Fabl (fable):
Düzyazı ya da şiir biçiminde, ders vermek amacıyla kaleme alınmış kısa anlatı. Kişiler genellikle insane olmayan yaratıklar ya da cansız nesnelerdir. Yazınsal fablın belirleyici özelliği, insanların hayvanlar yoluyla anlatılmasıdır; bu özelliğiyle yazınsal fabl, ilkel hayvanların günümüzde de yaratmaya devam ettikleri fabllardan ayrılır. Bu tür, büyük olasılıkla Yunanistanda doğdu; ilk fabl derlemesi Ezopa atfedilmiştir. (İ.Ö. VI. yy.) Hint fabllarının ünlü bir derlemesi İ.S. 300 yılında, büyük olasılıkla Sanskritçe yazılmış Bidpaidir. Bu türde dünyanın en büyük ustası olarak tanınan La Fontaine, öykülerinin çoğunu Ezoptan ve Phaedrustan alıp kendi şiir diline çevirmiştir.
Fabl, kahramanları genellikle hayvanlar olan, içinde hep bir ders bulunan masallardır. Bu masalların çoğunun sonunda ya da içinde okura bir özlü sözle verilen ders bulunur: "İşte bu da ona bir ders olmuş, bir daha kimseyi kandırmamış," ya da, "Uşaklar ilk efendilerinin değerini sonrakilerin eline düştükten sonra anlamışlar," gibi...
Fabl masalları, kulaktan kulağa yayılarak sözlü anlatım döneminin edebiyat ürünleri olarak insanlık tarihinde yerini almış ve basit, kolay, ahlak ilkelerini öğretme işlevini yüklenmişlerdir. Hatta ünlü bir Latin şairi Pehedre (Fedr) fabl için, "Bu masallar insanların kusurlarını düzeltmek için anlatılmalı ve yazılmalıdır," demiştir.
Fablların ilk kez Hindistandan çıktığı ve ilk fabl masallarının da "Pançatandra Masalları" olduğu söylenir. Bu kitabın önsözüne bakıldığında, kitabın yazarının, "Mehapur" hükümdarının, üç tembel çocuğunu eğitmek için tuttuğu "Vişnu- Sarma" adlı bir öğretmen olduğu belirtilir.
Ayrıca Hindistanda Beydaba, Batıda Ezop ve Lafonten ünlü fabl ustalarıdır. Bu masalların hepsi genellikle yetişkinler için yazılmış, daha sonra da çocukların dünyasında kendilerine geniş bir yer edinmişlerdir. Şiir ve düzyazı biçiminde yazılmış olmaları ve çocukların kolayca ezberlemeleri de onları hep diri tutmuştur.
Lafonten 'den Bir Örnek
Orman Mahkemesinde
Krilovun masalları ülkemizde "Keçi Bir Gün..." adıyla Tarık Dursun K. tarafından derlenmiş ve yeniden yazılmıştır. Bu kitapta masalların sonunda yine dersler verilir, ama bazı masallarda Krilov dersleri kendince yorumlayarak farklı eleştiriler ortaya koyar. Benim çok sevdiğim; "De Gidi Eşek De!.." masalında olduğu gibi...
EŞEK, bülbülün yoluna çıkmış, durdurmuş.
- Yahu, kardeş, demiş. Nereye gitsem, hep sen! Herkes bülbül diyor da başka bir şey demiyor. Yok, en güzel öten senmişsin, yok güle şu dünyada âşık olan tek senmişsin... Hele o güle olan aşkın, hele o!.. Öylesine bir aşk ki bu, diyorlar. Ne Mecnunda vardır, ne Ferhatta, Keremde... Doğru mu?
Bülbül boynunu bükmüş, derin bir iç çekmiş.
- Doğru kardeş, demiş. Doğru!
Eşeği bu kez daha büyük bir şaşkınlık almış mı sana. Kulaklarını eğip, dudaklarını sarkıtmış:
- Vallai çok şaştım birader, demiş. Neden dersen, geçende senin o güllerden birini yedim, hiçbir şeye benzetemedim. Çünkü ne tadı vardı, ne tuzu...
Ah, insanlar arasında,bülbülü tanımadıkları yetmiyormuş gibi, bir de güle olan tutkusunu bilmeyen nice nice eşekler yok mudur?
Düzyazı ya da şiir biçiminde, ders vermek amacıyla kaleme alınmış kısa anlatı. Kişiler genellikle insane olmayan yaratıklar ya da cansız nesnelerdir. Yazınsal fablın belirleyici özelliği, insanların hayvanlar yoluyla anlatılmasıdır; bu özelliğiyle yazınsal fabl, ilkel hayvanların günümüzde de yaratmaya devam ettikleri fabllardan ayrılır. Bu tür, büyük olasılıkla Yunanistanda doğdu; ilk fabl derlemesi Ezopa atfedilmiştir. (İ.Ö. VI. yy.) Hint fabllarının ünlü bir derlemesi İ.S. 300 yılında, büyük olasılıkla Sanskritçe yazılmış Bidpaidir. Bu türde dünyanın en büyük ustası olarak tanınan La Fontaine, öykülerinin çoğunu Ezoptan ve Phaedrustan alıp kendi şiir diline çevirmiştir.
Fabl, kahramanları genellikle hayvanlar olan, içinde hep bir ders bulunan masallardır. Bu masalların çoğunun sonunda ya da içinde okura bir özlü sözle verilen ders bulunur: "İşte bu da ona bir ders olmuş, bir daha kimseyi kandırmamış," ya da, "Uşaklar ilk efendilerinin değerini sonrakilerin eline düştükten sonra anlamışlar," gibi...
Fabl masalları, kulaktan kulağa yayılarak sözlü anlatım döneminin edebiyat ürünleri olarak insanlık tarihinde yerini almış ve basit, kolay, ahlak ilkelerini öğretme işlevini yüklenmişlerdir. Hatta ünlü bir Latin şairi Pehedre (Fedr) fabl için, "Bu masallar insanların kusurlarını düzeltmek için anlatılmalı ve yazılmalıdır," demiştir.
Fablların ilk kez Hindistandan çıktığı ve ilk fabl masallarının da "Pançatandra Masalları" olduğu söylenir. Bu kitabın önsözüne bakıldığında, kitabın yazarının, "Mehapur" hükümdarının, üç tembel çocuğunu eğitmek için tuttuğu "Vişnu- Sarma" adlı bir öğretmen olduğu belirtilir.
Ayrıca Hindistanda Beydaba, Batıda Ezop ve Lafonten ünlü fabl ustalarıdır. Bu masalların hepsi genellikle yetişkinler için yazılmış, daha sonra da çocukların dünyasında kendilerine geniş bir yer edinmişlerdir. Şiir ve düzyazı biçiminde yazılmış olmaları ve çocukların kolayca ezberlemeleri de onları hep diri tutmuştur.
Lafonten 'den Bir Örnek
Orman Mahkemesinde
Krilovun masalları ülkemizde "Keçi Bir Gün..." adıyla Tarık Dursun K. tarafından derlenmiş ve yeniden yazılmıştır. Bu kitapta masalların sonunda yine dersler verilir, ama bazı masallarda Krilov dersleri kendince yorumlayarak farklı eleştiriler ortaya koyar. Benim çok sevdiğim; "De Gidi Eşek De!.." masalında olduğu gibi...
EŞEK, bülbülün yoluna çıkmış, durdurmuş.
- Yahu, kardeş, demiş. Nereye gitsem, hep sen! Herkes bülbül diyor da başka bir şey demiyor. Yok, en güzel öten senmişsin, yok güle şu dünyada âşık olan tek senmişsin... Hele o güle olan aşkın, hele o!.. Öylesine bir aşk ki bu, diyorlar. Ne Mecnunda vardır, ne Ferhatta, Keremde... Doğru mu?
Bülbül boynunu bükmüş, derin bir iç çekmiş.
- Doğru kardeş, demiş. Doğru!
Eşeği bu kez daha büyük bir şaşkınlık almış mı sana. Kulaklarını eğip, dudaklarını sarkıtmış:
- Vallai çok şaştım birader, demiş. Neden dersen, geçende senin o güllerden birini yedim, hiçbir şeye benzetemedim. Çünkü ne tadı vardı, ne tuzu...
Ah, insanlar arasında,bülbülü tanımadıkları yetmiyormuş gibi, bir de güle olan tutkusunu bilmeyen nice nice eşekler yok mudur?