ashli
Bayan Üye
XXI. Dünya Felsefe Kongresi'nde, FüsunAkatlı 'nın yönettiği Felsefe ve Edebiyat oturumlarında dokuz bildiri sunuldu. Her iki oturumda da dinleyici katılımı kongre ortalamasının oldukça üstündeydi. Bununla birlikte, felsefecilerin (veya edebiyatçıların) felsefe ve edebiyat ilişkisine gösterdikleri ilginin aynı oranda olduğu söylenemez. Sunulan bildiri sayısı Toplum ve Siyaset Felsefesi veya Etik oturumlarında sunulanların epey altındaydı.
Felsefe ile edebiyat ilişkisi, genelde felsefeden edebiyata doğru bir ilişki olup, felşefenin, edebiyat yapıtının gerisindeki felsefi anlayışı tanımlaması yönündedir. Bununla birlikte, bazı edebiyat yapıtlarının da bazı felsefecilere `örnek' olduğu bilinen bir gerçektir.
Felsefe ile edebiyat arasındaki bir diğer ilişki biçimi ise, edebiyat teorisinin oluşumunda ortaya çıkmaktadır. Bilindiği gibi, Aristoteles'in Poetika, Immanuel Kant'ın Yargı Gücünün Eleştirisi, Hegel'in Estetik adlı yapıtları, bu ilişki biçiminin sonucunda oluşmuş başyapıtlardır.
Felsefe ile edebiyat arasındaki bir diğer ilişki biçimi ise, mevcut edebi yapıtların, gerçeklikte yaşanan sorunlarla sorunsal bağının kopması durumunda yaşanmaktadır. Felsefe, bu durumda, edebiyatın yaşadığı bunalımın neden ve kökenlerinin ne olduğunu tanımlamaya çalışmaktadır.
XXI. Dünya Felsefe Kongresi'nin Felsefe ve Edebiyat oturumlarında sunulan bildirilerin içerikleri bu yöndeydi.
Sunulan Bildiriler
Felsefe ve Edebiyat oturumlarında; Elena Perekopskaya (Rusya), Milorad Pavich'in Eserlerinde Rüya Gerçeği ve Anlamın `Yaratılması';
Robin Ann Rice (Meksika), Sor Juana Ines de la Cruz y la Escuela Cristiana deAlejandria;
Deborah Fleming (ABD), W.B. Yeats, Robinson Jeffers ve Anti- Lockçu Bilinç;
Rasia Aleynik (Rusya), Estetik Deneyim ve Dekonstruksiyon;
Jean Moritz Müller (Alinanya), Karakteristik ve Temsili Sempati;
Jose Gabriel Coley (Kolombiya), Gabriel Garcia Marquez'de Özgürlük ve Kader;
Marcia Tiburi (Brezilya), Melankoli Anatomisindeki MetodaYönelik Felsefe ve Melankoli; Santiago Sia (ABD), Felsefe ile Edebiyat ilişkisine White'çı Bir Katkı;
[b Barry Stocker] (Türkiye), Roman ve Hegel'in Edebiyat Felsefesi;
Yücel Kayıran (Türkiye), Dünya Problemleri Edebiyahn Konusu Olabilir mi? başlıklı bildirileri sundular.
Postmodernizmin etkisi
Dikkat çekici bildirilerden bazılarının konuları şöyleydi:
Raisa Aleynik, `Estetik Deneyim ve Dekonstruksiyon' başlıklı sunumunda, postmodenizmin akademik olmayan bir tarzda felsefe yapmasının dikkate değer olduğunu dile getirdi.
Aleynik'e göre, postmodernizm felsefeyi, edebiyat teorisini; sosyolojiyi, tarih araştırmalarının da etkilemekteydi. Postmodernizmin oluşmasında, edebiyata bakış, estetik bakış büyük rol oynamıştır. Derrida'nın, felsefe ve edebiyatı, tür ve tarz olarak eşit hale getirmeyi amaçlayan ilk dönem çalışmaları, bu anlamda ilgi çekici olmuştur.
Derrida'nın dekonstruksiyon anlayışında kültür, doğaya baskın çıkmaktadır, Rusya'daki dekonstıuksiyon çalışmalarında ise (L. Karasaev) tam tersi, doğanın kültüre baskın geldiği görülüyordu. Dekonstruksiyonun farklı yönlerini gösteren bu iki stratejisi, aslında birbirlerini tamamlamaktaydı: Biri bize Avrupa rasyonalizminin mutlaklık tehlikesini hatirlatır, diğeri ise bilincin dünyadan kovulması tehlikesini.
Kolombiyalı felsefeci Jose Gabriel Coley, `Gabriel Garcia Marquez'de Özgürlük ve Kader' başlıklı sunumunda, Marquez'in roman kişilerinin özgürlük ve yazgı arasında gidip geldiklerini söyledi. Coley'in bildirisi, katılımcıların katkısıyla derinlemesine tartışıldı.
Türkiye adına katılan İngiliz konuşmacı Barry Stocker, `Roman ve Hegel'in Edebiyat Felsefesi' başlıklı sunumunda, Hegel' in karşıtların birliği kavramını oluştururken, Schlegel'in ironi görüşünden yararlandığını dile getirdi. Ona göre, Hegel, edebiyata felsefenin altında bir yer tanıyordu. Hegel, ironiyi güzel ruhun negatif konumu olarak tanımlıyordu. Güzel ruh, ironiyle, dünyadaki kötülüğe karşı dıırurken, kendisi kötülüğe dönüşüyordu.
İlerlemeci Edebiyat Anlayışı
Yücel Kayıran, `Dünya Problemleri Edebiyatın Konusu Olabilir mi?' başlıklı sunumunda, dünya problemlerinin bugün neden edebiyatın konusu olamadığı sorunu üzerinde durdu. Kayıran'a göre, edebiyatın bugün dünyada yaşanan terorizm, insan haklarının ihlali, küreselleşme gibi problemleri konu edinememesinin iki nedeni vardı: Bunlardan biri, bugünkü edebiyatın, 19. yüzyılda ilerlemeci edebiyat anlayışına göre kurulmuş olmasıydı. Bu anlayışa göre, örneğin roman, toplumun ileriye doğru gelişimini betimliyordu. Bu bağlamda, edebiyat, terör eylemi yapan ama kendisini "kurtuluş mücadelesi veren bir örgüt" olarak tanımlayan bir örgütün eylemlerini terorizm olarak gösteremiyordu.
Kahramanlar dönemi geçti.
Kayıran'a göre, ikinci neden ise, kahraman ve kahramanın bir devamı olan birey figürüne göre kurulmuş roman tekniğinden kaynaklanıyordu. Bu anlayışın oluşturulmasında ise Homeros model alınmıştı. Kayıran'a göre, edebiyatın dünya problemlerini konu edinebilmesi için yeni- den örgütlenmesi gerekiyordu. Kahramanlar dönemi geçmişti. Edebiyat kahramanı değil, kişi figürünü temel almalıydı. Olup biteni betimlemekten çok sorunu göstermeliydi. Böyle bir edebiyat anlayışının modeli ise Homeros değil, Sofokles'ti. Yücel Kayıran, bu anlayışa Sofokles Teorisi adım veriyordu.
Cumhuriyet Felsefe Eki
26 Eylül 2003
ERCAN GÜNEŞOĞLU
Felsefe ile edebiyat ilişkisi, genelde felsefeden edebiyata doğru bir ilişki olup, felşefenin, edebiyat yapıtının gerisindeki felsefi anlayışı tanımlaması yönündedir. Bununla birlikte, bazı edebiyat yapıtlarının da bazı felsefecilere `örnek' olduğu bilinen bir gerçektir.
Felsefe ile edebiyat arasındaki bir diğer ilişki biçimi ise, edebiyat teorisinin oluşumunda ortaya çıkmaktadır. Bilindiği gibi, Aristoteles'in Poetika, Immanuel Kant'ın Yargı Gücünün Eleştirisi, Hegel'in Estetik adlı yapıtları, bu ilişki biçiminin sonucunda oluşmuş başyapıtlardır.
Felsefe ile edebiyat arasındaki bir diğer ilişki biçimi ise, mevcut edebi yapıtların, gerçeklikte yaşanan sorunlarla sorunsal bağının kopması durumunda yaşanmaktadır. Felsefe, bu durumda, edebiyatın yaşadığı bunalımın neden ve kökenlerinin ne olduğunu tanımlamaya çalışmaktadır.
XXI. Dünya Felsefe Kongresi'nin Felsefe ve Edebiyat oturumlarında sunulan bildirilerin içerikleri bu yöndeydi.
Sunulan Bildiriler
Felsefe ve Edebiyat oturumlarında; Elena Perekopskaya (Rusya), Milorad Pavich'in Eserlerinde Rüya Gerçeği ve Anlamın `Yaratılması';
Robin Ann Rice (Meksika), Sor Juana Ines de la Cruz y la Escuela Cristiana deAlejandria;
Deborah Fleming (ABD), W.B. Yeats, Robinson Jeffers ve Anti- Lockçu Bilinç;
Rasia Aleynik (Rusya), Estetik Deneyim ve Dekonstruksiyon;
Jean Moritz Müller (Alinanya), Karakteristik ve Temsili Sempati;
Jose Gabriel Coley (Kolombiya), Gabriel Garcia Marquez'de Özgürlük ve Kader;
Marcia Tiburi (Brezilya), Melankoli Anatomisindeki MetodaYönelik Felsefe ve Melankoli; Santiago Sia (ABD), Felsefe ile Edebiyat ilişkisine White'çı Bir Katkı;
[b Barry Stocker] (Türkiye), Roman ve Hegel'in Edebiyat Felsefesi;
Yücel Kayıran (Türkiye), Dünya Problemleri Edebiyahn Konusu Olabilir mi? başlıklı bildirileri sundular.
Postmodernizmin etkisi
Dikkat çekici bildirilerden bazılarının konuları şöyleydi:
Raisa Aleynik, `Estetik Deneyim ve Dekonstruksiyon' başlıklı sunumunda, postmodenizmin akademik olmayan bir tarzda felsefe yapmasının dikkate değer olduğunu dile getirdi.
Aleynik'e göre, postmodernizm felsefeyi, edebiyat teorisini; sosyolojiyi, tarih araştırmalarının da etkilemekteydi. Postmodernizmin oluşmasında, edebiyata bakış, estetik bakış büyük rol oynamıştır. Derrida'nın, felsefe ve edebiyatı, tür ve tarz olarak eşit hale getirmeyi amaçlayan ilk dönem çalışmaları, bu anlamda ilgi çekici olmuştur.
Derrida'nın dekonstruksiyon anlayışında kültür, doğaya baskın çıkmaktadır, Rusya'daki dekonstıuksiyon çalışmalarında ise (L. Karasaev) tam tersi, doğanın kültüre baskın geldiği görülüyordu. Dekonstruksiyonun farklı yönlerini gösteren bu iki stratejisi, aslında birbirlerini tamamlamaktaydı: Biri bize Avrupa rasyonalizminin mutlaklık tehlikesini hatirlatır, diğeri ise bilincin dünyadan kovulması tehlikesini.
Kolombiyalı felsefeci Jose Gabriel Coley, `Gabriel Garcia Marquez'de Özgürlük ve Kader' başlıklı sunumunda, Marquez'in roman kişilerinin özgürlük ve yazgı arasında gidip geldiklerini söyledi. Coley'in bildirisi, katılımcıların katkısıyla derinlemesine tartışıldı.
Türkiye adına katılan İngiliz konuşmacı Barry Stocker, `Roman ve Hegel'in Edebiyat Felsefesi' başlıklı sunumunda, Hegel' in karşıtların birliği kavramını oluştururken, Schlegel'in ironi görüşünden yararlandığını dile getirdi. Ona göre, Hegel, edebiyata felsefenin altında bir yer tanıyordu. Hegel, ironiyi güzel ruhun negatif konumu olarak tanımlıyordu. Güzel ruh, ironiyle, dünyadaki kötülüğe karşı dıırurken, kendisi kötülüğe dönüşüyordu.
İlerlemeci Edebiyat Anlayışı
Yücel Kayıran, `Dünya Problemleri Edebiyatın Konusu Olabilir mi?' başlıklı sunumunda, dünya problemlerinin bugün neden edebiyatın konusu olamadığı sorunu üzerinde durdu. Kayıran'a göre, edebiyatın bugün dünyada yaşanan terorizm, insan haklarının ihlali, küreselleşme gibi problemleri konu edinememesinin iki nedeni vardı: Bunlardan biri, bugünkü edebiyatın, 19. yüzyılda ilerlemeci edebiyat anlayışına göre kurulmuş olmasıydı. Bu anlayışa göre, örneğin roman, toplumun ileriye doğru gelişimini betimliyordu. Bu bağlamda, edebiyat, terör eylemi yapan ama kendisini "kurtuluş mücadelesi veren bir örgüt" olarak tanımlayan bir örgütün eylemlerini terorizm olarak gösteremiyordu.
Kahramanlar dönemi geçti.
Kayıran'a göre, ikinci neden ise, kahraman ve kahramanın bir devamı olan birey figürüne göre kurulmuş roman tekniğinden kaynaklanıyordu. Bu anlayışın oluşturulmasında ise Homeros model alınmıştı. Kayıran'a göre, edebiyatın dünya problemlerini konu edinebilmesi için yeni- den örgütlenmesi gerekiyordu. Kahramanlar dönemi geçmişti. Edebiyat kahramanı değil, kişi figürünü temel almalıydı. Olup biteni betimlemekten çok sorunu göstermeliydi. Böyle bir edebiyat anlayışının modeli ise Homeros değil, Sofokles'ti. Yücel Kayıran, bu anlayışa Sofokles Teorisi adım veriyordu.
Cumhuriyet Felsefe Eki
26 Eylül 2003
ERCAN GÜNEŞOĞLU