30.Sözün başında geçen "“Ene” ve “zerre”den ibaret bir “elif” bir “nokta”dır" sözünde "elif" ve "nokta"dan kasıt nedir?
"Ene" kelimesi elif harfiyle başlar, nokta ise küçüklüğe bir remizdir. Bilindiği üzere, atom da son derece küçüktür.
Ayrıca, "Allah" lafza-i celali de elifle başlar. Elif harfi Allaha bir sembol olarak da değerlendirilir. Böylece "eneden hüve" görülebilir. Yani, kişi "ben yaptım" dediği şeylerin gerçekte ilahi kudret ile vücuda geldiğini görür ve "mülk Onundur, hamd de Ona mahsustur" der.
"Ene" kelimesi elif harfiyle başlar, nokta ise küçüklüğe bir remizdir. Bilindiği üzere, atom da son derece küçüktür.
Ayrıca, "Allah" lafza-i celali de elifle başlar. Elif harfi Allaha bir sembol olarak da değerlendirilir. Böylece "eneden hüve" görülebilir. Yani, kişi "ben yaptım" dediği şeylerin gerçekte ilahi kudret ile vücuda geldiğini görür ve "mülk Onundur, hamd de Ona mahsustur" der.
- Otuz seneden beri iki tâğut ile mücadelem vardır. Biri insandadır, diğeri âlemdedir.
- Biri ene'dir, diğeri tabiattır.
- Birinci tâğutu gayr-ı kastî, gölgevâri bir ayna gibi gördüm.
- Fakat o tâğutu kasten veya bizzat nazar-ı ehemmiyete alanlar, Nemrud ve Firavun olurlar.
- İkinci tâğut ise, onu İlâhî bir san'at, Rahmânî bir sıbğat, yani nakışlı bir boya şeklinde gördüm.
- Fakat gaflet nazarıyla bakılırsa, tabiat zannedilir ve maddiyunlarca bir ilâh olur.
- Maahaza, o tabiat zannedilen şey, İlâhî bir san'attır.
- Cenab-ı Hakka hamd ve şükürler olsun ki, Kur'ân'ın feyziyle, mezkûr mücadelem her iki tâğutun ölümüyle ve her iki sanemin kırılmasıyla neticelendi.
- Mevhum olan tabiat perdesi parçalanarak altında şeriat-ı fıtriye-i İlâhiye ve san'at-ı şuuriye-i Rahmâniye güneş gibi ortaya çıkmıştır.
- Ve keza, firavunluğa delâlet eden ene'den, Sâni-i Zülcelâle râci olan Hüve tebârüz etti. ( Mesnevî-i Nuriye)
rabbim zerrelerimizi eneden sakındırsın....