meridyen2
Kayıtlı Üye
Dinsizliğin Sahte Felsefeleri: Hümanizm ve Perde Arkası 2
Batıl bir felsefe olan hümanizm, geçen ayki yazımızda da belirttiğimiz gibi, insanın kendisini yaratmış olan Allah'a iman etmemesi ve dünyayı kendi merkezli görmesidir. (Allah’ı tenzih ederiz) Bu aslında “insana tapınma” anlamına gelir. Bu sapkın felsefe, 14. ve 15. yüzyıllarda ortaya çıkan Kabalacı hümanistlerden günümüz masonlarına kadar devam ettirilmiştir…
Hümanizmin Kabalistik Kökenleri
Kabala, Yahudi inancının içine giren, onu dejenere eden ve asıl kökenleri Eski Mısır'a uzanan batıl bir öğretidir. Bu öğretinin temelinde ise, insanı "sonsuzdan beri var olan bir varlık" (Allah’ı tenzih ederiz) olarak gören sapkın bir anlayış yatar.
Hümanizm’in Avrupa’ya girişi Kabala’yla oldu. Tapınakçı geleneğin Avrupa'da yayılmasıyla birlikte, Kabala öğretisi bazı düşünürleri kendine çekmeye başladı. Verdiği mesajlar ve içerdiği öğretilere paralel olarak 15. yüzyılda Avrupa fikir dünyasına damgasını vuran gerçekdışı hümanizm akımı başladı.
Rönesans İtalyası'nın belirsizlik ve isyan atmosferinde, gizlilik yoluyla kendilerini koruyan hümanist dernekler mevcut düzeni yıkma faaliyetlerine başladılar. İtalyan hümanistleri, zamanla Kabala konusunda daha da ileri giderek, Kabala'yı bir yol gösterici olarak kabul ettiler. Fikirlerinin temelini ise Mısır'da bulunan birtakım garip mezheplere ve doğaüstü sapkın kaynaklara dayandırıyorlardı; Gnosis (Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde doğmuş ve yine Kabala ile bağlantılı olan metafizik gelenek) kavramını tekrar yorumladılar. Bu kavramı, büyük ölçüde bu dünya merkezli hale getirdiler.
Vatikan Üniversitesi tarihçisi Malachi Martin'in belirttiği gibi, Avrupa'da hümanizmin doğuşu ile Kabala arasında yakın bir ilişki vardır...
İlk Yıllarda Hümanizmin Öncelikli Hedefleri Nelerdi?
Hümanistlerin yapmak istedikleri, Kabala yoluyla, doğada var olduğunu iddia ettikleri gizli güçleri sosyopolitik amaçlar için kullanmaktı. (Malachi Martin, The Keys of This Blood: The Struggle for World Dominion Between Pope John Paul II, Mikhail Gorbachev, and the Capitalist West, New York, Simon & Schuster, 1990, s. 519-520) O dönemde kurulan hümanist dernekler, Avrupa'ya hakim olan Katolik kültürün yerine kökenleri Kabala'dan gelen yeni bir kültür yerleştirmek, bu amaca yönelik bir "sosyopolitik değişim" gerçekleştirmek hedefindeydiler.
Hümanizm Masonluğa Nasıl Etki Etmiştir?
Bu kültürün kaynağında, Kabala'nın yanında, Eski Mısır öğretilerinin bulunması da ilginçti. Prof. Malachi Martin bu derneklere dair şöyle yazıyor:
“Bu hümanist cemiyetlerin üyeleri, 'Kainatın Ulu Mimarı'nı aradıklarını ve kendilerini ona adadıklarını söylüyorlardı. 'Kainatın Ulu Mimarı', dört kutsal İbranice harfle yani, YHWH ile tanımlanıyordu... (Allah’ı tenzih ederiz.) Hümanistler, bunun yanı sıra, piramit ve göz gibi genelde Mısır kaynaklı olan sembolleri de aldılar.” (Malachi Martin, The Keys of This Blood, s. 520)
Hümanistlerin, günümüz masonluğunda hala kullanılan "Kainatın Ulu Mimarı" kavramını kullanmaları ise oldukça ilginçti. (Allah'ı tenzih ederiz).
Bu durum, hümanistler ile masonlar arasında bir ilişki olduğuna işaret ediyordu.
Kısacası, Avrupa'da 14. yüzyılda, kökenleri Kabala'ya dayanan hümanist ve masonik bir örgütlenme doğmuştu. Ve bu örgütlenme, Yüce Allah'ın tüm kainatın Yaratıcısı, hakimi ve tüm insanların tek Rabbi ve İlahı olduğu gerçeğini reddediyordu. (Allah'ı tenzih ederiz) Bunun yerine, "Kainatın Ulu Mimarı" gibi bir kavram kullanıyordu ve kastettikleri bu varlık, onlara göre "maddesel evrenin bir parçası"ydı.
İşte masonların "Biz Allah'a inanıyoruz, aramıza ateist olanları kesinlikle almayız." derken kastettikleri "inanç" budur. Masonluk gerçekte Allah'a değil, kendi felsefesi içinde ilahlaştırdığı "doğa", "evrim", "insanlık" gibi hümanist ve natüralist kavramlara tapınmaktadır. (Allah’ı tenzih ederiz.)
Nitekim masonik literatürü biraz incelediğimizde, bu örgütün aslında "örgütlü hümanizm"den başka birşey olmadığı ve amacının tüm dünyada din-dışı, hümanist bir düzen kurmak olduğu ortaya çıkar. 14. yüzyıl Avrupası'nın hümanist derneklerinde doğan fikirler, günümüz masonları tarafından aynen korunmakta ve savunulmaktadır.
Görüldüğü gibi masonluk bir tür sapkın dindir. Ama bu din, İlahi bir din değil, hümanist ve dolayısıyla batıl bir dindir; Allah'a değil, insanın bizzat kendisine tapınmayı emretmektedir. Bu inanç, masonik kaynaklarda ısrarla vurgulanır. (Allah’ı tenzih ederiz)
Peki masonlar, inandıkları bu batıl dine nasıl hizmet etmektedirler? Bunu görmek için, masonların topluma verdikleri mesajların anlamını biraz daha yakından incelemek gerekir.
Hümanist Ahlak Teorisi
Günümüzde masonlar, hem Türkiye'de hem de dünyada, kendilerini topluma tanıtma ve anlatma yönünde bir çaba içindedirler. Basın toplantıları, internet siteleri, hatta gazete ilanları ve demeçler yoluyla, "aslında sadece toplumun iyiliği için çalışan" bir kurum olduklarını anlatmaktadırlar. Bazı ülkelerde masonların destekledikleri hayır kurumları dahi vardır.
Kuşkusuz "toplumun iyiliği için çalışmak" kötü bir kavram değildir ve buna itiraz etmek söz konusu değildir. Ancak bu kavram masonlar tarafından kullanıldığında, altında örtülü ama son derece önemli bir mesaj yattığı görülür. Masonlar, "din olmadan da insanların ahlaklı olabileceği, din olmadan da ahlaklı bir dünya kurulabileceği" iddiasındadırlar ve verdikleri tüm "hayırseverlik" mesajlarının altında bu batıl fikri topluma yayma niyeti yatmaktadır.
Masonların "Hümanist Ahlak" Teorisi Son Derece Aldatıcıdır
Tarih, dinin ortadan kalktığı toplumlarda ahlakın da yok olduğunu, çatışma ve kaosun hakim duruma geldiğini göstermektedir. Masonlar, bir insanın Allah'a inandığı için, O'nun rızasını kazanmak amacıyla bir hayır işi yapmasına kesinlikle karşıdırlar. Onlara göre herşey, sadece "insanlık" için yapılmalıdır.
Ancak din ahlakı olmayan bir yerde millet, yurt, aile sevgisi gibi kavramlar yaşanamaz. Yaşanıyor görünse de, aslında sahte bir sevgi ve bağlılık vardır. Din ahlakını yaşamayan insanlar Allah korkusu da olmayan insanlardır ve Allah korkusunun olmadığı bir ortamda yalnızca insanların kendi çıkar endişeleri kalır. İnsanlar kendi çıkarlarına bir zarar geleceğini düşünürlerse sevgi, sadakat, bağlılık göstermezler. Ancak bir fayda sağlayabilecekleri insanlara sevgi ve saygı duyarlar. Çünkü kendi sapkın inançlarına göre dünyaya bir kez gelmişlerdir ve burada ne kadar fayda sağlayabilirlerse, o kadar karlı olacaklardır. Üstelik bu batıl inanışlarına göre, dünyada yaptıkları hiçbir sahtekarlık ve kötülük cezasız kalmayacaktır.
Masonik literatür bu gerçeği gizlemeye çalışan sözde ahlak vaazları ile doludur. Ama gerçekte bu "ahlak vaazları" tamamen göstermelik ve sahtedir. Tarih, din ahlakının insan ruhuna kazandırdığı gerçek terbiye ve Allah'ın yol gösterici hükümleri olmadıktan sonra, hiçbir surette gerçek bir ahlak kurulamayacağını kanıtlayan örneklerle doludur.
Bunun çok çarpıcı bir göstergesi, 1789'daki Büyük Fransız Devrimi'dir. Devrimi hazırlayan masonlar, "özgürlük, kardeşlik, eşitlik" gibi görünürde ahlaki kavramlar çağrıştıran sloganlarla ortaya çıkmışlar, ama on binlerce insanı suçsuz yere giyotine yollamışlar, ülkeyi kan gölüne çevirmişlerdir. Devrimin liderleri dahi bu vahşetten kurtulamamış, birbiri ardına giyotine gönderilmişlerdir.
Masonluğun din-dışı hümanist ahlak teorisinin gerçek amacı "ahlaklı bir dünya kurmak" değil, din ahlakına karşı bir dünya kurmaktır. Oysa ne hümanist felsefe ne de bir başka batıl düşünce insanlara güzel ahlakı yaşatamaz. Çünkü ancak Allah'tan gereği gibi korkan insanlar gerçek anlamda güzel ahlak gösterebilirler.
Masonik Hedef: Hümanist Bir Dünya Kurmak
Buraya kadar incelediğimiz gibi, masonlar hümanist felsefeye büyük önem vermekte ve hümanist felsefeyi tüm dünyaya yaymaya çalışmaktadırlar.
Örneğin masonların yayın organlarından birisi olan Mimar Sinan dergisinde, Moiz Berker imzalı bir makalede, "Masonluk, kötülük, adalet, dürüstlük düşüncelerinin kökenini fizikötesinde aramaz, insanların bağlı bulundukları sosyal yasalardan ve karşılıklı sosyal ilişkilerden, yaşam uğraşından doğduğuna inanır" denirken hemen ilave edilmektedir: "Masonluk bu tezi dünyanın her yanına yaymaya çalışmaktadır." (Moiz Berker, Gerçek Masonluk, Mimar Sinan, 1990, Sayı 77, s. 23)
Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta, masonluğun üstlenmiş olduğu bu din karşıtı misyonu hangi araçlarla yürüttüğüdür. Masonik kaynakları incelediğimizde, masonların din ahlakını özellikle fikri düzeyde, kitle telkini yoluyla etkisiz hale getirmek istediklerini görürüz.
Sonuç
Sonuç olarak, masonluk, din ahlakının özünü oluşturan iman esaslarını ortadan kaldırmak (yani Allah'ın varlığını, birliğini, herşeyi O'nun yarattığını, insanın da Allah'a karşı sorumlu olduğunu kabul etmemek) hedefindedir. Dini, sadece bazı genel ahlaki konularda fikir veren bir "kültürel öge" haline getirmek istemektedir. Bunu yapmanın yolu ise, masonlara göre, "olumlu bilim ve akıl" kisvesi altında topluma ateizmi empoze etmektir. Nihai hedefleri ise, dini bu "kültürel öge" konumundan da çıkarmak ve tamamen dinsiz bir dünya kurmaktır.
Masonluk bu amaç için dünyanın pek çok ülkesinde var gücüyle çalışır. Eğitim kurumlarının, medyanın, sanat ve fikir dünyasının büyük çoğunluğunda etkin olan masonik örgütlenme, topluma sürekli olarak hümanist felsefeyi yaymaya, din ahlakının temeli olan imani gerçekleri reddettirmeye çalışır. Filmlerde, karikatürlerde, romanlarda hep bu mesaj verilir.
Evrim teorisi, masonların bir numaralı propaganda malzemesidir. Bunun yanında, Allah'tan ve din ahlakından hiç bahsedilmeyen, sadece insan zevklerine, hırs ve isteklerine dayanan bir kültür inşa etmek için uğraşırlar. Bu din dışı kültürün içinde Allah korkusu, Allah sevgisi, Allah rızası, ibadet, ahiret gibi kavramlara yer yoktur.
Ne var ki modern bilimin günümüzde geldiği aşama ve ortaya koyduğu deliller, evrim teorisinin bir aldatmaca olduğunu ortaya koymuştur. Allah’ın izniyle 21. yüzyıl, tüm canlıları Allah'ın yarattığının ve Kuran ahlakının Hz. Mehdi vesilesi ile tüm dünyaya yayıldığının görüldüğü bir dönem olacaktır.
De ki: "Hak geldi; batıl ise ne (bir şey) ortaya çıkarabilir, ne geri getirebilir." (Sebe Suresi, 49)
(makale harun yahya)
Batıl bir felsefe olan hümanizm, geçen ayki yazımızda da belirttiğimiz gibi, insanın kendisini yaratmış olan Allah'a iman etmemesi ve dünyayı kendi merkezli görmesidir. (Allah’ı tenzih ederiz) Bu aslında “insana tapınma” anlamına gelir. Bu sapkın felsefe, 14. ve 15. yüzyıllarda ortaya çıkan Kabalacı hümanistlerden günümüz masonlarına kadar devam ettirilmiştir…
Hümanizmin Kabalistik Kökenleri
Kabala, Yahudi inancının içine giren, onu dejenere eden ve asıl kökenleri Eski Mısır'a uzanan batıl bir öğretidir. Bu öğretinin temelinde ise, insanı "sonsuzdan beri var olan bir varlık" (Allah’ı tenzih ederiz) olarak gören sapkın bir anlayış yatar.
Hümanizm’in Avrupa’ya girişi Kabala’yla oldu. Tapınakçı geleneğin Avrupa'da yayılmasıyla birlikte, Kabala öğretisi bazı düşünürleri kendine çekmeye başladı. Verdiği mesajlar ve içerdiği öğretilere paralel olarak 15. yüzyılda Avrupa fikir dünyasına damgasını vuran gerçekdışı hümanizm akımı başladı.
Rönesans İtalyası'nın belirsizlik ve isyan atmosferinde, gizlilik yoluyla kendilerini koruyan hümanist dernekler mevcut düzeni yıkma faaliyetlerine başladılar. İtalyan hümanistleri, zamanla Kabala konusunda daha da ileri giderek, Kabala'yı bir yol gösterici olarak kabul ettiler. Fikirlerinin temelini ise Mısır'da bulunan birtakım garip mezheplere ve doğaüstü sapkın kaynaklara dayandırıyorlardı; Gnosis (Hıristiyanlığın ilk dönemlerinde doğmuş ve yine Kabala ile bağlantılı olan metafizik gelenek) kavramını tekrar yorumladılar. Bu kavramı, büyük ölçüde bu dünya merkezli hale getirdiler.
Vatikan Üniversitesi tarihçisi Malachi Martin'in belirttiği gibi, Avrupa'da hümanizmin doğuşu ile Kabala arasında yakın bir ilişki vardır...
İlk Yıllarda Hümanizmin Öncelikli Hedefleri Nelerdi?
Hümanistlerin yapmak istedikleri, Kabala yoluyla, doğada var olduğunu iddia ettikleri gizli güçleri sosyopolitik amaçlar için kullanmaktı. (Malachi Martin, The Keys of This Blood: The Struggle for World Dominion Between Pope John Paul II, Mikhail Gorbachev, and the Capitalist West, New York, Simon & Schuster, 1990, s. 519-520) O dönemde kurulan hümanist dernekler, Avrupa'ya hakim olan Katolik kültürün yerine kökenleri Kabala'dan gelen yeni bir kültür yerleştirmek, bu amaca yönelik bir "sosyopolitik değişim" gerçekleştirmek hedefindeydiler.
Hümanizm Masonluğa Nasıl Etki Etmiştir?
Bu kültürün kaynağında, Kabala'nın yanında, Eski Mısır öğretilerinin bulunması da ilginçti. Prof. Malachi Martin bu derneklere dair şöyle yazıyor:
“Bu hümanist cemiyetlerin üyeleri, 'Kainatın Ulu Mimarı'nı aradıklarını ve kendilerini ona adadıklarını söylüyorlardı. 'Kainatın Ulu Mimarı', dört kutsal İbranice harfle yani, YHWH ile tanımlanıyordu... (Allah’ı tenzih ederiz.) Hümanistler, bunun yanı sıra, piramit ve göz gibi genelde Mısır kaynaklı olan sembolleri de aldılar.” (Malachi Martin, The Keys of This Blood, s. 520)
Hümanistlerin, günümüz masonluğunda hala kullanılan "Kainatın Ulu Mimarı" kavramını kullanmaları ise oldukça ilginçti. (Allah'ı tenzih ederiz).
Bu durum, hümanistler ile masonlar arasında bir ilişki olduğuna işaret ediyordu.
Kısacası, Avrupa'da 14. yüzyılda, kökenleri Kabala'ya dayanan hümanist ve masonik bir örgütlenme doğmuştu. Ve bu örgütlenme, Yüce Allah'ın tüm kainatın Yaratıcısı, hakimi ve tüm insanların tek Rabbi ve İlahı olduğu gerçeğini reddediyordu. (Allah'ı tenzih ederiz) Bunun yerine, "Kainatın Ulu Mimarı" gibi bir kavram kullanıyordu ve kastettikleri bu varlık, onlara göre "maddesel evrenin bir parçası"ydı.
İşte masonların "Biz Allah'a inanıyoruz, aramıza ateist olanları kesinlikle almayız." derken kastettikleri "inanç" budur. Masonluk gerçekte Allah'a değil, kendi felsefesi içinde ilahlaştırdığı "doğa", "evrim", "insanlık" gibi hümanist ve natüralist kavramlara tapınmaktadır. (Allah’ı tenzih ederiz.)
Nitekim masonik literatürü biraz incelediğimizde, bu örgütün aslında "örgütlü hümanizm"den başka birşey olmadığı ve amacının tüm dünyada din-dışı, hümanist bir düzen kurmak olduğu ortaya çıkar. 14. yüzyıl Avrupası'nın hümanist derneklerinde doğan fikirler, günümüz masonları tarafından aynen korunmakta ve savunulmaktadır.
Görüldüğü gibi masonluk bir tür sapkın dindir. Ama bu din, İlahi bir din değil, hümanist ve dolayısıyla batıl bir dindir; Allah'a değil, insanın bizzat kendisine tapınmayı emretmektedir. Bu inanç, masonik kaynaklarda ısrarla vurgulanır. (Allah’ı tenzih ederiz)
Peki masonlar, inandıkları bu batıl dine nasıl hizmet etmektedirler? Bunu görmek için, masonların topluma verdikleri mesajların anlamını biraz daha yakından incelemek gerekir.
Hümanist Ahlak Teorisi
Günümüzde masonlar, hem Türkiye'de hem de dünyada, kendilerini topluma tanıtma ve anlatma yönünde bir çaba içindedirler. Basın toplantıları, internet siteleri, hatta gazete ilanları ve demeçler yoluyla, "aslında sadece toplumun iyiliği için çalışan" bir kurum olduklarını anlatmaktadırlar. Bazı ülkelerde masonların destekledikleri hayır kurumları dahi vardır.
Kuşkusuz "toplumun iyiliği için çalışmak" kötü bir kavram değildir ve buna itiraz etmek söz konusu değildir. Ancak bu kavram masonlar tarafından kullanıldığında, altında örtülü ama son derece önemli bir mesaj yattığı görülür. Masonlar, "din olmadan da insanların ahlaklı olabileceği, din olmadan da ahlaklı bir dünya kurulabileceği" iddiasındadırlar ve verdikleri tüm "hayırseverlik" mesajlarının altında bu batıl fikri topluma yayma niyeti yatmaktadır.
Masonların "Hümanist Ahlak" Teorisi Son Derece Aldatıcıdır
Tarih, dinin ortadan kalktığı toplumlarda ahlakın da yok olduğunu, çatışma ve kaosun hakim duruma geldiğini göstermektedir. Masonlar, bir insanın Allah'a inandığı için, O'nun rızasını kazanmak amacıyla bir hayır işi yapmasına kesinlikle karşıdırlar. Onlara göre herşey, sadece "insanlık" için yapılmalıdır.
Ancak din ahlakı olmayan bir yerde millet, yurt, aile sevgisi gibi kavramlar yaşanamaz. Yaşanıyor görünse de, aslında sahte bir sevgi ve bağlılık vardır. Din ahlakını yaşamayan insanlar Allah korkusu da olmayan insanlardır ve Allah korkusunun olmadığı bir ortamda yalnızca insanların kendi çıkar endişeleri kalır. İnsanlar kendi çıkarlarına bir zarar geleceğini düşünürlerse sevgi, sadakat, bağlılık göstermezler. Ancak bir fayda sağlayabilecekleri insanlara sevgi ve saygı duyarlar. Çünkü kendi sapkın inançlarına göre dünyaya bir kez gelmişlerdir ve burada ne kadar fayda sağlayabilirlerse, o kadar karlı olacaklardır. Üstelik bu batıl inanışlarına göre, dünyada yaptıkları hiçbir sahtekarlık ve kötülük cezasız kalmayacaktır.
Masonik literatür bu gerçeği gizlemeye çalışan sözde ahlak vaazları ile doludur. Ama gerçekte bu "ahlak vaazları" tamamen göstermelik ve sahtedir. Tarih, din ahlakının insan ruhuna kazandırdığı gerçek terbiye ve Allah'ın yol gösterici hükümleri olmadıktan sonra, hiçbir surette gerçek bir ahlak kurulamayacağını kanıtlayan örneklerle doludur.
Bunun çok çarpıcı bir göstergesi, 1789'daki Büyük Fransız Devrimi'dir. Devrimi hazırlayan masonlar, "özgürlük, kardeşlik, eşitlik" gibi görünürde ahlaki kavramlar çağrıştıran sloganlarla ortaya çıkmışlar, ama on binlerce insanı suçsuz yere giyotine yollamışlar, ülkeyi kan gölüne çevirmişlerdir. Devrimin liderleri dahi bu vahşetten kurtulamamış, birbiri ardına giyotine gönderilmişlerdir.
Masonluğun din-dışı hümanist ahlak teorisinin gerçek amacı "ahlaklı bir dünya kurmak" değil, din ahlakına karşı bir dünya kurmaktır. Oysa ne hümanist felsefe ne de bir başka batıl düşünce insanlara güzel ahlakı yaşatamaz. Çünkü ancak Allah'tan gereği gibi korkan insanlar gerçek anlamda güzel ahlak gösterebilirler.
Masonik Hedef: Hümanist Bir Dünya Kurmak
Buraya kadar incelediğimiz gibi, masonlar hümanist felsefeye büyük önem vermekte ve hümanist felsefeyi tüm dünyaya yaymaya çalışmaktadırlar.
Örneğin masonların yayın organlarından birisi olan Mimar Sinan dergisinde, Moiz Berker imzalı bir makalede, "Masonluk, kötülük, adalet, dürüstlük düşüncelerinin kökenini fizikötesinde aramaz, insanların bağlı bulundukları sosyal yasalardan ve karşılıklı sosyal ilişkilerden, yaşam uğraşından doğduğuna inanır" denirken hemen ilave edilmektedir: "Masonluk bu tezi dünyanın her yanına yaymaya çalışmaktadır." (Moiz Berker, Gerçek Masonluk, Mimar Sinan, 1990, Sayı 77, s. 23)
Burada dikkat edilmesi gereken önemli bir nokta, masonluğun üstlenmiş olduğu bu din karşıtı misyonu hangi araçlarla yürüttüğüdür. Masonik kaynakları incelediğimizde, masonların din ahlakını özellikle fikri düzeyde, kitle telkini yoluyla etkisiz hale getirmek istediklerini görürüz.
Sonuç
Sonuç olarak, masonluk, din ahlakının özünü oluşturan iman esaslarını ortadan kaldırmak (yani Allah'ın varlığını, birliğini, herşeyi O'nun yarattığını, insanın da Allah'a karşı sorumlu olduğunu kabul etmemek) hedefindedir. Dini, sadece bazı genel ahlaki konularda fikir veren bir "kültürel öge" haline getirmek istemektedir. Bunu yapmanın yolu ise, masonlara göre, "olumlu bilim ve akıl" kisvesi altında topluma ateizmi empoze etmektir. Nihai hedefleri ise, dini bu "kültürel öge" konumundan da çıkarmak ve tamamen dinsiz bir dünya kurmaktır.
Masonluk bu amaç için dünyanın pek çok ülkesinde var gücüyle çalışır. Eğitim kurumlarının, medyanın, sanat ve fikir dünyasının büyük çoğunluğunda etkin olan masonik örgütlenme, topluma sürekli olarak hümanist felsefeyi yaymaya, din ahlakının temeli olan imani gerçekleri reddettirmeye çalışır. Filmlerde, karikatürlerde, romanlarda hep bu mesaj verilir.
Evrim teorisi, masonların bir numaralı propaganda malzemesidir. Bunun yanında, Allah'tan ve din ahlakından hiç bahsedilmeyen, sadece insan zevklerine, hırs ve isteklerine dayanan bir kültür inşa etmek için uğraşırlar. Bu din dışı kültürün içinde Allah korkusu, Allah sevgisi, Allah rızası, ibadet, ahiret gibi kavramlara yer yoktur.
Ne var ki modern bilimin günümüzde geldiği aşama ve ortaya koyduğu deliller, evrim teorisinin bir aldatmaca olduğunu ortaya koymuştur. Allah’ın izniyle 21. yüzyıl, tüm canlıları Allah'ın yarattığının ve Kuran ahlakının Hz. Mehdi vesilesi ile tüm dünyaya yayıldığının görüldüğü bir dönem olacaktır.
De ki: "Hak geldi; batıl ise ne (bir şey) ortaya çıkarabilir, ne geri getirebilir." (Sebe Suresi, 49)
(makale harun yahya)