ßLaCK.AnqeL
Bayan Üye
Kelime olarak Faşizm, Roma İmparatorluğunda devlet iktidarının ve siyasi birliğin simgesi küçük baltalara verilen isim 'Fasces'ten gelmektedir. Ama toplumsal gerçeklik içinde ifade ettiği anlam çok daha farklıdır.
“Faşizm, finans-kapitalin en gerici, en şoven ve en emperyalist unsurlarının açık terörcü diktatörlüğüdür.”(Dimitrov) Faşizm, sınıflar üstü bir uygulama veya yönetim biçimi değildir. O, emperyalizm dönemde ortaya çıkan bir devlet biçimidir.
Emperyalizm, kapitalizmin tekelci aşamasıdır. Emperyalizm aşamasında, ekonomide serbest rekabetin payı nispi olarak azalmış, tekeller egemen hale gelmişlerdir. Emperyalizmin temel ekonomik özelliği onun tekelci niteliğidir. Artık kendi ülkesindeki sömürüyle yetinemeyen, tekeller arasındaki rekabeti iliklerinde hisseden burjuvazi yeni sömürü alanlarına el atmıştır. Yapılan yığın üretimi burjuvaziyi, gerekli olan hammadde kaynakları, yeni pazar alanları ve artı-değer oranının yüksek olduğu ülkelere yöneltmiştir. Böylece tek tek ülke ekonomileri emperyalist tekellerin çıkarına olmak suretiyle tek bir dünya ekonomisi haline gelmektedir. Ama bu süreç, dünyanın milyarla ifade edilen büyük bölümünün bir avuç zengin emperyalist ulus tarafından yoksulluk, emperyalist yağma ve barbarlık ile sömürülmesini ifade etmektedir.
“Emperyalizm hem dış hem de iç siyasette demokrasiyi yıkmaya doğru, gericiliğe doğru mücadele eder. Bu anlamda emperyalizm su götürmez bir biçimde genel olarak demokrasinin, bütün demokrasinin inkârıdır.” (Lenin, Emperyalizm, Evrensel Basım Yayın)
Emperyalizmin tekelci özelliği siyasi alanda kendini gericilikle gösterir. Emperyalizm mali oligarşinin tekelci diktatörlüğüdür ve demokrasiye taban tabana karşıttır. Emperyalist tekellerin azami kar uğruna sömürgelerdeki katmerli baskı ve yağması, halkların inanılmaz sefaleti, emperyalist merkezlerdeki emekçi yığınlarının hayat standartlarındaki sürekli bozulma ve yağma savaşları emperyalizmin kaçınılmaz olgularındandır.
Bu durum, emperyalist ülkelerdeki işçi sınıfı ve emekçiler, sömürgelerdeki halk yığınları arasında hoşnutsuzluk ve tepki yaratır. Kapitalist bunalım dönemleri, halk yığınlarının devrimci hareketi, burjuvazinin yönetemez duruma gelmesi, bütün bunlar burjuva egemenliğinin tehlikeye düşmesi anlamına gelir. İşte faşizm, bu bunalımdan kapitalizm lehine çıkış yollarından birisidir. Diğer kapitalist yol ise, işçi sınıfı içerisindeki oportünizmi temsil eden reformist kanatla burjuvazinin ittifakıdır. Avrupa ülkelerinde bunalımdan çıkış yolu olarak bu iki seçenek de burjuvazi tarafından kullanılmıştır.
İkinci Enternasyonal’in Sosyal-demokrat partileri bunalım dönemlerinde burjuvazi ile ittifak halinde hükümetler kurmuşlardır. Böylece kapitalizmin istikrarı uğruna, burjuvazinin iktidarının devrim yoluyla elinden alınmasına sosyal-demokrat partiler engel olmuşlar ve burjuvaziye uşaklık yapmışlardır. Alman Sosyal-demokratları, hükümet kurduktan sonra bizzat kendilerini iktidara getiren işçilere saldırmış, onların devrimci hareketini kanla bastırmıştır. İşçi sınıfı ile burjuvazinin işbirliğini savunan Sosyal-demokratlar böylece burjuvazinin işçi sınıfına karşı mücadelesinde burjuvazinin saflarında yer almışlardır. İşçi sınıfını birkaç sosyal reform kırıntısıyla burjuvaziye satmışlardır.
Bu bunalımdan ikinci kapitalist çıkış yolu olan faşizm ise devrimci sınıf hareketinin burjuvazi tarafından uzlaşmayla yenildiği ilk seçeneğin tersine, sınıf hareketine karşı açık terör, bütün demokratik hak ve örgütlerin ortadan kaldırılması ve başta komünistler olmak üzere işçi sınıfının önder kadrolarının katledilmesidir.
Bu yüzden faşizm bir devlet biçimi olarak demokrasinin baştan sona inkârıdır. O, demokratik devlet biçiminin işlemez hale geldiği koşullarda kapitalist düzenin devamı için bütün demokratik biçimlerin inkâr edilerek devlet aygıtının baştan sona militaristleşmesi ile halk yığınlarının mücadelesinin ve onun önderlerinin açık terör ile bastırılmasıdır. Faşizm, finans kapitalin demokratik yollarla iktidarını sürdüremediği koşullardaki egemenlik biçimidir. Bu yüzden bir sınıfsal temeli vardır: Burjuvazinin ve onun egemen tabakası olan finans kapitalin açık terörcü diktatörlüğü.
“Faşizm, finans-kapitalin en gerici, en şoven ve en emperyalist unsurlarının açık terörcü diktatörlüğüdür.”(Dimitrov) Faşizm, sınıflar üstü bir uygulama veya yönetim biçimi değildir. O, emperyalizm dönemde ortaya çıkan bir devlet biçimidir.
Emperyalizm, kapitalizmin tekelci aşamasıdır. Emperyalizm aşamasında, ekonomide serbest rekabetin payı nispi olarak azalmış, tekeller egemen hale gelmişlerdir. Emperyalizmin temel ekonomik özelliği onun tekelci niteliğidir. Artık kendi ülkesindeki sömürüyle yetinemeyen, tekeller arasındaki rekabeti iliklerinde hisseden burjuvazi yeni sömürü alanlarına el atmıştır. Yapılan yığın üretimi burjuvaziyi, gerekli olan hammadde kaynakları, yeni pazar alanları ve artı-değer oranının yüksek olduğu ülkelere yöneltmiştir. Böylece tek tek ülke ekonomileri emperyalist tekellerin çıkarına olmak suretiyle tek bir dünya ekonomisi haline gelmektedir. Ama bu süreç, dünyanın milyarla ifade edilen büyük bölümünün bir avuç zengin emperyalist ulus tarafından yoksulluk, emperyalist yağma ve barbarlık ile sömürülmesini ifade etmektedir.
“Emperyalizm hem dış hem de iç siyasette demokrasiyi yıkmaya doğru, gericiliğe doğru mücadele eder. Bu anlamda emperyalizm su götürmez bir biçimde genel olarak demokrasinin, bütün demokrasinin inkârıdır.” (Lenin, Emperyalizm, Evrensel Basım Yayın)
Emperyalizmin tekelci özelliği siyasi alanda kendini gericilikle gösterir. Emperyalizm mali oligarşinin tekelci diktatörlüğüdür ve demokrasiye taban tabana karşıttır. Emperyalist tekellerin azami kar uğruna sömürgelerdeki katmerli baskı ve yağması, halkların inanılmaz sefaleti, emperyalist merkezlerdeki emekçi yığınlarının hayat standartlarındaki sürekli bozulma ve yağma savaşları emperyalizmin kaçınılmaz olgularındandır.
Bu durum, emperyalist ülkelerdeki işçi sınıfı ve emekçiler, sömürgelerdeki halk yığınları arasında hoşnutsuzluk ve tepki yaratır. Kapitalist bunalım dönemleri, halk yığınlarının devrimci hareketi, burjuvazinin yönetemez duruma gelmesi, bütün bunlar burjuva egemenliğinin tehlikeye düşmesi anlamına gelir. İşte faşizm, bu bunalımdan kapitalizm lehine çıkış yollarından birisidir. Diğer kapitalist yol ise, işçi sınıfı içerisindeki oportünizmi temsil eden reformist kanatla burjuvazinin ittifakıdır. Avrupa ülkelerinde bunalımdan çıkış yolu olarak bu iki seçenek de burjuvazi tarafından kullanılmıştır.
İkinci Enternasyonal’in Sosyal-demokrat partileri bunalım dönemlerinde burjuvazi ile ittifak halinde hükümetler kurmuşlardır. Böylece kapitalizmin istikrarı uğruna, burjuvazinin iktidarının devrim yoluyla elinden alınmasına sosyal-demokrat partiler engel olmuşlar ve burjuvaziye uşaklık yapmışlardır. Alman Sosyal-demokratları, hükümet kurduktan sonra bizzat kendilerini iktidara getiren işçilere saldırmış, onların devrimci hareketini kanla bastırmıştır. İşçi sınıfı ile burjuvazinin işbirliğini savunan Sosyal-demokratlar böylece burjuvazinin işçi sınıfına karşı mücadelesinde burjuvazinin saflarında yer almışlardır. İşçi sınıfını birkaç sosyal reform kırıntısıyla burjuvaziye satmışlardır.
Bu bunalımdan ikinci kapitalist çıkış yolu olan faşizm ise devrimci sınıf hareketinin burjuvazi tarafından uzlaşmayla yenildiği ilk seçeneğin tersine, sınıf hareketine karşı açık terör, bütün demokratik hak ve örgütlerin ortadan kaldırılması ve başta komünistler olmak üzere işçi sınıfının önder kadrolarının katledilmesidir.
Bu yüzden faşizm bir devlet biçimi olarak demokrasinin baştan sona inkârıdır. O, demokratik devlet biçiminin işlemez hale geldiği koşullarda kapitalist düzenin devamı için bütün demokratik biçimlerin inkâr edilerek devlet aygıtının baştan sona militaristleşmesi ile halk yığınlarının mücadelesinin ve onun önderlerinin açık terör ile bastırılmasıdır. Faşizm, finans kapitalin demokratik yollarla iktidarını sürdüremediği koşullardaki egemenlik biçimidir. Bu yüzden bir sınıfsal temeli vardır: Burjuvazinin ve onun egemen tabakası olan finans kapitalin açık terörcü diktatörlüğü.