meridyen2
Kayıtlı Üye
Evrimcilerin Korkulu Rüyası: Yaşayan Fosil Balıklar
Yeryüzündeki bütün canlılar, kompleks ve üstün özellikleriyle bir anda var olmuşlar, yani yaratılmışlardır. Evrimcilerin iddia ettikleri gibi canlıların birbirinden türediğini gösteren tek bir bilimsel delil dahi bulunmamaktadır. Yaşayan fosiller evrimcilerin gerçek dışı teorilerini tamamen geçersiz kılan kusursuz örneklerdir.
Doğa tarihini incelediğimizde karşımıza, farklı anatomik yapılara evrimleşen değil, yüz milyonlarca yıl boyunca hiç değişmeden kalan canlılar çıkmaktadır. Fosil kayıtlarındaki bu değişmezlik, bilim adamları tarafından stasis (durağanlık) olarak tanımlanmıştır. Yaşayan fosiller ve günümüzde varlığını korumayan ama dünya tarihinin birbirinden farklı dönemlerinde fosil bırakmış olan canlılar, fosil kayıtlarındaki durağanlığın somut delilleridirler. Fosil kayıtlarındaki bu söz konusu durağanlık, aşamalı bir evrim sürecinin yaşanmadığını gösterir. Stephen Jay Gould, Natural History dergisindeki yazısında fosil kayıtlarının evrim teorisi ile olan tutarsızlığını şu şekilde ifade etmiştir:
Çoğu fosil türünün tarihi, kademeli gelişim ile tutarsız olan iki özellik gösterir:
Stasis. Çoğu tür dünya üstünde geçirdikleri süre boyunca hiçbir yönlü değişim göstermemektedir. Fosil kayıtlarından kayboldukları sırada nasıl görünüyorlarsa ortaya çıktıklarında da aynı görünümdedirler; morfolojik değişim çoğunlukla sınırlıdır ve yönlü değildir.
Birden ortaya çıkış. Herhangi bir yerel bölgede, bir tür, atalarının sabit dönüşümü neticesinde kademeli olarak ortaya çıkmamaktadır; birden ve tam gelişmiş olarak ortaya çıkmaktadır. (members. iinet.net.au/~sejones/fsslrc02.html)
Eğer bir canlı, milyonlarca yıl önceki tüm özellikleri ile günümüzde kusursuz şekilde varlığını sürdürüyorsa ve hiçbir değişim geçirmediyse, bu durum Darwinin öngördüğü aşamalı evrim modelini tamamen ortadan kaldıracak kadar güçlü bir kanıttır. Öyle ki, yeryüzünde bunu kanıtlayacak tek bir örnek değil, milyonlarca örnek bulunmaktadır. Canlılar, milyonlarca yıl hatta kimi zaman yüz milyonlarca yıl önce var oldukları hallerinden hiçbir farklılık göstermemektedirler. Bu durum, Niles Eldredgein açıkça ifade ettiği gibi, paleontologların, hala savunulmakta olan evrim fikrinden artık kaçınmalarına sebep olmaktadır:
Paleontologların evrimden bu kadar uzun süre kaçınmış olmaları hiç de şaşırtıcı değildir. Evrim asla gerçekleşmemiş gibi görünmektedir. Kayalıklarda dikkatle ve sabırla yürütülen toplama çalışmaları zigzaglar, küçük salınımlar ve çok nadiren milyonlarca yıl boyunca görülen değişimlerin küçük birikintilerini ortaya çıkarmaktadır - ki bunlar evrimsel tarihte yaşanmış olan tüm o müthiş değişimi açıklayamayacak kadar yavaş bir hızdadır. (members.iinet.net.au/~sejones/fsslrc02.html )
Eğer gerçekten bir evrim yaşanmış olsaydı ki hiçbir şekilde yaşanmamıştır, canlıların yeryüzünde küçük kademeli değişimlerle ortaya çıkmaları ve zaman içinde de değişmeye devam etmeleri gerekirdi. Oysa fosil kayıtları ve yaşayan fosiller bunun tam aksini gösterir. Farklı canlı sınıflamaları, fosil kayıtlarında hiçbir ataları olmadan aniden ortaya çıkmışlar ve yüz milyonlarca yıl boyunca hiç değişim geçirmeden durağan bir biçimde kalmışlardır. Soyunun tükendiğine inanılan ve jeolojik dönemde yaşayan bazı balıkların günümüzde hiç değişikliğe uğramamış örneklerine rastlanması evrimin geçersizliği açıkça ortaya koyan delillerdendir.
Arapaima
Mezozoik dönemin Kreatase devrinde çok yaygın oldukları hatta bu çağdan daha eski dönemlerde Avrupada bazı türlerinin yaşadığı bilenen Arapaima canlı bir fosildir. Ortalama 4,5 metre, maksimum 10 metre uzunluğa, azami 400 kg ağırlığa ulaşabilen bu en büyük tatlısu balığı günümüzde Afrika, Güney Amerika ve Avusturalyada yaşar. Allah, her canlı gibi bu balıkları da içinde bulundukları şartlara en uygun vücut yapılarıyla yaratmıştır.
Dili yaklaşık 1,5 metre uzunluğunda ve kemikli olan bu balık Osteoglos-siformes (kemik dilliler) takımında yer alır ve sert dil yüzeyi Amazon yerlileri tarafından odun zımparalamak için kullanılır. Fakat bu sert kemikli dilin asıl işlevi yakaladığı avı ezmesidir. Bu balıklar ağızlarını açıp suda bir iç akıntı oluştururlar ve avlarını ağızlarına doğru çekerler. Derin suların dinozoru olarak adlandırılan bu pullu balıklar oldukça usta birer avcıdırlar, çünkü yollarına çıkan her tür balığı, hatta su üstünde uçan kuşları bile avlayabilirler. Bu canlıların sahip olduğu özellikler onların tesadüfen oluştuklarını ve ilkel birer canlı olduklarını iddia edenlerin teorilerine çok büyük bir darbedir.
Timsah Balığı
Yeşilimsi veya sarımsı parlak renkte adeta zırh gibi pullarla kaplı bir vücuda sahip olan timsah balığı, çift sıralı keskin dişleriyle güçlü bir görünüme sahiptir. Yakın akrabalarının çoğunun aksine, hava soluyabilir ve yaklaşık iki saate kadar su üzerinde hayatta kalabilir. 100 milyon yıldır varlığını sürdüren bu balığın, 4 metreye varan uzunluğu, 200 kga varan ağırlığı ve timsaha benzeyen bir kafa yapısı vardır. Eğer bu balıklar halihazırda yaşıyor olmasalardı ve sadece fosilleri olsaydı evrimcilere göre balıktan timsahlara uzanan bir ara geçiş formu olarak ilan edilirdi. Fakat bu balığın yaşayan türlerinin bulunması evrimcilerin bu hayalini geçersiz kılmıştır.
Prehistorik dönemde dünyanın birçok yerinde yaşayan bu balık günümüzde sadece Kuzey ve Orta Amerikada özellikle Mississippi Nehri Havzası, Ohio ve Missouri Nehir sistemleri, Teksas, Oklahoma ve Meksika gibi yüksek drenajlı sularda yaşar. Göller, körfezler ve koylarda yaşayan, acı ve hatta tuzlu suya da dayanabilen bu balığın yerli halk tarafından takı olarak kullanılan sert pulları onu çeşitli saldırılardan korur.
Timsah gibi çok saldırgan ve hızlı olan bu balık avını keskin dişleriyle yakalar. Genellikle balıkla beslenen bu canlı, bazı su kuşlarını, küçük kaplumbağaları ve hayvan ölülerini de yiyebilir. Genelde karanlık sularda yaşayan bu balıklar, kamuflaj için su içerisindeki yeşillikleri kullanır. Akıl sahibi bir insanın bu gerçekler karşısında varması gereken sonuç doğadaki herşeyin sonsuz ilim ve kudret sahibi Allahın eseri olduğudur.
Evrim teorisine delil oluşturmak için kullanılan,En az evrim geçiren hayvan, ara geçiş formu, ilkel canlı gibi terimler, fosillerin gün ışığına çıkarılmasıyla birlikte geçerliliğini yitirmiştir. Bulunan tüm fosillerin hiç değişmemiş olması canlıların aşamalarla birbirlerinden türemediklerini gözler önüne sermiştir. Yaşayan fosiller, ara geçiş formlarının hiçbir örneğini vermemekte tam aksine sahip oldukları üstün özelliklerle birer yaratılış örneği olduklarını, milyonlarca yıl boyunca değişmeden kaldıklarını ortaya koymaktadır. Fosil kayıtları ve bunların yaşayan örnekleri evrimi kesin ve bilimsel olarak yalanlamaktadır.
Coelacanth
Coelacanth, yaklaşık 150 cm boyunda, oldukça gelişmiş bir yapıya sahip son derece kompleks bir dip balığıdır. 450 milyon yıllık tarihinde hiçbir değişim izi göstermemiş olan bu canlıyı birçok bilim adamı kara omurgalılarının atası olarak göstermiş ve en az 70 milyon yıl önce yok olduğunu ileri sürmüşlerdir. Evrimcilerin yüzgeçlerini yürümek üzere olan ayaklar, fosilleşmiş bir yağ kesesini de ilkel bir akciğer olarak yorumladığı ve bulunan fosilleri üzerinde yapılan türlü spekülasyonlarla kayıp bir halkayı bulduklarını öne sürdükleri bu balığın 1938de Güney Afrika kıyılarında canlı örneğinin ele geçmesiyle Darwinistler büyük bir hayal kırıklığı yaşamışlardır. Günümüz denizlerinde ele geçen 200den fazla canlı Coelacanth, fosiller üzerinde yapılan Darwinist spekülasyonları tamamen ortadan kaldırmıştır.
Neşter Balığı
Okyanusların büyük yırtıcı balıklarından biri olan, Prehistorik dönemlerden günümüze ulaşan neşter balığı sırtında yelkene benzeyen yüzgeçleri ile dinozorları andırır. Atlantikin derin sularında ve kuzeydoğu Pasifikte yaşadığı bildirilen bu okyanus balığı 2 metre uzunluğa ve oldukça keskin dişlere sahiptir. Küçük balık ve kalamarlar bu canlının başlıca besinleridir.
Fırfırlı Köpekbalığı
Dinozorların hakim olduğu dönemin derin deniz yırtıcılarından olan bu balıklar, Kretase döneminden günümüze ulaşan canlılardır. Yaklaşık 2 metreye yaklaşan boyları, koyu kahverengi derileri, yılanbalığına benzeyen uzun gövdeleri vardır. Son derece esnek olan çeneleri ve küçük, çatallı, oldukça keskin, iğne gibi 300e yakın sayıdaki dişleri ile büyük avları bile yakalayabilen bu canlılar kusursuz olarak yaratılmışlardır. Dünyanın değişik yerlerinde fosillerine rastlanmasına rağmen çok nadir canlı olarak görülen bu köpekbalıklarının türünün tükenmiş olduğu düşünülüyordu. Ancak 2007 yılında Japon sularında canlı olarak yakalandı.
Arowana
Osteoglossiformes (kemik dilliler) takımında yer alan Jura döneminde yaşamış olan bu balık, dinozorların yaşadığı dönemden günümüze kadar varlığını sürdüren bir başka yaşayan fosildir. Bugün, Amazon havzası, Afrika, Asya ve Avustralyada yaşayabilen bu canlı tüm küçük balıkları ve 2 metreye kadar sıçrayarak kuş ve yarasaları avlar. Ejderha balığı olarak da bilinen ortalama 1.5 metre boyundaki bu balık Allahın kusursuz yaratışına örnek olan canlı bir fosildir.
Yaşayan fosiller ve fosil kayıtlarındaki durağanlık, ne Darwin döneminde açıklanabilmiştir ne de bundan sonra açıklanabilir durumdadır. Darwinin evrim teorisini, şekilden şekle sokarak günümüz bilimsel bulgularına uyarlamaya çalışan evrimci bilim adamları da bu gerçeği, artık istemeseler de kabul etmiş durumdadırlar. Bilimsel verilerin ve fosil kayıtlarının ortaya çıkardıkları gerçekler, tıpkı 150 yıl önce Darwinin itiraf ettiği gibi, günümüzde de evrim teorisinin her türlü versiyonu ile çelişmektedir:
Bu kitapta, gerçeklerin delil gösterilemeyeceği bir nokta olduğunu biliyorum. Bu nokta, genellikle benim vardığım sonuçlardan tamamen ters sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Adil bir sonuç, ancak problemin her iki yönünün gerçeklerini tam olarak açıklamak ve tartmak ile sağlanabilir. Ama burada bunu yapmak mümkün değildir. (arn.org/docs/abstasis.htm; Charles Darwin, The Origin of Species, 1859)
Mersin Balığı
Erken Jura döneminden günümüze kadar ulaşan 6 metre büyüklüğündeki mersin balığı subtropikal ve yarı arktik sularda, Kuzey Amerika ve Avrasyada yaşar. Bu dev balıkların besini küçük balıklardır.
Hagfish
300 milyon yıldan beri varlığını devam ettiren bu balık türü hiç değişmeden günümüze kadar gelmiş olan canlılardandır. 50 cm uzunluğa ve 1,4 kg ağırlığa sahip olan bu balık, kuzeydoğu Pasifik kıyılarında ve 20-650 metre derinlikte yaşar. Görünüm olarak yılan balığına benzeyen bu canlı türünün kafatası ve 2 tane beyni olmasına rağmen kılçığı yoktur. Kör denebilecek kadar az gören bu canlılar çoğunlukla yumuşak çamurda yaşar ve geceleri büyük balıkların ölüleri ile beslenirler.
Testere Balığı
95 milyon yıllık örneklerinde gördüğümüz gibi hiç değişmeden günümüze gelmiş olan bu balığın fosillerinde uzun testere şeklindeki burnu, belirgin kafa yapısı hemen teşhis edilmektedir. Testere balığı hem tatlı hem tuzlu suda hem de nehir ve dereler aracılığıyla kıyıdan 100 km kadar içeride yaşayabilir. 7 metre uzunluğa sahip olan uzun ve yassı vücut şekliyle çoğu kere köpekbalıkları ile karıştırılan bu balığın kenarında keskin dişleri olan, enli ve bir kılıca benzeyen bir burnu vardır. Bu uzun keskin burnunu çamuru karıştırıp deniz dibinde yaşayan çeşitli hayvanları bulmak için kullanır. Savunma ve yiyecek bulma işlevi üstlenen testerelerin gözleri görmediğinden elektromanyetik koruyucuları olan sensör organlarına sahiptir. Bu durum, kuşkusuz Allahın kusursuz yaratışının delillerinden biridir. Canlının sahip olduğu özelliklerin hepsi Allahın kontrolündedir. Bu gerçek, bir ayette şöyle bildirilir:
... Onun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur (Hud Suresi, 56)
Senegal Bişiri
Bu Afrika kökenli balıklar, genel görünümleri itibariyle dinozora benzerler. Yılanımsı gövdesi ve ayaklara benzeyen yüzgeçleri ile diğer balıklardan oldukça farklı bir görünüme sahip olan bu canlılar zor koşullarda hayatta kalabilirler. Örneğin su dışında kaldıkları zaman bile derileri ıslak kalabildiği sürece yaşamlalarına devam ederler. Evrim teorisini savunanlara söyleyecek tek bir söz dahi bırakmayan bu canlı, alemlerin Rabbi olan Allahın örneksiz yaratmasının eseridir.
Evrim hiç yaşanmamıştır
Evrimciler de açıkça bilmektedirler ki, ele geçen tüm bilimsel deliller, evrim süreci iddiasının yalnızca bir masaldan ibaret olduğunu göstermiştir. Yaşayan fosiller; bu canlıları, milyonlarca yıl önce yaratmış ve günümüze kadar en mükemmel şekilleriyle korumuş, tüm varlıkların Yaratıcısı ve Hakimi olan Allahın eseridirler. Tarih boyunca Darwinistlerin tüm korkuları, bu açık gerçeğin gözler önüne serilmesi olmuştur. Ama artık, bu açık ve tartışmasız gerçek tam anlamıyla gözler önündedir ve Darwinistlerin buna karşı gösterdikleri tüm çabalar boşa çıkmıştır. Hak olan karşısında batıl tamamen ortadan kalkmış ve alemlerin Rabbi olan Allah, büyüklüğünü ve yüce kudretini bir kez daha en mükemmel şekli ile sergilemiştir:
Biz, bir oyun ve oyalanma konusu olsun diye göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık. Eğer bir oyun ve oyalanma edinmek isteseydik, bunu, Kendi Katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık, böyle yapardık. Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allaha karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size. (Enbiya Suresi, 16-18)
(makale harun yahya)
Yeryüzündeki bütün canlılar, kompleks ve üstün özellikleriyle bir anda var olmuşlar, yani yaratılmışlardır. Evrimcilerin iddia ettikleri gibi canlıların birbirinden türediğini gösteren tek bir bilimsel delil dahi bulunmamaktadır. Yaşayan fosiller evrimcilerin gerçek dışı teorilerini tamamen geçersiz kılan kusursuz örneklerdir.
Doğa tarihini incelediğimizde karşımıza, farklı anatomik yapılara evrimleşen değil, yüz milyonlarca yıl boyunca hiç değişmeden kalan canlılar çıkmaktadır. Fosil kayıtlarındaki bu değişmezlik, bilim adamları tarafından stasis (durağanlık) olarak tanımlanmıştır. Yaşayan fosiller ve günümüzde varlığını korumayan ama dünya tarihinin birbirinden farklı dönemlerinde fosil bırakmış olan canlılar, fosil kayıtlarındaki durağanlığın somut delilleridirler. Fosil kayıtlarındaki bu söz konusu durağanlık, aşamalı bir evrim sürecinin yaşanmadığını gösterir. Stephen Jay Gould, Natural History dergisindeki yazısında fosil kayıtlarının evrim teorisi ile olan tutarsızlığını şu şekilde ifade etmiştir:
Çoğu fosil türünün tarihi, kademeli gelişim ile tutarsız olan iki özellik gösterir:
Stasis. Çoğu tür dünya üstünde geçirdikleri süre boyunca hiçbir yönlü değişim göstermemektedir. Fosil kayıtlarından kayboldukları sırada nasıl görünüyorlarsa ortaya çıktıklarında da aynı görünümdedirler; morfolojik değişim çoğunlukla sınırlıdır ve yönlü değildir.
Birden ortaya çıkış. Herhangi bir yerel bölgede, bir tür, atalarının sabit dönüşümü neticesinde kademeli olarak ortaya çıkmamaktadır; birden ve tam gelişmiş olarak ortaya çıkmaktadır. (members. iinet.net.au/~sejones/fsslrc02.html)
Eğer bir canlı, milyonlarca yıl önceki tüm özellikleri ile günümüzde kusursuz şekilde varlığını sürdürüyorsa ve hiçbir değişim geçirmediyse, bu durum Darwinin öngördüğü aşamalı evrim modelini tamamen ortadan kaldıracak kadar güçlü bir kanıttır. Öyle ki, yeryüzünde bunu kanıtlayacak tek bir örnek değil, milyonlarca örnek bulunmaktadır. Canlılar, milyonlarca yıl hatta kimi zaman yüz milyonlarca yıl önce var oldukları hallerinden hiçbir farklılık göstermemektedirler. Bu durum, Niles Eldredgein açıkça ifade ettiği gibi, paleontologların, hala savunulmakta olan evrim fikrinden artık kaçınmalarına sebep olmaktadır:
Paleontologların evrimden bu kadar uzun süre kaçınmış olmaları hiç de şaşırtıcı değildir. Evrim asla gerçekleşmemiş gibi görünmektedir. Kayalıklarda dikkatle ve sabırla yürütülen toplama çalışmaları zigzaglar, küçük salınımlar ve çok nadiren milyonlarca yıl boyunca görülen değişimlerin küçük birikintilerini ortaya çıkarmaktadır - ki bunlar evrimsel tarihte yaşanmış olan tüm o müthiş değişimi açıklayamayacak kadar yavaş bir hızdadır. (members.iinet.net.au/~sejones/fsslrc02.html )
Eğer gerçekten bir evrim yaşanmış olsaydı ki hiçbir şekilde yaşanmamıştır, canlıların yeryüzünde küçük kademeli değişimlerle ortaya çıkmaları ve zaman içinde de değişmeye devam etmeleri gerekirdi. Oysa fosil kayıtları ve yaşayan fosiller bunun tam aksini gösterir. Farklı canlı sınıflamaları, fosil kayıtlarında hiçbir ataları olmadan aniden ortaya çıkmışlar ve yüz milyonlarca yıl boyunca hiç değişim geçirmeden durağan bir biçimde kalmışlardır. Soyunun tükendiğine inanılan ve jeolojik dönemde yaşayan bazı balıkların günümüzde hiç değişikliğe uğramamış örneklerine rastlanması evrimin geçersizliği açıkça ortaya koyan delillerdendir.
Arapaima
Mezozoik dönemin Kreatase devrinde çok yaygın oldukları hatta bu çağdan daha eski dönemlerde Avrupada bazı türlerinin yaşadığı bilenen Arapaima canlı bir fosildir. Ortalama 4,5 metre, maksimum 10 metre uzunluğa, azami 400 kg ağırlığa ulaşabilen bu en büyük tatlısu balığı günümüzde Afrika, Güney Amerika ve Avusturalyada yaşar. Allah, her canlı gibi bu balıkları da içinde bulundukları şartlara en uygun vücut yapılarıyla yaratmıştır.
Dili yaklaşık 1,5 metre uzunluğunda ve kemikli olan bu balık Osteoglos-siformes (kemik dilliler) takımında yer alır ve sert dil yüzeyi Amazon yerlileri tarafından odun zımparalamak için kullanılır. Fakat bu sert kemikli dilin asıl işlevi yakaladığı avı ezmesidir. Bu balıklar ağızlarını açıp suda bir iç akıntı oluştururlar ve avlarını ağızlarına doğru çekerler. Derin suların dinozoru olarak adlandırılan bu pullu balıklar oldukça usta birer avcıdırlar, çünkü yollarına çıkan her tür balığı, hatta su üstünde uçan kuşları bile avlayabilirler. Bu canlıların sahip olduğu özellikler onların tesadüfen oluştuklarını ve ilkel birer canlı olduklarını iddia edenlerin teorilerine çok büyük bir darbedir.
Timsah Balığı
Yeşilimsi veya sarımsı parlak renkte adeta zırh gibi pullarla kaplı bir vücuda sahip olan timsah balığı, çift sıralı keskin dişleriyle güçlü bir görünüme sahiptir. Yakın akrabalarının çoğunun aksine, hava soluyabilir ve yaklaşık iki saate kadar su üzerinde hayatta kalabilir. 100 milyon yıldır varlığını sürdüren bu balığın, 4 metreye varan uzunluğu, 200 kga varan ağırlığı ve timsaha benzeyen bir kafa yapısı vardır. Eğer bu balıklar halihazırda yaşıyor olmasalardı ve sadece fosilleri olsaydı evrimcilere göre balıktan timsahlara uzanan bir ara geçiş formu olarak ilan edilirdi. Fakat bu balığın yaşayan türlerinin bulunması evrimcilerin bu hayalini geçersiz kılmıştır.
Prehistorik dönemde dünyanın birçok yerinde yaşayan bu balık günümüzde sadece Kuzey ve Orta Amerikada özellikle Mississippi Nehri Havzası, Ohio ve Missouri Nehir sistemleri, Teksas, Oklahoma ve Meksika gibi yüksek drenajlı sularda yaşar. Göller, körfezler ve koylarda yaşayan, acı ve hatta tuzlu suya da dayanabilen bu balığın yerli halk tarafından takı olarak kullanılan sert pulları onu çeşitli saldırılardan korur.
Timsah gibi çok saldırgan ve hızlı olan bu balık avını keskin dişleriyle yakalar. Genellikle balıkla beslenen bu canlı, bazı su kuşlarını, küçük kaplumbağaları ve hayvan ölülerini de yiyebilir. Genelde karanlık sularda yaşayan bu balıklar, kamuflaj için su içerisindeki yeşillikleri kullanır. Akıl sahibi bir insanın bu gerçekler karşısında varması gereken sonuç doğadaki herşeyin sonsuz ilim ve kudret sahibi Allahın eseri olduğudur.
Evrim teorisine delil oluşturmak için kullanılan,En az evrim geçiren hayvan, ara geçiş formu, ilkel canlı gibi terimler, fosillerin gün ışığına çıkarılmasıyla birlikte geçerliliğini yitirmiştir. Bulunan tüm fosillerin hiç değişmemiş olması canlıların aşamalarla birbirlerinden türemediklerini gözler önüne sermiştir. Yaşayan fosiller, ara geçiş formlarının hiçbir örneğini vermemekte tam aksine sahip oldukları üstün özelliklerle birer yaratılış örneği olduklarını, milyonlarca yıl boyunca değişmeden kaldıklarını ortaya koymaktadır. Fosil kayıtları ve bunların yaşayan örnekleri evrimi kesin ve bilimsel olarak yalanlamaktadır.
Coelacanth
Coelacanth, yaklaşık 150 cm boyunda, oldukça gelişmiş bir yapıya sahip son derece kompleks bir dip balığıdır. 450 milyon yıllık tarihinde hiçbir değişim izi göstermemiş olan bu canlıyı birçok bilim adamı kara omurgalılarının atası olarak göstermiş ve en az 70 milyon yıl önce yok olduğunu ileri sürmüşlerdir. Evrimcilerin yüzgeçlerini yürümek üzere olan ayaklar, fosilleşmiş bir yağ kesesini de ilkel bir akciğer olarak yorumladığı ve bulunan fosilleri üzerinde yapılan türlü spekülasyonlarla kayıp bir halkayı bulduklarını öne sürdükleri bu balığın 1938de Güney Afrika kıyılarında canlı örneğinin ele geçmesiyle Darwinistler büyük bir hayal kırıklığı yaşamışlardır. Günümüz denizlerinde ele geçen 200den fazla canlı Coelacanth, fosiller üzerinde yapılan Darwinist spekülasyonları tamamen ortadan kaldırmıştır.
Neşter Balığı
Okyanusların büyük yırtıcı balıklarından biri olan, Prehistorik dönemlerden günümüze ulaşan neşter balığı sırtında yelkene benzeyen yüzgeçleri ile dinozorları andırır. Atlantikin derin sularında ve kuzeydoğu Pasifikte yaşadığı bildirilen bu okyanus balığı 2 metre uzunluğa ve oldukça keskin dişlere sahiptir. Küçük balık ve kalamarlar bu canlının başlıca besinleridir.
Fırfırlı Köpekbalığı
Dinozorların hakim olduğu dönemin derin deniz yırtıcılarından olan bu balıklar, Kretase döneminden günümüze ulaşan canlılardır. Yaklaşık 2 metreye yaklaşan boyları, koyu kahverengi derileri, yılanbalığına benzeyen uzun gövdeleri vardır. Son derece esnek olan çeneleri ve küçük, çatallı, oldukça keskin, iğne gibi 300e yakın sayıdaki dişleri ile büyük avları bile yakalayabilen bu canlılar kusursuz olarak yaratılmışlardır. Dünyanın değişik yerlerinde fosillerine rastlanmasına rağmen çok nadir canlı olarak görülen bu köpekbalıklarının türünün tükenmiş olduğu düşünülüyordu. Ancak 2007 yılında Japon sularında canlı olarak yakalandı.
Arowana
Osteoglossiformes (kemik dilliler) takımında yer alan Jura döneminde yaşamış olan bu balık, dinozorların yaşadığı dönemden günümüze kadar varlığını sürdüren bir başka yaşayan fosildir. Bugün, Amazon havzası, Afrika, Asya ve Avustralyada yaşayabilen bu canlı tüm küçük balıkları ve 2 metreye kadar sıçrayarak kuş ve yarasaları avlar. Ejderha balığı olarak da bilinen ortalama 1.5 metre boyundaki bu balık Allahın kusursuz yaratışına örnek olan canlı bir fosildir.
Yaşayan fosiller ve fosil kayıtlarındaki durağanlık, ne Darwin döneminde açıklanabilmiştir ne de bundan sonra açıklanabilir durumdadır. Darwinin evrim teorisini, şekilden şekle sokarak günümüz bilimsel bulgularına uyarlamaya çalışan evrimci bilim adamları da bu gerçeği, artık istemeseler de kabul etmiş durumdadırlar. Bilimsel verilerin ve fosil kayıtlarının ortaya çıkardıkları gerçekler, tıpkı 150 yıl önce Darwinin itiraf ettiği gibi, günümüzde de evrim teorisinin her türlü versiyonu ile çelişmektedir:
Bu kitapta, gerçeklerin delil gösterilemeyeceği bir nokta olduğunu biliyorum. Bu nokta, genellikle benim vardığım sonuçlardan tamamen ters sonuçlar ortaya çıkarmaktadır. Adil bir sonuç, ancak problemin her iki yönünün gerçeklerini tam olarak açıklamak ve tartmak ile sağlanabilir. Ama burada bunu yapmak mümkün değildir. (arn.org/docs/abstasis.htm; Charles Darwin, The Origin of Species, 1859)
Mersin Balığı
Erken Jura döneminden günümüze kadar ulaşan 6 metre büyüklüğündeki mersin balığı subtropikal ve yarı arktik sularda, Kuzey Amerika ve Avrasyada yaşar. Bu dev balıkların besini küçük balıklardır.
Hagfish
300 milyon yıldan beri varlığını devam ettiren bu balık türü hiç değişmeden günümüze kadar gelmiş olan canlılardandır. 50 cm uzunluğa ve 1,4 kg ağırlığa sahip olan bu balık, kuzeydoğu Pasifik kıyılarında ve 20-650 metre derinlikte yaşar. Görünüm olarak yılan balığına benzeyen bu canlı türünün kafatası ve 2 tane beyni olmasına rağmen kılçığı yoktur. Kör denebilecek kadar az gören bu canlılar çoğunlukla yumuşak çamurda yaşar ve geceleri büyük balıkların ölüleri ile beslenirler.
Testere Balığı
95 milyon yıllık örneklerinde gördüğümüz gibi hiç değişmeden günümüze gelmiş olan bu balığın fosillerinde uzun testere şeklindeki burnu, belirgin kafa yapısı hemen teşhis edilmektedir. Testere balığı hem tatlı hem tuzlu suda hem de nehir ve dereler aracılığıyla kıyıdan 100 km kadar içeride yaşayabilir. 7 metre uzunluğa sahip olan uzun ve yassı vücut şekliyle çoğu kere köpekbalıkları ile karıştırılan bu balığın kenarında keskin dişleri olan, enli ve bir kılıca benzeyen bir burnu vardır. Bu uzun keskin burnunu çamuru karıştırıp deniz dibinde yaşayan çeşitli hayvanları bulmak için kullanır. Savunma ve yiyecek bulma işlevi üstlenen testerelerin gözleri görmediğinden elektromanyetik koruyucuları olan sensör organlarına sahiptir. Bu durum, kuşkusuz Allahın kusursuz yaratışının delillerinden biridir. Canlının sahip olduğu özelliklerin hepsi Allahın kontrolündedir. Bu gerçek, bir ayette şöyle bildirilir:
... Onun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur (Hud Suresi, 56)
Senegal Bişiri
Bu Afrika kökenli balıklar, genel görünümleri itibariyle dinozora benzerler. Yılanımsı gövdesi ve ayaklara benzeyen yüzgeçleri ile diğer balıklardan oldukça farklı bir görünüme sahip olan bu canlılar zor koşullarda hayatta kalabilirler. Örneğin su dışında kaldıkları zaman bile derileri ıslak kalabildiği sürece yaşamlalarına devam ederler. Evrim teorisini savunanlara söyleyecek tek bir söz dahi bırakmayan bu canlı, alemlerin Rabbi olan Allahın örneksiz yaratmasının eseridir.
Evrim hiç yaşanmamıştır
Evrimciler de açıkça bilmektedirler ki, ele geçen tüm bilimsel deliller, evrim süreci iddiasının yalnızca bir masaldan ibaret olduğunu göstermiştir. Yaşayan fosiller; bu canlıları, milyonlarca yıl önce yaratmış ve günümüze kadar en mükemmel şekilleriyle korumuş, tüm varlıkların Yaratıcısı ve Hakimi olan Allahın eseridirler. Tarih boyunca Darwinistlerin tüm korkuları, bu açık gerçeğin gözler önüne serilmesi olmuştur. Ama artık, bu açık ve tartışmasız gerçek tam anlamıyla gözler önündedir ve Darwinistlerin buna karşı gösterdikleri tüm çabalar boşa çıkmıştır. Hak olan karşısında batıl tamamen ortadan kalkmış ve alemlerin Rabbi olan Allah, büyüklüğünü ve yüce kudretini bir kez daha en mükemmel şekli ile sergilemiştir:
Biz, bir oyun ve oyalanma konusu olsun diye göğü, yeri ve ikisi arasında bulunanları yaratmadık. Eğer bir oyun ve oyalanma edinmek isteseydik, bunu, Kendi Katımızdan edinirdik. Yapacak olsaydık, böyle yapardık. Hayır, Biz hakkı batılın üstüne fırlatırız, o da onun beynini darmadağın eder. Bir de bakarsın ki, o, yok olup gitmiştir. (Allaha karşı) Nitelendiregeldiklerinizden dolayı eyvahlar size. (Enbiya Suresi, 16-18)
(makale harun yahya)