Doğru Sevmelerin Yalnızlığı

Sessiz Karanlı

Kayıtlı Üye
Sensizliğin sonsuzluğu yakalıyor umutlarımı, boğuyor. Her geçen zamanla birlikte sensizliğin sonsuzluğu çarpıyor düşlerime, kırıyor döküyor. Varlığım bir hiç, dünyadan daha koca, koskoca bir hiç'im düşüncemin sensizliği kovaladığı sonsuz sınırlarda!

İnsanlar gelip dönüyor kapımdan. İnsanlarla birlikte, sensizliğin kalabalığında boğulmasını istemediğim yeni umutlar da dönüyor...

Dört yanımda, dört kol sensizliğin kalabalığı; dört kolunda da dört çıkmaz yolu sensizliğin...

Yokluğun kalabalığından usandım,
dertlerimin, hüzünlerimin kalabalıklarından.
Yalnızlığım da öyle kalabalık ki bu akşam;
ben de tam ortalarındayım...

İlk kez, dün akşam konuştum sensizlikle! Ne dediysem dinletemedim. ''Delimisin?'' Dedi bana. Sustum kaldım ben de öylece, sensizliğin delice saatlerince...

Düşünüyorumda, ne kadar mutluydum önceden, içim içime sığmazdı ve yarınların bir değeri vardı benim için. Gözlerimse gülerdi hep hiç ağlamazdı. Önceden bu asırlar öncesinden kalmış gibi bir çilingir kurcalamazdı beynimi. Ve de önceden bu anlaşılmaz karmaşa hükmetmiyordu dünyama. Fakat biliyorum. Gerçek: sensizliğin eseri bu günler, oysa dünler başka...

Hatırlıyorumda korkuyu karanlıkta bulurdum önceden. Evet, evet hatırlıyorum tabiki; Çocukluğumdan sensizliğin ilk dakikasına kadar karanlık korkuturdu beni. Oysa artık sensizlikle irkiliyorum gündüzün tam da ortasında! Yaşamı düşünür oldum sık sık, düşman oldum sensizlik yaşantıma. Oysa ne güzel dosttum önceden, önceden gülümseyerek bakardım gökyüzüne ve evren de bana gülümserdi sanki. Öyle hissettiriyordu bana o zamanlar yüreğimin senin varlığınla gelen şefkat dolu yumuşaklığı. Şimdi de dediğim gibi sensizliğin sertlikleriyle acıyor, kırılıyor kalbim semaların sensizlik sonsuzluğunda...

Nedir yaşamak? Hayatta "ben mutsuzum" diyene göre düşman"benim hiç derdim yok, ben mutluyum" diyene de dost mudur yaşam? Yaşamın ve yaşamanın çocukluğumdan bu günüme uzanan yaşam çizgisinde kendi dertlerimin doğurduğu kendi çözüm ve doğrularımla anladığım; sadece yemek, içmek, yatıp uyumak ve kalkmak değil yaşamak, yalnızca dokunmak, tatmak değil... Hep bir başka dünyasından bahsettiğimiz aşk; dokunmamızın, tatmamızın, duymamızın, görmemizin ve koklamamızın ötesine geçemediğinde nasıl büyüsünü kaybediyorsa, yaşamakta öyle işte sanki; bakamadığımız pencereler, açamadığımız yeni kapılar gibi...

Sen! Ne var sende? Ne var ki sensizlik böyle kurşun gibi yakalayıp delip geçiyor beni? Nesin sen? Yüreğimde ilk aşkı öğrendiğim duyguların, büyümüş büyümüş, koca; koskoca olmuş ve bu ihtişamla sevgiyi bildiğini iddia eden ama sevmekten korkan yalnız ve umutsuz duyguları mısın hayatımın?

Yoksa, Usta'nın; ''Doğrusunda korku olmaz.'' Dediği gibi, doğruyu bekleyip ölüm gibi zamanlara uzayan sevgisi misin yüreğimin?

Ben! Neyim ben? Ne var ki bende, içimde taa derinlerde bir yerde anlamın ufkunu yakalamış resmedercesine duyguların yoğunluğunda hep beni çağıracak eski tanıdık bir ses bekler gibi bilinmeyeni bekleyen, duygusu ateş olup dolaşmaya başladığında damarlar da; bir gülüşü dünyaya bedel bir sevgiliyi özleyen bir adam mı?

Ne olursa olsun hep duvarları sensizliğin, sonsuzluğa yükselen köşeleriyle sarıyorlar beni, küçülüp küçülüp yitiyorum, dünyamdan büyük dört duvarlarda. Ne yapsam, hangi yola çıksam, hangi mekanda olsam, hangi eşyaya dokunsam hep sensizlik renkleri vuruyor yüzüme, hep sensizliğin soluk gölgesi gözlerimde...

Ben seni hiç aldatmadım ama! Ama ben hiç seni laf olsun diye hissetmedim. Hep hoşlanmanın ötesinde koca bir sevgi olamayan duygularıma kızdığım gibi kızdım sana. Hep, hoşlanmanın ötesinde bir ''seni seviyorum'' diyemediğim için beraber olduğum bir kaç kişiye, yalnız kaldım. Hep sana dürüst olduğum için ve hep o bir kaç kişiye.., Beni yalnız bıraktılar... Hep dediğim gibi sevgilerde güzeldir sevgili. Sever gibi olmalarda değil. Bu yüzden sever gibi olamadım. Bu yüzden hiç açmadım kapını. Olsun! Ama ben seni aldatmadığım için hala böyle bendesin! Öyle sensizim ki, bu sensizlik; aslında sevgiyi dokularıma kadar işlemiş duygular dolusu bende olmandan... Sen yokken hiçbir şey yok zaten! Ama sen varken, sensizlik var işte...

İnsan doğasınca sevmeyi bulmuş ve hep öğrendiği sevgilerle birlikte algılamanın renkleriyle tanışmıştır. Sevdikçe güzelliğini görmüştür insan dünyanın. İnsan sevdikçe güzel düşünmüş, güzel söylemiş, güzel yazmıştır. Doğrusu insan sevdiğinde daha bir insan olmuştur, daha bir bulmuştur kendini, daha çok sevmiştir gizemli camlarda varlığını gösteren sevgi gözlerinin parlak gölgelerini...

Biliyorsun, vazgeçmedim hiç senden. Biliyorsun uzun zaman oldu, oldukça uzun ama bıkmadım beklemekten. Doğru! Bazı zamanlar duygularımın yoğunluğunda hayıflanır oldum şiddetli, ama yenilmedim asla geçiciliklerine. Usta anlattı ben dinledim. Hiç vazgeçmedim senden. Hiç yerine saman alevlerini yakmadım, soğuk ve yalnız seni özlediğim gecelerde. Az şey mi bu? Adın bile belli değil senin. Adı bile belli olmayan sevdayı böyle bekledim işte. Oysa neyim ben, hiç kimseyim, acizim, çaresizim belki ve belki deliyim, kültürüm az belki, ukala sayılır mıyım bilmem ya da her ne ise işte insanlığın türlü türlü hali... Oysa ne olursam olayım sevda olmadıktan sonra, yüreğin özü gibi bir sevda. Yani seni yaşayamadıktan sonra; hiç olmaktansa yarı deli, yarı kendini beğenmiş, yarı kültürsüz, yarı aciz, yarı her şey olmak... Bu olmak ya da olmamak mı? Bilmiyorum. Seni böyle sensizken severken, seni böyle sensizken bile beklerken; bir de sen olduğunda ne yapacağımı bilemediğimden ne olmak, ne olmamaktayım işte...

Yaşamak evet, yaşamak ama nefes alıp vermenin ötesinde yaşamak. İnsanlığımızın bize sunduğu aklımızın, gizemli derinliklerinden yüreğimizin kıyılarına vuran düşünce dalgalarında; korkmadan, kaçmadan olduğu gibi ve kendimiz de boğulmadan yaşamak. Seni sensiz yaşamakta böyle işte. İrem Bağı'nın dediği gibi; ''Sensizliğin acısını sen nereden bileceksin? Sen hiç sensiz kalmadınki.'' Sensizliğin yüreğimin ortasında kopan düşünce fırtınalarında umutlara tutunup, bin hayal yerine bir gerçek seni, sensiz olsa da yaşayabilmenin duygusundayım işte. Ve içimden bir yere gidemeyeceksin, yıllardır yüreğimin içinde beni geçici oyalamalarla heyecanlandırıp durursun, olsun. Daha önce dedim, yine söylüyorum; bıkmadan usanmadan içimdeki aydınlığında, bu karanlığın ardını bekleyeceğim...

Kıvrılır yürek hasret burgularında sanki,
kara delik yitiği gibi uzar
bir düşünce kervanında;
Dalga dalga,
biçim biçim.
Gölgeler vurup
geçer camlardan,
dışarıdan sesi gelir
Hiç'in...
Deli bir yalnızlık destesidir aşk,
dağıtıp bölüşülmez hiç.
Dostlar gelip döner kapıdan,
aşklar gelip döner;
Bir 'adam gibi' sevda için...

Ne buldum ne öğrendimse hayattan, yokluğunda sevgine sımsıkı sarılıp beklerken buldum. Seni beklemenin hüzünlerinde bile mutlu ettin beni yokluğunla, sensizlik büyüledi beni. Yazarın dediği gibi: Almadan verilebilecek tek şey sevgi. Peki ya aşk?

Bir gün belki, mutlaka, elbette, bıkmadan, delice, hep aynı sensizlikte dimdik ayakta, nefes alıp vermekten öte sevip, yaşarcasına...
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers
vozol puff
antalya havalimanı transfer
Geri
Üst