Bezmi$h
Banned
Elif Şafak, yeni kitabının kapağı hakkındaki intihal iddialarına yazılı bir açıklamayla yanıt verdikten sonra, Haber Türkteki köşesinde konuya yeniden değindi.
Şafakın yazısı:
Bundan aylar evvel, tam tamına Mart 2012 tarihinde İngilterede, Londranın bir kenar semtinde sokakta yürürken tepede asılı bir öbek şemsiye gördüm. Rengârenk . Bunları kimlerin oraya getirdiğini sorduğumda görevliler bana, Sanat bölümü öğrencileri astı, her hafta farklı şeyler yapıyorlar dedi.
Daha sonra Brighton Sanat ve Edebiyat Festivaline gittiğimde bu sefer orada da benzer şekilde iplere asılı renk renk lambalar, nesneler gördüm. Gene kimin yaptığını sorduğumda, Her sene başka bir dekor oluyor, festivali düzenleyenler koydu dendi. Ben bunların fotoğraflarını çektim. Merak edenler Twitter ve Facebooktan bulabilir. Twitterda 600 binden fazla insanla paylaştım.
Gayet güzel ve sempatik geri dönüşler oldu, hemen herkes buradaki görsel enerjiyi çok sevdi. Birçok okurum dedi ki, Keşke bizler de böyle lambalarla, şemsiyelerle, fenerlerle sokaklarımızı, mekânlarımızı güzelleştirsek.
Bu fikir, bu özlem içimde büyüdü. Yeni kitabın kapağını yaparken sevgili Uğurcan Ataoğlu ile içinde yasadığımız şehirlerin güzelleştirilmesi üzerine konuştuk. O İstanbul sokaklarını karış karış arşınladı. Bilhassa yıkık dökük metruk bir sokağa tazelik katmak istedik.
Bu kapak, fotoğraf sanatçısı Fethi İzanın büyük emeğiyle ve bütün bir gün sokakta çocuklarla oyna mayın, civarda yaşayan ailelerle sohbet ederek, güle oynaya muhabbetle çekildi. Çekimleri böyle tamamladık.
Şimdi diyorlar ki şemsiyeleri sokağa asma fikrini, İspanyol sanatçılar Rafael Legidos Ibanez ve Mario Berna Boxun Alicantedeki enstalasyonundan aldılar. Bu doğru değil. Söz konusu sanatçıların çalışmasını daha evvel görmedim! Ne aslını, ne fotoğrafını. İlk defa bu hafta basında yer alınca gördüm. Çok da beğendim.
Şayet kendilerinin eserini daha evvel görseydik ve oradan esinlenmiş olsaydık, MUHAKKAK kapağın içine yazardık, niçin yazmayalım? Ama bize ilham veren görsel, İngilterede üniversite kampuslarında, yerel/bölgesel sanat festivallerinde amatör ruhla havaya asılmış şemsiyeler ve lambalar oldu. Bunu da zaten sosyal medyada herkesle açık açık paylaştık.
Olimpiyat öncesi Londrada böyle onlarca çalışma mevcut. Kaldı ki dünyada şemsiyelerle yapılan düzinelerce enstalasyon var. Seulden New Yorka, Şanghaydan Milana kadar çeşitli şehirlerde benzer çalışmalar senelerdir yapılmakta.
Günün sonunda bütün bunlar bir kenara, insan başını yastığa koyduğunda, kendi kendisiyle yalnız kaldığında medyanın hoyrat tartışmalarıyla değil, vicdanıyla uyur. Vicdan ve vefa sevdiğim, titizlendiğim iki kelimedir. Birlikte çalıştığım kişilerin isimlerini ve emeklerini her fırsatta zikrederim. Her söyleşimde onlara teşekkür ederim.
Benimle söyleşi yapan hemen her gazeteci bunu bilir. Benimle çalışan çevirmenler, editörler, kapak tasarımcıları, yayıncım, grafik sanatçıları, fotoğraf sanatçıları bunu bilir. Hak yememeye, hakaret etmemeye, ezmemeye özen gösteririm. Anneannemin bana nasihatidir. Der ki: Dilde taş dilde yaş bırakır. Yani kelimelerle kalpten yaralarız insanları.
Polemiklere girmekten kaçınırım; uluorta iftira ve dedikodu üretenlere bile karşılık vermedim, sataşmadım. Yanlış bir laf ederim, birinin yüreği incinir diye korkarım. Hata yapmam, mükemmelim filan demiyorum; yaparım elbette, insanım çünkü, etten kemikten müteşekkil. Ama bilhassa bir başka sanatçının emeğine saygısızlık etmemek için daha çok çırpınırım. Çünkü bilirim ki her eserin ardında çok emek var.
Kitap kapaklarını seviyor, önemsiyorum, evet. Türkiyede edebiyat ortamının pek alışkın olmadığı bir durum olabilir bu ama benim için okurlarıma ne sunduğum kadar nasıl sunduğum da kıymetlidir. Uğurcan Ataoğlu gibi, M.K. Perker gibi değerli sanatçılarla çalışmaktan onur duyuyorum.
Biz kapağımızı güzel duygularla, iyi niyetlerle, yaratıcı ve dost bir enerjiyle hazırladık. Beni üzen, bunca özen göstererek, keyifle ve sevgiyle yaptığımız bir işin altında bir hata ya da kötülük aranması. Beni üzen, etrafta bu kadar art niyet olması.
Şafakın yazısı:
Bundan aylar evvel, tam tamına Mart 2012 tarihinde İngilterede, Londranın bir kenar semtinde sokakta yürürken tepede asılı bir öbek şemsiye gördüm. Rengârenk . Bunları kimlerin oraya getirdiğini sorduğumda görevliler bana, Sanat bölümü öğrencileri astı, her hafta farklı şeyler yapıyorlar dedi.
Daha sonra Brighton Sanat ve Edebiyat Festivaline gittiğimde bu sefer orada da benzer şekilde iplere asılı renk renk lambalar, nesneler gördüm. Gene kimin yaptığını sorduğumda, Her sene başka bir dekor oluyor, festivali düzenleyenler koydu dendi. Ben bunların fotoğraflarını çektim. Merak edenler Twitter ve Facebooktan bulabilir. Twitterda 600 binden fazla insanla paylaştım.
Gayet güzel ve sempatik geri dönüşler oldu, hemen herkes buradaki görsel enerjiyi çok sevdi. Birçok okurum dedi ki, Keşke bizler de böyle lambalarla, şemsiyelerle, fenerlerle sokaklarımızı, mekânlarımızı güzelleştirsek.
Bu fikir, bu özlem içimde büyüdü. Yeni kitabın kapağını yaparken sevgili Uğurcan Ataoğlu ile içinde yasadığımız şehirlerin güzelleştirilmesi üzerine konuştuk. O İstanbul sokaklarını karış karış arşınladı. Bilhassa yıkık dökük metruk bir sokağa tazelik katmak istedik.
Bu kapak, fotoğraf sanatçısı Fethi İzanın büyük emeğiyle ve bütün bir gün sokakta çocuklarla oyna mayın, civarda yaşayan ailelerle sohbet ederek, güle oynaya muhabbetle çekildi. Çekimleri böyle tamamladık.
Şimdi diyorlar ki şemsiyeleri sokağa asma fikrini, İspanyol sanatçılar Rafael Legidos Ibanez ve Mario Berna Boxun Alicantedeki enstalasyonundan aldılar. Bu doğru değil. Söz konusu sanatçıların çalışmasını daha evvel görmedim! Ne aslını, ne fotoğrafını. İlk defa bu hafta basında yer alınca gördüm. Çok da beğendim.
Şayet kendilerinin eserini daha evvel görseydik ve oradan esinlenmiş olsaydık, MUHAKKAK kapağın içine yazardık, niçin yazmayalım? Ama bize ilham veren görsel, İngilterede üniversite kampuslarında, yerel/bölgesel sanat festivallerinde amatör ruhla havaya asılmış şemsiyeler ve lambalar oldu. Bunu da zaten sosyal medyada herkesle açık açık paylaştık.
Olimpiyat öncesi Londrada böyle onlarca çalışma mevcut. Kaldı ki dünyada şemsiyelerle yapılan düzinelerce enstalasyon var. Seulden New Yorka, Şanghaydan Milana kadar çeşitli şehirlerde benzer çalışmalar senelerdir yapılmakta.
Günün sonunda bütün bunlar bir kenara, insan başını yastığa koyduğunda, kendi kendisiyle yalnız kaldığında medyanın hoyrat tartışmalarıyla değil, vicdanıyla uyur. Vicdan ve vefa sevdiğim, titizlendiğim iki kelimedir. Birlikte çalıştığım kişilerin isimlerini ve emeklerini her fırsatta zikrederim. Her söyleşimde onlara teşekkür ederim.
Benimle söyleşi yapan hemen her gazeteci bunu bilir. Benimle çalışan çevirmenler, editörler, kapak tasarımcıları, yayıncım, grafik sanatçıları, fotoğraf sanatçıları bunu bilir. Hak yememeye, hakaret etmemeye, ezmemeye özen gösteririm. Anneannemin bana nasihatidir. Der ki: Dilde taş dilde yaş bırakır. Yani kelimelerle kalpten yaralarız insanları.
Polemiklere girmekten kaçınırım; uluorta iftira ve dedikodu üretenlere bile karşılık vermedim, sataşmadım. Yanlış bir laf ederim, birinin yüreği incinir diye korkarım. Hata yapmam, mükemmelim filan demiyorum; yaparım elbette, insanım çünkü, etten kemikten müteşekkil. Ama bilhassa bir başka sanatçının emeğine saygısızlık etmemek için daha çok çırpınırım. Çünkü bilirim ki her eserin ardında çok emek var.
Kitap kapaklarını seviyor, önemsiyorum, evet. Türkiyede edebiyat ortamının pek alışkın olmadığı bir durum olabilir bu ama benim için okurlarıma ne sunduğum kadar nasıl sunduğum da kıymetlidir. Uğurcan Ataoğlu gibi, M.K. Perker gibi değerli sanatçılarla çalışmaktan onur duyuyorum.
Biz kapağımızı güzel duygularla, iyi niyetlerle, yaratıcı ve dost bir enerjiyle hazırladık. Beni üzen, bunca özen göstererek, keyifle ve sevgiyle yaptığımız bir işin altında bir hata ya da kötülük aranması. Beni üzen, etrafta bu kadar art niyet olması.