Bir devletin, kendi sınırları dışında yaşayan
başka halklar üzerinde onların rızâsı olmaksızın denetim kurmayı gâye edinen politikası. Kelime olarak
yeni olmasına karşılık, uygulaması oldukça eskidir. Hattâ bu kavramı M.Ö. 1675 civârında Firavunların
idâresinden Mısırı alan ve idâre eden Hyksos İmparatorluğuna kadar uzatmak mümkündür. Sık
kullanılışına Büyük Britanya Krallığının 19. yüzyıldaki meclis tartışmalarında rastlanılmaktadır. Joseph
Chamberlain gibi bâzı kişiler, idâre edilen yerlerde mahallî idâre kurulmasına karşı olmuşlar ve
kendilerini emperyalist olarak isimlendirmişlerdir.
Emperyalizm; askerî, siyâsî, ekonomik ve dînî şartlara bağlı olarak gelişmiştir. Genellikle bu tür
şartların berâber görülmesiyle, emperyalizm ortaya çıkmıştır. Bunların başında, politik gücün
genişletilmek istenmesi, ham madde ve tabiî kaynakların elde edilip işletilmesi veya kendi ülkesine
taşınması ve kendi ürünlerini satacak yeni pazarların bulunmasını sağlama, başka ülkelerin bunları
elde etmesini önleme, kendi halkının yerleşmesi ve bu sûretle ürünleri için yeni pazarlar sağlama
sebepleri gelmektedir.
Günümüzde, ABDnin bâzı politikalarını ekonomik emperyalizm olarak tanımak mümkündür. İngiltere
ise geri kalmış ülkelere medeniyeti götürmek bahânesiyle İngiliz emperyalizmini doğurmuştur. Şanlı
bir geçmişe ve saf bir seçilmiş ırka sâhip olduklarını iddiâ eden Japonya, İtalya ve Almanya da
1930larda emperyalist politikalarını tesis etmişlerdi. Diğer bir tür emperyalist politika olan komünizm
ise insanlığa parlak bir gelecek getireceği hayâli ile Sovyetler Birliği tarafından uygulanmış fakat
1990dan îtibâren iflas etmiştir.
Târihî gelişim: Emperyalizmin târihî gelişimini, batı dünyâsında genellikle üç devrede incelemek
mümkündür. İlk bölümü, Romaİmparatorluğundan önceye inmektedir. İkinci bölüm 15. yüzyıla kadar
ortaçağ devresi, üçüncü devre ise, keşiflerin yapıldığı 15. yüzyıldan günümüze kadar olan dönemdir.
İlkçağlar emperyalizmi: Makedonya Kralıİskenderden önce bulunan emperyalist devletler, Mısır,
Âsur, Bâbil veİran İmparatorluklarıdır. Yeni krallık olarak bilinen Mısır İmparatorluğu aşağı yukarı M.Ö.
1850den 1090a kadar devam etmiştir. Bu imparatorluk Nil Nehri havzasından Fırat Nehrine kadar
uzanmaktaydı. Âsur İmparatorluğu ise 911-612 yılları arasında, Yeni Bâbil 625-538 yılları arasında,
İran İmparatorluğu ise yaklaşık 546-330 arasında varlık göstermişlerdir. İskender (M.Ö. 356-323)
bunlardan daha büyük bir imparatorluk kurmuştu. Kısa bir müddet devam etmesine karşılık,
İskenderin döneminde imparatorluk, Yunanistandan, Mısıra ve Hindistana kadar uzanmaktaydı.
Roma İmparatorluğu, M.Ö. 2. yüzyılda Batı Akdenizdeki Kartaca İmparatorluğu ve Yunan
İmparatorluğunu yenerek İngiltereden Dicle Nehrine kadar uzanmıştı.
Ortaçağ emperyalizmi: Roma düşüncesinden etkilenen ortaçağ batı düşüncesinde dünyâyı kilisenin
kontrolü altında birleştirmek yatmaktaydı. Bu, kısa bir müddet için M.S. 9. yüzyılda, Şarlman
(1471-1528) tarafından Kutsal Romaİmparatorluğu olarak gerçekleştirilmişti. Ancak kendi ölümüyle
parçalanmalar ortaya çıktı. Ortaçağda pekçok imparatorluk dîni bütünleştirme gâyesiyle kurulmuştu.
Bu gâye için yapılan Haçlı seferleri bir emperyalist savaş serisinden başka bir şey değildi. Haçlılar
emperyalist duygularının yerine getirilmesi için Anadolu ve Ortadoğuda Müslümanlara karşı korkunç
zulümler yaptılar. Daha sonra millî devletlerin kurulması, emperyalist çeşitli ülkelerin birbirlerine göre
durumlarını kendi hesâbına iyileştirmesi şeklinde ortaya çıktı. Bu aradaortaçağda kurulan Osmanlı
Devletini emperyalist imparatorluklardan ayıran farkı işâret etmek yerinde olur. Emperyalist
imparatorluklarda idâre dâimâ dışardan olmuş ve idâre edilen yerli halkın hakları ellerinden alınmıştı.
Özellikle bu, İngiliz idâresinde görülür. Osmanlılar ise, idâre altına aldıkları bölgelerde, mahallî
teşkilâtlara önem vermişler ve idârenin bölge halkı tarafından gerçekleştirilmesine çalışmışlardı. Bu
bölgelerde yetişip Osmanlı Devletinin en önemli mevkilerine kadar gelmek mümkün olmaktaydı. Ayrıca
Osmanlı Devletinin kendi idâresinde bulunanlara eşit vatandaşlık hakları vermesi, din, inanç, eğitim,
öğretim, ibâdet ve ekonomik hürriyet tanıması, emperyalist düşünceye bağdaşması mümkün olmayan
bir uygulama idi.
Modern emperyalizm: Bunu da dört safhada incelemek gerekir:
1. İlk emperyalist güçler: Bunlar İspanya ve Portekiz olup, 15 ve 16. yüzyıllarda çok faaliyet
gösterdiler. İspanya esas olarak mücevher ve hazîneye ilgi duyduğundan yeni koloniler kurarak,
Meksika, Orta ve Güney Amerikadaki yerlileri idâresi altına aldı. Ancak 1588de Armadada İngilizlere
yenilmesiyle bir gerileme devrine girdi. Bu târihte İngiltere de bir emperyalist güç olarak ortaya çıktı.
Portekiz ise aynı zamanda ticârete ilgi duymaktaydı. Ancak 16. yüzyılın ortalarında önemli bir
emperyalist güç oldu. Brezilya ve Afrikanın batı ve doğu kıyılarında koloniler kurdu. Daha sonra
Seylan, İran, Hindistan, Hindiçin ve Malayaya oradaki Portekizli ve yerlileri idâre etmek için asker
gönderdi.
Bu devrede İspanya ve Portekiz, dünyânın büyük güçlerindendi. Ancak daha sonra önemlerini
kaybettiler. İngilterenin denizci bir devlet olarak kuvvet kazanması sonucu, İspanya etkisini ve sâhib
olduğu toprakları yavaş yavaş kaybetti. Ancak, etkisi 19. yüzyıla kadar sürdü. 1898deki iç savaşlar
sonucu İspanya, Amerikadaki topraklarını ve Filipinleri kaybederken, Portekizin önemli kolonilerinden
olan Brezilya istiklâlini îlân etti.
2. İngiliz, Fransız ve Hollanda emperyalizmi: On yedinci ve on sekizinci yüzyıllarda İngiltere, Fransa
ve Hollanda yeni güçler olarak ortaya çıktı. Deniz gücü olan Hollanda, ticârete ilgi duymaktaydı. On
yedinci yüzyılın başında Endonezyayı alan Hollanda, daha sonra Afrika, Karaibler ve Kuzey
Amerikada toprak sâhibi oldu. Coğrafî olarak küçük olması ve nüfûsunun azlığından dolayı, önemli bir
askerî güç olamadı.İkinci Dünyâ Savaşının nihâyetinde meydana gelen çok kanlı bir savaş sonucu
Endonezyayı terk etmek zorunda kaldı. On yedinci ve on sekizinci yüzyıllardakiFransız ve İngiliz
düşmanlığı bâzı çatışmalara sebeb oldu. Fransa, bir hava gücü olarak Kuzey Amerika, Afrika,
Ortadoğu, Hindistan ile Uzakdoğuyu etkisi altına aldı. Buna paralel olarak İngiltere de ham madde
kaynaklarına ilgi duydu. Bu sebepten özellikle Uzakdoğuda, aralarında çatışmalar çıktı. Kuzey
Amerika ve Hindistandaki pekçok toprağını İngiltereye kaptıran Fransa, Hindiçini ve Kuzey
Afrikadaki tesirini muhâfaza etti. İngiliz nüfûzunu zayıflatmak için Fransa, Amerikaya istiklâl
mücâdelesinde yardım etti. Napolyonun yenilgiye uğraması sonucu (1812-1815), Fransa, 20. yüzyıla
kadar denizaşırı topraklara sâhib olmasına rağmen, gücünü kaybetmeye başladı.
30 Mayıs 1814teki Viyana Kongresinden sonra, İngiltere dünyâdaki en önemli güç olarak görüldü.
Sâhib olduğu topraklar Kanada, Yeni Zelanda, Avustralya, Seylan, Malaya, Birmanya, Hindistan
veGüney Afrikanın önemli bir bölümünü içine almaktaydı. Ortadoğu da etki sâhasına dâhil
bulunmaktaydı. İnsanlarının acımasız politik karakteri, kendisinin denizci bir devlet olması sonucu
İngiltere, 19 ve 20. yüzyıllarda dünyâ siyâsetinde önemli rol oynadı.
Bu güçlerin yanında başka bir güç de Osmanlı Devletiydi. Ancak Osmanlılar yukarıda zikredilen
Avrupa devletleri gibi emperyalist bir güç değildi. Emperyalizmde toprak ve tesir sâhasının
genişletilmesi bulunmaktadır. Ancak bu işlemde alınan topraklardaki yerli halk hiçbir zaman idârî işlere
dâhil edilmemekteydi. Dışarıdan emperyalist gücün temsilcisi olarak gelen idâreciler de kararlarını
alırken, yerli halkın değil, emperyalist gücün menfaatleri doğrultusunda veriyorlardı. Osmanlılarda ise,
durum farklı olmuştur. Mahallî idârelere önem veren Osmanlılar, idâreci olarak yerli halkın seçtiğine
îtibâr etmişler ve onların, devletin genel siyâsetleriyle ters düşmeyen kararlarını saygı ile
karşılamışlardır. Hattâ, yerli halktan, Müslüman olup, Osmanlıların merkezî idâresinde önemli
görevlere gelenlere sık sık rastlanmaktadır. Bu sebeptendir ki, Müslüman olmamış yerlerden
Osmanlılar çekildiğinde geri bıraktıkları iz, eserlerinden ibâret olmuş, Avrupa devletleri gibi yerli
halktan kendi menfaatlerini koruyan bir zümreyi geride bırakmamışlardır.
3. Yeni emperyalist güçler: 1880den İkinci Dünyâ Savaşına kadar olan dönemde Belçika, Almanya,
ABD, İtalya ve Japonya gibi yeni güçler doğmuştur. Pekçok toprakların eski güçler tarafından
paylaşılmış olduğunu gören yeni güçler, yeni topraklar ararken, eskilerle karşı karşıya gelmişlerdir.
Otto von Bismarkın idâresi altında emperyalist güç olan Almanya 1880den sonra deniz aşırı toprakları
elde etmeye başladı. Ancak Birinci Dünyâ Savaşında yenilmesiyle bu toprakları kaybetti. Hitlerin
idâresi altında Alman emperyalizmi, tekrar canlandı, Avusturya ve Çekoslovakyayı işgâl etti. Ancak
İkinci Dünyâ Savaşındaki yenilgisiyle bütün bunları kaybetti.
Libyayı kontrol altına alan İtalya, daha sonra Habeşistanı ve Arnavutluku işgâl etti. Eski Roma
imparatorluğu hayâliyle Almanya ile berâber Fransaya saldırdı.
Japon emperyalizmi, 1894-1895deki Çin-Japon Savaşı ile başladı. Japonya, Kore ve Tayvanı işgâl
ederek, Mançuryaya ilerledi. ABDyi Uzakdoğudan atmaya çalışan Japonyaİkinci Dünyâ Savaşında
yenilgiye uğradı.
Son zamanlarda emperyalist güç olarak çıkan ABD; Porto Riko, Guam ve Filipinleri elde etti. Daha
sonra 1867de Alaskayı ve 1898de Hawaiyi sınırlarına dâhil etti.
4. İkinci Dünyâ Savaşından sonra: İkinci Dünyâ Savaşından sonra eski emperyalist güçler
kolonilerine istiklâllerini verdiler. Ancak bu arada yeni ve büyük iki emperyalist güç doğdu. Sovyetler
Birliği ve Çin Halk Cumhûriyeti. 1939da Sovyetler, Almanya ile Doğu Avrupadaki tesir alanları
üzerinde anlaşmaya vardılar. Ancak, Almanyanın, Polonyaya saldırmasıyla Sovyetler, Polonya,
Estonya, Letonya ve Litvanyayı işgâl ederken, Finlandiyanın bir kısmını da kendi topraklarına kattı.
İkinci Dünyâ Savaşından sonra Sovyetler, Doğu Avrupa ülkelerinde kukla devletler kurup, bunların
devâmı için dâimâ işgalci Sovyet askerleri bulundurdular. Bulgaristan, Macaristan, Romanya ve
Polonya bu devletlerin başında gelenleridir.
Daha sonra bunlara DoğuAlmanya ve Çekoslovakya da katıldı. Önceleri işgâlci durumunda bulunan
Sovyetler, 1950lerden sonra taktik değiştirerek, yetiştirdikleri yerli komünistlerle sömürgelerini
genişletmeye çalıştılar.
Komünist fikre göre emperyalizm, kapitalizmin son devresidir. Buna göre biriken kapital, ülkede yatırım
yapamayınca, daha az gelişmiş ülkelere dönecek ve onları sömürge hâline getirecektir. En son
devrede ise bu ülke menfaatlerini korumak için sömürgeye askerî müdâhalede bulunacaktır. Ancak
târihî gelişim bunu doğrulamadı. Batılı ülkeler, sömürgelerine istiklâl verip ve idâreyi yetişen yerli
zümreye bıraktıkları hâlde, Sovyetler Birliği, Doğu Avrupa ülkelerinde 1980lerde Polonyada olduğu
gibi, en basit hürriyet fikrinin doğmasından bile kuşkulandı. Fakat 1989 senesinden îtibâren
azınlıklarda Milliyet fikirleri gelişerek; Âzerbaycan, Ermenistan, Kazakistan ve Gürcistanda çatışmalar,
gösteriler başladı. Sovyet idârecileri bütün çabalara rağmen bunları önleyememektedir.
Kültür emperyalizmi: Emperyalizm, son yıllarda diğer çeşitlerinin yanısıra kültür emperyalizmi
şeklinde de tatbik edilir oldu. Bu emperyalizm çeşidinde milletlerin din, inanç, örf, âdet, gelenek,
görenek, dil, zevk, sanat ve ahlâk gibi üst değerleri hedef alınmaktadır. Kültür emperyalizminin tatbik
edildiği milletler yavaş yavaş ve ustaca tertiplenmiş uzun vâdeli organizasyonlarla, millî, mânevî, târihî,
ahlâkî ve bedîî değerlerinden koparılarak dejenere edilmekte, kendilerine telkin edilen hâkim kültürün
etkisi altında benliklerini kaybetmiş nesiller meydana getirilmektedir. Böylece milletlerin hakîkî varlıkları
sona erdirilerek uydu topluluklar ve insan yığınları meydana getirilmek istenmektedir. Bunun netîcesi
olarak siyâsî ve ekonomik emperyalizm kolayca, savaşsız, herhangi bir direnme ve karşı koyma
olmadan, uzun vâdeli bir şekilde yerleştirilmek istenmektedir.
Bu noktadan bakıldığında her geçen gün dünyâda kültür savaşlarının arttığı, çeşitlendiği ve
şiddetlendiği müşâhade edilmektedir. Dünyâda bir çok ülke, bilhassa komünist blok ülkeleri ve bâzı
kapitalist ülkeler tarafından, kültür emperyalizminin pençesi altına düşmüş ve dejenere edilmiş olarak
değerlendirilmektedir. Bu milletler kayıp milletler, kültürleri de târihe karışmış kültürler olarak
isimlendirilmektedir.
Kültür emperyalizminin yakın târihteki en ısrarlı ve devamlı uygulaması kilise tarafından ortaya konan
ve devâm ettirilenidir. Kilisenin kontrolu altında özel olarak kurulan misyoner teşkilâtları, misyoner
okulları ve buralarda yetiştirilen misyonerler, dünyânın her tarafında her türlü vâsıta ile faaliyetlerini
sürdürmektedir. Bu çalışmaların bâzı Afrika veAsya kabîleleri üstünde kısmî başarılarına rağmen,
bilhasa İslâm ülkelerinde hiç muvaffak olamamaları, yeni usûl ve tertipleri doğurmuştur. Bunlar
arasında kültür emperyalizmine tâbi tutulan ülkelerin eğitim müesseselerine, tedrisât programlarına,
ders kitaplarına ve eğitim şekillerine tesir ederek, arzu ettikleri fikir, düşünce ve anlayışları genç
nesillere empoze etmek en çok kullanılan yol olmuştur. Birçok ülkede tatbik edilen bu vahim tertibe
eğitim reformu, yenilik, ilericilik, devrim ve buna benzer isimler verilerek gerçek maksadın sinsice
gizlendiği müşâhede edilmektedir. Böylece yarı aydınlar ve kozmopolit nesiller meydana
getirilmektedir. Ayrıca son yıllarda baş döndürücü bir süratle gelişen ve yeni yeni sistem ve cihazlarla
çeşitlenen haberleşme vâsıtaları (veya diğer adıyla kitle iletişim araçları) bu tür kültür emperyalizmi
tatbikâtlarının en ucuz, en rahat ve en verimli âleti olarak kullanılmaktadır. Bunlar arasında kitap,
gazete, mecmua, sinema filmi, tiyatro, plaklar, TV filmleri, video kasetler ve radyo yayınları en
meşhurları ve en tesirlileridir. Bu vâsıtalar yoluyla seçilen konu üstünde telkin edilmek istenen fikir,
düşünce ve anlayışlar devamlı ve çeşitli cepheleriyle tekrar edilmekte, insanlara câzip gelen şeyler
arasında hissettirilmeden benimsetilmektedir. Bunun netîcesi olarak çok kısa bir zaman sonra bu
telkinlere muhatab olanların hal ve hareketleri, giyinişleri, düşünceleri, anlayışları, hattâ ibâdet ve
inançlarında büyük değişiklikler meydana gelerek kültür emperyalizmi yolunu tutanlar maksatlarına
kavuşmuş olmaktadır.
Kültür emperyalizminin dünyâ çapındaki bir diğer tatbikatçısı da siyonist teşkilâtlar olarak
görülmektedir. Kaynağını Yahûdî inançlarından alan bâzı düşünce ve sistemler, çeşitli isimler altında
bütün dünyâya yayılmış kuruluşlar kanalı ve eliyle insanlara empoze edilmektedir. Bu faaliyetlerin
esâsını, dinleri ortadan kaldırmak ve çeşitli yollarla millî ve mânevî benlikleri unutturulmuş insanları
Yahûdî ırkına hizmet eder hâle getirmek teşkil etmektedir.
Kültür emperyalizmi üstünde en çok çalışan ülkeler arasında komünist blok ülkeleri, İngiltere ve ABD
zamanımızda en başta yer almaktadır. İngilizler, hâkim oldukları bütün İslâm memleketlerinde
yaptıkları gibi, İslâm âlimlerini, İslâm kitaplarını, İslâm mekteplerini yok ettiler. Tam din cahili, ahlâk
yoksunu, târihine düşman gençlik yetiştirdiler. İngilizler hâkim oldukları İslâm memleketlerinde eğitim
veren mektepleri kapatırken kendi kültürlerini yayan kız ve erkek kolejleri açtılar. Bu kolejlerde
talebelerin babalarının dinlerine, ecdadlarının örf, âdet ve ahlâklarına karşı düşmanlık duyacak şekilde
beyinlerini yıkadılar. Tanzimâttan sonra aynı uygulama Türkiyede de kendini gösterdi.
İngilizler bu düşüncelerini hâkim oldukları ülkelerde bizzat kendileri yâhut piyonları olan kişilerle tatbik
ettirirler. Hindistan, Ortadoğu ülkeleri ve Türkiye bunlara misaldir. Bu çalışmalarıyla birlikte haberleşme
vâsıtalarını, basın-yayın organlarını ve diğer âletleri en yüksek oranda kullanarak kendi arzularına
uygun insan yığınları meydana getirmeye çalışmaktadırlar. Bu insanları dinlerinden, dillerinden, millî
kıymet ve ahlâkî değerlerinden, dünyayı, hayâtı kendi kültürlerine uygun olarak anlayışlarından
tamâmen koparmayı hedef almaktadırlar. Hattâ bu işi çok ileri derecelere vardırarak beyin yıkama
noktasına dayandırdıkları, beyinleri âdetâ programlanmış robot insan ve insan topluluklarını hedef
aldıkları ve bunda yer yer muvaffak oldukları da görülmektedir.
Komünist blok ülkelerinin kültür emperyalizminin temelini, materyalist felsefenin esaslarını dünyâya
yaymak ve hâkim kılmak teşkil etmektedir. Bu esaslar; Allahsızlık, dinsizlik, hiçbir ahlâkî değere
inanmamak, millî örf ve âdetlerden uzaklaşmak, vatan, bayrak, nâmus, özel mülkiyet gibi mefhumları
reddetmek, âile müessesesini ortadan kaldırmak, dilleri ve millî kültürleri yok etmek şeklindedir. Kısaca
emperyalizmin gâyesi şu üç kelimedir: Parçala, hâkim ol ve sonra büsbütün boz.
Son yıllarda her geçen gün yaygınlaşan ve çeşitlenen haberleşme vâsıtaları sebebiyle kültür
emperyalizmine her fert tek tek muhâtab olma durumuyla karşı karşıyadır. Bu husus, milletler için çok
büyük bir tehlike teşkil etmektedir. Bu bakımdan dinlere, insânî değerlere ve medenî fazîletlere saygılı
ve bağlı milletler bu tehlikeye karşı tedbirler almakta, kendi din, inanç, ibâdet, örf, âdet, dil, ahlâk ve
sanat değerlerini titizlikle muhâfaza etmeye ve yeni yetişen nesillere aktarmaya çalışmaktadır. Gerek
batı kaynaklı ve gerekse komünist bloktan gelen kültür emperyalizminin sızmaya ve başarılı olmaya
çalıştığıİslâm ülkelerinde de çeşitli tedbirler alınmaktadır. Bu tedbirler her geçen gün arttırılmakta,
milletin ve yeni yetişen nesillerin millî, mânevî, ahlâkî, târihî ve bediî kıymetlere sâhip çıkması için
çalışmalar yapılmaktadır.
başka halklar üzerinde onların rızâsı olmaksızın denetim kurmayı gâye edinen politikası. Kelime olarak
yeni olmasına karşılık, uygulaması oldukça eskidir. Hattâ bu kavramı M.Ö. 1675 civârında Firavunların
idâresinden Mısırı alan ve idâre eden Hyksos İmparatorluğuna kadar uzatmak mümkündür. Sık
kullanılışına Büyük Britanya Krallığının 19. yüzyıldaki meclis tartışmalarında rastlanılmaktadır. Joseph
Chamberlain gibi bâzı kişiler, idâre edilen yerlerde mahallî idâre kurulmasına karşı olmuşlar ve
kendilerini emperyalist olarak isimlendirmişlerdir.
Emperyalizm; askerî, siyâsî, ekonomik ve dînî şartlara bağlı olarak gelişmiştir. Genellikle bu tür
şartların berâber görülmesiyle, emperyalizm ortaya çıkmıştır. Bunların başında, politik gücün
genişletilmek istenmesi, ham madde ve tabiî kaynakların elde edilip işletilmesi veya kendi ülkesine
taşınması ve kendi ürünlerini satacak yeni pazarların bulunmasını sağlama, başka ülkelerin bunları
elde etmesini önleme, kendi halkının yerleşmesi ve bu sûretle ürünleri için yeni pazarlar sağlama
sebepleri gelmektedir.
Günümüzde, ABDnin bâzı politikalarını ekonomik emperyalizm olarak tanımak mümkündür. İngiltere
ise geri kalmış ülkelere medeniyeti götürmek bahânesiyle İngiliz emperyalizmini doğurmuştur. Şanlı
bir geçmişe ve saf bir seçilmiş ırka sâhip olduklarını iddiâ eden Japonya, İtalya ve Almanya da
1930larda emperyalist politikalarını tesis etmişlerdi. Diğer bir tür emperyalist politika olan komünizm
ise insanlığa parlak bir gelecek getireceği hayâli ile Sovyetler Birliği tarafından uygulanmış fakat
1990dan îtibâren iflas etmiştir.
Târihî gelişim: Emperyalizmin târihî gelişimini, batı dünyâsında genellikle üç devrede incelemek
mümkündür. İlk bölümü, Romaİmparatorluğundan önceye inmektedir. İkinci bölüm 15. yüzyıla kadar
ortaçağ devresi, üçüncü devre ise, keşiflerin yapıldığı 15. yüzyıldan günümüze kadar olan dönemdir.
İlkçağlar emperyalizmi: Makedonya Kralıİskenderden önce bulunan emperyalist devletler, Mısır,
Âsur, Bâbil veİran İmparatorluklarıdır. Yeni krallık olarak bilinen Mısır İmparatorluğu aşağı yukarı M.Ö.
1850den 1090a kadar devam etmiştir. Bu imparatorluk Nil Nehri havzasından Fırat Nehrine kadar
uzanmaktaydı. Âsur İmparatorluğu ise 911-612 yılları arasında, Yeni Bâbil 625-538 yılları arasında,
İran İmparatorluğu ise yaklaşık 546-330 arasında varlık göstermişlerdir. İskender (M.Ö. 356-323)
bunlardan daha büyük bir imparatorluk kurmuştu. Kısa bir müddet devam etmesine karşılık,
İskenderin döneminde imparatorluk, Yunanistandan, Mısıra ve Hindistana kadar uzanmaktaydı.
Roma İmparatorluğu, M.Ö. 2. yüzyılda Batı Akdenizdeki Kartaca İmparatorluğu ve Yunan
İmparatorluğunu yenerek İngiltereden Dicle Nehrine kadar uzanmıştı.
Ortaçağ emperyalizmi: Roma düşüncesinden etkilenen ortaçağ batı düşüncesinde dünyâyı kilisenin
kontrolü altında birleştirmek yatmaktaydı. Bu, kısa bir müddet için M.S. 9. yüzyılda, Şarlman
(1471-1528) tarafından Kutsal Romaİmparatorluğu olarak gerçekleştirilmişti. Ancak kendi ölümüyle
parçalanmalar ortaya çıktı. Ortaçağda pekçok imparatorluk dîni bütünleştirme gâyesiyle kurulmuştu.
Bu gâye için yapılan Haçlı seferleri bir emperyalist savaş serisinden başka bir şey değildi. Haçlılar
emperyalist duygularının yerine getirilmesi için Anadolu ve Ortadoğuda Müslümanlara karşı korkunç
zulümler yaptılar. Daha sonra millî devletlerin kurulması, emperyalist çeşitli ülkelerin birbirlerine göre
durumlarını kendi hesâbına iyileştirmesi şeklinde ortaya çıktı. Bu aradaortaçağda kurulan Osmanlı
Devletini emperyalist imparatorluklardan ayıran farkı işâret etmek yerinde olur. Emperyalist
imparatorluklarda idâre dâimâ dışardan olmuş ve idâre edilen yerli halkın hakları ellerinden alınmıştı.
Özellikle bu, İngiliz idâresinde görülür. Osmanlılar ise, idâre altına aldıkları bölgelerde, mahallî
teşkilâtlara önem vermişler ve idârenin bölge halkı tarafından gerçekleştirilmesine çalışmışlardı. Bu
bölgelerde yetişip Osmanlı Devletinin en önemli mevkilerine kadar gelmek mümkün olmaktaydı. Ayrıca
Osmanlı Devletinin kendi idâresinde bulunanlara eşit vatandaşlık hakları vermesi, din, inanç, eğitim,
öğretim, ibâdet ve ekonomik hürriyet tanıması, emperyalist düşünceye bağdaşması mümkün olmayan
bir uygulama idi.
Modern emperyalizm: Bunu da dört safhada incelemek gerekir:
1. İlk emperyalist güçler: Bunlar İspanya ve Portekiz olup, 15 ve 16. yüzyıllarda çok faaliyet
gösterdiler. İspanya esas olarak mücevher ve hazîneye ilgi duyduğundan yeni koloniler kurarak,
Meksika, Orta ve Güney Amerikadaki yerlileri idâresi altına aldı. Ancak 1588de Armadada İngilizlere
yenilmesiyle bir gerileme devrine girdi. Bu târihte İngiltere de bir emperyalist güç olarak ortaya çıktı.
Portekiz ise aynı zamanda ticârete ilgi duymaktaydı. Ancak 16. yüzyılın ortalarında önemli bir
emperyalist güç oldu. Brezilya ve Afrikanın batı ve doğu kıyılarında koloniler kurdu. Daha sonra
Seylan, İran, Hindistan, Hindiçin ve Malayaya oradaki Portekizli ve yerlileri idâre etmek için asker
gönderdi.
Bu devrede İspanya ve Portekiz, dünyânın büyük güçlerindendi. Ancak daha sonra önemlerini
kaybettiler. İngilterenin denizci bir devlet olarak kuvvet kazanması sonucu, İspanya etkisini ve sâhib
olduğu toprakları yavaş yavaş kaybetti. Ancak, etkisi 19. yüzyıla kadar sürdü. 1898deki iç savaşlar
sonucu İspanya, Amerikadaki topraklarını ve Filipinleri kaybederken, Portekizin önemli kolonilerinden
olan Brezilya istiklâlini îlân etti.
2. İngiliz, Fransız ve Hollanda emperyalizmi: On yedinci ve on sekizinci yüzyıllarda İngiltere, Fransa
ve Hollanda yeni güçler olarak ortaya çıktı. Deniz gücü olan Hollanda, ticârete ilgi duymaktaydı. On
yedinci yüzyılın başında Endonezyayı alan Hollanda, daha sonra Afrika, Karaibler ve Kuzey
Amerikada toprak sâhibi oldu. Coğrafî olarak küçük olması ve nüfûsunun azlığından dolayı, önemli bir
askerî güç olamadı.İkinci Dünyâ Savaşının nihâyetinde meydana gelen çok kanlı bir savaş sonucu
Endonezyayı terk etmek zorunda kaldı. On yedinci ve on sekizinci yüzyıllardakiFransız ve İngiliz
düşmanlığı bâzı çatışmalara sebeb oldu. Fransa, bir hava gücü olarak Kuzey Amerika, Afrika,
Ortadoğu, Hindistan ile Uzakdoğuyu etkisi altına aldı. Buna paralel olarak İngiltere de ham madde
kaynaklarına ilgi duydu. Bu sebepten özellikle Uzakdoğuda, aralarında çatışmalar çıktı. Kuzey
Amerika ve Hindistandaki pekçok toprağını İngiltereye kaptıran Fransa, Hindiçini ve Kuzey
Afrikadaki tesirini muhâfaza etti. İngiliz nüfûzunu zayıflatmak için Fransa, Amerikaya istiklâl
mücâdelesinde yardım etti. Napolyonun yenilgiye uğraması sonucu (1812-1815), Fransa, 20. yüzyıla
kadar denizaşırı topraklara sâhib olmasına rağmen, gücünü kaybetmeye başladı.
30 Mayıs 1814teki Viyana Kongresinden sonra, İngiltere dünyâdaki en önemli güç olarak görüldü.
Sâhib olduğu topraklar Kanada, Yeni Zelanda, Avustralya, Seylan, Malaya, Birmanya, Hindistan
veGüney Afrikanın önemli bir bölümünü içine almaktaydı. Ortadoğu da etki sâhasına dâhil
bulunmaktaydı. İnsanlarının acımasız politik karakteri, kendisinin denizci bir devlet olması sonucu
İngiltere, 19 ve 20. yüzyıllarda dünyâ siyâsetinde önemli rol oynadı.
Bu güçlerin yanında başka bir güç de Osmanlı Devletiydi. Ancak Osmanlılar yukarıda zikredilen
Avrupa devletleri gibi emperyalist bir güç değildi. Emperyalizmde toprak ve tesir sâhasının
genişletilmesi bulunmaktadır. Ancak bu işlemde alınan topraklardaki yerli halk hiçbir zaman idârî işlere
dâhil edilmemekteydi. Dışarıdan emperyalist gücün temsilcisi olarak gelen idâreciler de kararlarını
alırken, yerli halkın değil, emperyalist gücün menfaatleri doğrultusunda veriyorlardı. Osmanlılarda ise,
durum farklı olmuştur. Mahallî idârelere önem veren Osmanlılar, idâreci olarak yerli halkın seçtiğine
îtibâr etmişler ve onların, devletin genel siyâsetleriyle ters düşmeyen kararlarını saygı ile
karşılamışlardır. Hattâ, yerli halktan, Müslüman olup, Osmanlıların merkezî idâresinde önemli
görevlere gelenlere sık sık rastlanmaktadır. Bu sebeptendir ki, Müslüman olmamış yerlerden
Osmanlılar çekildiğinde geri bıraktıkları iz, eserlerinden ibâret olmuş, Avrupa devletleri gibi yerli
halktan kendi menfaatlerini koruyan bir zümreyi geride bırakmamışlardır.
3. Yeni emperyalist güçler: 1880den İkinci Dünyâ Savaşına kadar olan dönemde Belçika, Almanya,
ABD, İtalya ve Japonya gibi yeni güçler doğmuştur. Pekçok toprakların eski güçler tarafından
paylaşılmış olduğunu gören yeni güçler, yeni topraklar ararken, eskilerle karşı karşıya gelmişlerdir.
Otto von Bismarkın idâresi altında emperyalist güç olan Almanya 1880den sonra deniz aşırı toprakları
elde etmeye başladı. Ancak Birinci Dünyâ Savaşında yenilmesiyle bu toprakları kaybetti. Hitlerin
idâresi altında Alman emperyalizmi, tekrar canlandı, Avusturya ve Çekoslovakyayı işgâl etti. Ancak
İkinci Dünyâ Savaşındaki yenilgisiyle bütün bunları kaybetti.
Libyayı kontrol altına alan İtalya, daha sonra Habeşistanı ve Arnavutluku işgâl etti. Eski Roma
imparatorluğu hayâliyle Almanya ile berâber Fransaya saldırdı.
Japon emperyalizmi, 1894-1895deki Çin-Japon Savaşı ile başladı. Japonya, Kore ve Tayvanı işgâl
ederek, Mançuryaya ilerledi. ABDyi Uzakdoğudan atmaya çalışan Japonyaİkinci Dünyâ Savaşında
yenilgiye uğradı.
Son zamanlarda emperyalist güç olarak çıkan ABD; Porto Riko, Guam ve Filipinleri elde etti. Daha
sonra 1867de Alaskayı ve 1898de Hawaiyi sınırlarına dâhil etti.
4. İkinci Dünyâ Savaşından sonra: İkinci Dünyâ Savaşından sonra eski emperyalist güçler
kolonilerine istiklâllerini verdiler. Ancak bu arada yeni ve büyük iki emperyalist güç doğdu. Sovyetler
Birliği ve Çin Halk Cumhûriyeti. 1939da Sovyetler, Almanya ile Doğu Avrupadaki tesir alanları
üzerinde anlaşmaya vardılar. Ancak, Almanyanın, Polonyaya saldırmasıyla Sovyetler, Polonya,
Estonya, Letonya ve Litvanyayı işgâl ederken, Finlandiyanın bir kısmını da kendi topraklarına kattı.
İkinci Dünyâ Savaşından sonra Sovyetler, Doğu Avrupa ülkelerinde kukla devletler kurup, bunların
devâmı için dâimâ işgalci Sovyet askerleri bulundurdular. Bulgaristan, Macaristan, Romanya ve
Polonya bu devletlerin başında gelenleridir.
Daha sonra bunlara DoğuAlmanya ve Çekoslovakya da katıldı. Önceleri işgâlci durumunda bulunan
Sovyetler, 1950lerden sonra taktik değiştirerek, yetiştirdikleri yerli komünistlerle sömürgelerini
genişletmeye çalıştılar.
Komünist fikre göre emperyalizm, kapitalizmin son devresidir. Buna göre biriken kapital, ülkede yatırım
yapamayınca, daha az gelişmiş ülkelere dönecek ve onları sömürge hâline getirecektir. En son
devrede ise bu ülke menfaatlerini korumak için sömürgeye askerî müdâhalede bulunacaktır. Ancak
târihî gelişim bunu doğrulamadı. Batılı ülkeler, sömürgelerine istiklâl verip ve idâreyi yetişen yerli
zümreye bıraktıkları hâlde, Sovyetler Birliği, Doğu Avrupa ülkelerinde 1980lerde Polonyada olduğu
gibi, en basit hürriyet fikrinin doğmasından bile kuşkulandı. Fakat 1989 senesinden îtibâren
azınlıklarda Milliyet fikirleri gelişerek; Âzerbaycan, Ermenistan, Kazakistan ve Gürcistanda çatışmalar,
gösteriler başladı. Sovyet idârecileri bütün çabalara rağmen bunları önleyememektedir.
Kültür emperyalizmi: Emperyalizm, son yıllarda diğer çeşitlerinin yanısıra kültür emperyalizmi
şeklinde de tatbik edilir oldu. Bu emperyalizm çeşidinde milletlerin din, inanç, örf, âdet, gelenek,
görenek, dil, zevk, sanat ve ahlâk gibi üst değerleri hedef alınmaktadır. Kültür emperyalizminin tatbik
edildiği milletler yavaş yavaş ve ustaca tertiplenmiş uzun vâdeli organizasyonlarla, millî, mânevî, târihî,
ahlâkî ve bedîî değerlerinden koparılarak dejenere edilmekte, kendilerine telkin edilen hâkim kültürün
etkisi altında benliklerini kaybetmiş nesiller meydana getirilmektedir. Böylece milletlerin hakîkî varlıkları
sona erdirilerek uydu topluluklar ve insan yığınları meydana getirilmek istenmektedir. Bunun netîcesi
olarak siyâsî ve ekonomik emperyalizm kolayca, savaşsız, herhangi bir direnme ve karşı koyma
olmadan, uzun vâdeli bir şekilde yerleştirilmek istenmektedir.
Bu noktadan bakıldığında her geçen gün dünyâda kültür savaşlarının arttığı, çeşitlendiği ve
şiddetlendiği müşâhade edilmektedir. Dünyâda bir çok ülke, bilhassa komünist blok ülkeleri ve bâzı
kapitalist ülkeler tarafından, kültür emperyalizminin pençesi altına düşmüş ve dejenere edilmiş olarak
değerlendirilmektedir. Bu milletler kayıp milletler, kültürleri de târihe karışmış kültürler olarak
isimlendirilmektedir.
Kültür emperyalizminin yakın târihteki en ısrarlı ve devamlı uygulaması kilise tarafından ortaya konan
ve devâm ettirilenidir. Kilisenin kontrolu altında özel olarak kurulan misyoner teşkilâtları, misyoner
okulları ve buralarda yetiştirilen misyonerler, dünyânın her tarafında her türlü vâsıta ile faaliyetlerini
sürdürmektedir. Bu çalışmaların bâzı Afrika veAsya kabîleleri üstünde kısmî başarılarına rağmen,
bilhasa İslâm ülkelerinde hiç muvaffak olamamaları, yeni usûl ve tertipleri doğurmuştur. Bunlar
arasında kültür emperyalizmine tâbi tutulan ülkelerin eğitim müesseselerine, tedrisât programlarına,
ders kitaplarına ve eğitim şekillerine tesir ederek, arzu ettikleri fikir, düşünce ve anlayışları genç
nesillere empoze etmek en çok kullanılan yol olmuştur. Birçok ülkede tatbik edilen bu vahim tertibe
eğitim reformu, yenilik, ilericilik, devrim ve buna benzer isimler verilerek gerçek maksadın sinsice
gizlendiği müşâhede edilmektedir. Böylece yarı aydınlar ve kozmopolit nesiller meydana
getirilmektedir. Ayrıca son yıllarda baş döndürücü bir süratle gelişen ve yeni yeni sistem ve cihazlarla
çeşitlenen haberleşme vâsıtaları (veya diğer adıyla kitle iletişim araçları) bu tür kültür emperyalizmi
tatbikâtlarının en ucuz, en rahat ve en verimli âleti olarak kullanılmaktadır. Bunlar arasında kitap,
gazete, mecmua, sinema filmi, tiyatro, plaklar, TV filmleri, video kasetler ve radyo yayınları en
meşhurları ve en tesirlileridir. Bu vâsıtalar yoluyla seçilen konu üstünde telkin edilmek istenen fikir,
düşünce ve anlayışlar devamlı ve çeşitli cepheleriyle tekrar edilmekte, insanlara câzip gelen şeyler
arasında hissettirilmeden benimsetilmektedir. Bunun netîcesi olarak çok kısa bir zaman sonra bu
telkinlere muhatab olanların hal ve hareketleri, giyinişleri, düşünceleri, anlayışları, hattâ ibâdet ve
inançlarında büyük değişiklikler meydana gelerek kültür emperyalizmi yolunu tutanlar maksatlarına
kavuşmuş olmaktadır.
Kültür emperyalizminin dünyâ çapındaki bir diğer tatbikatçısı da siyonist teşkilâtlar olarak
görülmektedir. Kaynağını Yahûdî inançlarından alan bâzı düşünce ve sistemler, çeşitli isimler altında
bütün dünyâya yayılmış kuruluşlar kanalı ve eliyle insanlara empoze edilmektedir. Bu faaliyetlerin
esâsını, dinleri ortadan kaldırmak ve çeşitli yollarla millî ve mânevî benlikleri unutturulmuş insanları
Yahûdî ırkına hizmet eder hâle getirmek teşkil etmektedir.
Kültür emperyalizmi üstünde en çok çalışan ülkeler arasında komünist blok ülkeleri, İngiltere ve ABD
zamanımızda en başta yer almaktadır. İngilizler, hâkim oldukları bütün İslâm memleketlerinde
yaptıkları gibi, İslâm âlimlerini, İslâm kitaplarını, İslâm mekteplerini yok ettiler. Tam din cahili, ahlâk
yoksunu, târihine düşman gençlik yetiştirdiler. İngilizler hâkim oldukları İslâm memleketlerinde eğitim
veren mektepleri kapatırken kendi kültürlerini yayan kız ve erkek kolejleri açtılar. Bu kolejlerde
talebelerin babalarının dinlerine, ecdadlarının örf, âdet ve ahlâklarına karşı düşmanlık duyacak şekilde
beyinlerini yıkadılar. Tanzimâttan sonra aynı uygulama Türkiyede de kendini gösterdi.
İngilizler bu düşüncelerini hâkim oldukları ülkelerde bizzat kendileri yâhut piyonları olan kişilerle tatbik
ettirirler. Hindistan, Ortadoğu ülkeleri ve Türkiye bunlara misaldir. Bu çalışmalarıyla birlikte haberleşme
vâsıtalarını, basın-yayın organlarını ve diğer âletleri en yüksek oranda kullanarak kendi arzularına
uygun insan yığınları meydana getirmeye çalışmaktadırlar. Bu insanları dinlerinden, dillerinden, millî
kıymet ve ahlâkî değerlerinden, dünyayı, hayâtı kendi kültürlerine uygun olarak anlayışlarından
tamâmen koparmayı hedef almaktadırlar. Hattâ bu işi çok ileri derecelere vardırarak beyin yıkama
noktasına dayandırdıkları, beyinleri âdetâ programlanmış robot insan ve insan topluluklarını hedef
aldıkları ve bunda yer yer muvaffak oldukları da görülmektedir.
Komünist blok ülkelerinin kültür emperyalizminin temelini, materyalist felsefenin esaslarını dünyâya
yaymak ve hâkim kılmak teşkil etmektedir. Bu esaslar; Allahsızlık, dinsizlik, hiçbir ahlâkî değere
inanmamak, millî örf ve âdetlerden uzaklaşmak, vatan, bayrak, nâmus, özel mülkiyet gibi mefhumları
reddetmek, âile müessesesini ortadan kaldırmak, dilleri ve millî kültürleri yok etmek şeklindedir. Kısaca
emperyalizmin gâyesi şu üç kelimedir: Parçala, hâkim ol ve sonra büsbütün boz.
Son yıllarda her geçen gün yaygınlaşan ve çeşitlenen haberleşme vâsıtaları sebebiyle kültür
emperyalizmine her fert tek tek muhâtab olma durumuyla karşı karşıyadır. Bu husus, milletler için çok
büyük bir tehlike teşkil etmektedir. Bu bakımdan dinlere, insânî değerlere ve medenî fazîletlere saygılı
ve bağlı milletler bu tehlikeye karşı tedbirler almakta, kendi din, inanç, ibâdet, örf, âdet, dil, ahlâk ve
sanat değerlerini titizlikle muhâfaza etmeye ve yeni yetişen nesillere aktarmaya çalışmaktadır. Gerek
batı kaynaklı ve gerekse komünist bloktan gelen kültür emperyalizminin sızmaya ve başarılı olmaya
çalıştığıİslâm ülkelerinde de çeşitli tedbirler alınmaktadır. Bu tedbirler her geçen gün arttırılmakta,
milletin ve yeni yetişen nesillerin millî, mânevî, ahlâkî, târihî ve bediî kıymetlere sâhip çıkması için
çalışmalar yapılmaktadır.