TÜRKİYE’DE PSİKOLOJİ UYGULAMA, ARAŞTIRMA VE YAYIMLARINDA ETİK İLKELER
Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere (American Psychological Association, 1992), birçok ülkede (Leach ve Harbin, 1997) psikoloji alanında araştırma ve uygulama faaliyetlerini düzenleyen etik ilkeler bulunmaktadır. Etik ilkelere ne derece saygı gösterildiği ve uyulduğu bu ülkelerde yaptırım gücü olan kuruluş ve odalar tarafından takip edilmektedir.
Gittikçe daha etkin bir mesleki örgüt haline gelen Türk Psikologlar Derneği, geniş kapsamlı mesleki faaliyetleri ve değişik kesimlerden uygulamacı ve akademisyen psikologlarla olan yakın etkileşimi nedeniyle, bir Mesleki Ahlak İlkeleri bütününe duyulan ihtiyaç duyulduğunu hissetmektedir. Bu nedenle de, konu üzerinde geçmişte yapılan çalışmaları derleyen, kapsamlı bir ilkeler bütününün oluşturulmasını hedeflemektedir.
Birçok ülkede kabul edilen etik ilkeler (Leach ve Harbin, 1997), araştırma ve uygulama da; hizmet sunulan ya da hizmetinden yararlanılan kişilerin suistimal ya da taciz edilmemesi, uzmanlık sınırlarının bilinmesi, uzmanlığın güncel tutulması, araştırmalarda katılımcıların özgür iradeleriyle katılmalarının ve bilgilendirilmelerinin sağlanması, alınan bilgilerin gizliliği, psikolojik ve/ya fiziksel rahatsızlık ve kandırmanın yer almaması, elde edilen bilgilerin belirtilen ve onaylanan amaçlar dışında kullanılmaması, hizmet alınan ve /veya verilen kişiler arasında ayırım yapılmaması gibi konuları kapsamaktadır. Akademik etkinliklere yönelik etik ilkeler ise; bulguların yansız bir şekilde sunulması, başka bir çalışma ya da eserin kişinin kendi eseriymiş gibi sunulmaması, daha önce yayımlanmış eserlerin türevlerinin özgün eserlermiş gibi yayımlanmaması, kullanılan kaynaklara uygun referansların verilmesi ve yazarlık haklarının katkı paylarına göre gerçekleştirilmesi gibi konuları kapsamaktadır.
Türkiye’de psikoloji uygulama ve araştırmalarına yönelik bir mesleki etik ilkeler bütününe duyulan ihtiyaç ortadadır. Toplumla doğrudan etkileşim içinde olan ve toplumu doğrudan etkileme potansiyeline sahip birçok meslekte olduğu gibi, psikologlar da kendi kendilerini doğrudan denetleyebilecek bir mekanizma oluşturmak durumundadırlar. Psikolojide akademik ve uygulamalı faaliyetleri kapsayan bir mesleki etik ilkeler bütününün geliştirilmesi, Türkiye’de birçok diğer sosyal bilim için de örnek olacaktır. Ancak, böyle bir ilkeler bütününün geliştirilmesi, psikolojinin değişik alanlarından bir uzman grubunun uzun zaman ve yoğun emek yatırımlarıyla gerçekleşebilecek bir projedir. Bu projeyle birlikte, uzun vadede, üniversitelerde ve diğer kuruluşlarda akademik ve uygulamalı faaliyetlerin kalitesini ve ilkelere uygunluğunun kontrolünü gerçekleştirecek etik komiteler ya da birimlere de ihtiyaç duyulacaktır.
Böylesine büyük ve önemli bir projeye ön hazırlık olarak, Türk Psikologlar Derneği’nin bir parçası olan Türk Psikoloji Dergisi’nin her bir sayısında, araştırma ve yayımlara yönelik bir etik ilkeler tartışmasına yer vermek istemekteyiz. Bu tartışmalara yönelik görüş ve önerilerinizin ve de çalışmalarınızda karşılaştığınız etik ikilemler ve çözümlerine yönelik görüşlerinizin bu ilkeler bütünün geliştirilmesinde önemli katkıları olacağı inancındayız.
Bu tartışmayı, Türk Psikoloji Dergisine değerlendirilmek üzere yollanan bazı çalışmalarda karşımıza çıkan üç etik sorun ve çözümleriyle başlatmak istiyoruz. Bu sorunlar, kimi zaman evrensel etik ilkeler çerçevesinde ele alınabilirken, kimi zaman da psikoloji literatürünün büyük oranda dış kaynaklı olmasından kaynaklanan, çeviri ve adaptasyonla ilgili etik ikilemler olup, özel çözümler gerektirmektedir.
Yayımlara Yönelik Etik İlkeler Tartışması:
1. Aynı Veri Tabanından Elde Edilen Bilgilerin Birden Fazla Yayımlanmaması. Daha önceden yayımlanan bir çalışmanın tekrar yayımlanması etik ilkelere aykırıdır. Bu, tekrar yayımın altına düşülen bir notla geçiştirilemeyecek kadar önemli bir meslek ahlakı ilkesidir. Aynı şekilde, yurtdışında başka bir dilde basılmış bir eserin, aynen ya da bazı değişikliklerle Türkçe olarak yayımlanması da bu ilkeyle bağdaşmamaktadır.
Bununla ilgili olarak, aynı örneklem ve veri tabanından gelen belirli bazı değişkenlerle ilgili bulguların bir yayında, diğer bazı değişkenlerle ilgili bulguların da başka yayında /yayınlarda bilimsel bütünlük ve yetkinlik gözetilmeksizin kullanılması etik açıdan yanlış görülmektedir. Daha açık bir örnek vermek gerekirse, ilk makalede kullanılan değişkenlere birkaç yeni değişken ekleyerek, aynı veri tabanından yeni bir “araştırma” üretmek etik açıdan kabul edilemez. Aynı örneklem üzerinden toplanan ve birlikte sunulduklarında bütünlük arzedebilecek verilerin parça parça sunulması, literatüre anlamlı bir katkı yapabileme amacından çok, daha fazla yayın çıkarma çabasını yansıtmaktadır. Benzer bir şekilde, bir önceki çalışmada kullanılan örnekleme bazı eklemeler yapılarak (yeni bir grubun katılması ya da örneklemin genişletilmesi gibi) bulguların yeni bir yayında özgün bir çalışmaymış gibi sunulması da etik ilkelerle bağdaşmamaktadır.
“Yeniden yayın yapmama” ilkesi; geniş kapsamlı, çok değişkenli, aynı örneklem üzerinde farklı değişkenlere yönelik farklı denenceleri sınamayı amaçlayan çalışmalar için zor tanımlanan bir ilkedir. Hangi durumlarda aynı örneklem ve veri tabanından farklı yayımlar yapılabileceği her çalışma için çok açık olmayabilir. Ancak bu, etik ilkelerin gözardı edilmesi değil, tam tersine araştırmacıların bu konuda daha duyarlı olmasını gerektirir. Temel hedef, çalışmadan elde edilen bilgilerin bir bütünlük içinde sunulmasıdır. Elde edilen bilgilerin, çok boyutlu tek bir rapor olarak mı, yoksa birbirini devamı olan çalışmalar olarak mı yayımlanmasının daha uygun olduğu, yazar(lar) ve editörlerin birlikte karar vermesi gereken önemli bir konudur.
2. Kaynakların Uygun Kullanılması ve Verilmesi. Özgün bir çalışmada, başka bir eserin tamamı ya da bölümleri, zaman zaman referans verilse bile, sunulmamalıdır. Bir kaynaktan esinlenilebilir ya da yararlanılabilir; bu durumda özgün kaynağa gerekli referanslar verilmelidir. Ancak, kişi yararlandığı çalışmanın önemli bir kısmını kendisi tarafından yazılmış veya yapılmış izlenimini verecek şekilde sunmamalıdır. Orijinal eserin vurgusunu korumak amacıyla kimi zaman birkaç cümle ya da bir paragraf aynen alınabilir. Bu durumda, alınan kısım tırnak içinde gösterilmeli ve sayfa numaraları verilerek, okuyucunun asıl kaynağa ulaşabilmesi kolaylaştırılmalıdır. Özellikle, Türkçe sunulan bir çalışmada kullanılan kaynaklar başka bir dilde ise, doğrudan çevrilerek alınan kısımlar tırnak içinde sayfa numaralarıyla verilmelidir. Çeviri yapmış olmak, Türkçe yayımlanan çalışmadaki kısmı ya da bölümü özgünleştirmeyecektir.
3. Ölçek Uyarlamalarına Yönelik İlkeler. Yabancı kaynaklı bir ölçek, Türkçeye çevirilip, uyarlanmışsa, ölçeğin orijinal ismininin korunması gerekmektedir. Uyarlama sırasında ölçeği “iyileştirmek” için yapılan bazı değişiklikler nedeniyle ölçeğin tamamıyla farklı ve özgün bir ölçekmiş izlenimini verecek şekilde yeniden isimlendirilmesi etik ilkelerle bağdaşmamaktadır.
Ölçeğin tümüyle değişmesi ve yeni bir ölçeğin oluşturulması durumunda ise, ölçeğe verilecek ad, ölçeğin neyi ölçtüğünü olabildiğince açık olarak yansıtmalıdır. Ölçek çok boyutlu ise, ölçeğin içerdiği boyutları yansıtabilecek bir ad kullanılmasında yarar vardır. Gerek uyarlanan gerekse özgün olan ölçeklerde, ölçeği geliştiren kişinin adı gibi herhangi özel bir ismin ölçeği tanımlamak için kullanılmaması, ölçeklere içeriklerine göre ad verilmesi literatürde daha kabul gören bir uygulama olmuştur.
Endüstri ve Örgüt Psikolojisi Alanında Etik Uygulamalar
Endüstri ve örgüt psikolojisi, Türkiye'de son yıllarda uygulamalı psikolojinin en gözde alanlarından biri haline gelmiştir. Bu alana duyulan yoğun ilgi ve talep sevindirici olmakla birlikte, halen akademik ve uygulamalı çalışmalara yön verecek bazı altyapısal kuralların eksikliği hissedilmektedir. Bunların arasında önemle üzerinde durulması gereken kurallar ise etik kurallardır. Psikolojinin diğer uygulamalı dallarında olduğu gibi, endüstri ve örgüt psikolojisi alanındaki uygulamalar, kişilerin hayatlarını doğrudan etkiler niteliktedir. Bu nedenle, uygulamaların bilimsel esaslara dayandırılması ve eşitlik ve adalet ilkelerini gözetmesi vazgeçilmezdir. Ne yazık ki, zaman zaman bu ilkelerin sınandığı zor durumlarla karşılaşmaktayız.
Gelişmekte olan bir ekonomik düzene sahip ülkemizde, endüstri ve örgüt psikolojisi gelişmekte olan bir alandır ki, bu da tehlikeli bir bileşimdir. Şöyle ki, özellikle iş dünyası tarafından bu alandaki uygulamalara duyulan ihtiyaç gün geçtikçe yoğunluk ve aciliyet kazanmaktadır. İnsan kaynakları yönetimine (İKY) duyulan ilgi, bazı kuruluşların bunu vazgeçilmez bir gereklilik olarak nitelemesinden kaynaklanırken, bazı kuruluşlar tarafından ise halen “modaya uymak” kaygısından ileriye gitmemektedir. Yalnızca bu kaygı nedeniyle endüstri ve örgüt psikolojisi ve İKY konularına ilgi duyan kuruluşlar, bu alanlardaki uygulamaların bilimsel ve hassas temellere oturtulması gerekliliğini kavrayamamış olduklarından, ivedi sonuçlara ulaşılması için uygulayıcıları sıkıştırmaktadırlar. Konunun önemini kavramış bazı firmalarda dahi, yeni yapılanmaya başlayan İKY bölümlerinin varoluş amaçlarını haklı kılacak çabuk ve somut sonuçlar yaratma endişesi görülmektedir. İşte bu ve buna benzer, aceleci ve yalnızca olumlu sonuçlar almaya odaklı bir yaklaşım, uygulamacıları bu alanlarda yapılan çalışmalarında bilimsellik ve titizlik ilkelerinden ödün vermeye zorlamaktadır. Bu nedenledir ki, endüstri ve örgüt psikolojisi alanındaki etik uygulamalar üzerine bir tartışma başlatılması ve kısa sürede bunların, üzerinde fikir birliğine varılan kurallar halinde derlenmesi ivedilik kazanmıştır. Bu makale, bu hedefe yönelik atılan bir adımdır.
Bu makalede ele alınacak başlıca konular, endüstri ve örgüt psikoloğunun görev ve sorumlulukları, testler ve test kullanımı ve bilimsel araştırma ve danışmanlık sürecine ilişkindir. Bu konularla ilgili görüşler, yalnızca yazarın kişisel fikir ve görüşlerini yansıtmakta olup, hiçbir kurum ve kuruluşun görüşlerini temsil etmemektedir. Bu makaledeki tartışmalar sırasında, endüstri ve örgüt psikoloğu hem akademisyen / danışman, hem de şirketlerin bünyesinde çalışan uygulayıcı olarak nitelenmiştir.
Endüstri ve Örgüt Psikoloğunun Görev ve Sorumlulukları
1. Endüstri ve örgüt psikoloğu, uzmanlık alanının dışında kalan konularda sorumluluk almamalıdır. Firmalarda sıklıkla rastlanan taleplerden biri, endüstri ve örgüt psikoloğu olarak çalışan personelin klinik psikolog görevini de üstlenmesidir. Bu alanda uzmanlığı olmayan kişilerin, klinik tanı ve tedavi gibi işlevleri yerine getirmesi yanlıştır. Şirket içi iletişim veya işle ilgili konularda çalışanların sorunlarını dinleyerek, çözüm yolları bulmaya çalışmak kabul edilir bir uygulamadır. Ancak, klinik tanı ve tedavi gerektirecek kişisel ve ailevi sorunlarla karşı karşıya kalındığında, yapılabilecek en uygun şey, kişiyi iyi bir klinik psikolog veya aile danışmanına yönlendirmektir.
Uzmanlık dışı uygulamalar tartışmasına dahil edilebilecek bir diğer konu da, endüstri ve örgüt psikoloğunun, bilgi ve tecrübe olarak yetersiz olduğunu düşündüğü konularda, konunun uzmanları ile işbirliği içinde çalışması gerekliliğidir. Bu tür konular arasında belki de en önemlisi, psikolojik testlerin yapılanması, uyarlanması ve uygulanmasıdır. Testler konusundan ileride daha ayrıntılı olarak bahsedilecektir, ancak burada değinilmesi gereken, bu konuda yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olmayan endüstri ve örgüt psikologlarının, gerektiğinde konunun uzmanları ile işbirliği halinde çalışması zorunluluğudur. Bunun yanısıra, toplam kalite yönetimi veya yeniden yapılanma gibi insani olduğu kadar teknik içerik de taşıyan konularda, konunun uzmanı kişilerle (örn., endüstri mühendisleri) işbirliği içinde çalışmak gerekmektedir.
2. Endüstri ve örgüt psikoloğu, gerektiğinde eğitimci rolü üstlenmelidir. Firmaların talebi ne kadar yoğun olursa olsun, bilimsel kurallara uygun olmayan yanlış uygulamalarda görev almayı reddetmek gerekmektedir. Bununla da kalmayıp, firma yetkililerine talep edilen uygulamanın bilimsel açıdan neden yanlış olduğu ve bu yanlışlığın doğuracağı sonuçlar, basit ve anlaşılabilir bir dille açıklanmalıdır. Örneğin, bilimselliği ispatlanmamış testlerin kullanımının doğuracağı kanuni ve ahlaki sonuçlar izah edilmelidir. Talep edilen uygulamadaki yanlışlıkların nasıl düzeltilebileceği veya düzeltilemeyecek nitelikteyse, alternatif uygulamaların neler olabileceği konusunda firma yetkililerine yol göstermek de endüstri ve örgüt psikoloğunun görev ve sorumlulukları arasında yer almalıdır.
3. Endüstri ve örgüt psikoloğu bu alanda uzmanlaşmayı teşvik edici bir tutum içinde olmalıdır. Endüstri ve örgüt psikolojisi alanında lisans seviyesinde dersler alan psikoloji öğrencilerine, bu alanda yetkin bir uygulayıcı olabilmek için, lisansüstü uzmanlık eğitimi almanın gerekli olduğu anlatılmalıdır. Lisans seviyesinde ders veren öğretim görevlileri, lisans eğitiminin uygulama için yeterli olamayacağını vurgulamalı ve bu alanda çalışmak isteyen öğrencilerini yurtiçi ve yurtdışı programlara yönlendirmelidir. Bu amaçla, özellikle akademisyen olarak görev yapan endüstri ve örgüt psikologlarının, varsa üniversitelerindeki lisansüstü eğitim programlarını aktif olarak tanıtan faaliyetler içine girmeleri çok yararlı olacaktır. Buna ek olarak, yurtiçi ve yurtdışı lisansüstü ve sertifika programları konusunda bir tanıtıcı broşür oluşturmak için işbirliğine gidilebilir.
Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere (American Psychological Association, 1992), birçok ülkede (Leach ve Harbin, 1997) psikoloji alanında araştırma ve uygulama faaliyetlerini düzenleyen etik ilkeler bulunmaktadır. Etik ilkelere ne derece saygı gösterildiği ve uyulduğu bu ülkelerde yaptırım gücü olan kuruluş ve odalar tarafından takip edilmektedir.
Gittikçe daha etkin bir mesleki örgüt haline gelen Türk Psikologlar Derneği, geniş kapsamlı mesleki faaliyetleri ve değişik kesimlerden uygulamacı ve akademisyen psikologlarla olan yakın etkileşimi nedeniyle, bir Mesleki Ahlak İlkeleri bütününe duyulan ihtiyaç duyulduğunu hissetmektedir. Bu nedenle de, konu üzerinde geçmişte yapılan çalışmaları derleyen, kapsamlı bir ilkeler bütününün oluşturulmasını hedeflemektedir.
Birçok ülkede kabul edilen etik ilkeler (Leach ve Harbin, 1997), araştırma ve uygulama da; hizmet sunulan ya da hizmetinden yararlanılan kişilerin suistimal ya da taciz edilmemesi, uzmanlık sınırlarının bilinmesi, uzmanlığın güncel tutulması, araştırmalarda katılımcıların özgür iradeleriyle katılmalarının ve bilgilendirilmelerinin sağlanması, alınan bilgilerin gizliliği, psikolojik ve/ya fiziksel rahatsızlık ve kandırmanın yer almaması, elde edilen bilgilerin belirtilen ve onaylanan amaçlar dışında kullanılmaması, hizmet alınan ve /veya verilen kişiler arasında ayırım yapılmaması gibi konuları kapsamaktadır. Akademik etkinliklere yönelik etik ilkeler ise; bulguların yansız bir şekilde sunulması, başka bir çalışma ya da eserin kişinin kendi eseriymiş gibi sunulmaması, daha önce yayımlanmış eserlerin türevlerinin özgün eserlermiş gibi yayımlanmaması, kullanılan kaynaklara uygun referansların verilmesi ve yazarlık haklarının katkı paylarına göre gerçekleştirilmesi gibi konuları kapsamaktadır.
Türkiye’de psikoloji uygulama ve araştırmalarına yönelik bir mesleki etik ilkeler bütününe duyulan ihtiyaç ortadadır. Toplumla doğrudan etkileşim içinde olan ve toplumu doğrudan etkileme potansiyeline sahip birçok meslekte olduğu gibi, psikologlar da kendi kendilerini doğrudan denetleyebilecek bir mekanizma oluşturmak durumundadırlar. Psikolojide akademik ve uygulamalı faaliyetleri kapsayan bir mesleki etik ilkeler bütününün geliştirilmesi, Türkiye’de birçok diğer sosyal bilim için de örnek olacaktır. Ancak, böyle bir ilkeler bütününün geliştirilmesi, psikolojinin değişik alanlarından bir uzman grubunun uzun zaman ve yoğun emek yatırımlarıyla gerçekleşebilecek bir projedir. Bu projeyle birlikte, uzun vadede, üniversitelerde ve diğer kuruluşlarda akademik ve uygulamalı faaliyetlerin kalitesini ve ilkelere uygunluğunun kontrolünü gerçekleştirecek etik komiteler ya da birimlere de ihtiyaç duyulacaktır.
Böylesine büyük ve önemli bir projeye ön hazırlık olarak, Türk Psikologlar Derneği’nin bir parçası olan Türk Psikoloji Dergisi’nin her bir sayısında, araştırma ve yayımlara yönelik bir etik ilkeler tartışmasına yer vermek istemekteyiz. Bu tartışmalara yönelik görüş ve önerilerinizin ve de çalışmalarınızda karşılaştığınız etik ikilemler ve çözümlerine yönelik görüşlerinizin bu ilkeler bütünün geliştirilmesinde önemli katkıları olacağı inancındayız.
Bu tartışmayı, Türk Psikoloji Dergisine değerlendirilmek üzere yollanan bazı çalışmalarda karşımıza çıkan üç etik sorun ve çözümleriyle başlatmak istiyoruz. Bu sorunlar, kimi zaman evrensel etik ilkeler çerçevesinde ele alınabilirken, kimi zaman da psikoloji literatürünün büyük oranda dış kaynaklı olmasından kaynaklanan, çeviri ve adaptasyonla ilgili etik ikilemler olup, özel çözümler gerektirmektedir.
Yayımlara Yönelik Etik İlkeler Tartışması:
1. Aynı Veri Tabanından Elde Edilen Bilgilerin Birden Fazla Yayımlanmaması. Daha önceden yayımlanan bir çalışmanın tekrar yayımlanması etik ilkelere aykırıdır. Bu, tekrar yayımın altına düşülen bir notla geçiştirilemeyecek kadar önemli bir meslek ahlakı ilkesidir. Aynı şekilde, yurtdışında başka bir dilde basılmış bir eserin, aynen ya da bazı değişikliklerle Türkçe olarak yayımlanması da bu ilkeyle bağdaşmamaktadır.
Bununla ilgili olarak, aynı örneklem ve veri tabanından gelen belirli bazı değişkenlerle ilgili bulguların bir yayında, diğer bazı değişkenlerle ilgili bulguların da başka yayında /yayınlarda bilimsel bütünlük ve yetkinlik gözetilmeksizin kullanılması etik açıdan yanlış görülmektedir. Daha açık bir örnek vermek gerekirse, ilk makalede kullanılan değişkenlere birkaç yeni değişken ekleyerek, aynı veri tabanından yeni bir “araştırma” üretmek etik açıdan kabul edilemez. Aynı örneklem üzerinden toplanan ve birlikte sunulduklarında bütünlük arzedebilecek verilerin parça parça sunulması, literatüre anlamlı bir katkı yapabileme amacından çok, daha fazla yayın çıkarma çabasını yansıtmaktadır. Benzer bir şekilde, bir önceki çalışmada kullanılan örnekleme bazı eklemeler yapılarak (yeni bir grubun katılması ya da örneklemin genişletilmesi gibi) bulguların yeni bir yayında özgün bir çalışmaymış gibi sunulması da etik ilkelerle bağdaşmamaktadır.
“Yeniden yayın yapmama” ilkesi; geniş kapsamlı, çok değişkenli, aynı örneklem üzerinde farklı değişkenlere yönelik farklı denenceleri sınamayı amaçlayan çalışmalar için zor tanımlanan bir ilkedir. Hangi durumlarda aynı örneklem ve veri tabanından farklı yayımlar yapılabileceği her çalışma için çok açık olmayabilir. Ancak bu, etik ilkelerin gözardı edilmesi değil, tam tersine araştırmacıların bu konuda daha duyarlı olmasını gerektirir. Temel hedef, çalışmadan elde edilen bilgilerin bir bütünlük içinde sunulmasıdır. Elde edilen bilgilerin, çok boyutlu tek bir rapor olarak mı, yoksa birbirini devamı olan çalışmalar olarak mı yayımlanmasının daha uygun olduğu, yazar(lar) ve editörlerin birlikte karar vermesi gereken önemli bir konudur.
2. Kaynakların Uygun Kullanılması ve Verilmesi. Özgün bir çalışmada, başka bir eserin tamamı ya da bölümleri, zaman zaman referans verilse bile, sunulmamalıdır. Bir kaynaktan esinlenilebilir ya da yararlanılabilir; bu durumda özgün kaynağa gerekli referanslar verilmelidir. Ancak, kişi yararlandığı çalışmanın önemli bir kısmını kendisi tarafından yazılmış veya yapılmış izlenimini verecek şekilde sunmamalıdır. Orijinal eserin vurgusunu korumak amacıyla kimi zaman birkaç cümle ya da bir paragraf aynen alınabilir. Bu durumda, alınan kısım tırnak içinde gösterilmeli ve sayfa numaraları verilerek, okuyucunun asıl kaynağa ulaşabilmesi kolaylaştırılmalıdır. Özellikle, Türkçe sunulan bir çalışmada kullanılan kaynaklar başka bir dilde ise, doğrudan çevrilerek alınan kısımlar tırnak içinde sayfa numaralarıyla verilmelidir. Çeviri yapmış olmak, Türkçe yayımlanan çalışmadaki kısmı ya da bölümü özgünleştirmeyecektir.
3. Ölçek Uyarlamalarına Yönelik İlkeler. Yabancı kaynaklı bir ölçek, Türkçeye çevirilip, uyarlanmışsa, ölçeğin orijinal ismininin korunması gerekmektedir. Uyarlama sırasında ölçeği “iyileştirmek” için yapılan bazı değişiklikler nedeniyle ölçeğin tamamıyla farklı ve özgün bir ölçekmiş izlenimini verecek şekilde yeniden isimlendirilmesi etik ilkelerle bağdaşmamaktadır.
Ölçeğin tümüyle değişmesi ve yeni bir ölçeğin oluşturulması durumunda ise, ölçeğe verilecek ad, ölçeğin neyi ölçtüğünü olabildiğince açık olarak yansıtmalıdır. Ölçek çok boyutlu ise, ölçeğin içerdiği boyutları yansıtabilecek bir ad kullanılmasında yarar vardır. Gerek uyarlanan gerekse özgün olan ölçeklerde, ölçeği geliştiren kişinin adı gibi herhangi özel bir ismin ölçeği tanımlamak için kullanılmaması, ölçeklere içeriklerine göre ad verilmesi literatürde daha kabul gören bir uygulama olmuştur.
Endüstri ve Örgüt Psikolojisi Alanında Etik Uygulamalar
Endüstri ve örgüt psikolojisi, Türkiye'de son yıllarda uygulamalı psikolojinin en gözde alanlarından biri haline gelmiştir. Bu alana duyulan yoğun ilgi ve talep sevindirici olmakla birlikte, halen akademik ve uygulamalı çalışmalara yön verecek bazı altyapısal kuralların eksikliği hissedilmektedir. Bunların arasında önemle üzerinde durulması gereken kurallar ise etik kurallardır. Psikolojinin diğer uygulamalı dallarında olduğu gibi, endüstri ve örgüt psikolojisi alanındaki uygulamalar, kişilerin hayatlarını doğrudan etkiler niteliktedir. Bu nedenle, uygulamaların bilimsel esaslara dayandırılması ve eşitlik ve adalet ilkelerini gözetmesi vazgeçilmezdir. Ne yazık ki, zaman zaman bu ilkelerin sınandığı zor durumlarla karşılaşmaktayız.
Gelişmekte olan bir ekonomik düzene sahip ülkemizde, endüstri ve örgüt psikolojisi gelişmekte olan bir alandır ki, bu da tehlikeli bir bileşimdir. Şöyle ki, özellikle iş dünyası tarafından bu alandaki uygulamalara duyulan ihtiyaç gün geçtikçe yoğunluk ve aciliyet kazanmaktadır. İnsan kaynakları yönetimine (İKY) duyulan ilgi, bazı kuruluşların bunu vazgeçilmez bir gereklilik olarak nitelemesinden kaynaklanırken, bazı kuruluşlar tarafından ise halen “modaya uymak” kaygısından ileriye gitmemektedir. Yalnızca bu kaygı nedeniyle endüstri ve örgüt psikolojisi ve İKY konularına ilgi duyan kuruluşlar, bu alanlardaki uygulamaların bilimsel ve hassas temellere oturtulması gerekliliğini kavrayamamış olduklarından, ivedi sonuçlara ulaşılması için uygulayıcıları sıkıştırmaktadırlar. Konunun önemini kavramış bazı firmalarda dahi, yeni yapılanmaya başlayan İKY bölümlerinin varoluş amaçlarını haklı kılacak çabuk ve somut sonuçlar yaratma endişesi görülmektedir. İşte bu ve buna benzer, aceleci ve yalnızca olumlu sonuçlar almaya odaklı bir yaklaşım, uygulamacıları bu alanlarda yapılan çalışmalarında bilimsellik ve titizlik ilkelerinden ödün vermeye zorlamaktadır. Bu nedenledir ki, endüstri ve örgüt psikolojisi alanındaki etik uygulamalar üzerine bir tartışma başlatılması ve kısa sürede bunların, üzerinde fikir birliğine varılan kurallar halinde derlenmesi ivedilik kazanmıştır. Bu makale, bu hedefe yönelik atılan bir adımdır.
Bu makalede ele alınacak başlıca konular, endüstri ve örgüt psikoloğunun görev ve sorumlulukları, testler ve test kullanımı ve bilimsel araştırma ve danışmanlık sürecine ilişkindir. Bu konularla ilgili görüşler, yalnızca yazarın kişisel fikir ve görüşlerini yansıtmakta olup, hiçbir kurum ve kuruluşun görüşlerini temsil etmemektedir. Bu makaledeki tartışmalar sırasında, endüstri ve örgüt psikoloğu hem akademisyen / danışman, hem de şirketlerin bünyesinde çalışan uygulayıcı olarak nitelenmiştir.
Endüstri ve Örgüt Psikoloğunun Görev ve Sorumlulukları
1. Endüstri ve örgüt psikoloğu, uzmanlık alanının dışında kalan konularda sorumluluk almamalıdır. Firmalarda sıklıkla rastlanan taleplerden biri, endüstri ve örgüt psikoloğu olarak çalışan personelin klinik psikolog görevini de üstlenmesidir. Bu alanda uzmanlığı olmayan kişilerin, klinik tanı ve tedavi gibi işlevleri yerine getirmesi yanlıştır. Şirket içi iletişim veya işle ilgili konularda çalışanların sorunlarını dinleyerek, çözüm yolları bulmaya çalışmak kabul edilir bir uygulamadır. Ancak, klinik tanı ve tedavi gerektirecek kişisel ve ailevi sorunlarla karşı karşıya kalındığında, yapılabilecek en uygun şey, kişiyi iyi bir klinik psikolog veya aile danışmanına yönlendirmektir.
Uzmanlık dışı uygulamalar tartışmasına dahil edilebilecek bir diğer konu da, endüstri ve örgüt psikoloğunun, bilgi ve tecrübe olarak yetersiz olduğunu düşündüğü konularda, konunun uzmanları ile işbirliği içinde çalışması gerekliliğidir. Bu tür konular arasında belki de en önemlisi, psikolojik testlerin yapılanması, uyarlanması ve uygulanmasıdır. Testler konusundan ileride daha ayrıntılı olarak bahsedilecektir, ancak burada değinilmesi gereken, bu konuda yeterli bilgi ve tecrübeye sahip olmayan endüstri ve örgüt psikologlarının, gerektiğinde konunun uzmanları ile işbirliği halinde çalışması zorunluluğudur. Bunun yanısıra, toplam kalite yönetimi veya yeniden yapılanma gibi insani olduğu kadar teknik içerik de taşıyan konularda, konunun uzmanı kişilerle (örn., endüstri mühendisleri) işbirliği içinde çalışmak gerekmektedir.
2. Endüstri ve örgüt psikoloğu, gerektiğinde eğitimci rolü üstlenmelidir. Firmaların talebi ne kadar yoğun olursa olsun, bilimsel kurallara uygun olmayan yanlış uygulamalarda görev almayı reddetmek gerekmektedir. Bununla da kalmayıp, firma yetkililerine talep edilen uygulamanın bilimsel açıdan neden yanlış olduğu ve bu yanlışlığın doğuracağı sonuçlar, basit ve anlaşılabilir bir dille açıklanmalıdır. Örneğin, bilimselliği ispatlanmamış testlerin kullanımının doğuracağı kanuni ve ahlaki sonuçlar izah edilmelidir. Talep edilen uygulamadaki yanlışlıkların nasıl düzeltilebileceği veya düzeltilemeyecek nitelikteyse, alternatif uygulamaların neler olabileceği konusunda firma yetkililerine yol göstermek de endüstri ve örgüt psikoloğunun görev ve sorumlulukları arasında yer almalıdır.
3. Endüstri ve örgüt psikoloğu bu alanda uzmanlaşmayı teşvik edici bir tutum içinde olmalıdır. Endüstri ve örgüt psikolojisi alanında lisans seviyesinde dersler alan psikoloji öğrencilerine, bu alanda yetkin bir uygulayıcı olabilmek için, lisansüstü uzmanlık eğitimi almanın gerekli olduğu anlatılmalıdır. Lisans seviyesinde ders veren öğretim görevlileri, lisans eğitiminin uygulama için yeterli olamayacağını vurgulamalı ve bu alanda çalışmak isteyen öğrencilerini yurtiçi ve yurtdışı programlara yönlendirmelidir. Bu amaçla, özellikle akademisyen olarak görev yapan endüstri ve örgüt psikologlarının, varsa üniversitelerindeki lisansüstü eğitim programlarını aktif olarak tanıtan faaliyetler içine girmeleri çok yararlı olacaktır. Buna ek olarak, yurtiçi ve yurtdışı lisansüstü ve sertifika programları konusunda bir tanıtıcı broşür oluşturmak için işbirliğine gidilebilir.