Duanın Ruh sağlıgına etkisi

Earl Freyja

Bayan Üye
Bilhassa ruh hastalıklarında manevi dertler de duanın çok önemli bir tesiri bulunmaktadır. Büyük ruh tedavi uzmanlarından doktor Mahzar Osman devrin başkanına Bakırköy Ruh ve Sinir Hastanesi’nin çok dolu olmasından dert yanarak şöyle demiş.Bizim hastanelerde yer kalmadı çok hasta var aslında bunların çoğu bizim hastamızda değilller.Eskiden tekkeler vardı şeyhler vardı onlar bu hastalara nefes eder iyileşirlerdi siz tekkeleri kapattınız hastaları çoğaltınız bu hastalar bizlik hastalar deyil şimdi madem ki tekkeleri kapattınız şunu yapın hiç olmaz ise.Dergahları kapatılan bu şeyh efendileri imtihan ederek onlardan birer-ikişer-üçer kişi veriniz hastahanelerimize hastane de yatan hastaların dört de üçü iyileşir çıkar o zaman demiştir.

Dr.Alexis Carrel diyor ki…….
Dua dünyanın çekim kuvveti gibi gerçek bir kudrettir.Hiç bir tedavinin fayda etmediği vak’alarda insanların sadece dua gücü ile hastalıklarından ve melankoliden kurtulduklarını gördüm.

Her gün içten gelen bir aşkla dua ederseniz yaşayışınızın bütün bütün değiştiğini sezersiniz. Dua bütün davranışlarınızda silinmez izler bırakır.Devamlı bir huzur ve iç ferahlığı vardır.

F.Dostoyevski de şöyle söyler……
Duadan geri kalma eğer samimiysen her defasında duanda yeni bir mana olacaktır buda seni iyiliğe yöneltir.

Koca Ragıp Paşa’nın sözü de ne güzeldir…..

“Hakikat ehline tevfik rühnema yetişir
Bu yolda salika Hızır istemez.. Hüda yetişir”…

Dua etmeyi öğreten Yüce Rabbimiz Kitabında nasıl dua edileceğini de öğretmiş ve tesir olunacak şekilde ayetlerden duaları da işaret lütfetmiştir

Kimsesiz hiç kimse yok

Her kimsenin var kimsesi

Yalnız kaldım yetiş

Ey kimsesizler kimsesi

Gandhi daima dua eder ve şöyle söylerdi : “Dua ve ibadet olmasaydı çoktan çıldıracaktım” Allah her derdimize deva verir elhamdülillah.

“De ki: Yalvarmanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin?" (Furkan suresi 77 ) “Kullarım sana benden sorarlarsa muhakkak ki ben onlara çok yakınımdır .Bana duada bulunanların duasını kabül ederim." (Bakara suresi 186)

“Bana dua ediniz ki kabul edeyim” (Mü’min suresi 60) Evet Allahü Teala dua etmeyi ve istemeyi bizzat emir buyurmuştur.Sevgili Peygamberimizde buyururlar ki……”Muhakkak ki Rabbimiz haya sahibidir.Kulları ellerini kaldırıp kendisinden bir şey istedikleri vakit onları boş çevirmekten haya eder “

Her gün beş vakit namaz kıldığımız zaman okuduğumuz Fatiha’da ve her rekat da bunu söylemiyormuyuz.”Yalnız sana ibadet eder yalnız senden isteriz" (Fatiha-5) Kimin vermeye güçü var ki ? Güç onun varlık o’nun…..Onun verdiğini kimse geri çeviremediği gibi vermediğini de kimse veremez.

“Rabbimiz (c.c.) Buyurdu…..

“Eğer Allah sana bir zarar dokundurursa onu yine O’ndan başkası giderecek yoktur.

“Eğer sana bir hayır dilerse O’nun keremini geri çevirecek hiç bir güç yoktur.

“O hayrını kullarından dilediğine eriştirir.

“Çünkü o çok bağışlayan pek esirgeyendir. ( Yunus suresi 107 )

Demek ki her şey yalnızca Allah'tan istenir.
ALINTIDIR...​
 
---> Duanın Ruh sağlıgına etkisi

Duanın insan psikolojisi ve fizyolojisinde pozitif değişiklikler yaptığı biliniyor. Ama bir başkasının duası ne kadar etkili? Prof. Dr. Yavuz Şahin, Sızıntı dergisinin son sayısında başka birisinin hasta insanlara yaptıkları duaların etkilerine ve yapılan araştırmalara yer veriyor. Gıyabi yapılan duaların olumlu sonuçlarına dikkat çekiyor.

Dua tedavide tesirli mi? Bir başkasının duası tedavide faydalı olur mu? Hastalıklara karşı dua etmek, Allah'tan şifa dilemek tedavi sürecini hızlandırıyor mu? Tıp dünyasında yapılan araştırmalar, duanın insan psikolojisi üzerinde olumlu değişimlere yol açtığını ortaya koyuyor. Hasta kişinin dua etmesi kadar hastaya dua edilmesi de araştırmalara konu olmuş durumda. Prof. Dr. Yavuz Şahin, Sızıntı dergisinin haziran sayısında duanın iyileşmenin etkileri üzerinde duruyor.

Şahin, San Francisco General Hospital'da Koroner Kalp Bakım Ünitesi'ndeki 393 kalp hastasına bir başkasının dua etmesinin nasıl bir tesirde bulunduğunun araştırıldığını, hastanenin dışında bulunan duacıların, hastalar taburcu oluncaya kadar duaya devam ettiklerini aktarıyor. Dua edilen grubun diğer gruba göre daha az kalp tıkanıklığı gösterdiği, daha az antibiyotik tedavisine ve idrar söktürücüye ihtiyaç duyduğu, daha az zatürreye yakalandığı ve daha az oksijene ihtiyaç duyduğu ortaya çıkarken, Seul'de (Kore) bir hastanede aşı ile dölleme tedavisi gören 199 kadın üzerinde de ilginç bir çalışma yapılıyor. Kadınların yarısına Kanada ve Avustralya'da bulunan Hıristiyan dua grupları tarafından dua edilmesi sağlanırken bu araştırmadan ne kadınların ne de onlara tıbbî destek veren personelin haberi olmadığı gibi hastalara da kendileri için dua edildiği haber verilmiyor. Neticede dua edilen grupta daha yüksek oranda gebelik geliştiği belirleniyor.

DAHA ÇABUK İYİLEŞTİLER

Yavuz Şahin, Duke Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmada anjiyo operasyonu geçiren kalp hastalarının bir kısmı için gıyaplarında dua edildiğini, dua edilmiş hastalarda komplikasyon oranlarının daha az, hastaneden çıktıktan sonraki altı ay içinde ölüm nispetinin de daha düşük çıktığını belirtti. Dindar insanların cerrahi müdahalelerden sonra iyileşme nispetinin, dindar olmayanlara göre daha fazla olduğunu aktaran Şahin, "Kalbinden cerrahi operasyon geçiren yaşlı erkek hastalar üzerinde yapılan bir araştırmada, dini vazifelerini düzenli yerine getirenlerde, getirmeyenlere göre ameliyat sonrası hastanede kalma süresinin yüzde 20 daha az olduğu görülmüş. Başka bir çalışmada ise kalça kırığı operasyonu sonrası ibadethaneye düzenli devam eden kadınların, etmeyenlere nispetle daha kısa sürede ayağa kalktıkları ve daha az depresyon yaşadıkları tespit edilmiş." diyor. Kansas St. Luke's Hastanesi'nde beş din adamınca, hastanede tedavi gören 990 kalp hastasının 466'sına dua edilirken, kendileri için dua edilen hastaların dua edilmeyenlere nazaran yüzde 11 nispetinde daha çabuk iyileştiği ve rahatsızlık belirtilerinin azaldığı gözlemlenir. Prof. Dr. Şahin, bu çalışmada hastaların kendilerine dua edildiğini bilmediklerine, dua edenlerin de hastaları tanımadıklarına dikkat çekiyor.

Duanın ruh sağlığına olumlu katkıda bulunması, duanın samimiyet derecesine bağlı. Duanın, kabul edilme şartlarından birisi olan samimiyetle ve Allah'a yakın olmakla alâkalı olduğunu gösteren önemli bir çalışmada, Allah'a bağlılığı zayıf olan kişilerin sık dua etmesi psikopatolojik belirtileri azaltmazken Allah'a sevgiyle bağlı olan kişilerde sık dua etmenin psikopatolojik belirtileri azalttığı tespit edilmiş. Şahin, "Bu araştırmalar, Allah'a içtenlikle bağlanan, samimi olarak dua ve ibadet yapan insanların, bedenen ve ruhen daha sağlıklı olduğunu göstermektedir." diyor.

Ümit, gerçek ilaçların etkisini artırıyor

66 Soruda Sağlıkta İletişimin Gücü kitabının yazarı Dr. Zülfikar Özkan, sosyal ilişkilerin, aile mutluluğunun, arkadaşlık ilişkilerinin sağlığa hatta insan ömrüne ciddi etkileri olduğunu araştırmaların ortaya koyduğunu belirtiyor. Nitekim Iowa Üniversitesi'nden Dr. Susan Lutgendorf'un 2005 yılında yumurtalık kanseri olan kadınlar üzerinde yaptığı araştırmalara göre, sevilip destek gördüğünü hisseden ve moralini yüksek tutan kadınlarda, doğal katil hücrelerin sayısı, kendini yalnız, terk edilmiş ve duygusal bakımdan perişan hissedenlere kıyasla daha fazla olduğu tespit edilmiş.
 
---> Duanın Ruh sağlıgına etkisi

Duanın biyolojik temelleri

Geleneksel Batılı ruh anlayışını şöyle özetleyebiliriz:

1. Yaşam rasgele kimyasal süreçlerden oluşur.

2. Bilinç beynin bir ürünüdür ve kafatası içine sıkışmıştır.

3. Duyu organlarımızdan geçmeyen hiçbir şey zihinde var olamaz.

Geleneksel batılı ruh anlayışı bazı yeni bilgilerle sorgulamaya başladı:

1. DNA'nın varlığı. En basit hücre olan yosunun DNAsının insan DNAsı kadar mükemmel olması.

2. Olağan dışı bilinç deneyimlerinin varlığı. Duyu ötesi algı ve beden dışı ruhsal deneyimlerin Budist rahiplerde gözlemlenebilmesi. Telepati, telekinezi, duru görü gibi duyu ötesi bilgiye ulaşılabilmesi.

3. Duanın iyileştirici gücü. 2002 yılı Psychology Today Haziran sayısında yayınlanan bir araştırmada 3cü kişilerin dua edilenden habersiz olarak ettikleri duaların sonuçları verildi. Bu araştırmaya göre kısırlık tedavisi gören kadınların dua edilenlerde iki misli fazla gebelik saptandı.(Colombia Ünv.Dr.Regerlobo)

4. Beynin biyolojik bir bilgisayar gibi çalışması. Donanımın beyindeki kimyasal ve elektriksel devreler yazılımında ruh anlamına gelebileceği bilgisi, genlerin de veri tabanı olarak değerlendirilebileceği bakışı, "Evrende üstün bir bilgisayar teknolojisine sahip olan güç mü var?" sorusunu sordurdu. Beynimizdeki sinir hücreleri elektrik devrelerse, yazılım da acaba ruh olabilir mi?

5.Her şeyin dijital formata dönüştürülebilmesi gerçeği. Ses, görüntü, renk, koku salınım ve titreşim şeklinde formatlanabiliyor. Birçok biyolojik bilginin formatlanması mümkün gözüküyor.

Yöntem olarak bilim:

Bilim aklın soruşturma yeteneğidir. Newton evrensel yasalarını gözlem ve beyin jimnastiği ile oluşturdu. Akıl ile teorik fizik deneyleri yapılabiliyor; Kara Delik, böyle bir deney sırasında bulundu.

Sanatsal düşünce, yani sembolik düşüncenin evrimle açıklanamayacağı biliniyor. Mozart'ın eserini tesadüfle ne kadar açıklayabiliriz? Dua ile sanat ruhtan mı geliyor?

Maddeden başka bir değer mevcut olmasaydı, insanlık, sevgi, fedakârlık, hukuk, sanat olur muydu? Madde gibi somut gerçeklikle birlikte ruh gibi soyut bir gerçekliğin varlığı birlikte olması akla daha yakındır. Bu da determinizm denen evrendeki düzen ve yasalarda soyut gerçekliğin olması gerektiğine bir işarettir.

Beynimizin derinliklerine yazılı bilinçaltı sembol stoklarımız, ruhun bir birlik konumu olduğuna kanıttır. Kırılmaya, dökülmeye, parçalanmaya (entropi) müsait madde, bölünmeyen, parçalanmayan başka bir soyut gerçek (ruh) ile birlikte olursa evren daha anlamlı olur. Bu tez bilim çevrelerinde artık tartışma menziline girdi. İnsanda açlık duygusu yiyeceklerin varlığına kanıt olduğu gibi insandaki sonsuzluk duygusu soyut bir gerçeğin varlığına kanıttır.

Kur'an-ı Kerim'de Vahye ruh ismi verilmiştir. Girdiği dile can veren ruhun bilinçaltı semboller stokunu, psikolojik bilgilerin 'database' ini oluşturması çok akla yakındır. Nasıl bilgisayara 'windows, linux' gibi işletim sistemleri ile çalışıyorsa insan beyninin işletim sistemi de ruh olarak adlandırılamaz mı? Ruhun bir anlam olması yani psikolojik bilgi olması hem dine hem bilime uygun düşer.

Sevginin, arzunun beyinde bazı alanları aktive ettiği MRI (beyin görüntüleme) çalışmaları ile doğrulandı.

Niyet ve İrade

Son 10 yıla kadar bilim çevrelerinde bilimsel bir kategori olarak kabul edilmezken bugün niyetlenmiş olan sonucun beyinde ki etkisi bulundu:

İngiltere'de taksi şoförleri üzerinde yapılan bir araştırmada yön hafızası ile ilgili beyin alanının bu kişilerde daha aktif ve geniş olduğu bulundu. İnsanların niyetlenmiş davranışlarının beyinde paralel değişiklikler yapması ilginç bir buluştu. Aynı şekilde sevgi, istek iyi dilekte bulunmanın yaygın tanım ile duanın bir salınımı ve titreşim formatına dönüşüp evrensel akışa yayılması ve dua edilen kişide iyi hisler uyandırması akıl yürütme yöntemlerine göre mümkün sınırlarda diyebiliriz.

Kalifornia Berkeley Üniversitesinde yapılan bir çalışma dua etmenin sadece hamilelikte değil ölümde de rolü olduğunu gösterdi. Kalifornia Alameda kırsalında 6549 kişide 1965-1996 yılları arasında 'dini bütünlük ve bir nedene bağlı ölüm arasındaki bağlar incelendi. Sağlık ve spor yapma sıklığı gibi değişkenler için gereken düzenlemeler yapıldıktan sonra bile dini bütünlüğü olan insanların hastalığa yakalanmadan daha uzun yaşadıkları bulundu.

Berkeley halk sağlığı bölümünden Dr. Doug Oman 'böyle bir modelin nasıl oluştuğunu anlamak güç, büyük olasılıkla din stres tamponu işlevi görüyor. Dini görevlerini düzenli olarak yerine getirmeleri insanlara sarsılmaz bir iç huzur kazandırabilir, böylece bedenlerdeki yıpranma azalır' diyor.

Duanın Psikolojik Faydaları

Batılı toplumlarda stres ve depresyon artışında yüce değerlerin geri plana itilmesi önemli bir faktör oluşturdu. Yetinme ve sığınma duygusu büyük bir şans ve zenginlik. Duanın psikolojik faydası stresin önlenmesinde etkili bir yöntem olmasıdır.

İnsanlardaki dizginlenemeyen hırs ve beklenti düzeyinin yükselmesi kişinin gücünü aştığında ne kadar varlıklı olursa olsun fakir konumuna düştüğünde önlenemez bir stresle karşı karşıya kalır. Batı bilim adamlarının, insanları hem zengin ve hem de mutlu yapabilmek için büyük araştırma projeleri yürütüyorlar. ABD Morrishtown Stres Tanı ve Tedavi Merkezi Müdürü Dr.William Rosenblatt, uzun süren araştırma sonuçlarını, "Evli insanlar bekârlardan, dengeli beslenenler beslenme bozukluğu olanlardan, içki ve sigara kullanmayanlar tiryaki ve alkoliklerden, spor yapanlar hantal insanlardan, sağlam dini inanca sahip olanlar inançsızlardan daha az strese maruz kalmaktadırlar" şeklinde özetliyor araştırmasını. İnanan insanın en önemli sığınaklarından biriside duadır. Bir yaşında bir çocuk düşününüz, en mutlu anının ne olduğu sorulduğunda konuşabilse her halde şunu söyleyecektir; 'Herhangi bir şeyden hatta annemden korkup onun kucağına sığındığım andır.' İşte insan da dua ile yalnız olmadığını anlar.

Sorunları kelimelerle ifade etmeye imkân verir. Problemin karışık ve belirsizlikten kurtulmasına yardım eder. Dua kişiye yükünün paylaşıldığı, yalnız olmadığı duygusunu verir. En çaresiz ve ümitsiz durumlarda her şeyi duyan, her şeyi bilen ve gücü yeten bir kudrete inanmak, sığınmak ve güvenmek o kişiye sakinlik ve huzur verir. Güven duygusunun gelişmesine ve korkularını yenmesine yardımcı olur. Çaresiz kişi pasiftir, bir şey yapamamaktadır. Böylece 'yapmak' konusunda bir adım atmış olur."

Stres ve Manevi Yaşam

Tevhid inancında "Doktor ve ilaç sebeptir. Şifa Allah'tandır" düşüncesinin insana kazandırdığı faydaların ilginç örnekleri vardır.

Kontrol Duygusu

Bir insanın en büyük korkusu kontrolü kaybetme kaygısıdır. Kendisine, yakınlarına, beden ve akıl sağlığına karşı kontrolü kaybedeceği düşüncesi bile o insanı çaresiz, güçsüz yapar. Kendini kötü hissetmeni netice verir. İnsanoğlu doğaya hakim olma çabasında iken midesine, kalbine, iç organlarına sahip olamadığı ve kontrol edemediğini fark etmesi onun kendisini köyü hissetmesine neden olur.

Bir çocuk düşününüz. Korkulu anın nedir denirse kendini güvende hissetmediği, kendini yönetemediği anı söyleyecektir. En mutlu anın nedir denildiğinde korktuğu anda annesinin kucağına sığında dakikaları söyleyecektir.

İşte insanoğlu kontrol duygusunu kaybetme korkusu, gelecek korkusu kendini tehlike ve tehdit altında hissettiği anda sığınacak bir liman arayacaktır.

İnsanoğlu yüksek bir akıl cihazına sahip, fakat bu cihaz isteklere cevap verecek güce sahip değil. En iyiyi, en güzeli istiyor. Hastalıklar, olaylar, belalar onu bunalıma itiyor. Korkular, kırgınlıklar, aşağılık ve suçluluk duyguları mutluluğu engelliyor.

Olaylar karşısında güçsüz, çaresiz ve yetersizlik duyguları ile kıvranırken intihar etmek ve ölmek daha anlamlı hale geliyor.

Bu ruh halindeki bir insan eğer depresyonda değilse bile girmek üzeredir. İşte içtenlikle dua etmek alışkanlığına sahipse büyük bir güce sahip olmaktadır.

O çocuğun korktuğu anda annesine sığındığındaki mutlu ve güvenli hali güçsüz, zayıf ve çaresiz insanın Yüce Yaratıcıya sığındığı anda güven ve teselliye dönüşecektir. İslam inancında bunun karşılığı tevekküldür. Üzerindeki yanlışla yüklenmiş yükleri her şeyi bilen, her şeye gücü yeten ve her şeyin kontrolü onda olan Yüce Rabbe sığınarak teslim olmaktır. Büyük İslam âlimi Bediüzzaman "iman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkülde iki dünya saadetini netice verir" derken insanlara büyük teselliyi ifade ediyordu.

Pozitif Bilim Ne Diyor?

Modern dünyamızda bir inanç vardı; tıp pozitif bilimdir, manevi inanç teokratik bir konudur. İkisi birbiri ile hiçbir zaman uyuşmaz. Bu inanç sarsıldı. Çünkü manevi yaşantıların insan beyninde bazı kimyasalları harekete geçirdiği, bu kimyasalların savunma sistemini harekete geçirerek hastalıkları yendiği bilinmektedir. Bu gerçekler tıp bilimi ile manevi inancın birlikteliğinin insanın hem bedensel hem de ruhsal sağlığına büyük olumlu etki yaptığını doğrulamaktadır.

Nefret, kin, öfke, düşmanlık, suçluluk gibi olumsuz duygular, elem, keder gibi hisler insan beyninin frontal alanlarında limbik sistemde aşırı metabolizma artışı yapıyor. Beyni kemiren düşünceler beyni yoruyor. Beynimiz bize yardım etmemeye başlıyor. Yüksek beyin işlevleri otonom sinir sisteminin işlevlerini, bozuyor, birçok psikomatik hastalıklar ortaya çıkıyor. Astım, alerji, hipertansiyon, guatr, ülser, kolit gibi hastalıklar hedef organlarımızın hastalanmasıdır.

Kişinin ümit, sevgi, bağışlama, yaratıcının ona yardım edeceği, onun ellerine kendini bırakma, ona güvenme, yalnız ona inanma, yalnız ondan yardım isteme duyguları iyileşme beklentisini artırıyor. Artan iyileşme beklentisi beyinde serotonin, noradrenalin, nöropeptid gibi ruh halini düzenleyen salgıları artırıyor. Bu salgılar limbik sistem, hipotalamus, hipofiz ve hormonal sistem ve kemik iliği yoluyla savunma sistemini kuvvetlendiriyor. Böylece organizmamız kendi kendine yardım ve tamir işlevini başlatıyor.

İçimizdeki büyük doktoru ve geniş eczaneyi harekete geçirmek için sağlam manevi inancın somut etkilerini bilim gözüyle görebiliyoruz.

Sonuç:

Soyut gerçekliğin (ruh) varlığı bilimin hiçbir sabitine ters düşmediği gibi 1995lerden sonra anlaşılan beyin fonksiyonlarının özellikleri insanın sadece biyolojik değil aynı zamanda psikolojik, sosyal ve siprutuel bir varlık olması gerektiği bilgisini doğruluyor. Bilim aklın sorgulama yeteneğidir. Akılda dağın arkasını görebilen bir göze sahiptir. Madde (somut gerçeklik), ruh(soyut gerçeklik) dualitesi artık bilimsel bir kategoridir. Bir yaratıcının var olduğuna artık bilimsel olarak inanabiliriz.
 
---> Duanın Ruh sağlıgına etkisi

Duanın biyolojik temelleri

Geleneksel Batılı ruh anlayışını şöyle özetleyebiliriz:

1. Yaşam rasgele kimyasal süreçlerden oluşur.

2. Bilinç beynin bir ürünüdür ve kafatası içine sıkışmıştır.

3. Duyu organlarımızdan geçmeyen hiçbir şey zihinde var olamaz.

Geleneksel batılı ruh anlayışı bazı yeni bilgilerle sorgulamaya başladı:

1. DNA'nın varlığı. En basit hücre olan yosunun DNAsının insan DNAsı kadar mükemmel olması.

2. Olağan dışı bilinç deneyimlerinin varlığı. Duyu ötesi algı ve beden dışı ruhsal deneyimlerin Budist rahiplerde gözlemlenebilmesi. Telepati, telekinezi, duru görü gibi duyu ötesi bilgiye ulaşılabilmesi.

3. Duanın iyileştirici gücü. 2002 yılı Psychology Today Haziran sayısında yayınlanan bir araştırmada 3cü kişilerin dua edilenden habersiz olarak ettikleri duaların sonuçları verildi. Bu araştırmaya göre kısırlık tedavisi gören kadınların dua edilenlerde iki misli fazla gebelik saptandı.(Colombia Ünv.Dr.Regerlobo)

4. Beynin biyolojik bir bilgisayar gibi çalışması. Donanımın beyindeki kimyasal ve elektriksel devreler yazılımında ruh anlamına gelebileceği bilgisi, genlerin de veri tabanı olarak değerlendirilebileceği bakışı, "Evrende üstün bir bilgisayar teknolojisine sahip olan güç mü var?" sorusunu sordurdu. Beynimizdeki sinir hücreleri elektrik devrelerse, yazılım da acaba ruh olabilir mi?

5.Her şeyin dijital formata dönüştürülebilmesi gerçeği. Ses, görüntü, renk, koku salınım ve titreşim şeklinde formatlanabiliyor. Birçok biyolojik bilginin formatlanması mümkün gözüküyor.

Yöntem olarak bilim:

Bilim aklın soruşturma yeteneğidir. Newton evrensel yasalarını gözlem ve beyin jimnastiği ile oluşturdu. Akıl ile teorik fizik deneyleri yapılabiliyor; Kara Delik, böyle bir deney sırasında bulundu.

Sanatsal düşünce, yani sembolik düşüncenin evrimle açıklanamayacağı biliniyor. Mozart'ın eserini tesadüfle ne kadar açıklayabiliriz? Dua ile sanat ruhtan mı geliyor?

Maddeden başka bir değer mevcut olmasaydı, insanlık, sevgi, fedakârlık, hukuk, sanat olur muydu? Madde gibi somut gerçeklikle birlikte ruh gibi soyut bir gerçekliğin varlığı birlikte olması akla daha yakındır. Bu da determinizm denen evrendeki düzen ve yasalarda soyut gerçekliğin olması gerektiğine bir işarettir.

Beynimizin derinliklerine yazılı bilinçaltı sembol stoklarımız, ruhun bir birlik konumu olduğuna kanıttır. Kırılmaya, dökülmeye, parçalanmaya (entropi) müsait madde, bölünmeyen, parçalanmayan başka bir soyut gerçek (ruh) ile birlikte olursa evren daha anlamlı olur. Bu tez bilim çevrelerinde artık tartışma menziline girdi. İnsanda açlık duygusu yiyeceklerin varlığına kanıt olduğu gibi insandaki sonsuzluk duygusu soyut bir gerçeğin varlığına kanıttır.

Kur'an-ı Kerim'de Vahye ruh ismi verilmiştir. Girdiği dile can veren ruhun bilinçaltı semboller stokunu, psikolojik bilgilerin 'database' ini oluşturması çok akla yakındır. Nasıl bilgisayara 'windows, linux' gibi işletim sistemleri ile çalışıyorsa insan beyninin işletim sistemi de ruh olarak adlandırılamaz mı? Ruhun bir anlam olması yani psikolojik bilgi olması hem dine hem bilime uygun düşer.

Sevginin, arzunun beyinde bazı alanları aktive ettiği MRI (beyin görüntüleme) çalışmaları ile doğrulandı.

Niyet ve İrade

Son 10 yıla kadar bilim çevrelerinde bilimsel bir kategori olarak kabul edilmezken bugün niyetlenmiş olan sonucun beyinde ki etkisi bulundu:

İngiltere'de taksi şoförleri üzerinde yapılan bir araştırmada yön hafızası ile ilgili beyin alanının bu kişilerde daha aktif ve geniş olduğu bulundu. İnsanların niyetlenmiş davranışlarının beyinde paralel değişiklikler yapması ilginç bir buluştu. Aynı şekilde sevgi, istek iyi dilekte bulunmanın yaygın tanım ile duanın bir salınımı ve titreşim formatına dönüşüp evrensel akışa yayılması ve dua edilen kişide iyi hisler uyandırması akıl yürütme yöntemlerine göre mümkün sınırlarda diyebiliriz.

Kalifornia Berkeley Üniversitesinde yapılan bir çalışma dua etmenin sadece hamilelikte değil ölümde de rolü olduğunu gösterdi. Kalifornia Alameda kırsalında 6549 kişide 1965-1996 yılları arasında 'dini bütünlük ve bir nedene bağlı ölüm arasındaki bağlar incelendi. Sağlık ve spor yapma sıklığı gibi değişkenler için gereken düzenlemeler yapıldıktan sonra bile dini bütünlüğü olan insanların hastalığa yakalanmadan daha uzun yaşadıkları bulundu.

Berkeley halk sağlığı bölümünden Dr. Doug Oman 'böyle bir modelin nasıl oluştuğunu anlamak güç, büyük olasılıkla din stres tamponu işlevi görüyor. Dini görevlerini düzenli olarak yerine getirmeleri insanlara sarsılmaz bir iç huzur kazandırabilir, böylece bedenlerdeki yıpranma azalır' diyor.

Duanın Psikolojik Faydaları

Batılı toplumlarda stres ve depresyon artışında yüce değerlerin geri plana itilmesi önemli bir faktör oluşturdu. Yetinme ve sığınma duygusu büyük bir şans ve zenginlik. Duanın psikolojik faydası stresin önlenmesinde etkili bir yöntem olmasıdır.

İnsanlardaki dizginlenemeyen hırs ve beklenti düzeyinin yükselmesi kişinin gücünü aştığında ne kadar varlıklı olursa olsun fakir konumuna düştüğünde önlenemez bir stresle karşı karşıya kalır. Batı bilim adamlarının, insanları hem zengin ve hem de mutlu yapabilmek için büyük araştırma projeleri yürütüyorlar. ABD Morrishtown Stres Tanı ve Tedavi Merkezi Müdürü Dr.William Rosenblatt, uzun süren araştırma sonuçlarını, "Evli insanlar bekârlardan, dengeli beslenenler beslenme bozukluğu olanlardan, içki ve sigara kullanmayanlar tiryaki ve alkoliklerden, spor yapanlar hantal insanlardan, sağlam dini inanca sahip olanlar inançsızlardan daha az strese maruz kalmaktadırlar" şeklinde özetliyor araştırmasını. İnanan insanın en önemli sığınaklarından biriside duadır. Bir yaşında bir çocuk düşününüz, en mutlu anının ne olduğu sorulduğunda konuşabilse her halde şunu söyleyecektir; 'Herhangi bir şeyden hatta annemden korkup onun kucağına sığındığım andır.' İşte insan da dua ile yalnız olmadığını anlar.

Sorunları kelimelerle ifade etmeye imkân verir. Problemin karışık ve belirsizlikten kurtulmasına yardım eder. Dua kişiye yükünün paylaşıldığı, yalnız olmadığı duygusunu verir. En çaresiz ve ümitsiz durumlarda her şeyi duyan, her şeyi bilen ve gücü yeten bir kudrete inanmak, sığınmak ve güvenmek o kişiye sakinlik ve huzur verir. Güven duygusunun gelişmesine ve korkularını yenmesine yardımcı olur. Çaresiz kişi pasiftir, bir şey yapamamaktadır. Böylece 'yapmak' konusunda bir adım atmış olur."

Stres ve Manevi Yaşam

Tevhid inancında "Doktor ve ilaç sebeptir. Şifa Allah'tandır" düşüncesinin insana kazandırdığı faydaların ilginç örnekleri vardır.

Kontrol Duygusu

Bir insanın en büyük korkusu kontrolü kaybetme kaygısıdır. Kendisine, yakınlarına, beden ve akıl sağlığına karşı kontrolü kaybedeceği düşüncesi bile o insanı çaresiz, güçsüz yapar. Kendini kötü hissetmeni netice verir. İnsanoğlu doğaya hakim olma çabasında iken midesine, kalbine, iç organlarına sahip olamadığı ve kontrol edemediğini fark etmesi onun kendisini köyü hissetmesine neden olur.

Bir çocuk düşününüz. Korkulu anın nedir denirse kendini güvende hissetmediği, kendini yönetemediği anı söyleyecektir. En mutlu anın nedir denildiğinde korktuğu anda annesinin kucağına sığında dakikaları söyleyecektir.

İşte insanoğlu kontrol duygusunu kaybetme korkusu, gelecek korkusu kendini tehlike ve tehdit altında hissettiği anda sığınacak bir liman arayacaktır.

İnsanoğlu yüksek bir akıl cihazına sahip, fakat bu cihaz isteklere cevap verecek güce sahip değil. En iyiyi, en güzeli istiyor. Hastalıklar, olaylar, belalar onu bunalıma itiyor. Korkular, kırgınlıklar, aşağılık ve suçluluk duyguları mutluluğu engelliyor.

Olaylar karşısında güçsüz, çaresiz ve yetersizlik duyguları ile kıvranırken intihar etmek ve ölmek daha anlamlı hale geliyor.

Bu ruh halindeki bir insan eğer depresyonda değilse bile girmek üzeredir. İşte içtenlikle dua etmek alışkanlığına sahipse büyük bir güce sahip olmaktadır.

O çocuğun korktuğu anda annesine sığındığındaki mutlu ve güvenli hali güçsüz, zayıf ve çaresiz insanın Yüce Yaratıcıya sığındığı anda güven ve teselliye dönüşecektir. İslam inancında bunun karşılığı tevekküldür. Üzerindeki yanlışla yüklenmiş yükleri her şeyi bilen, her şeye gücü yeten ve her şeyin kontrolü onda olan Yüce Rabbe sığınarak teslim olmaktır. Büyük İslam âlimi Bediüzzaman "iman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkülde iki dünya saadetini netice verir" derken insanlara büyük teselliyi ifade ediyordu.

Pozitif Bilim Ne Diyor?

Modern dünyamızda bir inanç vardı; tıp pozitif bilimdir, manevi inanç teokratik bir konudur. İkisi birbiri ile hiçbir zaman uyuşmaz. Bu inanç sarsıldı. Çünkü manevi yaşantıların insan beyninde bazı kimyasalları harekete geçirdiği, bu kimyasalların savunma sistemini harekete geçirerek hastalıkları yendiği bilinmektedir. Bu gerçekler tıp bilimi ile manevi inancın birlikteliğinin insanın hem bedensel hem de ruhsal sağlığına büyük olumlu etki yaptığını doğrulamaktadır.

Nefret, kin, öfke, düşmanlık, suçluluk gibi olumsuz duygular, elem, keder gibi hisler insan beyninin frontal alanlarında limbik sistemde aşırı metabolizma artışı yapıyor. Beyni kemiren düşünceler beyni yoruyor. Beynimiz bize yardım etmemeye başlıyor. Yüksek beyin işlevleri otonom sinir sisteminin işlevlerini, bozuyor, birçok psikomatik hastalıklar ortaya çıkıyor. Astım, alerji, hipertansiyon, guatr, ülser, kolit gibi hastalıklar hedef organlarımızın hastalanmasıdır.

Kişinin ümit, sevgi, bağışlama, yaratıcının ona yardım edeceği, onun ellerine kendini bırakma, ona güvenme, yalnız ona inanma, yalnız ondan yardım isteme duyguları iyileşme beklentisini artırıyor. Artan iyileşme beklentisi beyinde serotonin, noradrenalin, nöropeptid gibi ruh halini düzenleyen salgıları artırıyor. Bu salgılar limbik sistem, hipotalamus, hipofiz ve hormonal sistem ve kemik iliği yoluyla savunma sistemini kuvvetlendiriyor. Böylece organizmamız kendi kendine yardım ve tamir işlevini başlatıyor.

İçimizdeki büyük doktoru ve geniş eczaneyi harekete geçirmek için sağlam manevi inancın somut etkilerini bilim gözüyle görebiliyoruz.

Sonuç:

Soyut gerçekliğin (ruh) varlığı bilimin hiçbir sabitine ters düşmediği gibi 1995lerden sonra anlaşılan beyin fonksiyonlarının özellikleri insanın sadece biyolojik değil aynı zamanda psikolojik, sosyal ve siprutuel bir varlık olması gerektiği bilgisini doğruluyor. Bilim aklın sorgulama yeteneğidir. Akılda dağın arkasını görebilen bir göze sahiptir. Madde (somut gerçeklik), ruh(soyut gerçeklik) dualitesi artık bilimsel bir kategoridir. Bir yaratıcının var olduğuna artık bilimsel olarak inanabiliriz.
 
---> Duanın Ruh sağlıgına etkisi

Duanın İnsan Psikolojisi Üzerindeki etkisi

Prof.Dr.Nevzat Tarhan
Farklı ibadetlerin ortak şartı olarak görebileceğimiz niyet konusunu dinimiz oldukça önemsemiştir. Amacına ulaşması açısından baktığımızda ibadet ve niyet arasındaki bağı nasıl değerlendiriyorsunuz?
İbadeti mükellefin yaratıcısına duyduğu saygı nedeni ile O’na itaat etmesi ve bazı zevklerinden vazgeçmesi olarak tanımlayabiliriz.
İbadet ve duada birinci şart sizin de söylediğiniz gibi niyettir. Niyet yaratıcıya kulluk değil ise yapılan ritüeller ve vazgeçilen zevkler amaca hizmet etmez. Yani rızaya uymaz. Böylece kulu yaratıcıya yakınlaştırmayan ibadet, amacına hizmet etmemiş oluyor. Evet, dua ve ibadette amaç kulu yaratıcıya yakınlaştırmaktır. Allah'tan korkmak aslında Allah'a saygı duymak ve O’nun yaratıcılığını onaylamak demektir.
İslam dininde ''Allah'tan başka ilah yoktur ve Hz. Muhammed O’nun kulu ve elçisidir.'' sözünün ilk iki şart olarak sunulması anlamlıdır. Mensup olduktan sonra yaratıcının koruması ve güven altına giriyorsun. Kurallara saygı duymak yoğun sevgi veya yaratıcının sevgi ve rızasını kaybetmekten korkmanın bir sonucudur. Tıpkı bir bebeğin bir şeyden korkup annesine sığınıprahatlaması gibi insan da olaylar ve musibetler karşısında her şeyi bilen, gücü yeten, her şeyin kontrolü elinde olan, kalbinden geçen her hatırayı dahi işiten, şahdamarındandaha yakın olan bir güce inandığını hissederse huzur ve güvenin verdiği içsel hoşluğu ve esenliği yaşar. Aklın onaylamadığı bir ibadet, geçici bir teselli anlamına gelir.
Sağlıklı bir ibadet ve dua akla dayanan ve kalbi duyguların onayladığı bir inanç sisteminden sonra olursa anlamlı olur. Bu algılama ile yapılan ibadette kişi bütünün parçasını görür.
Süleymaniye Camisinin inşaatında çalışan bir işçiye: ''Ne iş yapıyorsun?'' diye soruyorlar. O ''Bir lira yevmiye ile çalışıyorum'' diyor. İkinci işçiye soruyorlar: ''Dünyanın en büyük mabedinin inşaatında çalışıyorum.'' diye cevap veriyor.
İkinci bakışta büyük bir vizyon vardır. Kişi Allah'ın isim ve sıfatlarını bilerek onun ilim, irade, güç ve hikmetini düşünerek ibadet yaparsa beklenen içsel, sosyal ve manevi faydalar kazanılmış olur.
Allah’ı bilerek O’nu düşünerek yapılan ibadetlerin kazandıracağı bu faydalardan bahsedermisiniz?
Tarla metaforu, bu konuyu anlaşılır kılmak için güzel bir yol sanırım. Bir işçi, geniş ve verimli toprakları olan arazisini hazırlar, yabani otlardan temizler, tohumunu zamanında ekerse yağmur ve güneş geldiğinde verimli sonuçlar alır. Eğer hazırlık yapmazsa, ilaçlamaz, bakım vermezse yağmur ve güneş, tarlasında yabani otların ye şermesine sebepolur.
Aynı şekilde ruhumuz da birtarla gibidir. Onu günahlar şeklindeki yabani otlardan temizler ve iyi-güzel-doğru tohumlar atıp hazırlığımızı yaparsak rahmet güneşi, merhamet yağmuru geldiğinde iyi ve güzel çiçekler, içimizde ve dışımızda açar.
Bu nedenle her insan manevi bir çiftçidir, ruh dünyasına iyi bakım vermeyi başarabilirse sonucunu hem çalışırken hem de hasat günü geldiğinde alır. Tembellik yapar, zararlı işlerle yahut bencil eğlencelerle uğraşırsa sonucunu yaşamak durumundadır. Size o çiftliği veren davet sahibi büyük zat kimden memnun olur? Tabii ki çalışıp teşekkür edenden memnun olur. Çalışıp teşekkür eden iyi kuldur. Çalışıp teşekkür etmeyen de iyi birinsandır ama vizyonu dar olduğu için sadece çalıştığının dünyevi karşılığını alır. Manevi bir çok ticareti kaçırmış olur. Tıpkı Süleymaniye Camisi inşaatında çalışan birinci işçi gibi... Eğer bol teşekkür eder ama tembelse çiftliğin hukukuna uymadığı için ve çiftlikte bencillik yapıp düzeni bozduğu için kul hakkına girmiş olur.
İşte sadece ibadetin şeklî kısmını yapıp içini doldurmayan, çalışırken çiftlik sahibinin memnuniyetini ve rızasını düşünmeyen kul, ibadeti şahsi çıkarı ve tembelliğine alet ettiği için rızaya uymamış olur. Samimiyetsiz bir ibadet, niyet unsuruna uymadığı için boşa gitmiş bir ritüeldir.
Samimiyetle yapılan ibadet deyince aklıma Peygamberimizin namazı “gözümün nuru" şeklinde tanımlaması geliyor. Bir psikiyatristin penceresinden bakınca bu neyi ifade ediyor?
Olumsuz düşünce , zevk tuzakları, çeldirici, ayartıcı unsurlara karşı “Hayır ben iyi şeyler yapacağım." İradesini deklare etme düşüncesi taşıyan ibadet, ilahî hedefe daha uygun ibadettir. Bu irade ile kılınan bir namaz da elbette göz nuru gibi değerlidir.
Hz. Peygamber bir gün otururken “Önümüzden bir nehir aksa, her gün beş defa o nehrin içinegirsek vücudumuzda kir kalır mı?" diyor. “Kalmaz." cevabını aldıktan sonra da “İşte namaz manevi kirleri yıkayan bir nehir gibidir." diyor.
İbadet, kusurların farkına varıp arınma ve temizlenme iradesi ile başlar ve iyi ve güzel şeyler yapma niyeti ve planlaması ile devam ederse hayatı her gün “resetleme" anlamına gelir. Hayatı bu tarz da “resetleyen" bir ibadetin faydaları bununla sınırlı değil elbette.
Duanın ve ibadetin psikolojik faydaları hakkında neler söylersiniz?
Kulluğunu anlayan, gücünün sınırlarını bilen bir kimse duanın faydalarını hemen görür. Birinci faydası yalnız olmadığını hissetmesi, ikinci faydası ümidi ayakta tutabilmesi, üçüncü faydası bir şeyler yapabilme konusunda ilk adımı atmış olması, dördüncü faydası tüm gücü ile uyanık, dopdolu olabilmesidir.
Ayrıca, psikolojik bütünlüğü bozulan ve kontrol duygusunu kaybetme hissi ile şiddetli sıkıntı yaşayan insan eğer zihinsel bir sığınak oluşturabilirse kaygısını azaltabilmektedir. İşte kişi, ölüm anksiyetesi ve onun oluşturduğu panik ve kontrolsüzlük hissini ancak Allah inancı veya koruyucu melek inancı ile yenebilir. Bunun için Amerikalılar ''Siperde ateist yoktur.'' demektedirler.
Peki dua edenle dua edilen varlık arasındaki ilişki nasıl olursa en doğru olur ya da duanın bahsettiğiniz faydaları ortaya çıkar?
İnsan gücü sınırlı, ihtiyaçları sınırsız, arzuları sonsuz olan bir varlıktır. Sınırlı gücü olan varlık, sınırsız, mutlak güç, irade ve ilim sahibi ile münasebet kurmaya niyet etmeli. Böylece ilahî güç tarafından korunduğu duygusu oluşur. Sınırsız güçkaynağı ''Kadir-i Mutlak"la bağlantı kurma arzusu sarsılmaz bir güven ortaya çıkarır. Böyle bir yöneliş ve yakarış, özlü ibadet anlamına gelir.
Dua ve ibadetin faydaları psikolojik yapımızla sınırlı mıdır?
Dua ve ibadetin fizyolojik etkileri devar mıdır?
Elbette vardır. Duada vücut ısısı yükselir, ürperti hissi ile uyarılma yaşanır, algı gücü keskinleşir, bilinç düzeyi ve farkındalık artar. Harwardlı Dr.Herbert Benson ''Handbook ofReligion and Health'' isimli kitabında inanmanın hastalıklar üzerinde % 60-90 iyileştirici etkisi olduğunu aktarmıştır. 1200kişi üzerinde yapılanaraştırma ve diğer birçok çalışma ''Dindar insanların daha uzun ve sağlıklı yaşadığını gösteriyor''.
Benson, bu kitabında: “İbadetine düşkünve düzenli dua eden insanlar daha seyrek hastaoluyorlar, hastanede kalma süresini dindarlık azaltıyor, kalp ameliyatı sonrası ölüm riski hiçbir dinî aktivitesi olmayanlara göre 14 misli daha az.'' tespitlerini yazmıştır. Dr. Benson son 30 yılını duanın insan fizyolojisi üzerindeki etkilerine adamış bir araştırmacıdır.
Dua halindeki insanların beyin MR görüntülemelerinde kompleks aktivitelerin gerçekleştiğini de rapor etmektedir. Bu anlattıklarınız, günümüz insanının en çok mağdur olduğu konulardan biri olan stresi hatırlattı bana.
İsterseniz biraz da stresle başaçıkmada dua ve ibadetin rolü üzerinde konuşalım. Dua ve ibadet meditatif bir eylem olarak görülebilir mi?
Elbette. Ancak, duanın meditatif bir eylem olabilmesi işin önce zihinsel bir tasavvurla düşünceyi güzelleştirmesi, daha sonra bir noktaya odaklanması ve merhamet, şefkat, sevgi oluşturacak yoğunlaşma yaşanması gerekir. Bu üç aşama ancak eğitimle elde edilmektedir.
Dua ve ibadet öncesi zihinsel tasavvurda kulluk esprisi içerisinde, Rab'lık ve ilahlık gerçeğine sığınacağını, O’ndan ilgi ve yardım talep edeceğini, O lütfetmedikçe mahrum olacağını itiraf gerekir. Böyle bir yöneliş olmayan dua ve ibadet huşu ve derinlikten yoksun kalır.
Dua hissi hayatın akışında gerekli ve faydalı bir histir. Ancak asıl kıymetli dua, insanın hasta,muhtaç olmadığı zaman yaptığı duadır. Hasta ve muhtaç iken yapılan dua ve ibadet mum ışığı ise genç ve güçlü iken yapılan dua ve ibadet güneş değerinde anlam taşır. Böyle bir insanın duası hayranlık ve saygı uyandırmalıdır. Çünkübu kiş i kulluk bilinci içindedir ve gelecek zorluklara da şimdiden manevi yatırım ve hazırlığını yapıyor demektir.
Bir makalenizde “İçimizdeki büyük doktoru vegeniş eczaneyi harekete geçirmek için sağlam manevi inancın somut etkilerini bilim gözüylegörebiliyoruz." diyorsunuz.
Bu ifadeye dayanarak modern dünyadaki tıp bilimi ile dini inancın, maneviyatın hiçbir zaman uyuşmayacağı inancının sarsıldığını söyleyebilir miyiz?
Evet, modern dünyamızda tıp ile inancın hiçbirzaman uyuşmayacak olan iki konu olduğu şeklinde bir inanç vardı. Söylediğiniz gibi o inançbugün sarsıldı. Çünkü bugün manevi yaşantıla-rın insan beyninde birtakım kimyasalları harekete geçirdiğini ve bu kimyasalların savunma sistemini harekete geçirerek hastalığın yenilmesinekatkı sağladığını biliyoruz.
Bu nasıl gerçekleşiyor?
Hasta kişinin Yaratıcının kendisine yardımedeceği inancı, O’na güvenme, yalnız O’nainanma, yalnız O’ndan yardım isteme duyguları, kendini O’na teslim etmesi yani inanç ve güven, iyileşme beklentisini artırıyor. İyileşme beklentisinin artması, beyindeki serotonin, noradrenolin, noropeptid gibi ruh halini düzenleyen salgılarıartırıyor. Bu salgılar da çeşitli yollarla savunma sistemini kuvvetlendiriyor. Böylece organizmamız kendi kendine yardım ve tamir işlevini başlatıyor.
Mevlana öğretisinde sözlü, ritimli ve müziğin eşlik ettiği duaların ''sufi meditasyon'' şeklinde bugüne gelmesi ve Batı dünyasında rağbet görmesi tesadüfi değildir. Dua ve ibadete yoğunlaşmış bir hastayı gören hekim, o hastanın iyileşmeihtimalinin daha yüksek olduğunu görür.
Duanın kapı çalmak olduğunu, bir yöneliş olduğunu, iyive güzel olmaya zihinsel bir hazırlık olduğunubilmek, olumlu sonuçlarını beraberinde getirir. Böyle güzel konuları konuştuktan sonra olum-suz bir noktaya değinmek zor gelse dekonuşmamız gerektiğini düşünüyorum.
İnsanları ve toplumları şekillendiren yüce değerlerin, günümüzde manevi olandan maddi olana doğru evrildiğine şahit oluyoruz. Bu gelişme, kanaatkârlık, yetinme ve şükretme duygularını daolumsuz yönde etkiledi.
Şükretmek ya da şükürsüzlüğün ruh dünyamız üzerinde ne gibi etkileri vardır?
Bu soruya yeterli bir cevap verebilmek için önceşükrü ve şükürsüzlüğü doğru anladığımızdan emin olmalıyız diye düşünüyorum. Şükürsüzlük,ikramda bulunanı yalanlama anlamına gelir. Her ikram sahibi teşekkürü önemser. Yaratılış bir ağaç ise onun meyvesinin şükür olması gerekir.
İnsanı düşünelim...
Hayat verilmiş, insan gibimükemmel ve bilinç sahibi bir varlık olarak yaratılmış, birçok maddi ve manevi ikramlarda bulunulmuş. Teşekkür etmek canlıların yaşam meyvesidir. Bilinçli şükreden insanla bilinçsiz şükreden hayvan arasındaki farkı da bilmek gerekir.
Bilinç dışı şükreden canlıların rızık peşinde koşmaları birer şükürdür. Tavuğun eşinmesi, akvaryumdaki bir balığın sürekli ağzı açık dolaşması, iştah ve istekle rızık takibi yapması aslında verilen ikramları sevme işaretidir, bir çeşit şükürdür.
İnsan ise farklı olarak bilinç sahibi olduğu için şükrüne vizyon katması gerekir. Kimin ikramı olduğunu düşünerek yiyip içmesi, ilahî hedefe daha uygun olur ve ilahi rızaya davet eder.
Şükürsüzlüğün ölçüsü hırs ve doyumsuzluk ikenşükrün ölçüsü yetinme , kanaat, razı olma vememnun olmadır. Küçük şeylere şükreden amabüyük şeyler için de çalışan insan, kendisine yeni şükür kapılarını açar.
İnsan madde, zaman, ruh boyutları ile birlikte duayı da bir yaşam boyutu olarak düşünebilirse hayatın akışında değerli ve faydalı bir konum almış olur.

DiYANET AYLIK DERGi - MART 2010
...: T.C. DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
 
---> Duanın Ruh sağlıgına etkisi

Duanın İnsan Psikolojisi Üzerindeki etkisi

Prof.Dr.Nevzat Tarhan
Farklı ibadetlerin ortak şartı olarak görebileceğimiz niyet konusunu dinimiz oldukça önemsemiştir. Amacına ulaşması açısından baktığımızda ibadet ve niyet arasındaki bağı nasıl değerlendiriyorsunuz?
İbadeti mükellefin yaratıcısına duyduğu saygı nedeni ile O’na itaat etmesi ve bazı zevklerinden vazgeçmesi olarak tanımlayabiliriz.
İbadet ve duada birinci şart sizin de söylediğiniz gibi niyettir. Niyet yaratıcıya kulluk değil ise yapılan ritüeller ve vazgeçilen zevkler amaca hizmet etmez. Yani rızaya uymaz. Böylece kulu yaratıcıya yakınlaştırmayan ibadet, amacına hizmet etmemiş oluyor. Evet, dua ve ibadette amaç kulu yaratıcıya yakınlaştırmaktır. Allah'tan korkmak aslında Allah'a saygı duymak ve O’nun yaratıcılığını onaylamak demektir.
İslam dininde ''Allah'tan başka ilah yoktur ve Hz. Muhammed O’nun kulu ve elçisidir.'' sözünün ilk iki şart olarak sunulması anlamlıdır. Mensup olduktan sonra yaratıcının koruması ve güven altına giriyorsun. Kurallara saygı duymak yoğun sevgi veya yaratıcının sevgi ve rızasını kaybetmekten korkmanın bir sonucudur. Tıpkı bir bebeğin bir şeyden korkup annesine sığınıprahatlaması gibi insan da olaylar ve musibetler karşısında her şeyi bilen, gücü yeten, her şeyin kontrolü elinde olan, kalbinden geçen her hatırayı dahi işiten, şahdamarındandaha yakın olan bir güce inandığını hissederse huzur ve güvenin verdiği içsel hoşluğu ve esenliği yaşar. Aklın onaylamadığı bir ibadet, geçici bir teselli anlamına gelir.
Sağlıklı bir ibadet ve dua akla dayanan ve kalbi duyguların onayladığı bir inanç sisteminden sonra olursa anlamlı olur. Bu algılama ile yapılan ibadette kişi bütünün parçasını görür.
Süleymaniye Camisinin inşaatında çalışan bir işçiye: ''Ne iş yapıyorsun?'' diye soruyorlar. O ''Bir lira yevmiye ile çalışıyorum'' diyor. İkinci işçiye soruyorlar: ''Dünyanın en büyük mabedinin inşaatında çalışıyorum.'' diye cevap veriyor.
İkinci bakışta büyük bir vizyon vardır. Kişi Allah'ın isim ve sıfatlarını bilerek onun ilim, irade, güç ve hikmetini düşünerek ibadet yaparsa beklenen içsel, sosyal ve manevi faydalar kazanılmış olur.
Allah’ı bilerek O’nu düşünerek yapılan ibadetlerin kazandıracağı bu faydalardan bahsedermisiniz?
Tarla metaforu, bu konuyu anlaşılır kılmak için güzel bir yol sanırım. Bir işçi, geniş ve verimli toprakları olan arazisini hazırlar, yabani otlardan temizler, tohumunu zamanında ekerse yağmur ve güneş geldiğinde verimli sonuçlar alır. Eğer hazırlık yapmazsa, ilaçlamaz, bakım vermezse yağmur ve güneş, tarlasında yabani otların ye şermesine sebepolur.
Aynı şekilde ruhumuz da birtarla gibidir. Onu günahlar şeklindeki yabani otlardan temizler ve iyi-güzel-doğru tohumlar atıp hazırlığımızı yaparsak rahmet güneşi, merhamet yağmuru geldiğinde iyi ve güzel çiçekler, içimizde ve dışımızda açar.
Bu nedenle her insan manevi bir çiftçidir, ruh dünyasına iyi bakım vermeyi başarabilirse sonucunu hem çalışırken hem de hasat günü geldiğinde alır. Tembellik yapar, zararlı işlerle yahut bencil eğlencelerle uğraşırsa sonucunu yaşamak durumundadır. Size o çiftliği veren davet sahibi büyük zat kimden memnun olur? Tabii ki çalışıp teşekkür edenden memnun olur. Çalışıp teşekkür eden iyi kuldur. Çalışıp teşekkür etmeyen de iyi birinsandır ama vizyonu dar olduğu için sadece çalıştığının dünyevi karşılığını alır. Manevi bir çok ticareti kaçırmış olur. Tıpkı Süleymaniye Camisi inşaatında çalışan birinci işçi gibi... Eğer bol teşekkür eder ama tembelse çiftliğin hukukuna uymadığı için ve çiftlikte bencillik yapıp düzeni bozduğu için kul hakkına girmiş olur.
İşte sadece ibadetin şeklî kısmını yapıp içini doldurmayan, çalışırken çiftlik sahibinin memnuniyetini ve rızasını düşünmeyen kul, ibadeti şahsi çıkarı ve tembelliğine alet ettiği için rızaya uymamış olur. Samimiyetsiz bir ibadet, niyet unsuruna uymadığı için boşa gitmiş bir ritüeldir.
Samimiyetle yapılan ibadet deyince aklıma Peygamberimizin namazı “gözümün nuru" şeklinde tanımlaması geliyor. Bir psikiyatristin penceresinden bakınca bu neyi ifade ediyor?
Olumsuz düşünce , zevk tuzakları, çeldirici, ayartıcı unsurlara karşı “Hayır ben iyi şeyler yapacağım." İradesini deklare etme düşüncesi taşıyan ibadet, ilahî hedefe daha uygun ibadettir. Bu irade ile kılınan bir namaz da elbette göz nuru gibi değerlidir.
Hz. Peygamber bir gün otururken “Önümüzden bir nehir aksa, her gün beş defa o nehrin içinegirsek vücudumuzda kir kalır mı?" diyor. “Kalmaz." cevabını aldıktan sonra da “İşte namaz manevi kirleri yıkayan bir nehir gibidir." diyor.
İbadet, kusurların farkına varıp arınma ve temizlenme iradesi ile başlar ve iyi ve güzel şeyler yapma niyeti ve planlaması ile devam ederse hayatı her gün “resetleme" anlamına gelir. Hayatı bu tarz da “resetleyen" bir ibadetin faydaları bununla sınırlı değil elbette.
Duanın ve ibadetin psikolojik faydaları hakkında neler söylersiniz?
Kulluğunu anlayan, gücünün sınırlarını bilen bir kimse duanın faydalarını hemen görür. Birinci faydası yalnız olmadığını hissetmesi, ikinci faydası ümidi ayakta tutabilmesi, üçüncü faydası bir şeyler yapabilme konusunda ilk adımı atmış olması, dördüncü faydası tüm gücü ile uyanık, dopdolu olabilmesidir.
Ayrıca, psikolojik bütünlüğü bozulan ve kontrol duygusunu kaybetme hissi ile şiddetli sıkıntı yaşayan insan eğer zihinsel bir sığınak oluşturabilirse kaygısını azaltabilmektedir. İşte kişi, ölüm anksiyetesi ve onun oluşturduğu panik ve kontrolsüzlük hissini ancak Allah inancı veya koruyucu melek inancı ile yenebilir. Bunun için Amerikalılar ''Siperde ateist yoktur.'' demektedirler.
Peki dua edenle dua edilen varlık arasındaki ilişki nasıl olursa en doğru olur ya da duanın bahsettiğiniz faydaları ortaya çıkar?
İnsan gücü sınırlı, ihtiyaçları sınırsız, arzuları sonsuz olan bir varlıktır. Sınırlı gücü olan varlık, sınırsız, mutlak güç, irade ve ilim sahibi ile münasebet kurmaya niyet etmeli. Böylece ilahî güç tarafından korunduğu duygusu oluşur. Sınırsız güçkaynağı ''Kadir-i Mutlak"la bağlantı kurma arzusu sarsılmaz bir güven ortaya çıkarır. Böyle bir yöneliş ve yakarış, özlü ibadet anlamına gelir.
Dua ve ibadetin faydaları psikolojik yapımızla sınırlı mıdır?
Dua ve ibadetin fizyolojik etkileri devar mıdır?
Elbette vardır. Duada vücut ısısı yükselir, ürperti hissi ile uyarılma yaşanır, algı gücü keskinleşir, bilinç düzeyi ve farkındalık artar. Harwardlı Dr.Herbert Benson ''Handbook ofReligion and Health'' isimli kitabında inanmanın hastalıklar üzerinde % 60-90 iyileştirici etkisi olduğunu aktarmıştır. 1200kişi üzerinde yapılanaraştırma ve diğer birçok çalışma ''Dindar insanların daha uzun ve sağlıklı yaşadığını gösteriyor''.
Benson, bu kitabında: “İbadetine düşkünve düzenli dua eden insanlar daha seyrek hastaoluyorlar, hastanede kalma süresini dindarlık azaltıyor, kalp ameliyatı sonrası ölüm riski hiçbir dinî aktivitesi olmayanlara göre 14 misli daha az.'' tespitlerini yazmıştır. Dr. Benson son 30 yılını duanın insan fizyolojisi üzerindeki etkilerine adamış bir araştırmacıdır.
Dua halindeki insanların beyin MR görüntülemelerinde kompleks aktivitelerin gerçekleştiğini de rapor etmektedir. Bu anlattıklarınız, günümüz insanının en çok mağdur olduğu konulardan biri olan stresi hatırlattı bana.
İsterseniz biraz da stresle başaçıkmada dua ve ibadetin rolü üzerinde konuşalım. Dua ve ibadet meditatif bir eylem olarak görülebilir mi?
Elbette. Ancak, duanın meditatif bir eylem olabilmesi işin önce zihinsel bir tasavvurla düşünceyi güzelleştirmesi, daha sonra bir noktaya odaklanması ve merhamet, şefkat, sevgi oluşturacak yoğunlaşma yaşanması gerekir. Bu üç aşama ancak eğitimle elde edilmektedir.
Dua ve ibadet öncesi zihinsel tasavvurda kulluk esprisi içerisinde, Rab'lık ve ilahlık gerçeğine sığınacağını, O’ndan ilgi ve yardım talep edeceğini, O lütfetmedikçe mahrum olacağını itiraf gerekir. Böyle bir yöneliş olmayan dua ve ibadet huşu ve derinlikten yoksun kalır.
Dua hissi hayatın akışında gerekli ve faydalı bir histir. Ancak asıl kıymetli dua, insanın hasta,muhtaç olmadığı zaman yaptığı duadır. Hasta ve muhtaç iken yapılan dua ve ibadet mum ışığı ise genç ve güçlü iken yapılan dua ve ibadet güneş değerinde anlam taşır. Böyle bir insanın duası hayranlık ve saygı uyandırmalıdır. Çünkübu kiş i kulluk bilinci içindedir ve gelecek zorluklara da şimdiden manevi yatırım ve hazırlığını yapıyor demektir.
Bir makalenizde “İçimizdeki büyük doktoru vegeniş eczaneyi harekete geçirmek için sağlam manevi inancın somut etkilerini bilim gözüylegörebiliyoruz." diyorsunuz.
Bu ifadeye dayanarak modern dünyadaki tıp bilimi ile dini inancın, maneviyatın hiçbir zaman uyuşmayacağı inancının sarsıldığını söyleyebilir miyiz?
Evet, modern dünyamızda tıp ile inancın hiçbirzaman uyuşmayacak olan iki konu olduğu şeklinde bir inanç vardı. Söylediğiniz gibi o inançbugün sarsıldı. Çünkü bugün manevi yaşantıla-rın insan beyninde birtakım kimyasalları harekete geçirdiğini ve bu kimyasalların savunma sistemini harekete geçirerek hastalığın yenilmesinekatkı sağladığını biliyoruz.
Bu nasıl gerçekleşiyor?
Hasta kişinin Yaratıcının kendisine yardımedeceği inancı, O’na güvenme, yalnız O’nainanma, yalnız O’ndan yardım isteme duyguları, kendini O’na teslim etmesi yani inanç ve güven, iyileşme beklentisini artırıyor. İyileşme beklentisinin artması, beyindeki serotonin, noradrenolin, noropeptid gibi ruh halini düzenleyen salgılarıartırıyor. Bu salgılar da çeşitli yollarla savunma sistemini kuvvetlendiriyor. Böylece organizmamız kendi kendine yardım ve tamir işlevini başlatıyor.
Mevlana öğretisinde sözlü, ritimli ve müziğin eşlik ettiği duaların ''sufi meditasyon'' şeklinde bugüne gelmesi ve Batı dünyasında rağbet görmesi tesadüfi değildir. Dua ve ibadete yoğunlaşmış bir hastayı gören hekim, o hastanın iyileşmeihtimalinin daha yüksek olduğunu görür.
Duanın kapı çalmak olduğunu, bir yöneliş olduğunu, iyive güzel olmaya zihinsel bir hazırlık olduğunubilmek, olumlu sonuçlarını beraberinde getirir. Böyle güzel konuları konuştuktan sonra olum-suz bir noktaya değinmek zor gelse dekonuşmamız gerektiğini düşünüyorum.
İnsanları ve toplumları şekillendiren yüce değerlerin, günümüzde manevi olandan maddi olana doğru evrildiğine şahit oluyoruz. Bu gelişme, kanaatkârlık, yetinme ve şükretme duygularını daolumsuz yönde etkiledi.
Şükretmek ya da şükürsüzlüğün ruh dünyamız üzerinde ne gibi etkileri vardır?
Bu soruya yeterli bir cevap verebilmek için önceşükrü ve şükürsüzlüğü doğru anladığımızdan emin olmalıyız diye düşünüyorum. Şükürsüzlük,ikramda bulunanı yalanlama anlamına gelir. Her ikram sahibi teşekkürü önemser. Yaratılış bir ağaç ise onun meyvesinin şükür olması gerekir.
İnsanı düşünelim...
Hayat verilmiş, insan gibimükemmel ve bilinç sahibi bir varlık olarak yaratılmış, birçok maddi ve manevi ikramlarda bulunulmuş. Teşekkür etmek canlıların yaşam meyvesidir. Bilinçli şükreden insanla bilinçsiz şükreden hayvan arasındaki farkı da bilmek gerekir.
Bilinç dışı şükreden canlıların rızık peşinde koşmaları birer şükürdür. Tavuğun eşinmesi, akvaryumdaki bir balığın sürekli ağzı açık dolaşması, iştah ve istekle rızık takibi yapması aslında verilen ikramları sevme işaretidir, bir çeşit şükürdür.
İnsan ise farklı olarak bilinç sahibi olduğu için şükrüne vizyon katması gerekir. Kimin ikramı olduğunu düşünerek yiyip içmesi, ilahî hedefe daha uygun olur ve ilahi rızaya davet eder.
Şükürsüzlüğün ölçüsü hırs ve doyumsuzluk ikenşükrün ölçüsü yetinme , kanaat, razı olma vememnun olmadır. Küçük şeylere şükreden amabüyük şeyler için de çalışan insan, kendisine yeni şükür kapılarını açar.
İnsan madde, zaman, ruh boyutları ile birlikte duayı da bir yaşam boyutu olarak düşünebilirse hayatın akışında değerli ve faydalı bir konum almış olur.

DiYANET AYLIK DERGi - MART 2010
...: T.C. DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst