Heulwen
Kayıtlı Üye
Duamız Nasıl Kabul Olunur
Hz. Mûsânın bir duası vardır. Çocukluğumdan beri okurum. Çok hoşuma gider. Okudukça okuyasım gelir.
Beni öylesine kendine çeker ki, bir an için kendimi Hz. Mûsânın yerine koyar, o şekilde okumaya çalışırım.
Burada kul Mûsâ vardır. Ağır bir görev almıştır. Tanrılık güden, halkını köle gibi çalıştıran, her çeşit baskı ve zulmü çekinmeden yapan, her türlü imkanı elinde tutan bir Firavunun karşısına çıkacaktır.
Emri Rabbinden almıştır: Firavuna git, çünkü o iyice azdı.
Kendisi bir fert, tek bir insan. Maddi gücü sınırlı. Âciz ve zayıf bir kul.
Ordulara hükmeden, Yaratıcıya kafa tutan birisi var karşısında.
Onunla nasıl baş edecektir? Nasıl konuşacaktır? Bir Allahın olduğunu, kendisinin de onun elçisi olduğunu nasıl anlatacaktır?
Her peygamberin yaptığı gibi o da elini ve gönlünü Rabbine açar ve şöyle yakarır:
Gönlüme genişlik ver Rabbim!
İşimi kolaylaştır.
Dilimdeki tutukluğu çöz.
Ta ki sözümü iyice anlasınlar.
Ailemden yardımcı olarak da bana kardeşim Harunu ver.
Onunla beni takviye et.
Onu vazifeme ortak et.
Ta ki Seni çokça tesbih edelim.
Ve Seni çokça analım.
Muhakkak ki, bizi hakkıyla gören Sensin.
Ve Allah buyurdu ki: İstediğin sana verildi, ey Mûsâ! (Tâhâ Sûresi, 25-36)
***
Hz. Mûsâ, kardeşiyle birlikte Firavuna giderler, görevlerini yerine getirirler. Hiçbir zarar görmeden döner gelirler.
Hz. Mûsâ kendi âcizliğini, çaresizliğini, güçsüzlüğünü, zayıflığını ve yalnızlığını sadece Rabbine açmıştır. Kimseden bir yardım ve destek istememiştir. Kimsenin kapısına gitmemiş, önünde eğilmemiştir.
Bunun için de, istekleri anında yerine getirilmiş. Yunusun Bir sinek bir kartalı kaldırdı vurdu yere misalinde olduğu gibi, gün geldi, dünya hâkimi Firavun, orduları ve dünyalığı ile birlikte Kızıldenizin sularına gömüldü.
***
Rabbine olan kullukta örnek birisi olan Hz. Mûsânın yanında, Tevhidde alem ve sembol olan, Allahtan başka gözü kimseyi görmeyen bir peygamber daha vardır. Kurân Hz. Mûsâ gibi onu da sıklıkla anlatır.
Bu peygamber Hz. İbrahimden başkası değildir. Hz. İbrahimin duası da çok içten ve çok samimi, çok kapsamlı ve içeriklidir.
Hani her şeyi, ama her şeyi Allahtan isteme gibi bir peygamber ahlakı vardır ya, işte bu özellik Hz. İbrahimde bütün açıklığıyla görülür.
Putlara dua edip, dileklerini onlara açan kavmine, maddeye kul köle olmuş halkına, Dua ettiğinizde onlar sizi işitir mi? Size bir fayda verirler mi? Yahut zararları dokunur mu? dedikten sonra, kendisi Rabbine yönelir, yüzyıllar sonra da Kurânın bize öğrettiği gibi gönlünü şu şekilde açar Yaratıcıya:
Beni yaratan, bana doğru yolu gösteren Odur./Beni yediren ve içiren Odur./Hastalandığımda bana şifa veren Odur./Beni öldürüp sonra diriltecek olan Odur./Hesap gününde hatalarımı bağışlayacağını umduğum da Odur."
Ya Rabbi, bana ilim ve hikmet ver ve beni sâlih kullarının arasına kat./Beni arkamda hayırla yad edilmeyi nasip et./Beni nimetlerinle dolu Cennetin vârislerinden kıl."
Babamı da bağışla, çünkü o yolunu şaşırmışlardandır./Herkesin diriltildiği günde beni mahcup etme./O gün ki, ne mal fayda verir, ne de evlat. (Şuarâ Sûresi, 78-88)
Hz. İbrahim, Rabbinden istediği her şeye nail olmuş, istediklerine kavuşmuştur. Duadaki sır şurada:
Hz. İbrahim, âciz ve zayıf bir kul olduğunu dile getiriyor. Kendisine ulaşan her türlü nimeti Allahtan biliyor. Her çeşit musibete karşı Rabbinden yardım istiyor. Düşmanlarına karşı desteği sadece Ondan bekliyor.
Hz. İbrahim de o dönemin Firavunu başta olmak üzere, Nemrut gibi tanrılık iddia eden ve kendisini ateşe atan bir zalim hükümdara karşı üstün gelmiştir.
Demek ki, muvaffak olanlar Mûsâlar ve İbrahimlerdir. Kulluğunun anlayan ve dile getirenlerdir.
Mehmet Paksu
Hz. Mûsânın bir duası vardır. Çocukluğumdan beri okurum. Çok hoşuma gider. Okudukça okuyasım gelir.
Beni öylesine kendine çeker ki, bir an için kendimi Hz. Mûsânın yerine koyar, o şekilde okumaya çalışırım.
Burada kul Mûsâ vardır. Ağır bir görev almıştır. Tanrılık güden, halkını köle gibi çalıştıran, her çeşit baskı ve zulmü çekinmeden yapan, her türlü imkanı elinde tutan bir Firavunun karşısına çıkacaktır.
Emri Rabbinden almıştır: Firavuna git, çünkü o iyice azdı.
Kendisi bir fert, tek bir insan. Maddi gücü sınırlı. Âciz ve zayıf bir kul.
Ordulara hükmeden, Yaratıcıya kafa tutan birisi var karşısında.
Onunla nasıl baş edecektir? Nasıl konuşacaktır? Bir Allahın olduğunu, kendisinin de onun elçisi olduğunu nasıl anlatacaktır?
Her peygamberin yaptığı gibi o da elini ve gönlünü Rabbine açar ve şöyle yakarır:
Gönlüme genişlik ver Rabbim!
İşimi kolaylaştır.
Dilimdeki tutukluğu çöz.
Ta ki sözümü iyice anlasınlar.
Ailemden yardımcı olarak da bana kardeşim Harunu ver.
Onunla beni takviye et.
Onu vazifeme ortak et.
Ta ki Seni çokça tesbih edelim.
Ve Seni çokça analım.
Muhakkak ki, bizi hakkıyla gören Sensin.
Ve Allah buyurdu ki: İstediğin sana verildi, ey Mûsâ! (Tâhâ Sûresi, 25-36)
***
Hz. Mûsâ, kardeşiyle birlikte Firavuna giderler, görevlerini yerine getirirler. Hiçbir zarar görmeden döner gelirler.
Hz. Mûsâ kendi âcizliğini, çaresizliğini, güçsüzlüğünü, zayıflığını ve yalnızlığını sadece Rabbine açmıştır. Kimseden bir yardım ve destek istememiştir. Kimsenin kapısına gitmemiş, önünde eğilmemiştir.
Bunun için de, istekleri anında yerine getirilmiş. Yunusun Bir sinek bir kartalı kaldırdı vurdu yere misalinde olduğu gibi, gün geldi, dünya hâkimi Firavun, orduları ve dünyalığı ile birlikte Kızıldenizin sularına gömüldü.
***
Rabbine olan kullukta örnek birisi olan Hz. Mûsânın yanında, Tevhidde alem ve sembol olan, Allahtan başka gözü kimseyi görmeyen bir peygamber daha vardır. Kurân Hz. Mûsâ gibi onu da sıklıkla anlatır.
Bu peygamber Hz. İbrahimden başkası değildir. Hz. İbrahimin duası da çok içten ve çok samimi, çok kapsamlı ve içeriklidir.
Hani her şeyi, ama her şeyi Allahtan isteme gibi bir peygamber ahlakı vardır ya, işte bu özellik Hz. İbrahimde bütün açıklığıyla görülür.
Putlara dua edip, dileklerini onlara açan kavmine, maddeye kul köle olmuş halkına, Dua ettiğinizde onlar sizi işitir mi? Size bir fayda verirler mi? Yahut zararları dokunur mu? dedikten sonra, kendisi Rabbine yönelir, yüzyıllar sonra da Kurânın bize öğrettiği gibi gönlünü şu şekilde açar Yaratıcıya:
Beni yaratan, bana doğru yolu gösteren Odur./Beni yediren ve içiren Odur./Hastalandığımda bana şifa veren Odur./Beni öldürüp sonra diriltecek olan Odur./Hesap gününde hatalarımı bağışlayacağını umduğum da Odur."
Ya Rabbi, bana ilim ve hikmet ver ve beni sâlih kullarının arasına kat./Beni arkamda hayırla yad edilmeyi nasip et./Beni nimetlerinle dolu Cennetin vârislerinden kıl."
Babamı da bağışla, çünkü o yolunu şaşırmışlardandır./Herkesin diriltildiği günde beni mahcup etme./O gün ki, ne mal fayda verir, ne de evlat. (Şuarâ Sûresi, 78-88)
Hz. İbrahim, Rabbinden istediği her şeye nail olmuş, istediklerine kavuşmuştur. Duadaki sır şurada:
Hz. İbrahim, âciz ve zayıf bir kul olduğunu dile getiriyor. Kendisine ulaşan her türlü nimeti Allahtan biliyor. Her çeşit musibete karşı Rabbinden yardım istiyor. Düşmanlarına karşı desteği sadece Ondan bekliyor.
Hz. İbrahim de o dönemin Firavunu başta olmak üzere, Nemrut gibi tanrılık iddia eden ve kendisini ateşe atan bir zalim hükümdara karşı üstün gelmiştir.
Demek ki, muvaffak olanlar Mûsâlar ve İbrahimlerdir. Kulluğunun anlayan ve dile getirenlerdir.
Mehmet Paksu