Esas 'komplocu' olan adalet sistemi

LoKuMuM<3

Bayan Üye
552405_detay.jpg


Sinemada herhalde Amerikan başkanları akla geldiğinde en az eğilinilen konulardan biri Abraham Lilcoln’ün suikastidir. 19. yüzyılın ortalarındaki bu olayı da Robert Redford, son derece rafine edilmiş, içi dolu, sistem karşıtı ve tedirgin edici bir mesajla sinema perdesine aktarıyor. “The Conspirator”ın 35. Toronto Film Festivali’nde düzenlenen dünya prömiyerinde Robert Redford’un yanı sıra Robin Wright Penn, James McAvoy, Kevin Kline ve Justin Long da yer aldı. Oscar yarışının muhtemel adayları arasında olabilecek eser, son zamanlarda Amerikan sinemasından çıkan politik duruşu doğru birkaç filmden biri…

Yaklaşık 40 senedir sinemanın içinde ya öyle ya böyle her zaman ‘saygıdeğer’ olduğu kadar başarılı bir konumu da bulunan, bunu ise her daim devam ettiren bir sanatçı. Robert Redford denince akla “Akbabanın Üç Günü”ndeki (“Three Days of Condor”, 1975) oyunculuğu da “Sıradan İnsanlar”daki (“Ordinary People”, 1980) yönetmenliği de gelebilir öyle ki.

Abraham Lincoln suikastinin bilinmeyen gerçeklerini inceleyen bir mahkeme filmi

80’lerin başında Sundance Film Festivali’ni kurarak bağımsız sinemaya da geniş alana açılması konusunda önderlik yapan Redford, kendisinin de bu durumdan beslendiği bir proje ile karşımızda son olarak.

“The Conspirator” ya da tam Türkçe çevirisiyle ‘Komplocu’, 19. yüzyılın ortalarında işlenen ve hala muğlakta kalan Abraham Lincoln suikastinin çevresinde yaşananları ele alıyor. Bunu yaparken de daha 20. dakikada kimin ya da neyin katil olduğunu bilmemiz, ‘cinayet araştırma filmi’, ‘politik-gerilim’, ‘politik-dram’ gibi alanlardan çok ‘mahkeme filmi’ alt türünde bir deneme ile karşılaşmamıza yol açıyor.

Zor bir film, ama bunun bilincinde…

Redford da dönemine uygun bir şekilde doğal ışık, zaman zaman yapay duran kostümler ve sanat yönetimi ile çalışması bir tarafta dışavurumcu makyajlar kullanarak da siyah-beyaz sinemanın gereklerini renklide canlandırmaya uğraştığını ispatlıyor. Bu konuda da gerçekçi bir doku yakalaması, “İyi Alman” (“The Good German”, 2006) gibi siyah-beyaz dokuyu peliküle yüzde yüz anlamda taşıyan bir eser kadar devrimci olmasa da ağır temposuyla kimi izleyiciyi itmesini sağlayabilir.

Ancak “The Conspirator”ın oyunculukları, mesajı, duruşu ve yönetmenliğiyle tepeden tırnağa bilinçli bir politik damarlı anlatı sunduğu gerçeğini değiştirmez bu.

Alt türün içinde yeni bir şey yapmaktan ziyade ideolojik bir görüşe sahip olmayı tercih ediyor

Belki Redford’un filmi ‘mahkeme filmi’ alanında “Karar” (“The Verdict”, 1981), “Bir Cinayetin Anatomisi” (“Anatomy of a Murder”, 1959), “Bülbülü Öldürmek” (“To Kill a Mockinbird”, 1962) gibi eserlerin yanına ulaşamıyor veya Oliver Stone’un JFK suikastini cinayet araştırma filminin içine bir avukatın gözünden yerleştirmesinin yanında stilize bir yapı da kuran yenilikçi “JFK”nin (1991) yaptıklarını yapmıyor.

Ancak açılışından kapanışına kadar, dingin ve soğukkanlı duran, oyunculuklara ve politik damarına yüklenen, bunu yaparken de hikayesini anlatmaktan asla taviz vermeyen bilinçli bir Oscar projesi veya ‘drama’ dedikleri alanın izini sürüyor. McAvoy’un avukat karakterinden Robin Wright Penn’in komplocusuna, Evan Rachel Wood’un mahkum annenin kızı tiplemesinden Kevin Kline’ın Lincoln’un sekreteri karakterine kadar bütün piyonlarıyla ince ince örülmüş bir hikaye anlatma sineması örneği izliyoruz.

Ucu günümüze de uzanan bir ‘tek başlı adalet sistemi’ eleştirisi sunuyor

Bu yola girerken de 19. yüzyılın ‘yukarıdan gelen emir’ ile yürüyen adalet sistemiyle ilgili de keskin tespitler var “The Conspirator”ın özünde. Günümüzün de alegorik bir temsilinin sunulması aslında ‘yukarıdakiler’ ile ilgili sarsıcı tavırlara açılmasını sağlıyor yapıtın. “The Conspirator”, belki de şu zamana kadar çekilmiş en minimalize mahkeme filmi. Ancak buna karşın olayın ahlaki, politik, toplumsal ve psikolojik dokusunu yakalamasının yanında inandırıcı olmayı da becermesi takdir edilmeli. Böylece geniş alt metinlere açılarak izleyicisini de oyalamayı beceriyor.

Şu anda bir Amerikan dağıtımcısı yok ama Oscar yarışında bir yerlere gelebileceğini tahmin etmek zor değil, bu sene veya gelecek sene. Belki de çok iddia bir eser diyemeyiz elimizdeki toplama ama ele aldığı konuyu zekice inceleyip derin olmayı ve kendini izlettirmeyi başardığı söylenebilir.

Komplocu olan bireyler değil sistemin ta kendisi!

Öyle ki burada Redford’un projelere ve sinemaya hakim bir hikaye anlatıcısı olduğu gerçeğini bir kez daha görebiliyoruz. Sistemin köşeye sıkıştırdığı bireyler için zaman zaman kullandığı üst açı da kendisini değil de bu trajik durumu, yani ‘yukarıdaki siyasi figürü’ temsil ediyor zaten…

Zira ‘suikasti gerçekleştirenlere evini açtığı için’ ‘komplocu’ lakabına layık bulunan Robin Wright Penn’in karakterinin yaşadıklarını tersinden bir cümleyle bütünlüyor. Böylece adalet sistemini ‘komplocu’ yani ‘conspirator’ olarak göstermesi nihai sonuca ulaştığında ve karanlık portresinden taviz vermediğinde daha bariz bir şekilde ortaya çıkmış oluyor.

Künye:

Yönetmen: Robert Redford
Oyuncular: James McAvoy, Robin Wright Penn, Kevin Kline, Evan Rachel Wood, Alexis Bledel, Justin Long
Süre: 120 dk.
Yıl: 2010

 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst