' Kontes..
Bayan Üye
Yüzyılın Yalancısı
Ak zamanlı hayalleri,
Bir bir tutuğu geçmişi,
Yarım bıraktığı gerçeği,
Koparcasına düğümlerinden
Şimdilik ısrar edemiyordu kendine..
Aklı başından epey yol almış tümceler
Ak gelir anılar aksedilirse diye,
Kontrolsüz dalışlar içinde şimdi.
Dingin bir okyanus gibi duruyorsa da,
İnanılmaz bir gerçeğin,
zaman içinde sonsuz denen her şey,
Bir bir geçmiş yalanlarından...
O ki sözlerinde bir dahi,
Akıllara inat septik bir bakış,
Sanki kendi birinden kalmış kendine,
Öz suyu, dinamiğinde gizli...
Yabanıl yaşamların
Susmak bilmeyen iktidarından koparıp
Aklı zahir zayıf utanmasında,
Saklıydı tüm gerçeği
Çok gelişmiş bir tümce niyetinde,
Kehanet değildi elbet yaşadığı.
Şimdi denklemler o ki,
Sonsuzlukta sallanır tüm sedasıyla
Denilir ki hayat
Onu böyle yarım yaşamıştı,
Böyle sanılırdı okunan her hikayede,
Oysa kendi de unutulan gerçeklerde
Bir bir ağlamak zamanını hiç unutmamıştı
Bu sondu
Ve sonlar mutlak bir başlangıç korkusu taşırdı.
Bir sonbahar gelmese de,
Kış dondurmasa da ellerini,
Bahar bile sözcüklerinden yarım bıraksa
Gönül çiçeklerini
Geçmişine savrulan tüm yapraklar
Geçmişte kalırdı,
Kurumadığını sanıp kandırırdı,
Öyle ya hayatında bir an olsun bulamadığı,
İçine uyuyabildiği,
Rüyaları bile yoktu kendine ait.
Tüm yalanlarıyla,
Bir okyanus kıyısı buldu kendine,
Kıyılarda,
Uçsuz bir eksen çizdiğinde,
Korkutan tüm mahşeriyet,
Onu alırdı arkasına...
Ve saraylarda yıllanan bir yalan gibi gizliydi,
Kralına ihanet gibi,
Tanrısına yüz çevirmiş,
Ve aldattığı tüm şeylere aldanan,
Kendi değildi,
Çünkü o bitmeyen dalgalarında
Okyanusun anaforları kadar,
Sahile vuran yalanları adına yaşadı tüm gerçeğini.
O yok zamanların
Bütün kesişmeleri üzerine,
Giydiği sonsuz eteğinden sıyrılamayacaktı.
Zafer ne adına anılırdı,
Yuttuğu tüm gerçekleri
Bir bir kussa da
Hayatın tadından kopamayacaktı.
İçtiği her yalan giydiği her okyanus,
Üşüdüğü her yağmur,
Saklandığı her gerçek
Ölümse sonunda,
O ölümüne üstlendi yalanlarını...
Her yoldan geçilirdi,
Her şarkı söylenirdi korkmadan...
Ama,
Bir yol vardı
Korkutan onu
İçinden hayat geçerdi,
Bu yolda kaybolmuştu ya,
Ona aldanıp kandırırdı gerçeğini,
Şimdi yılları da katladı yüzyıllara
Yolları arkasında unutmadı
Yalanları bir nehir gibi keserken hayatını,
Yıkanacağı tek nehir yoktu,
Temizleneceği tek gerçeği gibi..
O yüzyılların yorgunluğunda,
Aldatılan tüm insanlık adına
Hep yaşadı,
Yaşarken binlerce ölüm tanıktı,
Yaralarında binlerce ihanet,
Binlerce tutku göz yaşlarında...
Ve bir sona yaklaşırken
Düşlerinde gizlediği çocukluğuna
Sorular soruyordu,
Nedenli, nedensiz.
Tüm yalanlardan kaçan bir kurbandı o,
Yaralarında yıllanmış bir ağacın
Yaprakları sarılıydı.
Şimdi geçmişini soran olursa,
O, yüzyılın içinden akan bir ırmak kadar temiz,
Geleceğine soluyan
Bir çocuk kadar masumdu...
Hatırası ise
Bıraktığı yüzyıllık yalanlarıydı,
O, geçmişinde büyük bir yalancıydı
Tüm insanlık kadar
Dürüsttü aslında kendine...
Ak zamanlı hayalleri,
Bir bir tutuğu geçmişi,
Yarım bıraktığı gerçeği,
Koparcasına düğümlerinden
Şimdilik ısrar edemiyordu kendine..
Aklı başından epey yol almış tümceler
Ak gelir anılar aksedilirse diye,
Kontrolsüz dalışlar içinde şimdi.
Dingin bir okyanus gibi duruyorsa da,
İnanılmaz bir gerçeğin,
zaman içinde sonsuz denen her şey,
Bir bir geçmiş yalanlarından...
O ki sözlerinde bir dahi,
Akıllara inat septik bir bakış,
Sanki kendi birinden kalmış kendine,
Öz suyu, dinamiğinde gizli...
Yabanıl yaşamların
Susmak bilmeyen iktidarından koparıp
Aklı zahir zayıf utanmasında,
Saklıydı tüm gerçeği
Çok gelişmiş bir tümce niyetinde,
Kehanet değildi elbet yaşadığı.
Şimdi denklemler o ki,
Sonsuzlukta sallanır tüm sedasıyla
Denilir ki hayat
Onu böyle yarım yaşamıştı,
Böyle sanılırdı okunan her hikayede,
Oysa kendi de unutulan gerçeklerde
Bir bir ağlamak zamanını hiç unutmamıştı
Bu sondu
Ve sonlar mutlak bir başlangıç korkusu taşırdı.
Bir sonbahar gelmese de,
Kış dondurmasa da ellerini,
Bahar bile sözcüklerinden yarım bıraksa
Gönül çiçeklerini
Geçmişine savrulan tüm yapraklar
Geçmişte kalırdı,
Kurumadığını sanıp kandırırdı,
Öyle ya hayatında bir an olsun bulamadığı,
İçine uyuyabildiği,
Rüyaları bile yoktu kendine ait.
Tüm yalanlarıyla,
Bir okyanus kıyısı buldu kendine,
Kıyılarda,
Uçsuz bir eksen çizdiğinde,
Korkutan tüm mahşeriyet,
Onu alırdı arkasına...
Ve saraylarda yıllanan bir yalan gibi gizliydi,
Kralına ihanet gibi,
Tanrısına yüz çevirmiş,
Ve aldattığı tüm şeylere aldanan,
Kendi değildi,
Çünkü o bitmeyen dalgalarında
Okyanusun anaforları kadar,
Sahile vuran yalanları adına yaşadı tüm gerçeğini.
O yok zamanların
Bütün kesişmeleri üzerine,
Giydiği sonsuz eteğinden sıyrılamayacaktı.
Zafer ne adına anılırdı,
Yuttuğu tüm gerçekleri
Bir bir kussa da
Hayatın tadından kopamayacaktı.
İçtiği her yalan giydiği her okyanus,
Üşüdüğü her yağmur,
Saklandığı her gerçek
Ölümse sonunda,
O ölümüne üstlendi yalanlarını...
Her yoldan geçilirdi,
Her şarkı söylenirdi korkmadan...
Ama,
Bir yol vardı
Korkutan onu
İçinden hayat geçerdi,
Bu yolda kaybolmuştu ya,
Ona aldanıp kandırırdı gerçeğini,
Şimdi yılları da katladı yüzyıllara
Yolları arkasında unutmadı
Yalanları bir nehir gibi keserken hayatını,
Yıkanacağı tek nehir yoktu,
Temizleneceği tek gerçeği gibi..
O yüzyılların yorgunluğunda,
Aldatılan tüm insanlık adına
Hep yaşadı,
Yaşarken binlerce ölüm tanıktı,
Yaralarında binlerce ihanet,
Binlerce tutku göz yaşlarında...
Ve bir sona yaklaşırken
Düşlerinde gizlediği çocukluğuna
Sorular soruyordu,
Nedenli, nedensiz.
Tüm yalanlardan kaçan bir kurbandı o,
Yaralarında yıllanmış bir ağacın
Yaprakları sarılıydı.
Şimdi geçmişini soran olursa,
O, yüzyılın içinden akan bir ırmak kadar temiz,
Geleceğine soluyan
Bir çocuk kadar masumdu...
Hatırası ise
Bıraktığı yüzyıllık yalanlarıydı,
O, geçmişinde büyük bir yalancıydı
Tüm insanlık kadar
Dürüsttü aslında kendine...
Değer Ulaş Turan