadır.
Bunun başlıca nedeni finansal güçlük olduğu gibi (yeni teknoloji ile üretilen makine ve ekipmanların fiyatı diğerlerinden çok çok yüksektir.) işletme sahiplerinin teknoloji kullanımı hakkında gerekli ve yeterli bilgiye sahip olmamaları da çok önemli bir faktör olarak göze çarpmaktadır.
Ayrıca işletme sahiplerinin çoğu mevcut şartlarda hayatlarını devam ettirmek düşüncesinde oldukları için yatırım kararı almak ve uygulamak konusunda pek istekli değildirler.
Ancak teknolojik yatırımların getirisi düşünülerek gerek devlet politikası ile gerekse mesleki örgütlemelerin teşvikiyle işletmeler yönlendirilirse çok olumlu gelişmeler olacağı düşünülmektedir.
Ekonomik olan her şeyde bir modernizasyon söz konusu olmalıdır. İşletmelerin kendi iç modernizasyonları yönetim, bina ve makineleşme konularındadır. Bu konuları temel olarak göremeyen işletmeler üretim birim fiyatlarının yükselmesine, Pazar paylarının düşmesine engel olamayacaklardır. Bunu engellemek için ise en genel olarak:
a)Modernizasyona
b)Otomasyona
c)Rasyonalizasyona
d)Verimliliğe
ihtiyaç vardır.
Makineler açısından önemli olan ise;
a)Verimliliği
b)Fiyat uygunluğu
c)Kullanım kolaylığı
d)Yedek parça temin kolaylığı ’dır
Tekstil sektörünün emek-yoğun bölümü olan konfeksiyon bölümü dezavantajlı sayılabilir. Ancak işletmelerin bu durumda bile daha fazla verim, kalite ve ekonomiklik için hangi alanda işletmeyi modernize edeceklerini bilmeleri gerekir.
İşletmeler ancak bu karaları alıp uygulamaya geçirmeleri halinde bir adım öne çıkacak ve gelişerek hayatlarını devam ettirebileceklerdir.
2.3 Fason Üretimde Türkiye’nin Dünyadaki Konumu
Türkiye , 28 milyon marklık kayba uğradı…
Fason üretimde ilk 20 ülke arasında yer alan Makedonya , en büyük artışı gösterirken Çin en büyük düşüşü yaşadı , Türkiye ise toplam fason üretiminde 7.1 gerileme gösterdi…
Türkiye , sırasını Slovakya ’ya kaptırdı…
Polonya geçen yıl içerisinde hazır giyim ve tekstil fason üretiminde gerçekleştirdiği %7.7’lik ve %21.1’lik artışlarla toplam fason üretiminde %10.1’lik artış sağladı. Bu başarısıyla sıralamada birinci durumda olan Polonya yaklaşık 2.3 milyar marklık üretim gerçekleştirdi. Romanya 2. , Çek Cumhuriyeti 3. sırada yer alırken Akdeniz ülkelerinden biri olan Tunus ise 4. sırada yer aldı. Fason üretiminde 1998 yılında %7.1’lik düşüş yaşayan ve bu yüzden yaklaşık 28 milyon marklık ihracat kaybı olan Türkiye , 1997 yılında 9. sırada iken , 1998 yılında sırasını Slovakya’ya kaptırdı ve 10.sıraya geriledi.
2.4 Fason Üretimde Teknoloji, Organizasyon ve Kalite
Tekstil ve konfeksiyon sektörü, yapısı gereği talep dalgalanmalarının önceden öngörülemeyecek kadar fazla olduğu bir sektördür. Büyük işletmeler, dış ülkelerden bir sipariş geldiğinde ve buna hazırlıksız yakalandıklarında, siparişi nasıl yetiştireceklerini düşünürler. Ertesi dönem siparişler kesildiğinde, İşletmenin işçilik ücretini ödemekte bile zorlanırlar.
Küçük işletmeler için bu durum fazla söz konusu değildir. Bu işletmeler, bir yandan büyük işletmelerin gönderdiği işleri yaparken, öte yandan kendi küçük imalatlarını yaparlar. Bu sayede kapasite kullanım oranlarını arttırabilirler. Sektörün yapısı gereği bütün üreticiler kendilerini talebe göre esnetmek durumuyla karşı karşıyadır. Bu esnekliği sağlayabilmek için hem kendi üretimlerinden, hem de dışardan, yani fason üretimden yararlanmak zorundadırlar. Talep piyasasının esnek olmasının, işgücü maliyetinden daha önemli görülmesi, fason üretimin yaygınlaşmasını sağlamıştır. Aşırı talep dalgalanmalarının firmaları kârlı olmayan yatırımlara yöneltmesinden kaynaklanan bu durumun önlenmesi için, bazı firmalar talepteki dalgalanma fazla olduğunda da fason üretim yoluna başvurmaktadırlar.
Örneğin bazı büyük firmalar kendi içlerinde kurdukları bölümleri talep esnekliklerine göre kapatmak zorunda kalabilmektedirler. Çünkü talebin çok düştüğü durumlarda işletmeler için birkaç çözüm yolu belirmektedir. Ya işçi çıkarımı ya da atıl kapasiteyle çalışma riskini göze almak zorunda kalmakta, ancak duruma göre departmanlarını bile kapatabilmektedirler. Bu da işletmelerde organizasyonun önemini ortaya koymaktadır.
Kendi departmanlarını dağıtan çoğu büyük şirket günümüzde sadece organizasyona yönelmektedir. Bunu yaparken bilgisayarlaşma çok önem taşımaktadır. Bu yolla fason üretilen malın kalitesi kontrol edilmektedir. Fason üretimde, üretimin kendisi kadar önemli bir nokta olan organizasyon aşamasında, büyük firmalar onlarca atölye ile işbirliği içinde çalışmaktadırlar. Ülkemizde tekstil ve hazır giyim firmalarının 100-150 fason üretim atölyesi ile çalıştıkları görülmektedir.
Bilgisayar, sözü edilen organizasyonun gerçekleştirilmesi için gereklidir. Firmaların her an çıktı alması gerekmekte, yani sürekli işleyen bir programlamanın varlığı söz konusu olmaktadır. Bilgisayarlarla, hangi atölyede kaç tane siparişin olduğu, gelen ve kalite kontrolden geçen sipariş sayısının hemen bilinmesi gerekir. Ayrıca bu siparişlerin kaç tanesinin reddedildiği, kaç tanesinin bu atölyelere gitmek üzere bekletildiği ve gidiş tarihi gibi bilgilerin elde edilmesi işletmelerde organizasyonun devamlılığının sağlanması bakımından önemlidir.
Bilgisayarda yer alan bu bilgiler fason üretimin gerçekleşmesini mümkün kılmaktadır. Aksi taktirde günümüzde fason üretimi gerçekleştirmek zordur. Büyük hacimli üretim söz konusu olduğundan, ayrıca atölyeler arasında da ilişki gerektiğinden, fason üretimin oldukça karışık bir süreç olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu yüzden bilgisayar, önemli bir rol oynamaktadır. Ayrıca büyük sipariş geldikçe daha fazla atölyeyle çalışmak ve kaliteye daha fazla önem vermek zorunlu olmaktadır.
Bu aşamada kullanılan teknoloji ve kalite konusundan bahsetmek gerekir. Büyük firmalar gelişen teknolojiyi kullanmak konusunda doğaldır ki, oldukça avantajlı durumdadırlar. Zaten çoğu ileri teknolojiyi kullanmaktadırlar. Hazır giyim sektöründe üretim aşamalarına baktığımızda, ilk başlarda teknolojinin yoğun olduğu gözlenmektedir.
Dizayn, biçtikten sonra parçaların bir araya getirilmesi ve dikimde, emek-yoğun bir üretim olduğu söylenebilir. Teknoloji ağırlığı bulunmamaktadır. Etek kıvırmaları, düğme gibi aşamalar için dikiş makineleri gerekmektedir. Yalnızca kaliteyi artırmak için özel makineler alınmaktadır. Hazır giyim şirketleri mali desteklerle atölyelere bunu kazandırmaktadır. Siparişi alan büyük firma olduğundan, kaliteyi çok sıkı kontrol altında tutmak da onun yararınadır. O yüzden de birtakım mali desteklerle o kalite düzeyini yakalamaya çalışmaktadırlar.
Günümüzde müşteri, artık kalite ile birlikte isim ve marka da satın almaktadır. Küçük işletmeler ancak fason üretim yoluna giderek varlıklarını devam ettirmektedirler. İstenen kaliteyi tutturdukları sürece, Türkiye’deki fason üretim atölyeleri, uluslararası markaları üretebilmektedir. Kalite kadar, iş düzeni ve teslimat programlarına da uyulduğu sürece bunun devam etmesi olası görünmektedir.
Fason takibini iyi yapan firmalar, maliyetlerin düşmesinden dolayı bu durumdan maksimum fayda sağlamaktadırlar. Ancak, üretimi her aşamada kontrol altında tutmak zorundadırlar. Bu olmadığında, kalitenin istenen standartlarda olmaması ve teslim tarihlerinde yaşanacak problemler kaçınılmaz olacaktır.
2.5 Fason Üretimin Olumlu Yönleri
- Tekstil ve hazır giyim sektörü yoğun bir şekilde emek kullanımını gerektirmektedir. İstihdam bakımından ülke önemli bir yere sahiptir. Son yıllarda hızla gelişen teknolojiler, özellikle iplik ve dokuma alt sektörlerinde doğrudan istihdamı azaltmakta ise de, bu sektörlerdeki dolaylı ve doğrudan etkileri nedeniyle istihdamın artmasında önemli rol oynamaktadırlar.
İşgücü maliyeti diğer işletmelere oranla çok daha düşüktür. Tekstil ve hazır giyimde kadın ve çocuk işçi kullanılabilmesi, ayrıca toplam çalışanlar içinde vasıflı işçi oranının az olması, maliyetin düşük tutulmasının en önemli unsurlarıdır. Büyük işletmelerde işçiler genellikle sendikalı ve sözleşmeli çalışmaktadırlar. Fason işletmede ise işverenin sigorta pirimi, gelir vergisi, izin ücreti, kreş, yemek gibi ödemelerden kaçınılmakta, bu nedenle maliyet düşmektedir. Dolayısıyla tekstil ve hazır giyim gibi emeğin yoğun olduğu sektörlerde üretimde birim maliyet de düşük olmaktadır.
Ülkemizde özellikle tekstil ve konfeksiyon sektöründeki fason üretim, ekonominin itici gücü olduğundan, genel ekonomi üzerinde olumlu etkilerde bulunmaktadır. Türkiye’nin çoğu yerinde bulunan fason üretim atölyeleri, bölgeler arası ekonomik ve sosyal dengesizliğin giderilmesinde de önemli rol oynamaktadırlar.
Fason üretimde çalışanlar, yönetenler ve işveren aynı mekânda yer almaktadırlar. Bu arada çoğu kişi aynı işi yapmakta olduğundan, çalışanlar arasında iletişim kolaylığı söz konusudur. Dolayısıyla üretim ve verimlilikte önemli bir etken olan motivasyon daha kolay artırılabilir. Ayrıca kararlar çoğunlukla çalışanlarla birlikte verilir. Böylece işletmenin yönetimi kısmen ortaklaşa gerçekleştirildiğinden başarı şansı da artmaktadır.
Yukarıda sözü edilen, büyük işletmelerde çalışanların sendikalı ve sözleşmeli çalışmalarının yanı sıra, fason üretim yapan işletmelerde çalışanlar grev yapamaz. Olsa bile böyle bir olay uzun süreli ve sürekli değildir.
Fason üretimde, genellikle üretimin belli yönleri üzerinde yoğunlaşıldığı için uzmanlaşmaya daha açık bir yapı vardır. Bu uzmanlaşma, fason üretim yapan birçok atölye bulunduğundan, büyük hacimli üretim yapan işletmelerin talep esnekliklerinden olumsuz biçimde etkilenme olasılıklarının da azalmasına yardımcı olacaktır. Yine buna paralel olarak fason üretimin tüketicinin taleplerine kolaylıkla yanıt verebilme avantajını da göz ardı etmemek gerekir.
Fason üretim atölyelerinin gerek bölgesel, gerekse yurt çapında çok olması, bu üretimin istihdam artırıcı özelliğine bağlı olarak, gelir dağılımını dengeleyici özelliğini de göstermektedir.
Bu işletmeleri, büyük işletmelerin küçük ve belli alanda üretim yapan mikro kopyası olarak düşünmek gerekir. Teknolojik yenilikleri belli miktarda harcama ile büyük işletmelere oranla kolaylıkla uygulayabilirler. Bu konuda uyum ve hareket kabiliyetleri daha fazladır. Böylece teknik gelişmeleri daha hızlı uygulayarak, büyük işletmelerin söz konusu yeniliklerden yararlanmasını kolaylaştırırlar.
Fason üretim elastikiyet sağlar:
Aktif Tekstil Avrupa’da satış ağı kuruyor:
Üretimini fason olarak gerçekleştiren Aktif Tekstil’in sahibi Yakup Yakuppur bu sayede müşterilerine en kısa terminler ve en uygun fiyatlarla hizmet götürebildiğini belirtiyor ve hizmetlerini şöyle açıklıyor:
”Üretimin bizim dışımızda olmasının en önemli avantajı bize sağladığı elastikiyet. Müşteriler daha kısa termin,daha cazip fiyat istekleriyle neredeyse her siparişte imkansızın peşinde koşuyor. Bu durumda, kendi üretiminiz avantaj değil, dezavantaj haline geliyor. Kendi üretiminizdeki en küçücük bir aksaklık bile müşterinize mahcup olmanızı doğurabilir. Üstelik, kendi üretiminin olması firmaya ister istemez bir hantallık katabiliyor. Bir yandan üretimin bitmez tükenmez sorunlarıyla uğraşıp, diğer yandan da pazarlamanızı en iyi şekilde gerçekleştirmeniz çok zor.
Örneğin ben aynı anda 3-4 boyahane ile birden çalışıyorum. Boyahanelerin herhangi birinde sorun çıkarsa,hemen diğer boyahaneye gidip,malımı müşterime mümkün olan en kısa zamanda teslim edebilirim. Ama,eğer kendi boyahanem olsa o sorunu biran önce gidermeye çalışmak veya iyi ya da kötü boyahanenin kapasitesini pazarlamak durumunda kalırım.”
- Fason üretim büyümeyi kolaylaştırır:
Sonbay Triko Tekstil San. Ve Tic. Ltd. Şti. Genel Müdürü Burhan Sonbay:
“Fason üretim sayesinde kapasitemizi arttırıyoruz.”
Ankara Akyurt’ta faaliyet gösteren Sonbay Triko Tekstil San. Ve Tic. Ltd. 1997 yılında kurulup, 1998 yılında gerekli makineleri ithal ederek fason üretime başlamıştır. Genel Müdür Burhan Sonbay, ilk yıl Benetton A:Ş. İçin 30 adet fason üretimi gerçekleştirdiklerini ve bu sayede de kapasitelerini her geçen gün artırdıklarını söyledi.
- Küçük ve orta ölçekli işletmelerin hammadde tedariğini kolaylaştırır.
Küçük ve orta ölçekli konfeksiyon imalatçıları, talep miktarının düşük olması nedeniyle hammadde ve aramalı satıcıları karşısına tek tek çıktıkları için önemli bir pazarlık gücü yaratamadıklarından hammadde tedarik maliyetleri büyük ölçekli işletmelere kıyasla daha yüksek olmaktadır. Hammadde, yardımcı madde fiyatları dünya fiyatları seviyesinden yüksek olduğu durumlarda KOBİ’ler dünya piyasalarını takip ederek, alternatif kaynaklar bulacak organik yapıdan uzaktır. Bu bilgilere ulaşılsa bile çoğunlukla yurt dışından bu malları getirebilecek kredibilite veya teknik bilgiden yoksun bulunmaktadırlar. Bu durum konfeksiyon ihracatçımızın bir kısmının ihracatını fason şekle çevirmesinin nedenlerinden biri olmuştur.
2.6 Fason Üretimin Olumsuz Yönleri
Fason üretim yapan atölyelerde işçilik ücretleri düşüktür. Çoğu işveren asgari ücret verme, sigortasız işçi çalıştırma eğilimindedir. Bu nedenle çalışanların önemli bir kısmı vasıfsızdır. Tüm bunlar, işletmelerde işgücü veriminin düşük olmasına yol açmaktadır.
Yukarıda sayılan nedenlere bağlı olarak ve özellikle düşük ücret politikası sosyal barışı zedeleyici bir etkendir.
Genellikle finansman sorunu görüldüğünden ve üretimlerini belli ölçüde tutabildiklerinden, fazla büyüyememektedirler. Ayrıca ekonomik gelişmelere kolay adapte olabilmekle birlikte, olumsuz gelişmelerden de kolay etkilendiklerinden iflasa kadar sürüklenebilmektedirler.
Fason üretimin ülke ekonomisine en olumsuz etkisi kayıtdışı ekonomiyi körüklemesidir. Özellikle sigortasız işçi çalıştırma eğiliminin yüksek olması ve belge sistemine uymamaları bu sonucu doğurmaktadır.
Fason üretimin en büyük zararı ise şüphesiz markalaşmayı, dünya çapında isim olmayı engellemesidir. Günümüzün rekabet koşulları eskisinden çok daha ağır ve çok daha acımasızdır. Bu da piyasada ayakta kalmayı ve sürekli olmayı zorlaştırmıştır. Bu zorluğu aşmanın en etkili yolu ise firmanın kendine ait bir markası olmasıdır. “Coca-cola içiyor, ceketinizi Beymen’den alıyor, Vakko gömlek giyiyorsunuz. Alış-veriş için Migros yada Akmerkez’e gidiyor, ayakkabı alırken Hotiç’ten vazgeçemiyorsunuz. Şöyle bir durun ve çevrenize bakın! Markasız bir ürünün, fason üretim yapan bir şirketin 21. yüzyılda başarılı olma şansı yok.” Power dergisinin şubat 2000 sayısındaki markayla ilgili bir haberde geçen bu paragraf günümüzdeki marka bağımlılığını en iyi şekilde anlatmaktadır. Ancak ülkemizde işletme sahipleri zoru seçip büyük fedakarlıklar göstererek uzun süren ve sonunda hedefe ulaşmanın hiçbir zaman garanti olmadığı marka yaratma macerasına atılmak yerine marka sahibi dev firmalara fason üretim yapmayı tercih etmektedirler. Kısa vadede ciddi avantajları olan bu seçim, işletmenin dışa bağımlılığını mutlak kıldığı için uzun vadede işletmeye büyük zararlar verebilmektedir.
Yaratım aşamasındaki zorluklar ve fason üretimin çok cazip avantajları bir süre daha markalaşmayı küçük ve orta ölçekli işletmelerin gündeminin dışında bırakacaktır. Ama daha büyük işletmeler için artık bu bir zorunluluktur. Ülkemiz tekstil sektöründe konunun önemi yavaş yavaş anlaşılmaya başlamıştır. 1980 sonrası dönemde uygulanan liberal politikalar sonucunda çeşitli markalar Türkiye’ye gelmiş ve franchasing yoluyla hızlanan bu sürece bağlı olarak halkımız marka olayını tanımıştır. Ardından hızlı kapasite artışı ve ucuz emek gibi faktörler nedeniyle yabancı firmalar ihracat ağırlıklı üretim için Türkiye’ye gelmiştir. Bu firmalara hizmet veren çok sayıdaki yerli firma sayesinde tekstil ve konfeksiyon sektöründe kalite anlayışında önemli gelişmeler yaşanmıştır. Diğer taraftan yabancı firmalar için fason üretim yapan yerli firmalar, bir süre sonra ihraç fiyatıyla ihraç edilen ürünün perakende fiyatı arasındaki farkı görmüş, markanın yarattığı katma değeri daha iyi anlamıştır. Markalaşmanın önemini yaşayarak gören firmalar, yurt dışında yaptıkları satışlar için yabancı stilistlerle çalıştıktan sonra moda ve marka konusunda daha da bilinçlenmişlerdir. Ancak geç kalınmıştır. Bunun da tek sebebi fason üretimdir.
CAT araştırma ekibinin direktörü Asya Rudkovskaya kendisi ile yapılan röportajda tekstille ilgili şunları söylüyor:
-Türkiye’nin gurur kaynağı hazır giyim sektöründen iç giyimi küme olarak belirlemişsiniz. İç giyimi öne çıkaran nedir ve bu alandaki çalışmalarınız ne yönde?
-Şüphesiz hazır giyim bir bütün olarak Türkiye’nin ihracatında çok önemli bir yere sahip. İç giyim iç çamaşırının ise hazır giyim ihracatındaki payı üçte bire yaklaşıyor. Seçimimizin ekonomik temeli buna dayanıyor.
Ayrıca iç giyimin, diğerlerine göre gelişim sürecinin daha başlangıcında olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla başarı şansı olan, yurt dışında başarı şansını yakalayabilecek bir küme.
-Bununla ilgili ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
-Bu doğrultuda çeşitli stratejiler geliştirmeye çalışıyoruz. Örneğin marka geliştirmek söz konusu olabilir mi? Yine bu alt küme için geçerli olan bir olgu, üretimin düşük katma değerli ürünlerde yoğunlaşması... “Daha yüksek katma değerli ürünlere kayıp, daha fazla para kazanılabilir mi, uzun vadede Türkiye’nin marka yaratması mümkün olabilir mi” gibi konular üzerinde duruyoruz.
Türkiye’de hazır giyimciler fason üretim yapan şirketler olarak çalışıyorlar. Başlıca amaçları, yurt dışında mal verebilecekleri büyük bir perakende zinciri veya başka bir kanal bulabilmek. Eğer Mark&Spencer gibi büyük bir isme üretim yapabiliyorlarsa, bunu da büyük bir başarı olarak kabul ediyorlar.
Oysa değer zincirini incelediğimizde, paranın üretimde değil, daha sonraki aşamalarda kazanıldığını görüyoruz. Türkiye’nin dışında, Türkiye’de yapılan bir üründen hayli para kazanan insanlar var. Türkiye’de üretilip, dışarıya 3 dolara satılan bir gecelik, ABD’de Victoria’s Secret mağazasında 25 dolara satılıyor. İşte bu paradan daha fazla pay kapabilmek için ne yapılması gerekiyorsa, örneğin marka yaratmak mağaza açmak gibi, bunları bulmaya çalışıyoruz.
-Marka yaratmak ve yurt dışında mağaza açmak yeni fikirler değil. Sektörde zaten bu konular üzerinde tartışılıyor. Bizim ürünlerimizden aslan payını başkalarının aldığını da biliyoruz... Sizin katkınız nedir bu aşamada?
-İşte sorun da bu noktada... Herkes konuşuyor ama yapıcı bir çözüm konusunda bir adım atılmıyor. Örneğin benim şahsi fikrim de, yurt dışında mağazalar açılmasının çok gerçekçi bir yaklaşım olmadığı şeklinde. Yapılması gereken, sektördeki herkesin tüketiciyi daha yakından tanımanın gerekliliğini idrak etmesi. Eğer tüketicinin ihtiyaçlarını izleyebilirseniz, geleceğe de daha iyi hazırlanabilirsiniz.
Örneğin iç çamaşırını üretiyorsunuz, Marks&Spencer’a satıyorsunuz. Ondan sonrasıyla da fazla ilgilenmiyorsunuz, en fazla size gelen bilgi hangi modellerin ya da renklerin daha fazla tercih edildiği şeklinde olabilir. Oysa tüm iç çamaşırları arasında, kendi ürünlerinizin konumunu görebilmelisiniz. Belki Çinlilerin ürettikleri bu yıl sizinkilerden daha fazla talep gördü ve Mark&Spencer önümüzdeki sene tüm fason işini Çin’e aktarabilir. Eğer Türkiye’yi tercih etmesi için başka etkenler yoksa, bunu yapmaması için de hiçbir neden yoktur.
Dolayısıyla perakende cephesinde olanları, tüketim trendindeki değişimleri çok yakından izlemelisiniz ki, hazırlıklı olabilesiniz. Bugün bu ürünleri ihraç ederek ne kadar para kazandığımız önemli değil, önemli olan nihai tüketiciyi dikkate almadığımızdan dolayı kaybettiğimiz paralar. Bir kere, Türk hazır giyimcisinin bu zihniyet değişimini gerçekleştirmesi şart.
Şimdi mağaza açma hayalini bir kenara bırakıp neler yapılabileceği konusuna odaklanabiliriz. Örneğin ürün kalitesini arttırmak için neler yapılabilir, üretim süreçleri nasıl iyileştirilebilir, daha yüksek katma değerli ürünler nasıl yaratılabilir gibi konular üzerinde çalışılmalı ki, rakipleriniz bir gün sizin yerinizi almasın.
Bu çalışma da bir iç giyim şirketinin tek başına yapabileceği bir iş değil... Kumaşı veren tekstilcisinden akreditif kuran bankaya kadar, iç giyim kümesine dahil olan bütün tarafları ilgilendiren bir konu.
-Bir anlamda güçlerin birleştirilmesi gerekiyor...
-Tamamıyla doğru. Kümeyi oluşturan şirketlerin elele verip, her birinin ne yapabileceğini ortaya koyması ve kümenin belli hedefler doğrultusunda ortak hareket etmesi gerekiyor.
- Tasarımcılığın önünde bir engeldir:
Cemil İpekçi: “Türkiye fasonculuktan kurtulmalı”
Türkiye’de tekstil ve konfeksiyon sanayiinin tasarıma, moda ve markaya önem vermemesini eleştiren İpekçi, sektörün içinde bulunduğu krizi de buna bağlıyor. “Gelişirken tasarıma hiç önem vermediler, kendilerini fason atölyesi haline getirdiler. Pahalı bir fason atölyesi haline gelince de insanlar onları istemez oldular” diyen İpekçi, firmaların krizden tek kurtuluşunun moda ve marka olduğunu savundu. Firmaların kopya ürünlere milyarlar ödeyip aldığını ve taklit ettiklerini ifade eden İpekçi, tasarımcılara ise bir lirayı fazla gördüklerini vurguladı. İpekçi sözlerine şöyle devam etti: “Şimdi çok acı bir bedel ödüyorlar. Herhalde tasarımın gücünü kavramak için daha büyük bedeller ödemeleri gerekiyor. Fabrikalar boşu boşuna kapanmaz. Kar marjlarını çok yüksek tutuyorlar. Marka yaratmıyorlar, tasarımcılara destek olmuyorlar. Şimdi onlar için daha büyük bir tehlike belirdi. Artık onların sahip çıkmadığı tasarımcılara yabancılar sahip çıkmaya başladılar. Yabancılar tasarımcılara Türkiye’de kendileri için çalışmaları yönünde teklifler götürüyorlar. Yakın zamanda da bir çok tasarımcıyı kendi bünyelerine çekecekler. Ama hala Türk sanayicisi bunun farkında değil.”
Tekstil ve moda tasarımcısı Ayşen Erdem’e göre:
“Eğitimsiz insanlar sektörde çoğunlukta olduğundan hep Avrupa’nın gerisinde kalıyoruz. Daha ileri düşünceli, daha uygar ve geleceği gören insanlar bu işi devraldıkları zaman sektör olarak çok büyük gelişmeler yaşayacağız. Avrupa’yla başa baş gidebilecek boyutta iken sadece onların fasoncusu olmamalıyız. Türkiye fasonculuğu mutlaka aşmalı. Fasonculukla bir yere varılamayacağı gerçeği kabul edilmeli. Uzakdoğu’nun ucuz işgücü bizi rahatlıkla geçebilir. Zaten, eğitim düzeyi yüksek tekstilciler bu gerçeği görerek tasarıma önem vermeye başladı. Piyasanın şartları böyle olduğu için fasonculukla işe başlayanlar kendi markalarını yaratmaya yöneliyorlar. Ama çoğunluk hala tasarımcıya para vermeyi gereksiz görmekte...”
“Taklitçilik ve Fasonculukla Hiçbir Yere Varılmaz”
Murat Aytulun; birçok firma için free-lance çalışmalar yapan ,deriyi tutku derecesinde seven,bu yüzden de diğer dallarda da zaman zaman çalışmalarda bulunmasına rağmen,deriden asla ,vazgeçemeyen genç bir tasarımcı…
Tasarımın deri konfeksiyonda son derece önemli olduğunu ancak dericilerin bunun bilincine ulaşamadıklarını söyleyen Aytulun; ”Konfeksiyon sektöründe tasarımın önemi anlaşılmış durumda .Ne yazık ki dericilerin çoğu bu bilinç noktasına gelebilmiş değil. Eğer, tasarımcıya ve tasarıma önem vermemekte inat ederlerse krizlerden hiç kurtulamazlar. Uluslararası pazarlara ve sektör olarak iyi bir konuma ulaşabilmek için kesinlikle bu zihniyetlerini değiştirmeliler. Birbirlerinin modellerini çalarak,fasonculuk yaparak hiç bir yere varamazlar!”
* * *