Diyanetin Oruç Vaktini Yanlış Hesaplaması (Kanıtlarıyla Birlikte)

tschn

Kayıtlı Üye
Kur’ân’a Göre Oruç
“Fecrin (enlemesine yayılan kızıllığın) ak çizgisi kara çizgisinden sizce, tam seçilinceye kadar yiyin için. ”Sonra orucu akşama kadar tamamlayın. Mescitlerde îtikâf halinde iken eşlerinizle birleşmeyin. Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır; onlara yaklaşmayın. Allah ayetlerini insanlara böyle açıklar, belki sakınırlar.” Bakara 187

Ayetteki “sizce”(lekum) ifadesi önemlidir. Oruç tutacak kişi, bulunduğu yerden bakıp bu ışığı görünceye kadar yemeye içemeye devam eder. Fakat Diyanet’in mealinde bu ibare kasıtlı olarak mı çıkarılmış bilemiyoruz ama belirtmemişlerdir. Arapça’da Fecr (الْفجْر) kelimesi mastar olarak ‘yarmak’, ‘akıtma’, açığa çıkarma, ‘fışkırma’ anlamlarına gelir. İsim olarak ise ‘sabahın erken saatlerinde güneşten doğu ufkuna ulaşan kızıllık’ demektir. (1) Gecenin sonuna doğru ufkun üst tarafında görülmeye başlayan kızıl ve beyaz ışıklar, zayıf bir ışık kubbesi oluşturarak yavaşça ufka iner. Giderek renkler ayrışmaya ve ufuk açılmaya başlar. Sonra fecrin, yani ufka gelen kızıl ışıkların, ufuk boyunca kümeleşerek bir kızıl ışık kuşağı oluşturduğu görülür. Onun üstünde de beyaz ışık kuşağı oluşur. Bu sırada yeryüzü karanlık olduğu için kara parçası, ufuk boyunca uzayan siyah bir kuşak gibi gözükür. Bu kuşaklar şüpheye yer kalmayacak şekilde netleşince ışıklar ikiye ayrılmış, ikinci doğuş başlamış olur. O ana kadar olan aydınlık, seher vakti aydınlığıdır, onunla sabah namazı ve oruca başlama vakti girmez. O aydınlık insanları yanılttığı için ona “fecr-i kâzib” denir. Bu konuda hadiste Peygamber efendimiz (s.a.v) şöyle demiştir; “Ufukta yukarıya uzayan aydınlık fecr değildir. Fecr, enlemesine yayılan kızıllıktır.” (2)
Bir diğer hadiste Yüce Allah’ın Elçisi s.a.v bu aydınlık ile ilgili olarak şöyle demiştir: “Yiyin, için; yukarı tırmanarak yayılan aydınlık (fecr-i kâzib) sizi etkilemesin; enine yayılan kızıllığı görünceye kadar yiyin, için.” Bu sırada ufku saran kızıl ve beyaz ışınlar, gecenin karanlığına karışır. Sonra renkler ayrışır ve ufuk, kızıl bir ışık kuşağıyla bölünür. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: “Sabahı bölen, geceyi dinlenme zamanı, güneş ile ayı hesaba uygun yapan odur. Bunlar güçlü ve bilgili olanın koyduğu ölçüdür”. (En’âm 6/96)
Peygamber efendimiz, namaz vakitlerini öğretirken sabah namazını ilk vaktinde kıldırmıştı. Ebu Musa el-Eş’ârî’nin bildirdiğine göre o gün, sabah namazını, fecir yarıldığı sırada kıldırdı. İnsanlar neredeyse birbirini tanıyamayacaktı. Bir aydınlatmanın olmadığı mescitte insanların “neredeyse birbirini tanıyamayacak” halde olmaları aydınlığın mescidin içine kadar girdiğini gösterir. Bundan dolayı EbûBerze’nin şöyle dediği nakledilir: “Allah’ın Elçisi sabahı kıldırırken her birimiz yanında oturanı tanırdı.” (3) Görüldüğü üzere Diyanet’in vermiş olduğu vakitle alakası dahi yoktur. Çünkü o vakitte aydınlık dahi gözükmemektedir zira aşağıda değineceğimiz üzere seher vaktidir.
Diyanet'in açıklamasıyla alakası olmayan, enlemesine yayılan kızıllığın altında kara parçası, üstünde onu saran beyaz bir ışık kuşağı olur. Oruca bu saatte başlanacağını 2/Bakara 187. Ayetinde belirtilmiştir.

Seher ve Sahur Vakitleri
Arapça’da seher, gecenin karanlığının, gündüzün ilk vaktindeki aydınlığa karış¬ması anlamındadır. Çünkü bu vakitte gecenin kalıntıları ile gündüzün ilk belirtileri bir arada bulunur. (4)
Bu sırada ufkun üst tarafı hafifçe aydınlanır. (Cevheri, es-Sıhah) Aydınlığın başladığı, küçük yıldızların kaybolmasıyla anlaşılır. Aydınlık arttıkça aşağıya iner ve ufku, bir kubbe gibi sarar. İnsanları yanılttığı için ona fecr-i kâzib (yalancı tan) denir.
Seher vaktinde yenen yemeğe sahur yemeği adı verilir (Müfredât). Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir: “Bizim orucumuzla ehl-i kitabın orucunu ayıran şey, seher yemeğidir. (5)
Hz. Bilal ezanı seher vaktinde okuduğu için Allah’ın Nebisinin şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Bilal ezanı gece vakti (orucun yaklaştığını bildirmek için) okuyor; İbn-i Ümm-i Mektûm ezan okuyuncaya kadar yiyin, için.” (6) Yani Peygamber efendimiz (s.a.v)’in uygulamasına göre şimdiki Diyanet’in orucu başlattığı vakitte sahura henüz yeni kalkılıyordu. Bu vakitte Allah’tan af dilememiz öğütlenmiştir. Cennetlikler şöyle anlatılır: “Gece pek az uyurlar; seherlerde Allah’tan af dilerler.”(Zâriyât 51/17-18) Allah’ın Elçisi sallallahu aleyhi ve sellem vitir namazını, her gece sehere kadar bitirir ve uyurdu.(7) Aişe’nin şöyle dediği bildirilmiştir: “O, benim yanımdayken seher vaktinde uyurdu” (8)

Her sabah üç doğuş ve her akşam üç batış olduğu konusunda mezheplerin ittifakı vardır.(9) Diyanet’in açıklamalarına göre mezhepler onları desteklemektedir. Eğer ki mezheplerin söylemlerine bakacak olursak Diyanet’le hiçbir uyum yoktur. Sabahın alacakaranlığında fecr-i kâzib, fecr-i sâdık ve Güneş doğar. Güneşin batmasıyla başlayan akşamın alacakaranlığında önce birinci şafak, sonra ikinci şafak batar. Bu iki alacakaranlığın arası, gecenin ortasıdır. Seher vakti, Diyanet Takvimi’nde imsak vakti olarak ilan edilen vakittir. İnsanların sahur yemeği yemeleri gereken vakittir. Gazi Ahmed Muhtar Paşa’nın yaptığı hata bugün hala devam etmektedir. Diyanet ve Abdülaziz Bayındır’ın katılmış olduğu ölçümlere rağmen hatada ısrar edilmesi, oruca başlama ve yatsı namazı vakitlerini bir zulüm aracı haline getirmekle kalmamış, kutuplara doğru içinden çıkılmaz problemlere kaynaklık eden bu hata sebebiyle İslam’ın itibarına da gölge düşürülmüştür.

Diyanet Neden Yanlış Yapıyor ?
Yazının başlarında belirttiğimiz gibi ayette geçen “lekum” (sizce) ifadesi çok önemlidir. Bu ifadeyle Allah, kişi ne zaman kızıl çizgiyi net görürse o zaman oruca başlamasını emreder. Fakat Diyanet, mealinden bu ifadeyi çıkarıp oruç vaktini astronomik tan’a göre hesapladığı için yeryüzünden ancak en az 400 kilometre yükseğe çıkıldığında görülebilen fecri esas almıştır. Eğer yeryüzünden 400 kilometre yüksekte yaşıyor olsaydık, bu doğru olacaktı.
Sonuç olarak gördüğünüz gibi; kaynağıyla birlikte delillerle Diyanet İşleri’nin hesabının Kur’an’a, Peygamber’e, hatta mezheplere bile hiçbir şekilde dayanmadığını dile getirdik. Diyanetin de “Hesaplarımız doğru, insanlar gönül rahatlığıyla oruç tutabilir” ve “eskiden de böyle yapılıyordu” açıklamaları dışında yapabildiği başka hiçbir mantıklı, Kuran’a / sünnete dayanan açıklaması YOKTUR. Bundan sonrası karar sizindir. Lütfen bu yazıyı paylaşın, çevrenize duyurun, eşinize dostunuza akrabanıza komşunuza söyleyin. Ayrıca suleymaniyetakvimi sitesinden bulunduğunuz konuma göre Fecri Kazib (orucun yaklaşması, sahur) ve Fecri Sadık (orucun başlama anı, ufuk çizgisindeki kızıllığın netleşmesi, imsak) vakitlerini öğrenebilirsiniz.

+ Biz Diyanet’ten iyi mi bileceğiz ? Biz alim değiliz ki.
- “Andolsun biz, Kur’an’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alan mı var ?” Kamer Suresi 22

+ Olsun ben Kur’an yerine Diyanet’e uyacağım.
“Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz? Yoksa size ait bir kitabınız var da (bu batıl hükümleri) ondan mı okuyorsunuz? Onda, “Seçip beğendiğiniz her şey mutlaka sizindir” (diye mi yazılı?) Yahut bizden, her ne hükmederseniz mutlaka öyle olacağına dair Kıyamete kadar sürecek kesin sözler mi aldınız?” Kalem Suresi 36,37,38,39

+Kardeşim bu kadar insan yanılıyor mu ?
“Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan seni Allah yolundan saptırırlar. Onlar ancak zanna uyuyorlar ve onlar sadece yalan uyduruyorlar.” Enam Suresi – 116

“Ve resûl: “Ey Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim, bu Kur'ân'ı terketti.”der.” Furkân Suresi 30


Korkmayın ! Kuran’a uymaktan zarar gelmez. Asıl zarar Kuran’dan uzaklaştığımız zamandır. Ayette hiçbir zorlama yoktur, kesinlikle apaçıktır. İstediğiniz kadar farklı meale ve Arapça sözlüğe bakabilirsiniz. (Kelime kelime orijinal çeviriye ve sözlük anlamlarına dikkat etmeniz tavsiye edilir) Konuyla ilgili hadislere de bakabilirsiniz.


Dipnotlar
[1] Lisanü'l •Arab, "fcr" md. ; Türk Lugatı, lll, s.612•613
[2]Ebu Davud, vakt’us-sahûr, hadis no 2348; Sünen’ut-Tirmîzî, Macae fî beyân’il-fecr, hadis no 705.
[3] Buhârî, Mevâkît’us-salah 11
[4] Kurtubî, Muhammed b. Ahmed, el-Cami’ li-ahkâmi’l-Kur’ân, c. XVII, s. 144, Kahire, 1384/1964.
[5]Müslim, Sıyam, 46 –1096
[6] Buharî, Ezan 11, 1,3; Müslim, Sıyâm, 8
[7] Buhârî, Vitr 2
[8] Buhârî, Teheccüd 7
[9] Bkz. Şemsüddin Muhammed b. Ahmed es-Serahsî, (öl. 483 h.), el-Mebsût, Beyrut, l414/1993, c. I, s. 145.El-Mâverdî, Ebu’l-Hasen Ali b. Muhammed (öl. 450 h.) Tahkik; Ali Muhammed Muavvad, Adil AhmedAbdulmevcud, el- Hâvî el-Kebî fî fıkh’il-İmam eş-Şafiî, Beyrut 1419/1999, c. II, s.24.Ahmed b. Ganim b. Salim (öl. 1126 h.), el-Fevâkih’ud-devvânîalârisaletiİbnEbîZeyd el- Kayrevânî (Mâlikî), 1415 h./1995 m. c. I. s. 169.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst