Dört Fıkıh Ekolü

Salvo

Kayıtlı Üye
Dört Fıkıh Ekolü


Daha ilk zamanlardan beri müslümanlar, devlet geniş­lemesiyle çoğalan yeni ve karmaşık meselelerde (me­deni, cezai, mali, siyasi vs) hangi davranışların İslami prensiplere uygun olduğunu anlayabilmek için, yasa­ma ile (teşrii) ilgili tartışmalara kuvvetli bir alaka gös­teriyorlardı. Bu durum, Şeriat denilen dini kanunların ve Fıkıh denilen hukuk ilminin ayrıntılı birer sistem ol­masına yol açtı. Eğer toplam 6236 Kur'an ayetinden (bkn. 650-2; bunların sadece 200 kadarının tam ma­nasıyla yasama ile ilgili olduğu belirlenir ki, bunlardan hepsi olmasa da büyük bir kısmı sure 2 ve 4'tedir) Kur'an'ı emirlerin söz konusu mevzu için uygulana­maz ve yetersiz oldukları anlaşılırsa, çözüm için baş­vurulacak tabii ikinci çare Sünnetti. Sünnet, Hz. Pey­gamberin (s.a.v.) davranışları ve ahlaki sözleri (ögütleri)dir. Bu iki temel kaynağın (Kur'an ve Sünnet) da kifayetsiz kaldığı durumlarda, iki yardımcı kaynağa yani toplumun konsensüsü (İcma) ve karşılaştırmalı çıkarımlara (kıyas) başvuruluyordu. İcma unsuru, meşru sisteme, muazzam ülkesinde işleyebilme ve devamını sürdürme konusunda bölgesel olarak bir esneklik sağlıyordu. Bundan dolayı, İslami yasamanın bütününde bir birlik ve hukuki kuralların tabiatı konusunda yaygın bir kavram vardı. Fakat bu münferit ida­reler için geçerli değildi. Bağdat'ta belli bir konuda varılan meşru bir karar, Tanca'daki hukukçular için bir anlam ifade etmiyordu. Şeriat sisteminin İslami hayat­taki bütün noktaları kapsadığı söyleniyordu.
Fıkıh ilmi, ilk olarak, imparatorluğun vilayetlerindeki yeni problemlerle ilgili talimatlar için başvurulan ve o dönemlerde başkent olan Medine'deki dindarlar tara­fından kurulmuştu. Fakat Medine bu görevi yavaş ya­vaş Kufe'ye aktardı ve daha sonra da bu konu ile, farklı ülkelerden gelmiş, farklı ilim dallarıyla uğraşan alimlerin bulunduğu büyük bir merkez olan Bağdat'ta ilgilenildi. Burada, İslam hukuku öğrenimi büyüyerek, kendi istikametini bulan sistematik ve ciddi bir konu haline geldi.
Meşru İslami düşünceyi karşılayabilme ihtiyacı, her bi­ri ayrı ayrı, imam (=lider; Şiilerin kullandığı anlamda değil) denilen dört büyük sarih tarafından kurulan ve bunların adlarıyla anılan dört fıkıh ekolünün çıkışına neden oldu. Esas olarak, Abbasi hakimiyetinin ilk as­rında ortaya çıkan, fakat halen otoriter kaynak kabul edilen bu dört ekolün takip ettiği yol, her ne kadar vur­gu ve yorum farklılıkları olsa da, kabaca yukarıda be­lirtilen silsileyi (Kur'an, Sünnet, İcma, Kıyas) takip edi­yordu. Kronolojik sıraya göre bu ekoller,
(1) Hanefi Ekolü: İmam Ebu Hanife tarafından kurulan bu ekol, dördünün içerisinde en toleranslı ve speküla­tif olanıdır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde resmi olarak kabul edilen bu ekol, İslam Dünyasında, özel­likle Asya'da, en çok takib edilendir, (neredeyse dün­ya müslümanlarının yarısı tarafından);
(2) Maliki Ekolü: İmam Malik bin Enes (ykl. 715-95) tarafından kurulmuştur. Sünnete özel bir önem verir ve takipçilerinin çoğu Afrika'nın Batı ve Kuzey bölüm­lerinde bulunur;
(3) Şafii Ekolü: İmam Muhammed bin İdris bin el-Şafii (767-820) tarafından kurulmuştur ve Mısır'ın büyük bir bölümünde, Doğu Afrika'da, Güney Arabistan'da ve Güney Hindistan'da yaygındır;
(4) Hanbeli Ekolü: İmam Ahmed bin Hanbel (780-855) tarafından kurulan bu ekol, Kur'an'ı daha çok kelime anlamıyla alarak, Sünneti ikincil sırada gören tutucu ve uzlaşmaz bir ekoldür. Fakat günümüzde Suudi Arabistan Krallığının resmi ideolojisi haline gelen ve Muhammed bin Abdulvahhab tarafından kurulan sofu bir reform hareketi haricinde, bu ekolün önemli sayıla­bilecek oranda bir temsilcisi kalmamıştır.
Bu dört ekolün hepsi Sunnidir; Şiilerin kendilerine ait bir hukuk sistemleri vardır.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
bypuff
Geri
Üst