' Kors@N
Kayıtlı Üye
Eski Sevgiliye Mektup-Solmaz Kamuran........
eski sevgilim;
nerelerdesin, ne yaparsın, bu gece mutlu musun, karnın doydu mu, yoksa , yoksa zengin mi oldun?
çocukların var mı, kirada mısın, inanmam kim derse desin “ev sahibi oldu” diye...
bir bahçen var mı, ya da en azından o özlediğin çiçeklerin açtığı bir küçük, küçücük balkonun...
hala bezelyeden nefret ediyor musun ve zevkten geberiyor musun bir kızarmış mantar soslu biftek için?
eski sevgilim, hala akşamüstlerini seviyor musun, ışıkları yakmadan karanlıkta bakıyor musun ufuklara, elinde bir kalem çiziktiriyor musun kağıda adını sanını bilmediğin kadınların gizemli suratlarını?
yoksa o nefret ettiğin işyerlerinden birinde mi çalışıyorsun, tuvalette patronuna gizli küfürler savurarak, sinirlenince hala burnunu çekip duruyor musun?
eski sevgilim,ah benim eski, çok eski sevgilim...
sabahları telefonda , “uykum kaçtı, dün gece hiç uyuyamadım” diye yalan söylüyor musun çatallı sesinle arkadaşlarına, tüm tv programlarını gün ışıyana dek seyrettikten sonra? tembelim benim, bir zamanlar benim olan tembelim.
hala, okumadığın kitapları okumuş, görmediğin filmleri görmüş gibi yapıp, dergi özetlerinden dahiyane düşünceler üretiyor musun, çapkın gülüşlerinle...
çapkın gülüşlerin dedim de, temizlikçi kadınlardan komşu teyzelere , köşe başı bakkallarından banka müdirelerine cömertçe sunduğun o mutluluk dolu , çapkın gülüşlerin; seni unutulmaz kılan o ışıltılı bembeyaz dişlerin ve içinde binlerce havai fişeğinin dolaştığı gözlerin onlardan ne haber?
“iki üçünü çektirdim, gözlerim de artık yakından göremiyor, gözlük aldım, bir buçuk” deme, inanmam, daha doğrusu kıyamam sana, ve hayallerime, yapma tatlım...
benim eski, eski, çok eski sevgilim ...
sana neler söylesem...
gün batımını seyrettiğimiz sokak ağızlarındaki kayıkhaneler yıkıldı gitti, birlikte ders çalışır gibi yapıp bakıştığımız, masa altlarında el ele tutuştuğumuz çayhaneler de...
hep yürüdüğümüz o yol var ya, şimdi kentin en işlek yollarından biri oldu, 13 numaralı otobüs bile yok galiba...
doğrusunu istersen ben de uzun zamandır otobüse binmedim, otobüsler de o otobüsler değil, hepsi reklamlarla donandı, bizim hiç bilmediğimiz...güya biz hızlı yaşardık değil mi, seninle bir kez bile hamburger yemedik oysa, ne de bir başkasını su yeni moda hızlı tıkınmalardan...
olsun...
ben seninle buluşmaya gelirken çok hızlıydım, sen de öyle... en çok ben mi seni bekledim, yoksa sen mi beni? bana hep sanki ben okka altına gitmişim gibi geliyor, sanırım bunu annemden ve anneannemden ve belki de büyük anneannemden öğrendim. fark etmez, kim kimi daha çok beklemiş, sence?
onu bunu bırak, çatlıyorum meraktan, gerçekten, ne yapıyorsun, benim gibi düşünüyor musun?
aklından geçiyor muyum, arada bir de olsa, dünyada en çok bunu merak ediyorum...
yok huzursuz olma, mutsuz değilim, ama yalnızca bilmek istedim, seni ve neler yaptığını...
eski, çok eski sevgilim , beni hatırla, uzaktan da olsa bir merhaba yolla. ..
bir ağacın gövdesine dokun, bir boşalmış bardağı sıkıca tut, bir filmde durduk yere gözlerin yaşarsın, hani olur ya bir de şiir duyarsan aşk için yazılmış...
beni hatırla...
sana kapı arasından bir küçük merhaba, fısıltıyla...
nasılsın?
eski sevgilim;
nerelerdesin, ne yaparsın, bu gece mutlu musun, karnın doydu mu, yoksa , yoksa zengin mi oldun?
çocukların var mı, kirada mısın, inanmam kim derse desin “ev sahibi oldu” diye...
bir bahçen var mı, ya da en azından o özlediğin çiçeklerin açtığı bir küçük, küçücük balkonun...
hala bezelyeden nefret ediyor musun ve zevkten geberiyor musun bir kızarmış mantar soslu biftek için?
eski sevgilim, hala akşamüstlerini seviyor musun, ışıkları yakmadan karanlıkta bakıyor musun ufuklara, elinde bir kalem çiziktiriyor musun kağıda adını sanını bilmediğin kadınların gizemli suratlarını?
yoksa o nefret ettiğin işyerlerinden birinde mi çalışıyorsun, tuvalette patronuna gizli küfürler savurarak, sinirlenince hala burnunu çekip duruyor musun?
eski sevgilim,ah benim eski, çok eski sevgilim...
sabahları telefonda , “uykum kaçtı, dün gece hiç uyuyamadım” diye yalan söylüyor musun çatallı sesinle arkadaşlarına, tüm tv programlarını gün ışıyana dek seyrettikten sonra? tembelim benim, bir zamanlar benim olan tembelim.
hala, okumadığın kitapları okumuş, görmediğin filmleri görmüş gibi yapıp, dergi özetlerinden dahiyane düşünceler üretiyor musun, çapkın gülüşlerinle...
çapkın gülüşlerin dedim de, temizlikçi kadınlardan komşu teyzelere , köşe başı bakkallarından banka müdirelerine cömertçe sunduğun o mutluluk dolu , çapkın gülüşlerin; seni unutulmaz kılan o ışıltılı bembeyaz dişlerin ve içinde binlerce havai fişeğinin dolaştığı gözlerin onlardan ne haber?
“iki üçünü çektirdim, gözlerim de artık yakından göremiyor, gözlük aldım, bir buçuk” deme, inanmam, daha doğrusu kıyamam sana, ve hayallerime, yapma tatlım...
benim eski, eski, çok eski sevgilim ...
sana neler söylesem...
gün batımını seyrettiğimiz sokak ağızlarındaki kayıkhaneler yıkıldı gitti, birlikte ders çalışır gibi yapıp bakıştığımız, masa altlarında el ele tutuştuğumuz çayhaneler de...
hep yürüdüğümüz o yol var ya, şimdi kentin en işlek yollarından biri oldu, 13 numaralı otobüs bile yok galiba...
doğrusunu istersen ben de uzun zamandır otobüse binmedim, otobüsler de o otobüsler değil, hepsi reklamlarla donandı, bizim hiç bilmediğimiz...güya biz hızlı yaşardık değil mi, seninle bir kez bile hamburger yemedik oysa, ne de bir başkasını su yeni moda hızlı tıkınmalardan...
olsun...
ben seninle buluşmaya gelirken çok hızlıydım, sen de öyle... en çok ben mi seni bekledim, yoksa sen mi beni? bana hep sanki ben okka altına gitmişim gibi geliyor, sanırım bunu annemden ve anneannemden ve belki de büyük anneannemden öğrendim. fark etmez, kim kimi daha çok beklemiş, sence?
onu bunu bırak, çatlıyorum meraktan, gerçekten, ne yapıyorsun, benim gibi düşünüyor musun?
aklından geçiyor muyum, arada bir de olsa, dünyada en çok bunu merak ediyorum...
yok huzursuz olma, mutsuz değilim, ama yalnızca bilmek istedim, seni ve neler yaptığını...
eski, çok eski sevgilim , beni hatırla, uzaktan da olsa bir merhaba yolla. ..
bir ağacın gövdesine dokun, bir boşalmış bardağı sıkıca tut, bir filmde durduk yere gözlerin yaşarsın, hani olur ya bir de şiir duyarsan aşk için yazılmış...
beni hatırla...
sana kapı arasından bir küçük merhaba, fısıltıyla...
nasılsın?