Dünyaya Açılan Beş Kapı

meridyen2

Kayıtlı Üye
Dünyaya Açılan Beş Kapı

İnsan bedeninin her milimetrekaresinde son derece ince bir tasarım vardır. Bedenin derinliklerinde mucizevi işlemler gerçekleştiren hücreler, dokular, organlar ve sistemler bulunur. Hiç bir bedel ödemeden sahip olduğumuz bu mucizevi yapıların en önemlilerinden bazıları hiç kuşkusuz ki beş duyumuzdur.

Retinanın Uyarlanabilme Yeteneği

Siz bu cümleyi okuyup bitirinceye kadar gözünüzde yaklaşık yüz milyar (100.000.000.000) işlem yapılacak. Belki inanması güç fakat dünyanın en muhteşem sistemlerinin bir çiftine sahipsiniz. İnsanoğlu halen bunun bir benzerini üretemedi. Üretmek şöyle dursun, bu sistem hakkında bilinenler bilinmeyenlerin yanında hiç kalıyor.

Mutlaka fark etmişsinizdir, karanlık bir yere ilk girdiğimizde etrafımızdaki eşyaları çok zor seçebiliriz. Ancak zamanla göz karanlığa alışır ve renksiz de olsa görme gerçekleşir. Bunun sebebi, retinanın duyarlılığının o an için çok düşük olmasıdır. Fakat 1 dakika gibi kısa bir süre içinde duyarlılık 10 kat artar. Retina daha önce uyarılması için gereken ışık şiddetinin onda biriyle uyarılabilir hale gelir. Bu duyarlılık 20 dakika sonra 6.000 kat ve 40 dakika sonra da yaklaşık 25.000 kat yükselir. Gözün ışığa karşı duyarlılığı 500.000 ile 1.000.000 kat gibi büyük sayılar arasında değişebilir. Duyarlılık aydınlanma derecesine göre otomatik olarak ayarlanır. Bu arada gözbebeği de büyüyerek göze giren ışık miktarının artmasını sağlar.

Retinanın görüntüyü kaydetmesi için objedeki hem karanlık hem de aydınlık noktaların belirlenmesi gerekir. Retinanın duruma göre kendisini ayarlamasına örnek olarak, sinemadan parlak gün ışığına çıkıldığı zamanları verebiliriz. Bu sırada cisimlerdeki koyu noktalar bile son derece aydınlık görünür. Kontrast çok az olduğu için bütün görüntü beyazlaşır. Kuşkusuz bu yetersiz bir görmedir ve retinanın cismin koyu noktaları tarafından aşırı biçimde uyarılması sona erinceye kadar devam eder. Aynı şekilde kişi, karanlık bir ortama girdiğinde, başlangıçta genellikle cisimlerdeki aydınlık noktalar bile retinayı uyaramaz. Fakat karanlığa uyum sağladıktan sonra aydınlık noktalar kaydedilmeye başlanır. Gözün farklı ışık derecelerine uyum sağlayarak görev yapmasına şu örneği verebiliriz. Güneş ' in ışık şiddeti Ay ' ınkinden 30.000 kat daha fazladır. Göz, aradaki bunca farka rağmen hem parlak güneş ışığında hem de ay ışığında görevini yapabilir.

Kulaktaki Muhteşem Mühendislik

Sessiz bir dünyada yaşamak nasıl olurdu dersiniz? Ses ve işitme kavramlarının olmadığı, bilinmediği bir dünyada yaşamak? Acaba, bize verilmiş bu mucizevi sistem üzerinde yeterince düşünüyor muyuz?

Ses, kişinin çevresiyle iletişim kurmasını sağladığı için hareketin ve yaşamın göstergesidir. Duyma yeteneğimiz olmasaydı beynimiz dış ortamdaki sesleri ayırt edemezdi. Örneğin bebek sahibi bir anne, bebeğinin yan odadan gelen ağlama sesini duyamazdı, ya da yolda yürürken arkamızdan gelen arabanın sesini fark edemezdik.

Ancak duyma yeteneğinin mükemmelliği bununla da bitmez. Duyma işlevinin en önemli yanlarından biri uykudayken de sürmesidir. Uyku sırasında duyma yeteneğimizi kaybetseydik sabah alarmı çalan bir saatle güne başlama ihtimalimiz olmayacaktı. Hepsinin ötesinde, çevremizdeki insanlarla haberleşmemiz çok zorlaşacak, telefon olmayacak, müzik bilinmeyecekti.

Fren Yapan Minik Kaslar

Kulakla ilgili çok az bilinen oysa çok önemli olan bir ayrıntı vardır. Kulağımız dış ortamdan gelen zararlı seslere karşı hassas biçimde korunmuştur. Kulakta bulunan iki küçük kas, refleks kasılmalarla iç kulağımızın hassas yapısını korurlar.

Dış dünyadan gelen şiddetli bir sesle karşılaştığımızda, sinyal işitme siniri ile beynimize girer girmez refleks mekanizma harekete geçer, bu iki kas uyarılır. Kasların kasılmasıyla çekiç ve üzengi kemikleri, ses sinyalini ilettikleri yönün ters tarafına doğru çekilirler, adeta frenlenirler! Böylece iç kulağa giden ses şiddeti azaltılmış olur.

Günlük hayatımızdan bir örneği düşünerek bu refleksi daha iyi anlayabiliriz. Hepimiz hoparlörlerin yayın yaptığı çok gürültülü yerlerde bulunmuşuzdur. Böyle bir ortama ilk girdiğimiz an şiddetli ses bizi rahatsız eder. Çok kısa bir zaman sonra ise sese alışırız. İşte bunu sağlayan, bu ufak kasların kasılmasıdır. Refleks saniyenin onda ikisi gibi bir zamanda devreye girer. Ayrıca bu iki kasın hareketi son derece şuurlu bir işlemdir. Kaslar her ses şiddetinde kasılsalardı dış dünyadan gelen normal seslerin de şiddetini azaltmış olacaklardı. Oysa sadece iç kulağa zarar verebilecek yüksek seviyeli sesler karşısında kasılırlar.

Bu refleksle ilgili bir nokta özellikle dikkat çekicidir. Kulağın normal şartlar altında en az hassas olduğu sesler düşük frekanslı olanlardır. Ancak eğer gelen ses, bir tehlike mesajı taşıyorsa, refleks devreye girmez ve bu ses baskılanmaz. Böylece çalılara sürünerek ilerleyen bir sürüngenin çıkardığı sesi, ya da evimizde yalnızken arka odadan gelen çıtırtı sesini işitiriz.

Koku Hafızası

Koku alma duyusu ile hafıza birbirlerine sıkı sıkıya bağlıdır. Çevremizdeki kokuları yabancılık çekmeden tanımamızın nedeni bir koku hafızasına sahip olmamızdır. Her türlü koku, özel bir kodlamayla koku belleğinde arşivlenir. Bir kokuyla karşılaştığımız anda, bu arşive başvurularak koku tahlil edilir. İlk defa algıladığımız, hafızamızda bilgileri bulunmayan bir koku da diğer kokulara benzetilerek yorumlanır. Koku ile hafızanın ilişkisi bu kadarla da sınırlı kalmaz. Kokular, kendileriyle bağlantılı olarak geçmişte yaşanan bazı olayları da aklımıza getirirler. Yolda yürürken rastladığımız tanıdık bir parfüm kokusu, bize o parfümü kullanan arkadaşımızı hatırlatır ya da bir yemek kokusu, seneler öncesine ait eski bir olayı zihnimizde canlandırabilir.

Büyük bir kapasiteye sahip olan koku bilgi bankası ciddi bir hastalık veya kaza geçirmedikçe yaşadığımız sürece hizmet verir. Üstelik durağan değil, dinamik bir yapıya sahiptir, edinilen yeni tecrübelere göre sürekli olarak kendini yeniler. Hayatımızda ilk defa kokladığımız bir kimyasal madde ile ilgili veriler hafızamıza kaydedilir ve böylece daha sonraki karşılaşmamızda söz konusu kokuyu rahatlıkla tanımlarız.

Şimdi şunu düşünelim; koku belleği proteinlerden ibaret olan hücrelerin bir araya gelmesiyle oluşur. Bu hücreler geniş bir arşiv kurmakta ve yeni kokulara göre sözü edilen arşivi geliştirmektedirler. Küçük bir kıyas yapalım. İnsanlığın en önemli buluşlarından biri kabul edilen bilgisayar dahi kendiliğinden güncelleşmez; siz yeni programlar yüklemediğiniz sürece eskileri olduğu gibi kalırlar. Koku bellek hücrelerinin dinamik tasarımı da Allah'ın ilim bakımından herşeyi sarıp kuşatmasının sayısız delillerinden birisidir.

Koku belleğinin görsel ve işitsel hafızadan daha uzun süreler boyunca kalıcı olduğu anlaşılmıştır. Nitekim Kuran'daki Hz. Yusuf kıssasında, Yusuf Peygamberin kokusunun babası tarafından yıllar sonra fark edilip tanınması da bu duruma işaret ediyor olabilir. Hz. Yusuf'un çocukluğundaki kokusunu bilen babası aradan seneler geçmesine rağmen aynı kokuyu hatırlamaktadır:

Kafile (Mısır'dan) ayrılmaya başladığı zaman, babaları dedi ki: "Eğer beni bunamış saymıyorsanız, inanın Yusuf'un kokusunu (burnumda tüter) buluyorum." (Yusuf Suresi, 94)

Dildeki Devir Teslim

Her cihazın belirli bir kullanım ömrü vardır. Cihaz ne kadar zor ve ağır şartlar altında çalışırsa, kullanım süresi de o oranda kısa olur. Dildeki tat hücreleri de çok yoğun bir biçimde çalışırlar, her gün vücut sıcaklığının oldukça üstünde veya altındaki gıdalarla, asitli besinlerle karşılaşırlar. Örneğin, sımsıcak bir çay, buzlu bir meyve suyu, koyu bir kahve veya ekşi bir greyfurt suyu onları belli bir ölçüde yıpratır. Bu durumda tat hücrelerinin zaman içinde algılama yeteneklerini kaybetmeleri ve neticede tat duyusunun yok olması beklenilir. Ama böyle olmaz. Peki neden tat duyusu körelmez ve kaybolmaz?

Bunun nedeni tat hücrelerindeki yenilenme mekanizmasıdır. Tat hücreleri ortalama olarak her 10 günde bir değişir. Yani şu andaki tat hücrelerimiz bundan 10 gün öncekilerden tamamen farklıdır. Tat tomurcuğundaki bazal hücreler olgunlaşır ve birkaç saat içinde eski tat hücrelerimizin yerini alır. Farkına bile varmadığımız bu işlemler o kadar hızlı gerçekleşir ki bazen akşam yemeğindeki tat hücrelerimiz kahvaltıdakilerden farklıdır. Bu mükemmel mekanizma sayesinde, tat hücreleri her zaman güvenilir ve sağlam bir yapıda kalırlar. Biz de tatları alıştığımız gibi algılamaya devam ederiz. Dildeki yenilenme mekanizması Rabbimiz'in sonsuz lütuf sahibi olduğunu bir kere daha hatırlamamıza vesile olur.

"Şüphesiz, senin Rabbin, insanlara karşı büyük lütuf (fazl) sahibidir, ancak insanların çoğu şükretmiyorlar." (Neml Suresi, 73)

Dokunma Duyusu Beyinde Oluşur

Şu anda bu satırları okurken, üzerinizdeki kıyafetleri -derinizle sürekli temas halinde olmalarına rağmen- hissetmiyorsunuz. Giydiğiniz ilk anda kıyafetinizin cildinizdeki temasını hissedersiniz, ancak kısa bir süre sonra bu his kaybolur. Çünkü derinizdeki alıcılar belirli bir süre sonra beyninize sinyal göndermeyi durdururlar. Bu harika sistem olmasaydı; giyinmek gibi sıradan bir olay dahi tahammül edilemez bir hal alırdı. Ayrıca kıyafetlerin insanın dikkatini dağıtması nedeniyle, diğer sinyaller algılanamayabilirdi. Kısacası bu durumda hayat çok zorlaşırdı.

Diğer tüm duyu organlarımız gibi, dokunma hissi de beyinde oluşur. Yani bir cisme dokunduğumuzda onun sert, yumuşak, ıslak, yapışkan veya ipeksi olduğunu beynimizde algılarız. Parmak uçlarınıza gelen etkiler, beynimize yine elektrik sinyali olarak ulaştırılır ve bu sinyaller beynimizde dokunma hissi olarak algılanır. Çay içerek yakın bir dostu ile sohbet eden bir insan, sıcak çay bardağından eli yanınca hemen bardağı elinden bırakır. Ancak burada da söz konusu kişi, bardağın sıcaklığını gerçekte beyninde hisseder.

Bütün duyu organları dünyayla bağlantımızı sağlayan, hayatımızı güzelleştiren birer nimettir. Üstelik yüce Allah bunları insana karşılıksız olarak vermiştir. Akıl ve vicdan sahibi bir kişi kendisine verilen bunca nimete karşı şükretmesi gerektiğini bilir ve ona göre davranır. Nitekim Allah, Kuran ' ın pek çok ayetinde insanın yaratılışına dikkat çekmiş ve insanları bu yaratılış üzerinde düşünmeye davet etmiştir:

"Ey insan, 'üstün kerem sahibi' olan Rabbine karşı seni aldatıp-yanıltan nedir? Ki O, seni yarattı, 'sana bir düzen içinde biçim verdi' ve seni bir itidal üzere kıldı. Dilediği bir surette seni tertib etti." (İnfitar Suresi, 6–8)
(makale harun yahya)

Bu makale, Mercek Dergisi 23. sayı (Mayıs 2003) 20. sayfada yayınlanmıştır.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst