Salvo
Kayıtlı Üye
DERİ SANAYİİNE GENEL BİR BAKIŞ
Deri, insanoğlunun ihtiyaçlarını gidermek için kullandığı ilk malzemelerden biridir. İlkel çağlarda örtünme amaçlı kullanılırken, daha sonra savaşlarda kın, üzengi ve sadak olarak stratejik önemi olan bir malzeme olmuştur. Türklerin dericiliğe başlamaları bazı kaynaklara göre 600 yıl önceye, bazı kaynaklara göre ise, 2000 yıl önceye dayanmaktadır. Başlangıç tarihi konusunda bazı değişik görüşler bulunsa da, Türkler’in İstanbul’da dericilik yapmaları, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u almasından hemen sonra başlamıştır. 15. yüzyıldan bu yana Türkler tarafından yapılan dericilik, 20 yüzyılın ikinci yarısında Türkiye’nin önemli sektörlerinden biri haline gelmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Dericilik, Anadolu’nun birçok yerinde ufak birimler halinde yürütülmekte idi. Bu arada İstanbul Kazlıceşme’de çağın teknolojik bilgisinin üstünde bir deri işleme tekniği yansıtan bir sanayi merkezi kurulmuştu. Deri işlemede imparatorluğun gelişme devrinde ulaşılan yüksek seviye, Avrupalılar’ın ilgi ve dikkatini çekmiştir. Batılı kaynaklara göre “sathiyan’ adı ile anılan kırmızı keçi derisi imalinin Türkler’e ait bir bulgu olduğu kabul edilmektedir. Fakat Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme dönemindeki kapalı ve muhafazakar tutum, dericilik mesleğinin gelişmesini de önlemiştir. Bu dönemde Avrupa’da başlayan teknolojik ilerlemeler takip edilmemiş ve dericilik kendi içinde kapanmıştır.
Deri sanayiimiz çok eski ve köklü bir yapıya sahip olmasına rağmen Cumhuriyetin ilk yıllarında babadan oğula geçen ve lonca karakterini muhafaza eden bir işkolu olarak kalmış, ancak kalkınma programlarında belirlenen çeşitli özendirici ve destekleyici tedbirler sayesinde yavaş kabuk değiştirmeye başlamıştır. 1924 yılında toplanan İzmir İktisat Kongresi’nde deri sektörü, tekstil gibi önem verilmesi gereken bir sanayi kolu olarak belirlenmiştir. Ancak bu ayrıcalık da deri sektörünün gelişiminde yeterli olmamıştır. Bunun yanında Türkiye’nin 1930’lu yılların başında yaşadığı ekonomik zorluklar görece liberal olan 1920’lerin ticaret ve kalkınma politikalarının terk edilmesine ve devleti öne çıkaran bir politikanın uygulanmasına neden olmuştur. Devletin deri sektöründeki etkinliği, Sümerbank’ın kurulması ile tabaklama çalışmaları ve ayakkabı üretimi, uzun yıllar boyunca deri sektörünün önde gelen etkinliklerinden biri olmuştur. Türkiye’de 1950 yılından başlayarak daha liberal ve özel sektör yönlendirmeli bir kalkınma ve ticaret politikası uygulaması başlayınca, deri sektörü önemli ölçüde kalkınmıştır. Sektörde, özel girişimlerin payı yüzde yüze yakındır. Bütün katma değer, özel sektör tarafından yaratılmaktadır.
Deri konfeksiyon sanayiinin gelişmesi 1975 yılına kadar artan bir trend göstermiş, fakat bu yıllarda yaşanan ekonomik darboğaz, satın alma gücünün azalması, aşırı fiyat artışları, hammadde teminindeki güçlükler ve işçi sorunları sektörü önemli bir darboğaza itmiştir. 1980’den sonra ise bu sorunların önemli bir kısmının çözümlenmesi sayesinde günümüzde deri sanayi dış ticaret içinde önemli bir pay elde etmiş ve Türkiye, dünya pazarlarında tekstilden sonra ikinci bir sektörde söz sahibi olmuştur. Deri sektörünün 1980’li yıllarda geçirdiği yapısal değişiklik ise, deri üretimini olumsuz yönde etkilemiştir. Deri tabakçılığı ve üretimi arasında kullanılan bazı kimyasal maddelerin yarattığı olası çevre kirliliği riski, bu tür sanayilerin çok daha güvenli üretim birimlerinde yapılması gerektiğini ortaya çıkarmıştır. Yıllardan ve hatta asırlardan bu yana Kazlıçeşme bölgesinde kurulu bulanan deri tabakhaneleri, bu haklı istek sonucu, üretim yerlerini değiştirme kararı almışlardır. Bu amaçla 1986 yılında başlatılan Tuzla Organize Deri Sanayi Bölgesi Projesi, 1992 yılında hazır duruma gelmiş ve deri üretim birimleri yavaş bu sanayi bölgesine taşınmaya başlamıştır. Ancak organize sanayi bölgesinin yapımı ile tamamlanması arasında geçen sürede, deri işletmelerinin Kazlıçeşme’yi boşaltmaları istenmiştir. Böylece dericilerin Kazlıçeşme’deki üretimleri dururken, Tuzla’daki üretimlerine hemen başlayamamıştır. Bu durum, sektörün üretimini düşürmüştür. Turizmden sonra körfez krizinden en çok etkilenen sektörlerin başında gelen deri sanayi, yeniden yapılanmayı hızlandırarak 1992 yılında Kazlıçeşme problemini de çözmüş ve Tuzla Organize Deri Sanayi Bölgesi’ni faaliyete geçirmiştir. Sonraki yıllarda da, İzmir Yeşildirek de faaliyet gösteren İzmir’li dericiler de Menemen Organize Deri Sanayi Bölgesi’ne taşınmışlardır.
Deri, insanoğlunun ihtiyaçlarını gidermek için kullandığı ilk malzemelerden biridir. İlkel çağlarda örtünme amaçlı kullanılırken, daha sonra savaşlarda kın, üzengi ve sadak olarak stratejik önemi olan bir malzeme olmuştur. Türklerin dericiliğe başlamaları bazı kaynaklara göre 600 yıl önceye, bazı kaynaklara göre ise, 2000 yıl önceye dayanmaktadır. Başlangıç tarihi konusunda bazı değişik görüşler bulunsa da, Türkler’in İstanbul’da dericilik yapmaları, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u almasından hemen sonra başlamıştır. 15. yüzyıldan bu yana Türkler tarafından yapılan dericilik, 20 yüzyılın ikinci yarısında Türkiye’nin önemli sektörlerinden biri haline gelmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde Dericilik, Anadolu’nun birçok yerinde ufak birimler halinde yürütülmekte idi. Bu arada İstanbul Kazlıceşme’de çağın teknolojik bilgisinin üstünde bir deri işleme tekniği yansıtan bir sanayi merkezi kurulmuştu. Deri işlemede imparatorluğun gelişme devrinde ulaşılan yüksek seviye, Avrupalılar’ın ilgi ve dikkatini çekmiştir. Batılı kaynaklara göre “sathiyan’ adı ile anılan kırmızı keçi derisi imalinin Türkler’e ait bir bulgu olduğu kabul edilmektedir. Fakat Osmanlı İmparatorluğu’nun gerileme dönemindeki kapalı ve muhafazakar tutum, dericilik mesleğinin gelişmesini de önlemiştir. Bu dönemde Avrupa’da başlayan teknolojik ilerlemeler takip edilmemiş ve dericilik kendi içinde kapanmıştır.
Deri sanayiimiz çok eski ve köklü bir yapıya sahip olmasına rağmen Cumhuriyetin ilk yıllarında babadan oğula geçen ve lonca karakterini muhafaza eden bir işkolu olarak kalmış, ancak kalkınma programlarında belirlenen çeşitli özendirici ve destekleyici tedbirler sayesinde yavaş kabuk değiştirmeye başlamıştır. 1924 yılında toplanan İzmir İktisat Kongresi’nde deri sektörü, tekstil gibi önem verilmesi gereken bir sanayi kolu olarak belirlenmiştir. Ancak bu ayrıcalık da deri sektörünün gelişiminde yeterli olmamıştır. Bunun yanında Türkiye’nin 1930’lu yılların başında yaşadığı ekonomik zorluklar görece liberal olan 1920’lerin ticaret ve kalkınma politikalarının terk edilmesine ve devleti öne çıkaran bir politikanın uygulanmasına neden olmuştur. Devletin deri sektöründeki etkinliği, Sümerbank’ın kurulması ile tabaklama çalışmaları ve ayakkabı üretimi, uzun yıllar boyunca deri sektörünün önde gelen etkinliklerinden biri olmuştur. Türkiye’de 1950 yılından başlayarak daha liberal ve özel sektör yönlendirmeli bir kalkınma ve ticaret politikası uygulaması başlayınca, deri sektörü önemli ölçüde kalkınmıştır. Sektörde, özel girişimlerin payı yüzde yüze yakındır. Bütün katma değer, özel sektör tarafından yaratılmaktadır.
Deri konfeksiyon sanayiinin gelişmesi 1975 yılına kadar artan bir trend göstermiş, fakat bu yıllarda yaşanan ekonomik darboğaz, satın alma gücünün azalması, aşırı fiyat artışları, hammadde teminindeki güçlükler ve işçi sorunları sektörü önemli bir darboğaza itmiştir. 1980’den sonra ise bu sorunların önemli bir kısmının çözümlenmesi sayesinde günümüzde deri sanayi dış ticaret içinde önemli bir pay elde etmiş ve Türkiye, dünya pazarlarında tekstilden sonra ikinci bir sektörde söz sahibi olmuştur. Deri sektörünün 1980’li yıllarda geçirdiği yapısal değişiklik ise, deri üretimini olumsuz yönde etkilemiştir. Deri tabakçılığı ve üretimi arasında kullanılan bazı kimyasal maddelerin yarattığı olası çevre kirliliği riski, bu tür sanayilerin çok daha güvenli üretim birimlerinde yapılması gerektiğini ortaya çıkarmıştır. Yıllardan ve hatta asırlardan bu yana Kazlıçeşme bölgesinde kurulu bulanan deri tabakhaneleri, bu haklı istek sonucu, üretim yerlerini değiştirme kararı almışlardır. Bu amaçla 1986 yılında başlatılan Tuzla Organize Deri Sanayi Bölgesi Projesi, 1992 yılında hazır duruma gelmiş ve deri üretim birimleri yavaş bu sanayi bölgesine taşınmaya başlamıştır. Ancak organize sanayi bölgesinin yapımı ile tamamlanması arasında geçen sürede, deri işletmelerinin Kazlıçeşme’yi boşaltmaları istenmiştir. Böylece dericilerin Kazlıçeşme’deki üretimleri dururken, Tuzla’daki üretimlerine hemen başlayamamıştır. Bu durum, sektörün üretimini düşürmüştür. Turizmden sonra körfez krizinden en çok etkilenen sektörlerin başında gelen deri sanayi, yeniden yapılanmayı hızlandırarak 1992 yılında Kazlıçeşme problemini de çözmüş ve Tuzla Organize Deri Sanayi Bölgesi’ni faaliyete geçirmiştir. Sonraki yıllarda da, İzmir Yeşildirek de faaliyet gösteren İzmir’li dericiler de Menemen Organize Deri Sanayi Bölgesi’ne taşınmışlardır.