Salvo
Kayıtlı Üye
AHMET MIROGLU
60 Yillik Nafile Ibadete Denk Adalet
Serdar-i Ekrem Ibrahim Pasa, sehri kusatmaya aldiginda Kurban Bayrami'nin üçüncü günüydü. Düsman eman dilemek zorunda kalmisti. Pasa, kale anahtarlarini padisaha gönderdi. Bunun üzerine padisah kalenin zapti ve hazinenin muhafazasi için on bin asker yolladi. Ertesi gün de bizzat kendisi sehre girdi.
Böyle bir kaleyi gözler görmüs degildi. Çarsi pazari zengin ve ferahti, evleri saray gibiydi, sokaklari ise genisti ve mermer döseliydi. Padisah yürüdü, kral sarayina girdi. Saatlerce seyrettikten sonra dedi ki:
- Ah n'olaydi, bu saray Istanbulumuzda, Sarayburnu'nda olaydi!
Ve ardindan ekledi:
- Allah ile ahdim olsun, bu gaza mali ile Kudüs'e ve Medine'ye birer kale yaptirayim ve Istanbul'a kemerlerle su getireyim.
Kudüs'te ve Medine'de kale kalmadiysa da, ahdini yerine getirdigine Kemerburgaz su kemerleri sahittir.
Padisah gezintisine devam ederken sehir halkindan biri yanina yaklasti ve saray disinda bir kisim askerin halka zulmetmekte oldugunu bildirip yardim istedi. Bunun üzerine koca sultan sarayin duvarina kendi el yazisi ile bir beyit yazdi. Beyit, sehir 150 yil sonra elden çikana kadar o duvarda durdu.
“Gâziler meskenidir, bunda bey'im gayrulmaz / Bunda zulmedenin âkibeti hayrolmaz.”
Zira adalet karsisinda bey de, pasa da birdi, hiç kimse kayrilmazdi ve zalimin sonu kendisi için asla hayirli olmazdi.
Aradan yillar geçti. Ünlü seyyah Evliya Çelebi bu sarayi ziyaret etti. Hâlâ orada durmakta olan sultan gönlünden ve kaleminden çikma o beytin altina “Bir saat adalet etmek, yetmis sene (nafile) ibadetten efdaldir.” hadis-i serifini yazdi.
Kale Budin kalesi idi, padisah da Batililarin Muhtesem Süleyman dedikleri Kanuni...
Budin, Evliya Çelebi'nin yazdigina göre, Osmanli'nin 25 cami, 47 mescit, 12 medrese, 16 mektep, 10 tekke/türbe, 2 hamam, 9 han, 8 ilica, 75 sebil, 3500 ev, 1 çesme, 1 baruthane, 1 saat kulesi, 1 bedesten insa ettikleri 24 mahalleli ve bizzat Evliya Çelebi'nin ifadesiyle “Macari az bir Türk sehri” idi. Osmanli mülkünde Istanbul, Bursa ve Edirne'den sonra en sevilen sehir burasiydi. Çok sevildigi, için “Nazli Budin” denirdi.
Yani böylesine mamur, böylesine bayindir bir yerdi. Nasil öyle olmasin ki? Bu ülkenin Ilimler Akademisi tarafindan ortaya çikartilip yayinlanan bir belgeye göre, Osmanli Devleti bu topraklara hakim oldugu devirlerde, halktan yillik 7 milyon akçe vergi toplayip, yine yillik 7 milyon akçe yatirim yapiyordu.
Budin neresi çikartamadiniz degil mi? Macaristan'in ortasinda, Tuna nehrinin üzerinde iki büyük ve güzel sehir vardir. Buda ve Peste. Iki sehir, 19. yüzyilda birlesmis, Budapeste adiyla Macaristan'in baskenti olmustur. Iste Macarlarin Buda dedikleri nehrin batisindaki yer bizim “Budinimiz”dir.
Peki ya Budin'in kuzeyinde bir sinir kalesi olan Estergon'u bilir misiniz?.. Hani su marsi, mehter kösünü gümbür gümbür gümleten, akincilarin cirit attigi, Viyana'nin bir adim berisindeki Estergon'u? Ya da Kanije'yi veya Mohaç ovasini... Ve dahi Kanuni'nin iç organlarinin defnedildigi, sonradan Avrupalilarin üzerine kilise diktikleri Zigetvar'i?
Üzerine türküler yakilmis, siirler yazilmis, ask hikayeleri anlatilmis güzel Tuna'nin ortasindan aktigi bir ülkeden söz ediyoruz. Osmanli'nin uzun süre Engürüs olarak andigi, yönettigi, imar ettigi ve Nemçeli'ye (Avusturyalilar) kaptirdigi Macaristan'dan. Bugün itibariyle 3 bin (Patrick Burke-Texas Austin, Eastern Europe, Raintree Steck-Vaughn Publishers, 1997, s. 25.), veya 10 bin (Macar Islâm Cemiyetinin iddiasina göre) müslümanin yasadigi eski ihtisamli imparatorluk günlerini arayan bir ülkeden...
-----------------------------------------------------------------------
Macaristan nere, Macar kim?
Macaristan, Orta Avrupa'da, Tuna nehri havzasi üzerinde yer alan bir ülkedir.
Macaristan'in tarihi, göçebe Macar kabilelerinin 895-896 yilinda Karpatya bölgesine gelip bölgeyi ele geçirmeleri ile baslar.
Macar kavimlerinden ilk söz eden yazili tarihi kaynak, 9. yüzyilda Arapça kaleme alinmis bir kaynaktir. Ibn Ruste ve Gerdizi, Buharali bir alimden naklen Macarlari orta Volga boylarinda yasayan bir “Türk kabilesi” olarak tanimlayan kayitlar düsmüslerdir.
Ne yazik ki, resmi tarih Macarlari Fin-Ugor ailesine dahil etmistir.
Elbette Islâm'in kav imlere ve milletlere bakis açisi bellidir. Insanlar, kavmiyetlerine göre degil, imanlarina ve amellerine göre ödüllendirilecek veya cezalandirilacaklardir. Ne var ki, Batililar Macarlarin Müslüman Türklere yakinligini degil, Hiristiyan Finlere yakinligini ispatlamak için özel bir çaba harcamislardir.
Halbuki Macar krali Geza (927-997)'ya Bizans imparatoru tarafindan verilen tac üzerinde “Ki Ovtis Despotis Pistüs Kralis Türkiyas”, yani “Lütufkâr Hükümdar Türkiya Krali'na.” yazmaktadir.
Dillerinin Avrupa dillerine benzemedigini 17. yüzyilda fark eden Macar bilim adamlari yogun bir arastirma içine girdiler. Sadece bilim adamlarinin degil, halkin da yakindan izledigi tartismalarda güçlü taraf Türkçe yanlisi tarafti. Ancak, tartisma Fin-Ugor yanlisi tarafin zaferiyle kapandi. Çünkü Katolik kilisesi, Macar milletinin Müslüman Türklere degil, Hiristiyan Finlere akraba olmasini istemisti.
Islâmiyet'le tanisma
Orta Avrupa'nin ve dolayisiyla Macaristan'in Islâmiyet'le temasi, Islâm'in batida Endülüs ve Sicilya'daki varliginin devam ettigi dönemde gerçeklesmeye baslamistir. 10. ve 12. yüzyillarda kuzeyden gelen son Türk kavimleri göçü sonucu Tuna nehri boylarinda bazi müslüman topluluklar olustu. Bunlar genelde Türk göçebelerdi. Islâmiyet'i Arap tüccar, alim ve seyyahlardan ögrenmis bu kavimler, Eflak, Bogdan, Sirbistan, Bosna ve Macaristan'a yerlestiler.
10. ve 11. yüzyillarda müslümanlarin özellikle askeri alandaki becerileri Macar krallarinin dikkatini çekmis ve onlara Macar ordusunda görev verilmesini saglamistir.
Endülüs'ten Macaristan'a göç etmis ve yüksek düzeyde görev yapmis olan Ebu Hamid el-Girnatî (öl.1170), Tuhfetü'l-Elbab ve Nuhbetü'l-A'cab adli eserinde Macar kralligi sinirlari içerisindeki müslümanlardan söz ederken, onlari Magribîler ve Harizmîler diye ikiye ayirmistir. Ona göre, devrin Macar krali “müslümanlari seven hükümdardi.”
Kayitlarindan anlasildigi kadariyla Girnatî, müslümanca bir merakla bu kimselerin Islâm'i ve Arapça'yi ne kadar bildiklerini tespit etmeye çalismistir. Tespitlerini, kivançla “Bugün itibariyle böyle bir ülkede 10 binden fazla yerde Cuma namazi kiliniyor olmasi muazzam bir olaydir.” diye tescil eder.
Abarti payi bir yana, bizzat dönemin Macar kaynaklari da vergi memuru veya kraliyet muhafiz kitasinda profesyonel asker olarak hizmet veren, ticari ve mali faaliyetlerde bulunan Sarasenlerin (müslüman anlamina) ve Ismailîlerin varligina deginmektedirler.
Bunlar o kadar önemli ayricaliklara ve ticari pazara sahiptiler ki, kilise ve asiller, 1222'de Kral Andrew tarafindan yayinlanan ve 1231'de yenilenen bir fermanla, kendilerine karsi bir dizi ekonomik kisitlama getirilmesini saglamislardi. Hatta 1232 yili baslarinda Baspiskopos Robert, Papa'dan aldigi yetkiyle müslümanlari ülkesinde barindirmaya ve kendilerine is vermeye devam ettigi için, kral Andrew'i aforoz etmisti.
Müslümanlar bundan sonraki üç yüzyil içinde yavas yavas sahneyi terk ettiler. Büyük ihtimalle yine Macaristan'da idiler, fakat hiristiyan baskisi ve haçli ruhu sebebiyle asimilasyona ugramislardi. 11. yüzyil sonunda yasalar onlari “domuz testi” denilen bir imtihana zorluyordu. Domuz eti yemeyi reddettiklerinde idam ediliyorlardi.
Müslümanlarin inançlarini gizlemelerinin sebebi bu yasal terördü. Sonuçta Islâm'in gereklerini yerine getiremez olmuslardi.
Macaristan müslümanlarindan söz eden bir baska Islâm cografyacisi, Yakut el-Hamevî'dir (öl. 1229). O, Mu'cemü'l-Büldan adli eserinde Halep'te rastladigi müslüman Macar ögrencilerden ülkeleri hakkinda bilgi aldigini ve orada otuz müslüman köyünün bulundugundan bahsettiklerini yazmaktadir. Verdigi bilgilere göre, müslümanlarin güçlenmelerinden korkan Macar krallari, yerlesim bölgelerinin surlarla çevrilmesini yasaklamislar ve II. Andre, müslüman tebaanin devlet islerinde istihdamini engelleyici fermanlar çikarmistir (1233). Müslümanlar, diger halktan daha kolay ayirt edilmeleri için özel elbise giymeye zorlanmislardir.
Hamevî'nin görüstügü Macar Müslümanlarin verdigi bilgilerde ipuçlarini buldugumuz baskilar zamanla artmis ve sonuçta müslümanlarin varliklari ve etkinlikleri kaybolmustur.
Bölgede müslümanlarin tekrar varlik göstermesi, 1526 yilinda Osmanlilarin Macaristan'i fethiyle gerçeklesmistir. Bu hakimiyet ise ancak 1699'a kadar sürmüstür.
Osmanlilar devrede
Osmanlilar Rumeli'ye geçtikten sonra karsilarinda daima Macarlari gördüler. 1364 yilinda baslayan Osmanli-Macar savaslari, 150 yillik büyük bir mücadeleden sonra Macarlarin Mohaç meydaninda yenilgisiyle noktalandi (1526).
Osmanlilarin bölgedeki hakimiyeti 150 yil sürmüs, onlarin çekilmesinin ardindan Macaristan, Habsburg hanedaninca yönetilmistir.
Olmus idim bir zaman ben sedd-i Islâm'a kilit,
Nice canlar din yolunda ugruma oldu sehit,
Taa kiyamet hasr olunca kesmezem ümit,
Bir gün ola açila baht-i siyahim der Budin.
Macarlar Avusturya boyunduruguna karsi 16. 17. ve 18. yüzyillarda isyan ettiler ve her defasinda agir bozguna ugradilar. Osmanli devleti Nemçelilere karsi Macarlara büyük destek vermistir. Uzun yillar süren bagimsizlik mücadelesi sonucunda Avusturya-Macaristan Imparatorlugu kurulmustur.
Birinci Dünya Savasi'nin baslangicinda Imparatorluk dagilmis ve gerek bu esnada gerek savas boyunca Macaristan, topraklarinin üçte ikisini kaybetmis ve sonuçta denizden yalitilmis, 93,000 km2 genisliginde bir yüzölçümüyle sinirlanmistir.
Bu dönemde Macar vatandasligina geçip asil bir Macar hanimla evlenen Bosnak Hüseyin Hilmi Durics'in (öl. 1940) Islâmiyet'in yayilmasi ugrunda verdigi mücadeleler ve kendisini uluslararasi platformlarda “Islâm askerleri imami, müftü, bas müftü” gibi sifatlarla takdim etmesi kayda deger hususlardandir. Durics, Saraybosna Gazi Hüsrev Bey medresesinde, Istanbul'da ve Kahire'de dinî egitim almis ciddi bir müslüman alimdi. Islâmî teskilatlanma ugruna bazi girisimlerde bulundu ise de çabalari çok olumlu sonuçlar vermedi. 1920'lerde Macaristan'a siginan Bosnak mülteciler de dil sorunu sebebiyle faydali olamadilar. 1930'larda ülkede bulunan iki yüz kadar Türk'ten birisi liderligini ilan ederek kendisine “Islâmî Türbeler Türbedari” unvanini verdi. Maalesef Türklerle Bosnaklar birlikte hareket edemediler, hatta kendi aralarinda didistiler. Sonuçta bu ayrilik güç dagilimina sebep oldu.
Müslüman Macarlar, vefatlarindan sonra yerlerini alacak nesiller birakamadilar. Sicil ve kayit altina alinmamakla birlikte, bunlarin sonuncusu 1977'de hayata gözlerini yuman Abid Csátics olmalidir.
Zaman zaman yurt disina çikan Macarlardan Islâmiyet'i benimseyenler de olmustur. Belki de bunlarin en ünlüsü Sharif (Stefen) Horthy'dir.
Bir de 1930'larda müslüman olup Haci Abdülkerim adini alan, birkaç kez hacca giden, Islâm dünyasinca alim olarak söhret bulan Yahudi asilli Julius Germanus'un (1884-1979) Macaristan'da Islâm'i yaymak için giristigi yayincilik çabasina deginmek gerekir. Bu ugurda çok sayida kitap ve makale yayinlamistir. En son görevi Budapeste Üniversitesi Arapça Arastirmalar sefligi idi. 1958-1966 yillarinda milletvekilligi yapmistir.
Sosyalist dönem boyunca bazi Arap ülkelerinin sosyalizme sempati duymalari sayesinde Macarlar Arap Müslümanlari tanisalar da, yaklasik 40 yil ülkede Islâmiyet'ten söz edilmemistir.
Sovyetler'in dagilmasindan sonra 1990'larda çikarilan yasalarla müslümanlar da bazi hak ve özgürlüklere kavusmuslardir. Bu arada bizzat hükümet Islâm ülkeleri ile ticari iliskileri gelistirmede bir vasita gözüyle baktigi Macar Islâm Cemiyeti'ni kurmustur. Cemiyet kismen güzel faaliyetler icra etmektedir. En önemli hedeflerinden birisi, Macaristan'da yeni bir cami insa etmektir.
-----------------------------------------------------------------------
“Kahraman Düsmandi, Rahat Uyusun!”
145 sene eyalet merkezimiz olan, 6 defa muhasara edilip bizde kalan Budin'in son Osmanli valisi Arnavut Abdi Pasa idi. 1686 Eylül ayinin ikinci günü, 2 ay 14 gün dayandiktan sonra düsen Budin'de Osmanli'nin hiç esiri ve yaralisi yoktur. Basta 70 yasindaki kale kumandani Abdi Pasa olmak üzere, hepsi Bali Pasa Meydani'nda vurusa vurusa sehit olmuslardir. Kanuni'nin ilk girisinden itibaren sayarsaniz 160 sene, resmi egemenligin baslamasindan 145 yil sonra Budin kalesi düser. Macarlar bu kahramanliga hayran olmus, Abdi Pasa'yi sehit düstügü yere defnederek mezar tasina Macarca ve Türkçe söyle yazmislardir: “145 yillik Türk egemenliginin son Buda valisi Abdi Arnavut Pasa, bu yerin yakininda, 1866 Eylül ayinin ikinci günü ögleden sonra yasaminin yetmisinci yilinda maktul düstü. Kahraman düsmandi, rahat uyusun.”
-----------------------------------------------------------------------
Budin Destani
Budin’in Avusturyalilarca isgali üzerine asker sairlerden Gâzi Asik Hasan’in yazdigi “Budin Destani” söyledir:
Ötme bülbül ötme, yaz bahar oldu,
Bülbülün figani bagrimi deldi,
Gül alip satmanin zamani geldi,
Aldi Nemçe bizim nazli Budin’i.
Çesmelerde abdest alinmaz oldu,
Camilerde namaz kilinmaz oldu,
Mamur olan yerler hep harap oldu,
Aldi Nemçe bizim nazli Budin’i.
Budin’in içinde uzun çarsisi,
Ortasinda Sultan Ahmet Camisi,
Kâbe suretine benzer yapisi,
Aldi Nemçe bizim nazli Budin’i.
Budin’in içinde serdar kiziyim,
Anamin babamin iki gözüyüm,
Kafeste besli kinali kuzuyum,
Aldi Nemçe bizim nazli Budin’i.
Cephane tutustu, aklimiz sasti,
Selâtîn camiler yandi tutustu,
Hep sabi sibyanlar atese düstü,
Aldi Nemçe bizim nazli Budin’i.
Serhatlar içinde Budin’dir basi,
Kan ile yogrulmus topragi tasi,
Çerkez Alemdar sehitler basi
Aldi Nemçe bizim nazli Budin’i.
Kible tarafindan üç top atildi,
Persembe günüydü, günes tutuldu,
Cuma günü idi, Budin alindi,
Aldi Nemçe bizim nazli Budin’i
60 Yillik Nafile Ibadete Denk Adalet
Serdar-i Ekrem Ibrahim Pasa, sehri kusatmaya aldiginda Kurban Bayrami'nin üçüncü günüydü. Düsman eman dilemek zorunda kalmisti. Pasa, kale anahtarlarini padisaha gönderdi. Bunun üzerine padisah kalenin zapti ve hazinenin muhafazasi için on bin asker yolladi. Ertesi gün de bizzat kendisi sehre girdi.
Böyle bir kaleyi gözler görmüs degildi. Çarsi pazari zengin ve ferahti, evleri saray gibiydi, sokaklari ise genisti ve mermer döseliydi. Padisah yürüdü, kral sarayina girdi. Saatlerce seyrettikten sonra dedi ki:
- Ah n'olaydi, bu saray Istanbulumuzda, Sarayburnu'nda olaydi!
Ve ardindan ekledi:
- Allah ile ahdim olsun, bu gaza mali ile Kudüs'e ve Medine'ye birer kale yaptirayim ve Istanbul'a kemerlerle su getireyim.
Kudüs'te ve Medine'de kale kalmadiysa da, ahdini yerine getirdigine Kemerburgaz su kemerleri sahittir.
Padisah gezintisine devam ederken sehir halkindan biri yanina yaklasti ve saray disinda bir kisim askerin halka zulmetmekte oldugunu bildirip yardim istedi. Bunun üzerine koca sultan sarayin duvarina kendi el yazisi ile bir beyit yazdi. Beyit, sehir 150 yil sonra elden çikana kadar o duvarda durdu.
“Gâziler meskenidir, bunda bey'im gayrulmaz / Bunda zulmedenin âkibeti hayrolmaz.”
Zira adalet karsisinda bey de, pasa da birdi, hiç kimse kayrilmazdi ve zalimin sonu kendisi için asla hayirli olmazdi.
Aradan yillar geçti. Ünlü seyyah Evliya Çelebi bu sarayi ziyaret etti. Hâlâ orada durmakta olan sultan gönlünden ve kaleminden çikma o beytin altina “Bir saat adalet etmek, yetmis sene (nafile) ibadetten efdaldir.” hadis-i serifini yazdi.
Kale Budin kalesi idi, padisah da Batililarin Muhtesem Süleyman dedikleri Kanuni...
Budin, Evliya Çelebi'nin yazdigina göre, Osmanli'nin 25 cami, 47 mescit, 12 medrese, 16 mektep, 10 tekke/türbe, 2 hamam, 9 han, 8 ilica, 75 sebil, 3500 ev, 1 çesme, 1 baruthane, 1 saat kulesi, 1 bedesten insa ettikleri 24 mahalleli ve bizzat Evliya Çelebi'nin ifadesiyle “Macari az bir Türk sehri” idi. Osmanli mülkünde Istanbul, Bursa ve Edirne'den sonra en sevilen sehir burasiydi. Çok sevildigi, için “Nazli Budin” denirdi.
Yani böylesine mamur, böylesine bayindir bir yerdi. Nasil öyle olmasin ki? Bu ülkenin Ilimler Akademisi tarafindan ortaya çikartilip yayinlanan bir belgeye göre, Osmanli Devleti bu topraklara hakim oldugu devirlerde, halktan yillik 7 milyon akçe vergi toplayip, yine yillik 7 milyon akçe yatirim yapiyordu.
Budin neresi çikartamadiniz degil mi? Macaristan'in ortasinda, Tuna nehrinin üzerinde iki büyük ve güzel sehir vardir. Buda ve Peste. Iki sehir, 19. yüzyilda birlesmis, Budapeste adiyla Macaristan'in baskenti olmustur. Iste Macarlarin Buda dedikleri nehrin batisindaki yer bizim “Budinimiz”dir.
Peki ya Budin'in kuzeyinde bir sinir kalesi olan Estergon'u bilir misiniz?.. Hani su marsi, mehter kösünü gümbür gümbür gümleten, akincilarin cirit attigi, Viyana'nin bir adim berisindeki Estergon'u? Ya da Kanije'yi veya Mohaç ovasini... Ve dahi Kanuni'nin iç organlarinin defnedildigi, sonradan Avrupalilarin üzerine kilise diktikleri Zigetvar'i?
Üzerine türküler yakilmis, siirler yazilmis, ask hikayeleri anlatilmis güzel Tuna'nin ortasindan aktigi bir ülkeden söz ediyoruz. Osmanli'nin uzun süre Engürüs olarak andigi, yönettigi, imar ettigi ve Nemçeli'ye (Avusturyalilar) kaptirdigi Macaristan'dan. Bugün itibariyle 3 bin (Patrick Burke-Texas Austin, Eastern Europe, Raintree Steck-Vaughn Publishers, 1997, s. 25.), veya 10 bin (Macar Islâm Cemiyetinin iddiasina göre) müslümanin yasadigi eski ihtisamli imparatorluk günlerini arayan bir ülkeden...
-----------------------------------------------------------------------
Macaristan nere, Macar kim?
Macaristan, Orta Avrupa'da, Tuna nehri havzasi üzerinde yer alan bir ülkedir.
Macaristan'in tarihi, göçebe Macar kabilelerinin 895-896 yilinda Karpatya bölgesine gelip bölgeyi ele geçirmeleri ile baslar.
Macar kavimlerinden ilk söz eden yazili tarihi kaynak, 9. yüzyilda Arapça kaleme alinmis bir kaynaktir. Ibn Ruste ve Gerdizi, Buharali bir alimden naklen Macarlari orta Volga boylarinda yasayan bir “Türk kabilesi” olarak tanimlayan kayitlar düsmüslerdir.
Ne yazik ki, resmi tarih Macarlari Fin-Ugor ailesine dahil etmistir.
Elbette Islâm'in kav imlere ve milletlere bakis açisi bellidir. Insanlar, kavmiyetlerine göre degil, imanlarina ve amellerine göre ödüllendirilecek veya cezalandirilacaklardir. Ne var ki, Batililar Macarlarin Müslüman Türklere yakinligini degil, Hiristiyan Finlere yakinligini ispatlamak için özel bir çaba harcamislardir.
Halbuki Macar krali Geza (927-997)'ya Bizans imparatoru tarafindan verilen tac üzerinde “Ki Ovtis Despotis Pistüs Kralis Türkiyas”, yani “Lütufkâr Hükümdar Türkiya Krali'na.” yazmaktadir.
Dillerinin Avrupa dillerine benzemedigini 17. yüzyilda fark eden Macar bilim adamlari yogun bir arastirma içine girdiler. Sadece bilim adamlarinin degil, halkin da yakindan izledigi tartismalarda güçlü taraf Türkçe yanlisi tarafti. Ancak, tartisma Fin-Ugor yanlisi tarafin zaferiyle kapandi. Çünkü Katolik kilisesi, Macar milletinin Müslüman Türklere degil, Hiristiyan Finlere akraba olmasini istemisti.
Islâmiyet'le tanisma
Orta Avrupa'nin ve dolayisiyla Macaristan'in Islâmiyet'le temasi, Islâm'in batida Endülüs ve Sicilya'daki varliginin devam ettigi dönemde gerçeklesmeye baslamistir. 10. ve 12. yüzyillarda kuzeyden gelen son Türk kavimleri göçü sonucu Tuna nehri boylarinda bazi müslüman topluluklar olustu. Bunlar genelde Türk göçebelerdi. Islâmiyet'i Arap tüccar, alim ve seyyahlardan ögrenmis bu kavimler, Eflak, Bogdan, Sirbistan, Bosna ve Macaristan'a yerlestiler.
10. ve 11. yüzyillarda müslümanlarin özellikle askeri alandaki becerileri Macar krallarinin dikkatini çekmis ve onlara Macar ordusunda görev verilmesini saglamistir.
Endülüs'ten Macaristan'a göç etmis ve yüksek düzeyde görev yapmis olan Ebu Hamid el-Girnatî (öl.1170), Tuhfetü'l-Elbab ve Nuhbetü'l-A'cab adli eserinde Macar kralligi sinirlari içerisindeki müslümanlardan söz ederken, onlari Magribîler ve Harizmîler diye ikiye ayirmistir. Ona göre, devrin Macar krali “müslümanlari seven hükümdardi.”
Kayitlarindan anlasildigi kadariyla Girnatî, müslümanca bir merakla bu kimselerin Islâm'i ve Arapça'yi ne kadar bildiklerini tespit etmeye çalismistir. Tespitlerini, kivançla “Bugün itibariyle böyle bir ülkede 10 binden fazla yerde Cuma namazi kiliniyor olmasi muazzam bir olaydir.” diye tescil eder.
Abarti payi bir yana, bizzat dönemin Macar kaynaklari da vergi memuru veya kraliyet muhafiz kitasinda profesyonel asker olarak hizmet veren, ticari ve mali faaliyetlerde bulunan Sarasenlerin (müslüman anlamina) ve Ismailîlerin varligina deginmektedirler.
Bunlar o kadar önemli ayricaliklara ve ticari pazara sahiptiler ki, kilise ve asiller, 1222'de Kral Andrew tarafindan yayinlanan ve 1231'de yenilenen bir fermanla, kendilerine karsi bir dizi ekonomik kisitlama getirilmesini saglamislardi. Hatta 1232 yili baslarinda Baspiskopos Robert, Papa'dan aldigi yetkiyle müslümanlari ülkesinde barindirmaya ve kendilerine is vermeye devam ettigi için, kral Andrew'i aforoz etmisti.
Müslümanlar bundan sonraki üç yüzyil içinde yavas yavas sahneyi terk ettiler. Büyük ihtimalle yine Macaristan'da idiler, fakat hiristiyan baskisi ve haçli ruhu sebebiyle asimilasyona ugramislardi. 11. yüzyil sonunda yasalar onlari “domuz testi” denilen bir imtihana zorluyordu. Domuz eti yemeyi reddettiklerinde idam ediliyorlardi.
Müslümanlarin inançlarini gizlemelerinin sebebi bu yasal terördü. Sonuçta Islâm'in gereklerini yerine getiremez olmuslardi.
Macaristan müslümanlarindan söz eden bir baska Islâm cografyacisi, Yakut el-Hamevî'dir (öl. 1229). O, Mu'cemü'l-Büldan adli eserinde Halep'te rastladigi müslüman Macar ögrencilerden ülkeleri hakkinda bilgi aldigini ve orada otuz müslüman köyünün bulundugundan bahsettiklerini yazmaktadir. Verdigi bilgilere göre, müslümanlarin güçlenmelerinden korkan Macar krallari, yerlesim bölgelerinin surlarla çevrilmesini yasaklamislar ve II. Andre, müslüman tebaanin devlet islerinde istihdamini engelleyici fermanlar çikarmistir (1233). Müslümanlar, diger halktan daha kolay ayirt edilmeleri için özel elbise giymeye zorlanmislardir.
Hamevî'nin görüstügü Macar Müslümanlarin verdigi bilgilerde ipuçlarini buldugumuz baskilar zamanla artmis ve sonuçta müslümanlarin varliklari ve etkinlikleri kaybolmustur.
Bölgede müslümanlarin tekrar varlik göstermesi, 1526 yilinda Osmanlilarin Macaristan'i fethiyle gerçeklesmistir. Bu hakimiyet ise ancak 1699'a kadar sürmüstür.
Osmanlilar devrede
Osmanlilar Rumeli'ye geçtikten sonra karsilarinda daima Macarlari gördüler. 1364 yilinda baslayan Osmanli-Macar savaslari, 150 yillik büyük bir mücadeleden sonra Macarlarin Mohaç meydaninda yenilgisiyle noktalandi (1526).
Osmanlilarin bölgedeki hakimiyeti 150 yil sürmüs, onlarin çekilmesinin ardindan Macaristan, Habsburg hanedaninca yönetilmistir.
Olmus idim bir zaman ben sedd-i Islâm'a kilit,
Nice canlar din yolunda ugruma oldu sehit,
Taa kiyamet hasr olunca kesmezem ümit,
Bir gün ola açila baht-i siyahim der Budin.
Macarlar Avusturya boyunduruguna karsi 16. 17. ve 18. yüzyillarda isyan ettiler ve her defasinda agir bozguna ugradilar. Osmanli devleti Nemçelilere karsi Macarlara büyük destek vermistir. Uzun yillar süren bagimsizlik mücadelesi sonucunda Avusturya-Macaristan Imparatorlugu kurulmustur.
Birinci Dünya Savasi'nin baslangicinda Imparatorluk dagilmis ve gerek bu esnada gerek savas boyunca Macaristan, topraklarinin üçte ikisini kaybetmis ve sonuçta denizden yalitilmis, 93,000 km2 genisliginde bir yüzölçümüyle sinirlanmistir.
Bu dönemde Macar vatandasligina geçip asil bir Macar hanimla evlenen Bosnak Hüseyin Hilmi Durics'in (öl. 1940) Islâmiyet'in yayilmasi ugrunda verdigi mücadeleler ve kendisini uluslararasi platformlarda “Islâm askerleri imami, müftü, bas müftü” gibi sifatlarla takdim etmesi kayda deger hususlardandir. Durics, Saraybosna Gazi Hüsrev Bey medresesinde, Istanbul'da ve Kahire'de dinî egitim almis ciddi bir müslüman alimdi. Islâmî teskilatlanma ugruna bazi girisimlerde bulundu ise de çabalari çok olumlu sonuçlar vermedi. 1920'lerde Macaristan'a siginan Bosnak mülteciler de dil sorunu sebebiyle faydali olamadilar. 1930'larda ülkede bulunan iki yüz kadar Türk'ten birisi liderligini ilan ederek kendisine “Islâmî Türbeler Türbedari” unvanini verdi. Maalesef Türklerle Bosnaklar birlikte hareket edemediler, hatta kendi aralarinda didistiler. Sonuçta bu ayrilik güç dagilimina sebep oldu.
Müslüman Macarlar, vefatlarindan sonra yerlerini alacak nesiller birakamadilar. Sicil ve kayit altina alinmamakla birlikte, bunlarin sonuncusu 1977'de hayata gözlerini yuman Abid Csátics olmalidir.
Zaman zaman yurt disina çikan Macarlardan Islâmiyet'i benimseyenler de olmustur. Belki de bunlarin en ünlüsü Sharif (Stefen) Horthy'dir.
Bir de 1930'larda müslüman olup Haci Abdülkerim adini alan, birkaç kez hacca giden, Islâm dünyasinca alim olarak söhret bulan Yahudi asilli Julius Germanus'un (1884-1979) Macaristan'da Islâm'i yaymak için giristigi yayincilik çabasina deginmek gerekir. Bu ugurda çok sayida kitap ve makale yayinlamistir. En son görevi Budapeste Üniversitesi Arapça Arastirmalar sefligi idi. 1958-1966 yillarinda milletvekilligi yapmistir.
Sosyalist dönem boyunca bazi Arap ülkelerinin sosyalizme sempati duymalari sayesinde Macarlar Arap Müslümanlari tanisalar da, yaklasik 40 yil ülkede Islâmiyet'ten söz edilmemistir.
Sovyetler'in dagilmasindan sonra 1990'larda çikarilan yasalarla müslümanlar da bazi hak ve özgürlüklere kavusmuslardir. Bu arada bizzat hükümet Islâm ülkeleri ile ticari iliskileri gelistirmede bir vasita gözüyle baktigi Macar Islâm Cemiyeti'ni kurmustur. Cemiyet kismen güzel faaliyetler icra etmektedir. En önemli hedeflerinden birisi, Macaristan'da yeni bir cami insa etmektir.
-----------------------------------------------------------------------
“Kahraman Düsmandi, Rahat Uyusun!”
145 sene eyalet merkezimiz olan, 6 defa muhasara edilip bizde kalan Budin'in son Osmanli valisi Arnavut Abdi Pasa idi. 1686 Eylül ayinin ikinci günü, 2 ay 14 gün dayandiktan sonra düsen Budin'de Osmanli'nin hiç esiri ve yaralisi yoktur. Basta 70 yasindaki kale kumandani Abdi Pasa olmak üzere, hepsi Bali Pasa Meydani'nda vurusa vurusa sehit olmuslardir. Kanuni'nin ilk girisinden itibaren sayarsaniz 160 sene, resmi egemenligin baslamasindan 145 yil sonra Budin kalesi düser. Macarlar bu kahramanliga hayran olmus, Abdi Pasa'yi sehit düstügü yere defnederek mezar tasina Macarca ve Türkçe söyle yazmislardir: “145 yillik Türk egemenliginin son Buda valisi Abdi Arnavut Pasa, bu yerin yakininda, 1866 Eylül ayinin ikinci günü ögleden sonra yasaminin yetmisinci yilinda maktul düstü. Kahraman düsmandi, rahat uyusun.”
-----------------------------------------------------------------------
Budin Destani
Budin’in Avusturyalilarca isgali üzerine asker sairlerden Gâzi Asik Hasan’in yazdigi “Budin Destani” söyledir:
Ötme bülbül ötme, yaz bahar oldu,
Bülbülün figani bagrimi deldi,
Gül alip satmanin zamani geldi,
Aldi Nemçe bizim nazli Budin’i.
Çesmelerde abdest alinmaz oldu,
Camilerde namaz kilinmaz oldu,
Mamur olan yerler hep harap oldu,
Aldi Nemçe bizim nazli Budin’i.
Budin’in içinde uzun çarsisi,
Ortasinda Sultan Ahmet Camisi,
Kâbe suretine benzer yapisi,
Aldi Nemçe bizim nazli Budin’i.
Budin’in içinde serdar kiziyim,
Anamin babamin iki gözüyüm,
Kafeste besli kinali kuzuyum,
Aldi Nemçe bizim nazli Budin’i.
Cephane tutustu, aklimiz sasti,
Selâtîn camiler yandi tutustu,
Hep sabi sibyanlar atese düstü,
Aldi Nemçe bizim nazli Budin’i.
Serhatlar içinde Budin’dir basi,
Kan ile yogrulmus topragi tasi,
Çerkez Alemdar sehitler basi
Aldi Nemçe bizim nazli Budin’i.
Kible tarafindan üç top atildi,
Persembe günüydü, günes tutuldu,
Cuma günü idi, Budin alindi,
Aldi Nemçe bizim nazli Budin’i