Doğudaki bölücü hareketin asıl hedefi "komünist bir yönetim" kurabilmektir

meridyen2

Kayıtlı Üye
DOĞUDAKİ BÖLÜCÜ HAREKETİN ASIL HEDEFİ "KOMÜNİST BİR YÖNETİM" KURABİLMEKTİR

Güneydoğu'da Asıl Hedef Bir Proletarya Diktatörlüğüdür

"Doğuda referandum yapılsın, Kürt halkının özerklik isteyip istemediğine bakılsın",

"En iyi çözüm federasyon",

"Özerklik verildiğinde terör son bulacak"...

Bu ve buna benzer gazete başlıkları çoğunlukla Güneydoğu'daki asıl tehlikenin farkında olmayan veya komünist zihniyet taşıyan gazete yazarları tarafından atıldı ve atılmaya devam ediyor. Bu başlıkları atanların bir kısmı başlarına ne geleceğini bilmiyor, bir kısmı da komünist bir devlete zemin hazırlamaya çalışıyor.

Hem tehlikenin farkında olmayanları uyarmak hem de komünist zihniyetteki köşe yazarlarının gizli oyunlarını deşifre etmek adına Güneydoğu'daki asıl tehlikeyi burada gözler önüne serelim:

Tehlike şudur: Bir federasyon devleti oluştuğunda, Türkiye parçalara bölündüğünde, topraklarımızın bir bölümü sadece Kürtlere tahsis edildiğinde ve o bölgeye özerklik verildiğinde bu, HEM TÜRKİYE İÇİN, HEM KÜRT KARDEŞLERİMİZ İÇİN, HEM DE TÜM DÜNYA İÇİN BİR FELAKET OLACAKTIR. PKK'nın özerk bir devlet isterken amacı o bölgede Kürtlere ayrıcalık tanınması, kendi etnik kimliklerini rahatça ifade edebilme imkanına kavuşmaları, maddi ve manevi olarak daha rahat yaşamaları değildir. Bölücü terör örgütü PKK, bu bölgede yaşayan Kürt kardeşlerimizin milliyetçilik duygularını sadece kullanmaktadır. PKK'NIN TEK AMACI, BÖLGEYE KOMÜNİST REJİMİ GETİREBİLMEK, MATERYALİST, DARWINİST, STALINİST, LENINİST BİR DÜNYA GÖRÜŞÜNÜ HAKİM KILMAKTIR. Bunu başardıktan sonra, artık zaten bölünmüş bir Türkiye'yi daha da güçsüzleştirebilmek ve KOMÜNİZMİ TÜM TÜRKİYE'DE YAYGINLAŞTIRABİLMEKTİR. Toprak vererek maddi ve manevi anlamda ciddi bir yara almış olan Türk toprakları üzerinde bunu gerçekleştirmesi de uzun sürmeyecektir. Bunu başardıktan sonra asıl amaç için sınırlar aşılacaktır: ASIL AMAÇ, ONLARCA YILDAN BERİ SAĞLANMAYA ÇALIŞILAN "KOMÜNİST BİR DÜNYA" HAYALİDİR.


RUSYA

126_communist_russia.jpg


Komünizmde amaç sadece tek bir bölgenin hakimiyeti değildir. Komünistler, daima komünist bir dünya devleti hayali içinde olmuşlardır.

Komünist bir Kürt özerk devleti oluşturulduğu takdirde Türkiye, komünistler için bir çıkış noktası olacaktır. Kısacası Güneydoğu'da özerklik isterken asıl plan; son derece önemli bir coğrafyada, önemli bir görev üstlenmiş olan TÜRKİYE'DEN KISA ZAMANDA DÜNYAYA AÇILABİLMEKTİR.

127_communist_world.jpg


PKK'nın asıl amacı bölgeye komünist rejimi getirebilmek, bunu tüm Türkiye'ye yaygınlaştırabilmek ve "komünist bir dünya devleti"ne zemin hazırlamaktır.

Lenin'in "proletarya egemenliğindeki devlet" düşüncesi şu an bölücü terör örgütü PKK'nın Güneydoğu bölgemiz için ideali ve hayalidir. Proletarya egemenliğindeki devlet, burjuvaziyi ezmek için kullanılan bir makinedir. PKK, bölgede komünist iktidarı oluşturduğunda, ağır silahlarla donatılmış bir Kürt-komünist devleti kurduğunda, işçi ve köylünün esas alındığını iddia ettikleri "proletarya egemenliğindeki devlet" amacına ulaşılmış olacaktır. Bu, ilk aşamadır. Görüldüğü gibi burada asıl olan Kürt milliyetçiliği değil, komünizmin gerektirdiği sözde işçi ve köylü egemenliğindeki bir komünist devlettir.

128_129_komunist_posterler.jpg


Komünist posterlerde herşey mükemmel gösterilmeye çalışılır. İnsanlar, zevkle çalışan, neşeli ve huzurlu bir yaşam süren işçiler olarak tavsir edilirler. Oysa gerçekte mutlu olmaktan çok uzaktırlar. Pirinç tarlalarında zorla ve eziyet içinde çalıştırılmakta, dehşet ve korku içinde yaşamakta ve sürekli zulüm görmektedirler.

Oysa bu durum gerçekleri yansıtmamaktadır. Hiçbir komünist devlet gerçekte, işçi ve köylüye değer veren, onlara refah sunan bir yönetim hedeflemez. Rusya, Çin gibi ülkeler bu açıdan çok önemli birer örnektirler. Bu ülkelerde yaşayan halklar en büyük zulmü komünist dönemde yaşamış, açlıktan milyonlarca kişi hayatını yitirmiştir. Komünist Çin'de ise bu zulüm halen devam etmektedir. Daha önce örneğini verdiğimiz Kamboçya'daki Pol Pot rejimi, işçi ve köylülerin pirinç tarlalarında ülkenin aydınlarıyla birlikte sömürüldüğü ve açlığa terk edildiği bir rejim olmuştur. İşçi ve köylü hakları ile ortaya çıkan komünist hareket, hiçbir insana değer vermediği gibi işçi ve köylüleri de hayvan statüsüne koyarak onları sömürmeyi amaçlamaktadır. Darwinist mantığın bir gereği olarak, sömürülemeyenlerse bu sistem içinde elenmekte ve dehşet ve vahşet ortamı devam etmektedir.

130_131_communist_regime.jpg


Komünist rejim altında yaşananlar, renkli ve mutlu posterlerdeki manzaralardan çok farklıdır. İşçiler ağır şartlarda çalıştırılmakta, sürekli ölüm tehdidi altında yaşamakta, sıradan sebeplerle katledilmektedirler.

Komünist rejimin kurallarına uymayanların sonu ya işkence ya ölümdür. Dehşetli çalışma şartlarına uymayanlar birer birer veya topluca katledilmekte, dehşet ve korku toplumları meydana getirilmektedir. 20. yüzyıl komünist rejimleri bu dehşet sahneleri ile doludur.

Bu durum komünist PKK terör örgütü için de aynı şekilde geçerlidir. PKK için, Kürt kardeşlerimiz veya onların milliyetçilik duyguları herhangi bir şey ifade etmemektedir. Hiçbir insana, hatta kendilerine de değer vermedikleri gibi, Kürt kardeşlerimize de insan olarak değer vermemektedirler. Tıpkı Pol Pot'un eşitlik ve adalet vaatleriyle galeyana getirdiği halk gibi, Kürt kardeşlerimizi de aldatmaya çalışmaktadırlar. Hatırlamak gerekirse, "sizi yaşatmak hiçbir şey kazandırmaz. Kaybetmek ise bize hiçbir kayıp getirmez." diyen komünist Pol Pot yönetimi, kısa bir dönem içinde 3.3 milyon insanı vahşice katletmiştir. Pol Pot için Kamboçya halkı nasıl bir şey ifade etmediyse, PKK için de Kürt halkı herhangi bir şey ifade etmemektedir.

Zaten komünist zihniyette devlet, millet, ırk gibi kavramlar yoktur, sadece halklar kavramı vardır. Komünist zihniyet, devletleri ortadan kaldırmak, bunun yerine halkların oluşturduğu komün sistemleri meydana getirmeyi amaçlamaktadır. Bu sebeple "herşey Kürt milleti için" açıklamaları yalnızca göz boyamadır. Bu, terör örgütünün insanları kandırmak, ayaklanmaya ve isyana teşvik etmek için kullandığı bir aldatmacadır. Onlar Kürt halkını yalnızca bir provokasyon malzemesi olarak kullanmak istemektedirler. Şunu tekrar ve özellikle vurgulamak gerekir ki bölücü terör örgütü PKK, Kürtlerin haklarını savunan milliyetçi bir hareket değil, tam anlamıyla Leninist, Stalinist, Darwinist, komünist bir terör hareketidir. Komünist devlet hayalleri gerçekleştiğinde PKK'nın ilk harcayacağı halk, Doğu'daki mazlum Kürt halkı olacaktır. Elbette, böyle bir şeye izin verilmesi mümkün değildir.

Komünist Özerk Bir Devlet, "Burjuvaziyi Ezmek" Adına Katliamlar Gerçekleştirmeyi Amaçlayacaktır

Güneydoğu'da kurulmak istenen komünist bir Kürt devletinin öncelikli amacı "burjuvaziyi ezmek" olacaktır. Çünkü bu, komünizmin gereğidir. Bu kişiler, "burjuva" ile şu an devlete hakim olduğunu düşündükleri bazı kişileri kastetmekte, bölgede, Lenin'in düşüncesi olan "doğrudan şiddete dayanan ve hiçbir yasayla kısıtlanmamış iktidar" hedefini gerçekleştirmek istemektedirler. Şiddeti esas alan bir iktidar istediklerinden, Güneydoğu'da PKK'nın en büyük ihtiyacı şu an için ağır silahlar ve bunları onlara sağlayacak bir devlettir.

Dolayısıyla bölücü terör örgütü PKK'nın barışa yanaşmasını beklemek çok büyük bir saflık olacaktır. Şiddet, Marksist, Leninist fikrin vazgeçilmez bir gereği olduğundan, barışçıl çözümler asla ve asla kabul edilemezdir. PKK da şu ana kadar elde ettiklerini silahla, şiddetle, terörle sağladığını düşünmekte, silahsız bir mücadele şekli PKK için bir zaaf, bir geri adım ve hedeften şaşma olarak kabul edilmektedir. Nitekim komünistler, şiddet, terör ve ayaklanmadan kaynaklanan gerilimli ortamı gelişip güçlenmelerine elverişli bir zemin olarak görürler. Çünkü şiddet ortamında halk korkar ve komünistler de bu korkuyu kullanırlar; demokratik yollarla komünizmin iktidara gelmeyeceğini çok iyi bilirler. Zaten tarihte hiçbir zaman demokratik yollarla komünizmi iktidara getirme çabası olmamıştır. Komünizm daima şiddetle iktidara gelmiştir. Sonuç olarak komünizm asla ve asla barışı bir yöntem olarak kabul etmez. Bunun bir gereği olarak PKK da, şiddet kullanarak siyaset yapmaktadır.

134_teror_siddet.jpg


Komünistler, demokratik yollarla komünizmin iktidara gelmeyeceğini çok iyi bilirler. İşte bu yüzden komünizmin, halkı korkutup onlara dehşet saçmak dışında bir yöntemi yoktur.

Türk Hükümeti ve Türk halkı, bu terör tehlikesini ortadan kaldırmak ve ülkemizin güneydoğu bölgesindeki bu komünist ayaklanmayı engellemek için bölücü terör örgütü PKK'nın gerçekte ne istediğini anlamak zorundadır. Eğer PKK'ya herhangi bir toprak parçası verilirse, burada kurulacak olan "proletaryanın devrimci diktatörlüğü", burjuva sınıfına ve dolayısıyla devlete şiddet uygulayarak ayakta kalmaya, güçlenmeye, yayılmaya ve etki alanını her alanda genişletmeye çalışacaktır. Komünist zihniyete göre ise bütün zenginler, dindarlar, askerler, polisler, aydınlar, öğretmenler, avukatlar, doktorlar, mühendisler, bilim adamları, yazarlar söz konusu burjuva sınıfına dahildir. Dolayısıyla oluşması hedeflenen bu komünist devlet ancak tüm aydınların ezildiği müddetçe ayakta kalacaktır. Aynı Pol Pot'un izlediği yöntem izlenecek ve tüm halk çok şiddetli bir zulümle, şiddetle ve terörle karşı karşıya kalacaktır.

136_137_PKK_military.jpg


Güneydoğu'da PKK'nın istediği özerk bir komünist devlet kurulduğu takdirde, bu komünist devlet hemen kendisine ait bir polis teşkilatı ve nizami bir ordu oluşturmak isteyecektir. Türk hükümetini dinlemeyecek, kanunları tanımayacak, komünist zihniyetin gerektirdiği şekilde vahşete ve teröre daha da güçlenerek devam edecektir.

Burada Lenin'in daha önce belirttiğimiz fikirlerini temel alan yapılanmanın nasıl sonuçlar doğuracağını inceleyelim: Ülkemizin güneydoğusunda bölücü PKK'ya talep ettiği toprak verildiği takdirde kurulacak özerk devlet, Lenin'in deyimiyle "proletaryanın burjuva sınıfına uyguladığı şiddet sayesinde ayakta kalacak bir devlet olduğundan ve hiçbir yasa ile kısıtlanamayacağından", tamamen şiddete dayalı olan ve Türk devletinin yasalarına asla riayet etmeyecek olan bir devlet olacaktır. Dolayısıyla orada oluşturulan özerk Kürt devleti sadece sembolik bir devlet hükmünde görülmelidir. Başlarında Ankara'dan yönetilen bir Türk devletinin olmasını yalnızca bir geçiş aşaması olarak görecekler; usulen idareyi üstlenecek olan Türk devleti onlar için hükmü olmayan bir devlet olacaktır. Çünkü komünist PKK, kendi komünist sistemini uygulamaya devam edecektir. Polisi dinlemeyecek, askeri dinlemeyecek, kanun tanımayacak, anlaşmaları uygulamayacaktır. Komünist zihniyetin gerektirdiği şekilde şiddetle, başkaldırıyla, isyankarlıkla komünist ayaklanmayı devam ettirecek, daha sonra da tam anlamıyla bağımsız bir devlet haline gelecektir.

Güneydoğu'da özerk bir komünist devlet kurulduğu takdirde, bu komünist devlet kendine ait bir polis teşkilatı ve askeri yapılanma, nizami bir ordu oluşturmak isteyecektir. Ardından Türkiye Cumhuriyeti'nin bayrağından farklı bir bayrak edinecek, bu bayrağı kullanacak, fakat yine de Türk bayrağının asılmasına kısa bir süre izin verecektir. Türk bayrağı, tıpkı diğer ülkelerde asılan Türk bayrakları gibi, o bölgede sembolik bir bayrak şeklinde var olacaktır. Bu arada söz konusu komünist yönetim, Türk devletinden düzenli para talebinde bulunacaktır. Tüm ihtiyaçları Türk devleti tarafından karşılanacak ve bu özerk devlet kolaylıkla silahlanacaktır. Onlara özel ordu, asker ve silah için para veren, istemese de Türk devleti ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olacaktır.

Bağımsız bir orduya ve polis teşkilatına sahip olan, silahlanan ve Türk devletinin hiçbir kanununu tanımayan şiddet yanlısı bu komünist yönetim, kısa bir süre sonra şiddete başlayacaktır. Barış ve uzlaşı çağrılarına daima şiddetle, terörle, saldırıyla karşılık verecek, sandığa gitmeyi, seçimle, yani demokratik sistemle hareket etmeyi yasaklayacaktır. Ülkenin önde gelen kurumlarına şiddetli baskı uygulayacak, dolayısıyla onların yaptırımları bu komünist devlet üzerinde hiçbir şey ifade etmeyecektir. Çıkarılan hiçbir yasanın komünist yönetime etkisi olmayacak, çünkü söz konusu komünistler kanun-hukuk dinlemeyeceklerdir. Her türlü insani, demokratik, dostane yaklaşıma terör, şiddet ve isyan ile karşılık verecekler, barış çağrılarını asla ve asla kabul etmeyeceklerdir. Dolayısıyla nasıl ki şu an bölücü terör örgütü PKK ülkemizin güneydoğusunda kanun ve hukukla baş edilemez konumda ise, toprak verildiği takdirde ordusu, polisi ve silahı olan bir "devlet" olarak daha şiddetli şekilde kanun ve hukukla baş edilemez konuma gelecektir. Bir devlet olarak artık hakları, bayrakları ve orduları olduğundan, böyle bir yapılanmayı askeri tedbir veya kısıtlamalarla durdurmak hiçbir şekilde mümkün olmayacaktır.


HAYALİ KÜRDİSTAN

139_hayali_kurdistan.jpg

PKK terör örgütünün ilk planda hedefi ülkemizin güneydoğusunda komünist bir Kürdistan devleti kurmaktır. Ancak bu nihai hedef değildir. Örgütün nihai hedefi, önce tüm Türkiye'yi komünist yapmak ve ardından tüm dünyaya ulaşabilmektir.

Elbette böyle bir şeye asla izin verilemez. ALLAH'IN İZNİYLE MÜSLÜMAN TÜRK HALKI OLARAK TEK KARIŞ TOPRAĞIMIZI KOMÜNİST BİR REJİME VERMEMİZ MÜMKÜN DEĞİLDİR. Ancak tüm Türk halkının ve dünyanın bu büyük tehlikenin farkında olması gerekmektedir.

Bu sırada, verilen özerklik ile Türkiye elbette ciddi bir darbe almış olacaktır. Maddi kaybının yanı sıra manevi olarak derin bir sarsıntı içine girmiş, manevi anlamda vatana, toprağa ve askere inancını yitirmiş hasta bir Türkiye, söz konusu komünist devlet için son derece kolay bir hedef haline gelecektir. Halk, şiddetin etkisiyle paniğe sürüklenecek ve komünizmin baskı yoluyla getirdiklerini kabul etmek zorunda bırakılacaktır. Ardından bağımsızlık taleplerinin ardı arkası kesilmeyecektir. Komünist rejimler hedeflerine ulaşmak için "halkların" varlığını ve taleplerini kullandıklarından, söz konusu komünist yönetim de tüm halkların birer birer bağımsızlık talebinde bulunmalarını ve komünist yönetim şeklini benimsemelerini telkin edecektir.

Dikkat edilirse daha şimdiden diğer halkların bağımsızlığına yönelik sesler yükselmeye başlamıştır. Türkiye'yi 22'ye bölmek isteyen, 22 ayrı halkı komünist yapmaya çalışan, her etnik topluluğun kendi parlamentosunu kurmasını isteyen böyle bir komünist güç, kendisiyle baş edemeyen bir Türk Hükümetine bu kirli komünist yöntemlerle hakim gelmeye çalışacaktır. İşte Türkiye topraklarının tek bir parçası komünistlere verildiğinde, komünizmin tüm Türkiye'ye ve ardından dünyaya yayılışı böylesine kolay olacaktır. (Allah esirgesin)

Ülkemizin Güneydoğusunda Kurulması Hedeflenen Komünist Devlet Dünyaya Açılma Amacında Olacaktır

Daha önce belirttiğimiz gibi, bölücü terör örgütü PKK'nın asıl amacı, önce Türkiye'de sonra da dünyada komünist bir rejim kurabilmektir. Tüm komünistler, Rusya'da kurulan fakat sonradan yıkılan komünist rejimi başarısız bir girişim olarak görür, Rusya'daki devrimin, tüm dünyayı komünistleştirme hedefini gerçekleştirememesinden dolayı yarım kalan bir hesap olduğuna inanırlar. Onlar özetle: "Bizler komünistiz. Allah'a, dine, mukaddesata savaş açtık (Allah'ı tenzih ederiz). Marksist, Leninist ve materyalist bir görüşe sahibiz. Rusya komünizmi dünyaya hakim edemedi, biz edeceğiz. Yarım kalan hesabı tamamlayacağız," demektedirler. Dolayısıyla özerk bir devlet isterken amaçları huzur içinde bir hayat sürmek, aile kurup yerleşik bir düzene geçmek, annelerinin yanlarından ayrılmayıp, çorbalarını içerek hasret gidermek ve parklarda çiçeklerin arasında baharın tadını çıkarmak değildir. Eğer hedefledikleri komünist özerk devleti kurarlarsa, komünist militanlar ilk olarak aileleri parçalayacak, zulüm ve korkuya dayalı bir sistem oluşturacak, baskı ve tehdit ile halkları emirleri altına alacak ve komünist bir dünya hedeflerine ulaşmaya çalışacaklardır.

141_pkk_terorist_dag.jpg


Hiçbir komünist dağlarda zor şartlarda rahat etmek için eğitim almaz, rahat etmek için silahlı mücadele vermez. Bir komünist asla şiddet ve devrim hedefini bırakmaz. Onu terörden vazgeçirmenin tek yolu, beynindeki Darwinist ideolojinin yıkılmasıdır.

Hiçbir komünist rahat etmek için silahlı mücadele vermez. Rahat etmek için gece gündüz eğitim almaz, dağlarda ve oldukça zor koşullar altında bu hedef için yaşamaz. Sırf rahat etmek amacıyla savunmasız insanların canına kast etmez, kendisini ölüme atmaz. Bir komünist, sahip olduğu Darwinist, materyalist ve komünist dünya görüşünde bir değişme olmadığı sürece asla şiddet ve devrim hedefini bırakmaz. Komünizmde devrimin sonu yoktur. Sürekli yeni bir ülke faşist ilan edilir ve o ülkeye (ya da halka) karşı yeni bir silahlı mücadele başlatılır. Bu zihniyete göre dünya var oldukça, komünist mücadelenin, komünist şiddetin de mutlaka olması gerekir. Çünkü bir komünist, toplumda daima çelişki olduğu inancındadır. Zıt fikirlerin çatıştığı bir tez ve anti-tez dönüşümünün durmaksızın yenilendiğine inanır. Dolayısıyla çelişkiye, çatışmaya ve bunun gerektirdiği şiddete her zaman ihtiyaç olduğunu düşünür İşte bu sebeple devrimler bir komünist için daima vardır. Bir yer komünist hale getirildiğinde sıra ikinci yerdedir ve bu böyle devam eder. Ta ki, hedeflenen dünya komünist devletine ulaşıncaya kadar...

İşte bölücü terör örgütü PKK'nın istediği komünist Kürt devletinin asıl hedefi de budur. Amaçları devlet edinmek değil, özerk bir devlet kurarak meşruiyet kazanmak, ardından devrimler yoluyla tüm dünyaya hakim olmaktır.

Komünistler, bu hedeflerine ulaşma yolunda önlerine çıkan hiçbir engeli de tanımayacaklardır. Yıllardır kendi sapkın ideolojilerini bölgede hakim kılmak için bir araç olarak kullandıkları Kürt halkını bir anda harcayacak, onları komünist rejimin zavallı birer piyonu haline getireceklerdir. Özerk bir komünist devletin kurulmasının ardından, Kürt halkı çok büyük bir baskı, şiddet, sefalet ve felaket içine düşürülecektir. Ölümler peş peşe gelecek, tüm komünist rejimlerde olduğu gibi bu komünist rejim de şiddeti ilk olarak kendi halkına yöneltecektir. En çok ezilen, en çok yıpranan ve en fazla kayıp veren halk, yıllardır zaten komünistler tarafından kullanılmış olan Kürt halkı olacaktır.

Yapılan barış çağrıları, şiddete dur talepleri söz konusu komünist rejim tarafından kaale dahi alınmayacaktır. Çünkü komünist düşünceye göre, komünist bir rejim eğer düşmanına acırsa, barışa yeltenirse, şiddetten ve tehdite dayanan yönetim şeklinden uzaklaşırsa yıkılır ve yok olur. Komünist düşünürlerin ve liderlerin de sık sık dile getirdikleri gibi "komünizm gücünü şiddetten, terörden ve vahşetten alır." Dolayısıyla –tıpkı şu anda olduğu gibi- barışa çağıran her kişi harcanacak, barışa yönelik her türlü girişim şiddetle karşılık alacaktır.

Burada yukarıda detaylı üzerinde durduğumuz konuyu tekrar hatırlatmak gerekir: Güneydoğu'daki komünist PKK hareketi yalnızca Kürt komünizmini hedefleyen bir hareket değildir. Komünizm, yalnızca ezilen dünya halkları olduğunu ve proletarya diktatörlüğünün olması gerektiğini iddia eder. Dolayısıyla Doğu'da komünistlere verilecek özerklik, kısa bir süre içinde tüm Türkiye'ye sirayet edecek bir bela haline gelecektir. Türkiye'den sonra dünyaya doğru açılım sırasında ise muhtemelen ilk hedef, daha önce komünist idare ile yönetilen Azerbeycan ve Ermenistan olacak, oradaki kardeşlerimize de bağımsız ırk, bağımsız toprak vaatleri başlayacaktır. Zaten yıllardır komünizmin pençesinde olan Azerbeycan ve Ermenistan halkı yeniden ezilmeye başlayacak, bu bölgelerde komünist hakimiyet sağladıktan sonra, önemli bir yol açılmış olacak ve oradan komünizme çekilecek yeni halklara ulaşma gayreti devam edecektir. Elbette yine gerilla yöntemleri, terör, vahşet ve şiddet kullanılarak...

Bu anlatılanlar birer komplo teorisi değildir. Şu anda ülkemizde, 20. yüzyılda Çin'de, Kamboçya'da, Rusya'da oynanan aynı oyun oynanmaktadır. O dönemde Kore'yi, Vietnam'ı, Almanya'yı bölen ve halklar üzerinde egemenlik kurarak onları komünist yapmayı hedefleyen zihniyet neyse, şu an komünist terör örgütü PKK'nın da zihniyeti aynıdır. Ülkemizdeki komünist kalkışmanın, 20. yüzyılda başarısız olmuş bir komünist hareketi telafi çabası vardır. Yani komünistler KALDIKLARI YERDEN DEVAM ETMEKTEDİRLER.

144_communists.jpg


20. yüzyılda komünist vahşet nasıl uygulandıysa, günümüz komünistleri de aynı terör ve şiddetin peşindedirler. Komünizmin ne teröre olan ihtiyacında, ne gerilla taktiklerinde, ne de hedeflerinde hiçbir değişiklik olmamıştır. Güneydoğu'daki komünist PKK, yıllar önce komünist Çin'in, Rusya'nın, Kamboçya'nın yaptıklarını hedeflemektedir. Dolayısıyla komünist vahşet yayıldığı takdirde, bütün dünyaya büyük bir felaket getirecektir.

Komünistlerin; ne yöntem, ne strateji, ne gerilla taktikleri, ne de hedeflerinde hiçbir değişiklik olmaz. Şiddete ve vahşete olan ihtiyaçları da hep aynıdır. 20. yüzyılda insanlığa yaşattıkları vahşeti bir kez daha sahneye koymak için yalnızca uygun bir ortam ve mekan arayışı içindedirler. Eğer Türkiye, -Allah esirgesin- komünist terör örgütü PKK'ya Doğu'da herhangi bir parça toprak verirse, bu durumda vahşet politikası için aranan ortam sağlanmış olacaktır. "Toprak verelim, biz de evimizde rahat rahat yaşayalım" diyenler, ülke toprağını Marksist ve komünist bir terör örgütünün eline teslim etmenin nasıl bir vahşetle sonuçlanacağını kendi gözleriyle görmüş olacaklar, geçmişte yaşadıkları o rahat hayatı, özlem içinde anacaklardır.

Dolayısıyla komünist terör örgütüne Güneydoğu'da toprak parçası vermek, kimseye rahatlık getirmeyecek, aksine bu büyük bir bela ve yıkımla sonuçlanacaktır.

"Komünizm Artık Bir Tehlike Değil" Diyenler Komünistler Tarafından Aldatılıyorlar

Dünyada olduğu gibi ülkemizde de bir kısım kişiler, başlarına gelebileceklerin farkında olmayarak, günümüzde komünizm diye bir tehlikenin olmadığını savunmaktadırlar. Komünizmin bir 20. yüzyıl felaketi olduğunu, o dönemin yaşanıp bittiğini ve artık tehlikenin geçtiğini sanmaktadırlar. Bu fikre o kadar inanmışlardır ki, ne başlarına gelebilecek tehlikeden haberdardırlar, ne de buna karşı bir tedbir alabilecek durumdadırlar. Tam tersine, komünizm tehlikesi yok diyerek, hem çevrelerindeki insanları rehavete sürüklemekte hem de kendilerini bu belanın içine çekmektedirler. Bu yaklaşımlarıyla da komünist zihniyetin rahatlıkla güçlenmesine, zemin bularak yaygınlaşmasına imkan sağlamaktadırlar. Çünkü komünizm, insanların "artık komünist tehlike yok" deyip rehavete sürüklendikleri ve bu belaya karşı hiçbir tedbir almadıkları zamanlarda güçlenir ve yaygınlaşır.

"Komünizm tehlikesi 20. yüzyılda sona erdi" diyenler çok büyük bir yanılgı içindedirler. Komünizm asla yok olmamıştır. Darwinizm varlığını sürdürdüğü müddetçe, komünizm de varolacaktır. Çünkü her ikisi de temelde tek bir ortak felsefeye dayanır: Diyalektik materyalizm. Darwin bu düşünceyi doğaya, Marx ise tarihe ve toplumlara uyarlamıştır. Dolayısıyla, 20. yüzyılda olduğu gibi günümüzde de Marksizm varlığını sürdürmektedir ve Darwinizm var olduğu müddetçe asla dünya siyasetinden yok olmayacaktır.

Nitekim şu anda "Darwinist diktatörlük", neredeyse bütün devletlere, eğitim kurumlarına, basın-yayın organlarına hakimdir. Bu hakimiyet, komünist düşünce sistemini beslemekte, eğitim sistemi hiç hızını kesmeden komünist militanlar üretmeye devam etmektedir. Kısaca söylemek gerekirse komünizm şu anda sadece pusudadır.

Daha önce de belirttiğimiz gibi, komünistler 20. yüzyılda Rus komünizminin başarısızlıkla sonuçlanmasını, Marksizmin yanlış uygulanmasına bağlamaktadır. Şu anda ise aynı hataları yapmayarak, komünist sistemi yeniden canlandırabileceklerini düşünmektedirler. Bu düşünce, dünyada halen Marksizm'e inanan çok sayıda örgüt, düşünce kuruluşu ve sivil toplum kuruluşu tarafından savunulmaktadır. Bu güncel komünistler, daha henüz Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku var iken, bu ülkelerdeki komünist rejimler ile Marksist ideolojiyi birbirinden ayırmışlardı. Mevcut komünist rejimlere "reel sosyalizm", yani yaşanan sosyalizm diyorlar, buna karşılık sosyalist ideolojinin bu rejimlere bağlı olmadığını, bu rejimler yıkılsa da ayakta kalacağını ileri sürüyorlardı.

Bugün ise bu iddiayı daha etkili bir biçimde dile getirmektedirler. İddiaları şudur: Marx'a göre her toplum belirli evrelerden geçmelidir. Önce kapitalizmi yaşamalı, ardından sosyalizme ve sonra da komünizme ilerlemelidir. Oysa Rusya'da ve diğer 20. yüzyıl komünist rejimlerinde tarım toplumundan sosyalizme doğru ani bir geçiş olmuştur. Aradaki kapitalist aşama atlanmıştır. Dolayısıyla Marksistlere göre bu rejimlerin başarısızlığı doğaldır. Şu an bu ülkelerin kapitalizmi benimsemesiyle birlikte, Marx'ın sözünü ettiği "kapitalist aşama" yaşanacak ve ardından sosyalizm daha kalıcı ve güçlü olarak geri gelecektir. İşte tüm komünistler gizlendikleri yerlerde, kapitalizmin dünyaya hakim olduğu bu anı beklemişlerdir.

"Bir Adım İleri İki Adım Geri"

148_Lenin.jpg


Önceki bölümde üzerinde durduğumuz senaryo, Lenin'in meşhur "Bir adım ileri, iki adım geri" taktiğidir. Buna göre komünistler hedeflerine ulaşmak için gerektiğinde birkaç geri adım atarak sanki hedeflerinden uzaklaşmış gibi görünürler. Oysa pusuda beklemektedirler. Lenin'in üzerine kitap yazdığı bu uygulama şu anda yerine getirilmektedir.

Lenin bu durumu şu sözlerle ifade etmiştir:

Bir adım ileri, iki adım geri... Bireylerin yaşamında, ulusların tarihinde ve partilerin gelişmesinde böyle şeyler olur. Ama devrimci sosyal-demokrasi ilkelerinin, proletarya örgütünün ve parti disiplininin eninde-sonunda tam zafer kazanacağından kuşku duymak, alçaklığın en canicesi olur. 54

Lenin'in bu sözlerinden de anlaşılabileceği gibi, bir komünist için komünizmden vazgeçmek, hatta komünizmin eninde sonunda başarısız olacağından kuşku duymak mümkün değildir. Şu an sadece bir geri adım atılmıştır ve komünist sisteme geçmek için uygun bir dönem beklenmektedir. Bu uygun dönem, tüm dünyada kapitalizmin en fazla yaygınlaştığı dönem olacaktır. Vahşi kapitalizmi uygulayan devletler içinde bir kapital kavgası yaşanacak, insanlar manevi değerlerinden çok maddiyata düşkünlük gösterecek, böylelikle dinden uzaklaşacaklardır. Toplumların dinsizleşmeleri elbette en fazla komünistlerin işine gelecektir. Komünist toplumlar için gereken ilk şart olan insanların dini, ahlaki ve manevi değerlerden uzaklaştırılmaları, kapitalist sistem tarafından yerine getirilmiş olacaktır. Bundan sonra pusuda bekleyen komünistlere düşen görev, kapitallere el koymak, burjuvayı etkisiz hale getirmek, aile ve devleti ortadan kaldırmaktır. Onlara göre inancını ve ahlaki değerlerini büyük ölçüde yitirmiş amaçsız bir toplum üzerinde bunu gerçekleştirmek son derece kolay olacaktır.

Şu anda dünya üzerinde yaşananlar tam da komünistlerin istediği ve beklediği şekilde gelişmektedir. Ülkeler kapitalizmi tam anlamıyla uygulamaktadır. Maddiyata olan düşkünlük gerçekten de insanları manevi ve ahlaki değerlerden uzaklaştırmış, din ahlakından uzak, amaçsız ve boşluk içinde toplumlar oluşmasına sebep olmuştur. Rusya'da şu anda komünistler, kendilerince, tarihi sıralamalarının (kapitalizmden komünizme geçiş) bozulmasından kaynaklanan bir düzenleme yapmaktadırlar. Bu nedenle Rus halkını mafyanın eline vermiş ve klasik bir kapitalizmin yaşanmasına ortam hazırlamışlardır. Kurdukları bu sistemle halkı yoğun olarak ezdirmekte ve onlara adeta "başka çözüm yok, tek çözüm komünizm" dedirtmeye çalışmaktadırlar.

150_151_capitalism.jpg

Kapitalist sistemde insanlar, mal hırsının etkisiyle adeta derin bir hipnoza girerler. Teyakkuzda değildirler; yanıbaşlarındaki tehlikeyi dahi fark edemezler. İnsanların kapitalist sistemden dolayı körleştikleri bu sistem içinde komünizm, yayılmak için oldukça müsait bir ortam bulur.

Kapitalist yaşam sistemi insanlar üzerinde hipnoz benzeri bir etki oluşturur. Genellikle bu toplumlarda insanlar para kazanmanın, rahat yaşamanın ve tüketmenin peşinde olduklarından pusudaki tehlikelerin de farkında olmazlar. Teyakkuzda değildirler. Komünistler bu durumun bilincindedirler. İnsanların, mal ve kazanç hırsına daldıkları için, komünist düşüncenin güçlenmesini fark edemediklerini ve bu sebeple de komünizm karşısında sürekli yenildiklerini sıklıkla dile getirirler. Komünist düşüncenin kendilerini yutacağını görmelerine rağmen büyük bir çoğunluk, mal ve dünya hırsı nedeniyle körleşir ve savunma reflekslerini yitirir. İşte bu ortam, komünistlerin harekete geçmeleri için en müsait ortamdır.

Komünizm Gizlice Varlığını Sürdürüyor

"Bir adım ileri iki adım geri" stratejisinin bir sonucu olarak, komünizm hala gizliden gizliye varlığını sürdürmektedir. Özellikle Rusya'da iktidar ve bürokrasi kadrolarının tümü, eski komünistlerden oluşmaktadır. Diyalektik materyalizm ile eğitilmiş bu kişiler, komünizm hayallerinden vazgeçmiş değillerdir. Aksine komünizmin kapitalist safhadan geçmesi gerektiğine inananlar, "komünist" olmanın bir gereğini yerine getirmek için kapitalizmin yaşanmasına seyirci kalmaktadırlar. Gerçek komünist oldukları için, şu an kapitalizmi uygulamakta ve savunmaktadırlar.

Bu durum, yalnızca Rusya'da değil, dünyanın pek çok yerinde bu şekildedir. Avrupa'da neredeyse tüm ülkelerde komünist partiler varlıklarını sürdürmekte, hatta bir kısmı oldukça yüksek oylar almaktadırlar. Eski Doğu Bloku ülkelerinin hemen hepsinde eski komünist kadrolar tarafından yönetilen sosyalist partiler vardır. Komünist yazarlar, sanatçılar sessiz de olsa bir kenarda varlıklarını sürdürmekte, alttan alta komünist düşünceyi insanların bilinç altlarına yerleştirecek mesajlar vermektedirler. Aslında değişen hiçbir şey yoktur. Onlar sadece kapitalizmin kendilerine ortam hazırlamasını sabırla beklemektedirler. Yani Marx'ın öğüdüne uymaktadırlar.


Komünizm şu anda Lenin'in stratejisine uygun olarak gizliden gizliye varlığını sürdürmektedir. Komünistler şu anda sadece kapitalizmin kendilerine uygun ortam hazırlamasını beklemektedirler. Böylece, uygun ortamda eskisinden daha güçlü şekilde ortaya çıkmayı planlamaktadırlar.


Komünistler, adeta bütün dünyayı saran kapitalist sistemi Marksizm'in bir gereği olarak kabul eder ve doğru yolda olduklarına inanırlar. Kapitalist sistemin insanlar üzerindeki tahribatı, dünya çapında yaşanan ekonomik kriz ile birleşir ve komünistler bunu kendileri için en uygun ortam olarak düşünürler. Terör eylemlerinin yoğunlaşmasının, komünist rejimlere özerklik verilmesi tartışmalarının altında yatan en temel neden budur. Komünist tehlike hareketlenmiştir.

152_153_komunizm_pusuda.jpg


154_komunizm_pusuda.jpg


Ancak belki de komünistlerin en fazla işlerine gelen şey, şu an tüm dünyayı sarmış olan ekonomik krizdir. Kısa bir süre öncesine kadar, ekonomik ve demokratik yapının zarar görmeyeceğine dair bir inanç varken, bir anda tüm dünyayı büyük bir ekonomik krizin sarması, insanların siyasi eğilimlerinin yanı sıra, hayata bakış açılarını da büyük ölçüde değiştirmiştir. İşte bu, komünistler için önemli bir menfaat aracıdır. Hatırlanacağı gibi bu tarihte de yaşanmış, 1929'da yaşanan Büyük Buhran sonucunda tüm dünyada büyük bir ekonomik kriz meydana gelmiş, bu da Avrupa'daki komünist ve faşist partilerin popülaritesini bir anda artırmıştır. Büyük Buhran'ı "kapitalist sistemin çöküşü" olarak yorumlayan komünistler, kitleleri çok daha kolay etkileme imkanı elde etmişlerdir. Halk, çözümsüzlük içinde tek yolun komünizm olduğunu kabul etmek zorunda bırakılmıştır.

Şu anda da böyle bir tehlike söz konusudur. Pusuda bekleyen tüm eski kuşak komünistler, onların yetiştirdikleri yeni komünist gruplar ve komünist gençler, böyle bir ekonomik krizden faydalanmanın peşindedirler. Dolayısıyla içinde yaşadığımız şu yıllar, komünizm tehlikesinin tekrar dünya siyasetinde etkin bir konum kazanması için son derece elverişlidir. Komünist partilerin büyük bir kısmı ekonomik krizi, ülkeleri komünist batağın içine çekebilmek için hayati bir fırsat olarak görmektedirler.


Kapitalist sistem sonunda komünistlerin beklediği fırsatı kendilerine 2007 yılında verdi. Dünya çapında meydana gelen ekonomik kriz sebebiyle çeşitli topluluklar, "Wall Street'i işgal et" adı altında sistemi eleştirip tek çözümün komünizm olduğu mesajını vermeye başladılar. Komünist yanlıları ellerinde Che'nin posterleriyle sokaklara döküldü, tek çözüm komünizm sloganları atmaya başladılar.

"Sosyalizm için mücadele" sloganları ve ellerindeki komünist Che posterleriyle kendilerini Wall Street eylemlerinde gösteren Amerikalı komünistler, artık komünizmin harekete geçtiğinin de bir nevi habercisiydiler.

156_157_communist_activity.jpg


Müslüman Ülkelerin Büyük Bir Kısmı, Shanghai Blokunun Himayesi Altındadır

Komünizm, sadece eski komünist ülkelerde varlığını sürdürmemektedir. Aynı zamanda şu an dünyada Müslüman kimliğiyle bilinen, hatta İslam Cumhuriyeti ismi taşıyan ülkelerde bile hakim bir rejimdir. Son dönemlerde çeşitli Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde ortaya çıkan ve Arap Baharı olarak isimlendirilen karışıklıklara baktığımızda bu durumu kolaylıkla fark etmek mümkündür.

Bilindiği gibi Mısır, Suriye, Libya, Filistin, Irak gibi ülkelerde, Arap sosyalizmi yıllardır çok yoğun bir şekilde yaşanmaktadır. Bu ülkelerde yıllarca Marksist zihniyetin getirdiği komünist anlayış hakim olmuştur. Dışarıdan bakıldığında söz konusu ülkeler farklı bir görünüm ve isim altında varlıklarını sürdürseler de, aslında Marksist-komünist zihniyet bu ülkelerdeki etkisini hiçbir zaman kaybetmemiştir. Devletler, içten içe hep bu rejim dahilinde yönetilmişlerdir.

Bu ülkeler dünyadaki iki bloktan birinin yani Rusya ve Çin'in başını çektiği komünist blokun temsilcisidirler. Karşılarında ise Amerika'nın başı çektiği kapitalist, liberal blok vardır. Örneğin komünist blokun en önemli temsilcilerinden biri olan İran'da, İslami bir yönetim varmış gibi görünmesine rağmen geri planda Marksist-komünist anlayış hakimdir. Hatırlanacağı gibi "İran İslam Cumhuriyeti" bir devrimle oluşturulmuştur. Bu devrim, bir komünist parti ile birlikte yapılmıştır ve bu devrimle komünist bir anlayışın yerleştirilmesi amaçlanmıştır. Bunu yapılan eylemden de anlamak mümkündür. "Devrim", komünist bir kavramdır. İslam ile devrim kelimesi asla bağdaşmaz. Dolayısıyla "İran İslam Cumhuriyeti" ismi, gerçekte aldatıcıdır. İran'daki yönetim gerçekte İslami bir yönetim değildir.

159_communists_in_iran.jpg


İran'da komünist gençler, İran'da İslami bir rejimi istemediklerini belirten posterlerle komünist sloganlar atarak gösteriler yaparken

160_161_Arab_spring.jpg


Mısır, Suriye, Libya, Filistin gibi ülkelerde Arap sosyalizmi yıllardır çok yoğun bir şekilde yaşanmaktadır. Bugün Arap Baharı adıyla anılan olaylara bakıldığında büyük bir kitlenin bu sosyalist rejimlerden rahatsız olduğu, mağdur ve mutsuz yaşadığı açıkça görülmektedir. Arap ülkelerindeki olaylar, mezhep çatışmaları değil, dindar halkın komünizme karşı verdiği mücadeledir.

162_iran_communism.jpg


İran, her ne kadar İran İslam Cumhuriyeti adını alsa da aslında Marksist idare altındadır. Resimlerde işçi bayramı esnasında Londra sokaklarında yürüyüş yapan İranlı komünizm yanlıları görülmektedir.

Rejim komünist olduktan sonra halkın Müslümanlıktan bahsetmesi, kimliklerinde Müslüman yazması veya ülke yönetiminin İslam Cumhuriyeti olarak anılması komünistler açısından bir şey değiştirmemektedir. Onlar, Darwinist, materyalist ve komünist ideolojinin gereklerini zaten bu ülkelerde sorunsuz şekilde uygulamaktadırlar. Dolayısıyla yollarına devam etmektedirler.

Komünist blokun temsilciliğini yapan Shanghai bloku Ortadoğu'da çok fazla ülkeyi içine almış durumdadır. Ülkelerin genel politikalarına baktığımızda bunu anlamak çok zor değildir. Örneğin İran, Suriye, Mısır ve diğerleri daima dünyadaki komünist ülkelerle işbirliği içinde olmuşlardır. Ülke yönetimlerinde Darwinizm hakimdir, okullarda Darwinizm dayatma yoluyla öğretilir. İnsanlar hep komünist bakış açısıyla yetiştirilmiştir. Osmanlı'da gördüğümüz Ehli Sünnet inancına uygun sevecen, sıcak, barışçıl, dostane üslup yerine söz konusu ülkelerde genelde sevgiden ve şefkatten uzak, saldırgan savaşa ve çatışmaya eğilimli, kan dökmeyi arzulayan komünist bir üslup hakimdir. (Burada eleştirdiğimiz komünizmin kanlı politikasını bir hayat şekli haline getirmiş olan ve bunu yaygınlaştırmakta sakınca görmeyen kişilerdir. Kalbi İslam ahlakının getirdiği güzelliklerle dolu olan, vicdanlı olup içinde bulunduğu zulüm sisteminden dolayı çaresiz kalmış değerli kardeşlerimizi tenzih ederiz.)

Örneğin Suriye'nin şu anda içinde bulunduğu karışıklığın tek sebebi komünizmin tertemiz Müslüman halka dayatılmasıdır. İç karışıklıklar gece gündüz bir kısım basında mezhep kavgaları şeklinde lanse edilse de, aslında şu anda Suriye'de komünistlerle Müslümanların çatışması vardır. Suriye, Hafız Esad döneminden beri Marksist-Stalinist-komünist zihniyetle yönetilmektedir. Suriye, bu yönüyle Arap sosyalizminin en önde giden temsilcilerindendir.

Hatırlanacağı gibi Sovyetler Birliği ile sıkı ilişkiler içindeki Hafız Esad yönetimi sırasında Arap Sosyalist Baas Partisi'nin savunduğu komünist ideoloji dışındaki tüm görüşlerin savunulması yasaklanmıştı. Tüm İslami hareketlere kısıtlamalar getirilmiş, İslami liderler tutuklanıp şehit edilmiş, Müslümanlar büyük baskı, zulüm ve işkence görmüşlerdi. Hafız Esad ve kardeşi Rıfad Esad 1982 yılında Suriye'nin Hama ve Humun şehirlerinde 40 bin Müslümanı katletmişti. Şu an Hafız Esad'ın oğlu Başer Esad'ın liderliğindeki Suriye'de her gün kesintisiz olarak gerçekleştirilen katliamlar, ülkeye hakim sosyalist-komünist ideolojide herhangi bir değişiklik olmadığını ispat eder niteliktedir. (Detaylı bilgi için bkz. arapalemindedarwinistfitne.com/)

164_165_communism_in_Arab_countries.jpg


Shanghai bloku, Arap ülkelerinin büyük bir kısmını etkisi altına almıştır. Ellerinde komünist posterlerle dolaşan, Che şapkası takan Iraklı, Suriyeli, Mısırlı komünist gençler, Darwinist komünist ideolojilerin o ülkelerdeki etkisinin açık birer göstergesidirler.

Hafız Esad'ın Baasçı zihniyeti ülkede halen devam etmektedir. Şu anda Suriye yönetimi adeta Rusya derin devletinin kontrolüne girmiş durumdadır. Suriye'deki neredeyse bütün uzmanlar Ruslardan oluşmaktadır. Suriye'deki gençler ve subaylar genellikle hep Rusya'da veya Çin'de eğitim almakta, iyi derecede Rusça ve Çince bilmektedirler. Rusya'da da her yerde Suriyeli görmek mümkündür. Çünkü bu komünist bir blok, komünist bir yapılanmadır ve yıllardır kesintisiz olarak varlığını sürdürmüştür. Şu an Suriye'de meydana gelen karışıklıklar, Müslümanların bu komünist sistemi ortadan kaldırma çabasıdır. Suriye ilk defa olarak komünizme karşı böylesine kararlı ve güçlü bir dirençle karşı karşıya kalmıştır. Ne yapacağını şaşırmış olduğundan, dünyanın gözü önünde kendi vatandaşlarını katletmekte hiçbir sakınca görmemektedir.

Shanghai blokunun hakimiyeti sadece Ortadoğu ile sınırlı değildir. İslam aleminde örneğin Mısır, Fas, Tunus, Cezayir'de komünist partiler her zaman çok güçlü olmuştur. Kuzey Avrupa ülkelerinde doğrudan komünist partilerin hakimiyeti vardır. Güney Amerika ülkelerinin pek çoğu zaten komünist idare ile yönetilmektedir. Çin, Laos, Kamboçya, Vietnam gibi ülkelerde yönetim 2. Dünya savaşı sonrasından beri değişmemiştir. Tüm bu bilgilerden anlaşılacağı üzere, komünist ideolojinin en büyük temsilcisi olan Shanghai bloku dünyanın çok önemli bir bölgesinde hakim durumdadır.

166_hammer_and_sickle.jpg


Orak ve çekiç sembolleriyle komünizme desteklerini gösteren Lübranlı gençler; vahşet, şiddet, kan destekçisi olduklarını açıkça ifade etmektedirler. Zaten komünizmin tek yöntemi şiddet ve terördür. Bu fikrin çeşitli Arap ülkelerindeki hakimiyetini görmek dünya çapındaki tehlikenin farkında olmak açısından önemlidir.

Dolayısıyla tehlikenin boyutlarını iyi anlamak gerekmektedir. Shanghai blokunun temsilciliğini üstlenen söz konusu İslam ülkelerinde bugün meydana gelen karışıklıklara, olası bir nükleer saldırıdan duyulan tedirginliğe, İran ve söz konusu Arap ülkelerinin halklarında hakim olan huzursuzluğa karşı; kısa vadeli önlemlerin yanı sıra, asıl olarak uzun vadeli önlemlere başvurulması gerektiği açıktır. Örneğin şu anki karışıklıklar nedeniyle Suriye yönetimine ve herhangi bir tehdit durumunda İran'a; BM, NATO, AB, Amerika ve Avrupa ülkeleri tarafından ilk planda ambargo uygulanması caydırıcı olacaktır. Fakat elbette ki bu, o bölgelerdeki komünist tehdidi ortadan kaldırmayacağı için hiçbir zaman yaşanan sorunlara kesin çözüm olmayacaktır. Kesin çözüm, komünist zihniyetin, beyinlerdeki sapkın materyalist zihniyetin, yani ideolojinin kaldırılmasıdır. Zihinlerde oluşturulan bu materyalist, Darwinist ve komünist ideoloji yıllar süren eğitimle ve çok yönlü propagandayla emek emek oluşturulmuştur, bu ideolojinin ortadan kaldırılması da yine ancak eğitimle, çok ciddi bir kültürel seferberlikle, ciddi bir çaba ile emek emek mümkün olacaktır. Yapılması gereken şey, komünizmin temeli olan Darwinizm'in geçersizliğinin bilimsel delillerini ortaya koymak ve komünist zihniyetin getirdiği sahte doğruların bir temeli olmadığını ispat etmektir. Beyinlerdeki bu batıl inanç ortadan kaldırıldığında, zulmün, katliamların, nefretin, çatışmaların herhangi bir dayanağı da kalmamış olacak, komünist blok tarihe karışacak ve insanlar sevgi ile yaşamayı öğreneceklerdir.

167_Marxism_education.jpg


Dünyadaki Darwinist, Marksist, komünist tehlikeye karşı tek çözüm anti-Darwinist, anti-materyalist bilimsel faaliyet yapmaktır. Ne askeri önlemler, ne yasaklamalar, ne cezalar komünist ideolojiyi ortadan kaldırmaz. Komünist ideolojinin ortadan kalkması, ancak ve ancak onu besleyen fikrin yok edilmesi ile mümkün olur.

168_169_terrorism_communism.jpg


Terörizm ve komünizm vahşetini kan dökerek, çeşitli aciz ikna metodlarıyla veya toprak vererek durduracağını düşünenler hep yenilgi ile karşılaşmışlardır. Çünkü komünizm, ideolojisi ile yaşar. İdeolojisi sağ kaldıkça, ne top tüfek, ne "annenin sıcak evine dön" telkinleri ne de kınamalar bir sonuç vermeyecektir. Sonuç almak için komünist fikrin ve ideolojinin yerle bir edilmesi gerekir. Bunun için yapılacak yegane şey, komünizmin fikri temelini oluşturan Darwinizm'in çürütülmesi, yani anti-Darwinist bilimsel faaliyet yapmaktır.

Ülkemizde de Eski Kuşak Komünistler Alttan Alta Komünizmin Zeminini Oluşturmaktadırlar

Tüm dünyada pusuda bekleyen komünist tehlike, ülkemizde de yıllardır pusuda beklemiştir. Nitekim şu anda ülkemizin Güneydoğu bölgesi için gündeme getirilen özerklik söylentileri söz konusu komünistlerin propagandasıyla yaygınlaştırılmıştır. Bu propaganda ile şu söylenmek istenmiştir: "Artık komünizm için ön-şart olan kapitalist sistemi oluşturduk, insanların ahlaki ve dini değerlerini ellerinden aldık ve ekonomik kriz ile bütün dünyayı açmaza soktuk. Şu an komünizmin tam vaktidir." İşte komünist terör örgütü PKK, şu anda, özerk bir komünist devlet oluşturabilmek, yani Türkiye'yi komünistleştirmenin ilk adımını atabilmek için çok uygun bir ortam oluştuğuna, zamanın en iyi zaman olduğuna karar vermiştir. Beklediği pusudan çıkmış, hedefinden açıkça bahsetmeye başlamıştır. Şu an geriye kalan tek şey bunu uygulamaya geçirmektir.

Öcalan'ın, PKK'nın 13. kuruluş yıldönümü mesajındaki sözleri bu açıdan oldukça manidardır:

"... Komünizm yıkıldı" diyenlere en iyi cevap olarak, 'tam tersine, komünizmin en güçlüsü, en doğrusu, en yücesi PKK'da gerçekleşmiştir' diyoruz."
Pusuda bekleyen tüm komünistler de alttan alta görevlerini yerine getirmektedirler. Bir kısım eski komünist yazarlar, zaman içinde çeşitli büyük gazetelerde yer edinmiş ve hatırı sayılır bir makama gelmişlerdir. Eski komünisttirler, fakat aslında komünistlikten asla vazgeçmemişlerdir. Sadece zemin müsait olmadığı için renk değiştirmiş, kabuklarını kapatmış, tanınmayacak hale gelmişlerdir. Bu bir kamuflaj hareketidir. Başka bir ideolojini kılıfına bürünüp kendi mücadelelerine daha gizli yöntemlerle devam etmişler, yıllarca komünist kimliklerini ön plana çıkarmamış, böylelikle çeşitli yerlere gelebilmişlerdir.

Böyle kişiler, şu anda, yine sinsi bir yaklaşım içinde ülkemizin güneydoğusunda ayrı bir devlet kurulması konusunda kendilerince kurnazca yazılar yazmakta, çeşitli şekillerde seslerini duyurmaktadırlar. Gerçekte birer PKK sempatizanı olan bu kişiler, hali hazırda el altından bölücü terör örgütünün propagandasını yaparak PKK'nın o bölgeye hakim olabilmesi için altyapı hazırlamaktadırlar. Bunu açıkça dile getirmemekte, bu sebeple dikkat çekmemekte, fakat orada özerk bir devletin kurulmasını teşvik eder mahiyette fikirler ortaya koymaktadırlar. Bu kişiler zaten tüm Türkiye'ye hatta tüm dünyaya komünizmin hakim olmasını can-ı gönülden isteyen kişilerdir. Dolayısıyla söz konusu kişilerin "Güneydoğu'da Kürt vatandaşlarımıza ayrı bir devlet vermenin tek çözüm olacağı"na dair izahlarının, "orada özerk bir devlet için referdum" yapılması çağrılarının altında yatan gerçek amaçlarının görmezden gelinmemesi gerekir.

172_MLKP_taksim.jpg


Taksim Meydanı'na getirilen komünist sembol MLKP (Marksist, Leninist, Komünist Parti) ve bu fikrin savunucularının yaptıkları eylemler ülkemizin metropolünde yapılan komünist propagandanın boyutlarını görmek açısından önemlidir.

Söz konusu komünistlerin vermeye çalıştığı telkin özetle şudur: "Güneydoğu bölgemizde yıllardır yapılan mücadele sonuç vermedi. Bırakalım orada komünist bir devlet kursunlar. Biz de burada rahat ederiz!" Bu sözlerle Güneydoğu'dan tüm Türkiye'ye açılacak olan bir komünist rejimin propagandasını yapmaktadırlar. Açıkça komünist devlet sloganları atmamakta, fakat bunu ancak sinsi telkin yöntemleriyle yaygınlaştırmaktadırlar.

Komünizm zaten %5, %10'luk az bir kitleyle hakim edilebilen bir düşüncedir. Dolayısıyla az bir telkin, biraz propaganda komünizmin o bölgede yaygınlaşabilmesi için yeterli olabilmektedir. Bunun için toplumun tamamının komünist ideolojiye sahip olması şart değildir. Ortam müsait olduğunda, şartlar istedikleri kıvama geldiğinde küçük bir azınlık, komünist hakimiyeti sağlayabilmektedir. Bu, Lenin'in, Stalin'in ve Marx'ın açıkça dile getirdiği bir yaklaşımdır. Komünist azınlık, bir bölgede hakimiyet kurmak istediğinde, herşeyi zorbalıkla, silahla ve terörle yapacak ve herhangi bir engel tanımayacaktır. Kimseyi komünist yönetim aleyhinde konuşturmayacak, karşıt fikirlerin dile getirilmesini ve her türlü demokratik oluşumu yasaklayacak, kimsenin sandığa gidip özgürce oy kullanmasına izin vermeyecektir. Komünist dikta rejimi halk üzerinde dehşet ve korkuya dayalı bir yönetim kuracaktır.

Komünizm Taraftarları Ülkemize ve Dünyaya Felaket Getirmeyi Planlıyor

Şunu herkes bilmelidir: Güneydoğu'da komünistlere bir karış toprak verilmesi, iki önemli değeri Türk milletinden alır götürür:

1. Türk Milletinin şanını, şerefini, haysiyetini, namusunu ve gururunu

2. Türk Milletinin bağımsızlığını, demokratik yapısını

"Rahat yaşayalım" diyerek komünist PKK'ya toprak vermek, gösterilecek en yanlış davranış olacaktır. Komünist bir topluluğa toprak vermek, yukarıda detaylarını anlattığımız bütün felaketlerin kapısını aralayacaktır. Bölücü terör örgütünün lideri Abdullah Öcalan'ın sözleri doğrulanacak, komünizmin en güçlüsü ülkemiz topraklarında yerleşmeye başlayacak ve bütün Türkiye baştan başa büyük bir felakete sürüklenecektir. Dünya derin devletini elinde tutan ve genelde komünist görüşlü olan bir kısım kişiler, Türkiye'nin içine sürüklendiği felaketi büyük bir heyecanla izleyecek ve komünist dikta yönetimi 1960'lardan beri hayalini kurduğu Komünist Dünya Devleti idealinin ilk adımını gerçekleştirmiş olacaktır.

Türk Halkı Komünist Tehlikenin Farkında Olmalıdır!

Ülkemiz, hala tedbir alınamamış olan Darwinist ve materyalist zihniyetle, "toprak verelim ve kurtulalım" propagandalarıyla tahminlerin ötesinde ÇOK BÜYÜK BİR FELAKETE SÜRÜKLENEBİLİR. Ortam ve şartlar uygun olduğunda, komünizmin yaygınlaşması çok kolaydır. Sürekli dile getirilen "Toprak verelim, kurtulalım" çağrıları, bu ortam ve şartları komünistlere sağlamaktadır. Sorunların toprak vermekle çözüleceğini zannedenler, asıl toprak vermekle çok büyük bir yıkımı başlatacaklarının farkında değildirler. "Toprak verirsek, terör sorunu ortadan kalkar, biz de rahat eder, eğlenceli ve tasasız günlerimize geri döneriz" diye düşünenler, birdenbire kendilerini kaçıp kurtulamayacakları bir komünist diktatörlüğün idaresi altında bulabilirler. Tabi gerçekleştirilmiş olan sayısız saldırı ve terör eyleminden sağ kurtulabilmişlerse...

İlk olarak devletimizin, politikacılarımızın, yazarlarımızın, aydınlarımızın ve halkımızın nasıl bir tehlike ile karşı karşıya olduğumuzu çok iyi anlamaları gerekmektedir. Tehlike: tüm dünyayı hedef alan bir komünist hegemonyadır.

İkinci olarak devletimizin, politikacılarımızın, yazarlarımızın, aydınlarımızın ve halkımızın böyle büyük bir tehlikenin çözümünün; ayıplamak, kınamak, vicdanlı olmaya davet etmek, aile ocağına çağırmak, "yuvana geri dön, annenin çorbasını iç" telkinleri yapmak olmadığını anlamaları gerekir. Komünist zihniyette bu ayıplamalar ve vaatler yalnızca espri konusudur.

Üçüncü olarak devletimizin, politikacılarımızın, yazarlarımızın, aydınlarımızın ve halkımızın; askeri yöntemlerin komünizm belası için bir çözüm olmadığını anlamaları gerekmektedir. Karşısındakini şehit etmek kadar kendisinin ölümünü de topluma bir katkı olarak gören bir zihniyeti ölüm ile yıldırmak imkansızdır. Askeri yöntemlerle ne kadar PKK terör örgütü militanı "etkisiz hale" getirilirse getirilsin yerine her zaman yenileri türeyecektir. Çünkü Darwinizm bataklığı olduğu yerde durmaktadır ve bu bataklık komünist, terörist militan üretmeye devam etmektedir. Dolayısıyla "toprak verelim, kurtulalım" diyenler kendi rahatları peşinde koşarken, komünist militanlar tüm imkanlarını kullanarak genç beyinleri Darwinizm safsatasıyla yıkamaya devam ediyor olacaklardır.

176_177_turkiye_tc_sehitler.jpg


"PKK terör örgütüne toprak verelim, kurtulalım" diyenler, ülkemizi çok büyük bir felakete sürüklemeye çalışmaktadırlar. Toprak verelim diyenler, alttan alta komünizmi destekleyenler ve terör örgütü PKK şu gerçeği bilmelidirler: BU VATAN TOPRAĞINDAN TEK BİR ÇAKIL TAŞI DAHİ VERMEYE İZNİMİZ YOKTUR. Bunun yerine yapılması gereken, anti-Darwinist faaliyet ile bataklığı kurutmak, yani komünist ideolojiyi temelinden yerle bir etmektir.

PEKİ ÇÖZÜM NEDİR?

ÇÖZÜM BATAKLIĞI KURUTMAKTIR! YANİ KOMÜNİST ZİHİNLERE ETKİ EDEN TEMEL FİKRİ, YANİ:

"DARWINİST İDEOLOJİYİ" ORTADAN KALDIRMAKTIR.

ÖLDÜRMENİN MANTIĞI ORTADAN KALKINCA, GERİYE KATİL DE KALMAMIŞ OLACAKTIR.
(alıntı harun yahya komünist kürdistan tehlikesi)


DİPNOTLAR

54- Viladimir İliç Lenin, Bir Adım İleri, İki Adım Geri, Çev. Yurdakul Fincancı, Sol Yayınları, Mart 1979, Dördüncü Baskı, s. 267
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers haber
vozol puff
Geri
Üst