Eskimo Muhtar Buzkos

ashli

Bayan Üye
...Eskimo Muhtar Buzkos...


Bugün evde kimse yoktu. Herkes dişleri olmayan muhtarın konuşmasını dinlemeye gitmişti. Beni götürmemişlerdi çünkü muhtar konuşurken kendimi tutamıyor kalkmaya hazırlanan trenler gibi sallanıyor sallanırken de gülüyordum. Sahiden çok komik konuşuyordu sanki ağzında bebek yorganı var gibiydi. Herkes muhtara bir kralmış gibi davranıyordu. Başına taktığı şey bir kral tacına benzemiyordu. Kafasında sadece kocaman bez tencerelere benzeyen bir kasket vardı bu kasket, muhtar konuşmaya başladığında, yoldan geçen bir kedinin kafasına konuyor, muhtar konuşmayı bırakıp kedinin peşinden koşuyor, kedi de muhtarın onu yiyeceğinden korkarak kaçıyordu. Muhtar kasketi kediden almayı başarıyordu ama kendisine gülen mahalle halkını susturmayı başaramıyordu.

Bir gün kediyi daha çabuk yakalamak için nereden bulduğunu anlayamadığım patenlerini giymişti. Kedi patenli muhtarı görünce koşmamıştı çünkü patensizken koşamayan muhtarın patenliyken hiç koşamayacağını düşünüyordu ve kedinin düşündükleri doğru çıkmıştı. Muhtar patenlerinin lastiği patladığı için koşamadığını düşünürken kedi kasketi alıp miyavlı miyavlı gülerek uzaklaşmıştı. O gün eve gittiğimde evdeki herkes o adamın muhtar olmadığını konuşuyordu. Ben kartondan hava delikleri olan bir kasket yapıp muhtara hediye etmeyi düşünüyordum hava delikli diyorum çünkü muhtarın kafası havasızlıktan üçgen şeklindeki kutulara dönmüştü. Bu üçgenleşen muhtara üzülmeye başlamıştım. Bir gün dişsiz muhtarın ofisine gittim. Kapıyı çalmadan içeri girdim. Çünkü çalınacak bir kapısı yoktu. Kapının yerinde demirden bir çene vardı. Çene, çalıp duruyordu kendi kendine. Ellerinde sihirli değnek yerine oklava, kepçe olan beş yaşlarında periler buraya neden geldiğimi soruyorlardı. Ofisin duvarına asılı bir fil büyüklüğünde perde duruyordu. Muhtar orada konuşup duruyordu. Perdenin üzerinde muhtarın çocukluğu geziyordu. Perdeyi bir tırtıl gibi sürünerek açtım. Muhtar burada yoktu muhtarın sadece sesi geliyordu. Perdenin arkasında buzdan yapılı bir kasaba vardı. Bu kasaba buzdan yapılı olduğu için girişinde “GÜNEŞ GİREMEZ”uyarısı bulunuyordu. Minik kuşlar bile burada fil kuş olarak anılabilirdi çünkü burası minik kuşlardan daha minik varlıklarla doluydu. Beni en çok şaşırtan şey muhtarın dişlerinin kasaba çocukları tarafından tahtıravalli olarak kullanılmasıydı. Düşünsenize otuz iki tahtırevalliden oluşan çocuk kasabası vardı burada.

Hemen yerimden kalktım ve kapısı olmayan çenesi bulunan çıkışa yöneldim hava kaşlarını çatmaya başlamıştı pijamalı leylekler evdekilerin merak edeceğini söylüyordu. Çok seviniyordum sevincimi kimseyle paylaşamadığım için içimde mutluluk turşusu kurmak zorunda kaldım ve bu çocuk kasabasından kimseye söz etmedim. Gece hapşırdı ve sabah oldu babam aynanın karşısına geçmiş kendisine bir şeyler anlatıyordu. Geceleri babam hep öksürürdü gündüz konuşurdu gece öksürürdü boğazını çengelli iğnelerle yarasalara tutturmak istemiştim bu yüzden ama babam sessizlikten canının sıkıldığını öksürmenin de bir konuşma olduğunu savunuyordu. Bu sabah da öksürük arasında bir penguenle karşılaştığını anlatıyordu aynaya. Belki de iri yarı şurup şişelerini bir penguene benzetmişti. Kimse babama inanmadı. Ben hiç inanmadım çünkü aklım muhtarın ofisinde saklanan çocuk kasabasına takılmıştı.

Muhtarla konuşmalıydım muhtarla konuşamazdım çünkü muhtarın dişinden de dilinden de anlamıyordum. Babam hâlâ aynaya bakarak kendine yalanlar söylüyordu. Benim evden çıktığımı fark etmedi. Ben muhtarla konuşmaya karar vermiştim ofisine gittim. Beni gördü sadece kafasını salladı oturmamı işaret etti. Perdeleri çekti buzdan yapılı telefonu çıkardı anlaşılmaz bir dille saatlerce konuştu. Telefonu kapattıktan sonra garip bir sesle bağırmaya başladı sanki birilerini çağırıyordu. Çocuk kasabasından çocuklar eski bir diş fırçasını gemi yapmışlar muhtarın dişlerini getiriyorlardı. Muhtar dişlerini taktıktan sonra bana döndü ve şöyle dedi:

- Adım Buzkos. Benim buz bir dünyam var. Bir eskimoyum ben. Muhtar değilim ben..

Şaşırmaktan bir penguen görür gibi olmuştum hayır hayır görür gibi olmamıştım sahiden görmüştüm. Yanımdaydı bana bir fincan buz getirmişti. Fincanı aldım babamın gördüğü penguen bu olmalıydı. Eskimo muhtar tekrar konuşmak ister gibi yanıma sokuldu ve:

- Eskimo olduğumu öğrenirlerse beni buradan kutuplara gönderirlerdi o zaman da bu küçük kasaba burada ölürdü.İnsanlar bana soru sormasınlar diye dişlerimi bu yüzden takamıyorum.

Bu sefer ben de ona bir soru sormaya karar verdim ve:

- Eskimo muhtar buzkos şimdi ne yapmayı düüşünüyorsunuz? Güneş sizi yakalar.

Dünyadaki bütün güneş gözlüklerini toplayıp bu buz kasabası için bir gecekondu yapmayı düşünüyorsanız bu çok zamanınızı alır.

Penguen karnını kaşıyarak bavulunu hazırlıyordu. Eskimo muhtar bana demir bir tarağımın olup olmadığını sordu. Demir tarak mı ne acaip bir istekti bu. Düşünerek yerimden kalktım. Tam kalktığım sırada bir de büyüteç bulmamı istedi benden. Kafam zeytin yakalayamayan çatallara dönmüştü, sürekli koşuşturuyordum. Eve koştuğumda herkes muhtar hakkında konuşuyordu onlar muhtarın dişlerini yaptırmak için kasabanın tavuklarını satmayı düşünüyorlardı. Ben hem demir tarak arıyor hem de konuşulanlara gülüyordum. Babam saçlarını normal bir tarakla tarayamazdı. Çünkü saçları bir şemsiye tavanına değecek kadar dik ve sertti. Ben de bu yüzden babamın demir bir tarağının olabileceğini tahmin ediyordum. Saksıya saplanmış demir tarağı elimdeki çantanın içine yerleştirdim. Sıra büyütece gelmişti. Aklımı büyütmek için bir büyütece ihtiyacım olduğunu anlamış ve kendime bir büyüteç almıştım. Büyüteci de çantama yerleştirdikten sonra evden hızlıca çıktım. Eskimo muhtarın ofisine koşmaya başladım ofise geldiğimde eskimo muhtar buzkos buzlu kasabadaki çocuklara göç edeceklerini haber veriyordu. Beni gördü ve elimdeki demir tarağı ve büyüteci büyük bir heyecanla aldı. Ayakkabılarımı istedi sadece bir tekini istedi. Ayakkabımı da verdim bana:

- Sıcak çocuk bu büyüteci biz kaybolana kadar arkamızdan tutacaksın tamam mı?

- Tamam ?

- Böylece demir tarak büyüyecek ve tren raylarına dönüşecek bu ayakkabın da bizim trenimiz olacak anlıyor musun?

- Anlıyorum?

- Sakın unutma biz kaybolana kadar büyüteci arkamızdan tutacaksın.Bu sırada penguen güneşi oyalayacak ..

İçimden üzülmeye başlamıştım. Eskimo muhtar gidiyordu ve buzlu çocuklar kasabasına da veda edecektim. Ayakkabımın bir tren olup kutuplara gideceği hiç aklıma gelmemişti. Eskimo muhtar buzkos hazırllanmaya başladı buzlu çocuk kasabasını avucuna aldı ve fincanın içine koydu fincanı da ayakkabımım içine yerleştirdi bana işaret etti büyüteci kaldırdım her şey ne kadar da farklılaşmıştı. Eskimo muhtar ve buzlu çocuk kasabası büyüteçten daha da büyümüşlerdi. Bir iki dakika içinde hepsi kaybolmuştu. Penguen onlara son anda yetişmiş bana dönerek paytak paytak hoşça kal demişti. Ayağım yalın ayak eve koştum evde yine muhtar hakkında konuşuluyordu. Düşündüm de o bir muhtardı ama sadece buzdan yapılı çocuk kasabasının muhtarıydı. Bunu evdekilere anlatmaya çalıştığımda beni yine evde bırakıp bu seferde kulakları olmayan yeni muhtarın konuşmasını dinlemeye gittiler. Kim bilir yeni muhtar da belki bir kızılderiliydi.

Neyse, eskimo muhtar Buzkos bir eskimo olmasına rağmen en sıcak arkadaşım olarak kalacaktı ve kapının önünde tren olan ayakkabımı gördüğümde eskimo arkadaşım Buzkos’un kutuplara ulaştığını anladım. Eskimo muhtarı kimse merak edip aramasa da ben her kar yağışında buzdan yapılmış telefon seslerini duyar gibi oluyorum.

 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst