` nazLı ..
Bayan Üye
Evvel zaman içinde kalbur saman içindeyken yılanların cirit attığı bir dönem yaşanmış. Yıllar yıllar önce her çeşit yılanın bir arada yaşadığı Tıslanya diye bir ülke varmış. Uzun, kısa; zehirli, zehirsiz; renklisi, tek rengi her çeşit yılan varmış ülkede. Derin ırmaklarda yaşayan ve geyik bile yutabilen anakonda yılanından, ayıları bile korkutan boa yılanlarına kadar her tür beraber yaşar gidermiş.
Bu kadar çok yılan olur da bunların yavruları olmaz mı? Tıslamayı becerebilen, beceremeyen yavrular geniş çayırlıklarda beraber oynarlarmış. Saklambaç oynamayı çok seven yavrular içerisinde en çok çıngıraklı yılan ebe olurmuş. Neden mi? Çünkü ses çıkarmasına bir türlü engel olamadığı çıngırağı onun nereye saklandığını haber verirmiş. Ebe olduğu zaman da ne tarafa gitse diğer taraftakiler çıngırak sesini takip ederek onu sobelerlermiş. Sadece saklambaç değil, körebe oynadıklarında da çıngırak sesini takip ederek ebeler ilk onu yakalarmış.
Zavallı yavru çıngıraklı yılanın derdi bunlarla sınırlı değilmiş. Okula gidip ders dinlerken birden çıngırağı ötünce kobra öğretmen bir şey söyleyeceğini zannederek ona söz verirmiş. Fakat o, kızararak çıngırağını gösterir ve söz istemediğini belirtirmiş. Teneffüste bahçeye çıkıp ip atlasalar hep çıngırağı ipe takılır ve yanarmış. Yakan top oynasalar hep çıngırağından vurulurmuş. Zavallı yavrunun çıngırağının tek işe yaradığı yer, küçük kardeşinin susması için kuyruğunu salladığı zamanlarmış.
Yine yavru çıngırak yılanının çıngırağıyla başının dertte olduğu günlerden biriymiş. Sınıflar arası maç yapılırken çıngırağı sebebiyle rakipleri tarafından hemen fark ediliyormuş. Bu sebeple takım arkadaşları ona pas atmak istemiyorlarmış. Bir de maç sonunda onların takımı yenilince takım kaptanı engerek,
—Hep senin şu çıngırağın yüzünden yeniliyoruz. Bir daha seni takıma almayacağım. Git çıngırağınla bebekleri oyala. Senden ancak bebek bakıcısı olur zaten, demiş.
Yavru çıngıraklı yılan ne diyeceğini bilememiş. Maçı kaybettiklerine zaten çok üzülüyormuş. Bir de kaptan bu sözleri söyleyince yılan içine çıkmak, yılan yüzü görmek istememiş. Çevresindeki bütün yılanlara o kadar kırılmış ki gidip bir deliğe girmiş. Oradan asla çıkmayıp açlıktan ölmek üzere kendini oraya hapsetmiş. Tabii akşam eve dönmeyince ailesi onu aramaya başlamış.
Az aramışlar uz aramışlar ve polis yılanlar onu saklandığı delikte bulmuşlar. Bin bir dil döküp girdiği delikten çıkmasını istemişler. Fakat yavru yılan deliğinden ölene kadar çıkmayacağını söylemiş. Polis yılanlar, çaresiz kalıp itfaiye yılanlardan yardım istemişler. Onlar da hemen bir tünel kazıp yavru yılanın girdiği deliğin yanına inmişler. Kendisini yukarı çıkarmak istediklerinde,
—Yaklaşmayın! Gidin buradan, beni yalnız bırakın, diyerek sinirli sinirli çıngırağını oynatmış.
Bunun üzerine okul müdürü piton yılanı gelmiş. Yalvarmış yakarmış. Böyle yaparsa eğitim hayatının son bulacağını, hatta sınıfta kalacağını söylemiş. Yavru çıngırak buna da çok sinirlenmiş.
—Okul da sınıf da kalmak da geçmek de umurumda değil. Tek istediğim beni yalnız bırakmanız. Ben zaten evime bile gitmiyorum. Okula neden gitmek isteyeyim, diyerek yine kızgın bir şekilde çıngırağını sallamış.
Bu sırada yavru yılanın annesi yetişmiş. Şefkatle çıngırağını sallayıp yavrusuna seslenmiş:
—Ey oğul! Senin çıngırağından bütün çıngıraklı yılanlarda var. Sen asıl çıngırağın olmasa garip olurdun. Biz seni olduğun gibi seviyoruz. Sen yılanlar içerisinde çıngırağı, sesi, huyu en güzel olanısın. Haydi, bizi üzme artık. Çık o girdiğin delikten, demiş.
Yavru yılan annesinin tatlı diline âdeta bayılmış. Bütün kızgınlığı ve kırgınlığı üzerinden gitmiş. İşte böylece tatlı dil, bir yılanı daha girdiği delikten dışarı çıkarmış.
Bu kadar çok yılan olur da bunların yavruları olmaz mı? Tıslamayı becerebilen, beceremeyen yavrular geniş çayırlıklarda beraber oynarlarmış. Saklambaç oynamayı çok seven yavrular içerisinde en çok çıngıraklı yılan ebe olurmuş. Neden mi? Çünkü ses çıkarmasına bir türlü engel olamadığı çıngırağı onun nereye saklandığını haber verirmiş. Ebe olduğu zaman da ne tarafa gitse diğer taraftakiler çıngırak sesini takip ederek onu sobelerlermiş. Sadece saklambaç değil, körebe oynadıklarında da çıngırak sesini takip ederek ebeler ilk onu yakalarmış.
Zavallı yavru çıngıraklı yılanın derdi bunlarla sınırlı değilmiş. Okula gidip ders dinlerken birden çıngırağı ötünce kobra öğretmen bir şey söyleyeceğini zannederek ona söz verirmiş. Fakat o, kızararak çıngırağını gösterir ve söz istemediğini belirtirmiş. Teneffüste bahçeye çıkıp ip atlasalar hep çıngırağı ipe takılır ve yanarmış. Yakan top oynasalar hep çıngırağından vurulurmuş. Zavallı yavrunun çıngırağının tek işe yaradığı yer, küçük kardeşinin susması için kuyruğunu salladığı zamanlarmış.
Yine yavru çıngırak yılanının çıngırağıyla başının dertte olduğu günlerden biriymiş. Sınıflar arası maç yapılırken çıngırağı sebebiyle rakipleri tarafından hemen fark ediliyormuş. Bu sebeple takım arkadaşları ona pas atmak istemiyorlarmış. Bir de maç sonunda onların takımı yenilince takım kaptanı engerek,
—Hep senin şu çıngırağın yüzünden yeniliyoruz. Bir daha seni takıma almayacağım. Git çıngırağınla bebekleri oyala. Senden ancak bebek bakıcısı olur zaten, demiş.
Yavru çıngıraklı yılan ne diyeceğini bilememiş. Maçı kaybettiklerine zaten çok üzülüyormuş. Bir de kaptan bu sözleri söyleyince yılan içine çıkmak, yılan yüzü görmek istememiş. Çevresindeki bütün yılanlara o kadar kırılmış ki gidip bir deliğe girmiş. Oradan asla çıkmayıp açlıktan ölmek üzere kendini oraya hapsetmiş. Tabii akşam eve dönmeyince ailesi onu aramaya başlamış.
Az aramışlar uz aramışlar ve polis yılanlar onu saklandığı delikte bulmuşlar. Bin bir dil döküp girdiği delikten çıkmasını istemişler. Fakat yavru yılan deliğinden ölene kadar çıkmayacağını söylemiş. Polis yılanlar, çaresiz kalıp itfaiye yılanlardan yardım istemişler. Onlar da hemen bir tünel kazıp yavru yılanın girdiği deliğin yanına inmişler. Kendisini yukarı çıkarmak istediklerinde,
—Yaklaşmayın! Gidin buradan, beni yalnız bırakın, diyerek sinirli sinirli çıngırağını oynatmış.
Bunun üzerine okul müdürü piton yılanı gelmiş. Yalvarmış yakarmış. Böyle yaparsa eğitim hayatının son bulacağını, hatta sınıfta kalacağını söylemiş. Yavru çıngırak buna da çok sinirlenmiş.
—Okul da sınıf da kalmak da geçmek de umurumda değil. Tek istediğim beni yalnız bırakmanız. Ben zaten evime bile gitmiyorum. Okula neden gitmek isteyeyim, diyerek yine kızgın bir şekilde çıngırağını sallamış.
Bu sırada yavru yılanın annesi yetişmiş. Şefkatle çıngırağını sallayıp yavrusuna seslenmiş:
—Ey oğul! Senin çıngırağından bütün çıngıraklı yılanlarda var. Sen asıl çıngırağın olmasa garip olurdun. Biz seni olduğun gibi seviyoruz. Sen yılanlar içerisinde çıngırağı, sesi, huyu en güzel olanısın. Haydi, bizi üzme artık. Çık o girdiğin delikten, demiş.
Yavru yılan annesinin tatlı diline âdeta bayılmış. Bütün kızgınlığı ve kırgınlığı üzerinden gitmiş. İşte böylece tatlı dil, bir yılanı daha girdiği delikten dışarı çıkarmış.