Egoistlik İnsanı Yalnızca Kayba Sürükler

meridyen2

Kayıtlı Üye
Egoistlik İnsanı Yalnızca Kayba Sürükler

egoistlik_insani_yalnizca_kayba_surukler__tr.jpg


Egoistliğin titizlikle sakınılması gereken bir davranış bozukluğu olduğuna Kuran’da nasıl dikkat çekilmiştir?

İnsanın egoistlikten kurtulması ona ne kazandırır?

Müminler niçin fedakar ve yardımseverdirler?

EGOİSTLİĞİN TEMEL VASIFLARI KURAN’DA BELİRTİLMİŞTİR

Kuran’da samimi Müslümanların Allah’ın rızasını kazanmak için canlarını ve mallarını ortaya koydukları, hiçbir karşılık beklemeden iyilik yaptıkları, diğer Müslümanların ihtiyaçlarını kendilerininkinden öncelikli tuttukları bildirilmektedir. Müminler nefislerinin bu eksikliklerini vicdanlarını kullanarak iman ve güzel ahlakla yenerler.

Dünya hayatının geçici metalarına sahip olmak için çaba harcayan insanlar, egoisitlik yapmakla kendilerini kazançlı zannederler. Oysaki egoistlikle elde ettikleri menfaatler ruhlarında çok büyük bir tahribat meydana getirir. Bu kişilerin kalpleri Allah’ın zikrine karşı katılaşır. Bundan dolayı çevrelerindeki güzellikleri ve Allah’ın tecellilerini göremez ve Allah’ın gücünü ve kudretini gereği gibi takdir edemez hale gelirler. Güzel ahlaktan uzak yaşayıp yalnızca nefislerinin isteklerinin peşinde koşan bu kişiler, Allah’a derin bir yakınlıkla yönelemezler.

Vicdanlarına göre hareket etmeyip bencilce davranmaları, yüzlerine de etki eder. Vicdanlarına göre hareket eden fedakar müminlerin yüzleri peygamber yüzü gibi nurlu iken, bu kimselerin yüzünde egoistlikten kaynaklanan manevi bir sertlik vardır. Allah Kuran’da insanların egoist yapılarına dikkat çeken pek çok örnek vermiştir:

Egoist İnsanların Kendi İstek ve Tutkularını Ön Planda Tutmaları:

Allah, Kuran’da “Gerçekten, insan, ‘bencil ve haris’ olarak yaratıldı. Kendisine bir şer (kötülük) dokunduğu zaman feryadı basar. Ona bir hayır dokunduğunda engelleyici olur (veya cimrilik eder).” (Mearic Suresi, 19–21) ayetleriyle insanların nefsinde var olan bir zayıflığı haber vermektedir. İnsan Allah korkusuyla hareket etmezse, bencil tutkulara kapılmaya yatkın bir varlıktır; her fırsatta kendini ön plana çıkarmaya, kendi menfaatlerini korumaya ve kendini herkesten çok sevmeye müsaittir. İnsan, eğer Allah korkusu ile güzel ahlakta irade göstermezse, nefsi kişiyi sürekli olarak ‘sadece ben sevileyim’, ‘ben övüleyim’, ‘ben takdir edileyim’ gibi bencilce isteklerde bulunması için kışkırtır. Böyle yanlış bir ahlakta başkalarının rahatı, huzuru, mutluluğu her zaman ikinci plana atılır. ‘Önce onların rahatı sağlansın’ ya da ‘onların çıkarına uygun olsun, gerekirse ben kendi menfaatlerimden ödün vereyim’ ‘başkaları mutlu olsun, ben de onların mutluluğundan zevk alayım’ gibi fedakarane düşüncelerdense, her zaman için ‘ne olursa olsun, önce ben’ fikriyle hareket edilir.

İman edenler ise nefislerindeki bu yanlış tutkuyu yener ve Allah’ın razı olduğu ahlakı yaşarlar. Ancak kimi insanlar da, ‘nasıl olsa dinin bazı hükümlerini yerine getiriyorum, arada sırada kendi menfaatlerimi kollamanın ne gibi bir kötülüğü olabilir ki’ gibi yanlış bir düşünceye kapılarak, ahlaklarındaki bu eksikliği zararsız görürler. Dahası insanın kendi menfaatlerini kollamasını ‘hayatın bir gerçeği’ olarak görürler. Yani her ne kadar Kuran ile bunun yanlışlığı kendilerine anlatılmış olsa da, bilinçaltlarında hayatta kalabilmek için kendi çıkarlarını ön planda tutmak gerektiğini zannederler. Aksi halde kendi menfaatlerini kimsenin kollamayacağını, ezileceklerini ve zarara uğrayacaklarını düşünürler. Dahası, herkes bu ahlakı gösterip kendi çıkarlarını koruduğunda, bir tek kendileri fedakar ve özverili olurlarsa, bu durumda akılsız konumuna düşeceklerini sanırlar. Bu hatalı düşüncelerinden dolayı, fedakar ve ince düşünceli olmak için nefislerini eğitmezler. Oysa ki insanın çıkarlarını koruyabilecek tek bir güç vardır; o güç Allah’tır. İnsan ne bencillikle ne de kendi menfaatlerinin peşinde koşturmakla kendinden yana bir çıkar sağlayamaz. Allah bu durumu bir ayette şu şekilde haber verir:

“Allah sana bir zarar dokunduracak olsa, O’ndan başka bunu senden kaldıracak yoktur. Ve eğer sana bir hayır isterse, O’nun bol fazlını geri çevirecek de yoktur. Kullarından dilediğine bundan isabet ettirir. O, bağışlayandır, esirgeyendir.” (Yunus Suresi, 107)

Mala ve Cana Olan Tutkulu Bağlılıkları:

Egoist insanlar, güzel ve iyi olan herşeyi kendileri kullanmak isterler. Örneğin bir başkası eşyalarını kullanmayı talep ettiğinde vermek istemedikleri için yalana başvurup kendilerinde olmadığını söyleyebilirler.

Kalplerindeki bu bencil tutku, hayatlarının her aşamasında ortaya çıkar. Güzel bir yemeğin kendilerine kalmasını isterler. Bunu başkalarıyla paylaşmamak için yalnızken, evde kimse yokken yemeye özen gösterirler. Paylaşmaları zaruri hale geldiğinde de, yemeğin en güzel olan yerini kendilerine ayırıp, diğer kişilere kalan kısmını ikram ederler. Aynı şekilde, yapılması gereken zor bir iş olduğunda da çeşitli bahanelerle bundan kaçarak konuyu başkalarının üstlenmesini sağlamaya çalışırlar. Kendi canları herkesinkinden daha tatlıdır. Bu nedenle bir başkası çok daha yorgun ya da meşgul olsa ve kendileri müsait olsalar bile bir kaçış yolu ararlar.

Basit Şeylere Tenezzül Eden Tamahkar Yapıları:

Bencil ahlaktaki bir kişi, hep kendi istediği olsun ister, son sözü hep kendisi söylemeyi sever. Örneğin kalabalık bir ortamda kendi beğendiği müziğin dinlenmesini, kendi istediği televizyon kanalının seyredilmesini ister. Başkalarının isteklerini ise hiçbir zaman için öncelikli olarak görmez. İş bölümü varsa en kolay olana talip olur, zor olanı hep başkalarına bırakmaya çalışır. Koşuşturma ya da fedakarlık gerektiren bir durumda ağırdan alır, daima kendisini bir adım geride tutar.

Oysa küçük küçük menfaatler elde etmek için yapılan bu tür tavırlar, insanı büyük bir samimiyetsizliğin içine sürükler. Samimiyetsizlik ise insanı sürekli huzursuzluk içerisinde yaşatır. Kendi menfaatlerinin peşine düşen böyle bir kişi sürekli olarak gizliden gizliye çevresindeki insanları kendince kandırabilmek için büyük bir emek harcar. Sürekli olarak bu gizli samimiyetsizliğinin ortaya çıkması, deşifre olması korkusuyla hareket eder.

Müminlerin Fedakarlığı Yalnızca Allah Rızası İçindir

Müminlerin imanlarının alametlerinden biri güzel ahlaklarıdır. Her hareketlerinde Allah’ın rızasını kazanmayı hedefledikleri için bulundukları ortamlarda her zaman güzellik sunmayı esas alırlar. İhlaslı bir müminin önemli özelliklerinden biri de fedakar ve kanaatkar olmasıdır. Müminler Allah’ın kendilerine verdiği nimetlere şükreder, kendileri ihtiyaç içinde olsalar bile, her konuda mutlaka diğer müminlere öncelik verirler. Hiçbir zaman tamahkar bir kişilik göstermezler. Allah Kuran’da salih müminlerin bu örnek ahlakını şu şekilde bildirmektedir:

“Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. “Biz size, ancak Allah’ın yüzü (rızası) için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkür” (İnsan Suresi, 8–9)

Karşılarındaki kişileri Allah’ın tecellileri olarak gören müminler, Allah’a olan sevgilerinden dolayı müminleri de çok severler. İmanlarından ve Allah korkularından dolayı veli ahlakı gösterirler.

Kendilerinden çok diğer müminlerin rahat etmesi, onları daha mutlu eder. Allah bir ayetinde, “… Onları, rüku edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah’tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp-isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir...” (Fetih Suresi, 29) şeklinde bildirmektedir.

Yüce Allah’a Tevekkül Etmek Egoistliği Ortadan Kaldırır

Müminler Allah’a tevekkül ettikleri için dünya hayatının ve dünya metaının peşine düşmezler. Allah’ın kaderlerinde kendilerine takdir ettiği herşeyden razı olurlar. Bu ahlaklarından dolayı da Allah onlara çok fazla nimet ve rahatlık verir. Vicdanları Allah’a teslim olmanın huzurunu yaşar. Nefislerinin bencil tutkularının peşinden gidenler, bu ahlaklarıyla elde ettikleri menfaatlerle gerçek anlamda mutlu olabileceklerini yanılgısına kapılırlar. Ama sonuç bu şekilde olmaz. Allah gerçek mutluluğu sadece iman edip hayatlarını Allah rızası için yaşayan müminlere nasip eder. Bencilce davranarak dünya hayatından elde edilen hiçbir nimet, Müslümanların yaşadıkları bu manevi huzur ve mutluluğun, Allah rızası için gösterilen güzel ahlakın verdiği derin hazzın yerini tutamaz. Nefsin, Allah’ın dilemesi dışında, insanı mutlaka kötülüğe sürükleyeceğini bilen müminler, nefislerine uymaktan şiddetle sakınır ve tam bir teslimiyetle Allah’a yönelirler. Allah’ın sevgisini kazanmak için nefislerinin bencil tutkularını yenmekten, Allah için seve seve ve gönülden fedakarlık yapmaktan derin bir haz duyarlar. Yüce Rabbimiz bu üstün ahlakı gösteren kullarını Kuran’da şöyle müjdelemektedir:

“Kendilerinden önce o yurdu (Medine’yi) hazırlayıp imanı (gönüllerine) yerleştirenler ise, hicret edenleri severler ve onlara verilen şeylerden dolayı içlerinde bir ihtiyaç (arzusu) duymazlar. Kendilerinde bir açıklık (ihtiyaç) olsa bile (kardeşlerini) öz nefislerine tercih ederler. Kim nefsinin ‘cimri ve bencil tutkularından’ korunmuşsa, işte onlar, felah (kurtuluş) bulanlardır.” (Haşr Suresi, 9)

ADNAN OKTAR: Materyalist, Darwinist düşünce otomatik olarak egoist ve bencil ruhu, yani bencillik felsefesini getirir. “Ben kurtulayım kime ne olursa olsun”, “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” kafası gelişir. Egoistlik çok korkunç bir şeydir. Çok rahatsız edici bir şeydir. Bencil toplumlar, bencil insanlar, bencil çalışma grupları, egoistçe yaklaştıkları için hep kendi çıkarlarını gözetirler. O zaman tabi kanun ve nizam tanımıyorlar. Hak hukuk tanımazlar. Güzellik, sevgi, şefkat, merhamet, saygı gibi duyguları çok gereksiz görürler. O yüzden de şu an dünyada görülen bu ekonomik kriz de bütün şiddetiyle bu zeminde gelişebiliyor. Halbuki insanlar çok tevekküllü olsalar, Allah’a tevekkül etseler, herşeyde bir hayır görseler, merhametli olsalar, komşularını kendilerinden daha çok koruyup kollasalar, “komşusu açken tok olan bizden değildir” sözünü, Peygamberimiz (s.a.v.)’in bu güzel sözünü güzel bir ahlak kaidesi olarak ele alsalar bambaşka bir ortam olur. Mesela sadaka verilmiyor, zekat aşağı yukarı çok zor, halbuki Müslümanlar fakirleri koruyup kollarlar, insanlara iyilik yaparlar. Özellikle borçları affederler, borçların affedilmesi çok önemlidir. Ve korkup hırs yapıp bir şeyi bir yere biriktirmezler, altını, gümüşü, parayı biriktirmezler, onu Allah yolunda kullanırlar. Çünkü Allah’tan geleceğini umarlar. O yüzden şimdi bir kasılma oldu bütün dünyada. Çünkü herkes parasını tutuyor, herkes altını gümüşünü tutuyor, hiç kimse imalat yapmak istemiyor, herkes korku ve tedirginlikle neticeyi bekliyor. Böyle olmaz. Bu bir kollaps, tam anlamıyla bir açmaz. Hastalık bu.
(makale harun yahya)

Bu makale, İlmi Araştırma Dergisi 82. sayı (Nisan 2011) 46. sayfada yayınlanmıştır.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst