Deplasmana Gitmek

Asi Ruh

Kayıtlı Üye
Maçlar onlar için bir gün önceden başlar. Gece çıkar evinden arkadaşlarıyla birlikte doğruca semtine ya da toplanılacak mekana gider. Girer kapıdan içeri selamlar herkesi. İnsanların çoğu onca deplasman sonrasında tanıdıktır zaten. Bazılarını iç saha maçında göremez, çünkü biletler pahalıdır iç sahada, hem deplasman kadar da zevkli değildir. Nedense bu alemde arkadaşlar arasında da daha bir geçerlidir deplasmana gitmek.
Otobüslerin kalkacağı yere kadar yürünür, kalabalıktır, yol kapatılmıştır. İnsanlar onlara bakar “Maç yok bu kalabalık ne?” diye düşünür içinden, biraz ilgililerse bilir onların deplasmana gideceğini. Yürümeye devam edilir, otobüsler gözükmüştür artık, sıra sıra dizilmiş bir sürü otobüs görürsün kiminin önünde pankartlar, kiminin camına asılmış atkılar. Birazda burada beklersin otobüslerin kalkmasını ama neden kalkmadığını bir türlü anlamazsın, derken başlar muhabbetler, besteler, makaralar…

Zaman nasıl geçmiş anlamazsın. Birileri hareket amiridir mutlaka verir emri “otobüslere binilecek” diye oturursun koltuğa başlar yolculuk. Otobüsün tekerlekleri dönmeye başlar başlamaz besteler havalarda uçuşur, en uzun besteler tercih edilir, hatta en yenileri, en bilinmeyenleri… Dışarıdan nasıl gözüküyor diye düşünürsün, çevirirsin pencereye başını insanlar yolda durmuşlar ellerinde poşetler, kimi koşar adım bir yere yetişirken durup seni izler. Otobüstekilerde daha bir ateşlenir o zaman, olağan hayatın akışına sanki inadına inadına bağırır kapalı camlar içindeki otobüste. Dışarıdakilere de bir mesajdır aslında bu:

“Sen ne dersen de benim umurumda değil”.

Yavaş yavaş çıkılır İstanbul sınırlarından. Ön taraf, arka taraf karşılıklı tezahüratları sıklaşır zaten bunlarda gecenin son atımlarıdır. Herkesin sesi kesilir ama mutlaka uykusu gelmeyende vardır. Tek başına beste söylemeye başlar, uyuyamazsın bir türlü ama uyuyanlarda yok değildir. O sırada ilk mola verilir ve uyananlar uyuyanları uyandırır. Bir çorba özlemi inersin otobüsten. Atkılar boyunda istasyon işgal edilmiş sanki benzincidekiler bir garip bakar suratına, kimiyse daha bir yakın olmak ister, “Yarın yenmeden gelmeyin” der. O sırada turizm firmalarının otobüsleri de yanaşır yanınıza. Bir şehirden bir başka şehre tek giden siz değilsiniz elbet. Onlarda birbirini dürter, kimi hiç inmez otobüsünden korkmaya başlar. Sanki dışarıda bir olay varmış gibi. Bilmezler ki korktukları insanlar aslında aşıktırlar.

Yemekler yenir tekrar yola koyulur taraftar, uyku kalmamıştır kimsede başlar yine besteler. Deplasmanın olmazsa olmazıdır otobüs şoförüne takılmalar “3’ten 5’e takmazsın sen ne biçim kaptansın” diye başlanır kaptanla samimiyet kurulmaya. Yol uzundur ve başka türlü geçmez zaman.

Mutlaka bir sorun çıkarır külüstür otobüsler yolculuklarda. Ya kayışı kopar ya lastiği patlar. Yolun ortasında inilir otobüsten. Tek tük geçen arabalar basar kornaya selam dururlar cefakar taraftara. Bazen kısa sürer arıza bazen uzun ama yolculuklar hep devam eder. Otobüsün dijital saati gözüne takılır. Otobüse bindiğinde saat 23:00’dır şimdi gecenin körünü gösterir saat, kırpmazsın gözünü yolda, seslerde kesilmiştir. Sadece kaptanın teypten çaldığı arabesk müziği duyar kulakların.

Gün yavaş yavaş ağarmıştır, kendine gelirsin ne kadar uyuduğunu bilmeden. Ayaklarında bir ağrı hissedersin, ayakkabılarını çıkarmayı istersin, birazda içinden küfür edersin “Şimdi yatağımda uyumak vardı” diye. Otobüsün geneli uyanmıştır. Yol kenarı daha bir hareketlidir artık, her geçen otomobil, otobüs, traktör korna çalar taraftara. Derken dörtyol ağzında duran otobüsler görürsün, “Bunlar bizimkiler” dersin konvoya katılır senin otobüsünde. Şehrin girişinde bekler otobüsler ne de olsa birlik olmak gerekir ve bunun bilincindedir taraftar. Bundan sonraki km’ler daha dikkatli olunmalıdır. Artık tarlalı yollar, uçsuz bucaksız ovalar bitmiştir. Bir şehre girilir topluca. Herkes otobüsün camlarına çıkar 5 yapar elleriyle, o şehrin insanı da bilir. Rakip gelmiştir… Evsahibi taraftara göre her türlü tahrik unsuru haklarıdır ve öyle de davranırlar. Artık otobüsün yanından geçen araçlar korna çalmaz, selam vermez, bayraklarını çıkarır, daha cesurları da küfür eder mutlaka. Biraz ileride polis kontrolü vardır. Otobüste bir hareketlilik sezersin, herkes nüfus cüzdanını eşyalarını toparlar. Otobüs sorumluları vardır her otobüste onlarda bilgi verir acemi deplasmancılara ne yapacaklarını bu arama esnasında. Otobüslerden yavaş yavaş inilir, her otobüsün kapısında bir polis ineni didik didik aramaya başlar. Otobüsün içi de dahil 1 saat aranmanın bitmesi beklenir. Bu kez polis “Otobüslere arkadaşlar” diye bağırır ve tekrar başlar yolculuk. Bu kez şehrin göbeğindesindir artık. Esnaf, kapısının önüne kadar çıkmış, okulun bahçesinde öğrenciler ve tabii ki tek tük rakip takım atkılı, formalı taraftarlar gözükür. Artık stada çok yakınsındır. Söylentiler dolaşmaya başlar: “Otobüsü taşlayacaklarmış”, “Şurada bize saldıracaklarmış.” Birçoğu asılsız çıkar bu dedikoduların, genelinde bir olay yaşanmamıştır zaten deplasmanların. Bir süre sonra otobüslerin durduğunu ve yandaşlarınızın otobüslerden inmeye başladığını görürsünüz. Otobüsten inerken eller iki yana açılmıştır ve hep birlikte “İstanbul, İstanbul” diye bağırılır. Bünyede ilk kez İstanbulluluk bilinci yaratır belki de bu durum. Maç saatine kaç saat kala o şehre vardığınızda çok önemlidir. 1 saat kala varılmışsa daha doğrusu hesaplar iyi yapılmışsa taraftar hemen içeri girmeye başlar. Turnikeler döner ve sonunda beklenen yere ulaşılır. Muhtemelen üstü açık bir kale arkasıdır burası. Merdivenlerden çıkıp tribünü gördüğünüzde ise gözünüze tek tük çekirdekçi taraftarlar çarpar. Onlarda bir süre ara verirler çekirdeklerine ve statta bir anda “İstanbul, İstanbul” sesleri yükselir. Bunun verdiği mesaj “Biz İstanbul’dan geliyoruz” anlamı taşır ve bunu dosta düşmana gösterme ihtiyacı duyulur. Bunun üzerine başlar ev sahibi taraftar en başarılı olduğu besteden ve tribünler hareketlenir bir anda. Rakip taraftar bile içten içe sevinmiştir bu duruma, çünkü rekabetin en güzelinin tribünlerde yaşandığını onlarda bilirler.
Ne yazık ki bugün Türkiye’de taraftarın deplasman şansı kalmamıştır. Beşiktaş, Bursa, Sakarya, Eskişehir, Ankaragücü… gibi daha birçok takımın taraftarı deplasman yasaklılar olarak bilinmektedir. Futbolun burun kıvrılan deplasman hadisesinden dolayı en güzel maçlar dahi yavan kalır. Örnekleri çoğaltmak elbette mümkün ama son oynanan Sakaryaspor-Eskişehir maçı tribün güzelliklerini eksik bırakmıştır diye düşünüyorum.

Sporist Dergisi

Cemal Cevizcioğlu
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol
Geri
Üst