Anayasa hukuku ile idare hukuku ayrımı konusunda ileri sürülen yukarıdaki kriterler, bu iki hukuk dalının farkları konusunda şüphesiz bir fikir vermektedir. Ancak bu ayrım sorununu kesin bir şekilde çözdüklerini söylemek mümkün değildir. Çünkü: (1) Devletin yüksek organları ile alt organları arasında kesin bir sınır çizgisi yoktur. Yüksek organlardan alt organlara hangi noktadan itibaren geçildiğini kimse söyleyemez. O nedenle devletin yüksek organları ile alt organları ayrımı ile temellendirilen “anayasa hukuku - idare hukuku ayrımı” eleştiriye açıktır. Kaldı ki yüksek organların tartışmasız olarak îdari nitelikte” olan işlemleri de vardır. Örneğin Cumhurbaşkanının memur atama işlemleri devletin en yüksek mak******* çıkmasına rağmen, bir “idarî işlem”dir ve idare hukukunun konusuna girer. Diğer yandan alt makam olarak düşünülen muhtarın seçimi anayasa hukukunun konusuna girer. (2) Keza, “hükûmet etmek” ile “idare etmek ” arasında da kesin bir ayrım yapılamaz. Zira “idare” görevi de hükûmetin çizdiği çerçevede yerine getirilir. Yani idare etmek kavramı hükûmet etmek kavramıyla çok yakından ilişkilidir. (3) Diğer yandan, “siyasî işler - idarî işler ”, “siyasî makamlar - idarî makamlar” şeklinde yapılan ayrımlar da eleştiriye açıktır. Örneğin bakanların, bir siyasî makam olarak anayasa hukukunun inceleme alanına girdiklerine şüphe yoktur. Ancak, bir millî kamu hizmetini yürüten kuruluşun başı olarak, bakanların idare hukukunun inceleme alanına girdiğinden de şüphe edilemez. Sonuç olarak, yukarıdaki kriterler kullanılarak, anayasa hukuku ile idare hukuku arasında tutarlı ve kesin bir ayrım ihdas etmek mümkün değildir.