Efsunkar
Bayan Üye
Ağlama Azze; en güzel yenilgimsin
Düş görmeyen yarınların gün kavgasında olacak olmayan mıydın sen? Ağlanarak terk edilen, terk edildiğinde ise daha çok sevilen, geçmişin ve geleceğin sonsuzluk türküsü müydü özlemin; aziz hatırası uğruna celp kâğıtlarını yaktığım? Her ayrılık erkendir aşkta, bilirim Azze. Zamana yetmeyen gücümün tükenişine tam vakitli bir isyan dilimin ucundaki suskunluk Anlatılmayacak olan aşkın mümkün kelimelerle ayrılığı bildirişi
Sağanak sessizliğin hükmünü verirken yargıcılar, tuza batan yaramın derinliğine aşk değdi. Voltasız gülüşlerle beklerken ellerini, sana bırakmayan yüzler dondu çehremin çıkmaz sokaklığında. Kalbinin sapalığına yol uğratmayan şehirlerden doludizgin geçti kırıklığımın tanım bilmez harfleri. Vaadim yalan bilmezdi, yanlış kaldım kendime. İnceldiği yerden kopan ipin ucu boynuma dolandı. Ne baharım ne yaz. Ne suskuyum ne avaz. Ne alevim ne ayaz. Kirlenen ömrümün talan edilirken kanatılan ilk gençliğiyim sadece. Her şey bu kadar isyanken ben bu aşkın neresini heceleyeyim Azze? Gözyaşı doğumundan olan acıma kimi bulayım gömmek için? Sönsün bütün ışıklar. Aydınlıklar kapansın üstüme. Mezar taşında unutulsun adım. Ben yüzümü talihi asi hangi aynada kırayım?
Adı anılası hatırlama özürlü bilincime kara çaldım. Dehşetli bir hatıranın gözbebeklerine mil çektim erken doğum yaparken ayrılık. Geceye ilmek vurup sabahı zor ettim vurgun saatlerimin dönmemişliğinde. Sonrasız bir mevsim miydin göç etmeye kıyamadığım? İç suskuların karanlığında kaybolan kelimelerine sürgün düşündüm; beni bir kere görmeyi deneseydin ölmeyecektim! Zamanı yok saydığım an mıydı gülüşünün zamansız gelişleri yoksa rüzgârın peşine takılıp gelen kokun muydu hatırına yandığım hicran? Kalk Azze, uyuma, aşk teheccüde benziyor bu kez.
Her kaybediş bir buluş olsa da, yitirilen aşkın telafisi olmuyor sensizlik. Ömrün kalanında adın geçmesin diye mi aldın yokluğunu benden? Gerekçesiz değilken ayrılık ve tufan gecelerinde yırtılırken aşk zabıtları, her şeyin başına nokta koydum. İncinen yanlarımdan içime dolarken acı, yalnızlığımı avuttum gözlerinle. Kan kaybetme saatlerime ellerinden ödünç aldığım ılıklıkla pansuman yaptım. Yüzüm sende tanınırken yalnızca, aşk yaralaması muhtemel bir ihtimal miydi sende? Ayn, şın ve kaf karanlıkta nasıl okunuyor söyle!
Yaratılan aşkın eşkâli sensiz şimdi. Saçlarının yağmuruna öykünen gözyaşım yanağımda harabe. Ölümün öldüremediği aşkın yemini için morg akşamlarına kadar uzanan kuyrukta arkandayım Azze. Bilmeceler bulmacalardan daha uçurum. Kalbimin doğum yapmaz sevinçlerini şehrin sesine karışan güvercin çığlıkları eşliğinde kirpiğine kurulan darağaçlarına astım. İstanbulun yüzündeki bir Ankara sabahı kadar dağınık, kirli ve soğuktu ölümlerim. Hangi çiçeğin kokusuysa tenin tenimde tanıdık o ağıttı ellerin. Seni özlerken susmak aşkın anadilini yutup alt yazılı bir heyecanla ağlayamamaktı. Sana bakmayı gözümün zulmü sayarken, eşkiyaydı bakışının anlamı: Gözlerin aşkın bölünmez bütünlüğünde ancak özgürlük olabilirdi Azze.
Utanmaz ağlayışları gözbebeklerimde boğarken adınsız hıçkırmayı haram bildim. Ruhuma cellad kılıcıyken aşk kanımı akıtmanın helalliğiydi özrümün beyanına varan sözcükler. Her ikimizin yokluğuna denk düşerken gitmek, hangimizin adımları daha yalnız koşacaktı ayrılığın karayoluna? Hangimiz daha güzel bitecekti en sevgili yanından?
Ben seni dua kadar güzel olasın diye mi sevdim?
AZZE!
Düş görmeyen yarınların gün kavgasında olacak olmayan mıydın sen? Ağlanarak terk edilen, terk edildiğinde ise daha çok sevilen, geçmişin ve geleceğin sonsuzluk türküsü müydü özlemin; aziz hatırası uğruna celp kâğıtlarını yaktığım? Her ayrılık erkendir aşkta, bilirim Azze. Zamana yetmeyen gücümün tükenişine tam vakitli bir isyan dilimin ucundaki suskunluk Anlatılmayacak olan aşkın mümkün kelimelerle ayrılığı bildirişi
Sağanak sessizliğin hükmünü verirken yargıcılar, tuza batan yaramın derinliğine aşk değdi. Voltasız gülüşlerle beklerken ellerini, sana bırakmayan yüzler dondu çehremin çıkmaz sokaklığında. Kalbinin sapalığına yol uğratmayan şehirlerden doludizgin geçti kırıklığımın tanım bilmez harfleri. Vaadim yalan bilmezdi, yanlış kaldım kendime. İnceldiği yerden kopan ipin ucu boynuma dolandı. Ne baharım ne yaz. Ne suskuyum ne avaz. Ne alevim ne ayaz. Kirlenen ömrümün talan edilirken kanatılan ilk gençliğiyim sadece. Her şey bu kadar isyanken ben bu aşkın neresini heceleyeyim Azze? Gözyaşı doğumundan olan acıma kimi bulayım gömmek için? Sönsün bütün ışıklar. Aydınlıklar kapansın üstüme. Mezar taşında unutulsun adım. Ben yüzümü talihi asi hangi aynada kırayım?

Adı anılası hatırlama özürlü bilincime kara çaldım. Dehşetli bir hatıranın gözbebeklerine mil çektim erken doğum yaparken ayrılık. Geceye ilmek vurup sabahı zor ettim vurgun saatlerimin dönmemişliğinde. Sonrasız bir mevsim miydin göç etmeye kıyamadığım? İç suskuların karanlığında kaybolan kelimelerine sürgün düşündüm; beni bir kere görmeyi deneseydin ölmeyecektim! Zamanı yok saydığım an mıydı gülüşünün zamansız gelişleri yoksa rüzgârın peşine takılıp gelen kokun muydu hatırına yandığım hicran? Kalk Azze, uyuma, aşk teheccüde benziyor bu kez.
Her kaybediş bir buluş olsa da, yitirilen aşkın telafisi olmuyor sensizlik. Ömrün kalanında adın geçmesin diye mi aldın yokluğunu benden? Gerekçesiz değilken ayrılık ve tufan gecelerinde yırtılırken aşk zabıtları, her şeyin başına nokta koydum. İncinen yanlarımdan içime dolarken acı, yalnızlığımı avuttum gözlerinle. Kan kaybetme saatlerime ellerinden ödünç aldığım ılıklıkla pansuman yaptım. Yüzüm sende tanınırken yalnızca, aşk yaralaması muhtemel bir ihtimal miydi sende? Ayn, şın ve kaf karanlıkta nasıl okunuyor söyle!
Yaratılan aşkın eşkâli sensiz şimdi. Saçlarının yağmuruna öykünen gözyaşım yanağımda harabe. Ölümün öldüremediği aşkın yemini için morg akşamlarına kadar uzanan kuyrukta arkandayım Azze. Bilmeceler bulmacalardan daha uçurum. Kalbimin doğum yapmaz sevinçlerini şehrin sesine karışan güvercin çığlıkları eşliğinde kirpiğine kurulan darağaçlarına astım. İstanbulun yüzündeki bir Ankara sabahı kadar dağınık, kirli ve soğuktu ölümlerim. Hangi çiçeğin kokusuysa tenin tenimde tanıdık o ağıttı ellerin. Seni özlerken susmak aşkın anadilini yutup alt yazılı bir heyecanla ağlayamamaktı. Sana bakmayı gözümün zulmü sayarken, eşkiyaydı bakışının anlamı: Gözlerin aşkın bölünmez bütünlüğünde ancak özgürlük olabilirdi Azze.
Utanmaz ağlayışları gözbebeklerimde boğarken adınsız hıçkırmayı haram bildim. Ruhuma cellad kılıcıyken aşk kanımı akıtmanın helalliğiydi özrümün beyanına varan sözcükler. Her ikimizin yokluğuna denk düşerken gitmek, hangimizin adımları daha yalnız koşacaktı ayrılığın karayoluna? Hangimiz daha güzel bitecekti en sevgili yanından?
Ben seni dua kadar güzel olasın diye mi sevdim?
AZZE!