Derin olan kuyu değil, kısaolaniptir. Mevlana meşhur kitabı Mesnevîsinde "Bir şeyden aşırı uzak olan, o şeyi göremez." der. Peki hayatı arayış ile geçen insan, neyden aşırı uzak kalmayıp, o şeye karşı kör kesilmemeli. İnsanın hayat boyu göz önünde bulundurup, görmemezlikten gelmemesi gereken şeyin, insanın eksik yanları olsa gerek.
Çünkü insan kendisinde ki her eksiği fark ettiğinde yapacağı işlerde eksiğini göz önünde bulundurur ve karşılaştığı sorunun, , kendisinden değil de, başka şeylerden kaynaklandığı düşüncesinde olmayıp, belkide kendisinde bulunan bir eksiklikten kaynaklandığı ihtimalini göz önünde bulundurur. Böylece karşılaştığı engellerin asıl sebebini tespit etmede isabetli sonuçlara varabilir.
Kamil insanlar "İnsana olgunluğa erme kabiliyeti verilmiştir ve bunu elde etsinler diye dünyaya noksan olarak gönderilmiştir." sözüyle, insanının noksan yönünün bilincine vardığında, bu farkındalığın, insanın kemale ulaşmasına bir vesile olabileceğine işaret etmişlerdir. Öyleyse insan kendisinde ki eksikliğin farkına varıp, noksan yanını her kabullenişinde kemâle bir adım yaklaşır ve karşılaştığı sorunları çözmede, kendisini sorgulamayı da ihmal etmeyerek makul bir sonuca varabilir.
Fakat her insan, kendisinde ki noksanlığı kabullenmenin kemâle ermeye yol olduğunun farkında değildir. Bu durumda olan insanları Mevlânâ, Mesnevîsinde "Gök gürlemesi susuzun başını ağırtır. Bilmez ki o gürültü kutlu bulutlardan rahmet yağdıracak." sözüyle tasvir etmiştir.
"Derin olan kuyu değil kısa olan iptir." sözü, ipinin kısa olmasına rağmen, kuyudan su çekme derdine düşen birinin, kendi eksikliğinin ( ipinin kısa olmasının) farkına varamadığından suyu elde edememesi neticesinde, kuyunun derin olduğunu bahâne edip, suyu elde edememesinin kendinde ki bir eksiklikten kaynaklanabileceğ i ihtimalini göz önünde bulundurmayarak gâfilâne davranışına ve bu benzetmeyle bir işi başaramadıkları nda düzme bahaneler öne süren tiplere "İhtar" mahiyetinde söylenmiş veciz bir sözdür.
O halde ipinin kısalığına bakmayıp, kuyunun derinliğini bahane edenler, önce kuyudan su çekenlerden neyinin eksik olduğunu düşünerek âdilâne bir neticeye varma zahmetinde bulunmalı ki kendisinde eksik olanı görebilsin ve karşılaştığı problemleri mâkul bir tavır içinde çözerek, gerçek nedene inebilsin.
Çünkü insan kendisinde ki her eksiği fark ettiğinde yapacağı işlerde eksiğini göz önünde bulundurur ve karşılaştığı sorunun, , kendisinden değil de, başka şeylerden kaynaklandığı düşüncesinde olmayıp, belkide kendisinde bulunan bir eksiklikten kaynaklandığı ihtimalini göz önünde bulundurur. Böylece karşılaştığı engellerin asıl sebebini tespit etmede isabetli sonuçlara varabilir.
Kamil insanlar "İnsana olgunluğa erme kabiliyeti verilmiştir ve bunu elde etsinler diye dünyaya noksan olarak gönderilmiştir." sözüyle, insanının noksan yönünün bilincine vardığında, bu farkındalığın, insanın kemale ulaşmasına bir vesile olabileceğine işaret etmişlerdir. Öyleyse insan kendisinde ki eksikliğin farkına varıp, noksan yanını her kabullenişinde kemâle bir adım yaklaşır ve karşılaştığı sorunları çözmede, kendisini sorgulamayı da ihmal etmeyerek makul bir sonuca varabilir.
Fakat her insan, kendisinde ki noksanlığı kabullenmenin kemâle ermeye yol olduğunun farkında değildir. Bu durumda olan insanları Mevlânâ, Mesnevîsinde "Gök gürlemesi susuzun başını ağırtır. Bilmez ki o gürültü kutlu bulutlardan rahmet yağdıracak." sözüyle tasvir etmiştir.
"Derin olan kuyu değil kısa olan iptir." sözü, ipinin kısa olmasına rağmen, kuyudan su çekme derdine düşen birinin, kendi eksikliğinin ( ipinin kısa olmasının) farkına varamadığından suyu elde edememesi neticesinde, kuyunun derin olduğunu bahâne edip, suyu elde edememesinin kendinde ki bir eksiklikten kaynaklanabileceğ i ihtimalini göz önünde bulundurmayarak gâfilâne davranışına ve bu benzetmeyle bir işi başaramadıkları nda düzme bahaneler öne süren tiplere "İhtar" mahiyetinde söylenmiş veciz bir sözdür.
O halde ipinin kısalığına bakmayıp, kuyunun derinliğini bahane edenler, önce kuyudan su çekenlerden neyinin eksik olduğunu düşünerek âdilâne bir neticeye varma zahmetinde bulunmalı ki kendisinde eksik olanı görebilsin ve karşılaştığı problemleri mâkul bir tavır içinde çözerek, gerçek nedene inebilsin.