nones
Bayan Üye
Dünyamızı başka yaratıklarla ve de doğaüstü olarak niteleyebileceğimiz bazı varlıklarla paylaştığımız, yadsınamaz bir gerçek... Bazen, kendimiz yaşarız; bazen, yaşayanların anlattıklarını duyarız. Hisler, önseziler, çıkan rüyalar, paranormal olaylar vs... Yıllar öncesinde çok sevdiğim bir arkadaşım, aniden rahatsızlandı. Hekimler, hocalar, bir türlü anlayamıyordu. Hekimler, rûhsâl olduğunu söyleyip ilaç tedavisi yoluna gittiler doğal olarak; ama arkadaşımda hiçbir değişiklik olmadı. Hatta birgün, -çok iyi hatırlıyorum- onu yolda görüp seslendiğimde, beni duymamış gibiydi. Tam anlamıyla yürüyen bir cesede benzettim onu o an için. Sonradan anlaşıldığı üzere cinnîler musallat olmuş ve oldukça rahatsız ediyorlarmış.
Birgün, oğlu beni çağırdı, gittim. Meğer bir hoca bulmuşlar arkadaşıma yardım için. Şunu da belirteyim ki, hayatım boyunca bu tür işlere ne inandım nede uğraştım; ama arkadaşımın bu durumunun nasıl çözüleceğini merak ettim. "Korkmazsan, kal..." dediler. Kaldım tabii ki. Derken gösteri başladı. Hoca(!), bir ayna getirdi ve arkadaşımın önüne koydu. Bu aynayı bir TV ekranı gibi görmesini ve ne olursa aynen anlatmasını istedi. Kendisi de yanına oturdu, birtakım kağıtlar ve şekiller çıkardı anlam veremediğim. Sonra, tuhaf tuhaf isimler söyledi ve onları davet etti. Bu esnada arkadaşım, geldiklerini ve atlarının nal sesini dâhî duyduğunu söyledi. Birer çay ikram etti onlara. Sonradan arkadaşımın söylediğine göre bu ikram, gerekliymiş.
Neyse, çay merasiminden sonra hoca, musallat olanları bağlayıp getirmelerini emretti. Bir süre sessizlikten sonra arkadaşıma sordu "Geldiler mi?" diye. O da; "Geldiler." dedi. Hoca, "Peki ne haldeler?" dedi. Hepsinin bir iple bağlanmış 15 kişi olduklarını söyledi arkadaşım. Daha sonradan yine bana anlattığına göre; hepsi bir ipe sıralı şekilde bağlı olarak gelmişler ve sürekli çığlık atıp korkuyorlarmış bu gelen cellatlardan. "En sevdiklerimin şekillerine giriyorlardı." dedi. "Çocuklarım, eşim, kardeşlerim, ölen annem babam..." Nedeniyse onların öldürülmesine izin vermemesi için onu aldatmaya çalışıyorlarmış.
Hoca, "İyice bak..." dedi. Sonra, aniden arkadaşım bir çığlık attı. Ne olduğunu sorduğunda; "Babamı öldürdüler!" dedi. Çok dehşet verici bir çığlıktı. Kılıçları varmış cellatların ve o bağlayıp getirdiklerinin başlarını kesiyorlarmış. Bir süre sonra, "Halloldu." dedi işin uzmanı, "Ama aralarında iyi olan üçünü bıraktım. Eğer senin gibi olan olursa, belki senin de bir faydan olur." dedi. (Sonrasında hazine bulmak isteyen, kayıp bulmak isteyen, kocası ile arasını düzeltmek isteyen, gelecekten haber bekleyen, düşmek bilmedi yakasından garibimin.)
Arkadaşım, zamanla düzeldi -ki bunun da tamamen ALLAH'tan olduğunu biliyorum- tabii etrafındaki takıntılı insanları saymazsak. Ben, daha çok işin gırgırındaydım; o da bana anlatmaktan hoşlanırdı. Bulunduğumuz şehrin geçmişini merak ederdim (Yani inkar edecek değilim; dinlemek hoş oluyordu.), benim deyimimle; transa geçtiği zamanlar, gözleri, çok korkunç bir hal alırdı. Görünce anlardım. Hazineler olduğunu söylerdi, bazılarına ulaşmanın imkansız olduğunu, çok iyi korunduğunu anlatırdı; ama beni ilk defa silüet aile ile ilgili anlattıklarıyla korkutmayı başarmıştı. Bizans dönemini falan sorardım; geçmişe olan ilgim, bu noktaya getirmişti artık. Anladığım ise; neyi istiyorsa o konuyla ilgili kurgular gösteriyorlardı sanırım ona. Çok eğlenirdim, fantastik bir film gibi gelirdi anlattıkları.
Hastalık zamanlarını da anlatırdı, durduk yere yanan ışıklar, açılıp kapanan kapılar, ya da kendini aniden başka yerlerde bulması, türlü türlü insanların şekline girip evde dolaştıklarına kadar hep anlatırdı. Ankara'nın bir zamanlar iç deniz olduğunu bile söylemişti bir keresinde. "İstediğim herkesi TV seyreder gibi seyrediyorum duvara bakınca..." derdi.
Zamanla, insanlardan çok bunaldı. Ayrıca başka bir şekilde zarar görmeye başladığını söyledi. Aile hayatında bozulmalar ve eşinin başına garip kazalar gelmeye başlamıştı ve "Artık bunlarla uğraşmayacağım." dedi. Nitekim, bir süre sonra eşini kaybetti ve kendisini suçladı.
Bir keresinde ALLAH'ın hiç bir kulunu -ki kul kelimesi, sadece insanlık için değil; yaratılmış her mahlûk için geçerlidir- donanımsız bu dünyaya göndermeyeceğini söylemiştim. Görünmemeleri ya da istedikleri şekle girip bize oyunlar oynamaları da onların dünya üzerindeki donanımları sanırım. Daha halk arasında şehir efsanesine dönüşmüş nice hikâyeler var asıl olan. Adını anmaktan dahi korktuğumuz bu varlıkların da bizler gibi sadece ALLAH'ın kulu olduğunu bilmek... Evet, kötü amaçlı insanlara hizmet ettikleri doğru; ama farkındaysanız, yine insan var işin içinde...
Dünyamızda kul aklımızla açıklayamadığımız çok fazla olaylar meydana geliyor; ama unutmayalım ki CENAB-I ALLAH, Kurân-ı Kerîm de O'nun izni olmaksızın bir dalın kıpırdamayacağını bildiriyor ve cinlerden de haber veriyor. Yani doğal ya da doğaüstü ne varsa; her şey, O'nun irâdesi ile gerçekleşiyor. Bir başka fikrim ise, bazı paranormal olayların şeytânî olduğudur. Biliyorsunuz, Şeytan, ezelde insanı saptırmak için her yola başvuracağına and içmişti. Ve görüyorum ki zaten buna hazır olan insanoğlunu kandırmakta o kadar zorlanmıyor. Biz insanlar, her şeyin magazin yönünü severiz. Bu hadiselerin bile... Eeee, bu kadar süslenip servis edilince de geri çevirmediğimiz gibi, bizzat başrollerde oynamayı istiyoruz. ALLAH'A İNANMAYI VE UMUT ETMEYİ BIRAKTIĞIMIZ HER NOKTADA ÇOK DAHA FAZLASINI KAYBETMEYE HAZIRLAMALIYIZ KENDİMİZİ. BAŞIMIZA GELEN HER SIKINTILI OLAYI MUSKAYA BÜYÜYE İN'LERE CİN'LERE BAĞLAMAMAK LAZIM. SONUÇTA İNSAN, NEYE İNANIYORSA VE NEYİ ÇAĞIRIYORSA O GELİR BAŞINA. BEN, BÖYLE DÜŞÜNÜYORUM EN AZINDAN
Birgün, oğlu beni çağırdı, gittim. Meğer bir hoca bulmuşlar arkadaşıma yardım için. Şunu da belirteyim ki, hayatım boyunca bu tür işlere ne inandım nede uğraştım; ama arkadaşımın bu durumunun nasıl çözüleceğini merak ettim. "Korkmazsan, kal..." dediler. Kaldım tabii ki. Derken gösteri başladı. Hoca(!), bir ayna getirdi ve arkadaşımın önüne koydu. Bu aynayı bir TV ekranı gibi görmesini ve ne olursa aynen anlatmasını istedi. Kendisi de yanına oturdu, birtakım kağıtlar ve şekiller çıkardı anlam veremediğim. Sonra, tuhaf tuhaf isimler söyledi ve onları davet etti. Bu esnada arkadaşım, geldiklerini ve atlarının nal sesini dâhî duyduğunu söyledi. Birer çay ikram etti onlara. Sonradan arkadaşımın söylediğine göre bu ikram, gerekliymiş.
Neyse, çay merasiminden sonra hoca, musallat olanları bağlayıp getirmelerini emretti. Bir süre sessizlikten sonra arkadaşıma sordu "Geldiler mi?" diye. O da; "Geldiler." dedi. Hoca, "Peki ne haldeler?" dedi. Hepsinin bir iple bağlanmış 15 kişi olduklarını söyledi arkadaşım. Daha sonradan yine bana anlattığına göre; hepsi bir ipe sıralı şekilde bağlı olarak gelmişler ve sürekli çığlık atıp korkuyorlarmış bu gelen cellatlardan. "En sevdiklerimin şekillerine giriyorlardı." dedi. "Çocuklarım, eşim, kardeşlerim, ölen annem babam..." Nedeniyse onların öldürülmesine izin vermemesi için onu aldatmaya çalışıyorlarmış.
Hoca, "İyice bak..." dedi. Sonra, aniden arkadaşım bir çığlık attı. Ne olduğunu sorduğunda; "Babamı öldürdüler!" dedi. Çok dehşet verici bir çığlıktı. Kılıçları varmış cellatların ve o bağlayıp getirdiklerinin başlarını kesiyorlarmış. Bir süre sonra, "Halloldu." dedi işin uzmanı, "Ama aralarında iyi olan üçünü bıraktım. Eğer senin gibi olan olursa, belki senin de bir faydan olur." dedi. (Sonrasında hazine bulmak isteyen, kayıp bulmak isteyen, kocası ile arasını düzeltmek isteyen, gelecekten haber bekleyen, düşmek bilmedi yakasından garibimin.)
Arkadaşım, zamanla düzeldi -ki bunun da tamamen ALLAH'tan olduğunu biliyorum- tabii etrafındaki takıntılı insanları saymazsak. Ben, daha çok işin gırgırındaydım; o da bana anlatmaktan hoşlanırdı. Bulunduğumuz şehrin geçmişini merak ederdim (Yani inkar edecek değilim; dinlemek hoş oluyordu.), benim deyimimle; transa geçtiği zamanlar, gözleri, çok korkunç bir hal alırdı. Görünce anlardım. Hazineler olduğunu söylerdi, bazılarına ulaşmanın imkansız olduğunu, çok iyi korunduğunu anlatırdı; ama beni ilk defa silüet aile ile ilgili anlattıklarıyla korkutmayı başarmıştı. Bizans dönemini falan sorardım; geçmişe olan ilgim, bu noktaya getirmişti artık. Anladığım ise; neyi istiyorsa o konuyla ilgili kurgular gösteriyorlardı sanırım ona. Çok eğlenirdim, fantastik bir film gibi gelirdi anlattıkları.
Hastalık zamanlarını da anlatırdı, durduk yere yanan ışıklar, açılıp kapanan kapılar, ya da kendini aniden başka yerlerde bulması, türlü türlü insanların şekline girip evde dolaştıklarına kadar hep anlatırdı. Ankara'nın bir zamanlar iç deniz olduğunu bile söylemişti bir keresinde. "İstediğim herkesi TV seyreder gibi seyrediyorum duvara bakınca..." derdi.
Zamanla, insanlardan çok bunaldı. Ayrıca başka bir şekilde zarar görmeye başladığını söyledi. Aile hayatında bozulmalar ve eşinin başına garip kazalar gelmeye başlamıştı ve "Artık bunlarla uğraşmayacağım." dedi. Nitekim, bir süre sonra eşini kaybetti ve kendisini suçladı.
Bir keresinde ALLAH'ın hiç bir kulunu -ki kul kelimesi, sadece insanlık için değil; yaratılmış her mahlûk için geçerlidir- donanımsız bu dünyaya göndermeyeceğini söylemiştim. Görünmemeleri ya da istedikleri şekle girip bize oyunlar oynamaları da onların dünya üzerindeki donanımları sanırım. Daha halk arasında şehir efsanesine dönüşmüş nice hikâyeler var asıl olan. Adını anmaktan dahi korktuğumuz bu varlıkların da bizler gibi sadece ALLAH'ın kulu olduğunu bilmek... Evet, kötü amaçlı insanlara hizmet ettikleri doğru; ama farkındaysanız, yine insan var işin içinde...
Dünyamızda kul aklımızla açıklayamadığımız çok fazla olaylar meydana geliyor; ama unutmayalım ki CENAB-I ALLAH, Kurân-ı Kerîm de O'nun izni olmaksızın bir dalın kıpırdamayacağını bildiriyor ve cinlerden de haber veriyor. Yani doğal ya da doğaüstü ne varsa; her şey, O'nun irâdesi ile gerçekleşiyor. Bir başka fikrim ise, bazı paranormal olayların şeytânî olduğudur. Biliyorsunuz, Şeytan, ezelde insanı saptırmak için her yola başvuracağına and içmişti. Ve görüyorum ki zaten buna hazır olan insanoğlunu kandırmakta o kadar zorlanmıyor. Biz insanlar, her şeyin magazin yönünü severiz. Bu hadiselerin bile... Eeee, bu kadar süslenip servis edilince de geri çevirmediğimiz gibi, bizzat başrollerde oynamayı istiyoruz. ALLAH'A İNANMAYI VE UMUT ETMEYİ BIRAKTIĞIMIZ HER NOKTADA ÇOK DAHA FAZLASINI KAYBETMEYE HAZIRLAMALIYIZ KENDİMİZİ. BAŞIMIZA GELEN HER SIKINTILI OLAYI MUSKAYA BÜYÜYE İN'LERE CİN'LERE BAĞLAMAMAK LAZIM. SONUÇTA İNSAN, NEYE İNANIYORSA VE NEYİ ÇAĞIRIYORSA O GELİR BAŞINA. BEN, BÖYLE DÜŞÜNÜYORUM EN AZINDAN