TSunami_61
Kayıtlı Üye
Rabbimiz bu âyet-i kerimede sanki bizlere şöyle buyurmaktadır: “Ey Mü’minler! Yersiz heveslerinizden ve şehvetlerinize kapılıp gitmekten vazgeçip Bana dönün. Böyle yaptığınız takdirde dünyada da âhirette de selâmet ve saâdete kavuşur, bekâ ve karar yurdunda nimetlerime nâil olursunuz.”
Allâh-u Teâlâ, bu âyet-i kerime ile umum halka tövbe etmeleri için çağrıda bulunmaktadır. Bu çağrıyı Rabbimiz yaptığına göre, buna icabet edip, tövbe edeni mutlaka af edecek ve kurtuluşa erdirecek demektir.
Tövbe: Lügatta, bir şeyden geri dönmektir. Şeriat lisanında ise: “Günahı bilip itiraf etmek, o yapılan günahdan dolayı nedâmette bulunmak ve o günahı bir daha işlememeye katiyen niyet etmektir.
Günah ve mâsiyetler insanı helâke götürür, Allâh-u Teâlâ’dan ve Cennetinden uzaklaştırır. Günahları terk etmek ise Allâh-u Teâlâ’ya ve Cennetine yaklaştırır. Rabbimiz bu âyet-i kerimede sanki bizlere şöyle buyurmaktadır: “Ey Mü’minler! Yersiz heveslerinizden ve şehvetlerinize kapılıp gitmekten vazgeçip Bana dönün. Böyle yaptığınız takdirde dünyada da âhirette de selâmet ve saâdete kavuşur, bekâ ve karar yurdunda nimetlerime nâil olursunuz” Elbette kul hata edebilir, yanılıp günah işleyebilir. Zira “İnsan hata etmek ve unutmaktan mürekkep (toplanmış)tır.” Günahlara, nefsin arzularına meyletmek insanın tabiatında olan bir şeydir. Ama işlenen günahın ardından hemen tövbe edilmelidir.
Bir hadîsi şerifte Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem): “İnsanoğlunun her biri hatâkârdır. Ancak hatâkârların en hayırlısı tövbekâr olanıdır.” buyurmuştur. (Tirmizî, Kıyamet 50, İbni Mâce Zühd 30)
Tövbenin aslı nedâmettir, pişmanlıktır. Bu, tövbenin en önemli rüknünü teşkil eder. Nitekim Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem): “Pişmanlık tövbedir.” buyurmuştur. Kul nasıl günah işlemeden duramıyorsa, tövbesiz de durmamalıdır. Nitekim Peygamberler dahi tövbesiz kalmamışlardır. Hatta Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) bile geçmiş ve gelecek bütün günahları af edilmiş olmasına rağmen: “Ben bir gün ve gecede yetmiş kere Allah’a istiğfar ederim.” buyurmaktadır.
Tövbe etmek, hemen her şahıs hakkında farz-ı ayındır. Rûhul Beyan tefsirinde zikredildiğine göre tövbe, bütün mü’minler üzerine farzdır ve bunun dört şartı vardır:
1- Kalbin pişman olması,
2- O pişmanlık anında günahı terk etmesi,
3- Bir daha yapmamaya karar vermesi,
4- Bunu başka bir sebeple değil de, sırf Allah’tan korkarak yapması.
Kurtubî tefsirinde zikredildiğine göre tövbe gerektiren günahlar iki kısımdır:
1- Kâfirlik: Kâfirin tövbesi evvelce geçirmiş olduğu inkâr haline pişman olmakla beraber, imân etmesidir. Evvelki haline pişman olmadan sadece imân etmesi tövbe değildir.
2- Küfrün dışındaki günahlar. Bunlar da ikiye ayrılır: Birincisi Allâh-u Teâlâ’nın hakkı: Bu haktan kurtulmak için sadece günahları terk edip tövbe etmek yeterlidir. Ancak şer-i şerif bu günahların bazısında sadece terkle yetinmemiş, kaza ve keffâret şartı koymuştur. Mesela namaz ve orucun terkinden dolayı kaza gerektirmiş, yemin bozmak gibi meselelerde de keffâret icab ettirmiştir.
İkincisi ise insanların haklarıdır: Kul haklarının mutlaka sahiplerine ulaştırılması gerekir. Sahiplerini bulamayanlar, borçları miktarı hak sahiplerinin namına sadaka verirler. Fakirlik ve âcizlik gibi sebeplerle üzerindeki haklardan kurtulma imkânı bulamayan kişiler hakkında da, Allâh-u Teâlâ’nın affı umulmakta ve fazl-u keremi gözlenmektedir. O Allâh-u Teâlâ, nice kullarının haklarını üstlenmiş, nice kötülükleri iyiliklere tebdil etmiştir.
Allâh-u Teâlâ, kullarının isyandan dönüp tövbe etmesine çok sevinir. Nitekim Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) bu manada şöyle buyurmuştur: “Allah, mü’min kulunun tövbesinden dolayı tıpkı şu kimse gibi sevinir. Bir adam tehlikeli ıssız bir çölde beraberinde yiyeceğini ve içeceğini yüklediği bineği ile seyahat etmektedir. Bir ara (istirahat için) başını koyup biraz uyur. Uyandığında azığı ile beraber bineğinin kaybolduğunu görür, onu her tarafta arar fakat bulamaz. Sonunda aç, susuz ve yorgun düşerek, ümitsiz bir şekilde ‘Bineğimin kaybolduğu yere dönüp, orada ölüm uykusuna yatayım.’ diyerek gelir, ölüm uykusuna yatmak üzere kolunun üzerine başını koyup uzanır. Bir ara uyanır, bir de ne görsün? Başucunda üzerinde yiyecek ve içeceklerle bineği durmaktadır.”
İşte Allâh-u Teâlâ’nın, mü’min kulunun tövbesinden duyduğu sevinç; çölde azığı ile devesini kaybedip, yaşamaktan ümit kestikten sonra, bineğine azığıyla beraber kavuşan bu adamın sevincinden fazladır.” (Buhârî, Da’vât 4, Müslim 3, Tirmizî, Kıyamet 50)
Kulun tövbesi karşısında Allâh-u Teâlâ’nın sevinmesi, Allah’ın tövbe eden kulunu mutlaka affedeceğini ifade eder. Hadîsi şerifte beyan edildiği üzere bu sevinç, yaşamaktan ümit kestikten sonra, âdeta tekrar hayata dönen birinin sevinciyle ifade edilmiştir ki; bu tövbeye teşvik ve tövbenin makbuliyetini ifade bakımından son derece beliğ ve ikna edici bir üsluptur.
Allah’ın rahmetinin bolluğunu, fazlının çokluğunu ve mağfiretinin genişliğini beyan eden pek çok âyeti kerime ve hadîsi şerif vardır. Enes b. Malik (Radıyallâhü Anh)’dan rivayet edildiğine göre Resûlüllah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Allâh-u Teâlâ buyurdu ki: Ey Âdemoğlu! Sen Bana duâ ettiğin ve Benden beklediğin müddetçe sende olan (bütün hatalar)a rağmen Ben seni bağışlarım ve aldırış etmem. Ey Âdemoğlu! Senin günahların göğün bulutlarına kadar ulaşsa ve sonra sen Benden mağfiret dilesen, seni bağışlarım ve aldırış etmem. Ey Âdemoğlu! Sen Bana dünya dolusu kadar hatalarla gelmiş ve sonra, Bana hiç bir şeyi ortak koşmamış olarak Bana kavuşmuş olsan, elbette Ben de sana dünya dolusu kadar mağfiretle gelirim.” (Tirmizî, Deavât: 99 No:3540)
Bir hadîsi şerifte Efendimiz: “Şüphesiz İblis, Rabbine ‘Senin izzet ve celâline yemin ederim ki, ruhları bedenlerinde durduğu müddetçe Âdemoğullarını azdırmaya devam edeceğim.’ dedi. Allâh-u Teâlâ da: “İzzetim ve Celâlim hakkı için onlar Benden mağfiret diledikçe, Ben de onları affetmeye devam edeceğim.” buyurdu (Ahmed İbni Hanbel: 3/29)
Öyleyse şeytan her ne kadar bizi günaha ve isyana düşürmeye çalışsa da, tövbeyle onun oyununu bozalım. Zira Sevgili Allah’ımız Kendisinden mağfiret dileyeni affedeceğine yemin etti elhamdülillah.
İbni Abbas (Radıyallâhü Anhüma)’dan rivayet edildiğine göre Resûlüllah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “İstiğfarla beraber büyük günah yoktur. Israrla beraber küçük günah yoktur.” Yani kendisinden mağfiret taleb edilen günah, ne kadar büyük de olsa affedilir, kendisine devam edilen günah da ne kadar küçük olsa, büyük günahlar arasına kaydedilir. (Deylemî, Firdevs: 5/199, No: 7944)
Bir başka hadîsi şerifte ise Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem): “İstiğfar eden kimse, günde yetmiş kere (aynı günaha) dönse bile, (günahta) ısrar etmiş sayılmaz..” buyurdu. (Ebu Dâvud, Vitr: 26, Tirmizî, Deavat:106)
Yine Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Bir kul günah işlese de; ‘Allah’ım, benim için günahımı bağışla!’ dese, Allah-u Teâlâ ‘Kulum bir günah işledi ve bildi ki kendisinin günahını affeden ve günahından dolayı müâheze eden bir Rabbi vardır.’ buyurdu. Sonra kul dönse de tekrar günah işlese ve ‘Ey Rabbim! Benim günahımı bağışla’ dese, Allah-u Teâlâ (tekrar) ‘Kulum bir günah işledi ve bildi ki kendisinin günahını affeden ve günahından dolayı müâheze eden bir Rabbi vardır.’ der. Sonra kul dönse de tekrar günah işlese ve ‘Ey Rabbim! Benim günahımı bağışla’ dese, Allah-u Teâlâ (tekrar) ‘Kulum bir günah işledi ve bildi ki kendisinin günahını affeden ve günahından dolayı müâheze eden bir Rabbi vardır. Dilediğini yap, senin günahını bağışladım’ buyurur.” (Müslim, Tövbe: 29)
Kurtubî tefsirinde zikredildiğine göre bu hadîsi şerif, günaha dönerek tövbe bozulduktan sonra tekrar tövbe etmenin doğruluğuna delildir. Zira birinci tövbe başlı başına bir ibâdettir ki o mûteber olmuştur. İkinci günahtan sonra ise yeni baştan tövbeye ihtiyaç vardır.
Her ne kadar günaha dönmek, ilk başta işlemekten daha çirkinse de, tövbeye dönmek de birinci tövbeden daha güzeldir. Zira günaha dönen kişi, tövbesini bozarak günahına bir günah daha kattıysa da, tekrar tövbe ederek günahları kendisinden başka mağfiret edecek bulunmayan kerem sahibi Rabbisinin kapısından ayrılmamış ve ilk başta yapmış olduğu tövbeden daha üstün bir amel işlemiş olur.
Hadîsi şerifin sonundaki “Dilediğini yap” kavl-i şerifi, günahından tövbe eden kula bir ikram manasındadır ki, geçmiş günahlarının affedilip, gelecekte de günahlarından korunacağına işarettir. Günah işlemeye devam etse de arkadan tövbe ettikçe seni affederim demektir.
Enes b. Mâlik (Radıyallâhu Anh) buyurmuştur ki: “Bir adam Efendimize ‘Muhakkak ki ben günah işliyorum.’ dedi. Efendimiz de ‘Rabbinden mağfiret dile!’ buyurdu. Adam ‘İstiğfar ediyorum sonra tekrar dönüyorum.’ dedi. Efendimiz de ‘bir daha döndüğün zaman, yine Rabbinden mağfiret dile’ buyurdu. Adamın bu şekilde üç veya dört kere sormasına karşılık, Efendimiz aynı şekilde cevap verdi. Sonuncusunda ‘şeytan bitkin düşünceye kadar Rabbinden mağfiret dile.” buyurdu. (Beyhakî, Şuabul İman: 5/407, No:7090)
Bir kul tövbe ettiğinde, Allâh-u Teâlâ onun tövbesini kabul buyurdu mu, Allah onun kötü amellerini sağında ve solunda bulunan hafaza meleklerine, semâdaki meleklere, nerede hata işlemişse o mekâna bunu unutturur. Organlarına dahi ne gibi hatalar ettiğini unutturur. Böylece o kul, Kıyamet günü aleyhine şahitlik edecek bir kimse olmadan gelir.” Nitekim Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) “Günahından tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.” buyurmuştur. (Hakimi Tirmizî, Nevadirul Usûl: 239)
Bu hadîsi şerifler biz günahkâr kullar için çok büyük birer müjdedir. İşte sevgili Allah’ımızın ayı olan Receb-i Şerif ayı geldi. Bu ay rahmete ve mağfirete vesile olan bir aydır. Mevlâ Teâlâ’dan gelecek olan mağfiretlere tahsis edilmiştir. Yani bu mübarek ay Allah’a istiğfar etmenin, günahlarımıza tövbe etmenin tam zamanıdır. Öyleyse her kim kurtuluşa ermek, Allah’a yönelmek istiyorsa, hemen tövbe etmelidir. Zira tövbe; günahlara bir son verip, hayatında yeni ve tertemiz bir sayfa açmak isteyenlerin ilk adımı ve ilk sermayesidir.
Mevlâ Teâlâ Hazretleri bu güne kadar işlemiş olduğumuz bütün günahlarımızı, şu mübarek aylar hürmetine mağfiret buyurup, rızasına uygun amel edebilmeye cümlemizi muvaffak eylesin. Âmin!..
Allâh-u Teâlâ, bu âyet-i kerime ile umum halka tövbe etmeleri için çağrıda bulunmaktadır. Bu çağrıyı Rabbimiz yaptığına göre, buna icabet edip, tövbe edeni mutlaka af edecek ve kurtuluşa erdirecek demektir.
Tövbe: Lügatta, bir şeyden geri dönmektir. Şeriat lisanında ise: “Günahı bilip itiraf etmek, o yapılan günahdan dolayı nedâmette bulunmak ve o günahı bir daha işlememeye katiyen niyet etmektir.
Günah ve mâsiyetler insanı helâke götürür, Allâh-u Teâlâ’dan ve Cennetinden uzaklaştırır. Günahları terk etmek ise Allâh-u Teâlâ’ya ve Cennetine yaklaştırır. Rabbimiz bu âyet-i kerimede sanki bizlere şöyle buyurmaktadır: “Ey Mü’minler! Yersiz heveslerinizden ve şehvetlerinize kapılıp gitmekten vazgeçip Bana dönün. Böyle yaptığınız takdirde dünyada da âhirette de selâmet ve saâdete kavuşur, bekâ ve karar yurdunda nimetlerime nâil olursunuz” Elbette kul hata edebilir, yanılıp günah işleyebilir. Zira “İnsan hata etmek ve unutmaktan mürekkep (toplanmış)tır.” Günahlara, nefsin arzularına meyletmek insanın tabiatında olan bir şeydir. Ama işlenen günahın ardından hemen tövbe edilmelidir.
Bir hadîsi şerifte Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem): “İnsanoğlunun her biri hatâkârdır. Ancak hatâkârların en hayırlısı tövbekâr olanıdır.” buyurmuştur. (Tirmizî, Kıyamet 50, İbni Mâce Zühd 30)
Tövbenin aslı nedâmettir, pişmanlıktır. Bu, tövbenin en önemli rüknünü teşkil eder. Nitekim Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem): “Pişmanlık tövbedir.” buyurmuştur. Kul nasıl günah işlemeden duramıyorsa, tövbesiz de durmamalıdır. Nitekim Peygamberler dahi tövbesiz kalmamışlardır. Hatta Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) bile geçmiş ve gelecek bütün günahları af edilmiş olmasına rağmen: “Ben bir gün ve gecede yetmiş kere Allah’a istiğfar ederim.” buyurmaktadır.
Tövbe etmek, hemen her şahıs hakkında farz-ı ayındır. Rûhul Beyan tefsirinde zikredildiğine göre tövbe, bütün mü’minler üzerine farzdır ve bunun dört şartı vardır:
1- Kalbin pişman olması,
2- O pişmanlık anında günahı terk etmesi,
3- Bir daha yapmamaya karar vermesi,
4- Bunu başka bir sebeple değil de, sırf Allah’tan korkarak yapması.
Kurtubî tefsirinde zikredildiğine göre tövbe gerektiren günahlar iki kısımdır:
1- Kâfirlik: Kâfirin tövbesi evvelce geçirmiş olduğu inkâr haline pişman olmakla beraber, imân etmesidir. Evvelki haline pişman olmadan sadece imân etmesi tövbe değildir.
2- Küfrün dışındaki günahlar. Bunlar da ikiye ayrılır: Birincisi Allâh-u Teâlâ’nın hakkı: Bu haktan kurtulmak için sadece günahları terk edip tövbe etmek yeterlidir. Ancak şer-i şerif bu günahların bazısında sadece terkle yetinmemiş, kaza ve keffâret şartı koymuştur. Mesela namaz ve orucun terkinden dolayı kaza gerektirmiş, yemin bozmak gibi meselelerde de keffâret icab ettirmiştir.
İkincisi ise insanların haklarıdır: Kul haklarının mutlaka sahiplerine ulaştırılması gerekir. Sahiplerini bulamayanlar, borçları miktarı hak sahiplerinin namına sadaka verirler. Fakirlik ve âcizlik gibi sebeplerle üzerindeki haklardan kurtulma imkânı bulamayan kişiler hakkında da, Allâh-u Teâlâ’nın affı umulmakta ve fazl-u keremi gözlenmektedir. O Allâh-u Teâlâ, nice kullarının haklarını üstlenmiş, nice kötülükleri iyiliklere tebdil etmiştir.
Allâh-u Teâlâ, kullarının isyandan dönüp tövbe etmesine çok sevinir. Nitekim Peygamber Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) bu manada şöyle buyurmuştur: “Allah, mü’min kulunun tövbesinden dolayı tıpkı şu kimse gibi sevinir. Bir adam tehlikeli ıssız bir çölde beraberinde yiyeceğini ve içeceğini yüklediği bineği ile seyahat etmektedir. Bir ara (istirahat için) başını koyup biraz uyur. Uyandığında azığı ile beraber bineğinin kaybolduğunu görür, onu her tarafta arar fakat bulamaz. Sonunda aç, susuz ve yorgun düşerek, ümitsiz bir şekilde ‘Bineğimin kaybolduğu yere dönüp, orada ölüm uykusuna yatayım.’ diyerek gelir, ölüm uykusuna yatmak üzere kolunun üzerine başını koyup uzanır. Bir ara uyanır, bir de ne görsün? Başucunda üzerinde yiyecek ve içeceklerle bineği durmaktadır.”
İşte Allâh-u Teâlâ’nın, mü’min kulunun tövbesinden duyduğu sevinç; çölde azığı ile devesini kaybedip, yaşamaktan ümit kestikten sonra, bineğine azığıyla beraber kavuşan bu adamın sevincinden fazladır.” (Buhârî, Da’vât 4, Müslim 3, Tirmizî, Kıyamet 50)
Kulun tövbesi karşısında Allâh-u Teâlâ’nın sevinmesi, Allah’ın tövbe eden kulunu mutlaka affedeceğini ifade eder. Hadîsi şerifte beyan edildiği üzere bu sevinç, yaşamaktan ümit kestikten sonra, âdeta tekrar hayata dönen birinin sevinciyle ifade edilmiştir ki; bu tövbeye teşvik ve tövbenin makbuliyetini ifade bakımından son derece beliğ ve ikna edici bir üsluptur.
Allah’ın rahmetinin bolluğunu, fazlının çokluğunu ve mağfiretinin genişliğini beyan eden pek çok âyeti kerime ve hadîsi şerif vardır. Enes b. Malik (Radıyallâhü Anh)’dan rivayet edildiğine göre Resûlüllah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Allâh-u Teâlâ buyurdu ki: Ey Âdemoğlu! Sen Bana duâ ettiğin ve Benden beklediğin müddetçe sende olan (bütün hatalar)a rağmen Ben seni bağışlarım ve aldırış etmem. Ey Âdemoğlu! Senin günahların göğün bulutlarına kadar ulaşsa ve sonra sen Benden mağfiret dilesen, seni bağışlarım ve aldırış etmem. Ey Âdemoğlu! Sen Bana dünya dolusu kadar hatalarla gelmiş ve sonra, Bana hiç bir şeyi ortak koşmamış olarak Bana kavuşmuş olsan, elbette Ben de sana dünya dolusu kadar mağfiretle gelirim.” (Tirmizî, Deavât: 99 No:3540)
Bir hadîsi şerifte Efendimiz: “Şüphesiz İblis, Rabbine ‘Senin izzet ve celâline yemin ederim ki, ruhları bedenlerinde durduğu müddetçe Âdemoğullarını azdırmaya devam edeceğim.’ dedi. Allâh-u Teâlâ da: “İzzetim ve Celâlim hakkı için onlar Benden mağfiret diledikçe, Ben de onları affetmeye devam edeceğim.” buyurdu (Ahmed İbni Hanbel: 3/29)
Öyleyse şeytan her ne kadar bizi günaha ve isyana düşürmeye çalışsa da, tövbeyle onun oyununu bozalım. Zira Sevgili Allah’ımız Kendisinden mağfiret dileyeni affedeceğine yemin etti elhamdülillah.
İbni Abbas (Radıyallâhü Anhüma)’dan rivayet edildiğine göre Resûlüllah (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “İstiğfarla beraber büyük günah yoktur. Israrla beraber küçük günah yoktur.” Yani kendisinden mağfiret taleb edilen günah, ne kadar büyük de olsa affedilir, kendisine devam edilen günah da ne kadar küçük olsa, büyük günahlar arasına kaydedilir. (Deylemî, Firdevs: 5/199, No: 7944)
Bir başka hadîsi şerifte ise Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem): “İstiğfar eden kimse, günde yetmiş kere (aynı günaha) dönse bile, (günahta) ısrar etmiş sayılmaz..” buyurdu. (Ebu Dâvud, Vitr: 26, Tirmizî, Deavat:106)
Yine Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) şöyle buyurdu: “Bir kul günah işlese de; ‘Allah’ım, benim için günahımı bağışla!’ dese, Allah-u Teâlâ ‘Kulum bir günah işledi ve bildi ki kendisinin günahını affeden ve günahından dolayı müâheze eden bir Rabbi vardır.’ buyurdu. Sonra kul dönse de tekrar günah işlese ve ‘Ey Rabbim! Benim günahımı bağışla’ dese, Allah-u Teâlâ (tekrar) ‘Kulum bir günah işledi ve bildi ki kendisinin günahını affeden ve günahından dolayı müâheze eden bir Rabbi vardır.’ der. Sonra kul dönse de tekrar günah işlese ve ‘Ey Rabbim! Benim günahımı bağışla’ dese, Allah-u Teâlâ (tekrar) ‘Kulum bir günah işledi ve bildi ki kendisinin günahını affeden ve günahından dolayı müâheze eden bir Rabbi vardır. Dilediğini yap, senin günahını bağışladım’ buyurur.” (Müslim, Tövbe: 29)
Kurtubî tefsirinde zikredildiğine göre bu hadîsi şerif, günaha dönerek tövbe bozulduktan sonra tekrar tövbe etmenin doğruluğuna delildir. Zira birinci tövbe başlı başına bir ibâdettir ki o mûteber olmuştur. İkinci günahtan sonra ise yeni baştan tövbeye ihtiyaç vardır.
Her ne kadar günaha dönmek, ilk başta işlemekten daha çirkinse de, tövbeye dönmek de birinci tövbeden daha güzeldir. Zira günaha dönen kişi, tövbesini bozarak günahına bir günah daha kattıysa da, tekrar tövbe ederek günahları kendisinden başka mağfiret edecek bulunmayan kerem sahibi Rabbisinin kapısından ayrılmamış ve ilk başta yapmış olduğu tövbeden daha üstün bir amel işlemiş olur.
Hadîsi şerifin sonundaki “Dilediğini yap” kavl-i şerifi, günahından tövbe eden kula bir ikram manasındadır ki, geçmiş günahlarının affedilip, gelecekte de günahlarından korunacağına işarettir. Günah işlemeye devam etse de arkadan tövbe ettikçe seni affederim demektir.
Enes b. Mâlik (Radıyallâhu Anh) buyurmuştur ki: “Bir adam Efendimize ‘Muhakkak ki ben günah işliyorum.’ dedi. Efendimiz de ‘Rabbinden mağfiret dile!’ buyurdu. Adam ‘İstiğfar ediyorum sonra tekrar dönüyorum.’ dedi. Efendimiz de ‘bir daha döndüğün zaman, yine Rabbinden mağfiret dile’ buyurdu. Adamın bu şekilde üç veya dört kere sormasına karşılık, Efendimiz aynı şekilde cevap verdi. Sonuncusunda ‘şeytan bitkin düşünceye kadar Rabbinden mağfiret dile.” buyurdu. (Beyhakî, Şuabul İman: 5/407, No:7090)
Bir kul tövbe ettiğinde, Allâh-u Teâlâ onun tövbesini kabul buyurdu mu, Allah onun kötü amellerini sağında ve solunda bulunan hafaza meleklerine, semâdaki meleklere, nerede hata işlemişse o mekâna bunu unutturur. Organlarına dahi ne gibi hatalar ettiğini unutturur. Böylece o kul, Kıyamet günü aleyhine şahitlik edecek bir kimse olmadan gelir.” Nitekim Efendimiz (Sallallâhü Aleyhi ve Sellem) “Günahından tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.” buyurmuştur. (Hakimi Tirmizî, Nevadirul Usûl: 239)
Bu hadîsi şerifler biz günahkâr kullar için çok büyük birer müjdedir. İşte sevgili Allah’ımızın ayı olan Receb-i Şerif ayı geldi. Bu ay rahmete ve mağfirete vesile olan bir aydır. Mevlâ Teâlâ’dan gelecek olan mağfiretlere tahsis edilmiştir. Yani bu mübarek ay Allah’a istiğfar etmenin, günahlarımıza tövbe etmenin tam zamanıdır. Öyleyse her kim kurtuluşa ermek, Allah’a yönelmek istiyorsa, hemen tövbe etmelidir. Zira tövbe; günahlara bir son verip, hayatında yeni ve tertemiz bir sayfa açmak isteyenlerin ilk adımı ve ilk sermayesidir.
Mevlâ Teâlâ Hazretleri bu güne kadar işlemiş olduğumuz bütün günahlarımızı, şu mübarek aylar hürmetine mağfiret buyurup, rızasına uygun amel edebilmeye cümlemizi muvaffak eylesin. Âmin!..