Doktor Karıncalar va diğerleri

meridyen2

Kayıtlı Üye
Kendi İlaçlarını Üreten Canlılar

kendi_ilaclarini_ureten_canlilar_tr.jpg


Bir ilaç almak istediğiniz zaman doktora danışırsınız ve doktorun önerdiği, bu konuda yıllar süren deney ve araştırmalar sonucunda üretilen ilaçları satın alırsınız. Çünkü bunları sizin üretemeyeceğiniz açık bir gerçektir. Oysa birçok canlı Allah’tan bir rahmet olarak ihtiyaç duyduğu ilaçları kendi bünyesinde üretebilmektedir.

Kendi Aspirinlerini Üreten Ceviz Ağaçları

Kuraklık, çok yüksek sıcaklıklar ve benzeri olumsuz koşullar ile karşı karşıya kalan ceviz ağaçları aspirine benzer kimyasal bir “ilaç” salgılarlar. Ateş ya da enfeksiyona karşı aspirin alan insanlardan farklı olarak bitkiler, zor şartlarla başa çıkabilmek için, biyokimyasal savunma mekanizmalarını güçlendirecek kimyasalları (metil salisilat vb) bünyelerinde gaz halinde üretirler. Söz konusu bileşikler, cevizin savunma mekanizmalarını güçlendirici proteinlerin üretilmesini hızlandırır.

Ceviz ağacı gibi pek çok bitki türü, Yüce Allah’ın kendileri için yarattığı bu özel sistem vesilesiyle olumsuz çevre koşullarına direnç gösterirler. Bu Rabbimiz’in her canlı türünü o canlı türünün ihtiyaçlarına yönelik olarak yarattığının en güzel kanıtlarından biridir. Ayrıca aspirinin ana maddelerinden olan metil salisilat güneş yağı kremlerinde, bağırsakta çözünen hapların üretiminde, romatizma tedavisinde, ağrı kesici, antiseptik ve tatlandırıcı olarak kullanılarak insanlara da fayda sağlar. Kuşkusuz bu madde, Yüce Allah’ın Şafi (şifa veren) isminin tecellilerindendir.

Mide İlaçlarını Kendileri Üreten Timsahlar

Sık sık görülen mide rahatsızlıklarının en önemli nedenlerinden biri, midedeki sindirim işlemini zorlaştıracak miktarda fazla yemek yenmesidir. Bu rahatsızlık hissinden kurtulmak için başta ilaç olmak üzere çeşitli yardımcı yöntemlere başvurulur. Oysa kendi vücut ağırlığının yaklaşık olarak %23’ü kadar yemek yiyebilen timsahlar, hiçbir zaman midelerinde rahatsızlık hissetmezler. Çünkü kendi mide ilaçlarını kendileri üretirler. Üstelik bunu günümüzde üretilen bazı mide ilaçlarıyla aynı hammaddeyi kullanarak yaparlar. Bu ilacı kanlarının akış yönünü değiştirerek elde ederler.

İnsanların, memelilerin ve kuşların damarlarının timsahlarda olduğu gibi özel bir akış sistemi yoktur. Sol aort damarı, timsahlar dışındaki diğer canlılarda karbondioksiti taşıyan kirli kanın kalbin sağ tarafından pompalanarak akciğerlere ulaşmasını ve buradan karbondioksit alarak akciğerlerden dışarı atılmasını sağlar.

Timsahlar ise, onlara Yüce Allah’ın bahşettiği özel bir nimet olarak sol aort damarını istedikleri biçimde kullanabilirler. Yemekleri sindirirken kanın normal akış yönünü değiştirerek karbondioksit açısından zengin olan kanı midelerine gönderirler. Çünkü salgı bezlerinin sindirim için mide asidi ve bikarbonat salgılamaları esnasında karbondioksite ihtiyacı vardır. Bu şekilde (kan akışının değişimiyle) timsah, memelilerde üretilen mide asidinin 10 kat fazlasını salgılar.

Günümüzde sindirim ilacı olarak kullanılan bazı mide haplarının ve sodaların içeriğinde karbon bulunduğu dikkate alınırsa, timsahın karbondioksiti karnına göndererek sindirim için gerekli mide asidi ve bikarbonat üretimini hızlandırmasının üstün akıl sahibi olan Rabbimiz’in yaratış sanatının eserlerinden biri olduğu daha net olarak anlaşılabilir. Yüce Allah üstün aklını ve yaratma sanatındaki kusursuzluğunu bir Kuran ayetinde şöyle haber vermiştir:

‘O Allah ki, yaratandır, (en güzel bir biçimde) kusursuzca var edendir, ‘şekil ve suret’ verendir. En güzel isimler O’nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O’nu tesbih etmektedir. O, Aziz, Hakimdir.’ (Haşr Suresi, 24)

Antibiyotik Üreten Arılar

Zararlı bir bakteriyle ortak yaşam geliştiren bir tür yaban arısı, üretilen 9 tür antibiyotiği kendi larvalarını enfeksiyonlardan korumak için kullanır.

Bu yaban arılarının dişileri yuvalarını toprak içine kazar ve yumurtalarını bırakır. Daha sonra, çıkan larvaları beslemek üzere bir balarısı yakalayıp paralize ederek yumurtaların önüne koyar. Ancak, toprağın altı, burada yaşayan canlılar ve özellikle yumurta ve larvalar için çok güvenli bir ortam değildir. Toprak altı sıcak, nemli ve organik madde bakımından zengin olduğundan hem yuvadaki yumurta ve larvalar, hem de yiyecek stokları küf ve bakteri gibi patojenlerin etkisine açıktır. Arıların larvaları bu zararlılardan korumaları gerekmektedir.

Dişi arılar, yavrularını bunlardan korumak için kendi anten salgılarında barındırdıkları “streptomyces” cinsinden bakterileri yuvanın tavanına asarlar. ‘Sıcak bir yuva’ edinen bakteri bunun karşılığında dokuz antibiyotik maddeden oluşan bir salgı üretmeye başlar. Bu salgı, farklı türlerde çok sayıda zararlı bakteri ve mantara karşı etkilidir. Yumurtadan çıkan larvalar da tavandaki bu ecza dolabını açarak bakterileri kozalarına sürerler.

Bu tür örnekler üzerinde derinlemesine düşünmek canlıların davranışlarının tesadüfen ortaya çıkamayacağını anlamak için yeterlidir. Çünkü arının kendi anteninde barındırdığı bir bakterinin antibiyotik salgılayacağını bilmesi, bu antibiyotiğin yavruların koruması için gerekli olduğunu düşünmesi, yavruların ise tavana bırakılan bakterilerin salgılarının kendilerini koruyacağını bilmeleri elbette mümkün değildir. Bütün canlılar ihtiyaçları olan bilgilere Allah’ın kendilerine ilham etmesi, öğretmesi sayesinde kavuşurlar. Hiçbir canlı başıboş, sahipsiz ve sözde tesadüflerin akışına bırakılmamıştır. Bir Kuran ayetinde Allah’ın tüm canlılar üzerindeki mutlak kontrol ve hakimiyeti şöyle haber verilir:

“Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah’a tevekkül ettim. O’nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir.” (Hud Suresi, 56)

Doktor Karıncalar

Bilim adamları karıncaların çok etkili bir mikrop arındırma yöntemi uyguladığını ortaya çıkarmıştır. İsveçli araştırmacıların çalışmasına göre Formica paralugubris cinsi karıncalar, yuvalarında reçine biriktirirler. Ancak karıncaların seçtiği bu reçine, bildiğimiz reçinelere benzemez. Çünkü içerdiği özel kimyasallar hastalıkları yuvalarından uzak tutar.

Karıncalar, yuvalarını çevreleyen kozalaklı ağaçlardan sertleşmiş özsu tanecikleri toplarlar. Toplanan reçinenin miktarı, yuvanın büyüklüğüne göre 20 kilogramı bulur.

Lozan Üniversitesi’nden Michel Chapuisat ve ekibi, reçinenin antiseptik özelliğini test etmiş ve reçine içeren ve içermeyen iki ayrı yuvada ortaya çıkan hastalıkları gözlemlemişlerdir. Reçinesiz yuvada üç kat daha fazla mantar ürerken ve hastalığa sebep olan bakterilerde belirgin bir artış olduğunu tespit etmişlerdir.

Hepimizin bildiği gibi karıncalar küçük bir bedene ve nispeten basit bir organizmaya sahiptirler. Öte yandan hastalık, mikrop ve antibiyotik arasındaki ilişkiyi çözümleme işi ise oldukça kompleks bir davranıştır. Elbette karıncaların hastalığın nedeni olabilecek bakteri veya mikroplardan haberdar olmaları söz konusu değildir. Bilim adamları özel mikroskoplar sayesinde bunları inceleyebilmektedirler.

Reçinenin hastalığa çözüm olarak benimsenmesi de oldukça şaşırtıcıdır. Çünkü reçinenin hastalığı önlediğini anlamak için reçineli ve reçinesiz yuvalar arasında karşılaştırmalar yapmaları ve bir yorum ortaya koymaları gerekir. Bu da eczacılıkta yapılan deneyleri akla getirir. Çevrelerinde çok sayıda bitki dururken özellikle kozalaklı ağaçları seçmelerinde bilinç olduğu açıktır. Karıncalar sanki hangi hastalığa hangi ilacı vereceğini bilen bir doktor gibi davranırlar. Ayrıca karıncaların reçine toplamada uyum içinde çalışması, yuvanın genel sağlığının gözetildiğini ortaya koyar. Bu akılcı davranışlar, Yüce Allah’ın karıncalara ilhamı ile gerçekleşir. Hastalıkları yuvalarından uzak tutabilmeleri için reçine toplamakta olan her bir karınca Yüce Allah’ın denetimi altındadır.

Kanlarındaki Antikorlarla Hastalıkları Önleyen Köpek balıkları

Avustralyalı bilim adamları, köpek balıklarının kanında bulunan antikorların kanserle mücadelede önemli bir rol oynayabileceğini açıklamışlardır. Araştırmacılar, hücrelerin hastalığın yayılmasını geciktirdiğine ilişkin güçlü işaretler olduğunu belirtmişlerdir.

Araştırmacılara göre, köpek balıklarının kanda hastalıklarla mücadele eden farklı antikorları vardır ve bunlar belli kanser hücrelerinin büyümesini engellemektedir. Köpek balıklarının çok güçlü bir bağışıklık sistemine sahip olmalarının ve nadiren enfeksiyon kapmalarının nedeni de yine bu antikorlardır. Ayrıca bilim adamları, köpek balığı antikorlarının sıtma proteinlerine tutunarak alyuvarlara sıçramasını önlediğini tespit etmişler ve köpek balığı hücrelerinin iltihaplı romatizma için de çözüm olabileceğini belirtmişlerdir.

Bu canlıların özel kimyasal işlemler yaparak, hastalıklara karşı önlemler alması Allah’ın yarattığı güzelliklerden biridir. Bildiğimiz ve bilmediğimiz canlıların sahip oldukları bu gibi özellikler, Allah’ın sınırsız gücünü daha iyi kavramak için birer vesiledir. Allah bir ayette şöyle buyurmaktadır:

“Sizin için yerde olanların tümünü yaratan O’dur...” (Bakara Suresi, 29)

Bedenleri İçin Özel Bir İlaç Yapan Koalalar

Avustralya’da okaliptüs ağacının 600’den fazla türü yetişir. Ancak koalalar bunların sadece 35 kadarını kullanırlar. Okaliptüs ağacı bir koala için yalnız barınak değil, aynı zamanda önemli bir besin kaynağıdır. Hatta okaliptüs yaprakları koalanın yegane gıdasıdır. Bütün bunların yanı sıra okaliptüs yaprakları koalalar için ilaç görevi de görmektedir.

Okaliptüs yaprakları bir dizi tıbbi etkiye sahiptir. Yaprakları eterik yağ içerir. Bu yağ, birçok hayvan için öldürücü nitelik taşıyan kimyasallardan oluşur. Buna karşın koalanın karaciğeri bu maddenin zehirini etkisiz hale getirecek bir sisteme sahiptir. Koala bu yağı bedeninden dışarıya verir. Tüm vücuda sürülen yağın bir kısmı havaya karışmakta bir kısmı ise vücut içine girmektedir. Yağ, hayvanın vücuduna yerleşen parazit haşerelerin kürk içerisinden yere dökülmelerini sağlar. Koala bütün bunları yaparken bir yandan tıp bilgisinden, diğer yandan vücudundaki biyokimyasal fabrikadan yararlanır. Ancak gerçekte bunların hiçbirinden haberi yoktur. Koalayı bu özeliklere sahip olacak şekilde Allah yaratmıştır. Allah her türlü ilmin sahibidir. Bu canlının tıp bilgisini, bedenindeki işlemleri gerçekleştiren, organları yaratan Yüce Rabbimiz’dir. Allah’ın yaratma sanatı kusursuz ve benzersizdir. Kuran’da şöyle buyrulmaktadır:

“İşte gaybı da, müşahede edilebileni de bilen, üstün ve güçlü olan, esirgeyen O’dur. Ki O, yarattığı herşeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır.” (Secde Suresi, 6-7)

Tüm Canlıların Koruyucusu Rahman Olan Allah’tır

Yüce Allah dünya üzerinde birbirinden çok farklı canlı türleri yaratmış ve her canlı türüne özgü çeşitli sistemler var etmiştir. Birçok hayvan ve bitki türünün bünyelerinde üretip salgıladıkları kimyasal maddeler ve ilaçlar da Yüce Allah‘ın üstün yaratma sanatına ve Şafi (şifa veren) isminin tecellilerine örnek oluşturan özelliklerdendir.

Hiçbir akla ve bilince sahip olmayan bir canlının, kendi ilacını kendi üretmesi, çeşitli kimyasallar salgılaması, kanının akış yönünü değiştirmesi veya kanında, enfeksiyonlara karşı antikor oluşturması, bakterilerin ürettikleri antibiyotikleri bilmesi, bunların ne işe yaradıkları hakkında doğru kararlar vererek, hangi durumlarda kullanacağını düşünmesi, üstelik bu bilginin o canlı türünün bütün üyelerinde var olması bize tek bir gerçeği kanıtlar: Bu canlılara hükmeden, onlara gerekli bilgileri ilham eden ve davranışlarını yöneten güç Yüce Allah’a aittir. Bir ayette şöyle buyrulmaktadır:

“Göklerin ve yerin yaratılması ile onlarda her canlıdan türetip-yayması O’nun ayetlerindendir. Ve O, dileyeceği zaman onların hepsini toplamaya güç yetirendir.” (Şura Suresi, 29)
(makale harun yahya)

Bu makale, İlmi Mercek Dergisi 84. sayı (Haziran 2011) 28. sayfada yayınlanmıştır.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst