meridyen2
Kayıtlı Üye
DÜNYADAKİ ZENGİNLİK VE İTİBAR GERÇEKTEN ÖNEMLİ Mİ?
Pek çok insan dünyada eksiksiz bir yaşantı kurarak, son derece mükemmel bir hayat sürdürebileceğini zanneder. Buna göre, hayal ettiği zenginliğe sahip olduktan sonra mutlu olacak, istediği itibarı kazanacak, bu durum hayatının sonuna kadar da böyle devam edecektir. Oysa Allah'ı ve ahireti unutan bir insanın hiçbir zaman tam istediği, hayalini kurduğu gibi bir hayatı olamaz. Çünkü istediği ilk şeye kavuştuğunda daha da iyisini ve fazlasını istediğini anlar. Parası olur, yetinmez, çok daha fazlasını kazanmak için çalışır. Evi olur, beğenmez; muhakkak daha hoşuna giden bir ev görüp, onu almak için çaba harcamaya başlar. Her sene değişen zevklerinden dolayı evinin içini de, kendi kıyafetlerini de beğenmez, sürekli olarak daha güzel mobilyaların ve giysilerin hayalini kurar. Nitekim aşağıdaki ayette inkarcı insanın içinde bulunduğu bu ruh hali en açık şekilde tarif edilmiştir:
Kendisini tek olarak yarattığımı bana bırak; ki ben ona "alabildiğine geniş kapsamlı bir mal" verdim. Göz önünde hazır çocuklar. Ve sayısız imkan ve fırsatları önüne serdim. Sonra, daha arttırmam için tamah eder. (Müddessir Suresi, 11-15)
Şuurlu bir insanın düşünmesi gereken şudur; en fazla evi olan, en pahalı arabaları satın alan, en çok kıyafeti olan kısacası en zengin olan insanın da, oturabileceği ev, kullanacağı araba, yiyeceği yemek, yatacağı yatak, giyeceği kıyafet sınırlıdır. Dünyanın en büyük sarayında oturan bir insan aynı anda kaç odada birden oturabilir? Veya en güzel kıyafetlere sahip insan bir seferde bu kıyafetlerin kaçını üstüste giyebilir? Bu insanların hayatlarına baktığımızda görürüz ki, onlarca odadan oluşan malikanelere sahip olsalar dahi, aynı anda bütün odaları kullanamayacakları için evlerinin en fazla bir odasında oturabilirler. Dolaplar dolusu kıyafetleri olsa da aynı anda sadece tek bir kıyafeti giyebilirler. Allah'ın yarattığı binlerce çeşit yiyeceğe sahip olabilseler bile, en fazla 2-3 tabak yemek yiyebilirler; daha fazlasını yemeye kalksalar bu, onlar için bir işkence haline dönüşür
Kuşkusuz bu örnekler çoğaltılabilir. Ancak bunlardan daha da etkilisi, kişinin, malının, mülkünün "keyfini sürebileceği" ömrünün kısıtlı oluşudur. İnsan hızla kaçınılmaz sona doğru ilerlemektedir. Ancak yaşamı süresince bu gerçeği fark edememekte ve Kuran'da bildirildiği gibi; "gerçekten malının kendisini ebedi kılacağını" (Hümeze Suresi, 3) sanmaktadır. Bu sapkın inanca öylesine körü körüne bağlanmıştır ki, ahirette Allah'ın huzurunda azabı gördüğünde bile, sahip olduklarını fidye vermeye çalışarak kurtulmak isteyecektir ama elbette artık geç kalmış olacak ve verdiği hiçbir şey kabul edilmeyecektir:
Onlar birbirlerine gösterilirler. Bir suçlu-günahkar, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister; Kendi eşini ve kardeşini, ve onu barındıran aşiretini de; yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de); sonra bir kurtulsa. Hayır, doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir. (Mearic Suresi, 11-15)
Oysa Allah'ın tüm zenginliğin sahibi olduğunu, dünyadaki malın ve itibarın yine orada kalacağını bilen insanlar hiçbir zaman dünyanın peşine düşmezler. Bu insanlar sahip oldukları bir zenginlikten dolayı şımarmazlar, Rablerini unutmazlar, verilen bütün nimetlere şükrederek çalışırlar, kendilerine verilenle yetinirler. Allah dünyadaki değerlere hırsla bağlanmayan bu insanlara da zaten onurlu ve rahat bir yaşantı vaat etmiştir. Allah'ı gereği gibi takdir eden ve O'na güvenen bu insanlar, dünyanın geçiciliğinin, mal ve mevkinin dünyada ancak kısa bir fayda ve çıkar sağladığının, ahiretteki sonsuz yaşantının yanında da çok az bir değeri olduğunun farkındadırlar. Böyle düşünen bir insan mal sahibi olur, ancak bunu haksızlık yapmak ve insanları ezmek için kullanmaz. Zenginlik onu daha da çok dünyaya bağlamaz, aksine Allah'a olan yakınlığını ve şükrediciliğini artırır. Kimsenin hakkını yemez, Allah'ın ona verdikleriyle hep iyi iş yapmaya çalışır. İtibarın ve asıl övgünün Allah katında olduğunu bilir, bundan dolayı dünyada zenginlik peşinde koşmaktansa kendisini ahirette asıl zenginliğe kavuşturacak olan seçkin bir ahlakın peşinde olur ve onu yaşar. Nitekim bu konuda bizim için en güzel örnek Hz. Süleyman'ın tavrıdır. Çok büyük bir zenginliğe ve mülke sahip olan Hz. Süleyman, bu zenginliği ne amaçla talep ettiğini "..gerçekten ben, mal sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim" (Sad Suresi, 32) sözleriyle en açık biçimde ifade etmiştir.
Böyle bir kavrayışa sahip olmayan insanlar ise dünyada kazandıklarının bir anlamı olmadığını, kendilerine aslında tüm bunların az bir kazanç sağladığını, en önemlisi de bu kazancı en fazla 60-70 sene kullanabildiklerini düşünmezler. Sahip oldukları mallarını, çocuklarını, evlerini, arabalarını, tüm servetlerini bir gün gelip dünyada bırakarak mezara konacakları gerçeğini unutur, bitmek bilmeyen ve asla ulaşamayacakları bir zenginlik hasretiyle ömürlerini geçirirler.
Oysa kendisini yaratan Allah'ı unutup malına güvenen kişi dünyada da, ahirette de hüsrana uğrayacaktır:
Şüphesiz inkar edenler, onların malları da, çocukları da kendilerine Allah'tan (gelecek azaba karşı) hiçbir şey kazandırmaz. Ve onlar ateşin yakıtıdırlar. (Al-i İmran Suresi, 10)
"Mal yığıp biriktiren ve onu saydıkça sayan" kimselerin durumu Kuran'da şöyle bildirilmektedir:
Ki o, mal yığıp biriktiren ve onu saydıkça sayandır.
Gerçekten malının kendisini ebedi kılacağını mı sanıyor?
Hayır; andolsun o, 'hutame'ye atılacaktır.
"Hutame"nin ne olduğunu sana bildiren nedir?
Allah'ın tutuşturulmuş ateşidir.
Ki o, yüreklerin üstüne tırmanıp çıkar.
O, onların üzerine kilitlenecektir;
(Kendileri de) Dikilip-yükseltilmiş sütunlarda (bağlanacaklardır). (Hümeze Suresi, 2-9)
Gerçek zenginlik ise; Allah'a iman eden ve dünyanın geçip gitmekte olan süslerine gereğinden fazla önem vermeyen, herşeyin yalnızca Allah'tan geldiğini bilen müminlere aittir. Kısa sürecek olan dünya hayatı yerine Allah'ın sonsuza kadar süreceğini bildirdiği ahiret hayatını seçen bu insanlar gerçek zenginlerdir. Mümin dünya hayatı karşılığında ahireti satın aldığı için zaten en karlı alışverişi yapmış, geçici değil sonsuz zenginliği seçmiştir. Kuran'da bu gerçek şöyle anlatılır:
Hiç şüphesiz Allah müminlerden karşılığında mutlaka cenneti vermek üzere canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler, bu Tevrat'ta, İncil'de, Kuran'da onun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip, müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur. (Tevbe Suresi, 111)
Bu gerçekleri göz ardı edip, dünyaya sıkı sıkı bağlananlar ise ahirette karşılaştıklarında kimin kazançlı çıkacağını çok açık bir şekilde öğreneceklerdir.
(makale harun yahya)
Pek çok insan dünyada eksiksiz bir yaşantı kurarak, son derece mükemmel bir hayat sürdürebileceğini zanneder. Buna göre, hayal ettiği zenginliğe sahip olduktan sonra mutlu olacak, istediği itibarı kazanacak, bu durum hayatının sonuna kadar da böyle devam edecektir. Oysa Allah'ı ve ahireti unutan bir insanın hiçbir zaman tam istediği, hayalini kurduğu gibi bir hayatı olamaz. Çünkü istediği ilk şeye kavuştuğunda daha da iyisini ve fazlasını istediğini anlar. Parası olur, yetinmez, çok daha fazlasını kazanmak için çalışır. Evi olur, beğenmez; muhakkak daha hoşuna giden bir ev görüp, onu almak için çaba harcamaya başlar. Her sene değişen zevklerinden dolayı evinin içini de, kendi kıyafetlerini de beğenmez, sürekli olarak daha güzel mobilyaların ve giysilerin hayalini kurar. Nitekim aşağıdaki ayette inkarcı insanın içinde bulunduğu bu ruh hali en açık şekilde tarif edilmiştir:
Kendisini tek olarak yarattığımı bana bırak; ki ben ona "alabildiğine geniş kapsamlı bir mal" verdim. Göz önünde hazır çocuklar. Ve sayısız imkan ve fırsatları önüne serdim. Sonra, daha arttırmam için tamah eder. (Müddessir Suresi, 11-15)
Şuurlu bir insanın düşünmesi gereken şudur; en fazla evi olan, en pahalı arabaları satın alan, en çok kıyafeti olan kısacası en zengin olan insanın da, oturabileceği ev, kullanacağı araba, yiyeceği yemek, yatacağı yatak, giyeceği kıyafet sınırlıdır. Dünyanın en büyük sarayında oturan bir insan aynı anda kaç odada birden oturabilir? Veya en güzel kıyafetlere sahip insan bir seferde bu kıyafetlerin kaçını üstüste giyebilir? Bu insanların hayatlarına baktığımızda görürüz ki, onlarca odadan oluşan malikanelere sahip olsalar dahi, aynı anda bütün odaları kullanamayacakları için evlerinin en fazla bir odasında oturabilirler. Dolaplar dolusu kıyafetleri olsa da aynı anda sadece tek bir kıyafeti giyebilirler. Allah'ın yarattığı binlerce çeşit yiyeceğe sahip olabilseler bile, en fazla 2-3 tabak yemek yiyebilirler; daha fazlasını yemeye kalksalar bu, onlar için bir işkence haline dönüşür
Kuşkusuz bu örnekler çoğaltılabilir. Ancak bunlardan daha da etkilisi, kişinin, malının, mülkünün "keyfini sürebileceği" ömrünün kısıtlı oluşudur. İnsan hızla kaçınılmaz sona doğru ilerlemektedir. Ancak yaşamı süresince bu gerçeği fark edememekte ve Kuran'da bildirildiği gibi; "gerçekten malının kendisini ebedi kılacağını" (Hümeze Suresi, 3) sanmaktadır. Bu sapkın inanca öylesine körü körüne bağlanmıştır ki, ahirette Allah'ın huzurunda azabı gördüğünde bile, sahip olduklarını fidye vermeye çalışarak kurtulmak isteyecektir ama elbette artık geç kalmış olacak ve verdiği hiçbir şey kabul edilmeyecektir:
Onlar birbirlerine gösterilirler. Bir suçlu-günahkar, o günün azabına karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek ister; Kendi eşini ve kardeşini, ve onu barındıran aşiretini de; yeryüzünde bulunanların tümünü (verse de); sonra bir kurtulsa. Hayır, doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir. (Mearic Suresi, 11-15)
Oysa Allah'ın tüm zenginliğin sahibi olduğunu, dünyadaki malın ve itibarın yine orada kalacağını bilen insanlar hiçbir zaman dünyanın peşine düşmezler. Bu insanlar sahip oldukları bir zenginlikten dolayı şımarmazlar, Rablerini unutmazlar, verilen bütün nimetlere şükrederek çalışırlar, kendilerine verilenle yetinirler. Allah dünyadaki değerlere hırsla bağlanmayan bu insanlara da zaten onurlu ve rahat bir yaşantı vaat etmiştir. Allah'ı gereği gibi takdir eden ve O'na güvenen bu insanlar, dünyanın geçiciliğinin, mal ve mevkinin dünyada ancak kısa bir fayda ve çıkar sağladığının, ahiretteki sonsuz yaşantının yanında da çok az bir değeri olduğunun farkındadırlar. Böyle düşünen bir insan mal sahibi olur, ancak bunu haksızlık yapmak ve insanları ezmek için kullanmaz. Zenginlik onu daha da çok dünyaya bağlamaz, aksine Allah'a olan yakınlığını ve şükrediciliğini artırır. Kimsenin hakkını yemez, Allah'ın ona verdikleriyle hep iyi iş yapmaya çalışır. İtibarın ve asıl övgünün Allah katında olduğunu bilir, bundan dolayı dünyada zenginlik peşinde koşmaktansa kendisini ahirette asıl zenginliğe kavuşturacak olan seçkin bir ahlakın peşinde olur ve onu yaşar. Nitekim bu konuda bizim için en güzel örnek Hz. Süleyman'ın tavrıdır. Çok büyük bir zenginliğe ve mülke sahip olan Hz. Süleyman, bu zenginliği ne amaçla talep ettiğini "..gerçekten ben, mal sevgisini Rabbimi zikretmekten dolayı tercih ettim" (Sad Suresi, 32) sözleriyle en açık biçimde ifade etmiştir.
Böyle bir kavrayışa sahip olmayan insanlar ise dünyada kazandıklarının bir anlamı olmadığını, kendilerine aslında tüm bunların az bir kazanç sağladığını, en önemlisi de bu kazancı en fazla 60-70 sene kullanabildiklerini düşünmezler. Sahip oldukları mallarını, çocuklarını, evlerini, arabalarını, tüm servetlerini bir gün gelip dünyada bırakarak mezara konacakları gerçeğini unutur, bitmek bilmeyen ve asla ulaşamayacakları bir zenginlik hasretiyle ömürlerini geçirirler.
Oysa kendisini yaratan Allah'ı unutup malına güvenen kişi dünyada da, ahirette de hüsrana uğrayacaktır:
Şüphesiz inkar edenler, onların malları da, çocukları da kendilerine Allah'tan (gelecek azaba karşı) hiçbir şey kazandırmaz. Ve onlar ateşin yakıtıdırlar. (Al-i İmran Suresi, 10)
"Mal yığıp biriktiren ve onu saydıkça sayan" kimselerin durumu Kuran'da şöyle bildirilmektedir:
Ki o, mal yığıp biriktiren ve onu saydıkça sayandır.
Gerçekten malının kendisini ebedi kılacağını mı sanıyor?
Hayır; andolsun o, 'hutame'ye atılacaktır.
"Hutame"nin ne olduğunu sana bildiren nedir?
Allah'ın tutuşturulmuş ateşidir.
Ki o, yüreklerin üstüne tırmanıp çıkar.
O, onların üzerine kilitlenecektir;
(Kendileri de) Dikilip-yükseltilmiş sütunlarda (bağlanacaklardır). (Hümeze Suresi, 2-9)
Gerçek zenginlik ise; Allah'a iman eden ve dünyanın geçip gitmekte olan süslerine gereğinden fazla önem vermeyen, herşeyin yalnızca Allah'tan geldiğini bilen müminlere aittir. Kısa sürecek olan dünya hayatı yerine Allah'ın sonsuza kadar süreceğini bildirdiği ahiret hayatını seçen bu insanlar gerçek zenginlerdir. Mümin dünya hayatı karşılığında ahireti satın aldığı için zaten en karlı alışverişi yapmış, geçici değil sonsuz zenginliği seçmiştir. Kuran'da bu gerçek şöyle anlatılır:
Hiç şüphesiz Allah müminlerden karşılığında mutlaka cenneti vermek üzere canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler, bu Tevrat'ta, İncil'de, Kuran'da onun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip, müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur. (Tevbe Suresi, 111)
Bu gerçekleri göz ardı edip, dünyaya sıkı sıkı bağlananlar ise ahirette karşılaştıklarında kimin kazançlı çıkacağını çok açık bir şekilde öğreneceklerdir.
(makale harun yahya)