Eleştirmen Kimdir - Fotoğraf Eleştirisi Nedir
Sözlükler “eleştiri”, eski deyimle “tenkit” sözcüğünü; “iyiyi kötüden ayırma, bir eser hakkında hüküm yürüterek, iyi ve kötü taraflarını ortaya koyma ve hatta daha çok kötü taraflarını belirtme” olarak açıklar. Eleştirinin, eserin yalnızca iyi ya da kötü yapısını belirtmek dışında, kültür alanında yapıcı bir işlevi olduğunu da düşünürüm.
Kuşkusuz eleştiri zorlu bir uğraştır. Ciddi bir bilgi birikimini, yaşanan kültürü, üretilen sanat eserlerinin takibini gerektirir. İnceleme için geniş zamana, derinlemesine bakışa, hangi alan ile uğraşılıyorsa o alan üzerine uzun soluklu, kapsamlı bir çalışma ve devamlılığa ihtiyaç duyar. Eğer eleştiri sanat üzerine ise, öncelikle sanatın sanatçılar tarafından yapıldığının kabulü ve ilgili alanın sanatçı profillerinin, sanki sicil katibi gibi izlenmesi zorunludur
ELEŞTİRİ NASIL OLUŞUR?
Sanatta eleştiri, sanatın tüm alanlarında, edebiyatta, müzikte ve plastik sanatlarda yapılır. Eleştiriyi edebiyatın bir dalı haline getiren büyük eleştirmenler yetişmiştir. Ürünü ortaya çıkaran sanatçının kimliği de eleştirmenin ilgi merkezine oturur. Sanat eleştirisinin uzun tarihine baktığımız zaman bunun özellikle modernitenin yapılandığı süreçle bir sistematiğe oturduğu görülür.
Sanatçının eleştirisi de öncelikle ürünüyle ne anlattığı, bunu nasıl bir biçim dünyasına taşıdığı, kullandığı teknik ve son hesaplaşmada da üretilen sanat ürününün sanatçısına dair bir kimlik taşıyıp taşımadığı konuları irdelenir. Böyle bir inceleme şemasıyla sanata yaklaştığımız zaman ürünün iyi - kötü değerleri, bu arada olayın “ruhu” ortaya çıkar. Eleştiri tekniğe yaslanır, psikolojiktir, estetik araştırılır ve sosyolojik tabanlıdır. Temelde felsefi bir uğraştır.
Fotoğraf bağlamında düşünürsek, kişiye özel de olsa görselliğin dünyasında “fotoğraf”, sanata yeni bir bakış açısı getirmiştir. Fotoğrafın miladıyla, estetikte yeni bir sayfa, sanatta yeni ufuklar oluşmuştur. Fotoğraf üzerine eleştiride bu yeni bakışı kavramak gerekir.
ELEŞTİRMEN KİMDİR?
Eleştiri kim için yapılır? Elbette önce ürünün sahibi, sanatçısı için yapılır. Ancak eleştiri, genel kültür dışında düşünülecek konu değildir. Yapılan eleştiri sanat ürünlerini izleyenler için de bir yol haritası, çözümleyici bilgi anahtarı olmalıdır.
Sanat üzerine “altın üçgen” şemasıyla düşünecek olursak, tasavvur ettiğimiz bu üçgenin bir ucunda sanatçı, diğer ucunda “ürün”ü ve son köşede de “izleyen”i görürüz. İşte eleştiri, bu yapının en önemli bağlacı, köprüsüdür.
Sanat için eleştiri çok önemlidir. Adalet sistemi içinde avukatlar nasıl mevzuat ile yargı arasında düzenleyici rol üstlenmiş iseler, sanatı düzenleyen, geliştirenler de eleştirmenlerdir. Ülkemiz eleştiri tarihine baktığımız zamanyazar açısından eleştirmenin önemini vurgulayan bir örnekten bahsedeceğim. Ünlü yazarlarımızdan bazılarının, önemli edebiyat eleştirmeni Ataç için, “biz edebiyatı onun için yapardık” söylemi gerçekten dikkat çekicidir.
Müzik alanında Filiz Ali ve Selmi Andak’ın bakışları, yorumları, resim üzerine Kaya Özsezgin’in görüşleri, bu alanlardaki sanatçı kadrolarını her zaman ilgilendirmiştir. Karikatürümüzü Turgut Çeviker’siz düşünemeyiz.
En köklü sanat alanımız olan edebiyat çevresinde pek çok eleştiri yazımı görülürken, plastik sanatların bazı alanlarında henüz eleştiriden eser yoktu. Ciddi bir bibliyografik çalışma yapıldığı zaman anlaşılır ki henüz seramik, sanatsal cam üzerine yapılmış eleştirilere rastlayamayız. Heykel alanında da bazı haberler ve genellemeler dışında kişi ve ürünü çerçevesinde ortaya konmuş kapsamlı eleştirilere rastlanmaz.
Fotoğraf bir görsel sanat olduğuna göre, görsel sanatların tüm bilgi birikimi, kuramları, fotoğraf eleştirisine eğilen kişinin eli altında, yanı başında olmalıdır. Görsel kültür, günümüze kadar nakışlı bir şekilde işlenmiş, fotoğraf üzerine pek çok yerli ve yabancı yayın yapılmıştır. Fotoğraf eleştirisiyle uğraşan kişilerin elbette bunlardan haberdar olmaları, yazılanları özümsemesi ve izlediği fotoğraf eserini değerlendirmesi için gerekir.
Eleştiri yazılıdır, kalıcıdır ve kuşkusuz “haber” değildir. Eleştiri yazısında bazı deyimler, sanat jargonları kullanılsa da son hesaplaşmada yazının berrak ve anlaşılabilir olması önemlidir.
KİMLİKTEN BAKIŞ
Sanat üretimi her şeyden önce kültür izdüşümüdür, kültürel bir olaydır. Sanatçı da insandır ve yaşadığı coğrafyada, tarihten gelen bir birikimin sosyolojik yapılanması içindedir. Her sanatçı ülkesiyle vardır. Yarattığı ürün, sanat eseri de bu yapılanmadan soyutlanamaz.
Sanırım işin püf noktası da burada yatar. Tekil olarak fotoğrafı tek başına ele almak sağlıklı bir eleştiri için yetmeyebilir. Fotoğrafı, önce onun dahil olduğu büyük görsel kültür zinciri içindeki yerini belirlemek ve bu değerlendirme ile eleştirisini yapmak gerekir.
Fotoğraf kültürü ve eleştirisi üzerinde yazmanın bazı öncelikleri de olmalıdır. “Bizi biz yapan değerler bütünü nelerdir?” sorusu ortaya konulmadan, ülkemizde plastik sanatlar üzerine yapılan eleştiriler eksik kalmaktadır. Kültürel yapımız gerçeği üzerinden düşünülmeden konulara tamamen “batı düşüncesi” üzerinden yaklaşılmaktadır.
Toplumumuzun kültürel kimliği “dil”, “din”, “yaşam şekli”, “kurumları”, “tarihi”, “coğrafyası” aracılığıyla oluşan özgün değerler bütünüdür. Bunlar her ülkenin birbirinden ayrı olan kültürünü oluşturur. Sanat üzerinden düşünürsek, bir Danimarkalının sanat eseri Meksikalınınkine veya Ganalınınki İranlı sanatçının işine benzemez. Dünyamız genelinde Çin, Hint, Japon, Afrika, İslam, Avrupa, Rus, Amerika ve Latin Amerika kültürlerinden oluşan bir kültürler bütünü vardır. Bu yapıdan anlaşılacağı üzere kültürlerin “evrensel” ortaklığı olmakla birlikte, ayrı ayrı yapılanmaları ve “ulusal – yerel” değerleri olduğu da açıktır.
Bir örnekle düşünelim. Yurdumuz insanının çok belirgin ırki özellikleri yoktur. Ama hiç kuşkusuz ki Türkler ton olarak “esmer” tenli bir halktır. Buna rağmen özellikle büyük kentlerimizde yeni burjuvalaşan kadınların çoğunda siyah saçlarını sarıya boyatarak sarışın olma gayreti göstermektedir. Herhangi bir davet, nişan, düğün, davet gibi toplantılarda bu yaygın durumu gözlemek çok kolaydır. Sanatımızın sosyolojik gerçeklerini düşünürsek, batı sanatından farklı bir yapılanmamızın olması gerekir. Bazı sanatçılarımızın da bu bilinçle “devşirilmiş bir sanat” yerine kendi gerçeğimizden hareket ettikleri de ortadadır, “sarışınlaşmayan” sanatçılarımız da vardır.
FOTOĞRAFIN ÖZELİNDE ELEŞTİRİ
Plastik alanda “fotoğrafın sanatsal söylemi” üzerine eleştiri yapmak, bünyesinde pek çok zorluklar barındırır. Ülkemizde sanatsal fotoğrafın kurumsal eksiği çoktur. Balıkesir – Emin Tan Kitaplığı örneği dışında İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük kentlerimizde çeşitli girişimlere rağmen henüz bir çağdaş, bağımsız “Fotoğraf Müzesi” kurulamamıştır. Bu öncü oluşuma saygı duymakla beraber sonunda Balıkesir’in bir metropol olmadığını unutmayalım. İstanbul Modern Güzel Sanatlar Müzesi’nin bu bağlamda fotoğraf galerisi ile tartışılan bağışlarla toplanan mütevazı koleksiyonu vardır. Yetmiş milyonluk Türkiye’nin, neredeyse bir ülke büyüklüğünde 15 milyonluk kültür başkenti İstanbul’un, günümüze kadar fotoğrafta farklı bağımsız bir yapıya kavuşması beklenirdi. Fotoğraf müzeleri büyük metropollerin tümünde var olan bir kültür yapısıdır.
Ülkemizde fotoğrafın eleştiri yapılanmasına, tarihine baktığımız zaman bu konuya eğilmiş az sayıda kadroya rastlarız. Fotoğraf üzerine, daha çok fotoğraftan gelen kişilerin eğildiği ortadadır. Ancak rahmetli Onat Kutlar ile Kaya Özsezgin gibi fotoğrafa ilgi duyan sanat insanlarının, eleştirmenlerin de emekleri hatırlanmalıdır.
Fotoğrafımız üzerine rahmetli Sayın Seyit Ali Ak’ın bir dönem çalışmalarını, Sayın Mehmet Bayhan’ın bazı yazılarını, Sayın Nevzat Çakır ile rahmetli Samih Rıfat’ın şimdilerde Murat Yaykın’ın kalem çabalarını hatırlamalıyız. Fotoğraf üzerine yine kalem oynatmış Sayın Burçak Evren, Sayın Sabit Kalfagil ve Sayın Engin Özendes’in fotoğraf yazımımıza katkıları vardır. Bu kadroların arasına Alberto Modiano, İlker Magda, Özcan Yurdalan gibi arkadaşların isimlerini de ekleyelim. Bir dönem yayınlanan “Geniş Açı” dergisinin genç kadrolarının yazıları da fotoğrafımızın eleştiri külliyatına katılmalıdır.
Ben de geçmişte yayıncılığını yaptığım “Yeni Fotoğraf Dergisi”nde, daha sonra çeşitli fotoğraf ve sanat dergilerinde, bir dönem günlük “Radikal” gazetesinde, aktüel fotoğraf eleştiri yazıları yayınlamıştım. Özelde günlük gazetelerde aktüel eleştiri yapmak çileli bir iştir. Kültür sayfasına reklam girer, yazınızı çıkarırlar. Niye çıkmadığını takip edersiniz, yine reklam girer ve konu aldığınız sergi kapanır, gündemden düşer, esasen temelde karşılıksız olan emeğiniz sonuçta boşa gitmiş olur. Üzerine yazdığınız kişi yazınızı beğenmezse, size küser. Eleştiri emeğinin, ülkemizde maddi zemini yoktur.
Yine ülkemizde Sayın Nejat Türkmen dışında profesyonel bir fotoğraf koleksiyoncusu da yoktur. “Koleksiyoncu”, “müze” ve “yayın” yapılanması tamamlanmamış ortamda eleştirinin nasıl gelişeceği tartışılacak bir konudur. Kültürel üretimde talep olmayınca gelişmenin de olamayacağı yaşanan bir gerçektir.
Şu an ülkemiz basın yayın ortamında beş dergi, “Fotoğraf”, “PhotoDigital”, “Photoworld”, “Photoline” “İz”, sayısal ortamda “fotoritim”, “fotomatdergi”, “gölge-fanzin”, “fotopya”, “fotografya” dergileri yayınlanmaktadır. Bunlar hiç de küçümsenecek çabalar değildir.
NE YAPMALI?
Sanat eleştirisi, sanat tarihiyle bağlantılı bir disiplin olduğu için, üniversitelerimizin edebiyat, sanat tarihi bölümlerinde sanat eleştirmenliği çerçevesinde eğitim çalışmaları yapmaları, verilen yüksek lisans ve doktora tezlerinin, buna göre yönlendirilmesi gerekir. Eleştiri tarihimizin bazı önemli isimlerinden, örneğin rahmetli Sezer Tansuğ’un üniversite ocağından yetiştiği bilinir.
Ülkemizde YÖK’e kayıtlı vakıf üniversiteleri dahil 110 civarında yüksek eğitim kurumu vardır. Özellikle her ilimizde en az bir yüksek eğitim kurumunun oluşmasına çalışılmaktadır. Bu kuruluşların 57’sinde Güzel Sanatlar Fakültesi ve buna bağlı olarak 16 Fotoğraf Bölümünün eğitim yaptığını bilmekteyiz. Ancak bu çabaların hiçbir kültürel alt yapısı bulunmayan, müzesi, koleksiyonu, galerisi, yayına dönük “entelektüel üretimi” olmayan beldelerde yetersiz kadrolarla yapılmış olması, kültür ve sanatımıza hiçbir yarar ve sonuç getirmemektedir. Üniversitelerimizin Güzel Sanatlar Fakülteleri, hovarda bir kişinin yakasına takılan fantezi bir çiçek gibi gözükmektedir. Bölümler, bilim ve sanat üzerine genelde “iş” yerine “işsizlik” üreten, ortaya etik sıkıntılar çıkaran, “tabela kuruluşlar” haline gelmektedir.
Konuya yine bir örnekle yaklaşayım. Geçenlerde sergi ve konferans için gittiğim Antalya - Akdeniz Üniversitesi’ndeki duyumlarım ilginçti. Güzel sanatlar eğitimindeki kişiler, müzikte piyano dersine hiç piyano bilmeyen birinin girdiğini, İç Mimarlık bölümünün başında bir Orman Mühendisi olduğunu anlattılar. Bunları Bilgi Üniversitesinin fotoğraf bölümündeki bir dostumla paylaştığımda aldığım cevap daha da ilginçti. “Gene iyi, bizim üçüncü sınıfta Ara Güler’in önemli bir ressam olduğunu söyleyenler bile var” dedi. Bu durumda hergün yeni üniversiteler açma düşüncesine de temkinli yaklaşmak gerekmiyor mu acaba?
Bugüne kadarki gelişmelere bakarsak, sağlıklı gelişmeden artık umutlu olmadığımı söylemem gerekir. Bunu anlamak için fotoğraf çevresinde yapılan tezlere bakmak yeterlidir. 85 yıllık geçmişine rağmen ülkemiz Cumhuriyet dönemi fotoğrafının kapsamlı araştırması yapılıp, ortaya bir “fotoğraf sanatı tarihi” kitabı çıkarılamamıştır.
Ülkemizdeki en kapsamlı “Cumhuriyet dönemi fotoğraf koleksiyonu”nun sahibi olarak, kendileriyle yakın ilişkime rağmen bazı hocaları yapılacak tez çalışmalarında vermeyi vaat ettiğim geniş desteklere rağmen, konuyu bu çerçeveye çekememenin çaresizliğini yaşamaktayım.
HÜKÜM CÜMLESİ
Fotoğraf sanatçısı çalışmalarına anlam yükleyerek, biçimleri konuşturup, ona “fotoğrafça” yaşam veren kişidir. Fotoğraf eleştirisi, eserin “dara”sını alıp “öz”üne varmaktır. Şunu unutmayalım ki, ancak eleştirinin gelişmesiyle fotoğrafımız canlı, sağlıklı bir ortama kavuşabilir.
Gültekin ÇİZGEN
Sözlükler “eleştiri”, eski deyimle “tenkit” sözcüğünü; “iyiyi kötüden ayırma, bir eser hakkında hüküm yürüterek, iyi ve kötü taraflarını ortaya koyma ve hatta daha çok kötü taraflarını belirtme” olarak açıklar. Eleştirinin, eserin yalnızca iyi ya da kötü yapısını belirtmek dışında, kültür alanında yapıcı bir işlevi olduğunu da düşünürüm.
Kuşkusuz eleştiri zorlu bir uğraştır. Ciddi bir bilgi birikimini, yaşanan kültürü, üretilen sanat eserlerinin takibini gerektirir. İnceleme için geniş zamana, derinlemesine bakışa, hangi alan ile uğraşılıyorsa o alan üzerine uzun soluklu, kapsamlı bir çalışma ve devamlılığa ihtiyaç duyar. Eğer eleştiri sanat üzerine ise, öncelikle sanatın sanatçılar tarafından yapıldığının kabulü ve ilgili alanın sanatçı profillerinin, sanki sicil katibi gibi izlenmesi zorunludur
ELEŞTİRİ NASIL OLUŞUR?
Sanatta eleştiri, sanatın tüm alanlarında, edebiyatta, müzikte ve plastik sanatlarda yapılır. Eleştiriyi edebiyatın bir dalı haline getiren büyük eleştirmenler yetişmiştir. Ürünü ortaya çıkaran sanatçının kimliği de eleştirmenin ilgi merkezine oturur. Sanat eleştirisinin uzun tarihine baktığımız zaman bunun özellikle modernitenin yapılandığı süreçle bir sistematiğe oturduğu görülür.
Sanatçının eleştirisi de öncelikle ürünüyle ne anlattığı, bunu nasıl bir biçim dünyasına taşıdığı, kullandığı teknik ve son hesaplaşmada da üretilen sanat ürününün sanatçısına dair bir kimlik taşıyıp taşımadığı konuları irdelenir. Böyle bir inceleme şemasıyla sanata yaklaştığımız zaman ürünün iyi - kötü değerleri, bu arada olayın “ruhu” ortaya çıkar. Eleştiri tekniğe yaslanır, psikolojiktir, estetik araştırılır ve sosyolojik tabanlıdır. Temelde felsefi bir uğraştır.
Fotoğraf bağlamında düşünürsek, kişiye özel de olsa görselliğin dünyasında “fotoğraf”, sanata yeni bir bakış açısı getirmiştir. Fotoğrafın miladıyla, estetikte yeni bir sayfa, sanatta yeni ufuklar oluşmuştur. Fotoğraf üzerine eleştiride bu yeni bakışı kavramak gerekir.
ELEŞTİRMEN KİMDİR?
Eleştiri kim için yapılır? Elbette önce ürünün sahibi, sanatçısı için yapılır. Ancak eleştiri, genel kültür dışında düşünülecek konu değildir. Yapılan eleştiri sanat ürünlerini izleyenler için de bir yol haritası, çözümleyici bilgi anahtarı olmalıdır.
Sanat üzerine “altın üçgen” şemasıyla düşünecek olursak, tasavvur ettiğimiz bu üçgenin bir ucunda sanatçı, diğer ucunda “ürün”ü ve son köşede de “izleyen”i görürüz. İşte eleştiri, bu yapının en önemli bağlacı, köprüsüdür.
Sanat için eleştiri çok önemlidir. Adalet sistemi içinde avukatlar nasıl mevzuat ile yargı arasında düzenleyici rol üstlenmiş iseler, sanatı düzenleyen, geliştirenler de eleştirmenlerdir. Ülkemiz eleştiri tarihine baktığımız zamanyazar açısından eleştirmenin önemini vurgulayan bir örnekten bahsedeceğim. Ünlü yazarlarımızdan bazılarının, önemli edebiyat eleştirmeni Ataç için, “biz edebiyatı onun için yapardık” söylemi gerçekten dikkat çekicidir.
Müzik alanında Filiz Ali ve Selmi Andak’ın bakışları, yorumları, resim üzerine Kaya Özsezgin’in görüşleri, bu alanlardaki sanatçı kadrolarını her zaman ilgilendirmiştir. Karikatürümüzü Turgut Çeviker’siz düşünemeyiz.
En köklü sanat alanımız olan edebiyat çevresinde pek çok eleştiri yazımı görülürken, plastik sanatların bazı alanlarında henüz eleştiriden eser yoktu. Ciddi bir bibliyografik çalışma yapıldığı zaman anlaşılır ki henüz seramik, sanatsal cam üzerine yapılmış eleştirilere rastlayamayız. Heykel alanında da bazı haberler ve genellemeler dışında kişi ve ürünü çerçevesinde ortaya konmuş kapsamlı eleştirilere rastlanmaz.
Fotoğraf bir görsel sanat olduğuna göre, görsel sanatların tüm bilgi birikimi, kuramları, fotoğraf eleştirisine eğilen kişinin eli altında, yanı başında olmalıdır. Görsel kültür, günümüze kadar nakışlı bir şekilde işlenmiş, fotoğraf üzerine pek çok yerli ve yabancı yayın yapılmıştır. Fotoğraf eleştirisiyle uğraşan kişilerin elbette bunlardan haberdar olmaları, yazılanları özümsemesi ve izlediği fotoğraf eserini değerlendirmesi için gerekir.
Eleştiri yazılıdır, kalıcıdır ve kuşkusuz “haber” değildir. Eleştiri yazısında bazı deyimler, sanat jargonları kullanılsa da son hesaplaşmada yazının berrak ve anlaşılabilir olması önemlidir.
KİMLİKTEN BAKIŞ
Sanat üretimi her şeyden önce kültür izdüşümüdür, kültürel bir olaydır. Sanatçı da insandır ve yaşadığı coğrafyada, tarihten gelen bir birikimin sosyolojik yapılanması içindedir. Her sanatçı ülkesiyle vardır. Yarattığı ürün, sanat eseri de bu yapılanmadan soyutlanamaz.
Sanırım işin püf noktası da burada yatar. Tekil olarak fotoğrafı tek başına ele almak sağlıklı bir eleştiri için yetmeyebilir. Fotoğrafı, önce onun dahil olduğu büyük görsel kültür zinciri içindeki yerini belirlemek ve bu değerlendirme ile eleştirisini yapmak gerekir.
Fotoğraf kültürü ve eleştirisi üzerinde yazmanın bazı öncelikleri de olmalıdır. “Bizi biz yapan değerler bütünü nelerdir?” sorusu ortaya konulmadan, ülkemizde plastik sanatlar üzerine yapılan eleştiriler eksik kalmaktadır. Kültürel yapımız gerçeği üzerinden düşünülmeden konulara tamamen “batı düşüncesi” üzerinden yaklaşılmaktadır.
Toplumumuzun kültürel kimliği “dil”, “din”, “yaşam şekli”, “kurumları”, “tarihi”, “coğrafyası” aracılığıyla oluşan özgün değerler bütünüdür. Bunlar her ülkenin birbirinden ayrı olan kültürünü oluşturur. Sanat üzerinden düşünürsek, bir Danimarkalının sanat eseri Meksikalınınkine veya Ganalınınki İranlı sanatçının işine benzemez. Dünyamız genelinde Çin, Hint, Japon, Afrika, İslam, Avrupa, Rus, Amerika ve Latin Amerika kültürlerinden oluşan bir kültürler bütünü vardır. Bu yapıdan anlaşılacağı üzere kültürlerin “evrensel” ortaklığı olmakla birlikte, ayrı ayrı yapılanmaları ve “ulusal – yerel” değerleri olduğu da açıktır.
Bir örnekle düşünelim. Yurdumuz insanının çok belirgin ırki özellikleri yoktur. Ama hiç kuşkusuz ki Türkler ton olarak “esmer” tenli bir halktır. Buna rağmen özellikle büyük kentlerimizde yeni burjuvalaşan kadınların çoğunda siyah saçlarını sarıya boyatarak sarışın olma gayreti göstermektedir. Herhangi bir davet, nişan, düğün, davet gibi toplantılarda bu yaygın durumu gözlemek çok kolaydır. Sanatımızın sosyolojik gerçeklerini düşünürsek, batı sanatından farklı bir yapılanmamızın olması gerekir. Bazı sanatçılarımızın da bu bilinçle “devşirilmiş bir sanat” yerine kendi gerçeğimizden hareket ettikleri de ortadadır, “sarışınlaşmayan” sanatçılarımız da vardır.
FOTOĞRAFIN ÖZELİNDE ELEŞTİRİ
Plastik alanda “fotoğrafın sanatsal söylemi” üzerine eleştiri yapmak, bünyesinde pek çok zorluklar barındırır. Ülkemizde sanatsal fotoğrafın kurumsal eksiği çoktur. Balıkesir – Emin Tan Kitaplığı örneği dışında İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük kentlerimizde çeşitli girişimlere rağmen henüz bir çağdaş, bağımsız “Fotoğraf Müzesi” kurulamamıştır. Bu öncü oluşuma saygı duymakla beraber sonunda Balıkesir’in bir metropol olmadığını unutmayalım. İstanbul Modern Güzel Sanatlar Müzesi’nin bu bağlamda fotoğraf galerisi ile tartışılan bağışlarla toplanan mütevazı koleksiyonu vardır. Yetmiş milyonluk Türkiye’nin, neredeyse bir ülke büyüklüğünde 15 milyonluk kültür başkenti İstanbul’un, günümüze kadar fotoğrafta farklı bağımsız bir yapıya kavuşması beklenirdi. Fotoğraf müzeleri büyük metropollerin tümünde var olan bir kültür yapısıdır.
Ülkemizde fotoğrafın eleştiri yapılanmasına, tarihine baktığımız zaman bu konuya eğilmiş az sayıda kadroya rastlarız. Fotoğraf üzerine, daha çok fotoğraftan gelen kişilerin eğildiği ortadadır. Ancak rahmetli Onat Kutlar ile Kaya Özsezgin gibi fotoğrafa ilgi duyan sanat insanlarının, eleştirmenlerin de emekleri hatırlanmalıdır.
Fotoğrafımız üzerine rahmetli Sayın Seyit Ali Ak’ın bir dönem çalışmalarını, Sayın Mehmet Bayhan’ın bazı yazılarını, Sayın Nevzat Çakır ile rahmetli Samih Rıfat’ın şimdilerde Murat Yaykın’ın kalem çabalarını hatırlamalıyız. Fotoğraf üzerine yine kalem oynatmış Sayın Burçak Evren, Sayın Sabit Kalfagil ve Sayın Engin Özendes’in fotoğraf yazımımıza katkıları vardır. Bu kadroların arasına Alberto Modiano, İlker Magda, Özcan Yurdalan gibi arkadaşların isimlerini de ekleyelim. Bir dönem yayınlanan “Geniş Açı” dergisinin genç kadrolarının yazıları da fotoğrafımızın eleştiri külliyatına katılmalıdır.
Ben de geçmişte yayıncılığını yaptığım “Yeni Fotoğraf Dergisi”nde, daha sonra çeşitli fotoğraf ve sanat dergilerinde, bir dönem günlük “Radikal” gazetesinde, aktüel fotoğraf eleştiri yazıları yayınlamıştım. Özelde günlük gazetelerde aktüel eleştiri yapmak çileli bir iştir. Kültür sayfasına reklam girer, yazınızı çıkarırlar. Niye çıkmadığını takip edersiniz, yine reklam girer ve konu aldığınız sergi kapanır, gündemden düşer, esasen temelde karşılıksız olan emeğiniz sonuçta boşa gitmiş olur. Üzerine yazdığınız kişi yazınızı beğenmezse, size küser. Eleştiri emeğinin, ülkemizde maddi zemini yoktur.
Yine ülkemizde Sayın Nejat Türkmen dışında profesyonel bir fotoğraf koleksiyoncusu da yoktur. “Koleksiyoncu”, “müze” ve “yayın” yapılanması tamamlanmamış ortamda eleştirinin nasıl gelişeceği tartışılacak bir konudur. Kültürel üretimde talep olmayınca gelişmenin de olamayacağı yaşanan bir gerçektir.
Şu an ülkemiz basın yayın ortamında beş dergi, “Fotoğraf”, “PhotoDigital”, “Photoworld”, “Photoline” “İz”, sayısal ortamda “fotoritim”, “fotomatdergi”, “gölge-fanzin”, “fotopya”, “fotografya” dergileri yayınlanmaktadır. Bunlar hiç de küçümsenecek çabalar değildir.
NE YAPMALI?
Sanat eleştirisi, sanat tarihiyle bağlantılı bir disiplin olduğu için, üniversitelerimizin edebiyat, sanat tarihi bölümlerinde sanat eleştirmenliği çerçevesinde eğitim çalışmaları yapmaları, verilen yüksek lisans ve doktora tezlerinin, buna göre yönlendirilmesi gerekir. Eleştiri tarihimizin bazı önemli isimlerinden, örneğin rahmetli Sezer Tansuğ’un üniversite ocağından yetiştiği bilinir.
Ülkemizde YÖK’e kayıtlı vakıf üniversiteleri dahil 110 civarında yüksek eğitim kurumu vardır. Özellikle her ilimizde en az bir yüksek eğitim kurumunun oluşmasına çalışılmaktadır. Bu kuruluşların 57’sinde Güzel Sanatlar Fakültesi ve buna bağlı olarak 16 Fotoğraf Bölümünün eğitim yaptığını bilmekteyiz. Ancak bu çabaların hiçbir kültürel alt yapısı bulunmayan, müzesi, koleksiyonu, galerisi, yayına dönük “entelektüel üretimi” olmayan beldelerde yetersiz kadrolarla yapılmış olması, kültür ve sanatımıza hiçbir yarar ve sonuç getirmemektedir. Üniversitelerimizin Güzel Sanatlar Fakülteleri, hovarda bir kişinin yakasına takılan fantezi bir çiçek gibi gözükmektedir. Bölümler, bilim ve sanat üzerine genelde “iş” yerine “işsizlik” üreten, ortaya etik sıkıntılar çıkaran, “tabela kuruluşlar” haline gelmektedir.
Konuya yine bir örnekle yaklaşayım. Geçenlerde sergi ve konferans için gittiğim Antalya - Akdeniz Üniversitesi’ndeki duyumlarım ilginçti. Güzel sanatlar eğitimindeki kişiler, müzikte piyano dersine hiç piyano bilmeyen birinin girdiğini, İç Mimarlık bölümünün başında bir Orman Mühendisi olduğunu anlattılar. Bunları Bilgi Üniversitesinin fotoğraf bölümündeki bir dostumla paylaştığımda aldığım cevap daha da ilginçti. “Gene iyi, bizim üçüncü sınıfta Ara Güler’in önemli bir ressam olduğunu söyleyenler bile var” dedi. Bu durumda hergün yeni üniversiteler açma düşüncesine de temkinli yaklaşmak gerekmiyor mu acaba?
Bugüne kadarki gelişmelere bakarsak, sağlıklı gelişmeden artık umutlu olmadığımı söylemem gerekir. Bunu anlamak için fotoğraf çevresinde yapılan tezlere bakmak yeterlidir. 85 yıllık geçmişine rağmen ülkemiz Cumhuriyet dönemi fotoğrafının kapsamlı araştırması yapılıp, ortaya bir “fotoğraf sanatı tarihi” kitabı çıkarılamamıştır.
Ülkemizdeki en kapsamlı “Cumhuriyet dönemi fotoğraf koleksiyonu”nun sahibi olarak, kendileriyle yakın ilişkime rağmen bazı hocaları yapılacak tez çalışmalarında vermeyi vaat ettiğim geniş desteklere rağmen, konuyu bu çerçeveye çekememenin çaresizliğini yaşamaktayım.
HÜKÜM CÜMLESİ
Fotoğraf sanatçısı çalışmalarına anlam yükleyerek, biçimleri konuşturup, ona “fotoğrafça” yaşam veren kişidir. Fotoğraf eleştirisi, eserin “dara”sını alıp “öz”üne varmaktır. Şunu unutmayalım ki, ancak eleştirinin gelişmesiyle fotoğrafımız canlı, sağlıklı bir ortama kavuşabilir.
Gültekin ÇİZGEN