Salvo
Kayıtlı Üye
847-50 El-Vasık'ın Ölümü; El Mütevekkil’in Tahta Çıkışı
Halife el-Vasık (h. 842-7) kendisinden sonra veliaht tayin etmeden öldü. Artık önemli ölçüde bir etkileme gücüne sahip olan ve saray entrikalarında faal olarak yer alan bir grup Türk ordu komutanının tercihiyle, Vasık'ın
oğlu yerine, 27 yaşındaki kardeşi Cafer halife yapıldı. Saltanat unvanı olarak el-Mütevekkil'i alan Cafer, safahate dalarak vaktinin çoğunu Samarra'da etrafındaki Türk muhafızları ve diğer yaltakçılarıyla, yarı izole edilmiş bir şekilde geçiren, zalim ve kinci bir hükümdar oldu.
On beş yıllık iktidarının ilk zamanları, seleflerinin Mutezile, Şia ve gayri müslimlerle ilgili politikalarının yumuşak bir şekilde tersine çevrilmesiyle kayda geçti. Genç birisi olarak; önemli bir siyasi ya da askeri pazisyona sahip değildi ve münakaşa yapmaya meyyal oluşu, seleflerinin ve çevresinin kendisine karşı olan uygunsuz davranışlarına sert bir tepki olarak yorumlandı. Güç kazanır kazanmaz, önceki hükümetin bakanlarını azletmeye, hapse atmaya ve onlara işkence yapmaya başladı.
849'larda, önceki üç halife döneminde resmen desteklenen Mutezile doğmasının ihtilaflı konusu feshedildi ve Kur'an-ı Kerim’in “yaratılmamış” veya ebedi olduğu tekrar kabul edildi. Durum tersine döndü: Artık sapık olduğu iddisıyla zulüm görme sırası, baş kadı İbn-i Ebu Duad (hapishanede öldü) gibi Mutezili liderlere gelmişti. Sünnilik, bundan önceki 20 yıl boyunca gördüğü baskılarla aynı ölçüde, Sarayın himayesiyle eski haline getirildi.
Aynı şekilde, son otuzbeş yıldır takib edilen Şia taraftarı politika da, Aleviliğe karşı, Halife'nin emriyle Hz. Hüseyin'in Kerbela'daki mezarı yıkılarak (850) toprağı sürülecek kadar duygusuzbir düşmanlığa dönüştü. Daha da ötesi, Şiilerin, kutsal saydıkları bu yeri ziyaret etmeleri, ağır bir şekilde cezalandırılacağı tehdidiyle yasaklandı. Hz. Muhammed'den (s.a.v.) kalan Fedek'teki Alevilere ait mülk, kamulaştırıldı. Aynı zamanda Sünnilik siyasetini yeniden canlandırma ve bunları ön plana çıkarma konusunda, planlı çalışmalar yapıldı. El-Mütevekkil, (o zamana kadar çoğu hükümetin yüksek makamlarına kadar gelebilmiş olan) Hristiyanlara ve Yahudilere karşı da, eski ayrılıkçı kanunları etkin bir şekilde kuvvetlendirerek ve yeni kanunlar koyarak, müsamahasız davrandı. Bunların, kamu hizmetlerinde çalışmaları yasaklandı, özet kıyafetler giyme mecburiyeti kondu ve umumi sıkıntılara maruz bırakıldılar.
Bütün bunlara rağmen, el-Mütevekkil döneminde ciddi bir savaş ve açık bir isyan olmadı. İmparatorluk, zinde olduğu dönemlerdeki nüfuzunu sürdürdü; ekonomisi gelişti ve eğitim yaygınlaştı.
Halife el-Vasık (h. 842-7) kendisinden sonra veliaht tayin etmeden öldü. Artık önemli ölçüde bir etkileme gücüne sahip olan ve saray entrikalarında faal olarak yer alan bir grup Türk ordu komutanının tercihiyle, Vasık'ın
oğlu yerine, 27 yaşındaki kardeşi Cafer halife yapıldı. Saltanat unvanı olarak el-Mütevekkil'i alan Cafer, safahate dalarak vaktinin çoğunu Samarra'da etrafındaki Türk muhafızları ve diğer yaltakçılarıyla, yarı izole edilmiş bir şekilde geçiren, zalim ve kinci bir hükümdar oldu.
On beş yıllık iktidarının ilk zamanları, seleflerinin Mutezile, Şia ve gayri müslimlerle ilgili politikalarının yumuşak bir şekilde tersine çevrilmesiyle kayda geçti. Genç birisi olarak; önemli bir siyasi ya da askeri pazisyona sahip değildi ve münakaşa yapmaya meyyal oluşu, seleflerinin ve çevresinin kendisine karşı olan uygunsuz davranışlarına sert bir tepki olarak yorumlandı. Güç kazanır kazanmaz, önceki hükümetin bakanlarını azletmeye, hapse atmaya ve onlara işkence yapmaya başladı.
849'larda, önceki üç halife döneminde resmen desteklenen Mutezile doğmasının ihtilaflı konusu feshedildi ve Kur'an-ı Kerim’in “yaratılmamış” veya ebedi olduğu tekrar kabul edildi. Durum tersine döndü: Artık sapık olduğu iddisıyla zulüm görme sırası, baş kadı İbn-i Ebu Duad (hapishanede öldü) gibi Mutezili liderlere gelmişti. Sünnilik, bundan önceki 20 yıl boyunca gördüğü baskılarla aynı ölçüde, Sarayın himayesiyle eski haline getirildi.
Aynı şekilde, son otuzbeş yıldır takib edilen Şia taraftarı politika da, Aleviliğe karşı, Halife'nin emriyle Hz. Hüseyin'in Kerbela'daki mezarı yıkılarak (850) toprağı sürülecek kadar duygusuzbir düşmanlığa dönüştü. Daha da ötesi, Şiilerin, kutsal saydıkları bu yeri ziyaret etmeleri, ağır bir şekilde cezalandırılacağı tehdidiyle yasaklandı. Hz. Muhammed'den (s.a.v.) kalan Fedek'teki Alevilere ait mülk, kamulaştırıldı. Aynı zamanda Sünnilik siyasetini yeniden canlandırma ve bunları ön plana çıkarma konusunda, planlı çalışmalar yapıldı. El-Mütevekkil, (o zamana kadar çoğu hükümetin yüksek makamlarına kadar gelebilmiş olan) Hristiyanlara ve Yahudilere karşı da, eski ayrılıkçı kanunları etkin bir şekilde kuvvetlendirerek ve yeni kanunlar koyarak, müsamahasız davrandı. Bunların, kamu hizmetlerinde çalışmaları yasaklandı, özet kıyafetler giyme mecburiyeti kondu ve umumi sıkıntılara maruz bırakıldılar.
Bütün bunlara rağmen, el-Mütevekkil döneminde ciddi bir savaş ve açık bir isyan olmadı. İmparatorluk, zinde olduğu dönemlerdeki nüfuzunu sürdürdü; ekonomisi gelişti ve eğitim yaygınlaştı.