Druidler, İngiliz Mitolojisi, Druidler efsanesi

'Gülümse

:D
Prenses
Druidler, İngiliz Mitolojisi, Druidler efsanesi

DRUİDLER Druidler kısaca Kelt rahipleri olarak tanımlanırlar. Druidlerin Kelt toplumu içindeki yerleri çok önemlidir . Toplumsal bir çok olayda rol oynadıkları gibi dağınık olan Kelt kabileleri arasında birleştirici bir rol de oynuyorlardı . Druid sözcüğünün kökeni de tartışmalıdır. Latince’de druidae şeklinde geçer. Bu sözcük hiç bir Kelt-Roma yazıtında bulunmadığı için orjinali bilinmemektedir fakat Galya dilinde druvis ya da druvids şeklinde olduğu tahmin edilmektedir. Eski İrlanda dilinde ise bu sözcük tekil olarak druí , çoğul olarak druid şeklindedir. Etimolojisi bilinmemekle beraber , Yaşlı Plinus bu sözcüğün Yunanca dràj (meşe) ve Hint-Avrupa kökenli wid- (bilmek) sözcüklerinden türediğini söylemektedir. Aynı şekilde Keltlerin kutsal yerlerinden ( nemeton) bir olan Anadolu’da , Galatya’daki alanın adı da Drunemeton’dur. Druidlerin öğretileri her şeyden önce ezoterik öğretilerdi ve sadece seçilmiş müritlere sözlü olarak aktarılırdı . Bu yüzden druidlerin öğretilerini tam olarak bilemiyoruz. Antik yazarlar ve Kelt efsane ve öykülerinden derleyebildiğimiz kadarı ile druid öğretisini belirleyebiliyoruz. ANTİK ÇAĞ YAZARLARINA GÖRE DRUİDLER Druidler hakkında antik kaynaklarda bazı bilgiler bulmaktayız. Druidler üzerine en ayrıntılı bilgileri edindiğimiz yazarlardan biri Julius Caesar’dır.

Caesar “Gallia Savaşı “ adlı eserinde druidler hakkında ayrıntılı bilgi verir : Druidler savaşlardan uzak kalırlar ve başkaları gibi savaş vergisi vermezler. Askerlikle ve başka ödevlerle yükümlü değillerdir. bu kadar büyük imtiyazların cazibesine kapılan bir çok genç kendiliklerinden öğrenim için onlara gelirler çokları da aileleri ve akrabaları tarafından gönderilirler . Söylendiğine göre Druidlerin okulunda bir yığın mısra ezberletilir. Bundan ötürü , bazı kimseler yirmi yıl öğrenim görürüler. Druidler öğretilerini yazıya dökmeyi günah sayarlar , oysa diğer bütün işlerde , resmi ve özel hesaplarda Grek harflerini kullanırlar. Bence bunu , şu iki nedenden ötürü kabul etmişlerdir : Ya öğretilerinin halk tarafından bilinmesini arzu etmezler , ya da öğretiyi edinenlerin yazıya güvenerek hafızalarını geliştirmeyi ihmal etmelerinden korkarlar. Gerçekten de , yazının yardımı öğrencinin ezberleme çabasını ve hafızanın işlemesini körletebilir. Öğretmek istedikleri en belli başlı inanç ruhların ölmediği ve ölümden sonra bir kişiden başka kişiye geçtiğidir. Bu inanç ölüm korkusunu ortadan kaldırdığı için onları kahramanlığa yönelten en büyük etki olarak görülür. Bundan başka , yıldızlar ve hareketleri , evrenin ve yeryüzünün büyüklüğü , tabiatın özü , ölümsüz tanrıların kuvvet ve kudretleri konusunda bir çok tartışmalar yaparlar ve bilgilerini gençliğe aktarırlar. [...] Bütün Gal milleti dini törenlerine son derece büyük bir bağlılık gösterir . Bu yüzden fazla ağır hastalıklara yakalanmış olanlar ve ya savaşta tehlike karşısında kalanlar , ya kurban olarak insan keserler , ya da keseceklerine dair adakta bulunurlar. Bu gibi kurbanlarda Druidleri rahip olarak kullanırlar . Bir insan hayatı yarine bir insan hayatı kefaret olarak ödenmezse , ölümsüz tanrıların duyduğu kızgınlığın yatıştırılamayacağına inanırlar.

Özel hayatta olduğu gibi genel hayattada kurban töreni yaparlar. Bazıları da çok büyük heykeller yaparak sazlardan örülmüş uzuvlarını diri insanlarla doldururlar. Sonra ateşliyerek yakarlar . İnsanlar alevler içinde can verirler . Hırsızlık , haydutluk ya da herhangi bir cinayet işlerken yakalananların idam edilmesinden ölümsüz tanrıların çok fazla hoşlandıklarına inanırlar. Fakat bu gibi adamların sayısı eksilince masumları bile kurban etmekten çekinmezler. [...] Bütün Gal’ler , Dis denilen tanrısal babadan doğduklarını ileri sürerler ve Druidler’den öğrendiklerini söylerler.” Keltlere karşı savaşan bir komutan tarafından yazılmış olsa da , burada Druidler hakkında önemli ipuçları buluyoruz. Strabon ise Geographia adlı kitabında druidlerin yaşantısına şöyle değinir : “Doğaüstü öğretilerine ek olarak ahlak sorunlarıyla da uğraşıyorlardı. Ve bu sebeple heskesten daha doğru olarak biliniyorlardı. Hem teker teker bireylerlerle ilgileniyorlar hem de toplumun iyiliği için çalışıyorlardı.

Yasal olaylarda da karar verme gücüne sahiptiler. Bu suretle savaşların gidişini kontrol eden ve savaşa katılacak orduları denetleyen ve özellikle cinayet suçlarında karar veren kişiler olarak da biliniyorlardı. Bunlar çok sayıda olmaya devam ettikçe bir o kadar da toprağın göndereceğine inanıyorlardı. Ve onlarla birlikte diğerleri de ruhun ve evrenin, gelecekte bir zamanda su ve ateş herşeyi yenecek olduğu halde, ölümsüz olduğu fikrini savunuyorlardı.” Diodorus ise druidlerden şöyle bahseder : “ Druid adı verilen ve büyük saygı gören bazı filozoflar ve din adamları vardı…Adetlerine göre bu filozoflardan biri olmadıkça hiç bir kurban töreni yapılmazdı . Çünkü , sunularının tanrılara ancak tanrısal doğadan nasibini almış bu adamlar vasıtası ile ulaşacağına ve isteklerinin yine bu adamlar tarafından yapılması gerektiğine inanıyorlardı.

Savaş söz konusu olduğunda da gerek düşmanları gerekse de kendi halkları onların ve şarkı söyleyen bardların sözünü dinliyorlardı. “ Romalı Hippolyte ise MS üçüncü yüzyılda druidlerle Pythagoras’çılar arasında bağlantı kurar : “ Druidler Pythagoras’çı felsefenin ateşli savunucularıdır. Bunu onlara Pythagoras’ın müridi ve kölesi Zalmolxis öğretmiştir. Pythagoras’çı hesaplar ve büyü pratikleri sayesinde yaptıkları öngörülerle Keltler üzerinde büyük etki sahibi olmuşlardır.” İskenderiye’li Clemens ise çok daha değişik bir görüs ortaya atar : “ Alexander , Pythagoras’çı semboller üzerine olan eserinde Pythagoras’ın Asurlu Nazaratus’un öğrencisi olduğunu ve ayrıca Brahmanlar’dan ve Galatlar’dan ders aldığını söyler.” Her iki yazarın da yazdıkları gerçekle çok ilişkili olmasa da Druid öğretisinin diğer ezoterik öğretilerle olan ilişkisine değindikleri için anlamlıdır. DRUIDLER’İN TOPLUM İÇİNDEKİ YERLERİ VE ÖĞRETİLERİ Daha önce de belirttiğimiz gibi Druid öğretisi sözlü olarak yayıldığı için kesin hatları ile bilememekle beraber antik yazarlar ve eski Kelt metinlerinden yararlanarak Druid öğretisinin ana hatlarını çıkartabiliyoruz. Daha önce de Caesar’ın verdiği bilgide gördüğümüz gibi Druidler bütün Kelt kabileleri arasında saygı görmekte idi ve toplumsal olaylarda , kabileler arasında yargılama ve karar verme hakları vardı. Strabon’un da aktardığı gibi savaşlarda “arabuluculuk yapabiliyorlar ve sona erdirebiliyorlardı”. Druidler’in toplumsal görevlerinden biri de törenleri yönetmekti.

Bir Druid töreninin en güzel betimlemesini Plinus vermektedir. Keltlere göre meşe kutsaldı, eğer meşe ağacı üzerinde ökse otu var ise bu onu çok daha kutsallaştırıyordu. Bu tören ise bir meşe ağacında yetişen ökse otunun bulunması üzerine düzenleniyordu. Tören için uygun zaman gelecek ayın altıncı günü olarak seçiliyordu ve bu gün için yemek ve kurban edilecek iki beyaz boğa hazırlanıyordu. Daha sonra meşe ağacındaki ökse otu altın bir orak ile druidler tarafından kesiliyor ve toplanıyordu. Daha sonra da boğalar kurban ediliyordu. Bu tören daha sonraları “yeni yıl” törenleri ile de ilişkili olduğundan , günümüzde “ yılbaşı çiçeği” diye satılan bitkilerin aslında ökse otuna benzedikleri ve bu geleneği yaşattıklarını görürüz. Bazı antik çağ yazarları Druidlerin ayrıca insan kurban edildiği törenleri de yönettiklerini yazmaktadırlar.

Toplumsal statülerinin ötesinde Druidler’in en büyük işlevi gerek dini gerek toplumsal alanda büyük bilgi sahibi olmaları ve bunu yeni nesillere de aktarmaları idi. Kelt ülkesinin bir çok bölgesinden , tanınmış Druidler’den eğitim almak üzere bir çok öğrenci gelirdi. Bu özelliklerinden ötürü ola gerek , Pomponius Mela Druidler’i “Bilgeliğin Üsdatları” ( Magistri Sapientiæ ) diye adlandırır. Daha önce de defalarca belirttiğimiz gibi Druidler öğretilerini kesin olarak sözlü aktarıyorlar ve adayın hafızasında tutmasını istiyorlardı. Ayrıca Druid öğretisine göre sözün bir enerjisi vardı ve dikkatli kullanılması gerekiyordu. Antik kaynaklarda Druidlerin öğretileri farklılıklar göstermektedir. Caesar’ın da aralarında bulunduğu bir çok yazara göre Druidlerin öğretileri metafizik öğretilerdi ve ruhun ölümsüzlüğü üzerine kurulmuştu.

Daha önce de gördüğümüz Kelt mitlerinde olduğu gibi Druidler de ruhun bedenden bedene geçtiğini , çeşitli kalıplarda varlığını sürdürdüğünü ileri sürmektedir. Geleneksel anlatım bu inancı daha önce Tuân Mac Cairill öyküsünde gördüğümüz gibi sürekli metamorfozlar şeklinde sembolize ediyordu. Kelt efsanelerindeki “dev” motifi de aynı zamanda yabani , evrimleşmemiş olan kişiyi sembolize etmekteydi. Tuân Mac Cairill öyküsünde olduğu gibi balık ise metamorfozda ileri bir aşamayı sembolize ediyordu. Metamorfozlar ile anlatılmak istenen en önemli olay ise , Druid öğretisinin temeli olan erginleme idi. Druidler’in yanına öğretiyi öğrenmek ve yetişmek için gelen adaylar belli sınavlardan geçerler, diğer erginlenmeye dayalı öğretilerde olduğu gibi ölüm ve yeniden doğma sembolizmi ile derece atlarlardı.

Orta Çağ boyunca varlığını sürdürecek şövalyelik kurumunun da kaynağını Druid öğretilerinden aldığı düşünülmektedir. Strabon Druidler’in ruhun ölümsüzlüğüne olan inançları ilginç bir açıklama yapmakta ve Druid inançlarına göre “Evrenin ve insanların ruhunun yok edilemez, hatta zaman zaman ateş ve su galip gelse de “ şeklinde inanıldığını belirtmektedir. Ruhun ölümsüzlüğüne olan inançları , daha önce de belirttiğimiz gibi Druidlerin antik yazarlar arasında , Pythagorasçı olarak tanınmalarına neden olmuştur. Hallstatt döneminde , Keltler’in Grekler ile ilişkileri olsa da Druid öğretisi ve Kelt inançları Pythagorasçılık’tan farklıdır. Diodorus’a göre ise Druidler “filozof ve teologlar”dır. Aynı zamanda tanrılar ile iletişim kurma yeteneğine sahiptirler. Druid öğretisinin önemli bir bölümünü de astronomi ve takvim bilgisi teşkil etmektedir. Antik Çağ yazarlarının bir çoğu buna değinmektedir. Druidler’in bilgilerinin bir bölümü de şifalı otlar üzerinedir. Druidler’in bitkiler konusunda çok bilgili olduklarını ve ilaçlar hazırladıklarını biliyoruz. Bu bilgileri o dönem yazarları tarafından bilinmekle birlikte bazıları tarafından da büyücülük olarak yorumlanmıştır. Günümüze Asterix çizgi romanına kadar gelen “kazan kaynatan” druid imajı da buradan doğmaktadır. Druidler’in tıp üzerine çalışmaları daha sonra eğer ‘doktor’ Hristiyan ise mucize , eğer Hristiyan değilse de büyü diye yorumlanmıştır. Druid Öğretisinde Kutsal Yerler Druid öğretisine göre , evren üç bölümden oluşmuştu.

Bunlardan birincisi üzerinde yaşadığımız toprak , ikincisi Fomorianlar’ın , hayaletlerin ve kaybolmuş ruhların bulunduğu yeraltı ve üçüncüsü Batı adalarının ve Avalon’un olduğu Görünmeyen Dünya ya da Öteki Dünya. Keltlerin evrenin her üç bölümü için de değişik inanışları vardı. Üzerinde yaşadığımız yerde daha sonra da göreceğimiz gibi en çok ağaçlar ve korular kutsaldı. Kutsal alanlar buralarda seçiliyor ve toplantılar buralarda yapılıyordu. Koruların dışında dağlar da kutsaldı. Druid öğretisine göre dağlar ilhamın geldiği , tanrısal varlıkların insanlarla konuştuğu yerlerdi. Bir çok dağ ve tepe güneş tapımı için kullanılıyordu. Hristiyanlığın gelişinden sonra da bu dağlar kutsallığını korumuştur. Örneğin Fransa’daki Mont-Saint-Michel önce güneş tapımı için kullanılan daha sonra da Hristiyanlığın kutsal yerlerinden biri olan tepelere bir örnektir. Dağların Druidler için bir önemi de buralardan çok daha iyi astronomik gözlemlerin yapılabilmesidir. Bunlar dışında su kaynaklarının da kutsal olduğundan daha önce söz etmiştik. Yeraltı dünyası ise daha gizemlidir.

Yeraltı dünyasına açılan kapılar ise mağaralardır. Mağaralar bir çok değişik inanca esin kaynağı olmuşlardır. Mağaralar solunum sistemine benzetilmiş , Keltler tarafından canlı olduğu kabul edilen yeryüzünün soluk alıp verdiği yer olarak düşünülmüştür. Bazı mağaralardan doğal olaylara bağlı olarak garip sesler gelmesi ise hem buralarda bilinmeyen canlıların yaşadığına hem de yeraltı ruhlarının varlığına kanıt sayılmıştır. Meşhur Fingal Mağarası da bu mağaralardan biridir. İskoçya’da bulunan bu mağaranın eski adı an Uaimh Binn , “Melodili Mağara” idi. Bu mağaradan gelen sesler - belki de kuş sesleri- öte dünyadan gelen sesler olarak yorumlanıyordu. İrlanda’da da bu tür mağaraların olması , İrlanda bardlarının “Mağaralar” adı verilen bir öykü dizisi oluşturmasına da kaynaklık etmiştir.

Ne yazık ki bu öykülerden günümüze sadece bazı parçalar ulaşabilmiştir. Mağaralar yeraltı dünyasına , “Periler Ülkesi”ne bir geçiş olarak kabul edildiği gibi bazı yeteneklerin de kazanıldığı bir yer olarak görülmüştür. Mağaralara girip çıktıktan sonra çalgısını ustalıkla kullanan çalgıcı öyküleri de bu inancın bir uzantısıdır. Aslında Druid öğretisine göre -elimizde çok fazla kanıt olmasa da- mağaraların aslında bilinçaltını ya da insanın kendi içine yapılan yolculuğu temsil ettiğini ve mağaraya girip çıkma motifinin erginlenmenin bir adımını oluşturduğunu düşünebiliriz. Mağara içinde uyuyan kahraman ya da mağara içinde yaşayan bilge motifinin de böyle bir sembolizm ile ilişkili olduğunu düşünebiliriz. Adalar etrafları sularla çevrili olduğu için gerek fiziksel gerekse ruhsal olarak çevrelerinden soyutlanmış , izole edilmiş yerler olarak kabul edilirlerdi. Bu görüşle adalar hem tanrıların barınması için hem de ölülerin ruhlarının yer alması için ideal yerlerdi . Adalar ayını zamanda inziva yerleri idi. Bu bakımdan insanın kendi kendine dönmesi, ada gibi kendini soyutlaması da ada sembolizmi ile belirtilir. Adanın etrafının sularla kaplı olup çevresinden soyutlanmış olması , buraların yargı için de ideal olduklarının düşünülmesine neden olmuşlardır. Ayrıca burada kara veren yöneticiler de insan etkisinden uzak sadece tanrıları dinleyerek karar veriyor diye inanılıyordu. Pagan Avrupa’sında adalar bazı tanrılara kutsaldı. Örneğin Isle of Man, Manannan MacLir’e ; Baltık Denizi’nde bulunan Rügen Adası , Rugevit’ e kutsallardı. Keltler arasında ölenlerin ruhlarının batı adalarına gittiği inancı yaygındı. Bu inanç Orta Çağ boyunca da Kral Arthur efsanesinde olduğu gibi varlığını sürdürecekti. Orta ve Yeni Çağ boyunca varlığını sürdüren ve Keltler’den kalan bir başka inanış da “hayalet ada” inanışıdır. Keltler de bazı adaların yok olup sonradan ortaya çıktıklarına inanıyorlardı. Druid Öğretisinde Ağaç Kültü Sembolik olarak ağaç yeraltı dünyası , yer ve gök arasında bir bağlantıyı temsil etmektedir. Kelt sembolizminde en önemli olarak meşe gücü ve elma ağacı ölümsüzlüğü sembolize eder. Ağacın bir önemi de üzerinde tanrıların habercileri olan kuşları barındırmasıdır. Kökleri ise geçmişe , yeraltına doğru gider. Bu yüzden efsanelerde ölülerin ruhları dallar arasında ya da ağaçların gövdelerinde bulunurlar. Kutsal korular Druidler için kutsal mesajı aldıkları ve erginlenmenin olduğu yerlerdir. Druidler buralarda , nemeton denilen kutsal yerlerde açık havada ritüelleri gerçekleştirirlerdi. Bu yüzden de Druidler’den günümüze tapınaklar binaları kalmamıştır. Druidler , ellerinde bir ağacın küçük bir sembolü olan değnekleri taşırlardı. Bu değnekler druidin gücünün belirtisi olduğu kadar bunlarda sihir gücü de olduğuna inanılırdı. Ayrıca bu değneklerin yapıldığı madde ya da ağaç taşıyanın toplum içindeki yerini de belirttiğinden büyük önem taşımakta idi.

Druidler için kutsal olan bir bitki de ökse otu idi. Bununla ilişkili törenlerin nasıl yapıldığını yukarıda incelemiştik. Ökse otu aynı zamanda ay sembolizmi ile de ilgili idi. Bu nedenle Druidlerin meşe üzerindeki ökse otunu kesmek için kullandıkları orak da hilal biçiminde idi. Ökse otu aynı zamanda üzerinde bulunduğu ağacı ruhu ve eliksir’i olarak da kabul ediliyordu. Aynı şekilde ökse otunun bir başka adı da “Meşe suyu” idi. Ogam Daha önce de belirttiğimiz gibi Druidler öğretilerinin sözlü olarak yayılmasını istiyorlar ve kesinlikle yazılı hale getirmiyorlardı. Bunun nedenleri arasında öğretilerinin ezoterik olması ve yazılı olanın öğretinin anlatımındaki değişikliklerle değişememesi vardır. Druidler’in öğretilerini sözlü olarak aktarmaları onların yazıyı bilmedikleri ya da küçümsedikleri anlamına gelmemelidir. Tam tersi olarak yazıya çok büyük saygı göstermişler ve dikkatli kullanmışlardır. Bir Druid yazısı olmamakla birlikte bazı değneklerin ve kutsal kayaların üzerinde işaretler kullanmışlardır. Ogam adı verilen bu işaretler Keltlere özgüdür ve bir tür şifreli yazıdır. Taşların üzerlerinde ve ahşap malzemelerde , özellikle de değneklerde rastlanmıştır. Ogamlar mantık olarak Grek ateş işaretlerine benzemekte idi. Ateş işaretleri yerine atılan çentiklerden oluşuyordu ve her bir çentik sayısı bir sese karşılık geliyordu. Aslında Ogamların yazıdan da öte bir sembolizmi vardı. Her bir işaret aynı zamanda bir ağaca ya da bir hayvana da karşılık gelebiliyordu . Bunu tam tersi olarak da belli şekilde ve düzende dizilen ağaçlar bir anlam verebiliyordu. Druides’ler Diğer ezoterik topluluklardan farklı olarak, druidler aralarına kadınları da kabul ediyorlardı ve bunlar druides adını alıyorlardı. Druideslerin inisiyasyonlarının nasıl olduğu bilinmemekle birlikte özellikle savaşçıların ve asillerin yetişmesinde büyük payları olduğu bilinmektedir. Bu durum Orta Çağ efsanelerinde sık sık geçen “Bilge Kadın” motifine de kaynaklık etmektedir. Orta Çağ efsaneleri ile ilgili bölümümüzde göreceğimiz gibi bu kadınlar şövalyenin yolculuğu boyunca karşısına çıkarlar ve inisiyasyonda yardımcı olurlar. Druidesler eğitimde olduğu kadar , ilaç hazırlamada , şifalı bitkilerin bulunmasında da söz sahibi idiler. Druideslerin özellikle İskoçya’da Sein Adası’nda toplandıkları ve buraya erkekleri almadıkları söylenir . Söylenceye göre burada dokuz druidesin (Gallizenæ) öndeliğinde kendini adamış genç kızlar vardı. Halk arasında druideslerin burada sihir ve büyü ile uğraştıkları düşünülür , hatta hava olaylarına hükmettikleri , istedikleri hayvanın şekline girdikleri de söylenirdi.

Hristiyanlığın yayılmasından sonra druid inançlarını tamamen silmek isteyen Hristiyanlar , druidesleri halkın gözünde cadılara çevirmişler ve halkı onlara düşman etmeyi başarmışlardır. Bard’lar Kelt toplumlarında , genellikle konularını kahramanlık destanları olarak seçen ozanlara bard denilirdi. Bağlı oldukları şefin yanında bulunurlar , onun başarılarını da kutlarlardı. Bard daha çok Galya’da kullanılan bir isimlendirme idi , çünkü bu ozanlara Galya’da bard denildiği gibi , Bretagne’de Barzh , İrlanda’da da Fil ( çoğulu filid ) denilmekteydi. Barzh’ların dini karakterleri çabuk kaybolmasına karşın , bardlar , ilham ve sanat yeteneklerinden olsa gerek , saygı görmeye devam etmişleridr. Filid ise yedi dereceli idi. Derece elde taşınan değneğe göre belli oluyordu. Böylece sıralama Ollamh (altın değnek) , Anruth (gümüş değnek ) ve geri kalan beş derece (bronz değnek) şeklinde oluyordu. Bardlar ile ilgili önemli bir nokta da müzisyen Druidler ile karıştırılmamaları gerektiğidir. Bir çok Kelt dini törenine müzik eşlik etmekle beraber , bu törenlerde müzik aletini çalan druidler bardlardan farklı idi. Kelt efsanelerinde müzik aletleri önemli bir yer tutmaktadır. Dagda ve Lug’un sihirli arpları vardı. Efsaneye göre bu aletler üç farklı tür müzik çalmaktaydılar. Bunlardan birincisi güldürüyor , ikincisi ağlatıyor , üçüncüsü de uyutuyordu. Bu inanış , Keltler’in , müziğin insan üzerindeki etkisini incelediklerini göstermektedir. Bardlar ise şiir okurken , aynı zamanda cruth denilen bir tür lir de çalarlardı. Galya’da Roma işgalinden sonra , yerli dili kullandıkları için , gözden düşen bardlar burada MS. İkinci yüzyıldan itibaren kaybolmaya başlamışlardır. Bardlar Galya’da dini sınıftan sayılmalarına rağmen , İrlanda’da sonraları aşağı sınıftan kabul edilirlerdi. Gal ülkesinde ise , özellikle Breton prensler tarafından çok tutulan bardlar varlıklarını Orta Çağ’a kadar sürdürmüşlerdir. Drüid Öğretisinin Sembolik Aktarımına Bir Örnek : Taliesin Druid öğretisinin sembolik anlatımına ve halka aktarılışına en güzel örnek kuşkusuz Taliesin ( Güzel Yüz ) öyküsüdür. Taliesin aynı zamanda ilk bardlardan ve Kelt şairlerinden biri olarak kabul edilir. Gwerang’ın oğlu genç Gwion büyücü tanrıça Cerridwen tarafından bir kazana göz kulak olmakla görevlendirilir. Bu kazanın içinde büyücünün , oğlu Afagddu için hazırladığı büyülü bir karışım kaynamaktadır , çünkü Afagddu çok çirkindir ve annesi bu büyü ile onu güzelleştirmek istemektedir. Bu arada kazandan sıçrayan üç damla , Gwion’un parmağına damlar ve Gwion da bunu yalar. Gwion elini ağzına ***ürür ***ürmez bütün gizemler aydınlanır , geçmişin , şimdinin ve geleceğin bilgisine sahip olur . Bu arada Gwion bir başka gerçeği daha öğrenir ; Cerridwen onu öldürmek istemektedir , çünkü büyücünün hazırladığı büyülü iksirde kullanmak istediği bileşenlerin içinde kendisi de vardır. Bunu farkeden Gwion hemen kaçar , Cerridwen ise onu yaşlı bir büyücü kılığında kovalar. Artık kendi de iksirden dolayı bir büyücü olmuş olan Gwion hemen bir tavşan şekline bürünür , Cerridwen ise bir tazı olur. Gwion nehirde bir balığa dönüşür , Cerridwen ise bir susamuru olur. Kovalamaca daha sonra göklerde devam eder . En sonunda Gwion bir buğday tanesine dönüşür , Cerridwen ise bir kara tavuk olur ve buğday tanesini yer. Dokuz ay sonra Cerridwen bütün çocuklardan çok daha güzel bir çocuk dünyaya getirir. Büyücü bu çocuğu deri bir torbanın içine koyar ve Beltaine bayr******* iki gün önce dalgalara bırakır. Galler ülkesinin kuzeyinde Gwyddno’nun oğlu ve kral Maelgwyn’in yeğeni Elphin’in attığı ağlara takılan bebek Elphin tarafından kurtarılır. Elphin ona Taliesin ( Güzel Yüz) adını verir. Aradan yıllar geçer . Elphin amcası Maelgwyn tarafından hapsedilir. Artık bir yetişkin olan Taliesin Elphin’i kurtarmak için harekete geçer ve ve kurtarmayı başarır. Şiir’in son dizeleri şöyledir : “ Dokuz ay boyunca Büyücü Cerridwen’in karnındaydım Aslında küçük Gwion’dum Şimdi Taliesin oldum” Bu öykü de daha önce Tuân Mac Cairill öyküsünde gördüğümüz metamorfoz sembolizmi de yer almaktadır. Öyküyü dikkatle incelersek , Cerridwen , oğullarını başka bir deyişle erginlenmeye , inisye olmaya gelenleri “güzelleştirmektedir” , daha farklı bir deyişle eğitim işini üstlenmiş bir druidestir.

Gwion’un iksirden aldıktan bütün gizemleri görmesi ve geçirdiği metamorfozlar da inisiyasyon aşamalarıdır. Bütün ezoterik öğretilerde olduğu gibi Gwion da yeni bir isimle yeniden doğmuştur. Buradaki metamorfozlar da ilginçtir. Kelt takviminde sırasıyla , tavşan av zamanı olan sonbaharı ; balık yağmurları ile kışı ; kuş göçlerle ilkbaharı ve buğday da ekin ile yaz mevsimini sembolize etmektedir. Bu örnekten de görüldüğü gibi Kelt öğretilerinde sembolizm çok çeşitlidir. Druid öğretisi bu şekillerde ve buna benzer öykülerde , değişik sembollerle ve sözlü olarak aktarılmıştır. Bu tür öykülerdeki bazı motifler ayrıca Orta Çağ efsanelerinde de karşımıza çıkacaktır.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers
vozol puff
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst