meridyen2
Kayıtlı Üye
Elektrik Şebekesi ile Donatılan Vücudumuz
Neredeyse her işlemin elektrikle gerçekleştiği insan vücudunda hangi miktarda elektrik enerjisi kullanılır?
Bir insanın kalbi durduğunda vücuda fayda sağlayabilecek çok sayıda madde varken neden kalbin çalışması için elektriğe ihtiyaç vardır?
Vücudun ihtiyacı olan elektrik nasıl sağlanır?
Pek çok insan elektrikten faydalanırken, kendi bedeninin de tıpkı şehir içindeki sistemlerin işlemesi gibi elektriksiz çalışamayacağından habersiz yaşar. Oysa vücudumuz kusursuz bir elektrik şebekesi ile donatılmıştır. İnsan vücuduna baktığımızda, elektronik ile ilgili son derece kompleks bilgileri kapsayan, adeta elektrik enerjisinden nasıl yararlanılacağını bilen sistemler bulunduğunu görürüz.
Vücudumuz elektrik enerjisi olmadan çalışamaz; elektrik her birimizin yaşamını sürdürebilmesi, konuşabilmesi, hareket edip istediklerini yapabilmesi için hayati önem taşır. Aksi takdirde kişi kısa sürede ya felç olur ya da ölür. Çünkü elektrik olmadığında bütün yaşamsal faaliyetler durur. İnsan elektrikle iletişimini sağlayan, elektrikle hareket edebilen ve elektrikle beş duyusunu kullanabilen bir varlıktır. Kişi bunun hiç farkında olmasa da, dünyaya geldiği andan itibaren tümüyle elektrik enerjisine bağlı mekanizmalarla görmeye başlar, bunlarla çevresini tanır ve gelişir.
Ölmek üzere olan kalbi durmuş bir hastaya elektrik şoku uygulanmasının sebebi de budur. Böyle bir durumdaki hastaya iyileşmesi için ilaç, vitamin veya herhangi bir besin maddesi verilmez. Vücuda fayda sağlayacak çok sayıda madde varken kalbin çalışması için öncelikle elektriğe ihtiyaç duyulur. Çünkü vücudun elektrik sistemi herhangi bir nedenle bozulduğunda hiçbir madde elektriğin yerini tutmaz.
Elektriksel Düzene Bağlı Yaşamımız
Vücudunuz her gün düzenli bakım yapmanız gereken, elektrikle çalışan teknoloji ürünü bir makine gibidir. Örneğin;
Bir kasınız hareket ettiği zaman elektriksel yük boşalmaları meydana gelir.
Beynin emirlerini taşıyan sinyaller elektrikseldir.
Vücut boyunca beyne doğru ilerleyen tüm duyu sinyalleri, hücre bölünmesi ve kalp atışı da elektrikseldir.
Tüm kimyasal değişiklikler elektriksel temele dayanmaktadır; çünkü moleküler seviyede elektronlar transfer edilir, paylaşılır ya da değişikliğe uğrar.
İnsan vücudunda elektriksel olmayan bir durum, neredeyse yok gibidir. Siz dinlenmek üzere uzansanız bile, enerji üretimiyle ilgili zor görevler iradeniz dışında yerine getirilmeye devam eder: Kalp atışınız, akciğerlerinize oksijen gitmesi ve sayılamayacak kadar çok hücresel faaliyet... Kısacası insan vücudu hayatta kalmak için elektrokimyasal bir enerji sistemi kullanır.
Canlılardaki Elektriksel Sistemin Avantajları
Vücudumuzun elektrikle işleyen kısmını sinir sistemi oluşturur. Bir kaza veya sakatlık durumu olmadığı sürece vücudumuz hem elektrik üretimini gerçekleştirir, hem de ürettiği elektrik enerjisiyle gece-gündüz faaliyetlerini sürdürür. Ancak canlılardaki elektriksel sistemler hakkında önemli bir ayrıntı vardır: Canlılardaki elektriksel sistem, metallerdeki elektrik sistemlerinden çok daha fazla avantaja sahiptir.
Kendi Kendini Tamir Etme Özelliği:
Canlılardaki elektriksel sistemlerin avantajlarının başında biyolojik sistemlerin kendi kendini tamir edebilmesi gelir. Örneğin parmağınızda bir kesik oluştuğunda kısa zamanda bu yara iyileşir. Bunu sağlayan sistemlerin ardında yine elektriksel bir düzen vardır. Bu, hiçbir insan yapımı makinede mevcut olmayan taklit edilemez bir özelliktir.
İnsan vücudundaki elektrik üretimi ve elektriksel bilgi alışverişi, dinlenirken hatta uyurken dahi devam eder. Bu, Rabbimiz'in sonsuz rahmetinin örneklerinden biridir.
Çok Yönlü Kullanım İmkanı:
Vücudunuzdaki elektriksel sistemin bir başka avantajı ise çok yönlü kullanımıdır. Vücudun içindeki tüm faaliyetler -dolaşım, savunma, hareket, haberleşme, sindirim, boşaltım vb.- bu sistem sayesinde gerçekleşir. İnsan yapımı elektriksel aletler ise genellikle tek bir fonksiyon ya da benzer birkaç fonksiyonla sınırlıdır: Soğutma, ısıtma, kurutma, çırpma, süpürme gibi... Buna rağmen çok yüksek miktarlarda enerji harcanır. Vücudun kullandığı elektrik enerjisi -benzersiz sistemleri işletmek için kullanılmasına rağmen- son derece az miktardadır.
Otomatik Voltaj Ayarı:
Günlük hayatta kullandığımız elektrikli aletlerde kullanılan elektriğin şiddetinin yani voltaj değerinin belli bir ölçüde olması gerekir. Ancak bu ayarlar makinenin kendisi tarafından değil, yine insan yapımı özel aletler aracılığıyla sabit tutulur. Bu ayarın bozulma ihtimaline karşı, akımı dengeleyecek adaptörler, regülatörler (voltaj düzenleyicileri) kullanılır. Aksi takdirde makinenin tüm aksamı bozulur. Vücudumuzda ise bu ayarların tümü bizim haberimiz olmadan yapılır.
Kesintisiz Elektrik Üretimi:
Vücudumuzda elektrik kullanımı kesintisizdir. Dinlenirken bile vücudumuzda elektriksel sinyallerin akımı devam eder. Bu küçük elektriksel sinyaller, saniyenin binde biri kadar sürelerle aralıksız üretilir. Elektrikli aletlerin ise ortalama 10-20 senelik ömürleri vardır. Hatta çoğu zaman çok daha erken tamir edilmeleri, parçalarının yenilenmesi gerekir. Halbuki insan vücudu -istisnai durumlar dışında- bir ömür boyu kesintisiz olarak dinlenmeden, yorulmadan elektrikle faaliyet gösterir.
Vücudumuzdaki Elektriksel Sistem Bilim Adamlarında Hayranlık Uyandırmaktadır
Canlıların vücudunda elektriğin önemi anlaşıldıktan sonra sadece bu konunun araştırılması amacıyla üniversitelerde özel kürsüler kurulmuş ve bilim adamları konu hakkında çok sayıda araştırma yazısı ve kitap yazmışlardır. Halen de canlılardaki elektriksel sistemler ile ilgili araştırmalar, ‘biyoelektrik’ olarak ifade edilen alanda yoğun olarak devam etmektedir. New York Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden sinirbilimci Rodolfo Llinas, hareket eden tüm canlıların vücutlarında elektrik olduğunu söyleyerek şunları ifade etmiştir:
"Bizi biz yapan, mesajları yeterli hızda taşıyan tek şey elektriktir... Düşüncelerimiz, yürüyebilmemiz, görmemiz, rüya görmemiz tüm bunlar temel olarak elektrik sinyalleri tarafından yönlendirilip organize edilmektedir. Bunlar bir bilgisayarda meydana gelenlerle benzerlik göstermektedir, fakat çok daha mükemmel ve komplekstir." (Emily Sohn, “Electricity’s Spark of Life”, 1 Ekim 2003)
Vücudun Çalışmasını Sağlayan Küçük Piller: Hücreler
Vücudumuz, daha önce de belirttiğimiz gibi elektrikle çalışan bir sistemdir. Ancak vücudumuz görmeye alışık olduğumuz diğer elektrikli sistemlerdeki gibi enerjisini dışarıdan almaz. Herhangi bir elektrikli aleti düşünelim. Bu aletin fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için bir güç kaynağından bu alete elektrik akımının olması ya da piller aracılığıyla bu enerjinin sağlanması gerekir. Aksi takdirde en gelişmiş makine dahi olsa elektrik enerjisi mevcut olmadığında fonksiyonsuzdur. Vücudumuz ise tüm bu sistemlerden farklı olarak ihtiyaç duyduğu enerjiyi kendisi üretir. Trilyonlarca hücre, canlılığını sürdürmek için elektrik üretir ve kullanır.
Her bir hücre vücudun çalışmasını sağlayan küçük birer pil gibidir. Hücrenin çevresi potasyum, iç kısmı ise sodyum sıvısı ile doludur. Sodyum ve potasyumu karıştırdığınızda iki mineral birbiri ile etkileşime girer ve bir çeşit akım oluşur. Bu reaksiyonun sonucunda yan ürün olarak elektrik açığa çıkar. Bu, bir arabanın aküsünün sülfürik asit ve kurşun karıştırıldığında elektrik akımı üretmesi gibi bir durumdur. Radyolar, kasetçalarlar, el fenerleri, saatler vs. gibi cihazlar nasıl ki pillerden aldıkları enerjiyle çalışıyorlarsa, arabalar da akülerdeki bu enerji olmadan çalışmazlar. Çünkü piller ve aküler kimyasal enerjiden yararlanarak küçük elektrik akımları üretirler.
Vücudun kullandığı elektrik ise “biyoelektrik” kavramıyla ifade edilir. Biyoelektrik, iyon adı verilen negatif ve pozitif yüklü parçacıkların hücresel değiş tokuşudur. Örneğin potasyum bir hücre zarından dışarı serbest bırakıldığında ve onun yerine hücre içine sodyum alındığında küçük bir elektrik akımı meydana gelir. Akım geçtiğinde potasyum hücrenin içerisine ve sodyum da dışına gönderilir. Sağlık ve beslenme alanında en tanınmış uzmanlardan Dr. Lendon Smith’in açıklamasına göre, “Bu şekilde hücreler kendi elektromanyetik akımlarıyla küçük piller gibi çalışırlar.” (What is the Q2 Water Energy System?)
Mitokondri… Hücrenin Elektrik Üreten Enerji Santralleri
Bulunduğunuz yerden kalkıp yürümeniz, ayakta durmanız, nefes almanız, gözlerinizi açıp kapamanız kısacası hayatta olmanız için gereken enerji, hücrelerinizdeki ‘mitokondri’ adı verilen santrallerde üretilir. Fabrikalar için gerekli enerji ihtiyacı nasıl enerji santralleri tarafından sağlanıyorsa, vücudumuzun enerjisi de hücre içindeki mikro enerji santralleri olan “mitokondri” isimli bu organeller tarafından sağlanır. Mitokondri olmaksızın hücreler yapmaları gereken işlerin hiçbirini gerçekleştiremezler: Mitokondrisiz kas hücreleri hareket edemez, karaciğer hücreleri kanı temizleyemez, beyin hücreleri de emir veremezler.
Mitokondri neredeyse hücrenin tüm enerjisini üretir. Soluduğumuz oksijeni, yediğimiz gıdaları yakmak için kullanırlar. Tıpkı kömür ya da petrol kullanarak çalışan bir enerji istasyonu gibi mitokondri de elektrik üretmek için yanma sürecinde oluşan enerjiyi kullanır. Bu sayede hücrelerimiz gerçekten de elektrik enerjisiyle çalışmış olurlar. Mitokondrinin elektrikle çalışan makineleri çok küçüktür ve bu santrallerde, besinlerden elde edilen kimyasal enerjiler, hücrenin kullanabileceği enerji paketlerine dönüştürülür. Bu paketlere, hücre için çok kullanışlı bir enerji şekli olan “ATP” (adenozintrifosfat) adı verilir. Biyoenerji profesörü Peter Rich mitokondrilerde biyolojik elektron transferinin ATP senteziyle bağlantısını Nature dergisinde yayınlanan bir makalesinde şöyle açıklamıştır:
“Bir insan dinlenirken saatte yaklaşık 100 kilokalorilik (420 kilojul) güce ihtiyaç duyar. Bu da standart bir ampulden biraz daha fazla olan 116 watt’lık enerjiye eşdeğerdir. Fakat bu ihtiyaç biyokimyasal açıdan, mitokondrimizin karşılaması beklenen şaşırtıcı bir miktardır.” (Peter Rich, “Chemiosmotic coupling: The cost of living”, Nature, vol. 421, 6 Şubat 2003, s. 583.)
Eğer Mitokondri Görevini Yapmazsa...
Mitokondri enerji üretim merkezi olarak görev yaptığı için farklı hücrelerde farklı sayıda mitokondri bulunur. Kaslarda, ihtiyaç duydukları enerji miktarı nedeniyle çok sayıda mitokondri vardır, fakat deri hücrelerindekilerin sayısı çok azdır. Eğer her hücrede sadece bir tane mitokondri olsaydı, bırakın hareket etmeyi hiç kımıldamadan yatsak bile vücuttaki metabolizma faaliyetlerinin gerçekleşmesi için gerekli 1.100-1.500 kalorilik enerjiyi bile sağlayamazdık. Bunun tipik örneği, “Myastenia Gravis” denilen bir hastalıkta görülmektedir. Bu hastaların mitokondrileri, hareket için gerekli olan enerjiyi sağlamak amacıyla bölünüp çoğalmazlar. Hücrelerinde yeterli sayıda mitokondri olmadığı için, az sayıdaki mitokondri, kasların hareketi için yeterli enerjiyi üretemez ve kaslar kasılma görevini yapamazlar. Sadece bu hastalık bile vücudumuzdaki hassas dengeleri ve bilinçli yaratılışın delilleri üzerinde düşünmemiz için yeterli bir örnektir.
Mitokondri, soluduğumuz oksijeni kullanarak yediğimiz gıdaları yakar. Tıpkı kömür ya da petrol kullanarak çalışan bir enerji istasyonu gibi, mitokondri de yanma sürecinde oluşan enerjiyle elektrik üretir. Bu sayede hücreler, faaliyetlerini sürdürecekleri gerekli elektrik enerjisini elde etmiş olurlar.
Evrim Teorisi, Vücuttaki Elektriksel Sistemi Hiçbir Şekilde Açıklayamıyor!
İnsan aklı ve bilgi birikimi ile benzeri yapılamayan vücut sistemlerinden her biri - tek bir hücre dahil- varlığımızın tesadüf eseri ortaya çıkmış olamayacağını ispatlar niteliktedir. İnsan vücudunda, incelediğimiz bu elektriksel sistem olmadan, vücudumuzdaki diğer sistemlerin, organların var olmalarının, kusursuz çalışmalarının bir anlamı yoktur. Dolayısıyla canlıların tesadüfi mekanizmalarla oluştuğunu öne süren evrim teorisinin temel iddialarından olan ‘aşama aşama gelişim’ söz konusu olamaz. Hoimar Von Ditfurth, evrimci bir biyolog olmasına karşın, tesadüf iddialarının imkansızlığını Dinozorların Sessiz Gecesi adlı kitabında şöyle dile getirmektedir:
“Söz gelimi canlı yapıların salt rastlantı sonucu ortaya çıkmalarının istatistiki yönden olanaksızlığı, çok sevilen ve bilimin günümüzdeki gelişmişlik durağında oldukça aktüel olan bir örnektir. Gerçekten de biyolojik işlevler yerine getiren tek bir protein molekülünün kuruluşunun, o olağanüstü özgünlüklerine bakınca, bunu, hepsi doğru ve gerekli bir sıra içinde, doğru anda, doğru yerde ve doğru elektriksel ve mekanik özelliklerle birbirine rastlamış olmaları gereken birçok atomun, tek tek rastlantı sonucunda buluşmalarıyla açıklamak mümkün değil gibi görünmektedir.” (Hoimar Von Ditfurth, Dinozorların Sessiz Gecesi, cilt 1, s. 123.)
Yazı boyunca vurguladığımız gibi insan vücudu kendi elektriğini kendi üretir. Vücutta herhangi bir fonksiyonun gerçekleşmesi için ilgili organa ya da dokuya bir sinyal gönderilmelidir. Dolayısıyla hayatta kalabilmemiz için, vücudun hiçbir noktasında tesadüflere yer yoktur. Çünkü milyonlarca detayın aynı anda, ölçüsüyle, zamanlamasıyla hatasız ve eksiksiz olması, bunların hiçbirinin hiç yorulmadan aralıksız bir şekilde 60-70 sene müthiş bir koordinasyonla çalışması tesadüflerle açıklanması imkansız bir durumdur. Nitekim tesadüf iddialarının sahipleri evrimciler de, karşılaştıkları mükemmel düzen karşısında hayranlıklarını gizleyememekte ve bu organların, sistemlerin tam olmaları gereken yer, şekil ve fonksiyonlarla, vücut içinde nasıl olup da yerleştikleri sorusu karşısında çaresiz kalmaktadırlar. Oysa cevap açıktır: Tüm bunları kusursuz şekilde yaratan, tüm alemlerin Yaratıcısı olan Yüce Allah’tır. Kuran’da Rabbimiz’in sonsuz yaratma gücü ve ilmi şöyle bildirilmektedir:
"Ki O, yarattığı herşeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır. Sonra onun soyunu bir özden (sülale’den), basbayağı bir sudan yapmıştır. Sonra onu ‘düzeltip bir biçime soktu’ ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?" (Secde Suresi, 7-9)
Vücudumuzdaki Elektriksel Sistem Bilim Adamlarında Hayranlık Uyandırmaktadır
Canlıların vücudunda elektriğin önemi anlaşıldıktan sonra sadece bu konunun araştırılması amacıyla üniversitelerde özel kürsüler kurulmuş ve bilim adamları konu hakkında çok sayıda araştırma yazısı ve kitap yazmışlardır. Halen de canlılardaki elektriksel sistemler ile ilgili araştırmalar, ‘biyoelektrik’ olarak ifade edilen alanda yoğun olarak devam etmektedir. New York Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden sinirbilimci Rodolfo Llinas, hareket eden tüm canlıların vücutlarında elektrik olduğunu söyleyerek şunları ifade etmiştir:
"Bizi biz yapan, mesajları yeterli hızda taşıyan tek şey elektriktir... Düşüncelerimiz, yürüyebilmemiz, görmemiz, rüya görmemiz tüm bunlar temel olarak elektrik sinyalleri tarafından yönlendirilip organize edilmektedir. Bunlar bir bilgisayarda meydana gelenlerle benzerlik göstermektedir, fakat çok daha mükemmel ve komplekstir." (Emily Sohn, “Electricity’s Spark of Life”, 1 Ekim 2003)
(makale harun yahya)
Neredeyse her işlemin elektrikle gerçekleştiği insan vücudunda hangi miktarda elektrik enerjisi kullanılır?
Bir insanın kalbi durduğunda vücuda fayda sağlayabilecek çok sayıda madde varken neden kalbin çalışması için elektriğe ihtiyaç vardır?
Vücudun ihtiyacı olan elektrik nasıl sağlanır?
Pek çok insan elektrikten faydalanırken, kendi bedeninin de tıpkı şehir içindeki sistemlerin işlemesi gibi elektriksiz çalışamayacağından habersiz yaşar. Oysa vücudumuz kusursuz bir elektrik şebekesi ile donatılmıştır. İnsan vücuduna baktığımızda, elektronik ile ilgili son derece kompleks bilgileri kapsayan, adeta elektrik enerjisinden nasıl yararlanılacağını bilen sistemler bulunduğunu görürüz.
Vücudumuz elektrik enerjisi olmadan çalışamaz; elektrik her birimizin yaşamını sürdürebilmesi, konuşabilmesi, hareket edip istediklerini yapabilmesi için hayati önem taşır. Aksi takdirde kişi kısa sürede ya felç olur ya da ölür. Çünkü elektrik olmadığında bütün yaşamsal faaliyetler durur. İnsan elektrikle iletişimini sağlayan, elektrikle hareket edebilen ve elektrikle beş duyusunu kullanabilen bir varlıktır. Kişi bunun hiç farkında olmasa da, dünyaya geldiği andan itibaren tümüyle elektrik enerjisine bağlı mekanizmalarla görmeye başlar, bunlarla çevresini tanır ve gelişir.
Ölmek üzere olan kalbi durmuş bir hastaya elektrik şoku uygulanmasının sebebi de budur. Böyle bir durumdaki hastaya iyileşmesi için ilaç, vitamin veya herhangi bir besin maddesi verilmez. Vücuda fayda sağlayacak çok sayıda madde varken kalbin çalışması için öncelikle elektriğe ihtiyaç duyulur. Çünkü vücudun elektrik sistemi herhangi bir nedenle bozulduğunda hiçbir madde elektriğin yerini tutmaz.
Elektriksel Düzene Bağlı Yaşamımız
Vücudunuz her gün düzenli bakım yapmanız gereken, elektrikle çalışan teknoloji ürünü bir makine gibidir. Örneğin;
Bir kasınız hareket ettiği zaman elektriksel yük boşalmaları meydana gelir.
Beynin emirlerini taşıyan sinyaller elektrikseldir.
Vücut boyunca beyne doğru ilerleyen tüm duyu sinyalleri, hücre bölünmesi ve kalp atışı da elektrikseldir.
Tüm kimyasal değişiklikler elektriksel temele dayanmaktadır; çünkü moleküler seviyede elektronlar transfer edilir, paylaşılır ya da değişikliğe uğrar.
İnsan vücudunda elektriksel olmayan bir durum, neredeyse yok gibidir. Siz dinlenmek üzere uzansanız bile, enerji üretimiyle ilgili zor görevler iradeniz dışında yerine getirilmeye devam eder: Kalp atışınız, akciğerlerinize oksijen gitmesi ve sayılamayacak kadar çok hücresel faaliyet... Kısacası insan vücudu hayatta kalmak için elektrokimyasal bir enerji sistemi kullanır.
Canlılardaki Elektriksel Sistemin Avantajları
Vücudumuzun elektrikle işleyen kısmını sinir sistemi oluşturur. Bir kaza veya sakatlık durumu olmadığı sürece vücudumuz hem elektrik üretimini gerçekleştirir, hem de ürettiği elektrik enerjisiyle gece-gündüz faaliyetlerini sürdürür. Ancak canlılardaki elektriksel sistemler hakkında önemli bir ayrıntı vardır: Canlılardaki elektriksel sistem, metallerdeki elektrik sistemlerinden çok daha fazla avantaja sahiptir.
Kendi Kendini Tamir Etme Özelliği:
Canlılardaki elektriksel sistemlerin avantajlarının başında biyolojik sistemlerin kendi kendini tamir edebilmesi gelir. Örneğin parmağınızda bir kesik oluştuğunda kısa zamanda bu yara iyileşir. Bunu sağlayan sistemlerin ardında yine elektriksel bir düzen vardır. Bu, hiçbir insan yapımı makinede mevcut olmayan taklit edilemez bir özelliktir.
İnsan vücudundaki elektrik üretimi ve elektriksel bilgi alışverişi, dinlenirken hatta uyurken dahi devam eder. Bu, Rabbimiz'in sonsuz rahmetinin örneklerinden biridir.
Çok Yönlü Kullanım İmkanı:
Vücudunuzdaki elektriksel sistemin bir başka avantajı ise çok yönlü kullanımıdır. Vücudun içindeki tüm faaliyetler -dolaşım, savunma, hareket, haberleşme, sindirim, boşaltım vb.- bu sistem sayesinde gerçekleşir. İnsan yapımı elektriksel aletler ise genellikle tek bir fonksiyon ya da benzer birkaç fonksiyonla sınırlıdır: Soğutma, ısıtma, kurutma, çırpma, süpürme gibi... Buna rağmen çok yüksek miktarlarda enerji harcanır. Vücudun kullandığı elektrik enerjisi -benzersiz sistemleri işletmek için kullanılmasına rağmen- son derece az miktardadır.
Otomatik Voltaj Ayarı:
Günlük hayatta kullandığımız elektrikli aletlerde kullanılan elektriğin şiddetinin yani voltaj değerinin belli bir ölçüde olması gerekir. Ancak bu ayarlar makinenin kendisi tarafından değil, yine insan yapımı özel aletler aracılığıyla sabit tutulur. Bu ayarın bozulma ihtimaline karşı, akımı dengeleyecek adaptörler, regülatörler (voltaj düzenleyicileri) kullanılır. Aksi takdirde makinenin tüm aksamı bozulur. Vücudumuzda ise bu ayarların tümü bizim haberimiz olmadan yapılır.
Kesintisiz Elektrik Üretimi:
Vücudumuzda elektrik kullanımı kesintisizdir. Dinlenirken bile vücudumuzda elektriksel sinyallerin akımı devam eder. Bu küçük elektriksel sinyaller, saniyenin binde biri kadar sürelerle aralıksız üretilir. Elektrikli aletlerin ise ortalama 10-20 senelik ömürleri vardır. Hatta çoğu zaman çok daha erken tamir edilmeleri, parçalarının yenilenmesi gerekir. Halbuki insan vücudu -istisnai durumlar dışında- bir ömür boyu kesintisiz olarak dinlenmeden, yorulmadan elektrikle faaliyet gösterir.
Vücudumuzdaki Elektriksel Sistem Bilim Adamlarında Hayranlık Uyandırmaktadır
Canlıların vücudunda elektriğin önemi anlaşıldıktan sonra sadece bu konunun araştırılması amacıyla üniversitelerde özel kürsüler kurulmuş ve bilim adamları konu hakkında çok sayıda araştırma yazısı ve kitap yazmışlardır. Halen de canlılardaki elektriksel sistemler ile ilgili araştırmalar, ‘biyoelektrik’ olarak ifade edilen alanda yoğun olarak devam etmektedir. New York Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden sinirbilimci Rodolfo Llinas, hareket eden tüm canlıların vücutlarında elektrik olduğunu söyleyerek şunları ifade etmiştir:
"Bizi biz yapan, mesajları yeterli hızda taşıyan tek şey elektriktir... Düşüncelerimiz, yürüyebilmemiz, görmemiz, rüya görmemiz tüm bunlar temel olarak elektrik sinyalleri tarafından yönlendirilip organize edilmektedir. Bunlar bir bilgisayarda meydana gelenlerle benzerlik göstermektedir, fakat çok daha mükemmel ve komplekstir." (Emily Sohn, “Electricity’s Spark of Life”, 1 Ekim 2003)
Vücudun Çalışmasını Sağlayan Küçük Piller: Hücreler
Vücudumuz, daha önce de belirttiğimiz gibi elektrikle çalışan bir sistemdir. Ancak vücudumuz görmeye alışık olduğumuz diğer elektrikli sistemlerdeki gibi enerjisini dışarıdan almaz. Herhangi bir elektrikli aleti düşünelim. Bu aletin fonksiyonlarını yerine getirebilmesi için bir güç kaynağından bu alete elektrik akımının olması ya da piller aracılığıyla bu enerjinin sağlanması gerekir. Aksi takdirde en gelişmiş makine dahi olsa elektrik enerjisi mevcut olmadığında fonksiyonsuzdur. Vücudumuz ise tüm bu sistemlerden farklı olarak ihtiyaç duyduğu enerjiyi kendisi üretir. Trilyonlarca hücre, canlılığını sürdürmek için elektrik üretir ve kullanır.
Her bir hücre vücudun çalışmasını sağlayan küçük birer pil gibidir. Hücrenin çevresi potasyum, iç kısmı ise sodyum sıvısı ile doludur. Sodyum ve potasyumu karıştırdığınızda iki mineral birbiri ile etkileşime girer ve bir çeşit akım oluşur. Bu reaksiyonun sonucunda yan ürün olarak elektrik açığa çıkar. Bu, bir arabanın aküsünün sülfürik asit ve kurşun karıştırıldığında elektrik akımı üretmesi gibi bir durumdur. Radyolar, kasetçalarlar, el fenerleri, saatler vs. gibi cihazlar nasıl ki pillerden aldıkları enerjiyle çalışıyorlarsa, arabalar da akülerdeki bu enerji olmadan çalışmazlar. Çünkü piller ve aküler kimyasal enerjiden yararlanarak küçük elektrik akımları üretirler.
Vücudun kullandığı elektrik ise “biyoelektrik” kavramıyla ifade edilir. Biyoelektrik, iyon adı verilen negatif ve pozitif yüklü parçacıkların hücresel değiş tokuşudur. Örneğin potasyum bir hücre zarından dışarı serbest bırakıldığında ve onun yerine hücre içine sodyum alındığında küçük bir elektrik akımı meydana gelir. Akım geçtiğinde potasyum hücrenin içerisine ve sodyum da dışına gönderilir. Sağlık ve beslenme alanında en tanınmış uzmanlardan Dr. Lendon Smith’in açıklamasına göre, “Bu şekilde hücreler kendi elektromanyetik akımlarıyla küçük piller gibi çalışırlar.” (What is the Q2 Water Energy System?)
Mitokondri… Hücrenin Elektrik Üreten Enerji Santralleri
Bulunduğunuz yerden kalkıp yürümeniz, ayakta durmanız, nefes almanız, gözlerinizi açıp kapamanız kısacası hayatta olmanız için gereken enerji, hücrelerinizdeki ‘mitokondri’ adı verilen santrallerde üretilir. Fabrikalar için gerekli enerji ihtiyacı nasıl enerji santralleri tarafından sağlanıyorsa, vücudumuzun enerjisi de hücre içindeki mikro enerji santralleri olan “mitokondri” isimli bu organeller tarafından sağlanır. Mitokondri olmaksızın hücreler yapmaları gereken işlerin hiçbirini gerçekleştiremezler: Mitokondrisiz kas hücreleri hareket edemez, karaciğer hücreleri kanı temizleyemez, beyin hücreleri de emir veremezler.
Mitokondri neredeyse hücrenin tüm enerjisini üretir. Soluduğumuz oksijeni, yediğimiz gıdaları yakmak için kullanırlar. Tıpkı kömür ya da petrol kullanarak çalışan bir enerji istasyonu gibi mitokondri de elektrik üretmek için yanma sürecinde oluşan enerjiyi kullanır. Bu sayede hücrelerimiz gerçekten de elektrik enerjisiyle çalışmış olurlar. Mitokondrinin elektrikle çalışan makineleri çok küçüktür ve bu santrallerde, besinlerden elde edilen kimyasal enerjiler, hücrenin kullanabileceği enerji paketlerine dönüştürülür. Bu paketlere, hücre için çok kullanışlı bir enerji şekli olan “ATP” (adenozintrifosfat) adı verilir. Biyoenerji profesörü Peter Rich mitokondrilerde biyolojik elektron transferinin ATP senteziyle bağlantısını Nature dergisinde yayınlanan bir makalesinde şöyle açıklamıştır:
“Bir insan dinlenirken saatte yaklaşık 100 kilokalorilik (420 kilojul) güce ihtiyaç duyar. Bu da standart bir ampulden biraz daha fazla olan 116 watt’lık enerjiye eşdeğerdir. Fakat bu ihtiyaç biyokimyasal açıdan, mitokondrimizin karşılaması beklenen şaşırtıcı bir miktardır.” (Peter Rich, “Chemiosmotic coupling: The cost of living”, Nature, vol. 421, 6 Şubat 2003, s. 583.)
Eğer Mitokondri Görevini Yapmazsa...
Mitokondri enerji üretim merkezi olarak görev yaptığı için farklı hücrelerde farklı sayıda mitokondri bulunur. Kaslarda, ihtiyaç duydukları enerji miktarı nedeniyle çok sayıda mitokondri vardır, fakat deri hücrelerindekilerin sayısı çok azdır. Eğer her hücrede sadece bir tane mitokondri olsaydı, bırakın hareket etmeyi hiç kımıldamadan yatsak bile vücuttaki metabolizma faaliyetlerinin gerçekleşmesi için gerekli 1.100-1.500 kalorilik enerjiyi bile sağlayamazdık. Bunun tipik örneği, “Myastenia Gravis” denilen bir hastalıkta görülmektedir. Bu hastaların mitokondrileri, hareket için gerekli olan enerjiyi sağlamak amacıyla bölünüp çoğalmazlar. Hücrelerinde yeterli sayıda mitokondri olmadığı için, az sayıdaki mitokondri, kasların hareketi için yeterli enerjiyi üretemez ve kaslar kasılma görevini yapamazlar. Sadece bu hastalık bile vücudumuzdaki hassas dengeleri ve bilinçli yaratılışın delilleri üzerinde düşünmemiz için yeterli bir örnektir.
Mitokondri, soluduğumuz oksijeni kullanarak yediğimiz gıdaları yakar. Tıpkı kömür ya da petrol kullanarak çalışan bir enerji istasyonu gibi, mitokondri de yanma sürecinde oluşan enerjiyle elektrik üretir. Bu sayede hücreler, faaliyetlerini sürdürecekleri gerekli elektrik enerjisini elde etmiş olurlar.
Evrim Teorisi, Vücuttaki Elektriksel Sistemi Hiçbir Şekilde Açıklayamıyor!
İnsan aklı ve bilgi birikimi ile benzeri yapılamayan vücut sistemlerinden her biri - tek bir hücre dahil- varlığımızın tesadüf eseri ortaya çıkmış olamayacağını ispatlar niteliktedir. İnsan vücudunda, incelediğimiz bu elektriksel sistem olmadan, vücudumuzdaki diğer sistemlerin, organların var olmalarının, kusursuz çalışmalarının bir anlamı yoktur. Dolayısıyla canlıların tesadüfi mekanizmalarla oluştuğunu öne süren evrim teorisinin temel iddialarından olan ‘aşama aşama gelişim’ söz konusu olamaz. Hoimar Von Ditfurth, evrimci bir biyolog olmasına karşın, tesadüf iddialarının imkansızlığını Dinozorların Sessiz Gecesi adlı kitabında şöyle dile getirmektedir:
“Söz gelimi canlı yapıların salt rastlantı sonucu ortaya çıkmalarının istatistiki yönden olanaksızlığı, çok sevilen ve bilimin günümüzdeki gelişmişlik durağında oldukça aktüel olan bir örnektir. Gerçekten de biyolojik işlevler yerine getiren tek bir protein molekülünün kuruluşunun, o olağanüstü özgünlüklerine bakınca, bunu, hepsi doğru ve gerekli bir sıra içinde, doğru anda, doğru yerde ve doğru elektriksel ve mekanik özelliklerle birbirine rastlamış olmaları gereken birçok atomun, tek tek rastlantı sonucunda buluşmalarıyla açıklamak mümkün değil gibi görünmektedir.” (Hoimar Von Ditfurth, Dinozorların Sessiz Gecesi, cilt 1, s. 123.)
Yazı boyunca vurguladığımız gibi insan vücudu kendi elektriğini kendi üretir. Vücutta herhangi bir fonksiyonun gerçekleşmesi için ilgili organa ya da dokuya bir sinyal gönderilmelidir. Dolayısıyla hayatta kalabilmemiz için, vücudun hiçbir noktasında tesadüflere yer yoktur. Çünkü milyonlarca detayın aynı anda, ölçüsüyle, zamanlamasıyla hatasız ve eksiksiz olması, bunların hiçbirinin hiç yorulmadan aralıksız bir şekilde 60-70 sene müthiş bir koordinasyonla çalışması tesadüflerle açıklanması imkansız bir durumdur. Nitekim tesadüf iddialarının sahipleri evrimciler de, karşılaştıkları mükemmel düzen karşısında hayranlıklarını gizleyememekte ve bu organların, sistemlerin tam olmaları gereken yer, şekil ve fonksiyonlarla, vücut içinde nasıl olup da yerleştikleri sorusu karşısında çaresiz kalmaktadırlar. Oysa cevap açıktır: Tüm bunları kusursuz şekilde yaratan, tüm alemlerin Yaratıcısı olan Yüce Allah’tır. Kuran’da Rabbimiz’in sonsuz yaratma gücü ve ilmi şöyle bildirilmektedir:
"Ki O, yarattığı herşeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır. Sonra onun soyunu bir özden (sülale’den), basbayağı bir sudan yapmıştır. Sonra onu ‘düzeltip bir biçime soktu’ ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz?" (Secde Suresi, 7-9)
Vücudumuzdaki Elektriksel Sistem Bilim Adamlarında Hayranlık Uyandırmaktadır
Canlıların vücudunda elektriğin önemi anlaşıldıktan sonra sadece bu konunun araştırılması amacıyla üniversitelerde özel kürsüler kurulmuş ve bilim adamları konu hakkında çok sayıda araştırma yazısı ve kitap yazmışlardır. Halen de canlılardaki elektriksel sistemler ile ilgili araştırmalar, ‘biyoelektrik’ olarak ifade edilen alanda yoğun olarak devam etmektedir. New York Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden sinirbilimci Rodolfo Llinas, hareket eden tüm canlıların vücutlarında elektrik olduğunu söyleyerek şunları ifade etmiştir:
"Bizi biz yapan, mesajları yeterli hızda taşıyan tek şey elektriktir... Düşüncelerimiz, yürüyebilmemiz, görmemiz, rüya görmemiz tüm bunlar temel olarak elektrik sinyalleri tarafından yönlendirilip organize edilmektedir. Bunlar bir bilgisayarda meydana gelenlerle benzerlik göstermektedir, fakat çok daha mükemmel ve komplekstir." (Emily Sohn, “Electricity’s Spark of Life”, 1 Ekim 2003)
(makale harun yahya)