Eclipse
Kayıtlı Üye
Güneş Sistemi’nin Oluşumu
Güneş Sistemi’nin oluşumu ile ilgili farklı teoriler ortaya atılmıştır. En geçerli teori sayılan Kant-Laplace teorisine Nebula teorisi de denir.
Bu teoriye göre Nebula adı verilen kızgın gaz kütlesi ekseni çevresinde sarmal bir hareketle dönerken zamanla soğuyarak küçülmüştür. Bu dönüş etkisiyle oluşan çekim merkezinde Güneş oluşmuştur. Gazlardan hafif olanları Güneş tarafından çekilmiş çekim etkisi dışındakiler uzay boşluğuna dağılmış ağır olanlar da Güneş’ten farklı uzaklıklarda soğuyarak gezegenleri oluşturmuşlardır.
Dünya’nın Oluşumu
Dünya Güneş Sistemi oluştuğunda kızgın bir gaz kütlesi halindeydi. Zamanla ekseni çevresindeki dönüşünün etkisiyle dıştan içe doğru soğumuş böylece iç içe geçmiş farklı sıcaklıktaki katmanlar oluşmuştur. Günümüzde iç kısımlarda yüksek sıcaklık korunmaktadır. Dünya’nın oluşumundan bugüne kadar geçen zaman ve Dünya’nın yapısı jeolojik zamanlar yardımıyla belirlenir.
Jeolojik Zamanlar
Yaklaşık 45 milyar yaşında olan Dünya günümüze kadar çeşitli evrelerden geçmiştir. Jeolojik zamanlar adı verilen bu evrelerin her birinde değişik canlı türleri ve iklim koşulları görülmüştür.
Dünya’nın yapısını inceleyen jeoloji bilimi jeolojik zamanlar belirlenirken fosillerden ve tortul tabakaların özelliklerinden yararlanılır.
Jeolojik zamanlar günümüze en yakın zaman en üstte olacak şekilde sıralanır.
Dördüncü Zaman
Üçüncü Zaman
İkinci Zaman
Birinci Zaman
İlkel Zaman
İlkel Zaman
Günümüzden yaklaşık 600 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır.
İlkel zamanın yaklaşık 4 milyar yıl sürdüğü tahmin edilmektedir.
Zamanın önemli olayları :
Sularda tek hücreli canlıların ortaya çıkışı
En eski kıta çekirdeklerinin oluşumu
İlkel zamanı karakterize eden canlılar alg ve radiolariadır.
Birinci Zaman (Paleozoik)
Günümüzden yaklaşık 225 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır. Birinci zamanın yaklaşık 375 milyon yıl sürdüğü tahmin edilmektedir.
Zamanın önemli olayları :
Kaledonya ve Hersinya kıvrımlarının oluşumu
Özellikle karbon devrinde kömür yataklarının oluşumu
İlk kara bitkilerinin ortaya çıkışı
Balığa benzer ilk organizmaların ortaya çıkışı
Birinci zamanı karakterize eden canlılar graptolith ve trilobittir.
İkinci Zaman (Mezozoik)
Günümüzden yaklaşık 65 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır. İkinci zamanın yaklaşık 160 milyon yıl sürdüğü tahmin edilmektedir. İkinci zamanı karakterize eden dinazor ve ammonitler bu zamanın sonunda yok olmuşlardır.
Zamanın önemli olayları :
Ekvatoral ve soğuk iklimlerin belirmesi
Kimmeridge ve Avustrien kıvrımlarının oluşumu
İkinci zamanı karakterize eden canlılar ammonit ve dinazordur.
Üçüncü Zaman (Neozoik)
Günümüzden yaklaşık 2 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır. Üçüncü zamanın yaklaşık 63 milyon yıl sürdüğü tahmin edilmektedir.
Zamanın önemli olayları :
§ Kıtaların bugünkü görünümünü kazanmaya başlaması
§ Linyit havzalarının oluşumu
§ Bugünkü iklim bölgelerinin ve bitki topluluklarının belirmeye başlaması
§ Alp kıvrım sisteminin gelişmesi
§ Nümmilitler ve memelilerin ortaya çıkışı
Üçüncü zamanı karakterize eden canlılar nummilit hipparion elephas ve mastadondur.
Dördüncü Zaman (Kuaterner)
Günümüzden 2 milyon yıl önce başladığı ve hala sürdüğü varsayılan jeolojik zamandır.
Zamanın önemli olayları :
İklimde büyük değişikliklerin ve dört buzul döneminin (Günz Mindel Riss Würm) yaşanması
İnsanın ortaya çıkışı
Dördüncü zamanı karakterize eden canlılar mamut ve insandır.
Dünya’nın İç Yapısı
Dünya kalınlık yoğunluk ve sıcaklıkları farklı iç içe geçmiş çeşitli katmanlardan oluşmuştur. Bu katmanların özellikleri hakkında bilgi edinilirken deprem dalgalarından yararlanılır.
Çekirdek
Manto
Taşküre (Litosfer)
Deprem Dalgaları
Deprem dalgaları farklı dalga boylarını göstermektedir. Deprem dalgaları yoğun tabakalardan geçerken dalga boyları küçülür titreşim sayısı artar. Yoğunluğu az olan tabakalarda ise dalga boyu uzar titreşim sayısı azalır
Çekirdek
Yoğunluk ve ağırlık bakımından en ağır elementlerin bulunduğu bölümdür. Dünya’nın en iç bölümünü oluşturan çekirdeğin 5120-2890 km’ler arasındaki kısmına dış çekirdek 6371-5150 km’ler arasındaki kısmına iç çekirdek denir. İç çekirdekte bulunan demir-nikel karışımı çok yüksek basınç ve sıcaklık etkisiyle kristal haldedir. Dış çekirdekte ise bu karışım ergimiş haldedir.
Manto
Litosfer ile çekirdek arasındaki katmandır. 100-2890 km’ler arasında bulunan mantonun yoğunluğu 33-55 g/cm3 sıcaklığı 1900-3700 °C arasında değişir. Manto yer hacminin en büyük bölümünü oluşturur. Yapısında silisyum magnezyum nikel ve demir bulunmaktadır. Mantonun üst kesimi yüksek sıcaklık ve basınçtan dolayı plastiki özellik gösterir. Alt kesimleri ise sıvı halde bulunur. Bu nedenle mantoda sürekli olarak alçalıcı-yükselici hareketler görülür.
Mantodaki Alçalıcı-Yükselici Hareketler
Mantonun alt ve üst kısımlarındaki yoğunluk farkı nedeniyle magma adı verilen kızgın akıcı madde yerkabuğuna doğru yükselir. Yoğunluğun arttığı bölümlerde ise magma yerin içine doğru sokulur.
Taşküre (Litosfer)
Mantonun üstünde yer alan ve yeryüzüne kadar uzanan katmandır.
Kalınlığı ortalama 100 km’dir.
Taşküre’nin ortalama 35 km’lik üst bölümüne yerkabuğu denir.
Daha çok silisyum ve alüminyum bileşimindeki taşlardan oluşması nedeniyle sial de denir.
Yerkabuğunun altındaki bölüme ise silisyum ve magnezyumdan oluştuğu için sima denir.
Sial okyanus tabanlarında incelir yer yer kaybolur.
Örneğin Büyük Okyanus tabanının bazı bölümlerinde sial görülmez.
Yeryüzünden yerin derinliklerine inildikçe 33 m’de bir sıcaklık 1 °C artar. Buna jeoterm basamağı denir.
Kıtalar ve Okyanuslar
Yeryüzünün üst bölümü kara parçalarından ve su kütlelerinden oluşmuştur. Denizlerin ortasında çok büyük birer ada gibi duran kara kütlelerine kıta denir. Kuzey Yarım Küre’de karalar Güney Yarım Küre’den daha geniş yer kaplar. Asya Avrupa Kuzey Amerika’nın tamamı ve Afrika’nın büyük bir bölümü Kuzey Yarım Küre’de yer alır. Güney Amerika’nın ve Afrika’nın büyük bir bölümü Avustralya ve çevresindeki adalarla Antartika kıtası Güney Yarım Küre’de bulunur. Yeryüzünün yaklaşık ¾’ü sularla kaplıdır. Kıtaların birbirinden ayıran büyük su kütlelerine okyanus denir.
Kara ve Denizlerin Farklı Dağılışının Sonuçları
Karaların Kuzey Yarım Küre’de daha fazla yer kaplaması nedeniyle Kuzey Yarım Küre’de;
Yıllık sıcaklık ortalaması daha yüksektir.
Sıcaklık farkları daha belirgindir.
Eş sıcaklık eğrileri enlemlerden daha fazla sapma gösterir.
Kıtalar arası ulaşım daha kolaydır.
Nüfus daha kalabalıktır.
Kültürlerin gelişmesi ve yayılması daha kolaydır.
Ekonomi daha hızlı ve daha çok gelişmiştir.
Hipsografik Eğri
Yeryüzünün yükseklik ve derinlik basamaklarını gösteren eğridir.
Kıta Platformu: Derin deniz platformundan sonra yüksek dağlar ile kıyı ovaları arasındaki en geniş bölümdür.
Karaların Ortalama Yüksekliği: Karaların ortalama yüksekliği 1000 m dir. Dünya’nın en yüksek yeri deniz seviyesinden 8840 m yükseklikteki Everest Tepesi’dir.
Kıta Sahanlığı: Deniz seviyesinin altında kıyı çizgisinden -200 m derine kadar inen bölüme kıta sahanlığı (şelf) denir. Şelf kıtaların su altında kalmış bölümleri sayılır.
Kıta Yamacı: Şelf ile derin deniz platformunu birbirine bağlayan bölümdür.
Denizlerin Ortalama Derinliği: Denizlerin ortalama derinliği 4000 m dir. Dünya’nın en derin yeri olan Mariana Çukuru denzi seviyesinden 11.035 m derinliktedir.
Derin Deniz Platformu: Kıta yamaçları ile çevrelenmiş ortalama derinliği 6000 m olan yeryüzünün en geniş bölümüdür.
Derin Deniz Çukurları: Sima üzerinde hareket eden kıtaların birbirine çarptıkları yerlerde bulunur. Yeryüzünün en dar bölümüdür.
Dış Güçler ve Etkileri
Faaliyetleri için gerekli olan enerjiyi Güneş’ten alan güçlerdir. Dış güçler çeşitli yollarla yerkabuğunu şekillendirirler. Dış güçler akarsular rüzgarlar buzullar ve deniz suyunun hareketleridir.
Dış güçlerin etkisiyle yeryüzünde bir takım olaylar gerçekleşir. Bu olaylar aşağıda sırlanmıştır.
Taşların çözülmesi
Toprak oluşumu
Toprak kayması ve göçme (heyelan)
Erozyon
Taşların Çözülmesi
Yerkabuğunu oluşturan taşlar iklimin ve canlıların etkisiyle parçalanıp ufalanırlar. Taşların çözülmesinde taşın cinsi de etkili olmaktadır.
Taşların çözülmesi fiziksel ve kimyasal yolla iki şekilde gerçekleşir:
Fiziksel (Mekanik) Çözülme
Kimyasal Çözülme
UYARI: Kaya çatlaklarındaki bitkilerin köklerini daha derinlere salması sonucunda kayalar parçalanır ve ufalanır. Bu tür çözülme fiziksel çözülmeyi artırıcı etki yapar. Ayrıca bitki köklerinden salgılanan özsular taşlarda kimyasal çözülmeye neden olur.
Fiziksel (Mekanik) Çözülme
Taşların fiziksel etkiler sonucunda küçük parçalara ayrılmasına denir. Fiziksel çözülme taşları oluşturan minerallerin kimyasal yapısında herhangi bir değişikliğe neden olmaz.
UYARI: Fiziksel (mekanik) çözülme kurak yarı kurak ve soğuk bölgelerde belirgindir.
Fiziksel (Mekanik) çözülme üç şekilde olur:
Güneşlenme yolu ile fiziksel çözülme : Gece ile gündüz yaz ile kış arasındaki sıcaklık farklarının fazla olduğu yarı kurak ve kurak bölgelerde görülür. Gündüz güneşlenme ve ısınmanın etkisiyle taşları oluşturan minerallerin etkisiyle taşları oluşturan minerallerin hacimleri genişler. Gece sıcaklık farklarının fazla olduğu yarı kurak ve kurak bölgelerde görülür. Gündüz güneşlenme ve ısınmanın etkisiyle taşları oluşturan minerallerin hacimleri genişler. Gece sıcaklık düşünce minerallerin hacimleri yeniden küçülür. Bu hacim değişikliği taşların parçalanmasına neden olur.
Buz çatlaması yolu ile fiziksel çözülme : Sıcaklığın çok zaman donma noktasına yakın olduğu ve yağışın yeter derecede olduğu yüksek dağlar ve yüksek enlemlerde görülen çözülme şeklidir. Yağışlardan sonra taşların delik çatlak ve ince yarıklarına sular dolar. Sıcaklık donma noktasına kadar düşünce taşın içine sızmış olan sular donar. Donan suyun hacmi genişlediği için basınç etkisiyle taşlar parçalanır ve çözülür.
Tuz çatlaması yolu ile fiziksel çözülme : Taşların tuzlu suları emmiş bulunduğu ve buharlaşmanın çok fazla olduğu çöl bölgelerinde görülür. Kurak bölgelerde buharlaşma ile kılcal taş çatlaklarından yeryüzüne yükselen tuzlu sular yüzeye yaklaştıkça suyunu yitirir. Çatlakların kenarında tuz billurlaşması olur. Gece nemli geçerse suyunu yitiren tuz billurları yeniden su alır ve hacmi genişler. Basınç etkisiyle taşlar parçalanır ve çözülür.
Kimyasal Çözülme
Kimyasal reaksiyonlar suya ihtiyaç duyduğunda ve sıcaklık reaksiyonu hızlandırdığından sıcak ve nemli bölgelerde yaygın olan çözülme şeklidir. Kaya tuzu kalker gibi taşlar suda kolayca erirler. Taşlar kimyasal yolla parçalanıp ufalanırken kimyasal bileşimleri de değişir.
UYARI: Kimyasal çözülme ekvatoral okyanus ve muson iklim bölgelerinde belirgindir.
Toprak Oluşumu
Toprak taşların ve organik maddelerin ayrışması ile oluşan içinde belli oranda hava ve su bulunan yerkabuğunun üstünü ince bir tabaka halinde saran örtüdür . Toprağın içinde bulunan çeşitli organizmalar toprağın oluşumuna yardım eder. Toprağın üstündeki organik maddece zengin bölüme humus adı verilir. Toprak oluşumunu etkileyen etmenler :
İklim koşulları
Ana kayanın özellikleri
Bitki örtüsü
Eğim koşulları
Oluşum Süresi’dir
UYARI: Mekanik çözülmeyle toprak oluşumu zordur. Kimyasal çözülmede ise toprak oluşumu daha kolaydır. Örneğin çöllerde toprak oluşumunun yavaş olması kimyasal çözülmenin yetersiz olmasına bağlıdır.
Toprak Horizonları
Yerkabuğu üstünde ince bir örtü halinde bulunan toprak çeşitli katmanlardan oluşur. Bu katmanlara horizon adı verilir. Toprağın dört temel horizonu vardır.
A Horizonu : Dış etkilerle iyice ayrışmış organik maddeler bakımından zengin en üstteki katmandır. Tarımsal etkinlikler bu katman üzerinde yapılmaktadır.
B Horizonu : Suyun etkisiyle üst katmanda yıkanan minerallerin biriktirdiği katmandır.
C Horizonu : İri parçalardan oluşan ve ana kayanın üzerinde bulunan katmandır.
D Horizonu : Fiziksel ve kimyasal çözülmenin görülmediği ana kayadan oluşan en alt katmandır.
Yerçekimi : Heyelanı oluşturan en önemli etkendir. Yerçekimi gücü sürtünme gücünden fazla olduğu zaman yamaçtaki cisimler aşağıya doğru kayar
Yamaç Zeminin Yapısı: Suyu emerek içerisinde tutan taş ve topraklar kayganlaşır. Özellikle killi yapının yaygın olduğu yamaçlarda kil suyu içinde tuttuğu için heyelan daha sık görülür. Kalker gibi suyu alt tabakalara geçiren taşların oluşturduğu yamaçlarda ise heyelan ender görülür.
Eğim : Yamaç eğimi yerçekiminin etkisini artırıcı bir rol oynar. Bu nedenle dik yamaçlarda heyelan olasılığı daha fazladır. Ayrıca tabakalar yamaç eğimine uyum sağlamışsa yani paralelse yer kayması kolaylaşır. Yol kanal tünel ve baraj yapımları sırasında yamaç dengesinin bozulması volkanizma deprem gibi etkenler de heyelana neden olur.
Yağış Koşulları :
Yağmur kar suları tabakalar arasına sızarak toprağı kayganlaştırır toprağı doygun hale getirir. Böylece su ile doygun kütlelerin yamaç aşağı kayması kolaylaşır. Heyelan genellikle yağışlardan sonra oluşur.
Heyelanın Etkileri ve Korunma Yolları
Heyelan hemen her yıl can ve mal kaybına yol açmaktadır. Ancak alınacak bir takım önlemlerle heyelanın etkileri azaltılabilir.
Heyelanın Etkileri
İnsan ve hayvan ölümleri
Tarımsal hasar ve toprak kaybı
Bina hasarları
Ulaşım ve taşımacılığın aksaması
Heyelandan Korunma
Öncelikle heyelan tehlikesi olan yerlerde setler yapılmalı yamaçlar ağaçlandırılmalıdır. Ayrıca yol kanal tünel ve baraj yapımlarında yamacın bozulmamasına özen gösterilmelidir.
Türkiye’de Heyalan
Türkiye’de heyelan sık görülen doğal bir felakettir. Türkiye’de arazinin çok engebeli olması toprak kaymalarını kolaylaştırmaktadır. Bölgeden bölgeye farklılık gösteren heyelanların en sık görüldüğü bölgemiz Karadeniz’dir. Bölgede arazi eğiminin fazlayağışların bol ve killi yapının yaygın olması heyelanın sık görülmesine neden olur. Ülkemizde ilkbahar aylarında görülen kar erimeleri ve yağışlar heyelan olaylarını artırır.
Erozyon
Toprak örtüsünün akarsuların rüzgarların ve buzulların etkisiyle süpürülmesine erozyon denir. Yeryüzünde eğim toprak su ve bitki örtüsü arasında doğal bir denge bulunmaktadır. Bu dengenin bozulması erozyonu hızlandırıcı bir etki yapmaktadır. Dış etkenler ya da arazinin yanlış kullanılması erozyona neden olmaktadır.
UYARI: Eğim fazlalığı ve cılız bitki örtüsü erozyonu artıran en önemli etkenlerdir. Bu nedenle kurak ve yarı kurak enlemlerde erozyon önemli bir sorundur.
Dış Etkenler
Akarsu rüzgar gibi dış güçlerin yapmış olduğu aşındırma sonucunda toprak örtüsü süpürülür ve başka yerlere taşınır. Dış güçlerin etkisi bitki örtüsünün bulunmadığı ya da çok cılız olduğu yerlerde daha belirgindir. Ayrıca eğimin fazla olduğu yerlerde sular daha kolay akışa geçerek toprak örtüsünün süpürülmesini hızlandırır.
Arazinin Yanlış Kullanılması
Özellikle yamaçlardaki tarlaların yamaç eğimi yönünde sürülmesi eğimli yerlerde tarla tarımının yaygın olması arazinin teraslanmaması erozyon hızını artırmaktadır.
Su Erozyonu
Bitki örtüsünün cılız ya da hiç olmadığı yerlerde toprağın ve ana kayanın sularla yerinden kopartılarak taşınmasına su erozyonu denir. Kırgıbayır ve peribacası su erozyonu ile oluşan özel şekillerdir.
Kırgıbayır : Yarı kurak iklim bölgelerinde sel yarıntılarıyla dolu yamaçlara kırgıbayır (badlans) denir.
Peribacası : Özellikle volkan tüflerinin yaygın olarak bulunduğu vadi ve platoların yamaçlarında sel sularının aşındırması ile oluşan özel yeryüzü şekillerine peribacası denir. Bazı peribacalarının üzerinde şapkaya benzer aşınmadan arta kalan sert volkanik taşlar bulunur. Bunlar volkanik faaliyet sırasında bölgeye yayılmış andezit ya da bazalt kütleridir. Peribacalarının en güzel örnekleri ülkemizde Nevşehir Ürgüp ve Göreme çevresinde görülür.
Rüzgar Erozyonu
Bitki örtüsünün olmadığı ya da cılız olduğu yerlerde toprağın rüzgarlarla yerinden kopartılarak taşınmasına rüzgar erozyonu denir.
Erozyonun Etkileri ve Erozyondan Korunma Yolları
Oluşumu için milyonlarca yıl geçmesi gereken toprak örtüsünü yok eden ve her geçen gün etkilerini arttıran erozyon doğal bir felakettir. Alınacak bir takım önlemlerle etkileri azaltılabilir.
Erozyonun Etkileri
Tarım topraklarının azalması sellerin artması tarımsal üretimin ve verimin azalması otlakların azalması hayvancılığın gerilemesi çölleşmenin başlaması.
Erozyondan Korunma Yolları
Var olan ormanlar ve meralar korunmalı çıplak yerler ağaçlandırılmalı ormanlık alanlarda keçi beslenmesi engellenmeli yamaçlardaki tarlalar yamaç eğimine dik sürülmeli meyve tarımı ve nöbetleşe ekim yaygınlaştırılmalı orman içi köylülerine yeni geçim kaynakları sağlanmalı.
Türkiye’de Erozyon
Türkiye’de arazi engebeli ve çok eğimli olduğu için toprak erozyonu önemli bir sorundur. Bazı bölgelerimiz dışında bitki örtüsünün cılız olması da erozyonu artırmaktadır. Ayrıca nüfusun hızla artması tarım alanlarına olan gereksinimin artması ormanların tahrip edilmesine yol açmaktadır. Bunlara bağlı olarak hemen hemen tüm bölgelerimizde toprak erozyon hızı yüksektir.
İç Güçler ve Etkileri
Faaliyetleri için gerekli enerjiyi yerin içinden alan güçlerdir. İç güçlerin oluşturduğu yerşekilleri dış güçler tarafından aşındırılır. İç güçlerin oluşturduğu hareketlerin bütününe tektonik hareket denir. Bunlar;
Orojenez
Epirojenez
Volkanizma
Depremler’dir.
UYARI: İç kuvvetler gerekli olan enerjiyi mantodan alır. Deniz tabanı yayılmaları kıta kaymaları kıta yaylanmaları dağ oluşumu ve tektonik depremler mantodaki hareketlerden kaynaklanır.
Orojenez (Dağ Oluşumu)
Jeosenklinallerde biriken tortul tabakaların kıvrılma ve kırılma hareketleriyle yükselmesi olayına dağ oluşumu ya da orojenez denir. Kıvrım hareketleri sırasında yükselen bölümlere antiklinal çöken bölümlere ise senklinal adı verilir. Antiklinaller kıvrım dağlarını senklinaller ise çöküntü alanlarını oluşturur.
Jeosenklinal : Akarsular rüzgarlar ve buzullar aşındırıp taşıdıkları maddeleri deniz ya da okyanus tabanlarında biriktirirler. Tortullanmanın görüldüğü bu geniş alanlara jeosenklinal denir.
Fay
Yerkabuğu hareketleri sırasında şiddetli yan basınç ve gerilme kuvvetleriyle blokların birbirine göre yer değiştirmesine fay denir.
Fay elemanları şunlardır:
Yükselen Blok : Kırık boyunca birbirine göre yer değiştiren bloklardan yükselen kısma denir.
Alçalan Blok : Kırık boyunca birbirine göre yer değiştiren bloklardan alçalan kısma denir.
Fay atımı : Yükselen ve alçalan blok arasında beliren yükseklik farkına fay atımı denir.
Fay açısı : Dikey düzlem ile fay düzlemin yaptığı açıya fay açısı denir.
Fay aynası : Fay oluşumu sırasında yükselen ve alçalan blok arasındaki yüzey kayma ve sürtünme nedeniyle çizilir. cilalanır. Parlak görünen bu yüzeye fay aynası denir.
Faylar boyunca yüksekte kalan yerkabuğu parçalarına horst adı verilir. Buna karşılık faylar boyunca çöken kısımlara graben denir. Horstlar kırık dağlarını grabenler ise çöküntü hendeklerini oluşturur.
Türkiye’de Orojenez
Türkiye’deki dağlar Avrupa ile Afrika kıtaları arasındaki Tetis jeosenklinalinde bulunan tortul tabakaların orojenik hareketi sonucunda oluşmuştur. Kuzey Anadolu ve Toros Dağları Alp Orojenezi’nin Türkiye’deki kuzey ve güney kanadını oluşturmaktadır. Ege bölgesi’ndeki horst ve grabenler de aynı sistemin içinde yer almaktadır.
Epirojenez
Karaların toptan alçalması ya da yükselmesi olayına epirojenez denir. Bu hareketler sırasında yeryüzünde geniş kubbeleşmeler ile yayvan büyük çukurlaşmalar olur. Orojenik hareketlerin tersine epirojenik hareketlerde tabakaların duruşunda bozulma söz konusu değildir. Dikey yönlü hareketler sırasındaki yükselmelerle jeoantiklinaller çukurlaşmalar sırasında ise okyanus çanakları yani jeosenklinaller oluşur.
UYARI: III. Zaman sonları IV. Zamanın başlarında Anadolu’nun epirojenik olarak yükselmesi ortalama yükseltiyi artırmıştır. Bu nedenle Anadolu’da yüksek düzlükler geniş yer kaplar.
Transgresyon – Regrasyon
Epirojenik hareketlere bağlı olarak her devirde kara ve deniz seviyeleri değişmiştir. İklim değişiklikleri ya da tektonik hareketler nedeniyle denizin karalara doğru ilerlemesine transgresyon (deniz ilerlemesi) denizin çekilmesine regresyon (deniz gerilemesi) denir.
Volkanizma
Yerin derinliklerinde bulunan magmanın patlama ve püskürme biçiminde yeryüzüne çıkmasına volkanizma denir. Volkanik hareketler sırasında çıkan maddeler bir baca etrafında yığılarak yükselir ve volkanlar (yanardağlar) oluşur.
Volkan Bacası : Mağmanın yeryüzüne ulaşıncaya kadar geçtiği yola volkan bacası denir.
Volkan Konisi : Lav kül volkan bombası gibi volkanik maddelerin üst üste yığılması ile oluşan koni biçimli yükseltiye volkan konisi koni üzerinde oluşan çukurluğa krater denir.
Volkanlardan Çıkan Maddeler
Volkanlardan çıkan maddeler değişik isimler alır:
Lav
Volkan Bombası
Volkan Külü
Volkanik Gazlar
Lav
Volkanlardan çıkarak yeryüzüne kadar ulaşan eriyik haldeki malzemeye lav denir. Lavın içerisindeki SİO2 (Silisyum dioksit) oranı lavın tipini ve volkanizmanın karakterini belirler.
Asit Lav : SİO2 % 66 ise asit lavlar oluşur. Fazla akıcı değillerdir.
Orta Tip Lav : SİO2 oranı % 33 - % 66 ise lav orta tiptir. Bu tip lavların çıktığı volkanlarda volkanik kül miktarı azdır.
Bazik Lav : SİO2 oranı < % 33 ise lav bazik karakterli ve akıcıdır. Patlamasız sakin bir püskürme oluşur.
Volkan Bombası : Volkan bacasından atılan lav parçalarının havada dönerek soğuması ile oluşur.
Volkan Külü : Gaz püskürmeleri sırasında oluşan basınçlı volkan bacasından çıkan küçük taneli malzemeye kül denir.
Volkanik küllerin bir alanda birikmesiyle volkanik tüfler oluşur.
Volkanik Gazlar : Volkanizma sırasında subuharı karbon dioksit kü**** gibi gazlar magmadan hızla ayrışarak yeryüzüne çıkar. Büyük volkanik bulutların oluşmasını sağlar.
Püskürme Şekilleri
Volkanik hareketlerin en yoğun olduğu yerler yerkabuğunun zayıf olduğu noktalar çatlaklar ve yarıklardır.
Magmanın yeryüzüne ulaştığı yere göre adlandırılan merkezi çizgisel ve alansal olarak üç değişik püskürme şekli vardır :
Merkezi Püskürme : Magma yeryüzüne bir noktadan çıkıyorsa buna merkezi püskürme denir.
Çizgisel Püskürme : Magma yeryüzüne bir yarık boyunca çıkıyorsa buna çizgisel püskürme denir.
Alansal Püskürme : Magma yeryüzüne yaygın bir alandan çıkıyorsa buna alansal püskürme denir.
Volkan (Yanardağ) Biçimleri
Volkanların yapısı ve biçimleri yeryüzüne çıkan magmanın bileşimine miktarına ve çıktığı yere göre değişir.
Tabla Biçimindeki Volkanlar : Akıcı lavların geniş alanlara yayılmaları sonucunda oluşur. Örneğin Hindistan’daki Dekkan Platosu
Kalkan Biçimindeki Volkanlar : Akıcı lavların bir bacadan çıkarak birikmesi sonucunda oluşan geniş alanlı ve kubbemsi bir görünüşe sahip volkanlardır.
Örneğin : Güneydoğu Anadolu’daki Karacadağ Volkanı
Koni Biçimindeki Volkanlar : Magmadan değişik dönemlerde yükselen farklı karakterdeki malzemenin birikmesi ile oluşur. Bu volkanların kesitinde farklı karakterdeki malzeme katmanları ardarda görüldüğü için tabakalı volkanlar da denir.
Örneğin ülkemizdeki Erciyes Nemrut Hasan ve Ağrı volkanları koni biçimli volkanlardır.
Tüf Konileri : Volkanlardan çıkan küllerin ve diğer kırıntılı maddelerin birikmesi ile oluşan konilere denir.
Örneğin ülkemizde Kula ve Karapınar çevresindeki koniler kül konileridir.
Volkanik Kuşaklar
Yeryüzünde bilinen volkanların sayısı binlere ulaşmasına karşın ancak 516 kadarı tarihi çağlarda faaliyet göstermiş bu nedenle aktif volkanlar olarak kabul edilmişlerdir. Yerkabuğunu bloklar halinde bölen kırıklar üzerinde bulunan volkanlar bir çizgi doğrultusunda sıralanmakta adeta kuşak oluşturmaktadır
Dünya’daki Volkanlar
Dünya üzerindeki aktif volkanlar üç ana bölgede toplanmıştır. Volkanların en yoğun olduğu bölge Pasifik Okyanusu’nun kenarlarıdır. Volkanların aktif olduğu ikinci bölge Alp-Himalaya kıvrım kuşağı üçüncü bölge ise okyanus ortalarıdır.
Okyanus Ortaları
Yerkabuğunun üst bölümünü oluşturan sial okyanus tabanlarında daha incedir. Bu ince kabuk mantodaki yükselici hareketler nedeniyle yırtılarak ayrılır. Ayrılma bölgesi adı verilen bu bölümden magma yükselir ve okyanus tabanına yayılır. Bu durum okyanus ortalarında aktif volkanların bulunmasının nedenidir.
Türkiye’deki Volkanlar
Alp-Himalaya kıvrım kuşağında yer alan Türkiye’de volkanlar tektonik hatlara uygun olarak beş bölgede yoğunlaşmıştır. Ancak günümüzde Türkiye’de aktif volkan bulunmamaktadır.
Depremler
Yerkabuğunun derinliklerinde doğal nedenlerle oluşan salınım ve titreşim hareketleridir. Yerkabuğunun titreşimi sırasında değişik özellikteki dalgalar oluşmakta ve bunlar depremin merkezinden çevreye doğru farklı hız ve özellikle yayılmaktadır. Deprem dalgaları P S L dalgaları olarak 3 çeşittir. Depremlere neden olan olayların kaynaklandığı yerden uzaklaşıldıkça depremin etkisi azalır. Oluşum nedenlerine göre depremler 3 gruba ayrılır :
Volkanik Depremler
Çökme Depremleri
Tektonik Depremler
P S L Dalgaları
P dalgaları (Primer dalgalar) titreşim hareketi ile yayılma doğrultusunun aynı yönde olduğu ve yayılma hızının en fazla olduğu dalgalardır.
S dalgaları (Sekonder dalgalar) titreşim hareketlerinin yayılma doğrultusuna dik ve bir düzlem üzerinde aşağı yukarı olduğu dalgalardır.
L dalgaları (Longitidunal dalgalar) yüzey dalgaları veya uzun dalgalar olarak da tanımlanır. Bu dalgaların hızları diğer dalgalara göre daha azdır.
Volkanik Depremler
Aktif volkanların bulunduğu yerlerde patlama ve püskürmelere bağlı oluşan yer sarsıntılarıdır. Etki alanları dardır.
Çökme Depremleri
Bu tür depremler eriyebilen taşların bulunduğu yerlerdeki yer altı mağaralarının tavanlarının çökmesiyle oluşur. Ayrıca kömür ocaklarının ve galerilerinin çökmesi de bu tür depremlere neden olur. Çok küçük ölçülü sarsıntılardır. Etki alanları dar ve zararları azdır.
Tektonik Depremler
Yerkabuğunun üst katlarındaki kırılmalar sırasında oluşan yer sarsıntılarıdır. Bu sarsıntılar çevreye deprem dalgaları olarak yayılır. Yeryüzünde oluşan depremlerin büyük bölümü tektonik depremlerdir. Etki alanları geniş şiddetleri fazladır. En çok can ve mal kaybına neden olan depremlerdir. Örneğin ülkemizde 1995’te Afyon’un Dinar ilçesinde 1998’de Adana’da oluşan depremler tektonik kökenlidir.
UYARI: Tektonik depremlerin en etkili olduğu alanlar dış merkez ve yakın çevresidir.
Depremin İç ve Dış Merkezi
Depreme neden olan olayın kaynaklandığı noktaya odak iç merkez ya da hiposantr denir. Yeryüzünde depremin iç merkezine en yakın olan noktaya ise dış merkez ya da episantr denir. Depremin en şiddetli olduğu episantrdan uzaklaşıldıkça depremin etkisi azalır. Yer sarsıntıları sismograf ile kaydedilir. Deprem’in şiddeti günümüzde Richter ölçeğine göre değerlendirilir.
Depremin Etkileri ve Korunma Yolları
Depremler önceden tahmin edilmesi mümkün olmayan yer hareketleridir. Ancak alınacak bazı önlemlerle depremlerin zarar derecesi azaltılabilir.
Depremin Etkileri : Depremin yıkıcı etkisi deprem şiddetine dış merkeze (episantr) olan uzaklığa zeminin yapısına binaların özelliğine ve kütlenin eski ya da yeni oluşuna bağlı olarak değişir.
Depremden Korunma Yolları
Depremin yıkıcı etkisi birtakım önlemlerle azaltılabilir. Bunun için
Yerleşim yerlerini deprem kuşakları dışında seçmek
Yerleşim birimlerini sağlam araziler üzerinde kurmak
İnşaatlarda depreme dayanıklı malzemeler kullanmak
Çok katlı yapılardan kaçınmak gerekir.
Deprem Kuşakları
Genç kıvrım – kırık kuşakları yerkabuğunun en zayıf yerleridir. Bu nedenle bu bölgeler volkanik hareketlerin sebep olduğu depremlerin sık görüldüğü yerlerdir.
Dünya’daki Deprem Kuşakları
Depremlerin görüldüğü alanlar volkanik kuşaklarla ve fay hatlarıyla uyum içindedir. Aktif volkanların en etkili olduğu Pasifik okyanusu kenarları birinci derece deprem kuşağıdır. Anadolu’nun da içinde bulunduğu Alp-Himalaya kıvrım kuşağı ikinci derece okyanus ortaları ise üçüncü derece deprem kuşağıdır.
Türkiye’de Deprem Kuşakları
Alp-Himalaya kıvrım kuşağında bulunan Anadolu’nun büyük bir bölümü ikinci derece deprem kuşağında yer alır. Bu durum Anadolu’nun jeolojik gelişimini henüz tamamlamadığını gösterir. Türkiye’deki deprem kuşakları 5 grupta toplanır :
I. Dereceden Deprem Kuşağı : Tektonik çukurluklar ve aktif kırık hatları yakınındaki alanlardır. Burada meydana gelen depremler büyük ölçüde can ve mal kaybına neden olur.
II. Dereceden Deprem Kuşağı : Depremlerin birinci derece deprem kuşağındakine oranla daha az zarar verdiği alanlardır.
III. Dereceden Deprem Kuşağı : Sarsıntıların az zararla geçtiği alanlardır.
IV. Dereceden Deprem Kuşağı : Sarsıntıların çok az zararla ya da zararsız geçtiği alanlardır.
V. Dereceden Deprem Kuşağı : Sarsıntıların çok az olduğu ya da hiç hissedilmediği alanlardır
Güneş Sistemi’nin oluşumu ile ilgili farklı teoriler ortaya atılmıştır. En geçerli teori sayılan Kant-Laplace teorisine Nebula teorisi de denir.
Bu teoriye göre Nebula adı verilen kızgın gaz kütlesi ekseni çevresinde sarmal bir hareketle dönerken zamanla soğuyarak küçülmüştür. Bu dönüş etkisiyle oluşan çekim merkezinde Güneş oluşmuştur. Gazlardan hafif olanları Güneş tarafından çekilmiş çekim etkisi dışındakiler uzay boşluğuna dağılmış ağır olanlar da Güneş’ten farklı uzaklıklarda soğuyarak gezegenleri oluşturmuşlardır.
Dünya’nın Oluşumu
Dünya Güneş Sistemi oluştuğunda kızgın bir gaz kütlesi halindeydi. Zamanla ekseni çevresindeki dönüşünün etkisiyle dıştan içe doğru soğumuş böylece iç içe geçmiş farklı sıcaklıktaki katmanlar oluşmuştur. Günümüzde iç kısımlarda yüksek sıcaklık korunmaktadır. Dünya’nın oluşumundan bugüne kadar geçen zaman ve Dünya’nın yapısı jeolojik zamanlar yardımıyla belirlenir.
Jeolojik Zamanlar
Yaklaşık 45 milyar yaşında olan Dünya günümüze kadar çeşitli evrelerden geçmiştir. Jeolojik zamanlar adı verilen bu evrelerin her birinde değişik canlı türleri ve iklim koşulları görülmüştür.
Dünya’nın yapısını inceleyen jeoloji bilimi jeolojik zamanlar belirlenirken fosillerden ve tortul tabakaların özelliklerinden yararlanılır.
Jeolojik zamanlar günümüze en yakın zaman en üstte olacak şekilde sıralanır.
Dördüncü Zaman
Üçüncü Zaman
İkinci Zaman
Birinci Zaman
İlkel Zaman
İlkel Zaman
Günümüzden yaklaşık 600 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır.
İlkel zamanın yaklaşık 4 milyar yıl sürdüğü tahmin edilmektedir.
Zamanın önemli olayları :
Sularda tek hücreli canlıların ortaya çıkışı
En eski kıta çekirdeklerinin oluşumu
İlkel zamanı karakterize eden canlılar alg ve radiolariadır.
Birinci Zaman (Paleozoik)
Günümüzden yaklaşık 225 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır. Birinci zamanın yaklaşık 375 milyon yıl sürdüğü tahmin edilmektedir.
Zamanın önemli olayları :
Kaledonya ve Hersinya kıvrımlarının oluşumu
Özellikle karbon devrinde kömür yataklarının oluşumu
İlk kara bitkilerinin ortaya çıkışı
Balığa benzer ilk organizmaların ortaya çıkışı
Birinci zamanı karakterize eden canlılar graptolith ve trilobittir.
İkinci Zaman (Mezozoik)
Günümüzden yaklaşık 65 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır. İkinci zamanın yaklaşık 160 milyon yıl sürdüğü tahmin edilmektedir. İkinci zamanı karakterize eden dinazor ve ammonitler bu zamanın sonunda yok olmuşlardır.
Zamanın önemli olayları :
Ekvatoral ve soğuk iklimlerin belirmesi
Kimmeridge ve Avustrien kıvrımlarının oluşumu
İkinci zamanı karakterize eden canlılar ammonit ve dinazordur.
Üçüncü Zaman (Neozoik)
Günümüzden yaklaşık 2 milyon yıl önce sona erdiği varsayılan jeolojik zamandır. Üçüncü zamanın yaklaşık 63 milyon yıl sürdüğü tahmin edilmektedir.
Zamanın önemli olayları :
§ Kıtaların bugünkü görünümünü kazanmaya başlaması
§ Linyit havzalarının oluşumu
§ Bugünkü iklim bölgelerinin ve bitki topluluklarının belirmeye başlaması
§ Alp kıvrım sisteminin gelişmesi
§ Nümmilitler ve memelilerin ortaya çıkışı
Üçüncü zamanı karakterize eden canlılar nummilit hipparion elephas ve mastadondur.
Dördüncü Zaman (Kuaterner)
Günümüzden 2 milyon yıl önce başladığı ve hala sürdüğü varsayılan jeolojik zamandır.
Zamanın önemli olayları :
İklimde büyük değişikliklerin ve dört buzul döneminin (Günz Mindel Riss Würm) yaşanması
İnsanın ortaya çıkışı
Dördüncü zamanı karakterize eden canlılar mamut ve insandır.
Dünya’nın İç Yapısı
Dünya kalınlık yoğunluk ve sıcaklıkları farklı iç içe geçmiş çeşitli katmanlardan oluşmuştur. Bu katmanların özellikleri hakkında bilgi edinilirken deprem dalgalarından yararlanılır.
Çekirdek
Manto
Taşküre (Litosfer)
Deprem Dalgaları
Deprem dalgaları farklı dalga boylarını göstermektedir. Deprem dalgaları yoğun tabakalardan geçerken dalga boyları küçülür titreşim sayısı artar. Yoğunluğu az olan tabakalarda ise dalga boyu uzar titreşim sayısı azalır
Çekirdek
Yoğunluk ve ağırlık bakımından en ağır elementlerin bulunduğu bölümdür. Dünya’nın en iç bölümünü oluşturan çekirdeğin 5120-2890 km’ler arasındaki kısmına dış çekirdek 6371-5150 km’ler arasındaki kısmına iç çekirdek denir. İç çekirdekte bulunan demir-nikel karışımı çok yüksek basınç ve sıcaklık etkisiyle kristal haldedir. Dış çekirdekte ise bu karışım ergimiş haldedir.
Manto
Litosfer ile çekirdek arasındaki katmandır. 100-2890 km’ler arasında bulunan mantonun yoğunluğu 33-55 g/cm3 sıcaklığı 1900-3700 °C arasında değişir. Manto yer hacminin en büyük bölümünü oluşturur. Yapısında silisyum magnezyum nikel ve demir bulunmaktadır. Mantonun üst kesimi yüksek sıcaklık ve basınçtan dolayı plastiki özellik gösterir. Alt kesimleri ise sıvı halde bulunur. Bu nedenle mantoda sürekli olarak alçalıcı-yükselici hareketler görülür.
Mantodaki Alçalıcı-Yükselici Hareketler
Mantonun alt ve üst kısımlarındaki yoğunluk farkı nedeniyle magma adı verilen kızgın akıcı madde yerkabuğuna doğru yükselir. Yoğunluğun arttığı bölümlerde ise magma yerin içine doğru sokulur.
Taşküre (Litosfer)
Mantonun üstünde yer alan ve yeryüzüne kadar uzanan katmandır.
Kalınlığı ortalama 100 km’dir.
Taşküre’nin ortalama 35 km’lik üst bölümüne yerkabuğu denir.
Daha çok silisyum ve alüminyum bileşimindeki taşlardan oluşması nedeniyle sial de denir.
Yerkabuğunun altındaki bölüme ise silisyum ve magnezyumdan oluştuğu için sima denir.
Sial okyanus tabanlarında incelir yer yer kaybolur.
Örneğin Büyük Okyanus tabanının bazı bölümlerinde sial görülmez.
Yeryüzünden yerin derinliklerine inildikçe 33 m’de bir sıcaklık 1 °C artar. Buna jeoterm basamağı denir.
Kıtalar ve Okyanuslar
Yeryüzünün üst bölümü kara parçalarından ve su kütlelerinden oluşmuştur. Denizlerin ortasında çok büyük birer ada gibi duran kara kütlelerine kıta denir. Kuzey Yarım Küre’de karalar Güney Yarım Küre’den daha geniş yer kaplar. Asya Avrupa Kuzey Amerika’nın tamamı ve Afrika’nın büyük bir bölümü Kuzey Yarım Küre’de yer alır. Güney Amerika’nın ve Afrika’nın büyük bir bölümü Avustralya ve çevresindeki adalarla Antartika kıtası Güney Yarım Küre’de bulunur. Yeryüzünün yaklaşık ¾’ü sularla kaplıdır. Kıtaların birbirinden ayıran büyük su kütlelerine okyanus denir.
Kara ve Denizlerin Farklı Dağılışının Sonuçları
Karaların Kuzey Yarım Küre’de daha fazla yer kaplaması nedeniyle Kuzey Yarım Küre’de;
Yıllık sıcaklık ortalaması daha yüksektir.
Sıcaklık farkları daha belirgindir.
Eş sıcaklık eğrileri enlemlerden daha fazla sapma gösterir.
Kıtalar arası ulaşım daha kolaydır.
Nüfus daha kalabalıktır.
Kültürlerin gelişmesi ve yayılması daha kolaydır.
Ekonomi daha hızlı ve daha çok gelişmiştir.
Hipsografik Eğri
Yeryüzünün yükseklik ve derinlik basamaklarını gösteren eğridir.
Kıta Platformu: Derin deniz platformundan sonra yüksek dağlar ile kıyı ovaları arasındaki en geniş bölümdür.
Karaların Ortalama Yüksekliği: Karaların ortalama yüksekliği 1000 m dir. Dünya’nın en yüksek yeri deniz seviyesinden 8840 m yükseklikteki Everest Tepesi’dir.
Kıta Sahanlığı: Deniz seviyesinin altında kıyı çizgisinden -200 m derine kadar inen bölüme kıta sahanlığı (şelf) denir. Şelf kıtaların su altında kalmış bölümleri sayılır.
Kıta Yamacı: Şelf ile derin deniz platformunu birbirine bağlayan bölümdür.
Denizlerin Ortalama Derinliği: Denizlerin ortalama derinliği 4000 m dir. Dünya’nın en derin yeri olan Mariana Çukuru denzi seviyesinden 11.035 m derinliktedir.
Derin Deniz Platformu: Kıta yamaçları ile çevrelenmiş ortalama derinliği 6000 m olan yeryüzünün en geniş bölümüdür.
Derin Deniz Çukurları: Sima üzerinde hareket eden kıtaların birbirine çarptıkları yerlerde bulunur. Yeryüzünün en dar bölümüdür.
Dış Güçler ve Etkileri
Faaliyetleri için gerekli olan enerjiyi Güneş’ten alan güçlerdir. Dış güçler çeşitli yollarla yerkabuğunu şekillendirirler. Dış güçler akarsular rüzgarlar buzullar ve deniz suyunun hareketleridir.
Dış güçlerin etkisiyle yeryüzünde bir takım olaylar gerçekleşir. Bu olaylar aşağıda sırlanmıştır.
Taşların çözülmesi
Toprak oluşumu
Toprak kayması ve göçme (heyelan)
Erozyon
Taşların Çözülmesi
Yerkabuğunu oluşturan taşlar iklimin ve canlıların etkisiyle parçalanıp ufalanırlar. Taşların çözülmesinde taşın cinsi de etkili olmaktadır.
Taşların çözülmesi fiziksel ve kimyasal yolla iki şekilde gerçekleşir:
Fiziksel (Mekanik) Çözülme
Kimyasal Çözülme
UYARI: Kaya çatlaklarındaki bitkilerin köklerini daha derinlere salması sonucunda kayalar parçalanır ve ufalanır. Bu tür çözülme fiziksel çözülmeyi artırıcı etki yapar. Ayrıca bitki köklerinden salgılanan özsular taşlarda kimyasal çözülmeye neden olur.
Fiziksel (Mekanik) Çözülme
Taşların fiziksel etkiler sonucunda küçük parçalara ayrılmasına denir. Fiziksel çözülme taşları oluşturan minerallerin kimyasal yapısında herhangi bir değişikliğe neden olmaz.
UYARI: Fiziksel (mekanik) çözülme kurak yarı kurak ve soğuk bölgelerde belirgindir.
Fiziksel (Mekanik) çözülme üç şekilde olur:
Güneşlenme yolu ile fiziksel çözülme : Gece ile gündüz yaz ile kış arasındaki sıcaklık farklarının fazla olduğu yarı kurak ve kurak bölgelerde görülür. Gündüz güneşlenme ve ısınmanın etkisiyle taşları oluşturan minerallerin etkisiyle taşları oluşturan minerallerin hacimleri genişler. Gece sıcaklık farklarının fazla olduğu yarı kurak ve kurak bölgelerde görülür. Gündüz güneşlenme ve ısınmanın etkisiyle taşları oluşturan minerallerin hacimleri genişler. Gece sıcaklık düşünce minerallerin hacimleri yeniden küçülür. Bu hacim değişikliği taşların parçalanmasına neden olur.
Buz çatlaması yolu ile fiziksel çözülme : Sıcaklığın çok zaman donma noktasına yakın olduğu ve yağışın yeter derecede olduğu yüksek dağlar ve yüksek enlemlerde görülen çözülme şeklidir. Yağışlardan sonra taşların delik çatlak ve ince yarıklarına sular dolar. Sıcaklık donma noktasına kadar düşünce taşın içine sızmış olan sular donar. Donan suyun hacmi genişlediği için basınç etkisiyle taşlar parçalanır ve çözülür.
Tuz çatlaması yolu ile fiziksel çözülme : Taşların tuzlu suları emmiş bulunduğu ve buharlaşmanın çok fazla olduğu çöl bölgelerinde görülür. Kurak bölgelerde buharlaşma ile kılcal taş çatlaklarından yeryüzüne yükselen tuzlu sular yüzeye yaklaştıkça suyunu yitirir. Çatlakların kenarında tuz billurlaşması olur. Gece nemli geçerse suyunu yitiren tuz billurları yeniden su alır ve hacmi genişler. Basınç etkisiyle taşlar parçalanır ve çözülür.
Kimyasal Çözülme
Kimyasal reaksiyonlar suya ihtiyaç duyduğunda ve sıcaklık reaksiyonu hızlandırdığından sıcak ve nemli bölgelerde yaygın olan çözülme şeklidir. Kaya tuzu kalker gibi taşlar suda kolayca erirler. Taşlar kimyasal yolla parçalanıp ufalanırken kimyasal bileşimleri de değişir.
UYARI: Kimyasal çözülme ekvatoral okyanus ve muson iklim bölgelerinde belirgindir.
Toprak Oluşumu
Toprak taşların ve organik maddelerin ayrışması ile oluşan içinde belli oranda hava ve su bulunan yerkabuğunun üstünü ince bir tabaka halinde saran örtüdür . Toprağın içinde bulunan çeşitli organizmalar toprağın oluşumuna yardım eder. Toprağın üstündeki organik maddece zengin bölüme humus adı verilir. Toprak oluşumunu etkileyen etmenler :
İklim koşulları
Ana kayanın özellikleri
Bitki örtüsü
Eğim koşulları
Oluşum Süresi’dir
UYARI: Mekanik çözülmeyle toprak oluşumu zordur. Kimyasal çözülmede ise toprak oluşumu daha kolaydır. Örneğin çöllerde toprak oluşumunun yavaş olması kimyasal çözülmenin yetersiz olmasına bağlıdır.
Toprak Horizonları
Yerkabuğu üstünde ince bir örtü halinde bulunan toprak çeşitli katmanlardan oluşur. Bu katmanlara horizon adı verilir. Toprağın dört temel horizonu vardır.
A Horizonu : Dış etkilerle iyice ayrışmış organik maddeler bakımından zengin en üstteki katmandır. Tarımsal etkinlikler bu katman üzerinde yapılmaktadır.
B Horizonu : Suyun etkisiyle üst katmanda yıkanan minerallerin biriktirdiği katmandır.
C Horizonu : İri parçalardan oluşan ve ana kayanın üzerinde bulunan katmandır.
D Horizonu : Fiziksel ve kimyasal çözülmenin görülmediği ana kayadan oluşan en alt katmandır.
Yerçekimi : Heyelanı oluşturan en önemli etkendir. Yerçekimi gücü sürtünme gücünden fazla olduğu zaman yamaçtaki cisimler aşağıya doğru kayar
Yamaç Zeminin Yapısı: Suyu emerek içerisinde tutan taş ve topraklar kayganlaşır. Özellikle killi yapının yaygın olduğu yamaçlarda kil suyu içinde tuttuğu için heyelan daha sık görülür. Kalker gibi suyu alt tabakalara geçiren taşların oluşturduğu yamaçlarda ise heyelan ender görülür.
Eğim : Yamaç eğimi yerçekiminin etkisini artırıcı bir rol oynar. Bu nedenle dik yamaçlarda heyelan olasılığı daha fazladır. Ayrıca tabakalar yamaç eğimine uyum sağlamışsa yani paralelse yer kayması kolaylaşır. Yol kanal tünel ve baraj yapımları sırasında yamaç dengesinin bozulması volkanizma deprem gibi etkenler de heyelana neden olur.
Yağış Koşulları :
Yağmur kar suları tabakalar arasına sızarak toprağı kayganlaştırır toprağı doygun hale getirir. Böylece su ile doygun kütlelerin yamaç aşağı kayması kolaylaşır. Heyelan genellikle yağışlardan sonra oluşur.
Heyelanın Etkileri ve Korunma Yolları
Heyelan hemen her yıl can ve mal kaybına yol açmaktadır. Ancak alınacak bir takım önlemlerle heyelanın etkileri azaltılabilir.
Heyelanın Etkileri
İnsan ve hayvan ölümleri
Tarımsal hasar ve toprak kaybı
Bina hasarları
Ulaşım ve taşımacılığın aksaması
Heyelandan Korunma
Öncelikle heyelan tehlikesi olan yerlerde setler yapılmalı yamaçlar ağaçlandırılmalıdır. Ayrıca yol kanal tünel ve baraj yapımlarında yamacın bozulmamasına özen gösterilmelidir.
Türkiye’de Heyalan
Türkiye’de heyelan sık görülen doğal bir felakettir. Türkiye’de arazinin çok engebeli olması toprak kaymalarını kolaylaştırmaktadır. Bölgeden bölgeye farklılık gösteren heyelanların en sık görüldüğü bölgemiz Karadeniz’dir. Bölgede arazi eğiminin fazlayağışların bol ve killi yapının yaygın olması heyelanın sık görülmesine neden olur. Ülkemizde ilkbahar aylarında görülen kar erimeleri ve yağışlar heyelan olaylarını artırır.
Erozyon
Toprak örtüsünün akarsuların rüzgarların ve buzulların etkisiyle süpürülmesine erozyon denir. Yeryüzünde eğim toprak su ve bitki örtüsü arasında doğal bir denge bulunmaktadır. Bu dengenin bozulması erozyonu hızlandırıcı bir etki yapmaktadır. Dış etkenler ya da arazinin yanlış kullanılması erozyona neden olmaktadır.
UYARI: Eğim fazlalığı ve cılız bitki örtüsü erozyonu artıran en önemli etkenlerdir. Bu nedenle kurak ve yarı kurak enlemlerde erozyon önemli bir sorundur.
Dış Etkenler
Akarsu rüzgar gibi dış güçlerin yapmış olduğu aşındırma sonucunda toprak örtüsü süpürülür ve başka yerlere taşınır. Dış güçlerin etkisi bitki örtüsünün bulunmadığı ya da çok cılız olduğu yerlerde daha belirgindir. Ayrıca eğimin fazla olduğu yerlerde sular daha kolay akışa geçerek toprak örtüsünün süpürülmesini hızlandırır.
Arazinin Yanlış Kullanılması
Özellikle yamaçlardaki tarlaların yamaç eğimi yönünde sürülmesi eğimli yerlerde tarla tarımının yaygın olması arazinin teraslanmaması erozyon hızını artırmaktadır.
Su Erozyonu
Bitki örtüsünün cılız ya da hiç olmadığı yerlerde toprağın ve ana kayanın sularla yerinden kopartılarak taşınmasına su erozyonu denir. Kırgıbayır ve peribacası su erozyonu ile oluşan özel şekillerdir.
Kırgıbayır : Yarı kurak iklim bölgelerinde sel yarıntılarıyla dolu yamaçlara kırgıbayır (badlans) denir.
Peribacası : Özellikle volkan tüflerinin yaygın olarak bulunduğu vadi ve platoların yamaçlarında sel sularının aşındırması ile oluşan özel yeryüzü şekillerine peribacası denir. Bazı peribacalarının üzerinde şapkaya benzer aşınmadan arta kalan sert volkanik taşlar bulunur. Bunlar volkanik faaliyet sırasında bölgeye yayılmış andezit ya da bazalt kütleridir. Peribacalarının en güzel örnekleri ülkemizde Nevşehir Ürgüp ve Göreme çevresinde görülür.
Rüzgar Erozyonu
Bitki örtüsünün olmadığı ya da cılız olduğu yerlerde toprağın rüzgarlarla yerinden kopartılarak taşınmasına rüzgar erozyonu denir.
Erozyonun Etkileri ve Erozyondan Korunma Yolları
Oluşumu için milyonlarca yıl geçmesi gereken toprak örtüsünü yok eden ve her geçen gün etkilerini arttıran erozyon doğal bir felakettir. Alınacak bir takım önlemlerle etkileri azaltılabilir.
Erozyonun Etkileri
Tarım topraklarının azalması sellerin artması tarımsal üretimin ve verimin azalması otlakların azalması hayvancılığın gerilemesi çölleşmenin başlaması.
Erozyondan Korunma Yolları
Var olan ormanlar ve meralar korunmalı çıplak yerler ağaçlandırılmalı ormanlık alanlarda keçi beslenmesi engellenmeli yamaçlardaki tarlalar yamaç eğimine dik sürülmeli meyve tarımı ve nöbetleşe ekim yaygınlaştırılmalı orman içi köylülerine yeni geçim kaynakları sağlanmalı.
Türkiye’de Erozyon
Türkiye’de arazi engebeli ve çok eğimli olduğu için toprak erozyonu önemli bir sorundur. Bazı bölgelerimiz dışında bitki örtüsünün cılız olması da erozyonu artırmaktadır. Ayrıca nüfusun hızla artması tarım alanlarına olan gereksinimin artması ormanların tahrip edilmesine yol açmaktadır. Bunlara bağlı olarak hemen hemen tüm bölgelerimizde toprak erozyon hızı yüksektir.
İç Güçler ve Etkileri
Faaliyetleri için gerekli enerjiyi yerin içinden alan güçlerdir. İç güçlerin oluşturduğu yerşekilleri dış güçler tarafından aşındırılır. İç güçlerin oluşturduğu hareketlerin bütününe tektonik hareket denir. Bunlar;
Orojenez
Epirojenez
Volkanizma
Depremler’dir.
UYARI: İç kuvvetler gerekli olan enerjiyi mantodan alır. Deniz tabanı yayılmaları kıta kaymaları kıta yaylanmaları dağ oluşumu ve tektonik depremler mantodaki hareketlerden kaynaklanır.
Orojenez (Dağ Oluşumu)
Jeosenklinallerde biriken tortul tabakaların kıvrılma ve kırılma hareketleriyle yükselmesi olayına dağ oluşumu ya da orojenez denir. Kıvrım hareketleri sırasında yükselen bölümlere antiklinal çöken bölümlere ise senklinal adı verilir. Antiklinaller kıvrım dağlarını senklinaller ise çöküntü alanlarını oluşturur.
Jeosenklinal : Akarsular rüzgarlar ve buzullar aşındırıp taşıdıkları maddeleri deniz ya da okyanus tabanlarında biriktirirler. Tortullanmanın görüldüğü bu geniş alanlara jeosenklinal denir.
Fay
Yerkabuğu hareketleri sırasında şiddetli yan basınç ve gerilme kuvvetleriyle blokların birbirine göre yer değiştirmesine fay denir.
Fay elemanları şunlardır:
Yükselen Blok : Kırık boyunca birbirine göre yer değiştiren bloklardan yükselen kısma denir.
Alçalan Blok : Kırık boyunca birbirine göre yer değiştiren bloklardan alçalan kısma denir.
Fay atımı : Yükselen ve alçalan blok arasında beliren yükseklik farkına fay atımı denir.
Fay açısı : Dikey düzlem ile fay düzlemin yaptığı açıya fay açısı denir.
Fay aynası : Fay oluşumu sırasında yükselen ve alçalan blok arasındaki yüzey kayma ve sürtünme nedeniyle çizilir. cilalanır. Parlak görünen bu yüzeye fay aynası denir.
Faylar boyunca yüksekte kalan yerkabuğu parçalarına horst adı verilir. Buna karşılık faylar boyunca çöken kısımlara graben denir. Horstlar kırık dağlarını grabenler ise çöküntü hendeklerini oluşturur.
Türkiye’de Orojenez
Türkiye’deki dağlar Avrupa ile Afrika kıtaları arasındaki Tetis jeosenklinalinde bulunan tortul tabakaların orojenik hareketi sonucunda oluşmuştur. Kuzey Anadolu ve Toros Dağları Alp Orojenezi’nin Türkiye’deki kuzey ve güney kanadını oluşturmaktadır. Ege bölgesi’ndeki horst ve grabenler de aynı sistemin içinde yer almaktadır.
Epirojenez
Karaların toptan alçalması ya da yükselmesi olayına epirojenez denir. Bu hareketler sırasında yeryüzünde geniş kubbeleşmeler ile yayvan büyük çukurlaşmalar olur. Orojenik hareketlerin tersine epirojenik hareketlerde tabakaların duruşunda bozulma söz konusu değildir. Dikey yönlü hareketler sırasındaki yükselmelerle jeoantiklinaller çukurlaşmalar sırasında ise okyanus çanakları yani jeosenklinaller oluşur.
UYARI: III. Zaman sonları IV. Zamanın başlarında Anadolu’nun epirojenik olarak yükselmesi ortalama yükseltiyi artırmıştır. Bu nedenle Anadolu’da yüksek düzlükler geniş yer kaplar.
Transgresyon – Regrasyon
Epirojenik hareketlere bağlı olarak her devirde kara ve deniz seviyeleri değişmiştir. İklim değişiklikleri ya da tektonik hareketler nedeniyle denizin karalara doğru ilerlemesine transgresyon (deniz ilerlemesi) denizin çekilmesine regresyon (deniz gerilemesi) denir.
Volkanizma
Yerin derinliklerinde bulunan magmanın patlama ve püskürme biçiminde yeryüzüne çıkmasına volkanizma denir. Volkanik hareketler sırasında çıkan maddeler bir baca etrafında yığılarak yükselir ve volkanlar (yanardağlar) oluşur.
Volkan Bacası : Mağmanın yeryüzüne ulaşıncaya kadar geçtiği yola volkan bacası denir.
Volkan Konisi : Lav kül volkan bombası gibi volkanik maddelerin üst üste yığılması ile oluşan koni biçimli yükseltiye volkan konisi koni üzerinde oluşan çukurluğa krater denir.
Volkanlardan Çıkan Maddeler
Volkanlardan çıkan maddeler değişik isimler alır:
Lav
Volkan Bombası
Volkan Külü
Volkanik Gazlar
Lav
Volkanlardan çıkarak yeryüzüne kadar ulaşan eriyik haldeki malzemeye lav denir. Lavın içerisindeki SİO2 (Silisyum dioksit) oranı lavın tipini ve volkanizmanın karakterini belirler.
Asit Lav : SİO2 % 66 ise asit lavlar oluşur. Fazla akıcı değillerdir.
Orta Tip Lav : SİO2 oranı % 33 - % 66 ise lav orta tiptir. Bu tip lavların çıktığı volkanlarda volkanik kül miktarı azdır.
Bazik Lav : SİO2 oranı < % 33 ise lav bazik karakterli ve akıcıdır. Patlamasız sakin bir püskürme oluşur.
Volkan Bombası : Volkan bacasından atılan lav parçalarının havada dönerek soğuması ile oluşur.
Volkan Külü : Gaz püskürmeleri sırasında oluşan basınçlı volkan bacasından çıkan küçük taneli malzemeye kül denir.
Volkanik küllerin bir alanda birikmesiyle volkanik tüfler oluşur.
Volkanik Gazlar : Volkanizma sırasında subuharı karbon dioksit kü**** gibi gazlar magmadan hızla ayrışarak yeryüzüne çıkar. Büyük volkanik bulutların oluşmasını sağlar.
Püskürme Şekilleri
Volkanik hareketlerin en yoğun olduğu yerler yerkabuğunun zayıf olduğu noktalar çatlaklar ve yarıklardır.
Magmanın yeryüzüne ulaştığı yere göre adlandırılan merkezi çizgisel ve alansal olarak üç değişik püskürme şekli vardır :
Merkezi Püskürme : Magma yeryüzüne bir noktadan çıkıyorsa buna merkezi püskürme denir.
Çizgisel Püskürme : Magma yeryüzüne bir yarık boyunca çıkıyorsa buna çizgisel püskürme denir.
Alansal Püskürme : Magma yeryüzüne yaygın bir alandan çıkıyorsa buna alansal püskürme denir.
Volkan (Yanardağ) Biçimleri
Volkanların yapısı ve biçimleri yeryüzüne çıkan magmanın bileşimine miktarına ve çıktığı yere göre değişir.
Tabla Biçimindeki Volkanlar : Akıcı lavların geniş alanlara yayılmaları sonucunda oluşur. Örneğin Hindistan’daki Dekkan Platosu
Kalkan Biçimindeki Volkanlar : Akıcı lavların bir bacadan çıkarak birikmesi sonucunda oluşan geniş alanlı ve kubbemsi bir görünüşe sahip volkanlardır.
Örneğin : Güneydoğu Anadolu’daki Karacadağ Volkanı
Koni Biçimindeki Volkanlar : Magmadan değişik dönemlerde yükselen farklı karakterdeki malzemenin birikmesi ile oluşur. Bu volkanların kesitinde farklı karakterdeki malzeme katmanları ardarda görüldüğü için tabakalı volkanlar da denir.
Örneğin ülkemizdeki Erciyes Nemrut Hasan ve Ağrı volkanları koni biçimli volkanlardır.
Tüf Konileri : Volkanlardan çıkan küllerin ve diğer kırıntılı maddelerin birikmesi ile oluşan konilere denir.
Örneğin ülkemizde Kula ve Karapınar çevresindeki koniler kül konileridir.
Volkanik Kuşaklar
Yeryüzünde bilinen volkanların sayısı binlere ulaşmasına karşın ancak 516 kadarı tarihi çağlarda faaliyet göstermiş bu nedenle aktif volkanlar olarak kabul edilmişlerdir. Yerkabuğunu bloklar halinde bölen kırıklar üzerinde bulunan volkanlar bir çizgi doğrultusunda sıralanmakta adeta kuşak oluşturmaktadır
Dünya’daki Volkanlar
Dünya üzerindeki aktif volkanlar üç ana bölgede toplanmıştır. Volkanların en yoğun olduğu bölge Pasifik Okyanusu’nun kenarlarıdır. Volkanların aktif olduğu ikinci bölge Alp-Himalaya kıvrım kuşağı üçüncü bölge ise okyanus ortalarıdır.
Okyanus Ortaları
Yerkabuğunun üst bölümünü oluşturan sial okyanus tabanlarında daha incedir. Bu ince kabuk mantodaki yükselici hareketler nedeniyle yırtılarak ayrılır. Ayrılma bölgesi adı verilen bu bölümden magma yükselir ve okyanus tabanına yayılır. Bu durum okyanus ortalarında aktif volkanların bulunmasının nedenidir.
Türkiye’deki Volkanlar
Alp-Himalaya kıvrım kuşağında yer alan Türkiye’de volkanlar tektonik hatlara uygun olarak beş bölgede yoğunlaşmıştır. Ancak günümüzde Türkiye’de aktif volkan bulunmamaktadır.
Depremler
Yerkabuğunun derinliklerinde doğal nedenlerle oluşan salınım ve titreşim hareketleridir. Yerkabuğunun titreşimi sırasında değişik özellikteki dalgalar oluşmakta ve bunlar depremin merkezinden çevreye doğru farklı hız ve özellikle yayılmaktadır. Deprem dalgaları P S L dalgaları olarak 3 çeşittir. Depremlere neden olan olayların kaynaklandığı yerden uzaklaşıldıkça depremin etkisi azalır. Oluşum nedenlerine göre depremler 3 gruba ayrılır :
Volkanik Depremler
Çökme Depremleri
Tektonik Depremler
P S L Dalgaları
P dalgaları (Primer dalgalar) titreşim hareketi ile yayılma doğrultusunun aynı yönde olduğu ve yayılma hızının en fazla olduğu dalgalardır.
S dalgaları (Sekonder dalgalar) titreşim hareketlerinin yayılma doğrultusuna dik ve bir düzlem üzerinde aşağı yukarı olduğu dalgalardır.
L dalgaları (Longitidunal dalgalar) yüzey dalgaları veya uzun dalgalar olarak da tanımlanır. Bu dalgaların hızları diğer dalgalara göre daha azdır.
Volkanik Depremler
Aktif volkanların bulunduğu yerlerde patlama ve püskürmelere bağlı oluşan yer sarsıntılarıdır. Etki alanları dardır.
Çökme Depremleri
Bu tür depremler eriyebilen taşların bulunduğu yerlerdeki yer altı mağaralarının tavanlarının çökmesiyle oluşur. Ayrıca kömür ocaklarının ve galerilerinin çökmesi de bu tür depremlere neden olur. Çok küçük ölçülü sarsıntılardır. Etki alanları dar ve zararları azdır.
Tektonik Depremler
Yerkabuğunun üst katlarındaki kırılmalar sırasında oluşan yer sarsıntılarıdır. Bu sarsıntılar çevreye deprem dalgaları olarak yayılır. Yeryüzünde oluşan depremlerin büyük bölümü tektonik depremlerdir. Etki alanları geniş şiddetleri fazladır. En çok can ve mal kaybına neden olan depremlerdir. Örneğin ülkemizde 1995’te Afyon’un Dinar ilçesinde 1998’de Adana’da oluşan depremler tektonik kökenlidir.
UYARI: Tektonik depremlerin en etkili olduğu alanlar dış merkez ve yakın çevresidir.
Depremin İç ve Dış Merkezi
Depreme neden olan olayın kaynaklandığı noktaya odak iç merkez ya da hiposantr denir. Yeryüzünde depremin iç merkezine en yakın olan noktaya ise dış merkez ya da episantr denir. Depremin en şiddetli olduğu episantrdan uzaklaşıldıkça depremin etkisi azalır. Yer sarsıntıları sismograf ile kaydedilir. Deprem’in şiddeti günümüzde Richter ölçeğine göre değerlendirilir.
Depremin Etkileri ve Korunma Yolları
Depremler önceden tahmin edilmesi mümkün olmayan yer hareketleridir. Ancak alınacak bazı önlemlerle depremlerin zarar derecesi azaltılabilir.
Depremin Etkileri : Depremin yıkıcı etkisi deprem şiddetine dış merkeze (episantr) olan uzaklığa zeminin yapısına binaların özelliğine ve kütlenin eski ya da yeni oluşuna bağlı olarak değişir.
Depremden Korunma Yolları
Depremin yıkıcı etkisi birtakım önlemlerle azaltılabilir. Bunun için
Yerleşim yerlerini deprem kuşakları dışında seçmek
Yerleşim birimlerini sağlam araziler üzerinde kurmak
İnşaatlarda depreme dayanıklı malzemeler kullanmak
Çok katlı yapılardan kaçınmak gerekir.
Deprem Kuşakları
Genç kıvrım – kırık kuşakları yerkabuğunun en zayıf yerleridir. Bu nedenle bu bölgeler volkanik hareketlerin sebep olduğu depremlerin sık görüldüğü yerlerdir.
Dünya’daki Deprem Kuşakları
Depremlerin görüldüğü alanlar volkanik kuşaklarla ve fay hatlarıyla uyum içindedir. Aktif volkanların en etkili olduğu Pasifik okyanusu kenarları birinci derece deprem kuşağıdır. Anadolu’nun da içinde bulunduğu Alp-Himalaya kıvrım kuşağı ikinci derece okyanus ortaları ise üçüncü derece deprem kuşağıdır.
Türkiye’de Deprem Kuşakları
Alp-Himalaya kıvrım kuşağında bulunan Anadolu’nun büyük bir bölümü ikinci derece deprem kuşağında yer alır. Bu durum Anadolu’nun jeolojik gelişimini henüz tamamlamadığını gösterir. Türkiye’deki deprem kuşakları 5 grupta toplanır :
I. Dereceden Deprem Kuşağı : Tektonik çukurluklar ve aktif kırık hatları yakınındaki alanlardır. Burada meydana gelen depremler büyük ölçüde can ve mal kaybına neden olur.
II. Dereceden Deprem Kuşağı : Depremlerin birinci derece deprem kuşağındakine oranla daha az zarar verdiği alanlardır.
III. Dereceden Deprem Kuşağı : Sarsıntıların az zararla geçtiği alanlardır.
IV. Dereceden Deprem Kuşağı : Sarsıntıların çok az zararla ya da zararsız geçtiği alanlardır.
V. Dereceden Deprem Kuşağı : Sarsıntıların çok az olduğu ya da hiç hissedilmediği alanlardır