Duada Kalan Aşksın Azze/Cengizhan Konuş

Efsunkar

Bayan Üye
Ağlama Azze; en güzel yenilgimsin…

Düş görmeyen yarınların gün kavgasında olacak olmayan mıydın sen? Ağlanarak terk edilen, terk edildiğinde ise daha çok sevilen, geçmişin ve geleceğin sonsuzluk türküsü müydü özlemin; aziz hatırası uğruna celp kâğıtlarını yaktığım? Her ayrılık erkendir aşkta, bilirim Azze. Zamana yetmeyen gücümün tükenişine tam vakitli bir isyan dilimin ucundaki suskunluk… Anlatılmayacak olan aşkın mümkün kelimelerle ayrılığı bildirişi…

Sağanak sessizliğin hükmünü verirken yargıcılar, tuza batan yaramın derinliğine aşk değdi. Voltasız gülüşlerle beklerken ellerini, sana bırakmayan yüzler dondu çehremin çıkmaz sokaklığında. Kalbinin sapalığına yol uğratmayan şehirlerden doludizgin geçti kırıklığımın tanım bilmez harfleri. Vaadim yalan bilmezdi, yanlış kaldım kendime. İnceldiği yerden kopan ipin ucu boynuma dolandı. Ne baharım ne yaz. Ne suskuyum ne avaz. Ne alevim ne ayaz. Kirlenen ömrümün talan edilirken kanatılan ilk gençliğiyim sadece. Her şey bu kadar isyanken ben bu aşkın neresini heceleyeyim Azze? Gözyaşı doğumundan olan acıma kimi bulayım gömmek için? Sönsün bütün ışıklar. Aydınlıklar kapansın üstüme. Mezar taşında unutulsun adım. Ben yüzümü talihi asi hangi aynada kırayım?

showletterxi5.gif


Adı anılası hatırlama özürlü bilincime kara çaldım. Dehşetli bir hatıranın gözbebeklerine mil çektim erken doğum yaparken ayrılık. Geceye ilmek vurup sabahı zor ettim vurgun saatlerimin dönmemişliğinde. Sonrasız bir mevsim miydin göç etmeye kıyamadığım? İç suskuların karanlığında kaybolan kelimelerine sürgün düş’ündüm; beni bir kere görmeyi deneseydin ölmeyecektim! Zamanı yok saydığım an mıydı gülüşünün zamansız gelişleri yoksa rüzgârın peşine takılıp gelen kokun muydu hatırına yandığım hicran? Kalk Azze, uyuma, aşk teheccüde benziyor bu kez.

Her kaybediş bir buluş olsa da, yitirilen aşkın telafisi olmuyor sensizlik. Ömrün kalanında adın geçmesin diye mi aldın yokluğunu benden? Gerekçesiz değilken ayrılık ve tufan gecelerinde yırtılırken aşk zabıtları, her şeyin başına nokta koydum. İncinen yanlarımdan içime dolarken acı, yalnızlığımı avuttum gözlerinle. Kan kaybetme saatlerime ellerinden ödünç aldığım ılıklıkla pansuman yaptım. Yüzüm sende tanınırken yalnızca, aşk yaralaması muhtemel bir ihtimal miydi sende? Ayn, şın ve kaf karanlıkta nasıl okunuyor söyle!

Yaratılan aşkın eşkâli sensiz şimdi. Saçlarının yağmuruna öykünen gözyaşım yanağımda harabe. Ölümün öldüremediği aşkın yemini için morg akşamlarına kadar uzanan kuyrukta arkandayım Azze. Bilmeceler bulma’calardan daha uçurum. Kalbimin doğum yapmaz sevinçlerini şehrin sesine karışan güvercin çığlıkları eşliğinde kirpiğine kurulan darağaçlarına astım. İstanbul’un yüzündeki bir Ankara sabahı kadar dağınık, kirli ve soğuktu ölümlerim. Hangi çiçeğin kokusuysa tenin tenimde tanıdık o ağıttı ellerin. Seni özlerken susmak aşkın anadilini yutup alt yazılı bir heyecanla ağlayamamaktı. Sana bakmayı gözümün zulmü sayarken, eşkiyaydı bakışının anlamı: Gözlerin aşkın bölünmez bütünlüğünde ancak özgürlük olabilirdi Azze.

Utanmaz ağlayışları gözbebeklerimde boğarken adınsız hıçkırmayı haram bildim. Ruhuma cellad kılıcıyken aşk kanımı akıtmanın helalliğiydi özrümün beyanına varan sözcükler. Her ikimizin yokluğuna denk düşerken gitmek, hangimizin adımları daha yalnız koşacaktı ayrılığın karayoluna? Hangimiz daha güzel bitecekti en sevgili yanından?

Ben seni dua kadar güzel olasın diye mi sevdim?
…AZZE!
 
Ene'l Aşk Azze

Ah Azze! Bu gece beni düşün, devamını sen yazacaksın yüreğimin.

Karamsar bir fotoğrafın dilinden çekince acıyı, yalnızca yüzün kaldı sonbaharla yapraklar arasındaki mevsimin saçağında. Aklımın narkoz sersemliğine serilecek kadar dalgındı boşluğa saplanan gidip gidip dönmeyiverişlerim. Yaşamaya kanıt değildi aşk. Bir ilkbahar gününden tren istasyonları, yelkenliler, kentine sığmayan otobüs terminalleri yaparken, düşlerine gitmiş gibi yapmanın ve aslında gidememenin vesikasıydı özlenip durmaların. Geceye anason iliştiren balıkçıların ağlarına takılamayacak kadar derindi aşkı bulup bulup yitirmenin telaşı. Tenhaları yalnızlığa üleştirilmiş korkularından bir hayat yazmayı nasıl başardın Azze?
kalplerew4.gif

Kırılmış notaların kırgınlığına yamaydı caddelerin ıssızlığında tek başına şarkılardan geçen sesin. Oysa sen çığlığını büyütemedin hiç kimsede ve hiç kimse çiçek ekmedi senin gibi gülüşünün kimsesizliğine. Tacirlere satılmış gül bahçesi değilken yanağın ortaklığına neden soyundu aşk? Ayan bir feryat gibi döktün kulağımın örsüne adını. Hiçbir şey eksiltmeden, çokça çoğalarak ama aldığım her şeyi bir önceki andan daha çok severek yitirdim aşkı bulmuşluğumu Azze.

Sırtıma yüklenen umuttan senin kirpiğine tutunan yarlar türetemedim. İçimde boy atan tepetaklak ağrılara yetişemedi düşmüşlüğüm. Taşlaşmış bir ölümün tutsağıyken kırdım kalbimi sevmeye yeltenen yerlerinden. Ellerine düştüm Azze. Krizantem ağlayışları eklerken saçlarına, rüzgârıma düştün. – Öyle estir ki beni, saçların kaplasın bütün evreni.- Kekeme harflerin soluğu batarken amin mühürlü dudağına, yüzünün kevser suyuna düştüm. Sendeki mesafelerim kadar uzak, kalbim kadar yakın bir aşkla seslendir beni. Duru bir gülüşün anında saklıyken sen, yaşat beni zaman gibi. Eşkâlimi verme kaçak yolculuğuma bilet kesmeyen yalnızlığıma.

Bu gece beni cansiperane düşünürken ve adımı anarak ulu orta ağlamanın tadını kedere bulaştırıp severken, gizli niyet dilekleri tutma. Olduğun yerlerde daldım bakışlarına. Suyun karanlığında kalan gözlerini tehir edilmiş bir aşkla ekledim hücrelerime. Canımda hecelenecek bir harf bile bırakmadın, isminin mucize yanlarına inanarak tazelerken aşkı. Şimdiden önceki her günde karanfiller avuçlarında açtı. Kalem kırıldı. Vakit ellerin Azze.

Alnından ısınsın adın. Nefesime sığınan bir tepenin yamacına bıraktığım kelimelerle uzatma sana giden yolları. Raylara saplanıp kalan tren çığlıklarına sağırım: Gidersen duymam, kalırsan zorbanım Azze. Devrikliğimin altında kalan dervişliğime tespih tanesi getir, ki sabrım gözlerime dizildi. Uyandırılmış bir hayalin ezberine dokunurken içinin pusuya düşürülmüş kahrı, aşkın içinden ihtilal gibi geçtin. Rüzgâr yok, yağmur yok, kar yok; sadece baharın kendine başlangıcı ellerin var şakaklarımda. Bu kahkahasız kışları süpür kapımdan. Usul bir akrep tenimi deşerken gün yanığı denizlere karşı ağlat, öncemi anlatmayan hikâyenin akrebin soktuğu yerden kanamaya yüz tutan harflerini. Üşüyen güvercinlerin sapana vurulmazlığı gibi kutsaldı zülfünün telinden avluma düşen sabah. Çok sevecektim halbuki, tez kaçırdın korkularını benden. Vav’ın içine düşmüş harf gibi düş içime; kıvrıl kıyamda ve sücudda hep aynı olan aşk üzere.

Bir dervişin duası gibi saçların. Böylesine sürgün savrulma, cennet-cehennem kardeşliğinden yapılmış kokunla canıma akma ve uğruna zikrimi yakma. En çok özlemini bekliyorum görüş günlerinde ya, o nasıl bir kahverengi ki öyle, bütün renkleri yitirdim demek için bile gözlerimin derinine bakma.

Derisi yüzülse bile aşkın, ancak ene’l aşk’la açıklanır yusufa kardeş, mansura başkaldıran güzelliğin. Her şeye ismi ezberletilirken evvel, ben diye seni okutma aşkın kıraatında.

Rabbine söz verirken Kalu Bela’da, ruhunu aşk diye mi bellettiler bana aynı zamanda?
…AZZE!
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
bypuff
Geri
Üst