A$Koliq ^^
Bayan Üye
Eski Türkler okur yazar mıydı?
Oturum Başkanı Sayın Hocamız Mustafa Kafalı benim konuşma konumu “Gök-Türk kültürüne genel bir bakış” şeklinde ilan etti. Gerçekten de biz öyle anlaştık ama
program bana geldiğinde
bana 1 saat yerine 20 dakika zaman verildiğini görünce konuşma konumu değiştirdim; Benim 20 dakikada sunacağım yeni konum
“Eski Türkler okur yazar mıydı?” olacak ve ben sizlerle bu konuda sohbet edeceğim.
27 yıl önce “Nihal Atsız Armağanı” için bir yazı hazırladım. “İnel Kağan mı? Yoksa İni İl Kağan mı?”[1] başlığını taşıyan bu yazımda Göktürk İmparatorluğu'ndan bahsettiğim zaman
Sayın hocamız Mustafa Kafalı beni uyardı
“Biz bugün Göktürk İmparatorluğu diyoruz ve bu imparatorluğu Göktürk
Uygur
Kırgız diye devrelere ayırıyoruz. Bu ayrım o devirde var mıydı bilmiyoruz. Sen istersen “Göktürk İmparatorluğu” deme
“Türk Kağanlığı” de. Oradaki iktidarın değişmesi
aynı coğrafyada
aynı halk içerisinde olup
bugün bir partinin seçimi kaybederek yerine bir başka partinin gelmesi gibidir. Türkün birliği
bütünlüğü böylece daha iyi anlatılır” dedi. O yüzden
ben burada Göktürk Devleti'nin kuruluşunun 1450. yılının kutlanışını
esasında Türk Kağanlığının kuruluşunun 1450. yıldönümü olarak alıyorum.
Şimdi nasıl oluyor; aynı coğrafyada bir aile
“Bozkurt oğulları hanedanı” dediğimiz
“Açina/Asena oğulları” gibi çeşitli söyleyişlerle isimlendirdiğimiz bir aile 200 yıl devam ediyor
ondan sonra başka bir Türk boyundan
Uygur Türklerinden
“Yaglakar Hanedanı” geliyor. Halk aynı halk
coğrafya aynı coğrafya
yazı aynı yazı
toprak aynı toprak
kültür aynı kültür. İşte o zaman anlaşılıyor ki
Türkün birliği ve bütünlüğü esastır onu yöneten boyların veya ailelerin değil. Bizim bugün üniversite kürsülerinde söylediğimiz “Göktürk
Uygur
Kırgız” şeklindeki ayrımlar da
eski Türkleri müstakil olarak araştırma ve inceleme arzumuzdan kaynaklanmaktadır; yoksa
onların hepsi bizim ecdadımızdır.
Şimdi konumuza geçelim. Acaba ecdadımızın bir yazısı var mıydı? Bu konuyu incelemek için bugünden hareket ederek geriye doğru gidelim.
Cumhuriyet devrinde 1928 yılında Latin harflerine geçtik ve bizim Latin harflerimizin
müsaade ederseniz ben “alfabe” demeyeyim “abece” diyeyim
yani Rumca'sını değil
Türkçe'sini söyleyeyim
Türk “abece”sinin bir sırası var
“a
be
ce
çe
de
e
f
ge
ğe
he
ı
i
je
ke
le
me
ne
o
ö
p
r
s
ş
t
u
ü
v
y
z” diye sıralanıyor; ama
bu abeceden önce 700 yıl
belki de 1000 yıl Arap harflerini de kullandık. Arap “elif-ba”sının da kendi içerisinde bir sırası vardı. Bu sıra
“elif
be
pe
te
se
cim
çim
ha
hı
dal
zel
rı
zı
jı
sin
şın
sad
dad
tı
zı
ayın
gayın
fe
kaf
kef
lam
mim
nun
vav
he
ye” şeklinde söylenen
ancak harflerin gruplar halinde biraraya gelmesiyle de “ebcet
hevvez
hutti
kelemen
sa'fas
karaşet
sahhaz
dazıglen” şeklinde sıralanan bir sistemdi. [2]
Arap “elifba”sından önce Uygurların
daha sonra Moğolların kullandığı
bir İran kavmi olan Soğut'lardan alınan “abece”nin de bir sırası vardı. Onları da elimizdeki Uygur abecesi cetvellerinden “a-ba-ka
va-sa-ka
ya-ka
da
ma-na-za
pa-ça-ra
şa-da-la ve şa-ma-ka” şeklinde üçer harflik sıralanmalarla görüyoruz. [3]
Uygur abecesi örneği
Demek ki
Türklerin kullandığı harfleri bugünden geriye doğru götürürsek
onların belirli bir söyleyiş sırası var. Peki
acaba Göktürklerin kullandığı harflerin de böyle bir sırası var mıydı? Eğer üç abecemizde böyle bir sıra varsa
en eskisinde de böyle bir sıra olmalı diye düşünüyorum. Ancak
hepimizin de bildiği gibi
Göktürk harfli metinlerimiz bizler tarafından bulunmadı
bu tamamıyla bir tesadüf olarak bulundu. Poltova savaşında esir düşen İsveçli Subay Philipp Johann von Tabbert
Çar 1. Petro (Türk kaynaklarındaki Deli Petro) tarafından Sibirya'ya sürüldüğünde Sibirya'nın güzel bir haritasını yaptı
daha sonra da oraya gönderilen botanik alimi Daniel Gottlieb Messerschmidt'in kılavuzu olarak görevlendirildi. [4]
Messerschmidt ile Strahlenberg 1722 yılında arazide atla gezerlerken birdenbire iki üç metrelik bir Yenisey dikili taşını görerek şaşırdılar. Çünkü
taştaki işaretler kendi İsveç harflerine benziyordu. “Bizim runlara benziyor” dediler. İsveç hecelerinin
harflerinin
işaretlerin adı “runa” olduğu için Göktürklerin kullandığı bu harflerin veya işaretlerin adı “runik harf
runik abece” olarak yerleşti. Acaba bu “runik harf” veya “runik abece”nin bir sırası var mıydı?
Tabii ki
1722'de bunun Türkçe metinler olduğu da düşünülmedi. Hiç barbar olan Türklerin böyle bir harfi
böyle büyük yazıtları olabilir miydi? Ancak
dahi bir dilci
İngilizce dili profesörü olan ve Türkçe'yi bilmeyen Vilhelm Thomsen
Köl Tigin yazıtının ve Bilge Kağan yazıtının Çince yüzündeki metinden hareket ederek bu taşların Türklere ait olduğunu tahmin etti ve 25 Kasım 1793'te “Göktürk abece”sini çözdü. Bu keşfini de 15 Aralık 1893'te Danimarka İlimler Akademisinin özel bir oturumunda açıkladı. Böylece de Türk milletinin kalbi şükranlarını kazandı. Ancak
diyelim ki Thomsen de bu yazıyı okumasaydı ne olacaktı? Hiç şüpheniz olmasın ki
10-15 yıl içerisinde yine bunların Türk harfleri olduğu bilinecekti.
Mani Göktürk abece örneği
Çünkü
görmüş olduğunuz şu “abece” örneği
Göktürk “abece”si örneği
Doğu Türkistan'da 1903'ten itibaren 1914'e kadar dört büyük Alman keşif seyahatlerinde yapılan kazılarda bulunan abeceden bir tanesidir. Yalnız
bu abecenin özelliği
harflerin okunuşunun altında mani harfleri ile transkripsiyonlanmasıdır.
Türkçe de harfler daima bir ünsüzden sonra gelen bir ünlüyle
yani eb şeklinde değil be şeklinde
el şeklinde değil le şeklinde
em şeklinde değil me şeklinde söylenir;
Türkçe'de genel söyleyiş budur. Ama
burada daima ön ünlü ile söyleniyor
yani el
em
en sırası gidiyor. Bu
bütün Türkologlarca
eski Türklerde ünsüzler ön ünlüyle söylenir iddiasına yol açtı. Ben hiç öyle düşünmedim. Bana göre
burada yazılan Mani söyleyişi
kendi dillerindeki transkripsiyon olup Türkçe harflerin okunuşunu göstermez. Dolayısıyla
Göktürk devrinde de hiçbir zaman el denmemiştir kanaatindeyim. Bana göre le denmiştir.
Gördüğünüz bu “abece”den sonra
başka bir “abece”yi göreceğiz.
Bir başka “abece” daha bulundu. Bu
Berlin koleksiyonunda bulunan ve Mainz 171 (T M 340) numarası ile tanınan Çift “abece”li bir örnektir.
Burada
B1 W (bu) yazılışının okunuşunu sonraki Uygur harfleriyle “bu” yazılışından okuyacak ve biz B1- (b) ve W (u)'nun değerini bulacaktık. Örtün yazılıyor
baştaki “t” ile sondaki “ç” belgede yırtılmış. Onun t]örtün[ç “dördüncü” olduğunu sonraki Uygur harfleriyle yazılışından çözecektik. Burada y
me
e
yanında Uygur harfleriyle “yime” yazıyor. Kısacası Uygur harflerinin vasıtasıyla 1910'larda bu metinler çözülecek ve bu taşların Türk milletine ait olduğu meydana çıkacaktı. Bu iki abece
ilim aleminde bilinir. Birincisi daha fazla bilinir [5]
ikincisi pek neşredilmedi. Bir A. Von Le Coq
bir de ben yayınladım. [6] Ancak
Japonya'ya götürülen Uygur metinleri koleksiyonunda
başka bir abece parçası bulundu.
Bu yeni bulunan abece parçası
bir “abece”nin son kısmı
bir cetvelin son kısmı. Şimdi bu cetveli buraya yazdığımız zaman ve Mani harfleriyle olan “abece'yi de yazdığımız zaman
bu ikisinin mevcut olan harfleri yeni terimle söyleyeyim örtüştü
üst üste geldi. Yani
Türkistan'ın iki ayrı bölgesinde
iki ayrı devrede
arada belki yıl farkı olan bir zamanda yazılan “abece”ler birbiriyle aynı.
O halde
birbiriyle aynı ise
demek ki bir söyleyiş sırası var. Aksi takdirde harfler birbirini takip etmezdi. Biz şimdi kendi eski “abecemiz”in
en eski Türk damgalarından çıktığını kabul ettiğimiz bu en eski harflerimizin telaffuz sırasını bilmediğimiz için
harflerin veya işaretlerin telaffuzu acaba ikişer ikişer mi söyleniyordu
çünkü her iki harften sonra noktalama var
yoksa dörder dörder mi söyleniyordu bilmiyoruz. Bu husus henüz meçhulümüzdür.
Şimdi bu iki abece üst üste geldiği zaman bize yeni ufuk açıyor. Nasıl bir yeni ufuk açıyor? Abecedeki harf sayısı kaç tane? Biz bunları üst üste koyduğumuz zaman
eksik olan yerdeki harf sayısını da gördüğümüz için
üç büyük yazıtta 38 işaret olarak kullanılan harfin
haddi zatında 66 tane harf olması gerektiğini anlıyoruz. Ancak
abecelerin o kısımları eksik olduğu için metinlerden bunları çıkartıyoruz. Bunlar da pek muhtemel ki ligatürlerdir
yani harflerin özel transkripsiyonlu şekilleri. “N1” harfini tek işaretle yazar
burundan söylediği zaman göbeğine bir çizgi çeker. Yani
ikinci bir işaret koyar
işte bu iki işaretle
üç işaretle bir birlik
birleşik sesler ifade ediliyorsa buna ligatür diyoruz. Bu ligatür konusu teknik bir konu olduğu için bunu geçiyorum. Sadece bizim eski abecemizin 66 harf civarında olduğunu tahmin ettiğimi söylüyorum.
Ben bu fikirlerimi on yıl önce
24-29 Haziran 1990'da Budapeşte'de toplanan Parmanent International Altaistic Conference (=PIAC)'ın 33. toplantısında İngilizce olarak sundum. Beş yıl önce de Türk Kültürü Araştırmaları Enstitüsü tarafından yayınlanan kitabımda hem Türkçe hem de İngilizce olarak yayımladım. Görüşlerimi ilim aleminde herkes okudu
bugüne kadar bir itiraz eden de olmadı.
(Sayın Bakan
Prof. Dr. Abdulhaluk Çay
arşiv metinlerimizin bir envanterinin henüz yapılmadığı şeklinde bir görüş ileri sürdüler)
Biz üç büyük yazıtı iyi biliyoruz. Bu üç büyük yazıt
Bilge Kağan
Köl Tigin ve Tonyukuk yazıtlarıdır. Bunun yanında
Sayın Bakana hemen cevap vereyim; biz Moğolistan metinlerinin envanterini hazırladık
Sibirya'daki Yenisey Yazıtları envanterini de hazırladık. Bunlar 10 yıl önceden hazırlandı. Ben 1990/1991'de Sibirya'yı alt-üst ettim
gezmediğim görmediğim bir metin kalmadı. Benden sonra yeni bulunan da bana bildirildi. Dolayısıyla. Sayın Bakanın bahsettiği geniş envanterin
yani mezar külliyeleri
binalar falan
bunun metinlerle ilgili kısmı tarafımızdan hazırlanmıştır. Ekim 2000 itibarı ile son bilgiler de bize
öğleden sonra dinleyeceğimiz sayın meslektaşımız Cengiz Alyılmaz tarafından getirilmiştir
Moğolistan'da halen 56 tane yazıt bilinmektedir. Bu bakımdan elimizde metinlerle ilgili bir envanterimiz var. Bundan sonrası Türk Tarih Kurumu başkanımız Yusuf Halacoğlu'na düşüyor
tarihi belgelerin
yapıların envanterinin çıkartılması.
Göktürk yazısı bizim karşımıza daima büyük anıtlarda çıktı. Yani biz yazı tiplerini V.V. Radlov'un atlasından Bilge Kağan
Köl Tigin
Tonyukuk
Köl-İç-Çor
Ongin ile diğer külliyelerdeki büyüt yazıtlardan ve Yenisey boylarındaki küçük yazıtlardan gördük.
Yazı tiplerinin birincisi
Bilge Kağan
Köl Tigin
Tonyukuk yazıtlarında olduğu gibi taşın içerisine kazılan özel hakkakların yapmış olduğu yazıdır. En güzel örneği
en sağlam kalan örneği bugün Tonyukuk Yazıtıdır
ancak zamanın tahribatı dolayısıyla o da mahvolmak üzeredir.
İkinci yazı tipine örnek verelim. Savaşa gidiyorsunuz
mesela İstanbul'dan Ankara'ya kadar bir uzak yere gidiyorsunuz. Evinizden
yurdunuzdan 400 kilometre ileride savaş yapıyorsunuz. O dağlardan ölüyü nasıl getireceksiniz? Bir taş buluyorsunuz
yazıtını yazıyor ve orada gömdüğümüz kişinin başına dikiyorsunuz. Yurda döndüğünüz zaman falına bakıp yoğ merasimini yapıyorsunuz. Ancak taşını dikerken
yanınızda hakkak yok
yazıyı kim kazıyacak? 0 zaman
kesme yazı dediğimiz yahut çizme yazı dediğimiz
kılıcın
bıçağın ucuyla yapılan yazıtlar
mesela 134 numaralı Yenisey yazıtı gibi yazıtlar
meydana geliyor. 134 numaralı Yenisey yazıtı üzerinde Dimitri Vasillev ile ayrı ayrı çalıştık. sonra çalışmalarımızı birleştirdik. Sadece “tengrim” kelimesini aynı okumuşuz
diğerlerini o ayrı okumuş
ben ayrı okumuşum. Karşılaştırıp esas metni çıkardık. Niçin birbirimizden farklı okuduk? Çünkü o bıçakla kesme yazı 1000 yıldan beri artık tahrip olma durumundaydı.
Demek ki kesilme ve çizilme yazı var
bir de Özbekistan
Kazakistan
Kırgızistan
Tacikistan'daki arkeolojik kazılarda bulunan küpler üzerindeki kesme yazılar var.
Bunun yanında
duvara
taşa boyama ile yapılan henüz daha yayımlanmamış ya-zıtlar var. Yani Türkler
bin yıl önce kırmızı boyayla
yeşil boyayla yazıtlar yazmışlar. Bir tanesi Hoytu Tamır külliyesi yazıtlarıdır. Bir Kazak dostumuz buradaki yeni yazıtları keşfetmiştir. Hoytu Tamır bir tepedir ve erimek üzeredir. Kazak Türkolog Sarthocaoğlu Harcavbay o kayayı incelerken sanki birdenbire gök delinmiş gibi bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında kalmış ve sadece dağı seyretmiştir. Dağ yavaş yavaş renklenmeye ve yeşil
mavi
kırmızı mürekkeple
gözün görmediği yazıtlar belirlemeye başlamış. Çünkü; güneş o mürekkepleri soldurduğu için göz bunları fark etmiyor. Ama yağmur yağınca boyalar ıslandığı için Harcavbay o yazıtları görmüş
yerlerini işaretlemiş. Bir saat sonra yağmur dinince güneş çıkmış ve yazılar yine kaybolmuş
ama yerleri işaretli olduğu için Harcevbay atla su getirmiş
oraları ıslatmış
yeniden onları kopya etmiş. Bizim bugün Hoytu Tamır'ın
Radlov'un neşrettiği 10 yazıtını 22'ye yükseltecek şekilde daha büyük hacimli eklerimiz var.
Bunun yanında
Türklerde kağıda yazılı olan metinler de var. Kimse bunları Türkiye'de yazmıyor yahut kültür açısından üzerinde durmuyor.
Irk Bitik adlı bir fal kitabı var. Bu Çince
bir fal kitabının Türkçe'ye tercümesi. Göktürk harfleriyle kağıda yazılmış 110 sayfalık bu en eski kitabımız İngiltere'de
Britsh Museum'da bulunuyor. Yani
bizim en eski yazılı belgemiz
kağıda yazılı belgemiz bir kitap
bin yıl önce yazılmış
üstünde tarihleri var. Bunun yanında
kağıda yazılı
değişik kazılarda
değişik coğrafyalarda bulunan metinler var. Berlin koleksiyonundaki bu metinlerden sekiz tanesini A. Von Le Coq yayınlamıştı. Berlin'de bulunduğum sırada ben bütün metinleri tek tek kontrol ettim
16 tane kağıda yazılmış yeni yazıt buldum. İlimler akademisi bu metinlerin yayın hakkını bana verdi. Ben de meslektaşlarım Edward Tryjarski ve Hans Wilhelm Haussig'le birlikte üçüncü yazarı olduğum Bilge Kağan'ın vefatının 1250. yıldönümü dolayısıyla “Societas-Uralo-Altaica” tarafından yayımlanan Runen
Tamgas und Graffiti aus Asien und Osteuropa isimli kitapta bu yeni belgeleri Almanca olarak yayımladım. Bir Alman kuruluşu olan Societas Uralo-Altaica (Ural-Altay Derneği) Bilge Kağan için 1985 yılında bir kitap yayımlamamıştır. Bunlar da bizim eksiklerimiz
hatalarımız. Hastalığı doğru teşhis etmezsek
tedavisini yapamayız. Şimdi
bu yazı cinslerinden sonra sizi pek fazla tutmayayım.
Ben kağıda yazılı bu metinlerin envanterini yaptım. Irk Bitik'in haricinde büyüklü küçüklü 50 aynı parça. Şimdi hızlı konuşarak birkaç resim üzerinde size konu ile ilgili bilgi vereyim.
Bu
çok yeni bir belge
üzerinde runik harfler olan bir altın para belki. Bazılarına göre Hun devrine bazılarına göre de VIII-IX. yüzyıllara ait. Sergey Grigoriyeviç Klyaştornıy
runik harfli yazıtı ang (e) b(e)g şeklinde Türkçe olarak okudu. [10] Eğer bu para Göktürklerden daha eski devreye ait
Hun devrine ait bir para ise
üzerinde Türk harfleri ile Türkçe kullanılmış. Bu bizim için son derece yenidir son derece mühimdir. Eğer bunu Osman Fıkri Sertkaya söylerse
siz Osman Fikri Sertkaya'ya Türkçü
nasyonalist
faşist diyebilirsiniz. Ama
bunu tanınmış bir Rus alimi olan Sergey Grigoriyeviç Klyaştornıy söylerse
o ilim adamına Türkçü
nasyonalist
faşist diyemezsiniz
ona ilim adamı dersiniz. Bu bakımdan bir Rus aliminin bunu ortaya koyması
bizim milletimizin abece-sinin
yazısının tarihî devrelere aidiyetini göstermesi bakımından Türk tarihinde bir yeniliktir.
Bilge Kağan Yazıtı
Bakın
Bilge Kağan Yazıtı. Bilge Kağan Yazıtı
en büyük hacimli yazıtımız. Maalesef üç parçaya ayrılmış durumda. Acilen kurtarılmayı bekliyor. Bu konuda Cengiz Alyılmaz Bey benden sonra size çok fazla bilgi verecek
onun bildiri konusu bu. Ancak
şimdi büyük tehlike
oraya giden turistler taşın üzerine gidip resim çektikleri için kabarmış olan harfleri kırıyorlar. 10 yıl önce benim çok dikkatle çektiğim bu resimlerle Cengiz Bey'in yeni getirdiğinde tahribat %50
metin gidiyor
Sayın Bakanımız Abdülhaluk Çay Bey'in ne yapıp yapıp bunları kurtarması lazım.
Tonyukuk Yazıtı
Tonyukuk yazıtını görüyorsunuz. Harfler biraz daha büyük kazılmış. Satırlar altı satır
yedi satır. Nispeten sağlam bir metin.
Moğolistan İlimler Akademisi mensupları Şine-usu yazıtında silinebilir siyah boya kullanıp harf çukurlarını boyadılar ve metni dia filmine çektiler. Taşın normal fotoğrafı-nı çektiğinizde harfleri göremiyorsunuz. Boyanmış metni diaya çektiğiniz zaman
siyah zemin üzerinde beyaz harfleri görüyorsunuz. Benim elimdeki Şine-usu metni
Hüseyin Namık'ın neşrettiğine %50 ilavelidir. Metin yeniden kurulmuştur. Türk tarihinin bu anıtta belirtilen bütün tarihleri açığa çıkmıştır.
Köl-iç-çor Anıtı; bu da büyük yazıtlardan birisidir. Bizim Hüseyin Namık'tan “Kü-liçur yazıtı” diye bildiğimiz. Şimdi bunun bir sonraki resmine bakarsanız
taşın yukarıdan nasıl yendiğini göreceksiniz. Bakın
metin ortaya doğru gittikçe azalıyor
artık bu taşlar mahvoluyor.
Burada
henüz neşredilmemiş
Kopelko isimli bir ressamın Hakasya'da bize
Di-mitri Vasilyev ile bana
haber verdiği
kırmızı mürekkeple yazılan bir yazıtı görüyorsunuz. Bu Yenisey havalisi yazıtıdır
henüz bunu yayınlamadık. Yayımlamama sebebimiz de şudur. Bunu bizden önce gören bir Türkolog-arkeolog meslektaşımız
İgor Leonidoviç Kızlasov metnin yayın hakkını almış
üzerinde çalışıyor. O meslektaşımız yayınını yapana kadar beklememiz ve ilmi nezaket göstermemiz lazım. Aksi takdirde ben bunu 10 defa yayınlardım. Ama
önce Kızlasov'unki çıkmalı
ben yeni bir şey söylüyorsam daha sonra söylemeliyim. Aksi takdirde
sizin yapacağınız orijinal bir yayını da başkası engeller. Bu bakımdan
bu salonda olan genç araştırıcılara
daha tecrübeli bir ağabeyler olarak bunu belirtmeliyim. Balıklama atlayarak bir metni yayımlamaya kalkmasınlar. Yani
ilim nezaketini unutmasınlar. Siz niye neşretmediniz derseniz
Kızlasov'un neşri bizim için önceliklidir
o neşrettikten sonra biz de notlarımızı yayınlayacağız.
Kızılkaya külliyesi. Yenisey'in kollarının birisinin yanında bir geçit dağı. Bu dağ da artık yavaş yavaş eriyor. Dağın parçalarını alabilirsiniz. Yenisey 24 numaralı metin için ben oraya çıktım. Ama
iyi ki çıkmışım; orada kaybolmakta olan Moğol harfleriyle
Çin harfleriyle geceleri orada konaklayanların yazmış olduğu yazıtlar var. Ben Moğol ve Çin harflerini kopyaladım. Ama
yine oraya gidip mütehassıslarıyla bunların kalıplarını almak lazım. Buradaki kabartmalardan bir tanesinin kalıbını Profesör Yakop Abramoviç Şer'e aldırdım
onu üniversitede öğrencilerime her yıl
bir kalıp nasıl alınır
ölçüler nasıl tespit edilir
onu göstermek için kullanıyorum.
Buradaki yazı
Türklerin sırlı metinlerinden biri. Çünkü Türkler
Göktürk yazısını kullanırken
aynalı yazı dediğimiz
normal yazıyı yazıyor
aynısını üstüne ters çevirip yazıyor. Birinci aynalı yazı bu
bu Moğolistan'da bulundu.
İkinci aynalı yazı
Yenisey 24. Bakın
ben eski metinden kopya ediyorum. Okuyamamışlar
çünkü birinci kelimeli düz yazmış
ikinci kelimeyi ters çevirip yazmış
üçüncü kelimeyi düz yazmış
dördüncü kelimeyi ters çevirip yazmış. Sistemi anladınız mı metin anlam kazanıyor; aksi takdirde harfler bir araya geliyor
ama anlam çıkmıyor.
Üçüncü bir metin
Yenisey 70 numaralı metindir. Ben kitabımda yayınladım onu. Harflerin bazılarını ters çevirip yazıyor
o zaman kelimeyi anlayamıyorsunuz. Aynalı yazı olduğunu anladığınızda
o şifreyi çözdüğünüzde fevkalade güzel bir anlam çıkıyor.
Bakın
kağıda yazılı metinler
bunlar 10. yüzyıldan kalma. Bunlar kitap parçaları. Bunları ben yayımladıktan sonra bunların Manice asıllarını bulmuşlar. Çünkü metin okunmamıştı. Bu sefer meslektaşlarım bana mektup yazdılar
“Biz falan Mani metninde bunun parçasını bulduk
sana gönderiyoruz” diye. Henüz bende yayınlanmamış dört beş yazı örneği var. Bu kağıda yazılı metinleri
Ahmet Bican Bey çok ısrar ediyor
inşallah önümüzdeki yıl ona bir kitap olarak vereceğim. Eski Türklerin Göktürk harfleriyle yazmış olduğu kağıda yazılı metinler. Yani kitap çok gecikti
zamanında veremedim.
Göktürk parası
Şimdi bir parayı görüyorsunuz. Bu para
Moğolistan'da bulunan anıtların en doğusunda bulunan bir noktadır. Oralarda anıt yok
ama bu para bulunmuştur. Para
tamamen Çin usulüdür
Çin parası tarzında. Belki de Çin'de basıldı
biz bunu bilemiyoruz
ama yazı Türkçe. Metin yayınlanmıştır. [12]
Kutlug yazılı yüzük
Bu daha enteresan bir şey
bu bir dört köşe yüzüğün kaşı. Bu dört köşe yüzüğün kaşında iki satırda Kutluğ yazıyor. Adamın adı “Kutlu”. Bunu mühür olarak kullanıyor
vuruyor
damgası çıkıyor. Yani
aynısı Asurlularda
Orta Anadolu'da
Mezopotamya'da olan şeylerin daha güzel örneği bizimkidir. Bakınız paradan sonra yüzükte de “kutluğ” şeklinde Göktürk yazısının kullanıldığını gördük.
Şimdi bu taşın tefsiri çok enteresan. Şivet-Ulan külliyesi İl Tiriş Kağan'ın mezar külliyesidir. Pek muhtemelen bu taş da İl Tiriş Kağan'ın yog törenine katılan Türk boylarının kabile damgaları dedi. Bu
bu taşı yog törenine katılan Türk ailelerinin
Türk boylarının şeref levhası olarak kabul ediliyorum. Ancak bu taşın yeni izahları da olabilir.
Evet
bakın şimdi birkaç slayt getirdim. Yenisey yazıtlarından toplamalar. Ben iki yıl Çince okudum. Çince'de bir ideogramda bir aileyi göstermek için aile armasını yazdığınızda o abeceye belirli işaretler koyarsınız
o mezarda olan kişinin
o ailenin reisi mi
reisin küçük kardeşi mi
büyük oğlu mu
küçük oğlu mu
işaretten anlaşılır.
Şimdi
damgalar çoğaldıkça
Yenisey'deki bu damgalan taşıyan külliye mezarlıklarında
babanın
oğulun
torunun mezarını
izini metinden takip ettikçe
Türklerde de aynı sistemin olduğunu görüyoruz; aile damgalan ve aile damgalarının değişik yerlerine konulan işaretle babanın
oğulun
torunun mezarlarının ifade edilmesi amaçlanmıştır. Yani damgalarımız da abecemiz gibi bir sistem göstermektedir.
Bunlar Moğolistan'daki ad damgaları. Harferle olan ilişkisi için gösteriyorum.
Sahte anıtlardan da örnek vereyim. Bunu meşhur profesör Rinçen
Çingiz Kağan Alp Kağan Ermiş şeklinde yan kıymetli bir taşın üzerine yazdı ve bu taş üzerine “Moğolların kullandığı harfler
Göktürk harfleri ve Moğollar Türk asıllıdır” konulu yedi bildiri yapıldı. Ancak Macar Profesör Lajos Ligeti Moğol Profesör Rinçen'e
“Bu sahtekarlıktır
bunu sen yaptın” dediği zaman Profesör Rinçen inkar etmedi
“Evet
ben yaptım
sizlerin mesleki seviyesini ölçmek için cevabını verdi.
Bu çok enteresan; Altın Köl yazıtının bulunduğu tepede bulunan bir harita. Zannediyoruz ki
bu harita -ben onu yerinde gördüm- bir okla aşağıyı gösteriyor
çünkü ovada olan savaşı gösteriyor. Orada Altın Köl yazıtları
yani Yenisey 28 ve 29 numaralı yazıtlar dikilmiş. Bu
eski Türklerin yapmış olduğu en büyük harita
çünkü ovanın haritası. Rus meslektaşlarım aradaki yerlerin
nehirlerin
belki o an
savaş başlamadan bir kurban kesilerek kurban kanıyla dolduğunu söylüyorlar; ama bu bir tahmin. Yani
eski Türklerin bir haritası da var; hala orada Tuva’da yerinde duruyor.
Bu
daha sonra Runik harflerden sonra
eski Göktürk harflerinden sonra gelen
kayaya yazılı Uygur harfli metinler.
Son olarak şunu söylemek istiyorum. Eski Türkler
Batılıların dediği gibi barbar kişiler değillerdi. En az
Çin yazısında olduğu gibi
çok sistemli düzgün bir abeceleri vardı. Pek muhtemeldir ki
bunlar
Türkün kendi yaratıcılığıyla at damgalarından çıkmış olsun. Bunların
elimizdeki metinlere göre sayısı 38'le 42 arasında değişiyor ama
yeni bulunan belgelerle
yeni bilgilerle sayısı 66'ya çıkartmak mümkündür ve bu yazılarla eski
Türkler çok geniş bir coğrafyada eğitim
öğretim yaptılar. Çünkü yazı
bu taşların
söylediğim malzemenin dışında parada
bardakta
tabakta
çanakta
küpede
yüzükte
bilezikte
kılıcın
bıçağın kabzasında
tabip generalin kemer tokasında
atın geminde
yani günlük hayatta kullanılan nesneler üzerine yazılarak kullanıldığına göre
süs için yazılmış olması mümkün olmaz. Demek ki o halk
bunu okuyor ve yazıyordu
günlük eşyalarında kullanıyordu. Daha sonra Uygur devrinde biz Uygur okullarının listesini bulduk. 23 tane Uygur okulunun listesi olduğuna göre
pek muhtemel ki
Göktürklerin de böyle okulları vardı ve bu harflerle eğitim yapıyorlardı.
Oturum Başkanı Sayın Hocamız Mustafa Kafalı benim konuşma konumu “Gök-Türk kültürüne genel bir bakış” şeklinde ilan etti. Gerçekten de biz öyle anlaştık ama
27 yıl önce “Nihal Atsız Armağanı” için bir yazı hazırladım. “İnel Kağan mı? Yoksa İni İl Kağan mı?”[1] başlığını taşıyan bu yazımda Göktürk İmparatorluğu'ndan bahsettiğim zaman
Şimdi nasıl oluyor; aynı coğrafyada bir aile
Şimdi konumuza geçelim. Acaba ecdadımızın bir yazısı var mıydı? Bu konuyu incelemek için bugünden hareket ederek geriye doğru gidelim.
Cumhuriyet devrinde 1928 yılında Latin harflerine geçtik ve bizim Latin harflerimizin
Arap “elifba”sından önce Uygurların
Uygur abecesi örneği
Demek ki
Messerschmidt ile Strahlenberg 1722 yılında arazide atla gezerlerken birdenbire iki üç metrelik bir Yenisey dikili taşını görerek şaşırdılar. Çünkü
Tabii ki
Mani Göktürk abece örneği
Çünkü
Türkçe de harfler daima bir ünsüzden sonra gelen bir ünlüyle
Türkçe'de genel söyleyiş budur. Ama
Gördüğünüz bu “abece”den sonra
Bir başka “abece” daha bulundu. Bu
Burada
Bu yeni bulunan abece parçası
O halde
Şimdi bu iki abece üst üste geldiği zaman bize yeni ufuk açıyor. Nasıl bir yeni ufuk açıyor? Abecedeki harf sayısı kaç tane? Biz bunları üst üste koyduğumuz zaman
Ben bu fikirlerimi on yıl önce
(Sayın Bakan
Biz üç büyük yazıtı iyi biliyoruz. Bu üç büyük yazıt
Göktürk yazısı bizim karşımıza daima büyük anıtlarda çıktı. Yani biz yazı tiplerini V.V. Radlov'un atlasından Bilge Kağan
Yazı tiplerinin birincisi
İkinci yazı tipine örnek verelim. Savaşa gidiyorsunuz
Demek ki kesilme ve çizilme yazı var
Bunun yanında
Bunun yanında
Irk Bitik adlı bir fal kitabı var. Bu Çince
Ben kağıda yazılı bu metinlerin envanterini yaptım. Irk Bitik'in haricinde büyüklü küçüklü 50 aynı parça. Şimdi hızlı konuşarak birkaç resim üzerinde size konu ile ilgili bilgi vereyim.
Bu
Bilge Kağan Yazıtı
Bakın
Tonyukuk Yazıtı
Tonyukuk yazıtını görüyorsunuz. Harfler biraz daha büyük kazılmış. Satırlar altı satır
Moğolistan İlimler Akademisi mensupları Şine-usu yazıtında silinebilir siyah boya kullanıp harf çukurlarını boyadılar ve metni dia filmine çektiler. Taşın normal fotoğrafı-nı çektiğinizde harfleri göremiyorsunuz. Boyanmış metni diaya çektiğiniz zaman
Köl-iç-çor Anıtı; bu da büyük yazıtlardan birisidir. Bizim Hüseyin Namık'tan “Kü-liçur yazıtı” diye bildiğimiz. Şimdi bunun bir sonraki resmine bakarsanız
Burada
Kızılkaya külliyesi. Yenisey'in kollarının birisinin yanında bir geçit dağı. Bu dağ da artık yavaş yavaş eriyor. Dağın parçalarını alabilirsiniz. Yenisey 24 numaralı metin için ben oraya çıktım. Ama
Buradaki yazı
İkinci aynalı yazı
Üçüncü bir metin
Bakın
Göktürk parası
Şimdi bir parayı görüyorsunuz. Bu para
Kutlug yazılı yüzük
Bu daha enteresan bir şey
Şimdi bu taşın tefsiri çok enteresan. Şivet-Ulan külliyesi İl Tiriş Kağan'ın mezar külliyesidir. Pek muhtemelen bu taş da İl Tiriş Kağan'ın yog törenine katılan Türk boylarının kabile damgaları dedi. Bu
Evet
Şimdi
Bunlar Moğolistan'daki ad damgaları. Harferle olan ilişkisi için gösteriyorum.
Sahte anıtlardan da örnek vereyim. Bunu meşhur profesör Rinçen
Bu çok enteresan; Altın Köl yazıtının bulunduğu tepede bulunan bir harita. Zannediyoruz ki
Bu
Son olarak şunu söylemek istiyorum. Eski Türkler
Türkler çok geniş bir coğrafyada eğitim