Deccal Hipnozla İnsanları Etki Altına Almış, Ahir Zamanın En Açık Gerçeklerini Göremeyecek Hale Geti

meridyen2

Kayıtlı Üye
Deccal Hipnozla İnsanları Etki Altına Almış, Ahir Zamanın En Açık Gerçeklerini Göremeyecek Hale Getirmiştir

deccal_hipnozla_insanlari_etki_altina_almis_ahir_zamanin_en_acik_gerceklerini_goremeyecek_hale_getirmistir_tr.jpg


Geçtiğimiz ay Hz. İsa (a.s.)’ın gelişi ve Hz. Mehdi (a.s.)’ın zuhuru konusunun kitlesel bir telkinle örtbas edilmeye çalışıldığını konu alan bir kapak yazısı yayınlamıştık. Bu ay ise içinde yaşadığımız ahir zamanda deccaliyetin örtbas etmeye çalıştığı diğer bazı apaçık gerçekleri aktarıyoruz.

Deccalin insanlık tarihinin en büyük fitnesi olduğunu haber veren Peygamberimiz (s.a.v.), deccalin sebep olacağı tahribat, meydana getireceği fitneler, insanlara nasıl etki ettiği ve onları nasıl yönlendirdiği hakkında da detaylı bilgiler bildirmiştir. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri de, bu hadislere dayanarak deccalin faaliyetlerini kapsamlı olarak açıklamış ve deccalin bir tür hipnoz ile insanları etki altına alacağını şöyle anlatmıştır:

“Bir vechi (sebebi) şudur ki: SİHİR VE MANYETİZMA VE İSPİRTİZMA GİBİ İSTİDRACI HARİKALARIYLA (hipnoz ve ruhlarla bağlantı tarzındaki istidraclarıyla) KENDİNİ MUHAFAZA EDEN VE HERKESİ TESHİR EDEN (büyüleyen, aldatan) O DEHŞETLİ DECCALİ yok edebilecek, mesleğini değiştirecek; ANCAK HARİKA VE MU’CİZATLI VE UMUMUN MAKBULÜ (mucizeleri olan ve herkesin kabul ettiği) BİR ZAT OLABİLİR Kİ O ZAT en ziyade alakadar ve ekser insanların (insanların çoğunluğunun) Peygamberi olan HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELAM’DIR.” (Şualar, s. 493)

Radyo, televizyon, internet, gazete, dergi gibi kitle iletişim araçlarını yoğun olarak kullanan deccaliyet, hem bir kısım Müslümanları hem de dünya nüfusunun büyük bir kısmını etkisi altına almıştır. Ancak deccalin hipnozu altındaki bu insanlar, hipnoz sebebiyle, hipnoza maruz kaldıklarını anlayamamaktadırlar. Bu sebeple de;

Çok anormal karşılamaları gereken bir durumu olağan görmekte;

Normalde hemen harekete geçmelerini sağlayabilecek bir olayı sıradan bir gelişme gibi değerlendirmekte;

Asla kabul etmeyecekleri sahte bilgileri, hurafeleri, batıl inançları kolaylıkla kabullenebilmekte;

Allah’ın yaşattığı pek çok harikayı ve mucizevi gelişmeyi ise hiç farkına bile varmadan adeta kapalı bir gözle seyretmektedirler.

Şeytanın Deccale Olan Yardımı

Hadislerde şeytanların da deccale yardımcı olacağı haber verilmiştir.

...ŞEYTANLAR ONA: “NE İSTERSEN SÖYLE, YAPALIM!” diyecekler. O da: “Haydi gidin, insanlara benim onların Rabbi olduğumu söyleyin! (Allah’ı tenzih ederiz)” deyip her birini bir tarafa salacak... (Kıyamet Alametleri, s. 212-213)

Kuran ayetlerinde haber verildiği gibi, şeytanın insanları kabuk gibi bağlama, unutkanlık yapma gibi özellikleri vardır:

“(Genç-yardımcısı) Dedi ki: “Gör-dün mü, kayaya sığındığımızda, ben balığı unuttum. Onu hatırlamamı şeytandan başkası bana unutturmadı; o da şaşılacak tarzda denizde kendi yolunu tuttu.”” (Kehf Suresi, 63)

“Kim Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun ‘üzerini kabukla bağlattırırız’; artık bu, onun bir yakın dostudur.” (Zuhruf Suresi, 36)

Ayetlerde de işaret edildiği gibi şeytanın unutkanlık yapma, insanın dikkatini dağıtma, konstrasyonunu bozma, anlayışını kapama, akli yeteneklerini etkileme, feraset ve basiretini kapama gibi etkileri olabilmektedir. Deccaliyet de şeytanları kullanarak insanlar üzerinde bir büyü etkisi meydana getirmektedir. Dikkatlice bakıldığında dünya nüfusunun büyük kısmının deccaliyetin hipnozu altında olduğu, bu nedenle zihinlerinde apaçık olan gerçekleri dahi görmelerini engelleyen bir pus meydana geldiği anlaşılmaktadır.

Deccaliyetin yoğun ve aralıksız hipnozu, söz konusu insanları büyük bir gaflete sürüklemektedir. Bediüzzaman Hazretleri bu gaflet haline şöyle dikkat çeker:

“Bu fırtınalı zamanın hissi ibtal eden (hisleri çürüten) ve beşerin nazarını (dikkatini) afaka (uzaklara) dağıtan ve boğan cereyanlar, ibtal-i his nevinden (duyguları yok eden türden) bir sersemlik vermiş ki; ehl-i dalalet manevi azabını muvakkaten (geçici olarak) tam hissedemiyor. Ehl-i hidayete dahi gaflet basıyor, hakiki lezzetini tam takdir edemiyor.” (Şualar, s. 678)

Tam da Bediüzzaman Hazretleri‘nin ifade ettiği gibi, deccaliyetin hipnozu ahir zamanda insanların büyük kısmını;

* Hisleri çürümüş, yani feraseti ve basireti kapanmış,

* Dikkati afaka dağılmış, yani gözünün önündeki önemli olayları göremez hale gelmiş,

* Sersemleşmiş, yani içinde bulunduğu anormalliği dahi fark edemeyecek duruma gelmiş insanlara dönüştürmüştür. Bu gafletin şiddeti o kadar yoğundur ki, içinde bulundukları durumun acısını ve sıkıntısını dahi hissedemez duruma gelmişlerdir.

Bediüzzaman Hazretleri’nin de,“O DEHŞETLİ DECCALİ yok edebilecek, mesleğini değiştirecek; ANCAK HARİKA VE MU’CİZATLI VE UMUMUN MAKBULÜ (mucizeleri olan ve herkesin kabul ettiği) BİR ZAT OLABİLİR Kİ O ZAT en ziyade alakadar ve ekser insanların (insanların çoğunluğunun) Peygamberi olan HAZRET-İ İSA ALEYHİSSELAM’DIR.” sözüyle ifade ettiği gibi, Hz. İsa (a.s.) deccalin bu hipnozunu tamamen ortadan kaldıracaktır. Hz. İsa (a.s.)‘ın açık zuhuruna kadar, Hz. Mehdi (a.s.) bu büyüyü ve hipnozu adım adım kıracak bir çalışma yapacak, ancak tüm insanların hipnozun etkisinden tam anlamıyla kurtulmaları Hz. İsa Mesih (a.s.) vesilesiyle olacaktır.

Bu hipnozun insanları ne şekilde etki altına aldığını daha iyi anlamak için, deccalin asıl olarak hangi konularda hipnoz uyguladığını ve insanların dikkatini ve kavrama gücünü nasıl kapadığını madde madde incelemek faydalı olacaktır.

1. Deccalin hipnozuyla insanlar garip bir sakinlik içinde olacak, çok mühim bir dönemde yaşadıklarını kavrayamayacaklardır.

Hicri 1400’le, dünya tarihinin en kutlu, en büyük, en şaşalı çağlarından biri başlamıştır. Çünkü bu çağ Allah’ın tüm peygamberlerine gelişini haber verdiği, en eski peygamber suhuflarında (sahifelerinde) dahi hakkında bilgi bulunan, Peygamber Efendimiz (s.a.v.)’in yüzlerce detayla tarif edip tanıttığı Hz. Mehdi (a.s.)‘ın zuhur çağıdır. Bu yüzyılda Hz. İsa (a.s.) inecek, Hz. Mehdi (a.s.) zuhur edecek ve İslam ahlakı tüm dünyaya hakim olacaktır. Hicri 1400’ün ilk günlerinden itibaren mübarek ve kutlu bir çağda olduğumuzun alametleri belirmiştir. 30 yıllık süre içinde Peygamberimiz (s.a.v.)’in müjdelediği 150’den fazla alamet birebir tahakkuk etmiştir. Bu durum, Hz. Mehdi (a.s.)‘ın çıktığının açık bir göstergesidir.

Normal koşullar altında Mehdiyetle ilgili hadisleri bilen, bu hadislerin tahakkuk ettiğini gören bir Müslümanın içinde müthiş bir heyecan yaşaması ve Hz. Mehdi (a.s.)‘ı arayıp bulmak için gayret etmesi gerekir. Peygamberimiz (s.a.v.)‘in sözüne inanıp iman eden bir Müslümanın, Peygamberimiz (s.a.v.)‘in müjdelediği 150’den fazla haberin gerçekleştiğini bilip de yerinde durması, hiçbir şey yapmadan günlük işlerine devam etmesi olacak şey değildir. Bu bilgiyi öğrenen her Müslüman doğal olarak bir arayış içinde olacak ve Hz. Mehdi (a.s.)‘ın talebelerinden olmak için var gücüyle İslam ahlakına hizmet edecek, büyük bir aşkla din ahlakını yayacak ve dinsizliğe karşı ilmi mücadele verecektir.

Ancak İslam aleminin geneline bakıldığında bir kısım Müslümanların, “Peygamberimiz (s.a.v.)‘in söylediği alametler belirdi evet, ne kadar güzel. Ben şimdi akşama ne yemek yapayım?” diyecek kadar garip bir sakinlik içinde oldukları görülmektedir. İşte bu garip sakinlik, deccalin hipnozunun neticesidir. Deccalin hipnozu altında olan bir insan tüm alametler de sayılsa, tüm hadisler de anlatılsa, Kuran’ın müjdeleri de aktarılsa bu bilgiler onu içinde bulunduğu ataletten çıkarmamakta, o kişi akşama ne yiyeceği, sabaha ne giyeceği, çocuğunu hangi okula yazdıracağı, arabasının taksidini nasıl ödeyeceği gibi konular dışında bir konuya tam anlamıyla dikkatini yöneltememektedir.

2. Peygamberimiz (s.a.v.)‘in hadisleri kıyametin kopmasına çok az bir süre kaldığını göstermektedir. Deccalin hipnozuyla bu bilgi dahi bir kısım insanları harekete geçirmemektedir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v.)‘den nakledilen sahih hadislerde dünyanın ömrünün 7000 yıl olduğu haber verilmektedir. Ahmed bin Hanbel Hazretleri’nin naklettiği sahih bir hadiste ise dünyanın ömrünün 5600 yılının geçtiği bildirilmektedir.

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri sahih hadislerde yer alan bu bilgileri şerh ederek kıyamet kopmasının Hicri 1545 itibariyle söz konusu olacağını, “Allahualem”, diyerek ifade etmiştir:

“Ümmetimden bir taife Allah’ın emri gelinceye kadar (kıyamete kadar) hak üzerinde olacaktır.”

“Ümmetimden bir taife..” fıkrasının (bölümünün) makam-ı cifrîsi (cifir hesâbına göre olan netice, sayı değeri) 1542 (2117) ederek nihayet-i devamına (varlığının sonuna) îma eder. “Hak üzerinde olacaktır.” (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi 1506 (2082), bu tarihe kadar zâhir ve aşikârane (açık ve ortada), belki galibane; sonra tâ 1542 (2117)’ye kadar, gizli ve mağlubiyet içinde vazife-i tenviriyesine (aydınlatma görevine) devam edeceğine remze (işarete) yakın îma eder. “Allah’ın emri gelinceye kadar” (şedde sayılır) fıkrası dahi; makam-ı cifrîsi 1545 (2120), kâfirin başında KIYAMET KOPMASINA îma eder.” (Kastamonu Lahikası, s. 33)

Şu anda Hicri 1431 yılı içinde bulunmaktayız. Hadislerden ve ehli sünnet alimlerinin açıklamalarından açıkça görüldüğü üzere, dünyanın Allahualem 110 yıl, ümmetin ise 70 yıllık bir ömrü kalmıştır. Bu 70 yıl içinde Hz. İsa (a.s.)‘ın inişini, Hz. Mehdi (a.s.)‘ın aleni zuhurunu, İslam aleminin Hz. Mehdi (a.s.) önderliğinde birleşmesini, İslam ahlakının tüm dünyaya hakim olmasını, Allah’ın izniyle, göreceğiz. Şüphesiz bu, her insanı coşkulu bir heyecana kaptıracak, şevkini müthiş artıracak çok önemli bir bilgidir. Ve günümüzün ileri haberleşme teknolojisi sayesinde dünyanın büyük çoğunluğu bu bilgiye vakıftır.

Buna rağmen insanların büyük kısmı hiçbir şey yokmuş gibi, sanki daha yüzyıllarca yaşayacaklarmış gibi günlük hayatın detaylarıyla meşgul olmakta, bu önemli gerçeği sıradan bir bilgiymiş gibi değerlendirmektedir.

2000 yıl önce Allah Katına alınmış, zamanın ve mekanın dışına çıkarılmış Ulu’l Azm bir peygamberin dünyaya dönüyor olması büyük bir harikadır. Allah’ın özelliklerini çok detaylı bildirdiği, kutlu ve seçkin kıldığı Hz. Mehdi (a.s.)‘ın bu yüzyılda faaliyet gösteriyor olması bir başka harikadır. Tüm insanların önümüzdeki yıllarda, Allah’ın izniyle, imana yönelecek olması ve İslam ahlakının tüm dünyaya hakim olması ise bir başka büyük harikadır. Ancak bir kısım insanların tüm bu harikaları biliyor olmalarına rağmen, hiçbir şey yokmuş gibi davranmaları, ertesi gün yapacakları ticari anlaşmanın, çocuklarının okul taksidinin, alacakları yazlık evin, evlerinin dekorasyonunun onlar için çok daha önemli bir konu olması da çok büyük bir harikadır. İşte bu tepkisizlik deccaliyetin yapmış olduğu hipnozun etkisinin en aleni göstergelerinden biridir.

3. Dünyanın dört bir yanında oluk oluk Müslüman kanı akmakta, Müslüman alemi müthiş acılar çekmekte, ancak deccalin hipnozu sebebiyle insanların büyük kısmı bu durumu duyarsızlıkla seyretmektedir.

Hemen her gün ya Afganistan’dan, ya Irak’tan, ya Filistin’den, ya Doğu Türkistan’dan veya başka İslam ülkelerinden şehadet haberleri gelmektedir. Hemen her gün gazeteler, bombalanan, saldırıya uğrayan, kurşuna dizilen, haksız yere hapsedilen, işkence gören, tecavüze uğrayan mazlum, esaret altındaki Müslümanların haberlerini aktarmaktadır. İnsanların büyük bir kısmı ise bu haberleri akıl almaz bir sükunet içinde izlemekte, çoğu zaman “bak görüyor musun dünyada neler oluyor?” demekten başka hiçbir tepki vermemektedir. Daha da acısı çok büyük bir çoğunluğu bu haberleri gördüğünde okumadan gazetenin sayfasını çevirip geçmekte, bir futbol maçınının sonucuyla ya da bir sanatçının yeni saç modeliyle çok daha fazla ilgilenmektedir. O kişi sıcak evinde çorbasını yudumlarken, çayını doldurup hiçbir aciliyeti olmayan konular üzerinde saatlerce konuşurken, Pakistan’da sokakta kalmış milyonlarca insan soğuk kışta nereye sığınacağını, çocuğunu hastaneye götüremeyen Filistinli bir anne onu iyileştirmek için ne yapacağını, eşi gözünün önünde tecavüze uğrayan Afgan bir baba bu duruma nasıl karşılık vereceğini, bombalanan bir doğumhanede daha yeni doğmuş kardeşini yitiren Iraklı bir çocuk bu durumun ne zaman sona ereceğini düşünmektedir. Normal bir insanın böyle bir manzara karşısında bir saniye bile yerinde durması mümkün değilken, neredeyse 1,5 milyarlık İslam aleminin çok büyük çoğunluğunun o topraklarda yaşayan annelerimizin, kız kardeşlerimizin, çocuklarımızın, dedelerimizin, teyzelerimizin başına gelenleri soğukkanlılıkla seyretmesi de deccalin hipnozunun etkisiyledir.

4. Tüm canlılığı ve evreni kör tesadüf gibi akıl almaz ve mantıksız bir açıklamaya dayandıran Darwinizm, deccalin hipnozuyla insanlar tarafından kabu görmektedir.

Tek bir proteinin dahi tesadüfen oluşmasının imkansız olduğu açıkken, 350 milyondan fazla fosil, canlıların milyonlarca yıl boyunca hiç değişmediklerini gösterirken, bilimin tüm dallarında elde edilen her bilgi evrim teorisinin geçersizliğini bir kez daha gözler önüne sererken, Darwinizm’in pek çok ülkede resmi devlet politikası olarak korunması ve dayatmayla insanlara sunulması deccaliyetin en açık faaliyetlerinden biridir. Bediüzzaman Hazretleri de deccalin “Maddiyyun ve tabiyyun taununu” yani Darwinizm ve materyalizm hastalığını telkinle yayacağını ve insanlığı bu yolla tahrip edeceğini söylemiştir. Darwinizm deccaliyetin dinidir. Deccal din ahlakına karşı yürüttüğü mücadelede sahte bir dine ihtiyaç duymaktadır ve bu sahte dini de Darwinizm’dir. Sahte çizimlerle, sahte formüllerle, sahte hikayelerle akıl ve mantık dışı bir teori oluşturulmakta ve bu, sanki bilimsel bir gerçekmiş gibi insanlara telkin edilmektedir.

Darwinizm’in eski Sümerlerden, antik Mısır’dan kalma batıl bir din olduğu ve bilimsel olarak hiçbir delile dayanmadığı bugün açıkça bilinmektedir. Buna rağmen “çamurun içinde kendi kendine canlılar oluştu” masalının büyük bir ciddiyetle, Latince kelimelerle süslenerek bilim gibi anlatılması, daha da kötüsü okumuş eğitim görmüş profesör olmuş insanların dahi bu masala inanması ve bu anlatılanın çok anormal olduğunu fark edip dile getiren insanların müthiş bir baskı ve yıldırma politikasıyla karşı karşıya kalması deccalin hipnozunun bir diğer göstergesidir.

5. Allah Müslümanlara İslam ahlakının dünya hakimiyetini vaad etmekte, Müslümanların önemli bir kısmı ise deccalin etkisiyle bu kutlu vaadi göz ardı etmektedir.

Kuran’ın birçok ayetinde Allah’ın samimi olarak iman edenleri yeryüzüne varisçi kılacağı, yani İslam ahlakının dünyaya hakim olacağı vaat edilmiştir. Bununla birlikte, pek çok hadis-i şerifte de Hz. Mehdi (a.s.) döneminde, yani içinde bulunduğumuz çağda, İslam ahlakının yeryüzüne hakim olacağı müjdelenmiştir. Allah’a iman eden, Allah’a teslim olmuş, Allah’ın takdirine güvenen her Müslüman, Allah’ın vaadini muhakkak gerçekleştireceğini bilir. İslam ahlakının dünya hakimiyeti de Allah’ın vaadi olduğuna göre, bu vaadin gerçekleşmesine vesile olmak için elinden gelen tüm çabayı gösterir. Maddi ve manevi olarak gayret içinde olur. Allah’ın müminlere açık bir emri de, yeryüzünde fitne kalmayıncaya ve din Allah’ın oluncaya kadar, yani İslam ahlakı tüm dünyaya egemen oluncaya kadar mücadele etmektir. (Enfal Suresi, 39) Namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek nasıl Allah’ın emriyse, Allah yolunda, Allah’ın dini tüm dünyaya hakim oluncaya kadar mücadele etmek de Allah’ın Müslümanlara emridir. Allah’ın bu emrini yerine getirebilmek için her Müslüman fitneye karşı mücadele etmekle yükümlüdür. Yani, insanların canını yakan, onlara bela ve musibet veren, neşelerini elinden alan, onları adeta robotlaştıran, çatışmayı, kavgayı, egoistliği sözde meşrulaştıran dinsizliğe, materyalizme ve Darwinizm’e karşı mücadele etmelidir. Ve Müslümanların bu mücadelesi mutlaka fikri zeminde olmalıdır. Çünkü şu anda dünyayı kasıp kavuran her türlü bela ve acı, ideolojik bir dayanağa sahiptir. Bu ideolojik dayanak ortadan kaldırılmadıkça, söz konusu acıların kamil anlamda son bulması mümkün değildir. Söz konusu ideolojik dayanak ise Darwinizm ve materyalizmdir.

Müslüman, bir yandan Darwinizm’e ve materyalizme karşı fikri mücadele verirken, öte yandan Allah’ın varlığının ve birliğinin delillerini, insanları samimi imana yöneltecek delilleri de en güzel, hikmetli, sevecen, nezaketli, akılcı üslupla anlatmakla yükümlüdür. Kuran’ın hakikatlerini ve Peygamber Efendimiz (sav)‘in üstün ahlakını, Asr-ı Saadet Müslümanlığını insanlara anlatmakla yükümlüdür. Bu, Allah’ın “din Allah’ın oluncaya kadar mücadele edin” emrinin gereği olarak yapılmalıdır. (Bakara Suresi, 193) Tüm bu gerçeklere rağmen, bir kısım insanların İslam ahlakının dünyaya hakimiyetinden tam anlamıyla ümit kesmeleri ise deccalin hipnozunun bir etkisidir. Bu kimseler Allah’ın Kuran’daki açık vaadini ve müjdesini unutmakta, İslam ahlakının hakimiyetine binde bir, hatta milyonda bir dahi ihtimal vermemekte, diğer bir deyişle Allah’ın açıkça müjdelediği bu gerçeği imkansız görmektedirler. Bu kimselere “komünizm dünyaya hakim olur mu?” diye sorulsa, “olabilir” demekte, “ateist masonluk dünyaya hakim olur mu?” diye sorulsa, “tabi olur neden olmasın” demekte, “faşizm, ABD, Avrupa, ateist siyonizm hakim olur mu?” diye sorulsa, her birinin hakimiyetini son derece makul görmekte, ancak bir tek İslam ahlakının hakimiyetini imkansız olarak değerlendirmektedir. İşte bunun sebebi deccaliyetin hipnozunun etkisiyle, ferasetin kapanması, Allah’ın vaadinin unutulmasıdır. Oysa Müslüman Allah’ın vaadini muhakkak yerine getiren olduğunu bilir. Allah, kendi yaşadığı dönemde hakimiyeti kendisine gösterse de göstermese de, sahip olduğu tüm imkanları seferber ederek Allah’ın dininin hakim olması için ilmen mücadele eder. Allah’ın bu vaadini görmezlikten gelerek, İslam ahlakının hakimiyeti için gayret edenleri kendi akıllarınca küçümseyerek, diğer Müslümanlara da “Hakimiyet asla olmaz” diyerek meskenet ve atalet telkin edenlerin deccaliyetin büyüsü altında oldukları açıktır.

Deccaliyetin Hipnozu Samimi, Derin ve Dikkatli Bir İmanla Delinir

İçinde yaşadığımız ahir zaman hem çok kutlu ve müjdelidir, hem de tüm müminlere önemli sorumluluklar yüklemektedir. İnsanlık tarihinin en büyük fitnesi olarak bildirilen deccale karşı, onu yok sayarak, böyle bir durum yokmuş gibi davranarak, görmezden gelerek başarı elde edilemez. Müslüman tehlikeyi tam ve tüm yönleriyle kavramalıdır ki, tehlikeye karşı en akılcı ve etkili tedbirleri alabilsin. Deccaliyetin hipnozunun tüm insanların üstünden kalkması, hadislerde haber verildiği üzere, Hz. İsa (a.s.) vesilesiyle olacaktır.

Ancak samimi ve derin imanla bu hipnozdan sakınmak, deccaliyetin büyüsünden korunmak mümkündür. Şeytan doğrudan insan beynini hedef aldığı için Müslüman da duayla, Allah’a tevekkül ederek, çok samimi olarak ve kararlı bir irade göstererek deccalin hipnozundan çıkabilir. Aksi takdirde Müslüman, bu hipnozun etkisine girebilir. Çünkü hipnozu başka bir hipnozla takviye edecek köklü bir sistemle karşı karşıyadır.

Nitekim, Bediüzzaman Hazretleri de imanın nuruyla Hz. İsa (a.s.) ve Hz. Mehdi (a.s.)‘ın fark edilebileceğini söylerken, samimi müminlerin imanın nuruyla deccaliyetin hipnozundan korunabileceklerini, deccaliyetin örtbas etmek istediği gerçekleri görebileceklerini söylemiştir.

Ahir zamanda Müslümanlar deccaliyetin meydana getirdiği perdeyi yırtıp geçmek zorundadırlar. Bunun için deccaliyetin yaptığı propagandaya ve telkine karşı çok güçlü telkin kullanılması şarttır. Allah’ın Kuran’da emrettiği gibi keskin bir dikkat, açık bir şuur, her an Allah’la birlikte olduğunu bilmenin getirdiği bir teyakkuz hali deccalin hipnozunu iman edenlerden uzak tutacaktır. Deccaliyet, sürekli telkin yoluyla kendi batıl sistemini nasıl ayakta tutmaya çalışıyorsa; Müslümanlar da Allah’ı çok anarak, Peygamberimiz (s.a.v.)‘in gösterdiği çözüm yollarını sürekli gündemde tutarak, ahir zamanda olduğumuz gerçeğini sürekli hatırlatarak, Hz. İsa (a.s.)‘ın ve Hz. Mehdi (a.s.)‘ın görevde olduğunu anlatarak, İslam aleminin birleşmesinin önemini gündemde tutarak, İslam ahlakının hakim olması için çaba göstererek deccalin telkinini etkisiz hale getirmelidir.

Sayın Adnan Oktar’ın Deccalin Oyunları Hakkındaki Önemli Açıklamaları

“Bediüzzaman deccalin yaptığı hipnozu çok hikmetli açıklıyor. Çektikleri acıları hipnozun etkisiyle hissedemiyorlar” diyor.

OKTAR BABUNA: Said Nursi Hazretleri şöyle buyuruyor; “ Bu fırtınalı zamanın, hissi iptal eden (hisleri çürüten) ve beşerin nazarını (dikkatini) afâka (uzaklara) dağıtan ve boğan cereyanlar iptal-i his nev’inden (duyguları yok eden türden) bir sersemlik vermiş ki,” tam dediğiniz gibi hocam, maşaAllah.

ADNAN OKTAR: İşte bak deccalin hipnozunu anlatıyor. Evet.

OKTAR BABUNA: “Ehl-i dalâlet mânevi azabını muvakketen (geçici olarak) tam hissedemiyor. Ehl-i hidayete dahi gaflet basıyor (gaflet geliyor), hakiki lezzetini tam takdir edemiyor.” MaşaAllah hocam.

ADNAN OKTAR: Bak bu çok önemli işte, buradaki açıklama. Bir daha anlat.

OKTAR BABUNA: “Bu fırtınalı zamanın, hissi iptal eden (hisleri çürüten) ve beşerin nazarını (dikkatini) afâka (uzaklara) dağıtan ve boğan cereyanlar (akımlar),

ADNAN OKTAR: Yani Darwinizm, materyalizm, ateizm. Evet.

OKTAR BABUNA: İnşaAllah, “iptal-i his nev’inden (duyguları yok eden türden) bir sersemlik vermiş ki,”

ADNAN OKTAR: İşte bak hipnozun açıklaması bu. Evet.

OKTAR BABUNA: “Ehl-i dalâlet mânevi azabını muvakketen (geçici olarak) tam hissedemiyor.”

ADNAN OKTAR: Çektiği acıları tam bu gaflet ortamında tam hissedemiyor. “Muvakketen,” yani “kısmen hissedemiyor” diyor.

OKTAR BABUNA: İnşaAllah. “Ehl-i hidayete dahi gaflet basıyor.”

ADNAN OKTAR: Gaflet basınca da, açık olan, aleni olan gerçekleri göremez hale geliyorlar. Deccalin bir oyunu. (3 Ekim 2010, Samsun AKS TV)

“Deccaliyet hipnozla insanları doğrudan alıkoyuyor. İnsanlar farkında bile değil. Bu hipnoz İsa Mesih (a.s.)’la tam anlamıyla ortadan kalkacaktır”

ADNAN OKTAR: Deccal insanlara hipnoz yapıyor. Yani hipnoza soktu insanları, İslam alemini hipnoza soktu. Yani “sihir ve manyetizmanın nev’inden müthiş harikalara mazhar olan deccalde” diyor. “Kendisini” diyor, “Allah gibi tanıtır insanlara” diyor. Yani Darwinist, materyalist sistemle geliştirilen bu sistemde Müslümanlara büyü yaptılar, hipnoza soktular. Yani bölünmeyi çok normal karşılar hale geldiler. Mahvediyorlar mesela Irak’ı, Afganistan’ı geneleve çevirdi adamlar, mahvediyorlar. Her türlü cinsi sapıklığı yapıyorlar, çocukları kullanıyorlar bütün dünya seyrediyor. Deccalin hipnozundan çıkamadı insanlar, normalde bir insana bunu söylesen dağı taşı birbirine katar. Çok büyük bir olaydır bu. Yerinde duramaz. Hepimizin anneleri bacıları onlar, oradaki çocuklar bizim çocuklarımız. Her gün mahvediyorlar bu insanları ve sürekli faili meçhul oluyor, ilgilendirmiyor. Ölü toprağı serpilmiş gibi, işte bu deccalin büyüsü, hipnoz yaptı dünyaya. İnsanların beyni dondu adeta, bir şey oldu insanlara. İşte Hz. İsa (a.s.)’ın özelliği bu hipnozu, bu büyüyü bozacak inşaAllah. Mehdiyet bu zor ortamda gayret ediyor ama Hz. Mehdi (a.s.)’ın büyüyü bozabilme ve hipnozu bozabilme gücü yok. Bozamaz. “Onun için” diyor Bediüzzaman “Mucizatlı bir peygamber gerekir” diyor. Hz. İsa (a.s.)’ın gelişi ile bir mucize meydana geliyor. Ve insanların beynindeki, üstündeki büyü kalkıyor. Hipnoz kalkıyor. Bak, “Sihir ve manyetizmanın nev’inden” diyor, “Müthiş harikalara mazhar olan deccal ise” diyor Bediüzzaman. Süfyanda da var o özellik, Mesih deccalde de var. Süfyan da onu gösterdiğinde bütün Müslüman alemi hipnoza girdi. Her yere el atıyor deccaliyet, fakat Müslümanların haberi olmuyor, farkına varmıyorlar. O büyünün etkisiyle, hipnozun etkisiyle farkına varmıyorlar. Çünkü o çok ustaca yapılan bir hipnozdur. O büyü yapılırken çok ustaca yapılıyor. Deccalin özelliği bütün şeytanları kontrolü altında tutmasıdır. Deccal şu an şeytanları kullanarak bütün Müslümanlara büyü yapıyor. Hipnoz yapıyor. Yani normalde üstünden hipnoz kalksa Müslümanların gözündeki perde birden açılacak. Çok açık, mesela Bediüzzaman diyor ki; “Hz. Mehdi (a.s.) şahıs olarak gelecek” diyor açık. “Yok” diyor “Ben buradaki yazıyı şahs-ı manevi olarak okuyorum” diyor, o hipnozun etkisiyle işte. Bu hipnoza karşı dua edelim, Müslümanlar olarak, bu hipnozun kırılması için. Deccalin hipnozuna karşı en güzel şey duadır. Çünkü o da şeytana yakararak bunu elde ediyor. Şeytanla bağlantı yaparak bunu elde ediyor. Yani bir emir komuta zinciri içerisinde şu an sistem, deccaliyet. Ve mazlum insanları hipnoz altına soktu. İnsanlar hissediyorlar beyinlerinde bir ağırlık şeklinde, garip bir put şeklinde bu hissediliyordur. Yani hemen hemen herkes hisseder. Bir de birden uyanır gibi bir berraklık meydana gelir. İşte bu, Hz. İsa Mesih (a.s.) zamanında olacak. İnsanlar birden uyanıyorlar. (3 Ekim 2010, Kanal Avrupa)
(makale harun yahya)

Bu makale, İlmi Mercek Dergisi 78. sayı (Aralık 2010) 34. sayfada yayınlanmıştır.
 
bayigram takipçi satın al instagram beğeni satın al instagram takipçi satın al tiktok takipçi satın al Buy Followers bugün haber
vozol puff
Geri
Üst