meridyen2
Kayıtlı Üye
Düşünmemeleri ve Düşünmek İstememeleri
Şeytan iman eden insanları kendi yoluna döndürebilmek için elinden gelen her türlü çabayı gösteren bir varlıktır. En istemediği şeylerden biri de, iman edenlerin mutlak samimiyeti kazanıp, Allah'ın razı olacağı ahlaka ulaşmalarıdır. Bu nedenle, bir insan gerçek imana çağrıldığında, şeytan mutlaka ona ters yönde etki etmeye çalışacaktır.
Şeytanın bu yöndeki faaliyetlerinden biri, insanların düşünmelerini engellemektir. Şeytan bunun için, insanları vargüçleriyle nefislerini savunmaya, hataları için mazeretler bulmaya yöneltir. Bu etkiye kapılan kişi, kendisine hatırlatmada bulunan mümine karşı öfke duymaya başlar, kendisinin haksızlığa uğradığını düşünür. Ayrıca düşündüğünde, gerçekleri apaçık göreceğini ve samimiyetsizliğini itiraf etmek durumunda kalacağını gördüğü için, düşünme sistemini tamamen kapatır. Aklı bu tür samimiyetsizliklerle oyalanan insan, asıl düşünmesi gereken konuları düşünüp hatalarını düzeltmez.
Söz konusu kişiler, bu hallerinin bir sonucu olarak, dikkatlerini sadece kafalarından geçen bu sağlıksız düşüncelere verir ve kendi kanaatleri konusunda sabit fikirli olurlar. Bu amaçla, anlatılanları mümkün olduğunca dinlememeye, duymamaya ve anlamamaya çalışırlar. Karşı tarafın anlattıkları ne kadar etkili ve ne kadar dikkat çekici olursa olsun, kafalarında sabitledikleri düşüncelerde hiçbir değişiklik olmaz. Şeytan bu tarz kimselerde bu kaçışı öyle şiddetli bir hale getirir ki, kendilerine Kuran ayetleriyle yapılan hatırlatmaları dahi düşünmeyecek ve hatta düşünmek istemeyecek bir tavır içerisine girebilirler. Öyle ki, kendilerine Allah'ın varlığı, o anda kendilerini gördüğü ve tavırlarından dolayı sorguya çekeceği, Kuran'a uygun davranmamalarından dolayı sonsuz cehennem azabıyla karşılık görebilecekleri hatırlatıldığında dahi, bu gerçeklerden etkilenmeyecek bir vicdan duyarsızlığına ve düşünce boşluğuna ulaşırlar.
Böylece düşüncelerini, bilinçli bir şekilde tebliğe ve anlatılanlara kapatmış olurlar. Ancak elbette her ne yaparlarsa yapsınlar, aslında bilinçaltlarında hatalı olduklarını da bilmektedirler. Bundan dolayı kendilerini, vicdani bir sıkıntı ve huzursuzluk içinde yaşamaya mahkum ederler. Hem kendilerine yapılan Kuran'a uygun hatırlatmalardan uzak, nefislerinin istediği şekilde bir yaşam sürmek isterler, hem de böyle bir yaşamın dünyada ve ahirette büyük bir hüsranla sonuçlanabileceğini bilirler. Bu nedenle de sürekli bir çelişki, kuruntu ve sıkıntı içinde ömürlerini geçirirler.
Oysaki böyle bir duyarsızlık iman sahibi kimselerde olmayacak bir tavırdır. Böyle bir durum karşısında müminlerin göstermesi gereken ahlak bunun tam tersine düşünmeleri ve öğüt almalarıdır. Kuran'ın pek çok ayetinde dikkat çekilen bu durum A'la Suresi'nde de yer almaktadır. Allah bu ayetlerinde düşünüp öğüt almanın Kendisinden içi titreyerek korkan kimselerin bir vasfı olduğunu bildirmektedir:
Şu halde, eğer 'öğüt ve hatırlatma' bir yarar sağlayacaksa, 'öğüt verip hatırlat.' Allah'tan 'içi titreyerek korkan' öğüt alır-düşünür. 'Mutsuz-bedbaht' olan ondan kaçınır. Ki o, en büyük ateşe yollanacaktır. Sonra onun içinde o, ne ölür, ne yaşar. Doğrusu, temizlenip arınan felah bulmuştur. (A'la Suresi, 9-14)
(alıntı harun yahya Gizli Azapların Çözümü)
Şeytan iman eden insanları kendi yoluna döndürebilmek için elinden gelen her türlü çabayı gösteren bir varlıktır. En istemediği şeylerden biri de, iman edenlerin mutlak samimiyeti kazanıp, Allah'ın razı olacağı ahlaka ulaşmalarıdır. Bu nedenle, bir insan gerçek imana çağrıldığında, şeytan mutlaka ona ters yönde etki etmeye çalışacaktır.
Şeytanın bu yöndeki faaliyetlerinden biri, insanların düşünmelerini engellemektir. Şeytan bunun için, insanları vargüçleriyle nefislerini savunmaya, hataları için mazeretler bulmaya yöneltir. Bu etkiye kapılan kişi, kendisine hatırlatmada bulunan mümine karşı öfke duymaya başlar, kendisinin haksızlığa uğradığını düşünür. Ayrıca düşündüğünde, gerçekleri apaçık göreceğini ve samimiyetsizliğini itiraf etmek durumunda kalacağını gördüğü için, düşünme sistemini tamamen kapatır. Aklı bu tür samimiyetsizliklerle oyalanan insan, asıl düşünmesi gereken konuları düşünüp hatalarını düzeltmez.
Söz konusu kişiler, bu hallerinin bir sonucu olarak, dikkatlerini sadece kafalarından geçen bu sağlıksız düşüncelere verir ve kendi kanaatleri konusunda sabit fikirli olurlar. Bu amaçla, anlatılanları mümkün olduğunca dinlememeye, duymamaya ve anlamamaya çalışırlar. Karşı tarafın anlattıkları ne kadar etkili ve ne kadar dikkat çekici olursa olsun, kafalarında sabitledikleri düşüncelerde hiçbir değişiklik olmaz. Şeytan bu tarz kimselerde bu kaçışı öyle şiddetli bir hale getirir ki, kendilerine Kuran ayetleriyle yapılan hatırlatmaları dahi düşünmeyecek ve hatta düşünmek istemeyecek bir tavır içerisine girebilirler. Öyle ki, kendilerine Allah'ın varlığı, o anda kendilerini gördüğü ve tavırlarından dolayı sorguya çekeceği, Kuran'a uygun davranmamalarından dolayı sonsuz cehennem azabıyla karşılık görebilecekleri hatırlatıldığında dahi, bu gerçeklerden etkilenmeyecek bir vicdan duyarsızlığına ve düşünce boşluğuna ulaşırlar.
Böylece düşüncelerini, bilinçli bir şekilde tebliğe ve anlatılanlara kapatmış olurlar. Ancak elbette her ne yaparlarsa yapsınlar, aslında bilinçaltlarında hatalı olduklarını da bilmektedirler. Bundan dolayı kendilerini, vicdani bir sıkıntı ve huzursuzluk içinde yaşamaya mahkum ederler. Hem kendilerine yapılan Kuran'a uygun hatırlatmalardan uzak, nefislerinin istediği şekilde bir yaşam sürmek isterler, hem de böyle bir yaşamın dünyada ve ahirette büyük bir hüsranla sonuçlanabileceğini bilirler. Bu nedenle de sürekli bir çelişki, kuruntu ve sıkıntı içinde ömürlerini geçirirler.
Oysaki böyle bir duyarsızlık iman sahibi kimselerde olmayacak bir tavırdır. Böyle bir durum karşısında müminlerin göstermesi gereken ahlak bunun tam tersine düşünmeleri ve öğüt almalarıdır. Kuran'ın pek çok ayetinde dikkat çekilen bu durum A'la Suresi'nde de yer almaktadır. Allah bu ayetlerinde düşünüp öğüt almanın Kendisinden içi titreyerek korkan kimselerin bir vasfı olduğunu bildirmektedir:
Şu halde, eğer 'öğüt ve hatırlatma' bir yarar sağlayacaksa, 'öğüt verip hatırlat.' Allah'tan 'içi titreyerek korkan' öğüt alır-düşünür. 'Mutsuz-bedbaht' olan ondan kaçınır. Ki o, en büyük ateşe yollanacaktır. Sonra onun içinde o, ne ölür, ne yaşar. Doğrusu, temizlenip arınan felah bulmuştur. (A'la Suresi, 9-14)
(alıntı harun yahya Gizli Azapların Çözümü)